Gökdelen - Tahsin Yücel Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Gökdelen kimin eseri? Gökdelen kitabının yazarı kimdir? Gökdelen konusu ve anafikri nedir? Gökdelen kitabı ne anlatıyor? Gökdelen kitabının yazarı Tahsin Yücel kimdir? İşte Gökdelen kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Tahsin Yücel
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750706615
Sayfa Sayısı: 336
Gökdelen Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
17 Şubat 2073 sabahı başlayan romanın kahramanı, Türkiye’nin en önemli, en ünlü avukatlarından biri. Can Tezcan İstanbul’u, yalnızca gökdelenlerden oluşan, New York’a benzeyen ama daha da güzel ve modern bir kente dönüştürmek isteyen zengin müşterisi Temel Diker’in yasal sorunlarını çözmek için bir tasarı ortaya atar: Yargının özelleştirilmesini sağlayacaktır. Gökdelen, Cihangir’de gökdelenler arasında kalmış son bahçeli evden yok edilmiş kedilere, dağda bayırda aç açık dolaşmak zorunda bırakılmış sefalet içindeki yılkı adamlarından adına mekik dedikleri tek kişilik uçaklarından inmeyen zenginlere, hiç değişmeyen çıkarcı politikacılardan onların destekçisi medyaya kadar aslında bugün yaşadığımız çürümeyi anlatan, sürprizlerle dolu bir roman.
Gökdelen Alıntıları - Sözleri
- “Şu anda söyleyebileceğim bir şey varsa, o da seni çok sevdiğim,”
- ..artık geleceğin de geleceği yok.
- “Yaşam iğrenç bir şey,”
- "Öyle sanıyorum ki her çağın doğruları kendine göre oluyor, efendim. Bizim çağımızın doğrusu da saltık bencillik."
- “Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti,” dedi: “Her şeyini satabilir, donunu bile.”
- ..ben insanların bu kadar yozlaşabileceklerini de düşünmüyorum. İnsanlığın bunca birikimi varken, bu dünyadan Sokrates, Marx ve Dostoyevski geçmişken, her şey o kadar da kötü olamaz.
- "Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti," dedi: "Her şeyini satabilir, donunu bile."
- “Bir kez düşmeyegör, akşam sabah önünde iki büklüm olanlar tepene binmeye kalkar.”
- "Türkiye'de özgür insanın durumu salgın hastalık karşısında sağlam insanın durumuna benzer, her an bir hastane odasında uyanabilir,"
- Bu ülkede en az yüz yıldan beri her iktidar kendi zenginlerini yaratmıştır.
- Artık geleceğin de geleceği yok.
- “ Bugünün insanı her şeyden çok çöp üretiyor.”
Gökdelen İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bugün çoğumuz yargıdan ve yargının uygulanış biçiminden rahatsızlık duyuyoruzdur. Kimimiz yargıyı yavaş olmakla, kimimiz yanlı olmakla, kimimiz yetersiz olmakla, kimimiz ise güçlülerin hukukunu uygulamakla suçluyor. Yargının daha iyi işlediği bir sistemi ve adaletin tam olarak sağlandığı bir hukuku, eminim ki hepimiz hayal ediyoruzdur. Düşünsenize, ülkede kimse yargıdan şikayetçi değil ve yargıya güven tam olarak sağlanmış... Harika, değil mi? Sadece bu durum bile yaşanılan yeri, "ütopya" olarak nitelemeye yetebilir. Peki, yargının devletin elinden alınıp daha iyi uygulanacağı bir şekilde özelleştirilmesine ne dersiniz? Eminim ki, "Ne münasebet efendim! Devlet bu kadar önemli bir yetkisini başkalarına devreder mi hiç?" diyeceksiniz. Hak veriyorum size, gerçekten de çok önemli ve güçlü bir yetki... Fakat yargının özelleştirildiğinde daha iyi işleyeceğine ve size daha iyi hizmet sunacağına yönelik somut emareler gösterilse, yine de özelleştirilmeye karşı çıkar mısınız? Özelleştirmenin ne olduğunu kısaca açıklamak gerekirse, devletin elindeki kurumların veya hizmetlerin mülkiyetinin özel birey veya şirketlere devredilmesi işlemidir. Özelleştirmenin amacı serbest ekonomik ortam yaratmak, vatandaşın daha iyi hizmet almasını sağlamak ve devleti asli görevi olan yönetme işine yoğunlaşmasını sağlamaktır. Tabii özelleştirmek demek, devletin bütün yetkilerini ortadan kaldırmaz. Devlet, özelleştirdiği kurumun amacına uygun işletip işletilmediğini denetlemekle yine de yükümlüdür. İşte Tahsin Yücel'in 2006 yılında ilk baskısını yaptığı, 2007 yılında Balkanika ödülünü kazandığı "Gökdelen" isimli bu eseri, yargının özelleştirilmesi gibi son derece özgün bir konuyu işlemektedir. Bir distopyadır. Eserdeki yıl, 2073 yılıdır ve 2073 yılının Türkiye'sinde özelleştirilmemiş neredeyse hiçbir kurum kalmamıştır. Yargı ise hala devletin tekelindedir... Can Tezcan isimli ülkenin en önemli sol görüşlü avukatlarından biri ise, yargıyı özelleştirerek hem devletin tekelinden çıkarmak hem müvekkillerinin işlerini en iyi şekilde yerine getirmek hem de yargıyı adaletli bir kurum haline getirmek ister. Romanın ana konusu budur. Can Tezcan'a göre, ülkede her şey özelleştirilmiştir. Hukukçusundan polisine herkes özel öğretim kurumlarında yetiştirilmektedir. Bu halde yargının hala devlet kurumu olarak kalması bir çelişkidir. Bir ülkede akşamdan sabaha yeni yasalar çıkarılıyorsa, kişilere özel yasalar çıkarılıyorsa, altı ay önce çıkarılmış bir yasanın yerine altı ay sonra tam karşıtı bir yasa getiriliyorsa, verilecek hükümler sadece bir kişinin iki dudağı arasına bakıyorsa, kiminin davası çabucak biterken kimi yıllarca bekliyorsa, yargı çoktan özelleştirilmiş demektir. Yargının tam olarak özelleştirilmesiyle, sistem daha iyi işleyecek ve vatandaşlar patronlar karşısında daha güçlü olacaktır... Can Tezcan'ın hayali, daha doğrusu ütopyası bu şekildedir. Anlayacağınız, klasik distopya eserlerinde olduğu gibi, bu eserde de başlangıçta "ütopya" olan fikir, zamanla kaçınılmaz bir şekilde "distopya"ya dönüşecektir. Yargının özelleştirilmesi konusunda şahsi fikrim ise şu şekilde: Yargının özelleştirilmesi kavram olarak pek mantıklı değil. Yargı özelleştirilemez; ancak mahkemelerin bir kısmı özelleştirilebilir. Şimdilerde Kamu Hukuku (Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukuku, İcra-iflas Hukuku ve Devletler Genel Hukuku) olarak adlandırdığımız hukuk davalarının görüldüğü mahkemeler (Ceza Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri , İcra Mahkemeleri ve İdare Mahkemeleri) özelleştirilemez. Fakat Özel Hukuk davaları ve Özel Hukuk yargılamalarının yapıldığı tüm mahkemeler (Asliye Mahkemeleri, Tüketici Mahkemeleri, Ticaret Mahkemeleri, Aile Mahkemeleri, İş Mahkemeleri) özelleştirilebilir. Özelleştirilen mahkemelerin verdiği kararlara itiraz edilmesi halinde kararı inceleyecek üst merci ise özelleştirilmiş bir kurum olmamalıdır. Açıkçası romanın işlediği konuyu hem cesurca hem de fazlasıyla düşündürücü buldum. Birkaç yıl önce, özelleştirme kavramına "öcü" gibi bakardım. Devletin Anayasal yetkilerini hiçbir şekilde başka birey veya kurumlara devretmemesi gerektiğini düşünürdüm. Sanırım o zamanlar "devlet" kavramını gözümde fazlasıyla büyütüyordum ve değerli buluyordum. Şimdilerde ise, özelleştirilen bazı kurumların, devletten daha iyi yönetim sergilediğini ve vatandaşa daha iyi hizmet sunduğunu gördüğümden beri, doğru şekilde gerçekleştirilen ve vatandaşın lehine olacak özelleştirmelere sıcak bakıyorum. Ha devletten hizmet almışım ha özel bir şirketten hizmet almışım, benim için kurumların bir önemi yok. Önem verdiğim tek şey, aldığım hizmetin kalitesi... Gökdelen, konu olarak muazzam bir konuyu işleyen, fakat kurgu olarak ne yazık ki beni tatmin etmeyen bir eser oldu. İçerisinde yer alan bazı bölümleri, kitabın konusu ile bağlantılı olmasına karşın, gereksiz buldum. Her şeye rağmen, eseri okuması gereken bir eser, yazarı da tanınması gereken bir yazar olarak görüyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim. (Semih Doğan)
Yaşamın Anlamsızlığı ve Saçmanın Egemenliği: Çok iyi göndermeleri olan kitaptı. Her şeyden önce bu topraklarda distopya türünde eserler olması güzel. Gelelim kitaba. Yıl 2073... Küreselleşme almış başını gitmiş, her şey özelleşiyor, doğaya dair bir şey yok. Daha da önemlisi, insanlar topraktan kaçıp gökdelenlerin üst katlarında lüks içinde yaşıyorlar. Şaka şaka yalnızlaşıyorlar. Türkiye ne hale geliyor peki? Yargıçlar, eldeki bulgulara göre değil iktidarın siparişlerine göre hareket ediyor. Kitaptaki ifadeyle ''suçsuzluğun suç'' sayıldığı dönemler yaşanıyor. Distopya bu. Günümüzle alakası yok :) Kitabın baş karakteri avukat Can Tezcan, ''Madem her şey iktidarın elinde yargıyı da özelleştirelim, çelişkileri ortadan kaldıralım'' diyor. Verimsiz olduğu iddia edilen kurumların 3 kuruş paraya tanıdıklara peşkeş çekilmesi, işsizlik yaratması ve daha pahalı hizmet sunması özelleştirmelerin rezilliği ama bunun kitlelerce nasıl kabul edildiğine dair gözlemler güzel. Örneğin iktidar güçlü ama her şeye kar zarar olarak baktığı için özelleştirmeleri savunuyor. Halkı düşünmek ise sadece lafta ancak kendisini savunacak ''paralı kalemşor'' kitlesi olunca buna ikna etmesi kolay oluyor. Muhalefet, tam yerli tarzda. Kendi programı bile yok. İktidarın ne diyeceğini bekliyor. Millet ne der kaygısıyla hareket ediyor. Ulan o milletin ne düşüneceğini belirleyen de iktidar. Kendi programını oluştursana. Toplum mu? Cellatlarına %70 küsur ile onay veriyor. Bir adet İstanbul'u New York yapma hayali yaşayan müteahhit Temel Diker var ki mesleği soyadı ile uyumlu bu zatın memleketi Karadeniz :) Bir adet başbakan var ikide bir ''Ben Mevlüt Doğan'' diyerek dolaşıyor. ''Şahsım adına'' kalıbını da kullansa tadından yenmezmiş. Can Tezcan güya solcu ama liberal yaşamı meşrulaştırmak için bahaneler üreten bir sistem adamı. Bir de yaptığı her işi Avrupa ne der kaygısıyla izleyen kesim var. Toplumun özgüvensizliğini ve özentiliğini iyi resmetmiş. Olayları çözebilecek kurumlar var. Mesela üniversiteler. Oradaki öğretim görevlileri adaleti savunmalı ama tüm üniversiteler özelleşmiş. Bu profesörler ücretlerini ödeyen patronlarının istediği sisteme karşı söz söyleyebilir mi? Hayır. Eleştirilerden en önemlisi bana göre medyaya yönelik. Medya bağımsız değil ve sipariş üzerine çalışıyor. Özelleştirmelerin topluma getireceği adaletsizlikleri makyajlayarak toplumu ikna etmeye çalışıyor. Hatta bir zaman sonra aykırı fikir belirtenler yok sayılıyor. Bir de ''Yılkı Adamları'' olarak yaşayanlar var. Bunlar işe yaramadıkları için toplumun dışına itilmiş, zenginlikten pay alamayan ''öteki'' kesim. Buna rağmen haklarında tek haber yok. ''Ekonomi çok iyi'' yalanlarıyla toplum uyutuluyor. Sebebi paragrafın başındaki medya. Kısacası yazar, bu eseri distopya diye yazmış ama bence 15 sene sonra çıkarsa yaşanmış bir öykü olarak basabilirmiş :) İyi okumalar. (Yorgun demokrat)
GÖKTENGELEN ile GÖKDELEN: Gökdelen... Alışılmış Türk roman anlayışının dışında bir eser. Çok ayrıntı var ancak bu ayrıntılar insanı boğmuyor. Okuyucunun (en azından benim ) ilgimi ve dikkatimi son sayfaya kadar diri tuttuğunu söyleyebilirim. Konu olarak 2073 Türkiye'sinde özelleştirme yaygınlaşıyor ve sonuçta yargının da özelleştirilmesi kaçınılmaz oluyor. Eski Marx'çı bir avukat olan Can Bey bu işin hem fikir babası hem de üstlenicisi oluyor. Ancak yaşamdan kopuk işine kendini adamış olan Can bey çok iyi bir avukat olmasına rağmen çevresindeki kokuşmuşluğu görememektedir. Kitabın başından beri verilen mesaj benim bakış açıma göre insanın sağ duyusuna olan inançtır. "YILKI İNSANI" tanımlaması ve benzetimini ilk kez duydum, çok farklı geldi ve çok sevdim. Etrafımızda yılı insanı yok mu? Kitap farkındalığımızı artıracaktır. Kimse, geleceğin, insanlığın umudunun vazgeçilmiş, horlanmış hatta insanca bir yaşamı bile çok görülen kitlelerce olabileceğini tahmin etmemiştir. O zaman inancımızı her dem diri tutup adaletin tecellisine inanmak hatta inanmak yetmez tesisi için ter dökmek gerektiğini bir kez daha düşündürüyor. (UO)
Gökdelen PDF indirme linki var mı?
Tahsin Yücel - Gökdelen kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gökdelen PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Tahsin Yücel Kimdir?
Hayatı Kunduracı olan Ahment Yücel'le Nuriye Münevver Hanım'ın oğludur. İlköğrenimini Elbistan Gazi Paşa İlkokulu'nda tamamladıktan sonra 1945'te İstanbul'a gelmiştir. 1953'te Galatasaray Lisesi'ni, 1960'da da İÜEF Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.
Fakülteyi bitirdikten sonra, İstanbul'da kalmayı tercih etti ve 1969'da doktorluk, 1972'de doçentlik, 1978'de de profesörlük ünvanlarını aldı. 2000 yılında emekliliğe ayrıldı.
Tahsin Yücel, çalışmalarına öykücülükle başladı. İlk öyküsü olan ¨Dert Çok, Hemdert Yok!¨, bir derlemede (Yeni Hikâyeler 1950) yayımlandı. Daha sonraları Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Yeryüzü, Beraber ve Mavi gibi dergilerde öyküleri yayımlanmaya devam etti. Bu dönemlerde; kullandığı yalın dil, kullandığı modern sözcükler, Anadolu insanına yaklaşımındaki tutarlılık ve anlatımındaki ustalık dikkat çekti. Behçet Necatigil gibi isimlerden yorumlar aldı.
Uçan Daireler, Haney Yaşamalı ve Düşlerin Ölümü adlı öykü kitaplarını yayımlayarak kariyerine devam eden Yücel, bu kitaplarda kendi geçmişinden bazı öğeler kullandı. Bunları ele alırken oldukça karamsardı; ancak daha sonraları bunu dönemin akımlarından etkilenerek yaptığını belirtmiştir. Bu kitaplarla daha çok tanınmaya başladı.
1970'li yıllara gelindiğinde, öncelikle "Yaşadıktan Sonra" ve "Dönüşüm" kitaplarıyla, daha sonra da "Vatandaş ve Ben" ve "Öteki" kitaplarıyla tarzında bir değişiklik gözlemlendi; daha derin kişilikler yaratıp, ¨çevreyle¨ daha az ilgilenmeye başladı. Bu kitaplarıyla karışık yorumlar alan Yücel, kariyerine Komşular adlı kitabıyla devam etti. Bu kitabın konusu, diğerlerinden farklı olarak, insanların politika hakkındaki görüşlerinin eleştirisiydi Fethi Naci, bu kitabındaki bir öyküsünü bir başyapıt olarak değerlendirdi.
Tahsin Yücel aynı zamanda bir romancıdır. Romanları (Peygamberin Son Beş Günü, Mutfak Çıkmazı, Bıyık Söylencesi) genel anlamda, halka karşı ironik eleştiriler barındırır. Bunlardan Peygamberin Son Beş Günü fazla solcu bulunduğundan dolayı politik anlamda da eleştiriler almıştır. Öykü ve roman dışındaki eserlerine bakıldığında, Yazın, Gene Yazın ve Tartışmalar adlarında iki deneme kitabı görülür. Bunlardan ilki, genellikle kendi hayatından alıntılar içerirken, ikincisi, dilsel konuları alan polemikleri konu alır. Aynı zamanda, Türkiye'ye göstergebilimi tanıttığı çalışmaları da vardır. Yurtiçi ve yurtdışında ses getiren yazınsal incelemelerinin yanı sıra, hatrı sayılır çevirileri de vardır. Öykülerinden bazıları, İsveççe ve Fransızca'ya çevrilmiştir.
Tahsin Yücel Kitapları - Eserleri
- Kumru ile Kumru
- Gökdelen
- Peygamberin Son Beş Günü
- Yalan
- Mutfak Çıkmazı
- Bıyık Söylencesi
- Sonuncu
- Vatandaş
- Komşular
- Golyan Devrimi
- La Fontaine Masalları
- Haney Yaşamalı
- Salaklık Üstüne Deneme
- Aykırı Öyküler
- Gün Ne Günü?
- Kimim Ben?
- Anadolu Masalları
- Dil Devrimi ve Sonuçları
- Yazın, Gene Yazın
- Yazın ve Yaşam
- Kendine Doğru Yolculuk
- Yüz ve Söz
- Ben ve Öteki
- Yapısalcılık
- Göstergeler
- Eleştiri Kuramları
- Alıntılar
- Yazının Sınırları
- Tartışmalar
- Dönüşüm
- Türkçenin Kurtuluş Savaşı
- Ayna
- Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı
- Anlatı Yerlemleri
- İnsan Yazdığı Şeydir
- Uçan Daireler
- Söylemlerin İçinden
- Anadolu Masalları
- Peygamberin Son Beş Günü
- Düşlerin Ölümü
- Meyvecilik Bilgisi
- İnsanlık Güldürüsü'de Yüzler ve Bildiriler
- Yapısalcılık
Tahsin Yücel Alıntıları - Sözleri
- “ İnsanların insanlara sonradan taktıkları adların kağıt üstündeki adlardan çok daha güçlü ve çok daha uzun ömürlü olduğunu anlattı ona. Kağıt üstündeki ad kağıt üstündedir diye daha güçlü ve kapsamlı sanılırdı, ama yasal bir addı yalnızca, insanların taktığı ya da benimsediği adsa kişinin tüm yaşamıyla özdeşleşirdi. “ (Bıyık Söylencesi)
- Gül bakalım, gül gülebildiğince! Hiç çekinme, bu gülmeler ne kızdırır, ne de şaşırtır beni. Bilirim, başka türlüsü beklenmez sizlerden: her zaman, her yerde böylesiniz: olduğu gibi görmek istemezsiniz hiçbir şeyi, kendi küçük dünyanıza sığmadı mı her şeyi gülünç bulursunuz. (Vatandaş)
- “Birim dolar, kural serbest pazar olduktan sonra, İzmir’e pasaportla gitsek kıyamet mi kopardı?” denilebilir. Yakındır, ağızdan dolma dâhilerimiz oraya da gelirler. Fikir Adamı 23.8.1994 (Alıntılar)
- Yoksullukta çok yaşamıştı Divitoğlu, ama bu boşlukta yaşayamıyordu. (Mutfak Çıkmazı)
- "Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti," dedi: "Her şeyini satabilir, donunu bile." (Gökdelen)
- “Su, ne tadın, ne rengin, ne kokun var, anlatılamazsın, tadılırsın yalnız, anlaşılamazsın. Yaşam için zorunlu değilsin, yaşamsın. Duyularla açıklanması olanaksız bir hazla işlersin içimize. Tüm güçler de seninle birlikte varlığımıza dolar. Senin yüceliğin sonucu, yüreğimizin tüm kurumuş pınarları yeniden gürülder içimizde.” (Kimim Ben?)
- Şu gökyüzünün altında hiçbir şey yeni olmadığına göre, en iyisi okurlara "güzel ve anlamlı alıntı demetleri" sunmaktı. (Golyan Devrimi)
- “.., bir yandan, bilgi ve ölçüyü yadsımak pahasına, herkes ülke tarihini kendi paşa gönlüne göre yazmaya kalkıyor, bir yandan da belleksiz bir toplum olduğumuz söyleniyor. Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır?” (Salaklık Üstüne Deneme)
- İnsanlar kafamı çok karıştırdı: yeryüzünde işim ne, bilemiyorum, şu yaşadığımız yaşama bir anlam veremiyorum, insanların çoğu davranışlarına akıl erdirmekte güçlük çekiyorum. (Yalan)
- Hep dönmüş kendi çevresinde, yaşamı boyunca yaptığı gibi (Peygamberin Son Beş Günü)
- “Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti,” dedi: “Her şeyini satabilir, donunu bile.” (Gökdelen)
- "Uçmak için kuş olmak gerekmiyor Küçük sevinçler olsun yeter" (Alıntılar)
- Hz. Ali ne güzel söylemiş ; "Kalbiniz üç şeyin evi olsun, İmanın, ümidin, aşkın... (Alıntılar)
- dilimde ve düşüncemde çağıma tutsak etme beni, ama ondan çok da uzak düşürme. (Yazın, Gene Yazın)
- Hiçbir yeni sözcük öyle bir çırpıda,TDK önerdi ya da ünlü bir yazar yazılarında kullandı diye benimsenmemiştir.Her birey kendi gereksinimlerini,kendi yönelimlerini izler bu konuda. (Dil Devrimi ve Sonuçları)
- -Neden kitap okuyorsun? -Olduğum yerden başka yerde olmak için. (Kumru ile Kumru)
- "Dünyaya gelen çocuk sayılmaz bir kalabalıktır, yaşam erkenden tek bir bireye, ortaya çıkan ve ölen kişiye indirger onu." (Mutfak Çıkmazı)
- Adına yaraşır bir romanı, bir öyküyü ya da bir şiiri bitirdiğimizde düş ve düşünce dağarcığımıza bir şeyler eklenir ister istemez, kendimize ve dünyaya ilişkin duygu ve bilgilerimize yeni öğeler eklenir. (Kimim Ben?)
- Kesintisiz bir borç benimki: Yalnızca ödenir, hiçbir zaman tükenmez. (Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı)
- Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır ? (Salaklık Üstüne Deneme)