Güç İstenci - Friedrich Nietzsche Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Güç İstenci kimin eseri? Güç İstenci kitabının yazarı kimdir? Güç İstenci konusu ve anafikri nedir? Güç İstenci kitabı ne anlatıyor? Güç İstenci kitabının yazarı Friedrich Nietzsche kimdir? İşte Güç İstenci kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Friedrich Nietzsche
Çevirmen: Nilüfer Epçeli
Orijinal Adı: The Will to Power
Yayın Evi: Say Yayınları
İSBN: 9789754689044
Sayfa Sayısı: 672
Güç İstenci Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yalanların yaşamak için gerekli olması, varoluş karakterinin korkunç ve kuşkulu bir parçasıdır.
Güç İstenci Alıntıları - Sözleri
- Bütün idealler tehlikelidir çünkü güncel olanı yozlaştırırlar ve damgalarlar. Hepsi zehirdir, ancak geçici tedaviler olarak vazgeçilmezlerdir.
- Keyif ve acı birbirine muhalif değildir. Güç duygusudur.
- Bireyler eşit kabul edildiği takdirde, türlerin mahvolmasına yol açan bir yaşam tarzı özendirilmiş olur.
- “Mutlu insan”: bir sürü idealidir.
- Mükemmellik: Güç duygusunun olağandışı genişlemesidir, zenginleştirir, tüm sınırların aşılması gerekliliğidir.
- “Köleliği kaldırmak” —sözde “insan saygınlığının” takdiri olarak gösterilmekte olup, aslında temelde tamamen farklı bir türün yıkımıdır (— değerlerine ve mutluluğuna sinsice zarar vermektir—).
- Büyük şeyler ya üzerinde konuşmamayı ya da onlar üzerine büyük konuşmayı gerektirir.
- Arzu, insanın arzu ettiği her şeyi büyütür; tatmin edilmediğinde bile büyümeye devam eder —en büyük fikirlerse en şiddetli ve süresi en çok uzatılmış arzular tarafından yaratılanlardır.
- Artırılmış bir mutluluk ve yaşam duygusu aynı zamanda artırılmış bir güç duygusudur: İnsanın övgüsü bundandır ( —bir yapan, bir “özne” yaratması ve araması bundandır— ).
- Yaşamı özgür kılmak istiyorsak, ahlaklılığı yok etmemiz gerekir.
- İnsan doğasının kötü olması, benim tesellimdir: kuvveti garanti eder!
- Erdemli insan, daha düşük bir insan türüne aittir, çünkü “kişi” olmayıp, değerini bir seferliğine tamamen sabitlenmiş bir insan kalıbına uyarak elde etmektedir.
- “Ahlaklılık” dendiğinde, ben bundan bir yaratığın yaşam koşullarıyla kısmen uyuşan bir değer takdir sistemi anlıyorum.
- Büyük sözcüklerin eleştirisi hakkında. —“İdealler” diye adlandırdıkları şeylere karşı çok şüpheli ve kötü niyetliyim: “Daha yüce duyguların” nasıl talihsizlik ve insanın değer kaybının kaynağı haline gelebileceğinin farkında olmuş olmak da benim pesimizmim.
Güç İstenci İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"NE TARAFA BAKSAM GÜÇ İSTENCİNİ GÖRÜYORUM!": Bu incelemede salt Nietzsche'nin üzerinde en çok tartışma yaratan bu eserini ele almayacağım. Tabiki, bu eserden de tamamen kopuk bir yazı olmayacak. Şunu belirtmeliyim ilk önce: Nietzsche'nin fikirleri yer yer açık yer yer ise muğlaktır. Bunun sonucunda Nazi Almanya'sında onun eserlerinden faydalanılmıştır. Nazi Almanya'sının ordusunun askerlerinin üzerlerinde onun kitaplarını (özellikle Zerdüşt'ü) taşıdıklarını söylenir. Nazilerin savaşı kaybetmeleri ile Holocaust gibi insanlık için utanç vesikası olayın etkisi sonucunda Nietzsche'nin de bir süre kötü ünü olmuş lakin ilerleyen yıllarda Avrupa'da onun fikirleri üzerine yeni yorumlar yapılmaya başlanmıştır. Onun perpektivizminden yararlanılarak postmodernizme bir temel oluşturulmuş denilir. Varoluşçuluk akımının ise ondan faydalandıği ise herkesin bildiği bir şeydir. Peki Nietzsche'nin fikirlerinden Nazilerin faydalanabileceği bir şeyler var mıdır gerçekten? Hem evet hem hayır. Peki bundan dolayı Nietzsche yargılanmalı mı? Bence hayır. Ahlak kavramı insanlık için her zaman bir tartışma konusu olmuştur. İnsanlar hayatta kalmak için topluluklar oluşturmuş. Bunun sonucunda sadece hayatta kalmakla yetinmemişler, uygarlıklar oluşturmuşlardır. Bunun her zaman olumlu sonuçları da olmamış, yer yer özgür düşüncenin, farklı olanların önünün kesilmesine ve onların hayatlarını kaybetmelerine neden olmuştur. Bu nedenle topluluk veya toplumculuk tarihte birçok kez vasatlığın, hoşgörüsüzlüğün ve bencilliğin de kaynağı olmuştur. Bunlardan sonuncusu kulağa garip gelebilir. Bu nedenle biraz açayım bunu: genellikle bireyci olan insanlar bencil olarak görülür. Bundan dolayı dışlanabilirler. Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstte tuttukları söylenir. Sorunlar karşısında kayıtsız kalmakla itham edilirler. Körleşme kitabında Elias Cannetti, romanın kahramanına bu yönde özellikleri yükler. Genel manada Kutsal kitaplar, komünizm veya sosyalizm de buna benzer yaklaşıyor denilebilir. Ama ben diyorum ki, çoğu kez asıl bencillik kaynağı toplumdur. Neden? Toplumu farklı fikirlerden insanların bir araya geldiği bir topluluk olarak düşünürüz. Lakin tarihte de görmekteyiz ki, toplum aslında belli kriterlere sahiptir. Demansa uğrayarak adeta, bu kriterleri kendisinin oluşturduğunu unutarak, bu kriterlerin sanki ilahi bir kaynaktan geliyormuş gibi davranır. Düşünür ki ancak böyle davranarak bunları her insan kabul edecektir. Bu, aslında insanlara güvensizliktir. Yani toplum aynı zamanda insana ve onun aklına güvensizliktir. İlahi bir kaynağa bağlanan kriterlerin aksine bir fiilde bulunmak hatta bir fikir öne sürmek bile toplum tarafından kesin suretle cezalandırılması gereken suçlar gibi görünür. Tecavüz, cinayet, hırsızlık vs tabiki cezalandırılabilir. Ancak sorun bunlar değil. Kriterlerin hacmi o kadar genişletilir ki, bir kitapta yazan birtakım cümleler, kelimeler ve düşünceler de en az tecavüz cinayet gibi cezalandırılması gereken suçlar olarak görülür. Hatta en çok da bunlardan korkulur. Yani toplum, farkı fikirleri birer tehdit olarak görür, onlardan korkar ve onları yasaklamaya çalışır. Bunu da hep "ahlaka aykırı" veya "toplumun inancına, değerlerine ve ahlakına aykırı" diyerek yapar. Toplum insanları 'hassas' yapar, insanların tahammül sınırlarının minimum seviyede kalmasına neden olur. Öyle ki espriler, mizah bile çoğu kez suç veya ayıp olarak görülür. Bu açıdan sağlıklı bir toplumun belirleyici özelliklerinden biri bence, mizaha tahammül seviyesidir. Toplum içinde bulunmak, ona ait bir uzuv olarak kendini görmek insana güvenlik hissi verir. Bu his insan için her şeyden önemlidir. Bunun için kriterlere uyar ve bu kriterlere yüzde yüz katılıyor gibi hissetmesine neden olur. Bu sayede ortak zemin oluşur. Ortak zeminin sürdürülebilmesi için farklılıkların fikirleri, davranışları hatta varlıkları bile içgüdüsel olarak nahoş karşılanır. Onlar dışlanırlar ve böylelikle ortak zemin için kendilerinden fedakarlık yapmaları istenir. Bu fedakarlık oldukça yüksek miktarda olur çoğunlukla. Bundan dolayı, uzuvların bir araya getirdiği 'büyük insan' yani toplum, bencillik yaparak farklı insanları yani bireyleri kendisi gibi olmaya zorlayarak en büyük bencilliği yapar ve haliyle toplum en büyük bencillik kaynağıdır. İşin ilginç ve dikkat çekici tarafı ise insanlığa ve topluma en büyük katkıyı ve hizmeti çoğu kez bireyler yapar. Çünkü birey, özgür düşünceye daha yatkın ve tahammül sınırı maksimumdadır; demansa uğramadığı için uzuvların mutlak ve nesnel zannettiği ahlak ve kriterlerin değişebilir özellikte olduklarının farkındadırlar. Bunun sonucunda daha az yargılayıcıdırlar. Aynı zamanda daha eğlencelidirler. Tüm bunlardan dolayi aslında nahoş bakilsalar da aynı zamanda oldukça çekicidirler. Bunun doğal sonucu olarak da uzuvlar baş olarak kendilerine birey bulmaya meyillidirler. Kendilerinin aşamadığı sınırları aşarak kendilerini üste taşıyacak cesaret ve niteliğe sahip bu tür insanları arar ve peşlerinden gitmek arzusu duyarlar. Ancak bir süre sonra bu insanı da kendilerine benzemiyor diye yargılarlar. En iyi ihtimal onun da her açıdan kendileri gibi olduklarına inanç duyarak avunurlar. İnsan, kendini içinde bulduğu doğada her şeyin sonu gelmez değişimler içinde bulunduğunu fark etmiş ve bunun yaratacağı belirsizliğin tehlikesini hissetmiştir. Bundan dolayı değişimin arkasında değişmeyeni aramıştır. Bu sayede bulmayı arzuladığı değişmeyen 'öz'ü mihenk noktası haline getirip kendine belirli bir dünya kurmaya çalışmıştır. Bu öz tarihte kendini en kuvvetli ve sürekli özellikte 'tanrı' kavramında bulmuştur. Tarih içinde insanın tanrı tahayyülü oluşmuş ve sürekli değişim geçirmiştir. Bu değişim kendi değişimine bağlı yaşanmıştır. Bulduğu bu özün üstüne din denilen sosyolojik sistemleri oluşturmuşlardır. Ancak insanın hem gücü hem de korkusu değişim devam etmiştir. Bunun sonucunda tanrının kendi yaratımı olduğunu fark ederek kurduğu sistem olan din de yıkılmıştır. Artık insan kendine yeni mihenk noktası bulmalıdır. Bu arayış Schopenhauer'da kör istenç olmuş, Nietzsche de güç istenci olmuştur denilebilir. Tabi, tarihte pek çok filozof kendilerine farklı özler bulmuşlardır. Nietzsche ne tarafa baksa güç istencini gördüğünü söyler. Bence haklıdır. Çünkü insan hayatta kalmak, hayatını iyileştirmek ve daha birçok şey için güce ihtiyaç duyar. Tek başına ulaşacağı güç sınırlı olacağı için başka insanlarla bir araya gelir. Kompleks bir güç oluşturur ve diğer kompleks güçlere karşı üstün gelmeye çalışır. Çünkü güç, sadece kendisi için de istenir. Bundan dolayı, toplumsal yapılar bu istenci frenlemeye ve 'doğru' bir yola sevk etmeye çalışırlar. Bununla birlikte birey de kendini yetkin hale getirerek otokontrolünü sağlayabilir. Güç istenci genelde toplumsal sistemlerde çoğunluk olanda gibi gözükür. Çoğunlukla doğrudur. Azınlıkta kalanların da toplumun güç istencine riayeti istenir. Böylelikle 'düzen' sağlanmaya çalışılır. Ancak, bu düzen azınlık unsurlardan hınç birikimine neden olur. Hınç ise hak arama arayışlarında kendini yer yer gizleyerek yer yer açıktan kendini hissettirir. Bu açıdan aslında her hak arayışında az veya çok hınç duygusu bulunur. Bunun sağlıklı ve kontrollü tutulması, hak arayışına olumlu katkı sağlayabilir. Lakin aksi durumda bu sefer çoğunluk tarafta hınç birikmeye başlayabilir. Bunun sonucunda da hak arayışı yeni ve daha şiddetli haksızlıklara neden olarak kaos ve çözümsüzlük yaratır. Azınlık unsurların hak arayışlarında kullandıkları elemanlar, duyarlılık ve mağduriyettir. Bunlar sayesinde çoğunluğun empati yapması sağlanmaya çalışılarak yeni bir ortak zemin yaratılmak hedeflenir. 'Altın orta' sağlanmazsa bu elemanlar kullanılırken, hedefe ulaşılamaz. Örneğin: feminist hareket, zannederim yüzyıldır etkin. Yer yer etkinliği azalır veya artar ancak kadınların toplum içindeki haklarının kazanılması ve iyileştirilmesi için mücadele devam etmektedir. Her hareket içinde olduğu üzere bu harekette de radikal olanlar bulunur. Radikal olunması anlaşılabilir bir durumdur. Asırlardır hakim olan ataerkil yapı, pek çok haksızlığa yol açmış ve açmaya devam etmektedir. Verilen mücadeleler ve değişimin devam etmesi sonucunda eskilere nazaran insanlık çok daha iyi bir konumda denilebilir. Tabi, yeterli değil. Ancak bu mücadele verilirken, duyarlılık ve mağduriyet elemanlarının hacminin gereğinden fazla genişletilmesi sonucunda kadınların bile bu harekete antipati duyması gözlenebiliyor. Geçen gün Twitter'da pedlerin fiyatı gündem olmuştu. İlgi toplayan tweetlerden birisinde, pedleri erkekler kullanıyor olsa yüzyıl önce çoktan ücretsiz olacağını kesin suretle belirtilmiş. Altında bir başka yorumda, doğumların erkeklerin yaptığı bir şey olsa çoktan sezaryen vesaire şekillerde yapılacağı belirtilmiş. Dün, gündemde olan olası bir kadın cinayeti olayında, şüpheli bir erkeğin bir fotoğrafı alınmış ve bir flood oluşturulmuş. Fotoğrafta bu kişi, bağrı açık şekilde bir gömlek giymiş, kollarını iki yana hafif geriye doğru atmış, bir eliyle de koltuktaki yastığa hafiften tutarmış gibi dokunmuş. Floodu hazırlayan hanfendi, beden dili yalan söylemez savına dayanarak, bir eliyle hafif tutar gibi durmayı mutlak sahip olma arzusuna bağlamış, bağrı açık gömlek giymeyi de kadınlara şiddet uygulayacak veya nahoş davranacak erkek kriteri yapmış. Sonra, mevcut erkekleri artık 'eğitemeyiz' önümüzdeki maçlara bakarız mantığında devam ederek kadınlara kendinize dikkat edin mesajı vererek floodunu bitirmiş. Empati sadece erkeklerin kadınlara yapacağı bir şey olmamalı, bu nedenle biraz empati yapalım: bir kadının mini etek giydiği bir fotoğrafı ve duruşu nedeniyle mutlak bir karakter analizi yapılarak milyonlarca insanın kullandığı bir platformda tehlikeli kadın türünün prototipi olarak sergilense buna karşı ne tepki veririz? Haklı olarak böyle şey mi olur diyerek eleştiririz. Aynı şey bir erkek merkezde olduğunda da geçerli olmalı değil mi? Neyse ki, flooddaki absürd karakter analizine destek veren ve onaylayan kadar onaylamayıp tepki veren insanlar da vardı. Ped konusunda da çok basit bir mantıkla şunu diyebiliriz: erkekler hangi özel ihtiyaçlarını bedavaya görüyorlar? Ben daha jiletimi veya prezervatifimi bedavaya alamadım. Varsa eğer bedavaya veren bir yer, söylesinler oradan alayım ben de. Bunlar sadece iki örnek ve anlatmak istediğim, adalet ve eşitlik mücadelesi, ayrıcalık elde etmek amacıyla ve kontrolsüz hınç boşaltımıyla verilirse buradan adalet, eşitlik yönünde kazanımlar çıkmaz. Aksine çözümsüzlük beslenir. Bununla birlikte insanlar salt cinsiyetleri, etnisiteleri veya azınlık bir unsura mensup olmaları nedeniyle her konuda mutlak suretle haklı olmazlar. Bilakis bu şekilde bir davranış aslında gizli üstünlük arayışı ve hınç çıkarma özelliğine sahiptir. Bir başka örnek vererek linç ve duyar yeme ihtimalimi artırayım. Hiç kimsenin cinsel yönelimiyle bir sorunum olmadığını belirteyim baştan hatta homoseksüel insanlara yer yer nefret kusma challengelarına da karşı olduğumu açıktan belirtmiştim. Ancak bu demek değil ki bu konuda gözlemlediğim bazı noktalar hakkında düşüncelerimi dile getirmeyeceğim. Bunlardan birincisi, Netflix'te olsun veya bir başka yerli yabancı platformda olsun birçok filmde, homoseksüel karakterlerin cennetten inme birer melek gibi olması. Bu bir kere insan doğasına aykırı yani dünyadaki bütün heteroseksüeller melek gibi insan olmadıkları gibi homoseksüel insanlar da melek gibi değillerdir ve iyi veya kötü davranışlar sergilemeleri her iki cinsel yönelime sahip insanların cinsel yönelimleriyle alakası olmayan konulardır. Ancak her film veya dizide homoseksüel insanlar melek gibi gösterilirse bunu izleyen insanlarda ister istemez, iyiliğin ölçütü homoseksüelite gibi bir algı oluşabilir. Bilhassa çocuklar veya ergenlik çağındaki gençlerde. Hiçbir cinsel yönelimin bir hastalık olmadığını biliyorum. İnsan heteroseksüel olmayı seçmediği gibi homoseksüel olmayı da seçmiyor. Ancak cinsel yönelimlerimizin yönünün belirlenmesinde bilinçaltımızın da etkisi olduğunu düşünüyorum. Az veya çok bu önemli değil şu an. Bunun sonucunda homoseksüellerin de heteroseksüeller gibi film ve dizilerde normal bir insan gibi konumlandırılması bence en sağlıklı olanıdır. Denilebilir ki onlar üzerindeki olumsuz algı nedeniyle bu şekilde bir pozitif bir ayrımcılık yapılıyor. Bir noktaya kadar katılabilirim bu sava lakin bir noktadan sonra belirttiğim nedenden dolayi katılmam. Buna ek olarak mesele adalet ve eşitlik ise bunun orta ve uzun vadede bu mücadeleye yarar değil zarar vereceğini düşünüyorum. Gerçeklikten kopuk savlar ve etmenler kullanılarak yapılan bir mücadelenin başarıya değil başarısızlığa uğrayacağını ve bunun da daha komplike bir çözümsüzlük ortamı oluşturacağı fikrindeyim. Tabi, buradan Netflix veya bir başka platformun kapatılmasını istiyorum gibi saçma ve alakasız bir sonuç da çıkarılmasın. Buna kesinlikle karşıyım. Genel olarak da yasakçılığa ve sansüre kesinlikle karşıyım. Bir diğer örnek, aslında yakın zamanda bu sitede denk geldiğim bir paylaşımın yorum kısmında yaşanılan tartışmaya benzerdir. Bu paylaşımda 'tiksinti' içgüdüsü söz konusuydu. Adet kanının tiksinti yarattığı dile getirilmiş ve tartışma almış yürümüştü. Klasik sonuç, kişi kadın düşmanı ilan edilmişti. Buna benzer olarak, homoseksüellerin cinsel birlikteliği veya ön sevişmesini görmek de birçok insanda 'tiksinti' yaratır. Bundan dolayı da insanlar homofobik ilan edilebilirler. Lakin bu ilan edilmeler ne kadar mantıklıdır? Bunun iki boyutu var ve iki açıdan da mantıksız olduğu bence açık. Birinci boyutu, bir insan tek bir fikrinden dolayı bir kesime düşman olmakla yaftalanması genel manada mantıksızdır. İkinci boyutu, burada fikirden de ziyade içgüdüsel bir tepki söz konusu. Birçok erkek, iki gayin öpüşmesini gördüğünde veya adet kanını düşündüğünde tiksinti duyar. Bunu istedikleri için duymuyorlar veya büyük bir komplonun sac ayağı oldukları için bunu duymuyorlar. Bu duyu, istemsizdir. Örneğin; küçükken evimizde sık sık hamamböceği olurdu ve onları öldürürdüm. İçleri dışına çıkar ve bundan dolayı genel olarak böceklerden tiksinti duyuyorum. Gerçi bu olaya gerek kalmadan da böceklerden çoğu insan tiksinti duyar da benimkinde bu olay çok etkili oldu. Bir başkası karıncalardan tiksinti duyabilir. Şimdi ne ben tiksinti duyduğum için hamamböceği düşmanı oluyorum ne de karıncalardan tiksinti duyan karınca düşmanı oluyor. Aynı şekilde adet kanından tiksinti duymak insanı kadın düşmanı, homoseksüellerin öpüşmesinden tiksinti duymak da insanı homofobik yapmaz. Bilakis bence bu yaftalamaları yapanları mantıksız yaklaşımda bulunmuş yapar. Bir kere bence kendi cinsiyetimizden iki insanın öpüşmesinin veya sevişmesinin bizde tiksinti uyandırması anlaşılabilir de. Çünkü, bu bir nevi türün devamını sağlama yönünde içgüdüsel bir önlem olabilir. İlginçtir birçok erkek, iki kadının öpüşmesinden veya sevişmesinden fazla tiksinti duymaz veya hiç duymaz ama iki erkeğinkinden duyar. Peki ben bu örnekleri neden verdim? Aslında bunun cevabını da verdim aralarda. Yine de tekrarlayayım ve birkaç ekleme yapayım: Adalet/eşitlik/hak mücadelelerinde duyarlılık ve mağduriyet araçlarıyla ortak zemin yaratılmak istenir, bu normaldir. Bunun ölçüsünün kaçırılması ortak zemine çekilmek istenilen insanların harekete antipati duyarak ondan uzaklaşmasına neden olabilir. Birinci maddedeki ölçüsüz duyar ve mağduriyet kullanımının yaşandığı pek çok durumda gizli üstünlük arzusu ve hınç boşaltım arzusu olabilir. Duyarlılık ve mağduriyet ikilisinin hacminin alabildiğince genişletilmesi, dilin sınırlı bir yapıda olması özelliğiyle birleşerek insanların kendi fikirlerini ifade etmelerini ve özgür tartışma ortamı oluşmasını engeller. Dikkatli ve ölçülü olmak koşuluyla doğru zamanda kullanıldığında harekete oldukça fazla fayda sağlayabilecek radikalizm, çoğu kez bu koşulları tutturamayıp antipatik olur, bir süre sonra salt hınç boşaltım gayesi gütmeye yönelir. Kitlelerin duygusal yönlerine hitap ettikleri için anlık olumlu dönütler ararak linç kültürü oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda kutuplaşma yaratırlar ve oluşturdukları linç kültünden korkan karşı kutuba yönelen veya yönelmeyip sadece farklı fikirde olan insanların suskun kalmak zorunluluğu duymalarına neden olarak karşı hınç birikimine neden olurlar. Tüm bunların nedeniyle, hak/adalet/eşitlik mücadelelerinin bu hususlara dikkat etmezlerse başarısız olma ihtimalleri başarılı olma ihtimallerinden çok daha yüksektir. Çünkü özgür düşünceye ket vurulmuş ve tartışma ortamı yok edilmiş olunur. Böyle bir ortamdan da çözüm değil daha kompleks hale gelmiş bir çözümsüzlük çıkar. Mücadele ileri gitmez bilakis geriler. Genel olarak düşünecek olursak, kronik duyarlılık ve kronik mağduriyet ikilisinin yarattığı korku ve çekingenlik atmosferi içinde insanlarda hınç birikimi olur ve kutuplaşma artar. İnsanlar daha çok yalnızlığa veya gruplaşmaya gömülürler. Bu gruplar da hınç birikimi fazla olduğu için sağlıksız sonuçlar yaratarak başka gruplara düşmanlık duyma sonucu ortaya çıkar. İnsanlar ekseriyetle ciddi olmak ve kendi olmaktan uzak hale getirilirler. Bu durum insanların ve doğal olarak toplumun oldukça tedirgin, yer yer paranoyak bir ruh halinde bulunmasına neden olur. Daha uzatmak istemiyorum. Başta da dediğim gibi ne salt eser incelemesi ne de salt eserden bağımsız bir fikir beyanıdır bu inceleme. Ortaya karışık yani. İyi okumalar. (Kaan)
Güç İstenci, Nietzsche'nin 1883-1888 yılları arasında yazdığı taslaklar, notlar ve aforizmalardan oluşuyor. Aslında Nietzsche, Güç İstenci'ni yazacağının haberini "Ahlakın Soykütüğü" eserinde vermişti. Eğer bitirecek kadar zamanı olsaydı, şüphesiz bir başyapıt olabilirdi. Nietzsche notlarında genel olarak nihilizmi, hristiyanlığı, sosyalizmi, anarşizmi, sürünün değer yargılarını, ahlâk felsefelerini, Antik Yunan'ın metafizikçi filozoflarını (Platon-Sokrates), nedenselliği, kendinde şey ve gerçek nosyonunu ve bilim kültünü eleştiriyor. Bununla birlikte Nietzsche; Güç İstenci, Apollon-Dionysos, Ebedi Tekerrür, Perspektivizm, Tanrının Ölümü ve Amor Fati felsefelerine de notlarda değiniyor. Walter Kaufman bir filozof olarak, dipnotlarda Nietzsche'nin yazdığı tarihsel notları irdeleyip okuyucuyu bilgilendiriyor. Onunda ismini anmadan geçmeyelim. Son olarak şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Nietzsche'nin ölümünden 1 yıl sonra nazist kardeşi Elisabeth Förster, 1901 yılında Nietzsche'nin notlarını kitaplaştırıyor. Nietzsche'nin Güç İstenci ve Üstinsan felsefelerine (nazist kardeşi yüzünden) ilgili olan Hitler ise, Nietzsche'yi politik emellerine alet ediyor. Bu yüzden Nietzsche, 20. yüzyılın en yanlış anlaşılan filozoflarından biridir. Ölümü gibi felsefesinin çarpıtılması da bir trajediye neden olmuştur. Halbuki Nietzsche'nin, antisemitist (İyinin ve Kötünün Ötesinde) olmadığını biliyoruz. Alman ülkücülüğüne/milliyetçiliğine (Ecce Homo) yaptığı eleştirilerde apaçık ortadadır. Ayrıca Hitler Nietzsche'nin kendini Polonyalı olarak gördüğünü bilseydi, onu hiç savunur muydu? Sanmam. Öyleyse ortada iki hipotez var: Ya Hitler zırcahildi ya da bunu bilip Nietzsche'yi çarpıtacak kadar şarlatan! (Yahya)
Güç İstenci, Nietzsche'nin 1883-1888 yılları arasında yazmış olduğu not defterlerinden alınan seçme notlar, pasajlar, aforizmalar. Bu notlar açıkça nihai görüşlerini temsil etmemektedir. Nietzsche'nin ölümünden sonra 1901 yılında kız kardeşi Therese Elisabeth Alexandra Förster-Nietzsche tarafından Tüm Değerlerin Tekrar Değerlendirilmesi alt başlığıyla yayımladı. 1888 yılında Nietzsche'nin de böyle bir kitap yayımlaması fikri vardı, dört kitaptan oluşacak olan kitabın ilk kitabı da kitap/deccal--1127 idi. Ama Nietzsche'nin 1889 da aklı dengesini yitirmesi sonucu ( bkz. Torino Atı) fikrini gerçekleştiremedi. Güç İstenci [Kudret İdaresi] - Tüm Değerlerin Tekrar Değerlendirilmesine Dair Bir Deneme: dört kitap ve alt-başlıklardan oluşmaktadır. 1-) Avrupa Nihilizmi - Nihilizm - Avrupa Nihilizm Tarihi 2-) En Yüce Değerlerin Eleştirisi - Dinin Eleştirisi - Ahlaklığın Eleştirisi - Felsefenin Eleştirisi 3-) Yeni Bir Değerlendirmenin Prensipleri - Bilgi Olarak Güç İstenci - Doğadaki Güç İstenci - Toplum ve Birey Olarak Güç İstenci - Sanat Olarak Güç İstenci 4-) Disiplin ve Öğretim - Rütbe Düzeni - Dionyssos - Ebedi Tekerrür İnsanlık sadece kendini korumak ve yaşamak istemez aksine asıl isteği güçlü olmak, daha da güçlü olmaktır. Güç İstenci, bir amaç ya da yaşam için bir anlam değildir. Nietzsche için varoluşun kaba bir gerçeğidir. Tüm gerçekliğin temel yapı taşıdır. " Bu dünya için bir isim mi istiyorsunuz? Tüm bilmeceleri için bir çözüm mü? Siz kendini en iyi gizleyen, en güçlü, en yılmaz, en gece yarısı insanlar için bir ışık mı? Bu dünya güç istencidir- ve başka hiçbir şey değildir! Ve siz kendiniz de bu güç istencisiniz- ve başka bir şey değil!" Madde, atomik parçacıkların gücüne istekli olarak ortaya çıkar. Her görünüm seviyesinde, güçlenme isteğini buluruz. Ama, sonuç olarak karşılaştığımız her şey görünüştür. Görünüş iktidarın iradesinin güç istencinin bir tezahürüdür. Gücün iradesi, etki etme isteğidir. Her biri kendi iradesi olan, kendi güç istencleriyle sarılmış yaratıklar vardır. İnsan. Gücün doğal ve üretken olduğuna inanıyordu. Tüm insanlarda olduğu gibi "güce" iradesi vardı. Teorileri her şeyin sonsuz dönüşünde, mükemmel bir şekilde ele geçirilen geçmiş, şimdiki zaman ve geleceğin bir doğrulamasıdır. Güç ve güc istenci, felsefesinde önemli bir kavramdır. Gücün İradesi, Nietzsche'nin insanlarda ana itici güc olduğunu inandığı şeyi; başarı, hırs ve en yükseklere ulaşma çabasını anlatıyor. Kör, durmaksızın çabalayan, irrasyonel gücün dünyanın dinamik özünü oluşturduğu fikirler. Bu kozmik güç, esasen doyumsuz olduğu icin sefalet kaynağıdır. İnsan uygarlığı, başlangıcından beri durgun ve öngürülebilir kalmıştır. Bizler değerli topraklar ve kaynaklar üzerinde sürekli savaşırken dünyaya ve geleceğe karşı kendi sorumluluğumuzu tamamen ihmal ederken, Evrin geçiremedik. Nietzsche'nin bizzat kendimizin bu bencil ve nihayetinde olgunlaşmamış yönlerimizi, proaktif olarak kendimizle daha iktikrarlı bir uyuma doğru hareket etmemiz için çağrıda bulunduğudur.- Güc İstenci. Hapishanenizden gerçekten kaçmak istiyorsanız, durumunuzun gerçekliğini kabul etmeli ve hapishane duvarlarınızın dışındaki yaşamı hayal etmeye devam etmektense, çıkış yolunu tünellemelisiniz. " Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim. Bir boyunduruktan kaçıp kurtulduğuna değil!" Kitaba alt başlığını veren; Tüm Değerlerin Tekrar Değerlendirilmesi Dair Bir Deneme? - Değerin kendi başına bir değeri olup olmadığını soran ilk kişiydi. Değerlerin yeniden yaşayabilirliğine değer veriyordu; Hristiyanlik gibi olumsuz ve görünüşte çılgın değerler bile bu bağlamda bir değer taşıyor olabilirler. Güç İstenci ne anlama geliyor? 1-) Bilgelik salgısı olarak güç. Bilgi güçtür 2-) Farklı şeylerin eşit olarak yapıldığı mantığımizın anlamıdır. 3-) Kılıç? - Yerçekimi ruhunu öldürmek. kitap/boyle-buyurdu-zerdust--241 te olduğu gibi 4-) Bir işi idare etmek gibi şeyler; idare etme ya da idare etme yeteneği 5-) Overman, insanüstü insan. " Hedef insanlık değil, insanüstü insandır!" "İyi olduğu ortaya çıkana, kalbime iyi gelene, sert ağaçtan yontulmuş olana ve mis kokuluya- burnun bile güzel koku aldığı- kişiye ithaf edilmiştir bu kitap. Kendisi için faziletli olanın tadını çıkartır; faziletin bağları çaprazlandığında, herhangi bir şeyden aldığı keyif durur; kısmı yaralanmalar için çareyi sezer; yaşamın büyük uyarıcıları olarak hastalıklara sahiptir; kötü şansı nasıl sömürecegini bilir; kendisini yok etmekle tehdit eden rastlantılardan dolayı daha güçlü olur; içgüdüsel olarak gördüğü, duydugu, tecrübe ettiği, başlıca ilgisini ilerleten her şeyden sonuç çıkartır- seçme prensibini izler- bir şeyin elekten geçmesine izin verir; uzun bir dikkatin ve kasıtlı bir gururun besledigi bir yavaşlılikla tepki verir- kökeni ve niyetleri için bir uyarıcıyı test eder, teslim olmaz; daima kendi kendine eşlik eder, ister kitaplarla, ister insanlarla, isterse manzaralarla uğraşsın; seçerek, hayran kalarak ve güvenerek onurlandırır." Böyle dedi Nietzsche. Güç İstenci'nin orjinal elyazmalar; https://resmim.net/f/G0PkXu.jpg https://resmim.net/f/61m6as.jpg https://resmim.net/f/DurXb3.jpg Come I'uom s'eterna? İnsan kendini nasıl ebedi yapar? Prava corrigere, et recta corrobare, et sancta sublimare. Yanlış olanı düzeltmek, haklı olanı güçlendirmek, kutsal olanı yüceltmek. Bengidönüş, amor fati- kader sevgisi-, mikro ve makro kozmosu felsefesinin kavramlarını kaplayan bu garip, anlaşılmaz; tavşan deliğinde sıkışmama neden olan , sığ sularda boğulma tehlikesi geçirten, zihnin tuvalinde kısa devreler yaşatan bu eser için ablam, teyzem Duasu/Duvar/ 'ya sevgimi, saygımı, teşekkürlerimi sunmak istiyorum. (Mehmet Zana Başkan)
Kitabın Yazarı Friedrich Nietzsche Kimdir?
Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci. Din, ahlâk, modern kültür, felsefe ve bilim üzerine metafor, ironi ve aforizma dolu bir üslupla eleştirel yazılar yazmıştır. Nietzsche'nin kilit fikirlerini Apollon-Dionysos ikiliği, Perspektivizm, Güç İstenci, "Tanrı'nın ölümü", Üstinsan ve bengi dönüş oluşturur. Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak "hayatın olumlanması"dır. Hakikatin değeri ve nesnelliği üzerine yürüttüğü kökten sorgulaması, geniş çaplı yorumların odağını oluşturur ve etkisi özellikle kıta felsefesi geleneğinde varoluşçuluk, postmodernizm ve postyapısalcılık da dâhil olmak üzere devam etmektedir.
Nietzsche, kariyerine felsefeye dönmeden önce klasik filolog (Yunan ve Roma metin eleştirmeni) olarak başladı. 1869 yılında yirmi dört yaşındayken Basel Üniversitesinde klasik filoloji kürsüsüne, bu yeri alan en genç kişi olarak atandı. 1879 yazında, hayatının büyük bölümünde kendisine dert olacak olan sağlık sorunları yüzünden istifa etti. 1889'da kırk dört yaşında zihinsel yetilerinin tamamının kaybıyla sonuçlanan bir çöküş yaşadı. Çöküşü sonraları, üçüncü devre sifilis hastalığının yol açtığı, nadir görülen bir genel pareziye yoruldu; fakat bu teşhiste soru işaretleri vardı. Nietzsche, kalan yıllarını 1897'de ölümüne kadar annesinin, 1900'de kendi ölümüne kadar kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche'nin bakımında geçirdi.
Bakıcısı olarak kız kardeşi, Nietzsche'nin el yazmalarının idareciliğini ve editörlüğünü üstlendi. Förster-Nietzsche, tanınmış bir Alman milliyetçisi ve antisemitist olan Bernhard Förster ile evliydi ve Nietzsche'nin yayımlanmamış yazılarını, kocasının ideolojisine uyarlamak üzere, Nietzsche'nin belirttiği, antisemitizm ile milliyetçiliğe sert ve bariz biçimde karşı çıktığı görüşlerine genellikle ters düşecek biçimde yeniden düzenledi. Förster-Nietzsche'nin yaptığı değişiklikler sebebiyle Nietzsche'nin adı, sonraları yirminci yüzyıl bilim insanları Nietzsche'nin fikirlerinin yanlış yorumlanmasına karşı harekete geçmiş olsalar da, Alman militarizmi ve Nazizm ile birlikte anılır olmuştur.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche
Friedrich Nietzsche Kitapları - Eserleri
- Böyle Söyledi Zerdüşt
- Aforizmalar
- Ahlakın Soykütüğü Üstüne
- Alacakaranlık
- Deccal
- Ecce Homo
- Eğitimci Olarak Schopenhauer
- Gezgin ve Gölgesi
- Güç İstenci
- İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap
- İyinin ve Kötünün Ötesinde
- Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe
- Wagner Olayı - Nietzsche Wagner'e Karşı
- Öğretim Kurumlarımızın Geleceği Üzerine
- Putların Alacakaranlığı
- Seçilmiş Mektuplar
- Şen Bilim
- Tan Kızıllığı
- Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine
- Tragedyanın Doğuşu
- Yunan Tragedyası Üzerine İki Konferans
- Tanrı ve Günah
- Richard Wagner Bayreuth'ta
- Karışık Kanılar ve Özdeyişler
- Her Şey Dökülmüş Müydü Kelimelere?
- Hayat Dediğin Nedir ki?
- David Strauss, İtirafçı ve Yazar
- Sonsuzluğun Ufkunda
- Sabahın Gizeminden Doğanlar
- Gelecekteki Felsefe
- Dionysos Dithyrambosları
- Fridrix Nitsşe Külliyyatından Qızıl Seçmələr
- Kendiyle Bir Başına İnsan
- Bilim ve Felsefe
- Platon Öncesi Filozoflar
- Mektuplar 1
- Filozofun Kitabı
- Alışkanlıkların Tutsaklığı
- The Future Of Our Eucational Institutions
- Thoughts Out Of Season Part 2
- The Birth Of Tragedy Or Hellenism And Pessimism
- Otobiyografik Yazılar ve Notlar
- Edebiyat Nedir?
- İnsan Çoğul ve Tek Başına
- Bütün Şiirleri
- Homer and Classical Philology
- Ahlaki Değerlerin Soyağacı
- Yalnızların En Yalnızı
- Kahin
- Twilight of the Idols with The Antichrist and Ecce Homo
- Nietzsche Hauptwerke
- Zerdeşt Wıha Ferman Kır
- Friedrich Nietzsche (4 Cilt Takım)
- The Dionysian Vision of the World
- Greek Music Drama
- Aphorisms on Love and Hate
- Megaralı Theognis Üzerine
- Ahlakın Soyağacı
- Ecce Homo - Kişi Nasıl Kendi Olur
Friedrich Nietzsche Alıntıları - Sözleri
- Kendi yolumda ilerleyip ulaşacağım amacıma. Geride kalanların ve duraklayanların üzerlerinden atlayacağım. Böylece, benim ilerleyişim onların batışları olacak. (Böyle Söyledi Zerdüşt)
- Çocuksu merakını seviyorum. (Seçilmiş Mektuplar)
- Bir şeyi kabul etmek kimi zaman onu anlamaktan daha zordur. (Eğitimci Olarak Schopenhauer)
- (..) İlişkilerimizin ve dostluklarımızın dayandığı zemin ne kadar da kaygan, soğuk sağanaklar ya da kötü havalar ne kadar yakın, ne kadar da yalnız her insan!" (İnsan Çoğul ve Tek Başına)
- İstiyorsan gözlerinle aklın hiç ama hiç solmasın, Gölgede yürürken, düş pesine güneşin, kaybolmasın! (Şen Bilim)
- Belki karınca da ormanda, kendisinin ormanın hedefi ve ereği olduğunu kuruyordur; tıpkı bizim insanlığın sonunu hayal gücümüzde adeta istemdışı bir biçimde dünyanın sonuyla ilişkilendirişimiz gibi... (Gezgin ve Gölgesi)
- Insanın bir kez olsun içinde bulunduğu zamana fazlasıyla yabancılaşıp adeta bu zamanın kıyısından geriye, geçmiş hayat felsefelerine sürüklenmesinin büyük yararları vardır. O noktadan sahile bakarken belki de ilk kez o sahilin her yanını bütün olarak görecektir kişi. Böylece oraya yeniden yaklaştığında, etraflıca anlamak açısından, sahili hiç terk etmemiş olanlardan daha avantajlı olacaktır. (Kendiyle Bir Başına İnsan)
- Bunu bil,nə qədər ki,səni tərifləyirlər,deməli sən hələ öz yolunu tapmamısan,başqalarına sərf edən yoldasan. (Fridrix Nitsşe Külliyyatından Qızıl Seçmələr)
- "Was mich nicht umbringt macht mich stärker." "What does not kill me, makes me stronger." (Twilight of the Idols with The Antichrist and Ecce Homo)
- Burada buluşabilmek için hangi yıldızlardan düştük? (Seçilmiş Mektuplar)
- "eskiye geri dönemeyiz , gemileri yakmışızdır; cesur olmak kalır bir tek geriye.." (İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap)
- Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır. (Eğitimci Olarak Schopenhauer)
- İnançlar hakikat düşmanları olarak yalanlardan daha tehlikelidir. (Sabahın Gizeminden Doğanlar)
- İyi kitap zaman ister. (Karışık Kanılar ve Özdeyişler)
- Ölümün yaşamın karşıtı olduğunu söylemekten sakınalım. Canlı sadece bir ölü türüdür ve çok ender bir türdür. (Şen Bilim)
- İnsanın en büyük suçu Doğurulmuş olmasıdır. (İnsanca, Pek İnsanca 1. Kitap)
- İnsan bugün kimsenin sahip olamadığı şeylere tutkulu olmalı... (Wagner Olayı - Nietzsche Wagner'e Karşı)
- Satılık olan, kapmaya çalışır kaba ellerle bütün dünyanın çin çin öten boş şöhretini! (Wagner Olayı - Nietzsche Wagner'e Karşı)
- ... Yalnızca Herakleitos (ve Parmenides) monisttir; çoğulcular, bir yanda Atomcular, öte yanda Platon. Fakat hepsinin içinde içerikten en yoksul, en az semereli olan Parmenides'in son bakış açısıdır, zira hiçbir şey açıklamaz. Aristoteles haklı olarak buna "fizik dışı" der. (Platon Öncesi Filozoflar)
- "Arada sıra görgüsüzler kendileriyle baş başa kalır." (David Strauss, İtirafçı ve Yazar)