Gavur Mahallesi - Mıgırdiç Margosyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Gavur Mahallesi kimin eseri? Gavur Mahallesi kitabının yazarı kimdir? Gavur Mahallesi konusu ve anafikri nedir? Gavur Mahallesi kitabı ne anlatıyor? Gavur Mahallesi PDF indirme linki var mı? Gavur Mahallesi kitabının yazarı Mıgırdiç Margosyan kimdir? İşte Gavur Mahallesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Mıgırdiç Margosyan

Yayın Evi: Aras Yayıncılık

İSBN: 9789757265004

Sayfa Sayısı: 124

Gavur Mahallesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Mıgırdiç Margosyan`ın Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Vakfı Edebiyat Ödülü`nü (Paris-Fransa) 1988 yılında kazanan Mer Ayt Goğmerı (Bizim Oralar) adlı kitabının, yazar tarafından yeniden, Türkçe olarak kaleme alınan karşılığı...

Öykülerinde Doğu insanının yaşamından kesitler sunan Margosyan yalnızca Ermeniler`i değil, folklorik değerleri, gelenekleri, kederleri ve sevinçleriyle bütün bir yöreyi tanıtıyor okurlarına. Öykülerin büyüsü yaşanmışlıklarında gizli...

"Yazılarımda, bizim oraları anlattım, gördüğüm ve yaşadığım gibi. Tipleri ve adlarını hemen hemen aynen verdim, değiştirmeden, oldukları gibi. Onlardan, o bacolardan, o dayılardan, o amcalardan çoğu öte tarafa göçmüşlerdir. Adları, hatıraları, biraz da bu satırlarda, bu kitaplarda yaşasın..."

Gavur Mahallesi Alıntıları - Sözleri

  • Biraz fazlaca konuşup, onun bunun işine burnumuzu sokmaya can atar, bayılırız.
  • Altı yaşındaydım. Erkenden uyanmıştım. Yapacak bir işim de yoktu. Tanrı ile konuşuyordum: Tanrı baba, söyle şu yılanlara evimize gelmesinler! Tanrı baba, akrepleri kov evimizden! Bize ekmek ver Üzüm ver, pestil ver...
  • Şu şanstan yana hiç nasibini almamış, şu kavanoz dipli dünyada hiç gülmemiş, gülememiş, güldürememiş olan bu adamın günahı neydi? Napmıştı bu adam?
  • Kadın dediğin yılda bir, hadi bilemedin iki yılda bir göbeğini şişirip burnuna dikmemişse, sekiz on kez bu işi yapmamışsa "kadınım" diye ortaya çıkmasın!
  • Her şeyi de Tanrı'dan istemek ayıp oluyordu doğrusu!
  • Kız doğuran dövünsün, oğlan doğuran övünsün...
  • "Zengin çocukları da ölür mü? Onlar da ölür, onlar da ölür ama geç ölür."
  • "Her şeyi de Tanrı'dan istemek bira ayıp oluyordu doğrusu."
  • Zengin evlerinde ne duvarlarda delikler olur, ne de duvarlar kerpiçtendir. Peki evimizin duvarları neden bu kadar delik deşikti?
  • Zengin çocukları da ölür mü? Onlar da ölür ama geç ölür.

Gavur Mahallesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Diyarbakır Menemeni...: Karga bokunu yemeden giriştiğim bir "tanıtım yazısı"ndan daha merhabalar herkeşlere .. Kitaptan yine spoiler vermeden bahsedeceğim ama Ermenilerden de bahsetmem lazım sanırım .. Ben Ermeni millletini pek tanımam .. İyi şarap yaptıklarını ve iyi birer kanyak üreticisi olduklarını yurtdışına gidip gelen arkadaşlarım ve onların dönüşte bize teslim ettikleri söz konusu emanetleri vasıtasıyla biliyorum ... Az buçuk da İlber Ortaylı' nın kitapları vasıtasıyla, Tehcir dönemi öncesinde ve Osmanlı döneminde Türklerle yanyana yaşayan sanatkar bir millet oldukları bilgisi aklımda kalmış .. Bu sanatkar kısmı bence çok önemli .. Çünkü kitabı alıp okursanız , yazarımızın küçüklük anılarından gördüğümüz kadarıyla bu milletin hepsi ya taş , ya yapı yahut da demirci ustası falan .. Az biraz da bizim milletimizin bakışından bahsetmekte yarar var .. Ermeni sözcüğü bizim dilimizde maalesef bir küfür ya da hakaret olarak kullanılıyor .. Oysa yukarda da bahsettiğim gibi Osmanlı döneminde yönetim politikası gereğince Türklerin bulunduğu bölgelerin "direkt" yanına inşa edilirmiş onların mahallesi .. Pek çok geleneğimiz , göreneğimiz , değer yargımız onlarla çok benzer .. İlber Ortaylı' nın kitabından aklımda kaldığı kadarıyla bizi birbirimizden ayıran tek şey sadece ve sadece dinimiz ve itikatlerimiz .. Bir de tabii şu var .. Anadolu çok ayrı ve çok başka bir coğrafya .. Dünyada bu kadar çok medeniyetin ve bunca çok kültürün birbiri içinde eriyerek ve birbirini tamamlayıp bambaşka bir forma girerek oluşturduğu bir kültür mozaiği sanırım ki yok .. Bakın misal Urfa' ya .. Urfa peygamberler şehri olarak geçer .. Kaç ayrı halk , kaç ayrı medeniyet , kaç ayrı din hüküm sürmüş orlarda .. Misal Konya' ya bir bakın.. Cumhuriyet' in ilanından öncesine kadar oralarda Karamanlılar denen ve çoğunluğu oluşturan bir halk var .. Bölgede Karamanlı Rumlar olarak geçiyor isimleri lakin Rum falan değiller .. Rum esasen Roma' ya ait demek ama bunlar Romalı falan değiller .. Olmaları da imkansız ! Bunlara mercek tuttuğumuzda ise İncillerini yunan harfleriyle ama Türkçe yazan bir halk görmekteyiz .. E bunlar Türk de değiller.. Lakin sokağa çıksan , çevirsen üç beş kişiyi Konya Türk yurdu değil mi desen seni vururlar .. Mevlana' nın şehri diyip saldırırlar belki de .. Mevlana' nın tam isminde geçen o RUMİ muhabbeti akıllarının ucuna dahi gelmez .. Şimdi diyeceksin ki amma uzattın... Kısa kes de sadede gel kardeşim .. Tamam geleyim ! Yukarda dedim ya Ermeni sözcüğü bizde hakaret olarak kullanılıyor diye .. İşyerinde Yozgatlı populasyonu tavan yapmış durumda .. Bunların içinde ağzı çok bozuk olan bir tanesi vardı ki ona buna Ermeni tohumu falan diye sataşıyor sürekli .. Neyse ki kendisini postaladılar .. Devam edelim efenim .. Yine ona buna sataştığı günlerden birinde dediler ki bu arkadaşa "aç ulan şu e devlet hesabını da bir bakalım senin soy kütüğüne !!" . Bizimki kendinden gayet emin .. Açtık geriye doğru gidiyoruz .. Bir de baktık ki 4 kuşak öncesi dedeleri bir ermeni kasabasından göç edip Yozgat' a gelmişler .. Kendisinin o günden sonra postalandığı güne kadar ismi Kirkor Memo kaldı işyerinde .. Demem o ki : Bugün Yozgat millliyetçiliğin kalesi olarak geçiyor ama Yozgat' ta kaç tane ermeni köyü var .. Tehcirden öncesine dek biz bu adamlarla - sadece onlarla da değil lazıyla çerkeziyle - her beraber yaşamışız .. Irkçılık üzerinden mesaj göndermek değil benim amacım .. Demek istediğim ; şu an belki farkında dahi olmadan bu saydığım insanlardan bizlere geçmiş gelenek ve göreneklerimiz var .. Ki bence kesinlikle var .. O yüzden bir önyargıyla yaklaşmayın ne kitaba ne de yazara .. Şimdi burlara kadar yazdık , çizdik kendimizce .. Az da kitaptan bahsedelim .. Ben bu yaşıma dek bir tane dahi olsun Ermeni yazar okumamış idim .. Say deseler sayamam töbe billah şimdi dahi 3 tanesini .. Bir gün onun bunun iletisine salça olup goygoy yaparken bir baktım bir inceleme düştü benim ana sayfaya .. İsim tam benlik : GAVUR MAHALLESİ !! Belli ki burda bir ötekileştirme efenime söyleyeyim bir "diğeri" durumu hasıl .. Fastbreak ' in incelemesi idi bu ... Ahanda şurda..Link de vereyim : gonderi/102434760 ... SONRA AÇ BAK !! BENİ DELLENDİRME !! =)) Açtım okudum .. Alıntılara göz gezdirdim .. Sonra yazarın hayatına az buçuk bakındım netten .. Tespih Taneleri isimli bir kitabı daha var .. Alıntılara baktım onun için de.. Hemen Gülden ablama (bu satırları okuyorsan bir tanesin sen ! SAHAFLARIN KRALİÇESİ !! ) yazdım : "Aman" dedim "bana bunun kitaplarının hepsini ayır !!!" Sonra kitaba başladım .. Arkadaş bu nasıl güzel bir anlatımdır yauw !!! Hani İhsan Oktay Anar ' ın masalsı , bir epik ve kendine has tipik anlatısı vardır ya .. Okurken hem üzülürsün yer yer ama çok da gülersin .. Neredeyse tüm anılar aynı aroma ile kaleme alınmış .. Pek tabii İhsan Oktay Anar dediysek, onun "felsefi çıkarımlarıyla" ördüğü harçların arasına kattığı söz öbeklerini ve alt metinleri beklemeyin ... Neyse efenim .. Karpuzları ve sıcağıyla meşhur Diyarbakır' da, Hançapek isimli bir sokağa girizgah yaptık karlar yağarken .. Hançapek sokağının halk arasındaki ismi GAVUR SOKAĞI !! Ermeni vatandaşlarımızın yaşadığı bir sokak burası .. Burada en önce bir zangoç ve camii imamı arasındaki dialoglar ve bu zangocun hayat hikayesi üzerinden anlatılanlarla gülümsedik .. Sonra sıra geldi feodal yapı ile harmanlanmış doğu illerimizde kanayan bir yara olan doğum kontrol muhabbetine .. Bir ebe ile tanıştık burda .. Bir ebe var !!! İsmi Kure Mama!! Kitapta pek çok ama pek çok efsane karakter ve anı var ama şu karakter var ya şu karakter !! İhsan Oktay Anar ' ın Suskunlar' ını okuyanlar oradaki Kalın Musa karakterini bilirler .. Ya da Saatleri Ayarlama Enstitüsü' nü okuyanlar ZOMBİ Zarife Hala' yı hatırlayacaklardır... Size teminat veriyorum ki onların aksine yaşamış bir karakter olan bu kadın bambaşka bir level .. Bambaşka bir cümbüş !! Belinde taşıdığı enfiye kutusu içinden çektiği enfiyelerle sokaklarda dolaşan , her sene doğum yapan kadınları doğurtmadığı dönemlerde mahalledeki her eve istediği gibi, "VİP" sıfatıyla girip çıkan , tüm bu girip çıktığı evlerde inanılmaz bir saygı ile el üstünde tutulan ve yeri geldiğinde şeklini ve atarını aile reisi olan evin babasına dahi koyabilen İSKAMBİL OYUNLARI delisi bir ebe .. Şu karışıma bir bakar mısınız ?!?!? =)) Bu kocakarı ile bir dolu eve girdik çıktık .. Sanırım bir şok etkisi yarattı sizde söylediklerim =)) Durumu şöyle izah edeyim .. Bir kocakarı düşünün ki evinize istediği zaman girip çıkabiliyor ..Kapınıza geldiyse, kapınızı çaldığında açmama lüksünüz yok ..İnanılmaz ağzı bozuk bu kadını evinize buyur etmek zorundasınız ! Ve tüm bunlara ek olarak iskambile çağardığı yancılarla sizi de içine dahil ettiği masadan kalkma hakkınız, ocakta altı tutacak yahut yanacak yemeğiniz olsa dahi YOK ..Batak , pişti yada adı her ne olursa olsun oynanacak .. Yemek yanar da kocandan zılgıt yersin diye bir korkun olmasın ! Yöre halkının tüm erkekleri eve gelip de yanık yemek bulursa sebebinin Kure Mama olduğunu biliyor !! Masal gibi ama GERÇEK !! =))) "VER PAPAZI , AL KIZI - KES ŞU KIZI YATAK ODASINA !!" diyen şu karaktere bir bakar mısınız ?!? =)) Kapınızın önünde şöyle bağırıp , mahalleyi birbirine katan Kure Mama' yı bir hayal edin ey siz uyuyan sidikliler !!! =)) "··Kızlar, kızlaaar! Neredesiniz, nerelere kayboldunuz? Gün öğlen oldu. Siz hala bitli kocalarınızın koynundan çıkamadınız mı ?" Tüm bunlara ek bir kedimiz var... İsmi Mestan !! Üç dil biliyor bu kedi !! Tek kitap dahi yazmadan , makale dahi kaleme almadan prof olan saygıdeğer profesörlerimiz iyi okusun .. Bir çocuk var .. Tanrıya yakaran .. Evlerinin çamur ve samanla sıvanmış damında duran Loğ taşına sebep dualar eden .. Çökecek çünkü o dam er ya da geç bir gün .. Taşımayacak odanın içindeki direkler onu .. Biliyor bu çocuk başına gelecekleri .. "Tanrı baba, söyle şu loğ taşına evimizi terketsin !" "Tanrı baba, söyle şu direklere kırılmasınlar!" Eh madem el açmışsın devamı da gelsin di mi ?!? =)) Yılanlar var eve baskın yapan .. Akrepler var duvarlarda yaşayan .. Sokunca, şişik karnınla seni sancılarla sırtüstü yataklarda yatıran .. 'Tanrı baba, söyle şu yılanlara evimize gelmesinler!" "Tanrı baba, akrepleri kov evimizden !" Açlık var türlüsünden .. Yokluk var göze yaş yürüteninden .. "Bize ekmek ver !" "Üzüm ver, kuru üzüm ver, pestil ver, ceviz de ver !" "Bize dut kurusu ver! Yumurta ver !" "Süt ver! Bal da ver! Şeker de ver, badem de ver!" "Kavun karpuz da isterim !" "Oyuncak topaç isterim ... Eeeeeee !! "İsteyenin bir yüzü , vermeyenin iki yüzü kara" demişler şekerim !!! Bir ana var .. Hani Şu Türkan Sultan ' ın , Sultan filminde reklamları fakir kentlere yasaklamadıkları için işe giderken peşine takılan ve kendisinden ÇOKOMEL isteyen küçük Hüdai' nin kafasını yarmak için yerden taş alıp terör kapılarını ardına kadar açan ama çocuklarını da pek ama pek bir seveninden ... (Bu arada ÇOKOMEL ÜBER ALLES !!! FORZA ÇOKOMEL!!!! ) Dama çıkan yazarımıza sesleniyor !! =)) ( şu linke de İŞSİZLİK ADINA muhakkak bakınız : https://www.youtube.com/watch?v=ziuf-Zw15EY ) "Kan kusasın! .. Gidişin olsun, dönüşün olmasın .. Gözün kör olsun! .. " "Muradına ermiyesin! .. Kokuşup kurtlarla dolasın ! .. İn oradan! Düşüp gebereceksin !.. (Şu bedduaları öyle çok duydum ki zohahahahaha =) ) Göç var , memleket hasreti var öldüreninden .. "Ve nasıl oldu, nasıl gerçekleşti bilemiyorum; "iyi şehirdir, büyük şehirdir" dedik ve İstanbul' a göç; ettik. Anam ne edip ettiyse, nasıl becerdiyse becerdi; pirinç taneleri içerisinde, buğday, mercimek, yarma, nohut, bulgur, fasulye torbaları içinde, Halil İbrahim bereketini de İstanbul'a taşımaya çalıştı. Getirdiğini de zannetti. Anam yanılmıştı. Bizim Anadolulu Halil İbrahim yeni evimizin küflü bodrum katına ayak uyduramadı. Kilerlere, büyük, kocaman göbekli küplere sığmayan Halil İbrahim küçücük, plastik kavanozlarda yaşayabilir miydi? Siz yaşayabilir miydiniz? Yaşamadı. Kalkıp göç eyledi yeni evimizden. " Açlık çekse de paylaşan iyi yürekli ve tok gözlü insanlar var... "Bizim oralarda en belirgin geleneklerden biridir fırından çıkmış taze ekmekten tanıdıklara tattırmak. Onlar da muhakkak bir parça alır tadar ve hep ayni duayı tekrarlardı. Bayzar Baco da nitekim ayni şeyi yaptı: "Güzel pişmiş, lezzetli bir ekmek, Halil İbrahim 'in beti bereketi içinde olsun." İşte böyle bir mozaik bu kitap ..Diyarbakır menemeni desem yalan olmaz .. Çok ağlarsın .. Çok da gülersin okurken .. Bak bu kadar yazdık .. Hala daha, "AMA ERMENİ" diyeceksen ve illa diyorsan ki bir mesaj ver .. Peki canım kardeşim!!! Bu kitabın üzerinden vereyim o mesajı .. IRKÇILIK BİR RUH HASTALIĞIDIR !! Bu hastalığa tutulan insanlar varsa iyileşmek adına şu kitabı açıp 100 sayfacık olsun alıp okusunlar .. (Tuco Herrera)

Gavur Mahallesi Gavur Mahallesi, Mıgırdiç Margosyan'ın Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü'nü kazanmasını sağlayan kitabı. Öykülerinde Diyarbakır Suriçi Mahallesi’nde geçen çocukluğunu, Türkçe, Kürtçe ve Ermenice’nin kaynaşıp bir arada yaşadığı bir zamanı, kendi ifadesiyle “BİZ” i anlatıyor. Anlatımındaki samimiyet okuyucuyu elinden tutup Sülüklü Han’a, Demirciler Çarşısı’nın örs çekiç seslerine götürüyor..Biraz gözyaşı, biraz günlük kokusuyla gömülen Güzellerin Meryem’le, Kure Mama’yla, Papaz Arsen’le, Dikroların Dikran’la, demirci Haço’yla, duvarcı ustası Tumas’la, zangoç Uso’yla tanıştırıyor. Bir oturuşta okunup keşke hemen bitmeseydi dedirten bir kitap. "Zengin çocukları da ölür mü? Onlar da ölür, onlar da ölür ama geç ölür." ”Bizler hamurla yoğrulup ekmekle büyürdük.” "Tanrı daima fakirlerin yardımcısıdır", "Ne mutlu o insanlara ki bu dünyada fakirdirler, sonsuz mutluluğa önce onlar ereceklerdir" gibi sözler söyleyen İsa Peygamberimiz ortalıkta gözükmüyordu.” ”Aslında bizim oralarda, hamile kalmak kadar kız çocuğu doğurmak da kolay ve sıradan bir işti. Hatta hatta, sıradan bir iş değil sıradan bir şeydi. Çünkü kız doğurmak işten de sayılmazdı. Doğum sonrası gelen kız, savaş yenilgisi gibi bir mahluktu “Hıno, anamdı. Asıl adı Hanım'dı. Babam Hıno derdi. On üç yaşında babamla evlendikten sonra anamın Hanım'lığı son bulmuş, Hıno'luk devri başlamıştı.” ”Biz şuna inanırdık; ekmek yememiş insan tok olamaz, mutlaka açtır.” (Emel Keleş)

Diyarbakırlı Mıgırdiç Margosyan modern Türk ve Ermeni edebiyatlarının yaşayan büyük ustalarından. Daha önce “Tesbih Taneleri”ni de “Söyle Margos Nerelisen?”i de severek okumuştum. "Gavur Mahallesi" de aynı tadı veren bir öykü derlemesi. Aynı zamanda Diyarbakır Ermenilerine dair iyi bir etnografik çalışma. (Mehmet Akif Koç)

Gavur Mahallesi PDF indirme linki var mı?

Mıgırdiç Margosyan - Gavur Mahallesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gavur Mahallesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mıgırdiç Margosyan Kimdir?

23 Ara­lık 1938’de Diyarbakır'ın Hançepek Mahallesi'nde (Gavur Mahallesi) doğan Margosyan, eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul'daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi'nde sürdürdü, sonra öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde tamamladı.

1966-72 yılları arasında Üsküdar Selamsız'daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi'nde felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyat öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Marmara Gazetesi'nde yayımlanan Ermenice öykülerinin bir bölümü Mer Ayt Goğmeri (Bizim Oralar) adıyla kitap haline getirildi (1984). Bu kitabıyla 1988 yılında Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Vakfı Edebiyat Ödülünü (Paris-Fransa) aldı. Gavur Mahallesi (1992), Söyle Margos Nerelisen? (1995) ve Biletimiz İstanbul'a Kesildi (1998) adlı Türkçe kitaplarını, 1999'da ikinci Ermenice kitabı Dikrisi Aperen [Dicle Kıyılarından] izledi. Gavur Mahallesi, Avesta yayınları tarafından Li Ba Me, Li Wan Deran adıyla Kürtçe olarak yayımlandı (1999). 2010 yılında Türkçe kaleme aldığı Kürdan adlı kitabı Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Evrensel Gazetesi'nde "Kirveme Mektuplar" adlı köşesinde yazmayı sürdüren Margosyan'ın bu makalelerinin bir bölümü Lis Basın-Yayın tarafından Kirveme Mektuplar adıyla 2006'da Diyarbakır'da yayımlandı. Aynı gazetede yazdığı makalelerin bir bölümü Belge Yayınları tarafından Çengelli iğne adıyla yayımlandı (1999). Ermeni yazınında taşra edebiyatının son temsilcisi olarak bilinmektedir. Agos, Gündem, Marmara ve Yeniyüzyıl gazetelerinde yazmıştır. Halen günlük olarak yayınlanan Evrensel gazetesinde "Kirveme Mektuplar" başlıklı köşe yazıları yayınlanmaktadır.

Mıgırdiç Margosyan Kitapları - Eserleri

  • Gavur Mahallesi
  • Söyle Margos Nerelisen?
  • Tespih Taneleri
  • Biletimiz İstanbul'a Kesildi
  • Tanrı'nın Seyir Defteri
  • Çengelliiğne
  • Kürdan
  • Kirveme Mektuplar
  • Memleket Meselesi
  • Zurna
  • Fıllaname

Mıgırdiç Margosyan Alıntıları - Sözleri

  • "İyi davranmak, efendi bir tutum sergilemek daha makbul değil midir? Bil ki iyi davranmazsan günah kapıda pusuya yatmıştır ve unutma ki onun istediği sensin. Fakat o sana değil, sen ona üstün ol!' (Tanrı'nın Seyir Defteri)
  • Veee, elimizi, kolumuzu kelepçeleyip yarin koynuna sokmayan tüm Çarşambaları da gerçekten sel alsın! (Kürdan)
  • Adi bir hırsızlık olayında, hırsızlığı yapan kişinin, sanki çok önemliymiş gibi(!) önce ve evvelemirde "Ermeni asıllı" olduğu vur­gulandıktan sonra olayı anlatılırken, yine aynı ülkenin yine "Ermeni asıllı" bir vatandaşı uluslararası bir başarı kazandığı zaman, nedense "Ermeni asıllı" olduğu göz ardı edilip esamesi bile okunmazken, da­hası; "Gavura kızıp oruç bozma" misali ve giderek "Ermeni!" söz­cüğünün en tumturaklı "küfür" yerine geçtiği bir diyar-ı vatan top­rağında; ben, hal-u perişanımı on altı kuruşluk damga pulunu da yapıştırdıktan sonra kimlerin önüne koyup arz etmeliydim? Arz et­tiğimde de; "kırk yıllık Yani, olur mu Kani" felsefesiyle(!) sorgusuz sualsiz infaz mı edilecektim? (Çengelliiğne)
  • Kadın dediğin yılda bir, hadi bilemedin iki yılda bir göbeğini şişirip burnuna dikmemişse, sekiz on kez bu işi yapmamışsa "kadınım" diye ortaya çıkmasın! (Gavur Mahallesi)
  • Başkaları da vardı. Bunlara göre de Tanrı'nın esas evi, insanin vicdanı ve onun sesiydi. (Söyle Margos Nerelisen?)
  • ''Ti-li-li, ti-li-liü" bizim yörelerde Ermeni'nin, Kürt'ün, Türk'ün, Sür­yani'nin, Keldani'nin, hasılı tüm toplumun sevinç çığlığıdır. Dü­ğünlerde, "toy"larda, nişanlarda, sünnetlerde çağrılıp söylenir. "Ti-li­ li"siz sevinç olmaz!" (Söyle Margos Nerelisen?)
  • Çünkü olmayan aklım zaten başımda değil ki! (Zurna)
  • "Diyarbakır diyarımdır, ilımdır Beni köle yapan dilımdır Alem bili, o yar benım yarımdır Ölsem gene vazgeçmenem senden yar." (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
  • "Söliyem, söliyem ama boşına. Çığhardığın çoraplari yatmadan evel yastığın altına koy ki, sebehleyin kolay bulasan diyiyem ama, ben bahan söliyem, ben bahan dinliyem. Gene hanki cehneme keyboldi getti çorabının teki?!" (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
  • Yöre halkı ısınmak için hala"bok"tan medet umuyordu... (Kürdan)
  • Çaya indim susuzun Susuzum uykusuzum Girsem yarın koynuna Elim durmaz huysuzum. (Biletimiz İstanbul'a Kesildi)
  • Tamam; "umut fakirin ekmeği" de, bu halk bu boş vaatlere kanıp daha ne zamana kadar umutlarını ekmeğine katık edip yiyecek'! Peki de; fakirlik, fukaralık ve tüm sefaletlerin yükünü neden hep bu ülkenin büyük çoğunluğu çekerken "vatanını en çok seven bir grup azınlık" hep soğanın cücüğünü, yoğurdun kaymağını ziftlenecek! "Külfet"i paylaşmakta garibanın sırtında sosyal adalet hep vardır da "nimet"i paylaşmakta sosyal adalet hangi var olmayan cehenneme tüyer' (Çengelliiğne)
  • Oysa okuyup “böyüg adam” olmak için beni buralara postalayan adamın hayatında hiçbir zaman okul zili çalmamıştı… (Tespih Taneleri)
  • Biraz fazlaca konuşup, onun bunun işine burnumuzu sokmaya can atar, bayılırız. (Gavur Mahallesi)
  • "Orta yerde düpedüz, göz göre göre bir haksızlık vardı. Neden daha doğar doğmaz ben bazi şeylerden yoksun bırakılıyordum? Bunu kimler ve ne hakla engelliyorlardı ? Eşitlik 'egalite' denen bir kavram bizim buralara hiç uğramamış mıydı?" (Söyle Margos Nerelisen?)
  • Cami minarelerinden günde beş vakit ezan okuyan müezzinin sesine,çan sesleriyle cevap veremeyen yıkık kiliseler!... Parçalanmış diri diri mezara gömülmüş bir mozaik... (Zurna)
  • Ne tuhaftır ki ve ne gariptir ki bu değişik vatan sevgisinin bedeli Kimilerine hep koltuk ama diğerlerine de hep sefalet olarak yansıyor. (Çengelliiğne)
  • Hele hele durduk yere önce namus, şeref derken ardından da dinden, imandan yola çıkıp, netekim sakalını sıvazlayarak, netekim göbeğini kaşıyarak, elindeki doksan dokuzluk tespihinin her bir taşını şak! şak! çekerken her defasında da aranağme, nakarat misali ikide bir Allah, peygamber deyu deyu yemin billahla bir şeylere, bir yerlere kapı aralamak isteyen yemin tellallarından, bu işin piri "uyanık" cambazlardan Tanrı hepimizi korusun Kirvem!... (Kirveme Mektuplar)
  • Netekim: "... Batılı tarihçiler ise Kürtleri, yalnız Batı Asya'da değil, dünyada kendi etnik yüzünü koruyabilmiş nadir halklardan biri olarak belirliyorlar. Batılı kaynaklar; iç içe yaşadıkları, komşuluk ettikleri birçok etnik varlık, soykırımlar, sürgünler ve asimilasyonlar sonucu eriyip yok oldukları halde, 'devletsiz halk' Kürtlerin, çevrilmiş, kuşatılmış hallerine, yok edici darbelere rağmen, etnik yapılarını koruyabilmelerini mucizevi başarı olarak niteliyorlar..." (Kirveme Mektuplar)
  • Bu kısa boylu büyük insanın hayatına kısaca bir göz atın: Hapislere hayali ihracat pisliğine bulaştığı için mi girdi, yoksa ihale yolsuzluklarına adı karıştığı için mi? Mafya babalarıyla işbirliği içinde olduğundan mı? Belki de yüz kızartıcı birçok suçun faili olduğu için! Devleti ve milleti soyan eşkıyaların pis bataklığında çöreklendiği için! Fakirin, fukaranın, gariban insanın, "kul hakkı"nı yediği için! Peki, "bugün bu gündür, var sen de küpünü doldur" bencilliğiyle ortalarda cirit atan, bulaşık yalayarak salya sümük yağcılıklarla kişiliksizliklerini, şahsiyetsizliklerini, hiç utanmadan, hiç arlanmadan, haysiyetsizce sergileyen, üstelik bunu üç-beş "mangır", üç-beş "metelik", üç beş "kuruş" için yapan, bunun için olmadık taklalar atan kimi insanlara benzemediği için mi onun arkasından küfrediliyor. Üstelik ve de en önemlisi kimsenin inançlarına karışmadığı, ama kendi doğrularını da dobra dobra, mertçe, yüreklilikle yazıp söylediği, iki yüzlülük etmediği, her türlü istismarcılıktan uzak durduğu için mi suçlanıyor? Yeryüzünde "utanç" denen bir kavramın yanı sıra, "düşünce özgürlüğü"nden bihaber olanlara sormak gerek: Bugüne dek kaç kitap yazdınız? Kaç kitabınız kaç dile çevrildi? Her insana onur verebilecek kaç uluslararası ödüle layık görüldünüz? Bir şiire, bir oyuna hiç imza atabildiniz mi? İnsanları güldürürken onları düşündürmenin ne denli zor olduğunu hiç bilebildiniz mi? Kitabı, kalemi, ödülü, şiiri bir yana bırakın; kaçınızın "özü ve sözü" seksen yıllık bir yaşam "oyununda" hep aynı potada kaldı, kalabildi veya kalabilecek? Kaçınız bindiğiniz "meçhule giden bu gemide" rotanızdan hiç şaşmadan yolunuza devam edebileceksiniz? Evet, doğrudur; bu kısa boylu büyük insana, yaşadığı günlerde zaten fazlasıyla gaflet ve hatta hıyanet içinde bulundunuz, bari ölümünden sonra baykuşluğu bırakın! Ölümünden sonra, ardından kimsenin övgü yapmamasını istemiş bu sevgili insan. Vasiyetine uyarak Can Yücel de bir güzel yergi(!) yazdı bu gazetenin sütunlarında. Eline, kalemine sağlık Can Yücel! Bundan daha güzel bir yergi dostlar başına! Anlayabilen devekuşlarına... Her gidenin ardından genellikle: "Onu unutmayacağız", "Anısı hep içimizde yaşayacak!" gibi şeyler söylenir. "Zaman", o acımasız "zaman", nedense hep galip gelir; "anılar'', "acılar" sevenlerin yüreklerinde tamamen yitip tükenmezse de küllenir. Sevgili Aziz Usta! Kitaplarının başı sağolsun! Sevgili Nesin Usta! Ölümsüz kaleminin başı sağolsun! Ustam! Bir mezara hapsolmak istemedin; çok iyi ettin. Bundan böyle bil ki; artık "gözlerimizin daldığı" en güzel yeşilliklerde, en engin maviliklerde hep seni bulacağız. Çünkü sen, hep orada "gözlerimizin daldığı" güzelliklerde olacaksın, çünkü sen oralarda gözlerimizin içine bakarak hep güleceksin ... ! (Çengelliiğne)