Gençlerle Başbaşa - Ali Fuad Başgil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Gençlerle Başbaşa kimin eseri? Gençlerle Başbaşa kitabının yazarı kimdir? Gençlerle Başbaşa konusu ve anafikri nedir? Gençlerle Başbaşa kitabı ne anlatıyor? Gençlerle Başbaşa PDF indirme linki var mı? Gençlerle Başbaşa kitabının yazarı Ali Fuad Başgil kimdir? İşte Gençlerle Başbaşa kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Ali Fuad Başgil
Yayın Evi: Yağmur Yayınları
İSBN: 9789757747116
Sayfa Sayısı: 80
Gençlerle Başbaşa Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ali Fuad Başgil'in bu eseri, yayınlandığı günden bu yana defalarca basılmış ve her nesile ayrı ayrı seslenmiştir. Büyük-küçük her insana verdiği ve vermeye devam edeceği şeyler şimdi olduğu gibi, nesiller boyu da devam edecektir...
Kendisinin de belirttiği gibi ..."Bu kitap, sadece fikri çalışma atölyesinin genç ve tecrübesiz çırakları için faydalı olabilecek bir rehberdir." Gerçi her ne kadar kendisi böyle söylese de, bu kitap genç ve tecrübesiz çıraklara da rehberi olabilecek kıvamdadır...
Özelikkle, saeçilen konuların ve yazarının dostane üslubuyla bu nadide eser, nesillere daima ilham olabilecek yapıdadır...
Yine yazarın deyimiyle: "Geleceğin ümidi olan gençleri, bunalımdan, iradesiz ve cesaretsiz yaşamaktan kurtaracak olan bu kitap; başarılı olmasının sırlarını göstermektedir.." Bu doğrultuda güzel de bir rehber olacaktır...
Gençlerle Başbaşa Alıntıları - Sözleri
- Severek çalışan yorulup yıpranmaz.
- Çalış ,genç arkadaşım çalış! Namerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir.
- İlim ve terbiye huyları değiştirmez, sadece örter.
- Kadınlara hürmet et. Düşün ki kadınlık insanlığın anasıdır.
- İnsan zekası ve bilgisiyle değil, ancak iradesi ile insandır.
Gençlerle Başbaşa İncelemesi - Şahsi Yorumlar
konuşacaklarımız var .Çaylar benden:): "Çalış, genç arkadaşım çalış! Nâmerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir." İncelemeye geçmeden önce Ali Fuat Başgil' kısaca tanıyalım (sizi sıkmadan:) ) İlk görevi Maarifet Vekaleti Yüksek Tedrisat Umum müdür muavinliğidi.r 1940 yılında Ankara Hukuk Fakültesinde açılan imtihanı kazanarak doçent oldu.1943 de İstanbul Hukuk Fakültesine döndü.Hür Fikirleri Yayma Cenimyeti'ni kurdu(1947).1961 de emekli olduktan kısa bir süre sonra politikaya atıldı.15 Ekim 1961 de Adalet Partisinde bağımsız aday olarak senatör seçildi.Bu devrede cumhurbaşkanlığı adaylığını koyduysa da 27 Mayıs'ı savunan çevrelerden tepki ve baskı sonucu cumhurbaşkanlığı adaylığından ve senatörlerlükten istifa etti. Şimdi kitaba geçelim; Başgil bu kitabında kendi hayatından tecrübe ettiği mevzularda gençlere başarılı olma yolunda yapması ve yapmaması gerekenleri *BAŞARILI OLMA YOLUNUNUN TEHLİKELERİ VE DÜŞMANLARI *BAŞARILI OLMANIN ŞARTLAR *TERBİYENİN RUH VE KARAKTER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ *BAŞARI VE VERİMLİ ÇALIŞMA *ÇALIŞMA HAYATININ VE BAŞARILI OLMANIN KANUNLARI Başlıkları altında anlatmış.Bende naçizane anlatılanlara Kendi yorumumu katarak yazmak istiyorum:) İlk bölümden başlayalım "Başarının ilk düşmanı tembelliktir " . Fedakarlık ister, yeri geldiğinde uykudan ,eğlenceden arkadaslardan feragat etmek gerekir. Biraz günümüz gençlerine bakalım; Ben akranlarından daha büyük olduğumu hissediyorum. Çünkü artık çok kimse sosyal medya ile gerçek hayat arasındaki muvazeneyi kuramıyor .Daha çok sosyal medyaya temayül ediyor .Sosyal medya hiçbir vasfa sahip olmayıp daha iki kelimeyi bir araya getiremeyen insanların çaba sarf etmeden ortaya koyduklar işin(!) hiçbir zihni faaliyet gerektirmediği; buna rağmen çok fazla para kazanıyor olduğunu gören gençlerde rahat yoldan para kazanma isteği doğuyor . Kitap okumak, dili öğrenmek, kişisel gelişmeye dair her faaliyet onlara zor geliyor ve tembellik seçiliyor . Kitapta bir cümle geçiyordu "insan tembel bir hayvandır" Hadi gelin ülkemizdeki üniversite sınavı başarı oranına bakalım Türkçe 40 soruda ort 8, 846 Sosya bilimler 20 soruda ort 4,186 Fen bilimleri 20 soruda ort 4,086 Matematik 40 soruda ort 10,257 Ne kadar düşük değil mi ? Sebeplerini siz de düşünün. Çalışan gençlerimiz yok mu ,var tab.iAncak işin kötü yanı çalışan insanlar ; çalışmayan insanlar tarafından psikolojik baskıya maruz kalıyor (bilinçli bir şekilde). Kitapta geçen başarısız insanların başarılı insanlara kurdukları cümlelere bakalım: -Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sabah yaparsın. — Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor. — Huy bu ya, ben bütün sene kitap, defter koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoşlanmıyorum... — Sınavlara şöyle yirmi gün bir ay kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve sınavları mis gibi geçerim... Yersen. "Başarının bir diğer düşmanı kötü arkadaştır" diyor Başgil ve devam ediyor " Tembellik senin içinde var, sana senin ağzınla konuşur .Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzınla konuşur ve seni tembellikten çok kendine bağlar" Dikkatli olmak gerekir! İkinci başlık BAŞARILI OLMANIN ŞARTLAR "Başarıda ilk şart iradeli olmaktır.Gevşekliğin, uçarılık, hoppalık, züppeliğin, türlü türlü şekilleri ile adına tembellik dediğimiz sefalet şeytanı ve başarı düşmanının yıldığı biricik silah iradedir. " Telefon ve kitap yan yan yanayken, çalışmamız gereken konular varken ; arkadaşımız dışarı çıkmayı teklif ettiğinde hayır deyip diyememek bizim irademize bağlı. Biz hayır dediğimizde arkadaşımızı reddediyor zannederiz ve evet deme mecburiyetinde hissederiz. Hayır dediğimizde onu değil önerisini reddederiz unutmamak lazım. Hayır demeyi öğrenmek gerekir . TERBİYENİN RUH VE KARAKTER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ "karakter, şekillenmiş şahsiyet, terbiye görmüş irade, uyanık bir şuur, fikir ve hareketlerine sahip olma ve prensip adamlığı anlamlarına gelir ki, bunu Türkçede “seciye” kelimesi ile ifade edebiliriz. Bu anlamda “karakterli adam”, prensipli ve şahsiyet sahibi, düşünceli ve iradeli adam demektir. “Karaktersiz adam” da şahsiyetsiz, sözüne ve işine güvenilmez ve akıl ermez, düzensiz adam demektir. Başka bir deyişle, karakterli “seciyeli” insan, hayvani içgüdü ve eğilimlerin tutsaklığından kurtulup bu kuvvetleri hayat için birer hizmetkâr haline koymuş olan insandır." Ve soruyor Ali Fuad peki karakter değişir mi?Sizce? Cevabı kitapta. "Namusluluk, insan vicdanı ile başbaşa kaldığı zaman ona verecek utandırıcı hesabı olmamak demektir" Bir hocam" Ahlak ; zifiri karanlıkta esnerken ağzını kapatmandır "demişti . O sözü geldi aklıma . Kitabın geneline baktığımızda lisedeki ya da liseden üniversiteye geçiş aşamasındaki gençlere tavsiyeleri bulunuyor .Ben naçizane düşüncelerimi kattım . Saygılarımla:) (Mutenâ)
Okudum bitti kendime "ah dedim, ah Esin nerdeydin bunca zaman bu kitaba elin neden ulaşmadı." . İlkokul yıllarında okunması, farkındalık oluşturulması gereken bir kitap gerçekten. Her çocuk bilincine varmalı gençliğin, genç nesle düşen sorumluluğun. . gencin başarısını engelleyen unsurlar üzerinde durmuş sayın Başgil, tembellik, kötü arkadaş ve kötü örnek. Bu hususlardan uzak durmak gerektiğini haykırıyor sessiz çığlıklarla... Abi, abla, baba, anne, öğretmen, arkadaş, dost... Hepsinin dilinden tavsiyeleri ile sizi bekliyor Ali Fuat Başgil. Tavsiyemdir, okunmalı... (Esin)
Gençlerle Başbaşa PDF indirme linki var mı?
Ali Fuad Başgil - Gençlerle Başbaşa kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gençlerle Başbaşa PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ali Fuad Başgil Kimdir?
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, (d. 1899 Çarşamba, Samsun - ö. 17 Nisan 1967 İstanbul), Türk Hukukçu ve siyaset adamı. Babası Halis Şükrü Efendi, annesi Makbule Hanımdır. Dedesi Sölükbaşoğullargilden Hafız İbrahim Efendidir. İlkokulu Çarşamba'da okudu. Lise öğrenimine İstanbul'da başladı ve Paris'te tamamladı. İstanbul'da okurken I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla beraber eğitimini yarıda kesip 4 yıldan fazla süre Kafkas Cephesinde subay olarak görev yaptı. İstanbul'a döndükten sonra bir müddet ticaret ile uğraşdıktan sonra eğitimini tamamlamak için Paris'e gitti. Paris'te önce Saint-Barbe Lisesi sonra Buffon Lisesinde gitti ve burada lise eğitimini tamamladı. Grenoble Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra doktorasını Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Daha sonra Paris Edebiyat Fakültesi felsefe bölümü ile Paris Siyasi İlimler Merkezi'ni de bitirdi. Başgil ayrıca Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin derslerine devam edip, buradan da mezun oldu. Yani 36 yaşında yurda üç fakülte ve bir yüksek okul diplomalı hukukçu olarak döndü. Hatay'ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra 1937'de Hatay Cumhuriyeti'nin anayasasını hazırladı.
Türkiye'de İstanbul Üniversitesinde uzun yıllar Teşkilat-ı Esasiye Hukuku (Anayasa) dersleri verdi. 1939 yılında ordinaryüs profesör unvanını aldı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından çeşitli üniversitelerden demokrasiye inandıkları için uzaklaştırılan 147'ler listesinde yer aldı. Bir yıl sonra (1961) MBK'nın, 147'lerin tekrar üniversiteye belki dönebileceklerine dair özel kanun çıkarmasına rağmen bunu kabul etmedi ve Adalet Partisi hareketi içerisinde siyasete atıldı.
15 Ekim 1961 seçimlerinde AP listesinden bağımsız Samsun Senatörü seçildi. Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyması, Em. Org. Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanlığında ısrar eden askeri kesimden gelen yoğun tepkilerle karşılaştı. 24 Ekim 1961 gecesi Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından götürüldüğü Başbakanlık'a bazı Milli Birlik Komitesi üyesi subaylarınca "hayatınızı garanti edemeyiz" denilerek tehdit edildikten sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden de istifa ederek yurt dışına çıktı. [1] Bunu izleyen yıllarda Cenevre Üniversitesi'nde ders verdi, aynı üniversitede Türk Dili ve Türk Tarihi Kürsüleri'ne başkanlık yaptı. Adalet Partisi'nin %52 oy oranıyla tek başına kazandığı 1965 seçimlerinden sonra Türkiye'ye dönen Prof. Ali Fuat Başgil, 17 Nisan 1967 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'ndadır...
Ali Fuad Başgil Kitapları - Eserleri
- Gençlerle Başbaşa
- Din ve Laiklik
- Türkçe Meselesi
- 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri
- Hâtıralar
- İlmin Işığında Günün Meseleleri
- Demokrasi Yolunda
- Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları
- Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil'den Mektuplar
- Ali Fuat Başgil'in Hatıraları
- Konferanslar
- Together with young
- 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri
Ali Fuad Başgil Alıntıları - Sözleri
- Şehirlerde olduğu gibi köylerde de fotoğraf çekmek yasaktı. İstanbul ile Ankara arasında fotoğraf makinesi taşımak yasak edilmişti. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- "Tarih, yalnız dekoru ve aktörleri değişen ebedi bir dramdır!" (Demokrasi Yolunda)
- Varlığımız, alnımızın kristalleşmiş teri ve emeğimizin helal meyvesidir. Helâl kazançlara göz diken komünist ruhlu insanlardan hiç değiliz. Çünkü, hamdolsun, "İnsan için hak ve meşru olan, yalnız emeğinin mahsulüdür diyen bir yüksek dinin mensuplarıyız. (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- Kadınlara hürmet et. Düşün ki kadınlık insanlığın anasıdır. (Gençlerle Başbaşa)
- "Millet hayatında ilerilik, inanç ve idealleri inkar edip madde mabuduna tapmakta değildir; bilakis inanç ve ideal yaratmakta ve bu manevi kuvvetleri korumaktadır." (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- “ Ademoğulları ayni vücudun azalarıdır, çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmıştır. Eğer bunlardan biri acı duyarsa bütün diğerleri de bu acıyı duymalıdırlar”. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- Bir su değirmeni, bir kağnı arabası... Bunları önceden hesaplayarak, bir plâna göre yapıp meydana getiren bir ustanın varlığına delildir. Bu hakikati görüp dururken, en yüksek zekâ ve en ince bir sanat eseri olan hayat ve kâinatın maddeden istihale edip, kendiliğinden var olduğuna inanmak için, insanın sırf münkirlik inadına kapılmış olması lâzımdır. (Din ve Laiklik)
- Biz Türkler hayvani cesaret ve reaksiyon kabiliyetimiz çok yüksek, fakat medeni cesaret ve insani reaksiyonumuz sıfır insanlarız. Ammeye ait bir kötülüğe karşı harekete geçmek ve reaksiyon göstermek medeni cesarettir. İşte bu, bizde olmayan bir meziyettir. Fakat bir milleti millet yapan ve yaşatan da bu meziyettir. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- "Vicdan hürriyeti, ferdin dilediği ve beğendiği herhangi bir dinî, felsefî, ahlâkî, iktisadî kanaati taşıması serbestliğidir." (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- İnönü iktidâra gelince, o da Atatürkvâri işler yapmak istedi. Fakat yapılacak işler yapılmıştı. Bir nevî aşağılık duygusuyla, büyük iş başarmak sevdâsına kapılan İnönü dil meselesine sarıldı ve bu meseleyi yeniden ele aldı. Atatürk'ün bu işi başaramamış olduğunu sanarak, atalar mîrası dilimizi harap ve perişan bir hâle koydu. Dilde yok yere ihdas edilen bugünkü anarşi, en az yüz sene sürer, sanırım. Yâni Türk tefekkür hayatı yüz seneden evvel yoluna girmez. İnönü'nün bu tahrip yolundaki maşası maâlesef Hasan Âli Yücel oldu. (Türkçe Meselesi)
- Bilindiği gibi Fransızca; Latince, Grekçe kelimelerle eski Frank kelime elemanlarından mürekkep bir lisandır. Fakat, hiçbir Fransızın, yabancıdır diye, bu kelimeleri atmak ve yerlerine kelime uydurmak, hayalinden bile geçmez. Ya şu muazzam Anglo-Amerikan dünyasına ne dersiniz? İngilizce; bir yarısı Fransız, öbür yarısı Alman kelimelerinden teşekkül etmiştir. Fakat, Anglo-Amerikan milleti içinden hiç kimsenin ve hiçbir zümrenin çıkıp da, bunlar yabancıdır diye Fransız ve Alman kelime elemanlarını dillerinden atmak, aklından geçmiyor. Çünkü, bu milletler, biliyorlar ki, bütün lisanlar, tarihen mürekkep elemanlı olarak teşekkül etmiştir. Ve bugün, İngilizce, Fransızca gibi dünyanın en zengin dilleri, muhtelif elemanlı mürekkep dillerdir. Bize gelince; senelerden beri, ardı arkası gelmeyen diktoriyal idareler, tutturdular: Hayır sen, en az bin senelik bir tarih içinde, aheste beste teşekkül etmiş, her devirde biraz daha teşekkül ederek bugünkü güzelliğini, ahengini ve emsalsiz zevkini bulmuş olan milli dilini bırakacak ve benim beğendiğim dil ile konuşacak ve yazacaksın, dediler. Niçin? Çünkü, senin bin senelik dediğin dil, saltanat devrinin dilidir. Tarihe karışan saltanatla beraber dilinin de tarih olması, Arapça, Farsça kelime elamanlarının geldikleri yerlere gitmesi lâzımdır... Fakat, saltanat, sırf siyasi bir kadrodur, dil ise içtimai ve milli bir müessesedir. Saltanat yıkılır, yerine Cumhuriyet gelir, bununla milli bünye değişmediği gibi, milli dilin de değişmemesi lâzım gelmez mi? Birbirinden ayrı olan bu iki şeyi, hangi mantıkla biribirine bağlıyorsunuz? Netice ne oldu? Evvela, yıkılan dil ile birlikte ilim ve fikir hayatı da yıkıldı. En az yüz seheden önce, bu memlekette ilmin ve ilmi tefekkürün dirilmesine imkân yoktur. Çünkü, ilmin yarısı fikir, yarısı da lisandır. Fransızların dediği gibi, “Mükemmel bir ilim, mükemmel bir lisandır.” Netice, bundan ibaret de değildir: Bugün Türkiye halkı ikiye bölünmüş durumdadır. Bir tarafta milli dilciler, öbür tarafta uydurmacılar. Birbirini anlamayan, hatta biribirine düşman gibi bakan iki zümre. Gençler, Üniversitede hocalarının, hocalar gençlerin, evde ana babaları çocuklarının dilini anlamaz oldular. Bu keşmekeş içinde, bu memlekette ilim adamı yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilir. İlmin ifade vasıtası, lisandır. Türkiye'de, bugün kararını bulmuş bir lisan var mıdır ki, ilim olsun? Ruhun şad olsun Şinasi: “Bed-baht ana derler kim elinde cühelanın, Kahrolmak için kesbi kemal'ü hüner eyler.” (Türkçe Meselesi)
- Gençlik ümit ve arzularıyla, ihtiyarlık hatıralarıyla yaşar. (Hâtıralar)
- Fakat hükümetler politika keşmekeşinden sıyrılıp ihtiyacı karşılayacak tedb ir almakta geç kalmıştır. Bu se bep le mekteplerde, normal mevcudu aşan sınıflarda, hocalar çocuklar ile lâzım geldiği gibi meşgul olamıyor. Bütün bunlara kifayetsiz hoca, kışkırtıcı sinama, uygunsuz neşriyat ve kötü örnek ebeveynlerini de ilâve ediniz.. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- Savaş sonrası Avrupa'sının demokratik ülkelerinde her kanun, devlet ve toplum hayatının ihtiyaçlarından doğar, dolayısıyla varlık sebebi de uygulaması da bu ihtiyaçlara bağlı olur. Türkiye'de ise kural bambaşkadır. Genellikle kanunlar Türkiye'de sadece büroları ve kitaplıkları süslemeye yarar. Uygulamaları, sadece iktidarı elinde bulunduran ve keyifleri kriter yerine geçen kimselerin menfaatlerine cevap verip veremediklerine bağlıdır. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- Türkiye'de din aleyhinde istenildiği gibi yazılabilir ve din adamlarına istenildiği gibi hakaret edilebilir. Fakat din lehine? Hayır. (Din ve Laiklik)
- “Dile kelime sokmak, dilden kelime söküp çıkarmak dilcinin ve dilcilerden mürekkep bir heyetin hatta, daha ileriye gideceğim, bir dil akademisinin işi değildir.” (Türkçe Meselesi)
- .....Halkımız mümkündür ki, günün birinde eskiyi arayacak ve bugün tapındığı demokrasiden yüz çevirip eskiye dönecektir. (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- Milyar sene evvelki hilkat bahsinde “kendiliğinden var olma” kanaatini hangi tecrübe ve müşâhededen elde ettiniz? Tecrübe ve müşâhedeler, bilakis, bu kanaatin zıddını ispat eder görünüyor. Zîra hiç bir şey, hiçten çıkıp var olmuyor. (Din ve Laiklik)
- Biz, türkler böyleyiz: oturur, konuşur, üzülürüz, acı acı çekiştirir, tenkid ederiz… …Sonra da kalkar, dağılır, unuturuz. Şahsımıza dokunan en küçük bir zarara ve kötülüğe tahammül gösteremeyiz. Bir arşın toprak için, hatta beş on kuruş için adam öldürürüz. Fakat ammeye ve camiaya dokunan en büyük bir zarar ve kötülük karşısında hareket ve reaksiyon kabiliyetimiz hemen hemen sıfırdır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın der, geçeriz. Ben bu ruh halimizi tahlil ediyor ve şu neticeye varıyorum: biz türkler hayvani cesaret ve reaksiyon kabiliyetimiz çok yüksek, fakat medeni cesaret ve insani reaksiyonumuz sıfır insanlarız. Ammeye ait bir kötülüğe karşı harekete geçmek ve reaksiyon göstermek medeni cesarettir. İşte bu, bizde olmayan bir meziyettir. Fakat bir milleti millet yapan ve yaşatan da bu meziyettir. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- If you are lazy and your laziness don't come from a physical illness but it is like a psychological slackness, indolence, sloth, flightiness and dissoluteness, you can defeat this enemy of your success by your will. (Together with young)