Göstergebilimsel Serüven - Roland Barthes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Göstergebilimsel Serüven kimin eseri? Göstergebilimsel Serüven kitabının yazarı kimdir? Göstergebilimsel Serüven konusu ve anafikri nedir? Göstergebilimsel Serüven kitabı ne anlatıyor? Göstergebilimsel Serüven PDF indirme linki var mı? Göstergebilimsel Serüven kitabının yazarı Roland Barthes kimdir? İşte Göstergebilimsel Serüven kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Roland Barthes

Çevirmen: Mehmet Rifat

Çevirmen: Sema Rifat

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789753631316

Sayfa Sayısı: 231

Göstergebilimsel Serüven Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu kitap, dünyadaki her çeşit anlamlı bütünü, insanı kuşatan yoğun ve karmaşık anlatılar evrenini daha iyi kavramamızı sağlayacak bir bilim dalının, göstergebilimin Roland Barthes tarafından yaşanan özgün ve özgür bir serüvenini sergiliyor.

Avrupa göstegebiliminin (semiyoloji, semiyotik) kurucularından, büyük düşünce ve yazı ustası Roland Barthes, Göstergebilimsel Serüven'de yer alan yazılarında, göstergebilimin temel ilke ve kavramlarını ortaya atmakta kalmıyor, aynı zamanda anlatı çözümleme yönteminin başlıca aşamalarını gösteriyor, yazın, reklam, şehircilik, tıp, gündelik yaşamdaki nesneler gibi çok değişik alanlara ilişkin yaklaşım örnekleri de sunuyor.

Göstergebilimsel Serüven Alıntıları - Sözleri

  • Dil kendi kumaşından yapılmış yamalarla kaplı bir giysidir.
  • Estetik bir ürün değil, anlam aktarıcı bir kılgıdır; bir yapı değil, bir yapılanmadır; bir nesne değil, bir çalışma ve bir oyundur
  • Dilbilimde, gösterilenin öz niteliği, özellikle "gerçeklik" derecesine ilişkin tartışmalara yol açmıştır. Ne var ki, bütün bu tartışmalarda, gösteri- lenin bir "nesne" değil de, ”nesne"nin zihinsel bir tasarımı olduğu vurgu- lanmıştır. Wallon'un gösterge tanımında, bu tasarımsal özelliğin, belirtiye ve belirtkeye karşıt olarak, göstergenin ve simgenin ayırıcı bir niteliğini oluşturduğunu gördük. Saussure de, gösterilenin zihinsel özniteliğini, kavram terimini kullanarak iyi belirtmiştir: Öküz sözcüğünün gösterileni, hayvanın kendisi değil, onun zihinsel imgesidir
  • Lacan uzamsal bir gösterim kullanır (Laplanche ile 3) — • Leclaire46 de Lacan'ı izleyecektir), ama bu, Saussure'ün gös- S teriminden iki noktada ayrılır: 1) Gösteren (G) bütünseldir; çok düzeyli bir zincirden oluşur (eğretileme zinciri): Gösteren ve gösteri- len oynak bir bağıntı içindedir ve yalnızca birtakım sabitleşme noktaların- da birbiriyle nörtüşür";'2) Gösteren (G) ile gösterilen (g) arasındaki ayrım çizgisi kendine özgü bir değer taşır
  • Dizge, dilin ikinci eksenini oluşturur. Saussure dizgeyi, bir dizi çağrışımsal alan biçiminde tasarlamıştır. Bunların bir bölümü, ses benzerliği (enseignement, armement) ile bir bölümü de anlam benzerliğiyle (enseignement, éducation) belirlenmiştir. Her alan gücül bir öğeler birikimidir (çünkü, bunlardan yalnız biri söylemin o anında gerçekleşebilir): Saussure, dizimsel düzleme bağlanan birim niteliğindeki "sözcük"ü bir yana iterek öğe sözcüğü üstünde durur; çünkü, der, "'sözcük' yerine ’öğe’yi kullanınca, dizge kavramı gelir gözümüzün önüne."
  • Silinebilir ya da yansızlaşabilir karşıtlıklar. Her zaman ayrı gösterenleri olmayan gösterilenler bu durumdadır. Böylece karşıtlığın her iki öğesi bazı durumlarda özdeş olabilir: Tekil 3. kişi/çoğul 3. kişi anlam- sal karşıtlığını kimi durumlarda ayrı (Fransızca fınit "bitiriyor"/finissent "bitiriyorlar"), kimi durumlarda da (ses bakımından) özdeş (mange "yi- yor"/mangent "yiyorlar") gösterenler belirtir.
  • Anlatının göndereni kimdir? Şu ana kadar bu konuda üç görüşün ileri sürüldüğü söylenebilir. Birinci görüş, anlatının bir kişi (terimin tam olarak ruhbilimsel anlamında) tarafından verildiğini kabul eder. Söz konusu kişinin bir adı vardır; bu, yazardır. Onda "kişilik" ile tam olarak belirlenmiş bir bireyin sanatı sürekli alışveriş halindedir, o belli sürelerle, bir öykü yazmak için kalemi eline alır: Bu durumda anlatı (özellikle de roman) kendi dışındaki bir ben'in anlatımıdır. İkinci görüş, anlatıcıyı, görünüşte kişi özelliği taşımayan, öyküyü tepeden bir bakış açısına göre, yani Tanrı açısına göre veren bir çeşit bütünsel bilinç biçiminde ele alır:50 Bu durumda anlatıcı, hem kendi anlatı kişilerinin içindedir (çünkü onların içinde olup biten her şeyi bilir), hem de dışındadır (çünkü aralarından hiçbiriyle özdeşleşmez). Daha yeni olan üçüncü görüş (Henry James, Sartre), anlatı- cının, anlatısını, kişilerinin gözlemleyebildikleri ya da bilebildikleriyle sınırlandırmak zorunda olduğunu ileri sürer: Her şey sanki, her anlatı kişisi, sırayla, anlatının vericisi oluyormuş gibi gerçekleşir
  • "Anlatıda hiç kimse konuşmaz" der Benveniste. Bununla birlikle, kişili yapı (az çok değişik biçimlere bürünmüş olarak) yavaş yavaş anlatıyı kaplamış ve öyküleme eylemi, söyleyişin gerçekleş- me anıyla birleşmiştir (kişi dizgesinin tanımıdır bu). Bu nedenle, günü- müzde birçok anlatınm, hem de en yaygın olanlarının, son derece hızlı bir biçimde, çoğunlukla da aynı tümcenin sınırları içinde, kişili'yi ve kişisiz'i iç içe kullandıkları görülür.
  • Fransızca'da elle ne nous a jamais pardonné "o [kadın] bizi hiç bağışla- madı" tümcesinde, ne jamais "asla, hiç" plumsuzluğu ile a pardonné "bağışladı" eylemi). Burada gösterge parçalara ayrıldığı için, gösterileni de, birbirinden uzakta olan ve tek başlarına ele alındıklarında anlaşılm ayacak gösterenlere dağılmıştır. İşlevsel düzey konusunda da gördüğümüz gibi bu tam olarak, anlatıda da böyledir: Bir kesitin birimleri, doğrudan bu kesit düzeyinde bir bütün oluştursalar bile, başka kesitlerden gelen birimlerin araya katılması sonucu birbirlerinden ayrılırlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi, işlevsel düzey yapısı füg yapısını andırır
  • Her reklam bir bildiridir: Gerçekten de reklamın bir çıkış kaynağı (piyasaya sürülen ve övülen ürünün ait olduğu firma), bir alış noktası (halk) ve bir aktarım kanalı (yani reklam iletme aracı denilen şey) vardır. Bildirilerin bilimi günümüzde gündemde olduğuna göre, reklam bildirisine, bize çok yeni olarak dilbilimden gelen çözümleme yöntemini uygulamaya çalışabiliriz.
  • Bu gösterilen tektir ve bütün reklam bildirilerinde her zaman aynıdır: Bir tek sözcükle belirtecek olursak, ilan edilen ürünün mükemmelliğidir bu. Çünkü, her ne kadar Astra ya da Gervais hakkında gerçek anlamda bir şey söylenmiş olsa da, sonuçta bana bir tek şey söylenmiş olur: Astra yağların en mükemmeli, Gervais de dondurmaların en mükemmelidir. Bu tek gösterilen neredeyse bildirinin temelini oluşturur, bildiri sunmadaki amacı tümüyle tüketir
  • İkinci bildirinin çıkarcı amacını,ileri sürdüğü savın nedensizliğini, göz korkutucu sertliğini ortadan kaldırır. Sıradan bir çağrı (satın alın) yerine, Astra ya da Gervais satın almanın doğal olduğu bir dünyanın görünümünü koyar. Böylece ticari nedenlilik gizlenmiş değil de çok daha geniş olan bir tanıtmayla ikilenmiş olur; çünkü bu durum okuru, insanı ilgilendiren büyük temalarla bağlantıya sokar: Zevki, varlığın yavaş yavaş ve sürekli erimesiyle ya da bir nesnenin mükemmelliğini altının saflığıyla her zaman bir tutan temalarla. Reklamın yananlamlı dili, ikili bildirisiyle, alıcıların insanlık yaşamı içine düşü sokar yeniden: Düşü, yani hiç kuşkusuz belli bir yabancılaşmayı (rekaket toplumunun yabancılaşması) ama aynı zamanda belli bir gerçeği (şiirin gerçeğini).
  • Eğer düzanlamlı bildiri "iyi" ise, reklam zenginleştirir; "kötü" ise reklam zarar verir. Peki ama, bir reklam bildirisi için "iyi" ya da "kötü" olmak ne demektir? Olayı, bir sloganın etkili olmasına bağlamak soruya yanıt vermek değildir, çünkü bu etkililiğin yolları belirsizdir: Bir slogan inandırıcı olmadan "ayartabilir" ve bir tek bu ayartmayla da insanı satın almaya yönlendirebilir. Bildirinin dilsel boyutuyla yetinerek şöyle diyebiliriz: "İyi" reklam bildirisi kendinde en zengin retoriği yoğun olarak taşır, insanlığın büyük düşsel temalarına kesin bir biçimde (çoğu kez de bir tek sözcükle) ulaşır ve böylece şiirin tanımını sağlayacak imgelerin büyük özgürlüğünü (ya da imgelerle ulaşılan büyük öz- gürlüğü) gerçekleştirmiş olur. Bir başka deyişle, reklam dilinin ölçütleri doğrudan doğruya şiir dilinin ölçütleridir: Söz sanatları, eğretilemeler, sözcük oyunları, işte atalardan kalma bütün bu ikili göstergeler, dili gizli gösterilenlere doğru genişletir ve bunları algılayan insana, bu yolla, doğrudan doğruya bir bütünsellik deneyiminin gücünü verir. Kısaca belirtecek olursak, bir reklam tümcesi ne kadar çok ikilik içerirse, ya da (terimlerde bir çelişkiye düşmemek için şöyle de diyebiliriz) ne kadar çok fazla kattan oluşuyorsa, yananlam bildirisi işlevini de o kadar daha iyi yerine getirir: Bir dondurmanın "zevkten erime" ye yol açması gibi tutumlu bir sözce altında, eriyen bir maddenin (mükemmelliği de erime ritminden kaynaklanır) gerçek tasarımı ile büyük insanlık temalarından biri olan zevkten bitip yok olmanın biraraya geldiğini; bir yemek pişirmenin de altın gibi olması deyişinde, değeri biçilemeyecek bir fiyat fikri ile kıtır kıtır bir madde fikrinin bir araya geldiği görülür. Reklam göstereninin mükemmelliği, okurunu en çok sayıda olası "dünya" ya ulaştırabilme gücüne (bu gücü de ona vermeyi bilmek gerekir) bağlıdır. Burada dünya sözcüğünü şu anlamda kullanıyorum: Çok eski imgelerin deneyimi
  • Reklam söz konusu olduğunda, ikinci gösterilen (ürün) her zaman açık sözlü, yani ikiliğini gösteren bir dizge tarafından gizlenmeden sunulur, çünkü bu apaçık dizge yalın bir dizge değildir. Gerçekten de, reklam dili ("başarılı" olduğunda) iki bildiriyi birbirine ek- lemleyerek, dünyanın çok uzun süreden beri uyguladığı, dünyanın sözlü bir tasarımına, gösterimine iletir bizi: Bu da "anlatı"dır. Her reklam, ürünü söyler (bu onun yananlamıdır) ama başka şey anlatır (bu onun düzanlamıdır). Dolayısıyla, reklamı, bizler için ruhsal beslenmenin büyük besinleri olan yazın, gösteri, sinema, spor, Basın ve Modanın yanına koyabiliriz ancak: İnsanlar, ürüne reklam dili aracılığıyla dokunurlarken, ona anlam verirler ve böylece de onun basit kullanımını zihin deneyimine dönüştururler
  • Dil sözleşmeye dayanan (bir bölümüyle buyrultusal [keyfi] ya da daha doğrusu nedensiz) bir değerler dizgesi olduğu için bireyin tek başına yol açtığı değişikliklere karşı direnir, bu nedenle de toplumsal bir kurumdur.

Göstergebilimsel Serüven İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Göstergebilimsel Serüven PDF indirme linki var mı?

Roland Barthes - Göstergebilimsel Serüven kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Göstergebilimsel Serüven PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Roland Barthes Kimdir?

Sorbonne'da öğrenim gördü. Fransız Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi'de çalıştı. Collége de France'ta göstergebilim dersleri verdi.

Göstergebilimin kurucu isimlerinden birisidir. Aynı zamanda, postmodern düşüncenin de kurucu öncülerinden sayılır.

Barthes'ın düşünce evrimini sınıflandırmak kolay değildir. Çünkü onun yapısalcılık'tan postyapısalcılık'a uzanan düşünsel serüveni kolayca sınıflandırmaya elverişli değildir. Onu hem postmodern felsefe'nin oluşturucuları arasında saymak, hem de bizzat postmodern düşüncenin en özgün kuramsal uygulayıcılarından biri olarak anmak gerekir. Düşünsel serüvenini anlamak için çalışmalarının seyri izlenebilir.

1950'li yıllar Barthes'ın yazın çalışmalarının başlangıç yıllarıdır. Bu yıllardan itibaren, dilbilimle, edebiyatla, müzikle, göstergebilimin bir bilim olarak kuruluşuyla uğraşacak, giderek boyut değiştiren ve derinlik gösteren bir yönde yapıtları ortaya çıkacaktır.

Barthes, dilbilim'in (Saussure'cü Dilbilim) tezlerini göstergebilimine taşımaya çalışır. Çünkü belli bir noktadan sonra onun için her şey gösterge dizgeleri olarak okunabilecek bir görünüm alır. Günlük hayattaki rastgele öğelerden yüksek sanat yapıtlarına her şey bir gösterge olarak analiz edilebilir ve edilmelidir. Onun göstergebilim anlayışı bu noktada bu gösterge dizgelerini anlamak, işleyiş yapılarını çözmek ve dolayısıyla anlam dünyasının yapısını açıklamak çabasından ileri gelir. Roland Barthes geçirdiği trafik kazası sonucu 65 yaşında Paris 'te öldü.

Roland Barthes Kitapları - Eserleri

  • Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler)
  • Bir Aşk Söyleminden Parçalar
  • Yas Günlüğü
  • Göstergeler İmparatorluğu
  • Çağdaş Söylenler
  • Yazının Sıfır Derecesi
  • Göstergebilimsel Serüven
  • Eleştiri ve Hakikat
  • Yazı ve Yorum
  • S/Z
  • Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi
  • Yazı Üzerine Çeşitlemeler
  • Ara Olaylar
  • Roland Barthes
  • Göstergebilim İlkeleri
  • Görüntünün Retoriği, Sanat ve Müzik
  • Eleştirel Denemeler
  • Dilin Çalışma Sesi
  • Romanın Hazırlanışı 1
  • Sesin Rengi: Söyleşiler
  • Mythologies
  • Romanın Hazırlanışı 2
  • Nasıl Birlikte Yaşanır?
  • Anlatıların Yapısal Çözümlemesine Giriş
  • Yazı Nedir?
  • Çin Yolculuğu Defterleri
  • Moda Sistemi
  • Yazarlar ve Yazanlar
  • Yazma Arzusu
  • The Language of Fashion 

Roland Barthes Alıntıları - Sözleri

  • "Demek ki eğer yaşamak istiyorsam bedenimin tarihsel olduğunu unutmalıyım. Artık geçmişte kalmış kendi bedenimin değil de şu anki genç bedenlerin çağdaşı olduğum hayaline kapılmalıyım, kısacası dönem dönem, yeniden doğmalıyım, kendimi olduğumdan daha genç kılmalıyım." (Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi)
  • Ne yazık ki insan dilinin dışı yoktur: Dil, kapalı bir kutudur. (Yazı Üzerine Çeşitlemeler)
  • Politikaya dar bir alan bırakılır. Bir yanda Fransa var­dır, öbür yanda politika. Kuzey Afrika işleri, Fransa'yla ilgili oldukla­rı zaman, politika alanına girmez. İşler ciddileştiği zaman, Politika'yı bırakıp Millet'e geliyormuş gibi yapalım. Sağdaki kişilere göre, Poli­tika Sol'dur: kendileriyse, Fransa. (Çağdaş Söylenler)
  • Kopya Eskiden öğrencileri cezalandırmak için bazı tümceleri, fiil çekimlerini defalarca yazmaları, kopyalamaları istenirdi; yazı yazmak ağır bir yüktü; ama öte yandan, kimileri yazı yazmaktan çok zevk alır ("alırdı" mı demeliyim?), tüyü kâğıt üzerinde kaydırmak, sözcüklerin desenlerini çizmek hoşlarına gider ve söylenmek istenene hiç önem vermezler (...) (Yazı Üzerine Çeşitlemeler)
  • "Böyledir yaşam Düşersin, yedi kez Kalkarsın sekiz kez" (Bir Aşk Söyleminden Parçalar)
  • Aklımda hep kadın başlı olağanüstü bir canavar olacak; bu canavar gelip benim tüm erkekçe duygularıma pençelerini geçirecek ve diğer tüm kadınlara bir kusurluluk damgası vuracak. Canavar! Sen, hiçbir şeye hayat veremeyen sen benim için dünyadaki tüm kadınlan sildin. (S/Z)
  • Maymunlar arasında maymun gibi davranmak daha iyi değil midir? (Roland Barthes)
  • korumam gereken politik hak, bir özne olma hakkıdır. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Bu asık yüzlü çölde ansızın bir fotoğraf bana doğru uzanır; beni canlandırır; ben de onu canlandırırım. O zaman onun var olmasını sağlayan çekiciliği böyle adlandırmalıyım: bir canlandırma. Fotoğraf'ın kendisi hiçbir biçimde canlandırılmış değildir ("canlı gibi" fotoğraflara inanmam), ama beni canlandırır: her serüveni yaratan da budur zaten. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Biftek de tıpkı şarap gibi kan söylenselinde yer alır. Etin yüreğidir biftek, arı durumda ettir, biftek yiyen boğa gücünü bedenine sindirmiş olur. Hiç kuşkusuz, bifteğin çekiciliği neredeyse çiğ olmasından gelir: biftekte kan görünür; doğal, yoğun, hem sıkı, hem bölünebilir durumdadır; diş altında hem kaynak gücünü, hem insanın kendi kanı¬na boşalmadaki yumuşaklığını iyice duyuracak biçimde azalan bu ağır madde türü eskil "tanrılar yemeği"ni çok güzel anıştırır. Kanlılık bifteğin var olma nedenidir: pişme dereceleri ısı birimleriyle değil, kan görüntüleriyle dile getirilir: biftek kanlı (o zaman boğazlanmış hayvanın atardamar akışını anımsatır) ya da mavi'dir (burada da kırmızının aşırı durumu olan morumsunun aracılığıyla damarların dopdolu kanı esinlenir) (Çağdaş Söylenler)
  • Yazmak zaten dünya­ya belli bir düzen vermek, zaten düşünmek anlamı­na gelir (bir dil öğrenmek, bu dilde nasıl düşünüldüğünü öğrenmektir). (Eleştiri ve Hakikat)
  • Yeniden okumayı savsaklayanlar her yerde aynı öyküyü okumak zorunda kalırlar. Yine yalnızca o, metni kendi çeşitliliği ve çoğulluğu içinde çoğaltır. (S/Z)
  • Fotoğraf, kendimin, bir başkası olarak ortaya çıkması, bilincin özdeşlikten kurnazca ayrılışıdır. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))
  • Eğer düzanlamlı bildiri "iyi" ise, reklam zenginleştirir; "kötü" ise reklam zarar verir. Peki ama, bir reklam bildirisi için "iyi" ya da "kötü" olmak ne demektir? Olayı, bir sloganın etkili olmasına bağlamak soruya yanıt vermek değildir, çünkü bu etkililiğin yolları belirsizdir: Bir slogan inandırıcı olmadan "ayartabilir" ve bir tek bu ayartmayla da insanı satın almaya yönlendirebilir. Bildirinin dilsel boyutuyla yetinerek şöyle diyebiliriz: "İyi" reklam bildirisi kendinde en zengin retoriği yoğun olarak taşır, insanlığın büyük düşsel temalarına kesin bir biçimde (çoğu kez de bir tek sözcükle) ulaşır ve böylece şiirin tanımını sağlayacak imgelerin büyük özgürlüğünü (ya da imgelerle ulaşılan büyük öz- gürlüğü) gerçekleştirmiş olur. Bir başka deyişle, reklam dilinin ölçütleri doğrudan doğruya şiir dilinin ölçütleridir: Söz sanatları, eğretilemeler, sözcük oyunları, işte atalardan kalma bütün bu ikili göstergeler, dili gizli gösterilenlere doğru genişletir ve bunları algılayan insana, bu yolla, doğrudan doğruya bir bütünsellik deneyiminin gücünü verir. Kısaca belirtecek olursak, bir reklam tümcesi ne kadar çok ikilik içerirse, ya da (terimlerde bir çelişkiye düşmemek için şöyle de diyebiliriz) ne kadar çok fazla kattan oluşuyorsa, yananlam bildirisi işlevini de o kadar daha iyi yerine getirir: Bir dondurmanın "zevkten erime" ye yol açması gibi tutumlu bir sözce altında, eriyen bir maddenin (mükemmelliği de erime ritminden kaynaklanır) gerçek tasarımı ile büyük insanlık temalarından biri olan zevkten bitip yok olmanın biraraya geldiğini; bir yemek pişirmenin de altın gibi olması deyişinde, değeri biçilemeyecek bir fiyat fikri ile kıtır kıtır bir madde fikrinin bir araya geldiği görülür. Reklam göstereninin mükemmelliği, okurunu en çok sayıda olası "dünya" ya ulaştırabilme gücüne (bu gücü de ona vermeyi bilmek gerekir) bağlıdır. Burada dünya sözcüğünü şu anlamda kullanıyorum: Çok eski imgelerin deneyimi (Göstergebilimsel Serüven)
  • Yazar rahibe benzer, yazman notere: birinin sözü geçişsiz bir edim (yani bir bakıma bir devini), ötekinin sözü bir etkinliktir. Aykırılık toplumun geçişli bir sözü geçişsiz bir sözden çok daha büyük bir çekinceyle tüketmesindedir: yazmanların pek çok olduğu günümüzde bile, yazmanın durumu yazarınkinden çok daha zordur. Bu da önce so­mut bir veriden ileri gelir: yazarın sözü yüz yıllık yollara göre pazara sürülen bir maldır, yalnız kendisi için oluşturulmuş bir kurumun: "yazın"ın tek nesnesidir; yazmanın sözüyse, tersine, başlangıçta dili değerlendirmekten tümüyle başka bir işlevi bulunan kurumların gölgesinde üretilip tüketilmektedir. (Yazı ve Yorum)
  • Zafer söylemlerini hiç sevmez O. Hiç kimsenin küçük düşürülmesine katlanamaz, bir yerde bir zafer ortaya çıktı mı hemen başka yere gitmek gelir içinden (kendisi tanrı olmuş olaydı, zaferleri sürekli tersine çevirirdi - Tanrı da zaten bunu yapar!). En yerinde olan zafer bile, söylem düzlemine geçtiğinde, kötü bir dilsel değer, bir küçümseme haline gelir. (Roland Barthes)
  • (...) belki biraz fazla yedi; ne var ki yemek düşkünlüğünün kadınlarda bir zarafet olduğu söylenir. (S/Z)
  • Dilbilimde nedenlilik yalnız bileştirme ve türetmeyle sınırlıdır. Oysa göstergebilim düzleminde daha genel sorunlar yaratacak bu olgu. Bir yandan, dil dışında büyük ölçüde nedenli dizgeler bulunması ola­sılığı var: Bu durumda, şimdiye değin anlamlama için zorunlu görülen kesintililikle benzerliğin nasıl olup da bağdaştığını, sonra, gösterenler benzer öğelerden oluş­ tuğunda dizisel bütünlerin (az ve sonlu sayıda öğe kap­sayan bütünler demektir bu) nasıl ortaya çıktığını be­lirlemek gerekir. Kuşkusuz «görüntüler» bu türlü bir özellik sunar, ama belirtilen nedenlerden ötürü, bunla­rın göstergebilimsel nitelikleri ortaya konulmuş olmak­tan uzaktır. Öte yandan, göstergebilimsel dökümün katışık dizgelerin varlığını gözler önüne sermesi de çok olasıdır: Ya çok gevşek nedenlilikler içeren ya da -çoğu kez gösterge, nedeliyle nedensizin çatışma ala­nıymış gibi bir görünüm alır- sanki ikincil nedensizliklerle yüklü nedenlilikler kapsayan dizgeler olacaktır bunlar. Dilin en «nedenli» bölgesinde, yansımalar bölü­münde de biraz bu duruma rastlanır. (Göstergebilim İlkeleri)
  • Estetik bir ürün değil, anlam aktarıcı bir kılgıdır; bir yapı değil, bir yapılanmadır; bir nesne değil, bir çalışma ve bir oyundur (Göstergebilimsel Serüven)
  • Yine de annemin bu fotoğraflarında her zaman kenara ayrılmış,saklanmış ve korunmuş bir yer vardı:gözlerinin parlaklığı. (Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler))