Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) - Erich Maria Remarque Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kimin eseri? Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kitabının yazarı kimdir? Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) konusu ve anafikri nedir? Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kitabı ne anlatıyor? Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) PDF indirme linki var mı? Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kitabının yazarı Erich Maria Remarque kimdir? İşte Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Erich Maria Remarque
Çevirmen: Behçet Necatigil
Editör: Didem Ünal
Orijinal Adı: In Westen Nichts Neues
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051851426
Sayfa Sayısı: 225
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Bu kitap; ne bir şikâyettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.”
-E. M. Remarque-
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok geçmiş yüzyılın önde gelen savaş karşıtı kitapları arasında görülüyor; romanın adı savaşın anlamsızlığıyla, başkalarının çıkarları uğruna yaşamını boş yere kaybeden “küçük” insanın değişmeyen yazgısıyla eşanlamlı bir deyiş olarak kullanılıyor.
-Ayşe Sarısayın-
Bu kitap 20. yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Böylesi kitaplar büyük ustalıkla yazılır, dahası can pahasına yazılır. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır, savaşlar üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır. Sanat, gerçek sanat savaşın, zulmün, şiddetin, tüketici oburluğunun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır... Çünkü ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır. Remarque’ın 1929’da yazdığı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok bugün de taptaze, bugün de her okuyucusu tarafından yeniden yeniden yaratılarak uyarıyor, direnme gücü veriyor.
-Yaşar Kemal-
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) Alıntıları - Sözleri
- "Söyleyecek çok şeyimiz var ve asla söylemeyeceğiz."
- Kaçağız biz. Kendimizden kaçıyoruz. Hayatımızdan. On sekiz yaşında idik; dünyayı, hayatı sevmeye başlamıştık, sevdiğimiz bu şeylere kurşun sıkmak zorunda kaldık. Patlayan ilk mermiler kalbimize saplandı. Çalışma, çaba, ilerleme kapıları kapandı bize. Biz bunlara artık inanmıyoruz.
- Ah, anne, anneciğim! Sen beni hâlâ çocuk sanıyorsun. Niye başımı dizlerine koyup uyuyamıyorum artık? Böyle kararlı olmam, sürekli kendimi titmam neden gerekiyor? Oysa içimden ağlamak geliyor. Beni teselli etmeni istiyorum. Yaşım çok mu büyük sanki? Kısa pantalonum hâla gardıropta asılı değil mi? Aradan o kadar az zaman geçti ki... Neden bu kadar sessiz sedasız bitiverdi çocukluğum?
- Ah, anne, anneciğim! Sen beni hala çocuk sanıyorsun. Niye başımı dizlerine koyup uyuyamıyorum artık? Böyle kararlı olmam, sürekli kendimi tutmam neden gerekiyor? Oysa içimden ağlamak geliyor. Beni teselli etmeni istiyorum. Yaşım çok mu büyük sanki? Kısa pantolonum hala gardropta asılı değil mi? Aradan o kadar az zaman geçti ki... Neden bu kadar sessiz sedasız bitiverdi çocukluğum?
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akıyor. Silmek isterdim, fakat mendilim çok kirli.
- Harp dediğin, halk şenliklerine benzemeli bir nevi. Boğa güreşlerindeki gibi çalgılı, biletli olmalı. İki memleketin bakanları, generalleri banyo donlarıyla, ellerinde sopalar, sahaya çıkıp birbirlerine saldırmalılar. Sağ kalan hangi memlekettense, O millet galip sayılmalı. Bu, hem daha basit, hem de daha iyi. Burada onların yerine biz dövüşüyoruz. #1000k
- Öyle mahzun da olduğumuz yok ama tuhaf ve melankolik bir şekilde kabalaştık.
- Hayvanları harbe sokmak, alçaklığın daniskası.
- hayat, ölümün tehditlerine karşı kendimizi sürekli bir kollamadan ibaret.
- Ağlıyor muyum? Elimi gözlerime götürüyorum; ne tuhaf, ben çocuk muyum?
- Biz henüz kök salmamıştık; savaş selleri söktü, sürüdü bizi.
- Hayaller geçiyor gözlerimin önünden, durmuyorlar, sadece gölge ve hatıra bunlar.
- "... birbirimize söyleyecek ne çok şeyimiz var, ama asla söyleyemeyeceğiz.," ______
- Bizim ailede duygularımızı dışarı yansıtma huyu yok .Çalışıp çabalayan ve işleri başlarından aşkın olan bizim gibi kimseler sevgilerini fazla göstermezler.
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“War, war never changes” der karizmatik bir ses (muhtemel Ron Perlman) Fallout oyunlarının başında, hepimiz çakılıp kalırız. Savaş kötü bir şeydir çünkü, biliriz hepimiz. Savaş yok edendir, enstrümanları silahlar, piyonları da askerlerdir. Savaş hiç bir zaman değişmez midir gerçekten? Yıkıcılık, korkunçluk, anlamsızlık bakımından evet. Ama tarih ilerledikçe bir şeyler değişmiş savaşlarda. Birinci Dünya Savaşıyla (O zamanki insanların deyimiyle Büyük Savaş) yaşamla ölüm arasındaki çizgi daha da incelemiş. Askerlerin hayatı yetenekten çok tesadüflere kalmış, gelişen ölüm makineleri sayesinde. İşte yazar/Erich-Maria-Remarque böyle bir savaşta çarpıştıktan sonra yazmış kitabını. Kahramanı Paul gibi daha 18 'ine basmadan girmiş savaşa, onun gibi bir çok defa yaralanmış. Savaştan 10 yıl sonra çıkarmış bu kitabı. Bir yıl sonra filme çekilen kitap, büyük ün kazanmış. Ama gerek savaş, gerek milliyetçilik karşıtı bu kitap Nasyonal Sosyalist hükümet tarafından iyi karşılanmamış tabi, 1933'de yasaklanarak yakılmış. Yazar da önce İsviçre'ye sonra da Amerika'ya sığınmış. Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da kalan kız kardeşi Nazi karşıtı propaganda yapma suçu gerekçesiyle idam edilmiş. Nasıl kitap/bir-idam-mahkumunun-son-gunu--123934 'nü okuyanların idam cezası ile ilgili düşüncelerinde büyük bir değişim oluşuyorsa, bu kitap da savaş, militarizm, milliyetçilik ile ilgili görüşlerinizi tekrar gözden geçirtecek size. Zaten kitap da, 1930 yılında çekilen Oscarlı filmi de, savaş karşıtı tüm listelere ön sıralardan giriyor. Remarque hikayeyi, kahramanı Paul'un ağzından anlatıyor. Oldukça sadece ve akıcı bir anlatım bu. Tarihih en acımasız savaşlarından biri olan ve siperlerde geçen Birinci Dünya Savaşına öğretmeninin de etkisiyle gönüllü olarak katılmış bir çocuk Paul. Çocuk diyorum ama cephede geçirdiği 1-2 yıl onu 19 yaşında hepimizden daha fazla olgunlaştırmış. Basit insanlar Paul'ün yanındaki arkadaşları, beraber geldikleri okul arkadaşları var, ayakkabıcısı (Kat, bölüğün en becerikli ismi ,bir nevi abisi) çiftçisi, çilingiri bir çok asker var halktan. Yalnız bu basit insanlar savaşı o gaza getirici, coşku dolu, beylik dizelerden çok daha iyi anlatıyorlar bizlere. Kitap boyunca anayurttaki bazı insanları da görüyoruz savaşı öven, kahramanlık hikayeleri anlatıp vatanları uğruna ölmenin ne kadar şerefli bir şey olduğundan bahseden her zamanki gibi. Başlarda Paul ve arkadaşlarının orduya katılmasına sebep olan bu söylemler, cephedeki yaşamdan sonra hiç bir şey ifade etmiyor onlara. İşte kitabın temalarından birisi de eski insanların ikiyüzlülüğü. Ailelerin , öğretmenlerin , büyüklerinin baskılarıyla, kafalarına doldurdukları romantik saçmalıklarla savaşa gönderilen gençler teker teker ölürken, geride kalan insanların Almanya'nın gücünün büyüklüğünü, savaşın haklılığını konuşması Paul'ü tiksindiriyor. Savaşın acımasızlığı başka bir tema, askerden dönen bir arkadaşınızın anılarını dinler gibi okuyorsunuz Paul'un anlattıklarını. Evet, arkadaşlık, dayanışma ya da başçavuşu dövmek gibi klasik anılar da var. Ama gerçek çatışmalar bunlar, her an birisi ölebiliyor yanı başında, havaya savrulan kollar bacaklar, zehirli gazdan boğulanlar, dört bir yandan gelen kurşun , top mermisi yağmurları.mayın, dost ateşi, günlerce süren açlık ya da birisini öldürürken gözlerin bakmanın verdiği vicdan azabı – gerçekten yaşanmış hepsi. Savaşın anlamsızlığını sorguluyor bu basit insanlar orada, ama savaşmaya da devam ediyorlar düşünmeden, düşünürlerse delirirler çünkü. Ve korku, ölmekten, belki de vahşice katledilmekten korkmak, kollarını, bacaklarını kaybetmekten korkmak, dostlarını kaybetmekten korkmak , ama en çok eğer savaşta ölmeden dönmeyi başarırsa hiç bir şeyi olmadığının, hiç bir yere ait olmadığının , kayıp bir nesil olmanın bilincinde olmanın verdiği korku. Her durumda kaybettiğinin farkında Paul, zaten kitabın başında bunu Remarque de belirtiyor şu sözlerle: “ Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.” Hayatta kalmak için her şeyi yapan askerleri görüyoruz bu kitapta, ama bunları eğitim alanlarında öğrenmiyorlar, savaşın içinde, organlarını, hayatlarını kaybederek ya da tesadüfen hayatta kalarak öğreniyorlar yaşayabilmenin inceliklerini. O muazzam, disiplini ile ön plana çıkmış Alman eğitim birimlerinde sadece düğme daha iyi nasıl parlatılır, nasıl güzel selam verilir, üstlere nasıl daha iyi yaltaklanır – bu gibi şeyler öğretiliyor. Cephede, siperlerde farelerle nasıl yemek mücadelesi vereceğini, yaylım ateşe karşı nerelerde siper alacağını ya da düşmana görünmemeyi nasıl başaracağını söylemiyorlar orada. Böyle olunca şekil disiplini had safhada olsa da, çocuklar teker teker düşüyor yapraklar gibi cephede. Buralarda 19.yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında ordumuzu emanet ettiğimiz Alman generalleri düşünmedim değil işin doğrusu. Erich-Maria-Remarque kitapta her şeyi olanca çıplaklığıyla anlatsa da bazı yerlerde oldukça dramatik girdilerde bulunuyor. Zaten gerçeğin kendisi bir tokat gibi çarpmışken, bu bölümler gözlerden bir kaç damla yaş süzülmesine sebep oluyor genellikle. Ama yazar bunu duygu sömürüsü yaparak sağlamıyor. Belki de kitabı yazdığı dönemde tekrar türeyen savaş çığırtkanlarına bir cevap olarak yazıyor bunları. Her dönemde var olan savaş delilerine. Remarque 1929 yılında yazmış bu kitabı – 68 kuşağından 40 yıl önce- tüm zamanların en büyük savaş karşıtı eserlerinden biri. Bir çok ülkede yasaklanmış çeşitli zamanlarda, ülkemizde bile bir dönem (1980 darbesinde) galiba yasakmış.(Savaşa hayır diyen bir kitap neden yasaklanır ki?) Hala savaşlar olanca şiddetiyle sürüyor ama, artık sadece askerler değil siviller de ölüyor savaşlarda hem. Her zaman herkes için haklı bir sebep oluyor. Her zaman son çare savaş oluyor ama o savaş çıkıyor nedense. Acaba savaşların hiç bir zaman çözüm olmadığını, her zaman başka bir yol bulunabileceğini anlayabilecek mi insanoğlu bilmiyorum. Ama kitapta dediği gibi savaşı isteyen o 20-30 kişiyi farklı düşünmeye ikna edersek belki kimsenin kendi vatanını savunmasına gerek kalmaz. Not: Behçet Necatigil'in çevirisi de en az kitap kadar mükemmeldi. 1971'de basılmış kitabı bugünkü kadar akıcı bir şekilde okudum. (Erhan)
“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”tu hem de yeni farklı hiçbir şey yoktu. Cephede vurulan bir asker düşünün,başı ve vücudu ayrılsa patlayan bombadan işte o askerin bedeni yine yaşamaya devam etmek için çırpınır. Her yeri delik deşik olsa gözleri yine yaşamak için çırpınır,diyor başkahramanı Remarque’nin bu romanda ve satırlarıyla okuyucunun gözünde bi savaş alanını değil sadece aynı zamanda savaşın arka planını,anlamını ve anlamsızlığını sorgulatıyor. Karşı cepheden askere baktığında,esirlere baktığında onların orada oldukları için sadece düşman olduklarını ama gerçekte hiçbiriyle düşman olacak bir neden olmadığının farkındaydı isimsiz başkahraman. O tüm dostlarıyla cephede hayatını son gücüyle sıradanlaştırırken ölmek için çok küçüktü,fakat yaşamak için de çok küçüktü.Biraz az sıradanlaştırırlarsa cephedeki yaşamı yaşayamayacaklardı.Fundalıklarda yaşayan zenci kabileleri doğal olarak ilkeldirler,fakat onlar yapay olarak ve ancak özel bir çabayla ilkel olabiliyorlardı savaşın ortasındaki günlük yaşantılarında,yoksa delirmemek elde değildi. Yaşamak için de çok küçüklerdi çünkü 20 yaş henüz bir anıları olacak yaş değildi,onların tek anısı patlayan bombalar ve ortasında tanık oldukları tüyler ürpertici yaşamlarıyla ölümün kıyısındaki o yapay sıradanlıklarıydı ve hepsi biliyordu ki,bi gün savaş bitse de artık onlar için normal bir yaşam mümkün değildi. Remarque satırlarla yer yer okuyucuyu korkunç ürpertecek kadar gerçekçi bir savaş tablosu çizmiş,savaşın incittiği yüreklere bi ses olmuş birinci ağızdan anlatıcısıyla ve savaşı evrensel bi acıya dönüştürmüştür. (R Hazan Orhan)
Yazılmış savaş karşıtı eserler arasında en güzellerinden biri. Savaşın devletlerden ve politikadan bağımsız olarak direkt insan üzerinden anlatılması çok hoşuma gitti. Yazarın kendisinin de 1.Dünya Savaşına 18 yaşındayken katıldığını bilerek okuduğum için kitapta çok fazla yaşanmışlık hissettim. Sanki yazar biraz da kendini anlatıyor gibiydi ve bu yaşanmışlık çok hoşuma gitti. Küçük insanların hikayesi çok güzel işlenmiş. Okuduğuma hiç pişman olmadım ve iyi ki okumuşum dedim. Herkese önerebileceğim bir kitap oldu benim için. (İrem)
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) PDF indirme linki var mı?
Erich Maria Remarque - Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli) PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Erich Maria Remarque Kimdir?
Erich Paul Remark Osnabrück'te Roma kilisesine bağlı katolik bir ailenin içinde doğdu. Babası Peter Remark bir basımevi ustasıydı. Osnabrück arşivlerinde bulunan nüfus kayıtlarına göre 17.yy'da ihtilalde katoliklere yapılan baskılar yüzünden Fransa'dan göç etmişlerdi. Önceleri Remarque olan soyisimleri Alman imlasına göre Remark olmuştu. Bir süre Münster Üniversitesi'nde öğrenim gördü ama 18 yaşında birçok kez yara aldığı I. Dünya Savaşı'na katılmak zorunda kaldı. Savaştan sonra öğretmenlik, taşçılık ve Berlin'de bir tekerlek firması için test sürücülüğü yaptı.
1929'da, Remarque'nin savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlattığı, en ünlü eseri, "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" (Im Westen nichts Neues) yayımlandı. Bu kitabın ardından savaş zamanı ve sonrasını yalın ve duygusal bir dille gerçekçi bir şekilde anlattığı başka eserleri de yayımlandı.
1931'de İsviçre'ye yerleşti. 1933'te, Naziler eserlerini yaktılar ve yasakladılar. 1938'de Alman vatandaşlığından çıkarıldı ve 1939'da Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Hollywood'da tanıştığı Paulette Goddard ile 1958 yılında evlendi.
72 yaşında Locarno, İsviçre'deki Saint Agnese kliniğinde aylarca acı çektiği anevrizmadan dolayı öldü.
--------Eserleri
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, (1929)
Dönüş Yolu, (1931)
Hayat Kıvılcımı, (1952)
Yaşamak Zamanı, Ölmek Zamanı, (1954)
Ölesiye Yaşamak, (1956)
İnsanları Seveceksin
Ana Baba Günleri
Üç Arkadaş
Lizbon'da Gece
Kara Dikilitaş
Zafer Takı
Cennetteki Gölgeler
Ufuktaki İstasyon
Vaat Edilmiş Ülke
Tanrı'nın Gözdesi Yoktur
Üç Yoldaş
Siyah Anıt
Erich Maria Remarque Kitapları - Eserleri
- Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli)
- Zəfər Tağı
- İnsanları Seveceksin
- Ölesiye Yaşamak
- Üç Arkadaş
- Dönüş Yolu
- Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı
- Tanrının Gözdesi Yok
- Lizbon’da Gece
- Hayat Kıvılcımı
- Cennetteki Gölgeler
- Batı Cephesi ve Dönüş Yolu
- Beni Sevdiğini Söyle
- Жизнь взаймы, или У неба любимчиков нет
- Sevmek ve Ölmek Zamanı
Erich Maria Remarque Alıntıları - Sözleri
- "..Yaşamayı sürdürebilecek gücü yeniden toplayabilmek için çabuk unutmasını bilmek gerekirdi.." (Hayat Kıvılcımı)
- "... mutsuzluk denilen şey günlük olaylardandır." (İnsanları Seveceksin)
- Kaçağız biz. Kendimizden kaçıyoruz. Hayatımızdan. On sekiz yaşında idik; dünyayı, hayatı sevmeye başlamıştık, sevdiğimiz bu şeylere kurşun sıkmak zorunda kaldık. Patlayan ilk mermiler kalbimize saplandı. Çalışma, çaba, ilerleme kapıları kapandı bize. Biz bunlara artık inanmıyoruz. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- “Doğrulup kaçmak istiyoruz; hem de nereye olursa olsun.” (Batı Cephesi ve Dönüş Yolu)
- "Herkesin kafasının içinde kendine göre bir işkence odası var." (Tanrının Gözdesi Yok)
- Yanmak hiç bitmez ve insan yanar, yanar da yine ölmez. (Hayat Kıvılcımı)
- Konuşmak, ardında mutluluk varsa iyidir, insana kolay geliyorsa ve canlıysa, akıcıysa iyidir; ama insan mutsuzsa sözcükler gibi nabza göre şerbet veren ve her an yanlış anlaşılabilecek şeyler ne işe yarardı ki? Durumu daha da kötüleştirirdi, o kadar. (Dönüş Yolu)
- Umut etmek, sanıldığından çok daha acıklı bir sözcük... (Tanrının Gözdesi Yok)
- Sana öyle çok mektuplar yazdım ki! Hep sana mektup yazdım. Hem de kalemsiz, kağıtsız. (İnsanları Seveceksin)
- - Ömrün qısadır, bəs kimdir onu qısa edən? Onun qısalığını bilməyimizmi?! Bayırdakı pişiklər bilirmi ki, ömür qısadır? Bəs quşlar? Kəpənəklər? Onlar ömrü əbədi sayırlar. Bunu onlara heç kim deməyib! Bəs bizə niyə deyiblər? - Bunun min cavabı var. - Birini de! - Ömür əbədi olsaydı, dözülməz olardı. Həyatda bədbəxtlik xoşbəxtlikdən çoxdur. Bizə mərhəmət göstərilib ki, ömür uzun sürməsin.. (Lizbon’da Gece)
- İncəsənət hər kəsin çörəyi deyil. Onu başa düşmək, onun sehrinə əsir olmaq üçün fərqli bir düşüncənin, fərqli bir ürəyin sahibi olmaq lazımdır. (Üç Arkadaş)
- "Uğursuzluk, bulaşıcıdır." (Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı)
- "Söyleyecek çok şeyimiz var ve asla söylemeyeceğiz." (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akıyor. Silmek isterdim, fakat mendilim çok kirli. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- Yeryüzünde en korkunç şeyin ne olduğunu bilir misiniz diye sorsam, ne derdiniz? Aramızda kalsın, ben söyleyeyim; sonunda insanın her şeye alışması… (İnsanları Seveceksin)
- Öldü getdi, birdən-birə, elə bil, heç sağ olmayıbmış. Ona baxdım və heç bir cavab tapmadım. Onu öldürdümmü, xoşbəxtmi etdim? Məni sevirdimi, yoxsa onun üçün lazım olanda dirəndiyi əl ağacımı idim? Cavab tapmıram. (Lizbon’da Gece)
- Mezarlık hayatla dolu idi. Boğuk kahkahalar, bağırmalar sis içinde yükseldiler. Bütün sıralar işgal edilmiş gibiydi. (Üç Arkadaş)
- “Hayata devam edebilecek kuvveti yeniden toplayabilmek için çabuk unutmayı bilmek gerekirdi.” (Hayat Kıvılcımı)
- "Ne garip! Gençliği bugüne dek hep bambaşka düşünmüştüm." (Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı)
- Hayaller geçiyor gözlerimin önünden, durmuyorlar, sadece gölge ve hatıra bunlar. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))