Geyikli Park - Sunay Akın Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Geyikli Park kimin eseri? Geyikli Park kitabının yazarı kimdir? Geyikli Park konusu ve anafikri nedir? Geyikli Park kitabı ne anlatıyor? Geyikli Park kitabının yazarı Sunay Akın kimdir? İşte Geyikli Park kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sunay Akın
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786053609957
Sayfa Sayısı: 254
Geyikli Park Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Falih Rıfkı Atay'ın Ateş ve Güneş adlı kitabında, bir subayın kendisine yönelttiği şu eleştiriyle Çanakkale direnişine hak ettiği değeri vermeyişimizin çok eskilere dayandığını görebiliriz:
"Siz gençler ne tembelsiniz? Hiçbir şey yazmıyorsunuz. Çanakkale'ye bir torpido şair ve ressam gitti. Daha bir kitap bile görmedik."
Oysa Çanakkale'yi ziyaret ederek, izlenimlerini aktarmaları istenen sanatçı heyeti, 11 Temmuz 1915'te Sirkeci'den trenle yola koyulur. Davete, aralarında İbrahim Çallı, Enis Behiç, Hamdullah Suphi, Ömer Seyfettin, İbrahim Alaattin, Nazmi Ziya ve Mehmet Emin'in de olduğu on yedi kişi katılır. "Heyet-i Edebiye" olarak anılan grup, bir İngiliz zırhlısı tarafından tahrip edilen Namık Kemal'in Bolayır'daki mezarını da ziyaret etmeyi unutmaz.
Davete katılamayanlar arasında öyle güçlü bir kalem vardır ki, eğer heyette o olsaydı Çanakkale Savaşı hakkında elimizde harika bir eser olabilirdi. Ancak gidemez, çok önemli bir mazereti vardır, ölüm döşeğindedir. Tevfik Fikret, başucunda duran Çanakkale'deki savaş alanlarına ziyareti içeren davetiyeye bakarak verir son nefesini…
Ve Sunay Akın, Çanakkale'den bindiği gemisiyle, dünyanın gizli kalmış pek çok kıyısına uğrayarak sürdürür yolculuğunu. Hiç anlatılmamış öyküler fısıldar kulağımıza, Geyikli Park subaya geç kalmış bir özürdür adeta.
(Tanıtım Bülteninden)
Geyikli Park Alıntıları - Sözleri
- “Bir toplumda çocuğun dünyası önemsenmiyor, aşağılanıyor ve küçümseniyorsa, orada demokrasi değerlerini yaşatmanın olanağı yoktur. Bunun en somut örneğini de, Taksim’deki Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan düzenleme projesinde görüyoruz. Eline cetvel ve kalem alarak meydanı yeniden tasarlayanlar arasında, Nakiye Öğretmen’in 1930’ların başında, Cumhuriyet Anıtı’nın önünde ilk çocuk hakları mitingini düzenlediğini ve kendi yazdığı bildirgeyi bir masanın üstüne çıkarak okuduğunu bilen yoktur. Böylesine tarihi bir olay Avrupa’nın herhangi bir meydanında yaşansaydı, oraya öğretmenin bir heykelinin dikileceğinden ve bizim de turist olarak gittiğimizde önünde fotoğraf çektireceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır.”
- Tarihi " tarih" yapan kralların, yönetenlerin, egemen güçlerin yaldızlı emirleri değil; onların karşısında insanlığın söylediği sözdür
- 7 Mart gününün gecesinde Nusrat'ı hatırlayan bir millet, aynı günün sabahındaki Ertuğrul adlı uçağının kahramanlığını unutacaktır!
- "Oysa, dünyada herkese yer var, paylaşmasını bilebilirsek ve yetinebilirsek barış içinde yaşayabiliriz!"
- "Halkın fakirliği bizim fakirliğimizdir. Halkın zenginliği bizim zenginliğimizdir."
- Ahlaki değerlerden yoksun, çıkar peşinde, demagog bir basın, zaman içinde kendi gibi bir halk yaratır.
- Bir ülkenin geleceği politikacılarının vaatlerinde değil,çocuklarının oyunlarında,hayallerindedir.
- "Bizim ülkemizde devleti soyanların, dolandıranların heykellerini kapıların önüne dikmeye kalksak, içeri girmeye yer kalmayacağı konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum!"
- Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşırlar. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerle idare etmekteler. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzularlar ama buna olanak yoktur. Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir: "Bunu kaldırın..." Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir: "Bunu kaldırın..." O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir: "Baba..." Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişçesine duran arkadaşlarına bakarlar. Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler: "Bunu gölge bir yere kaldırın!" Her gün onlarca defa söylediği sözde, oğlu için istediği tek ayrıcalık "gölge bir yer"dir!
- Dünyanın neresinde olursa olsun, tarihte bir ülkeye zararı kraldan çok kralcılar vermiştir.
- ...biz, çocukları seven ama çocukluğu sevmeyen bir toplumuz. Bunun en önemli kanıtı da gündelik hayatta büyüklerin birbirini kırmak ve aşağılamak amacıyla söyledikleri şu sözlerdir: "Bana masal anlatma... Çocukluk yapma... O dediğin çocuk oyuncağı..."
- "İçimizdeki bu olumsuz duyguları yenebilir, çocuklarımızı birazcık savaş karşıtı ve eşitliğe inanmış olarak yetiştirebilir miyiz acaba? Yoksa bu acımasız rekabet dünyasında, ayakta kalabilmeleri için acımasız olmalarını mı öğütleyeceğiz hâlâ?"
- "Acılar olmasaydı türküler doğmazdı."
- "Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İstiklal." 'Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim ve en beğendiğim vecizeler işte bunlardır.' Mustafa Kemal Atatürk
- Gelişmiş, uygar ülkelerde oyuncaklar çocuklara hayalleri güçlensin diye verilirken, geri kalan ülkelerde oyalansın diye verilir. Oyuncakları çocuklarına hayalleri büyüsün diye alan ülkeler dünya yönetiminde söz sahibi olurlarken, oyuncakların önemini anlayamayan, küçümseyen toplumlar onların kapılarında oyalanmaya mahkûmdurlar.
Geyikli Park İncelemesi - Şahsi Yorumlar
3 SENE SONRA GELEN GÜNCELLEME Kendisini uzun senelerdir severek takip ederdim, her şeyden önce bakış açısını severdim ama maalesef kendisi de en az eleştirdiği kesimler kadar, "insanların susturulmasına karşıyım" dediği kadar kendi imkanları dahilinde olmak üzere bence daha da fazla insanları susturan birisi. Çok basit bir şekilde, kendisini de eleştirmeden Instagram'da takipçileri ile şov yaparken, "bunu sadece burada yaptığınızı, klavye başında olmak haricinde hiçbir şey yapılmadığını" yazdım diye yorum silen, "yorumumu neden sildiniz, Sunay Akın'a yakışıyor mu?" dedim diye de büyük bir özveri ile, Instagram içinde yorum silme sonrası engelleyen, bununla beraber Twitter'da da adım ve soyadımdan beni bulup engelleyen kibir yüklü bir kişilikmiş. Ne diyeyim, Sunay Akın gibi birilerinin bu derece kibirli olması üzüyor gerçekten. ------------------------------------------ Sunay Akın’ın keyifli bir kitabını okumaktan ziyade sanki karşı karşıya oturuyormuşuz da Sunay Akın’ın o bildiğimiz keyifli sohbetlerinden birini dinliyormuşum gibiydi. Kitabın başında Sunay Akın bizi Çanakkale’den yolculuğa çıkarıyor, Çanakkale Savaşı’nın hiç bilmediğimiz (neden, nasıl hatta niye bilmiyoruz diye de düşündürüyor) arkada kalmış anekdotları ile anlatmaya başlıyor ve Gezi Parkı’na kadar getiriyor oradan da Japonya’ya, Japonya’da Atatürk’ün yapımına destek olduğu camiye kadar götürüyor bizi. Tarihte bildiğimiz büyük ve önemli olayların içindeki, arkasındaki bilmediğimiz, kimine göre küçük olan ama aslında büyük olan olayları anlatması, anlattığı olayların da bölüm içinde birbirinden alakasız olan bir başka olayı içindeki objeler ile, olgular ile Sunay Akın’ın birbirine bağlaması ve finallerindeki son cümleleri ise şaşırtıcı derecede güzeldi. O kadar güzel ve iyiydi ki, kimisi şaşkınlık, kimisi hüzün, kimisi de güldürüyordu ama şöyle bir gerçek vardı ki her bir sayfasında Sunay Akın bir şeyler öğretti. Kimler veya neler yok ki bölümlerin içinde, Rıfat Ilgaz’dan Sabahattin Ali’ye, Nazım Hikmet’ten Atatürk’e, The Yellow Kid’ten Ramazan Ayı mahyalarına, Tolstoy’dan Zeki Üngör’e, Mimar Sinan’dan Cervantes’e, Çanakkale’den ise Gezi Parkı’na. Kitabın en güzel kısmı da benzer iki farklı olayı aslında yukarıda da dediğim gibi birbirinden alakasız iki olayı, zaman ve mekan farkı uç noktalarda olmasına rağmen içindeki herhangi bir obje ya da olgu ile Sunay Akın’ın onları birbirine bağlaması ve sonunda da kendi yorumunu katması hatta bu benzerlikler üzerinden ürettiği senaryolara inanmamak elde değil, ürettiği senaryolarda ise az da olsa o kişileri sanki yaşanmış bir olay gibi konuşturması kitabın kalitesini, Sunay Akın’ın zekasına hayran bıraktırdı. Mesela bir bölümde bir kişiyi okuyoruz ve bu kişiyi hiç tanımıyoruz hiç de duymadık ama o kişi aslında ya bizim çok bildiğimiz bir kişi olduğunu sonradan öğreniyoruz ya da çok bildiğimiz bir kişinin babası filan olduğunu öğreniyoruz, işte bu bölümlerde Sunay Akın fazlası ile okurunu şaşırtabiliyor. Gördüğümüz eskimiş hatta biraz da kırılmış, hırpalanmış yıpranmış bir oyuncağın daha doğrusu çoğu nesnenin hikâyesi biz insanların ilgisini çeker ve bunları da Sunay Akın’dan okumak benim için ilkti, bu hikâyeleri ve diğer anekdotları Sunay Akın bizlere tarihten notlarla anlatıyor ama bazı incelemelerde bu kısımlar için herhangi bir kaynak verilmediği belirtilmiş ama aksine kaynak verilmesi gereken her kısımda Sunay Akın zaten paragraf içinde kaynaklarını belirtiyor yani kaynak olması gerekip de kaynaksız hiçbir şey yok, sanırsam arkadaşlar dipnot şeklinde kaynak göremediği için paragraf içindeki bu kaynakları okurken gözlerinden kaçırmışlar, zaten böyle bir eksikliği hiç yapmayacak kişilerin en başındadır Sunay Akın. Kitap içinde tabii ki de Oyuncak Müzesi gibi bir ilke Sunay Akın kendi görüşlerini yaşadıklarını da belirtiyor ve Oyuncak Müzesi gibi bir ilkin ülkemizde olması ve bu ilkimizin de zorluklar yaşaması şüphesiz yine bizim ülkemizin bir başka ilkidir. Kitap içindeki birkaç tane olan baba-oğul kısımlarında nedense aklıma hep “Bir Küçücük Aslancık Varmış” şarkısını getirdi, bu şarkıyı küçüklüğümden beri her dinlediğimde hüzünlenir, Aslan Kral animasyon filminin de etkisinden olacak ki içimde buruk bir hava bırakır, https://www.youtube.com/watch?v=tom1umgiL50 (mithrandir21 / Uğur)
Geyikli park kitap yorumu: Selam arkadaşlar Sunay Akın Geyikli Park. . Hemşehrim olan kıymetli @sunay.akin ı yıllar önce, babamın Karadeniz Yazarlar Birliği başkanlığını yaptığı dönemde düzenlediği şiir gecesinde Sunay Akın'ı davet etmesiyle tanımıştım. Çok samimi ve bizdendi. Kalemini, masalsı hitabetini, araştırmacı ruhunu çok severim. Geyikli park kitabında ise farklı 46 tane Sunay Akın uslübü ile araştırılıp anlatılan gerçek hikayeler yer alıyor. İstiklal Marşının bir hatadan dolayı şimdiki bestesinin oluştuğunu, Cavit Cav'ın ilk anatomi dersi için kullanılan kadavrası, Angele Gueron'un top mermi kovanlarından çiçek vazosu yapması, Noel babanın gerçek hikayelsi, Mimar Sinan'ın şifreleri, Ünlü ağlayan çocuk tablosunun gerçek hikayesi... Gibi... Sunay Akın'ın önce o konuyla ilgili tarihi, kavramsal bilgilerini verip başladığı, masalsı anlatımıyla devam ettiği, sonuna kadar normal olaylar dizgesi okuyor gibi hissedip sonunda inanılmaz bir bağlam ile bağladığı güçlü hikayeler... . . #bookblogger #photooftheday #vscocam #flatlay #geyiklipark #sunayakın #coffee #nature #instagood (Elif Kübra OĞUZ)
İlk defa Sunay Akın okudum. Kalemi ve dili belli ki zamanında programlarını da izlediğim için güzeldi. Bilmediğimiz küçük anekdotlar, unutulan bilgiler, bildiğiniz ama yanlış olan bilgiler bu romanda dile getirilmiş. Bazı şeyleri ilk kez öğrenince şaşırmamak elde değil. Bu yüzden de beni araştırmaya itti. Bir bakıma tarihi yeniden araştırtıyor. Öğrenmek süper bir duygu elbette ki. Ama nereden alıntı yaptığına dair hiçbir bilgi yok. İçeriğinde birçok konu var; Sabahattin Ali’den Mimar Sinan’a; Çanakkale Savaş’ından Taksim Meydanı’na… Bilinmeyen minik minik öykü tadında bilgiler. Zevkle okunan tarihimizi bize minik hikâyelerle anlatan bir kitap yararlı ve okunulabilir bir eser. Bilmediğim birçok şeyi öğrendim. Sizlere de tavsiye ederim. İyi okumalar… (insan_okur)
Geyikli Park PDF indirme linki var mı?
Sunay Akın - Geyikli Park kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Geyikli Park PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Sunay Akın Kimdir?
Şükrü Sunay Akın (d. 12 Eylül 1962), şair, yazar, gazeteci, araştırmacı, tiyatro oyuncusu.
12 Eylül 1962 tarihinde Trabzon'un Maçka ilçesinde doğdu (bu yüzden 18 yaşından beri doğum gününü kutlamamaktadır). Ailesi, onun daha iyi eğitim görebilmesi için, 10 yaşındayken İstanbul'a taşındı. Lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu.
İlk şiirini, Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun kızına yazar. Henüz 9 yaşındadır. Kızın isminin baş harflerinin dizelerini oluşturduğu şiiri, evlerinin terasında bulunan odunluk kapısının iç kısmına yazar. Kız, balkona geldiğinde odunluğun kapısını açar mahsusçuktan!. Ama şiir kızın gözüne hiçbir zaman takılmaz. Sunay Akın yıllar sonra (ki bir şairdir artık) çocukluğunun geçtiği Trabzon'a gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Şairin ilk şiiri "hava muhalefeti" nedeniyle kayıptır!.. 1984 yılında yayınlanan ilk şiiri de bir sobanın içinde kütürdeyen odunu anlatır! İlk şiir kitabı 1989'da "Makiler" adıyla yayınlanır. Arkadaşlarıyla birlikte 1989'da Yeni Yaprak şiir dergisini ardından, 1990 yılında da Olmaz adlı şiir dergisini çıkardı. Adını Cemal Süreyya'nın koyduğu bu kitabı "Antik Acılar, Kaza Süsü, 62 Tavşanı" izler.
1987 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülü'nü Noktalı Virgül adlı dosyasıyla aldı. 1990 yılında ise Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nü Makiler şiiri ile kazandı.
Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa olan şiirleri, Orhan Veli'nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak, lirik bir tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi ögelerini kullanmadaki rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreya'nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde, dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ders verdi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde 5 yıl boyunca hem ders verdi hem ders aldı. Bu deneyimin de yardımıyla, tek kişilik oyunlar hazırlayıp oynamaya başladı. Türkiye'nin çok sayıda merkezinde ve yurtdışında (Frankfurt, Nürnberg, Londra) sayısız kez tek kişilik oyunlarını sergiledi. Halen Sunay Bey Tarihi adlı gösterisini sunmaya devam etmektedir.
23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, yıllardır hayalini kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesi'ni Göztepe, İstanbul'da ailesine ait dört katlı tarihi bir konakta açtı. Müze, Türkiye'de türünün ilk ve tek örneği olup, Avrupa Konseyi'ne bağlı Avrupa Müze Forumu (European Museum Forum) tarafından verilmekte olan Avrupa Yılın Müzesi Ödülü'ne 2010 yılı için aday olmuştur.
TRT 2 ve CNN Türk'te "Stüdyo İstanbul", "İzler", "Akşama Doğru", "5N1K" gibi kültür sanat programları ve belgeseller hazırlayan ve bunlara katkıda bulunan Sunay Akın, TV8'de de "Gezgin Korkuluk" ve "Mahya Işıkları" adlı programları hazırlayıp sundu.
Yaşam Radyo, Radyo Kent ve Best FM'de radyo programları yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezinde öğretim görevlisi olarak ders verdi.[5] Atv'de Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu ve Nebil Özgentürk ile birlikte "Yaşamdan Dakikalar"da yer aldı. Skyturk360'ta "Hayat Deyince" programını sunmuştur.
Sunay Akın Kitapları - Eserleri
- Bir Çift Ayakkabı
- Geyikli Park
- Antik Acılar
- Ay Hırsızı
- İstanbul'da Bir Zürafa
- Kız Kulesi'ndeki Kızılderili
- Kırdığımız Oyuncaklar
- İstanbul'un Nazım Planı
- Onlar Hep Oradaydı
- Kalede 1 Başına
- Önce Çocuklar ve Kadınlar
- Tuncay Terzihanesi
- Ayçöreği ve Denizyıldızı
- Hayal Kahramanları
- Kule Canbazı
- Aslanlı Yol
- Kaza Süsü
- Makiler
- 62 Tavşanı
- Şiirli Yastık
- Çorap Kaçığı
- Şiir Cumhuriyeti
- Kırılan Canlar
- Veşaire...Veşaire...
- Şairler Matinesi
Sunay Akın Alıntıları - Sözleri
- "Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaç gibidirler. Tahtalarından maroken koltukları iskelet de yapılabilir, sobaya odun da olabilirler. Ancak bir damlacık çiçek vermezler bir daha!.." (Hayal Kahramanları)
- At eyersiz, insan eğersiz güzeldir. (İstanbul'da Bir Zürafa)
- “Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek,uğursuzluktur.Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle.Bunun nedeni,merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır.” (Tuncay Terzihanesi)
- Anadolu'yu sömürüden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk'ün "manevi mirasım" dediği bilim ve sanatın yolundan yürüyen beyaz kukuletalılar ile devrimlerini yok etmeye çalışan uzun boylu Gargamel arasındaki serüven Cumhuriyet tarihinde de devam etmektedir. (Hayal Kahramanları)
- “Bir müzik şövalyesidir her sokak çalgıcısı…İşsizliği,açlığı herkesin gözü önünde düelloya davet eden birer müzik şövalyesi!…” (Tuncay Terzihanesi)
- "Önünüz karanlık, farlarınızı yakınız." (Onlar Hep Oradaydı)
- "Bu ülke hepimizin ama esas siz gençlerin. Mücadeleden yılmak yok." Mustafa Kemal Atatürk (Şiirli Yastık)
- Hepimiz üşüyorduk... (Şiir Cumhuriyeti)
- Ters düşmesin diye yaşamın gerçeklerine şair olmasını istemez çocuğunun kitabı yalnızca başucunda masal okumak için eline alan bir anne (Çorap Kaçığı)
- Kadından şair olamayacağını iddia edenler, ilk aşk şiirinin bir kadın tarafından yazıldığını elbette bilmezler. (İstanbul'un Nazım Planı)
- Eşit olmadığı Söylenir insanların Aynı boyda olmayan Beş parmağı Gibi bir elin Oysa uzanır Nice yorgun Emekçinin dudağı Su dolu Avucuma Elimin Eşit olmayan Beş parmağının ucunu Getirince Biraraya (Şiir Cumhuriyeti)
- Artık dağdan dağa kaçmak istemiyorum; büyük bir antlaşma yapmak istiyorum. Taşlar eriyinceye dek tutacağım sözümü. (Kız Kulesi'ndeki Kızılderili)
- Aşırı derecede miyop olan ve gözlüğünü çıkardığı zaman "ileriyi" göremeyen Fenerbahçeli Orhan Menemencioğlu'nun lakabı "Vallah" idi. Vallah Orhan, ilk gece maçında sahaya çıkarken arkadaşlarını uyarır: "Topu bana atarken seslenin..." Kendisine pas atan arkadaşları "Orhaaan" diye bağırırken, sahada Adana şivesiyle şu ses duyulur: "Nirde?.. Nirde?.." (Ayçöreği ve Denizyıldızı)
- Değiştirilmesi önerilen ülke bayrağı Amerika Birleşik Devletleri'ninkidir. Değişimi öneren de ünlü romancı Mark Twain'den başkası değildir. Yazar şunları söyler: "Bayraktaki beyaz çizgileri siyaha boyayalım. Yıldızların yerine de kurukafa ile çapraz kemik amblemi koyalım." (Ayçöreği ve Denizyıldızı)
- Neden mi, onlara "Atatürk düşmanı" demeyeceğiz? Çünkü onlar Atatürk'ün düşmanı bile olamazlar! (Şiirli Yastık)
- Oyuncakları onun Yırtık kutuları Sarı hıyarları Ve küçük patlicanlardı. (Kırdığımız Oyuncaklar)
- Yoksul bir çocuk görsem Yağmur altında üşüyen Köprü olmak geçer Hiç değilse İçimden (Makiler)
- Heinrich Bünting'in Asya haritasında dikkatle bakmamız gereken yer, "Küçük Asya" olarak tanıttığı Anadolu'dur. Bu toprak parçasından gözümüzü ayıramayaşımızın nedeni Anadolu'nun Pegasus'un başı olarak çizilmesidir. Bu benzetme akılları elbette Nâzım Hikmet'in ünlü dizelerini getirir: Dört nala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket Bizim (Hayal Kahramanları)
- "Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İstiklal." 'Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim ve en beğendiğim vecizeler işte bunlardır.' Mustafa Kemal Atatürk (Geyikli Park)
- Gitme kal demeni bekliyorum ama yalnızca rüzgar çekiştiriyor atkımı (62 Tavşanı)