Geçmişe Yolculuk - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Geçmişe Yolculuk kimin eseri? Geçmişe Yolculuk kitabının yazarı kimdir? Geçmişe Yolculuk konusu ve anafikri nedir? Geçmişe Yolculuk kitabı ne anlatıyor? Geçmişe Yolculuk kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Geçmişe Yolculuk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Stefan Zweig

Çevirmen: Regaip Minareci

Orijinal Adı: Die Reise in die Vergangenheit

Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786052953440

Sayfa Sayısı: 56

Geçmişe Yolculuk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Zweig’ın 1920’li yıllarda yazdığı tahmin edilen bu novellanın el yazması ölümünden sonra oldukça geç bir tarihte, 1970’lerde gün ışığına çıkarıldı. Ve aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasında yerini aldı. Geçmişe Yolculuk, zamana, mekâna ve değişen koşullara direnen yasak ve tutkulu bir aşkın hikâyesidir. Bu çılgın aşk önce okyanusun ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle dokuz yıllık bir kesintiye uğrar. Yıllar sonra yeniden buluşan iki sevgilinin hayatları büyük bir değişime uğramıştır. Önlerinde uzanan belirsiz geleceğe, geçmişin sürekli aralarına giren gölgesine rağmen, aşk doludizgin sürmektedir...

Geçmişe Yolculuk Alıntıları - Sözleri

  • Dokuz yıl oldu ve sesinin tek bir tonu değişmemiş.
  • Hayır, bu bir avuç özgürlüğünü, yaşamının bu aşılmazlığını hiçbir bedele satmaya niyetli değildi.
  • İnsan özgürlüğünden kolay kolay vazgeçmez.
  • Bütün hayatımızı, aslında yapmaktan başka çaremiz olmayan şeyleri rızamızla seçmeyi öğrenmekle geçiriyoruz.
  • Sadece anılarla yaşamak insanın doğasına aykırıydı; nasıl bitkiler ve bütün canlılar renklerinin solmaması ve çanak yapraklarının kuruyup dökülmemesi için toprağın besleyici gücüne ve gökyüzünden süzülüp gelen canlı ışığa ihtiyaç duyuyorsa, aynı şekilde sözde gizli düşlerin bile belli ölçüde tensel gıdaya, duygulu ve canlı bir desteğe ihtiyacı vardı; aksi halde kanları çekilir, ışıma güçleri zayıflardı.
  • Ne uzun bir zaman. Ne çok yitik zaman...
  • Her şey eskisi gibi, yalnızca biz öyle değiliz
  • "İnsan yaşlandıkça kendi gençliğini arıyor."
  • İnsan yaşlanıyor, ama değişmiyor.
  • “Aktör ve aktris, iki taraf da karşılıklı oynuyor, ama kimse kimseyi aldatmıyor. Bu gece mutlaka benim gibi onun da gözüne uyku girmiyordur.
  • Her şey eskisi gibi, yalnızca biz öyle değiliz.
  • "Ne kadın eski kadındı ne de adam eski adam..."
  • Issız eski parkta karlar içinde, Arıyor geçmişi iki gölge.
  • Ama aşk, bir cenin gibi bedenin karanlıklarında acıyla dönüp durmaktan kurtulduğu, nefes ve dudak aracılığıyla kendini zikir ve itiraf edebildiği zaman gerçek aşktı.

Geçmişe Yolculuk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Stefan Zweig’in hemen her kitabını okumuş biri olarak bu kitabın Zweig’in diğer eserlerine göre daha basit kaldığı hissine kapıldım. Bilmiyorum belki de aşk romanlarını sevmediğimden kaynaklanıyordur... Kısaca kitabın konusundan bahsedeyim, binbir zorluk ve güçlükle doktor olan bir adam, patronu hastalanınca onun evinde kalmaya başlar. Bu süreç içerisinde ise maalesef patronun karısına aşık olur. Tabii kadından da ona karşı boş değildir. Böylelikle yasak aşk başlamış olur. Buldukları her fırsatta buluşmaya çalışırlar, birbirlerine gizlice mektup yazarlar. Fakat bir gün patron iş için onu 2 yıllığına Meksika’ya yollayacağını söyler. Adamın dünyası başına yıkılır. Sevdiği kadından 2 yıl nasıl ayrı kalacaktır? Sonuç olarak istemeyerek de olsa Meksika’ya gider. Tam dönmesine sayılı günler kalmışken Birinci Dünya Savaşı çıkar ve bu süre tam 9 seneye kadar uzar. Acaba adam döndüğünde aralarındaki aşk hala taze mi kalacaktır? İlk günkü hislerle birbirlerini sevecekler mi? Yoksa ikisi de birer yabancı mı olacak? (Lúthien Tinúviel)

Hani bazen şartlar öyle gerektirdiği için bir dosttan ya da sevgiliden ayrı düşersin. Özlersin.. Ah şimdi burda olsa diye yakınırsın, tekrar buluşmak samimi olmak istersin. Ama kişiler her ne kadar degişmediklerini düşünseler de aslında değişirler. Çünkü araya zaman ve farklı deneyimler girmiştir. O anlar, o zamanda kalır. Hisler o zamana aittir. Orda hapsolur. Aynı nehirde ikinci kez yüzemeyeceğimiz gibi aynı anları tekrar yaşayamayız. O kişiyi özlediğimizi bazen de hâlâ sevdiğimizi sanarız, ama hayır özlem sadece o zamana aittir. O zamanda yaşananlara.. Stefan Zweig'da bir zamanlar tüm yasaklara rağmen beraber olan, araya mesafeler ve yıllar girdikten sonra tekrar buluşmayı başarabilen iki insan üzerinden bunu anlatıyor. Stefan Zweig'ın erkek olup da, kadın ruhunu bu kadar iyi çözebilmiş ve betimlemiş olmasına hayran kalarak okudum. (Fatma)

Konuşmak istediğim şey geçmişte yaşanan duygular ve bu duyguların şimdi üzerinde etkisi. Bir kişiye aşık olursun ve aradan yıllar geçer o anlara özlemle bakarsın,zannedersin ki geçmişteki senin aşık olmuş olduğu kimseye karşı şu anda da aynı duyguları hissedeceksindir karşılaşsan * Hissedilen duygunun yoğunluğunu aynı seviyeye belki kendini kandırarak getirebilirsin ancak,sen artık o sen olmadığın için o ''Hislerin Benliği '' değişmiş olacaktır . * Bütün o duyguları onunla özdeşleştirmiş olduğun için doğuyor bu sanrı.* Aşk duygusunu,tattığın ilk sefer,ilk sefer olmasından dolayı hissettiğin şeyin ''Aşk '' değil ''X kişisine duyulan Aşk '' olduğunu zannedersin,aşkı yalnızca onun ile birlikte görmüşsündür ve dünyada yaşanmış tüm aşklar senin gözünde ''X kişisine duyulan aşk''tır.* Bu düşüncedeki hatalar say say bitmez. Birincisi artık sen eski sen değilsin,* Yaşayacağın duygu,yaşlanmış olman ile birlikte azalacaktır,yaş ilerledikçe her şey tekdüze gelmeye başlar ve her geçen gün ile yaşanan olumlu ya da olumsuz hisler azalır ve genel bir kayıtsızlığa bürünürsün.* İkincisi artık o kişi eski o değil, * Onun için de aynı kurallar geçerli,bu başka bir yön ancak benim kast ettiğim şey,senin o aşık olduğun kişi 15 yıl önce aşık olduğun kişi,onunla aynı bedende barınmakta olan %100 oranında değişmiş kişi değil,sonuçta onun bedenindeki farklı ruhu sevmeyi başarsan bile bu eski aşkın filizlenmesi değil,aynı bedendeki yeni birine duyulan,yeni bir aşk olacaktır.* Üçüncüsü artık o zaman diliminde değilsin. * Yaşanan her şey,yaşandığı dönem için ideal olandır,bu tarihte de böyledir,yaşanan bir şeyi tarihteki yaşandığı ana göre değerlendirmelisin,Aristotales'in kadın düşmanlığını sanki Aristotales 21.yüzyılda yaşıyormuş gibi değerlendiremezsin.Geçmişinde yaşadığın bir aşk da tamamen aptalca ve sana uygun olmayan bir ilişki olabilir,yalnızca onu yaşayan kişi sen olduğun için,o dönemki halini egoistçe savunmanın alemi yoktur.Eğer aşkının saçmalığını kabul edersen,bu egona büyük bir darbe olur,geçmişteki sende bu kadar net ve ağır hatalar mevcutsa muhtemelen şu anki sende de aynı hatalar vardır.Bunu kabul etmek fazla zordur,bu yüzden geçmişteki aşk sanki bir hata değilmiş gibi sürdürmeye devam ederiz. * Dördüncüsü daha öncesinde hissetmiş olduğun duyguları kafanın içerisinde yıllar boyunca döndüre döndüre abarttığın için inanılmaz bir beklenti ile doluyor için. * Beyin yaşanmış olan aşktaki bütün olumsuzlukları siliyor ve ortaya Romeo ve Juliet hikayesi çıkıyor ki aslında Romeo ve Juliet'te de ciddi bir sıkıntı var.Romeo başka bir kadınla evlenmek üzereyken,Juliet ile karşılaşıyor ve ona aşık oluyor,bunun mantıklı düşünüldüğü zaman ne kadar iğrenç olduğu ortada bence.Yıllarca kafada evirip çevirmek de elbette zihin açısından daha da unutulmaz hale getiriyor düşünülen nesneyi,düşündüğümüz şey hakkında ne kadar çok düşünmemeye çalışırsak o kadar çok onu düşünmemeye çalışmak üzerine düşünüyoruz ve düşünmemeye çalışmamız yüzünden asla silinemez biçimde hafızaya kazınıyor.Bu hortlağı ne kadar öldürmeye çabalarsan,o kadar sana yapıştığı için seni çıldırtmaya başlıyor ve takıntı haline geliyor,aslında o takıntıya sebep olan nesne ile tekrardan bir kez daha karşılaşsan,yani yapay da olsa geçmişe bir yolculuk yapsan rahatlayacaksın ama muhtemelen tekrar karşılaşmıyorsun ve hayat boyu bu düşünceler ile boğuşuyorsun,karşılaşırsan da bu nesneyi gözünde fazla abarttığın için karşılaştığında sana hiçbir şey hissettirmediği zaman şaşırıyor ve hayal kırıklığına uğruyorsun.* Bütün bu özellikler yan yana geldiğinde nur topu gibi hayal kırıklığı bir yeniden karşılaşma çıkıyor ortaya.*Ah ,ancak elbette Zweig'a göre bu durum böyle değil,o Nazi Almanyasında yaşadı ve o iflah olmaz bir romantik,savaş gibi dış bir faktör hikayenin içine dahil olduğu anda Zweig birdenbire işi romantize etmeye başlıyor bunun da sebebi savaş düşmanlığı oluyor.Bir ilişkiyi çiftin kendi anlaşamamazlıkları bitirse böylesi romantize etmez ama savaş bölsün onların hikayesini,anında vıccığını çıkartıyor işin . * Bu ''Geçmişe Yolculuk'' durumunun gerçekten geçmişe yolculuk olması ve aynı duyguların hissedilebilmesi için iki tarafında kendini bu duyguyu hissetmek konusunda koşullaması ve zorlaması gerekir. * Yapaydan kast ettiğim buydu,bu tekrar karşılaşmada hayal kırıklığına uğramamanın tek yolu,kendini kandırmak,tiyatro oynamak,gerçekte tekrardan karşılaşmış olduğun için gram mutlu olmamış olman mesele değil,yapman gereken tek şey mutlu olmak için yeterince çabalamak,kendini buna inandırırsan gerçek olur. * Gerçekte ise dediğim gibi bu duyguların tekrardan yaşanılabilmesi mümkün olmayacaktır çünkü artık ''birleşim olarak'' siz yok. Farklı materyallere dönüştünüz,artık bir araya geldiğinizde farklı bir bileşke oluşuyor. Geçmişe dönmek isteyen insanların yanıldığı 2. nokta ise şu,aradıkları şeyin o insan,o nesne olduğunu sanıyor olmaları. Hayır,sen o kişiyle ilgilenmiyorsun,o kişinin sana yaşatmış olduklarının benzerini yaşamak istiyorsun, o yoğun duyguları arzuluyorsun. * Yani o yaşantıdaki aşık olduğun x kişisini çıkartıp yerine y kişisini koysaydık,o vakit y kişisini aşk ile özdeşleştirecektin ve seni efkarlandıracak olan kişi o olacaktı,bir şeylere karşı duyulan sevgi konusunda belki de en önemli husus zamanlama,o x kişisi artık her kimse artık,seninle tanıştığı anda yerinde potansiyel olarak sevebileceğin y kişisi bulunsaydı onu sevecektin.Bu insanı sevdiği şeylere karşı zamanla kayıtsızlaşmaya itebilir ancak işin gerçeği bu. * Geçmişini arzulamakta olan kişiye söylenebilecek şey artık onun bitmiş olduğu ve mantıken kendisinin şu anki halinin de o zamanki halinden doğal olarak daha üst konumda olduğudur,tabi bu da onu ne kadar teselli ederse ;).* Sonuçta her halükarda,kendini geliştirmekle ilgilenen ve yaşamdaki gayesi benliğinin mimarlığını yapmak olan biri için geçmişte yaşamış olduğu bir aşk,hele bir de bu aşk kişiye acı yaşatan bir aşk ise ,üzülmesi gereken bir durum değil,sevinmesi gereken bir durum olur.O aşkı ve getirdiği faydalı etkileri benliğinizden çekip aldığımız zaman,olacağınız şeyden pek de hoşlanmazdınız bence,bu yüzden geçmiş kafaya takılmaması gereken bir şey. * Yine de en azından arzulanan şeyi karıştırmış olduğunun bilincinde olması,geçmişi bırakabilmesine yardımcı olacaktır.Sanırım hayatta bir insanın başına gelebilecek en kötü şey,onu kontrol edememesi nedeniyle geçmişe takılıp kalmaktır. Not : İncelememde Zweig'ın konuyu romantize etmesinden kastım, son ana kadar mutlu bitecek gibi hissetmiş olmamdan kaynaklıydı, kitabın sonunda iki taraf da hayal kırıklığına uğruyor. (Polycephaly)

Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?

Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.

Stefan Zweig Kitapları - Eserleri

  • Satranç
  • Amok Koşucusu
  • İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
  • Sabırsız Yürek
  • Dünün Dünyası
  • Değişim Rüzgarı

  • Geleceğe Güven
  • Yolculuklar
  • Unutulmuş Düşler
  • Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Balzac
  • Montaigne
  • Clarissa

  • Macellan
  • Rotterdamlı Erasmus
  • Amerigo
  • Günlükler
  • Joseph Fouche
  • Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
  • Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche

  • Marie Antoinette
  • Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
  • Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
  • Ay Işığı Sokağı
  • Avrupa'nın Vicdanı
  • Amok - Usta İşi
  • Ruh Yoluyla Tedavi

  • Korku
  • Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
  • Yarının Tarihi
  • Yakıcı Sır
  • Mektuplaşmalar
  • Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
  • Olağanüstü Bir Gece

  • Gömülü Şamdan
  • Dostlarla Mektuplaşmalar
  • Freud - Cinselliğin Yeryüzü
  • Mürebbiye
  • Mary Stuart
  • Korku Ruhu Kemirir
  • Buluşmalar

  • Karmaşık Duygular
  • Alacakaranlıkta Bir Öykü
  • Kurşun Mühürlü Tren
  • Mecburiyet
  • Bir Çöküşün Öyküsü
  • Seçilmiş Öyküler
  • Hikayeler

  • Geçmişe Yolculuk
  • Freud - Mutluluğun Mimarı
  • Kuş Kapanı ve Dönüşüm
  • Kaçak ve Sahaf Mendel
  • Dadı ve Leporella
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Geç Ödenen Bedel

  • Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
  • Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
  • Rilke'ye Veda
  • Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
  • Cenevre Gölü'ndeki Olay
  • Kadın ve Manzara
  • Nietzsche

  • Kızıl
  • O muydu?
  • Bir Kalbin Çöküşü
  • Bizans'ın Fethi
  • Gölge Kadınlar
  • Zalimce Bir Oyun
  • Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine

  • Satranç
  • Lyon'da Düğün
  • Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
  • Stefan Zweig'ın Mektupları
  • Erika Ewald'ın Aşkı
  • Efsaneler

  • Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
  • Toplu Öyküler 1
  • Toplu Öyküler 3
  • Toplu Öyküler 2
  • Unutulmaz Bir İnsan
  • İki Yalnız
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2

  • Ormanın Üzerindeki Yıldız
  • Leporella
  • Aylak
  • Emile Verhaeren
  • Hayatın Mucizeleri
  • Brezilya
  • Kitapçı Mendel

  • Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
  • Stefan Zweig Kutulu Set
  • Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
  • Leman Gölü Kıyısındaki Olay
  • Benimle Dostluk Zordur
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Seçme Eserler

  • Hikayeler 2
  • Bir Hayat
  • Öz Nəğməsini Oxuyanlar
  • Novellalar
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
  • Oradan Uzakta

  • Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
  • Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
  • Stefan Zweig Seti

Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri

  • Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
  • Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
  • Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
  • Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
  • Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)

  • Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
  • "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
  • ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
  • "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
  • Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
  • Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)

  • Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
  • "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
  • Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
  • Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
  • Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
  • Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
  • İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)