Gülün Adı - Umberto Eco Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Gülün Adı kimin eseri? Gülün Adı kitabının yazarı kimdir? Gülün Adı konusu ve anafikri nedir? Gülün Adı kitabı ne anlatıyor? Gülün Adı kitabının yazarı Umberto Eco kimdir? İşte Gülün Adı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Umberto Eco

Çevirmen: Şadan Karadeniz

Orijinal Adı: Il Nome Della Rosa

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750732737

Sayfa Sayısı: 736

Gülün Adı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Gülün Adı" adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya'da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri.

Umberto Eco'nun bu ilk romanı, 1980'de İtalya'da ilk yayımlanışından bu yana sayısız basım yaptı ve dünyanın pek çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir ilgi uyandıran bu romanın yankıları hala sürüyor.

Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı.

Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Tam anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte "Gülün Adı" kesinlikle çağdaş bir roman; çağdaş romana yepyeni ve uzun soluk getiren özgün bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye ve sürükleyici bir öykü. Ve en önemlisi olağanüstü bir dil ve benzeri az bulunur bir sanat yapıtı.

Bu ünlü romanı İtalyanca aslından başarıyla Türkçeye çeviren Şadan Karadeniz'in titiz ve uzun çalışmasını da burada hayranlıkla belirtmemiz gerekiyor.

Umberto Eco'nun yayınlarımız arasında çıkan ikinci dev romanı "Foucault Sarkacı" da, "Ortaçağı Düşlemek" adlı deneme kitabı da yine Şadan Karadeniz'in çevirisi...

Gülün Adı Alıntıları - Sözleri

  • "İnsan susarak da bir şeyler söyleyebilir."
  • Bizler kitaplar için yaşıyoruz. Kargaşa ve yozlaşmanın egemen olduğu bir dünyada hoş bir görev bu.
  • Bir delinin elinde kaldık.
  • İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir.
  • Her gerçek her kulağa göre değildir.
  • Onları yaşatan şey ile öldüren şey aynıdır.
  • Bazı şeyler yürekle sezilir. Bırak yüreğin konuşsun.
  • Bazı şeyler yürekle sezilir. Bırak yüreğin konuşsun.
  • çünkü her gerçek her kulağa göre değildir
  • Gerçekten de, unutmanın iyi olacağı bir şeyin üstünde gereğinden çok düşünüp durmaktansa, elinden gelirse unutmak en iyisi.
  • Bu ülkede yıllardır utanç verici şeyler oluyor.
  • Sözcükleri dinlemeyi, sonra da onlar üstüne düşünmeyi seviyorum.
  • Zehirle ilaç arasındaki sınır oldukça incedir; Yunanlılar ikisine de pharmacon derlerdi.

Gülün Adı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Acaba ben ne yaptım, ne okudum? Tüm delilleri okuyucuya veren, verdikleri deliller ile beraber cinayetleri okuyucunun da çözmesini isteyen gerçek bir polisiye mi okudum, bir Orta Çağ gerilim romanı mı okudum, dinler arası, mezhepler arası, tarikatların ve rahiplerin başrolde olduğu bir roman mı okudum, gerçek kişi ve toplulukların hâkim olduğu tarihi bir kurgu mu okudum yoksa sağlam bir bilgi yumağı olan koca bir ansiklopedi serisi mi okudum karar veremedim, aslında bu öğelerin hepsini içeren güzel bir roman okudum. Saydıklarımın hepsini içeriyor Gülün Adı, hem de edebi değeri yüksek bir eser olarak. Öncelikle şunu söylemek isterim ki roman hiç beklemediğim şekilde kaliteli öğelerle dolu bir şekilde polisiye bir roman. Okur tarafından kolay kolay bir şekilde hiç dikkat edilmeyecek unsurlar, hareketler Eco tarafından delil olarak biz okura veriliyor ve gerçek bir polisiye romanda olması gerektiği gibi de bu deliller okura ayrıntılı olarak sunuluyor, sunulduktan sonra da her bir delilin, her bir detayın analizi yapılıyor ve karakterler tarafından yapılan her bir analizin üzerine yine karakterlerin karşılıklı yorumu yapılıp okura tekrardan sunuluyor. Gerçek bir polisiye romanda olması gereken hatta bir şart olan en önemli ayrıntıdır bu durum. Yazar, okurdan hiçbir şekilde bir delil saklamamalı ve romanın karakteri ile beraber okurun da cinayete hâkim olup üzerinde düşünüp cinayeti çözmesini istemesidir, günümüz polisiye romanlarının özellikle de seri katil polisiye romanlarında bu durum yoktur çünkü okuyucuya sürpriz yapmak ister yazar ve bu sürprizini de okurdan deliller saklayarak ve sonrasında da pat diye önüne sererek yapar; ama dediğim gibi gerçek polisiye romanda bu hususlar kabul edilmez, Eco’nun yaptığı gibi her bir ince detay okura verilmelidir, okurun da soruşturmanın içinde olduğu düşünülüp çözmesine yardımcı olunmalıdır. Eco da bunu yapmış ve en ince detayına kadar William’ın bulduğu delilleri bize verip bizim de çözmemizi istemiş, çözmemiz zor olsa da en azından yorumlamamızı istemiş, istemiş ve biz okura yardım da etmiş. Yardım ama ne yardım, çok büyük bir yardım ama cinayetler de bir o kadar karışık yani çözmek maalesef o kadar da kolay değil; ama Eco delilleri bize verip sundukça William’ın zihnine, Adso’nun sorularına, yorumlarına ve düşüncelerine ortak olmak kitabın bana göre en güzel yeriydi. Umberto Eco, okuru doğru bir tanım yapmak gerekirse bilgiye boğuyor, Hıristiyanlık inancının derinliklerine iniyor, birçok din adamının eserleri hakkında bilgiler veriyor, Hıristiyan tarikatlarını kısım kısım da olsa detaylıca anlatıp kimin imparatora daha yakın, kimin papaya daha yakın olduğunun bilgilerini verip, romanın kurgusu ile harmanlayıp sayfaların arasına serpiştirmiş. Bazı yerler ağır gelebiliyor, bazı sözler, eser isimleri filan da Latince verildiği için okuma esnasında dipnotlara bakıldığından dolayı ağırlığın üstüne biraz daha ağırlık bindirilmiş. Bu kısımları okumak en azından benim için bazı yerlerde zor oldu. Bu ağır bilgi akışlarının ve detaylıca verilen diyalogların olduğu sayfalarda verilen Latince sözler ağır olan bu kitabın okuma hızını daha da yavaşlatıyor. Zaman zaman da arka arkaya birden fazla olunca daha da olumsuz etki oluyor, bazı Latince yazımların ise çevirisi hiç verilmemiş, sanırım daha önce farklı bir dipnotta çevirisi verilen söylemlerin ikinci bir çevirisi verilmemiş kitapta, ne de çok aklımızda tutarız ya… Tamam biraz önce yukarıda dediğim gibi dipnota bakmak zor ama çevirisi verilmeyince de bu sefer hiç olmuyor, aslında iki durum da kendi içinde farklı farklı iki tür bir sorun oluşturuyor ve maalesef okuma hızına da olumsuz etki ediyor. Verilen tarihi bilgilerde Eco, iki farklı zıt görüşün düşüncelerini, söylemlerini diyaloglar oluşturup sayfa sayfa okutuyor. Hıristiyan tarihine fazla hâkim değilseniz eğer bu kısımlarda neyin Eco’nun kurgusu olduğu neyin ise tarihi bir gerçek olduğu karıştırılabilir; çünkü Eco kurgusunu tarihi gerçekler ile o kadar güzel harmanlayıp, ortaya güzel bir sonuç çıkartıp eserine vermiş ki bunu ayırt etmek keyifli bir şekilde zor oluyor ve keyifli bir anlamsızlık da oluşuyor. Anlamak için çok da gerek yok aslında böyle bir şeye, önemli olan zaten yazarın kurgusunda kaybolmak değil midir? Bence kesinlikle öyledir. Kitap içinde olan birçok bilgi dipnotlar ile desteklenip okura açıklaması yapılmış ama tabii ki de bir dipnot seviyesinde verilmiş, tam manası ile kavranabilecek şekilde değil, onun için okurken yardımcı olarak Hz. Google’dan faydalanılırsa eğer kitabın içine daha rahat girilir. Gülün Adı denilince akıllara gelen bir başka isim de yazar/Orhan-Pamuk'tur. Yeni Hayat kitabının daha giriş cümlesinde bile Gülün Adı etkisi görülüyor, kitap/benim-adim-kirmizi--279 ise gerek Orhan Pamuk’un olsun gerekse de Türk Edebiyatı’nın olsun şüphesiz en önemli eserlerinden biri. Bu iki kitap arasında da metinlerarası olarak birçok unsurda benzerlikler vardır. Şimdi öncelikle şunu demek isterim ki, Orhan Pamuk okumayanlar, okumadan karalayanlar ve postmodern edebiyata uzak olanlar hatta postmodern edebiyat okuyunca rahatsız olanlar “metinlerarasılık kuramını” bilmeden Orhan Pamuk’a intihal yakıştırmasını yapabilmekteler. Metinlerarasılık kuramı özellikle postmodern eserlerde fazlası ile karşımıza çıkmaktadır, yani yazarlar bunun zaten varlığını kabul ederlerken çalıntı, hırsız veya intihal demek ne kadar alakalı bir durumdur anlayamadım. Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı isimli eseri ise Gülün Adı ile beraber bu türe güzel birer örnektirler. İki eser için kendimce mukayeseli edebiyat yapmam gerekirse ilk önce kitap isimleri diyebilirim. İki romanda da tarihten beslenme, romanın kurgusunun geçtiği topraklara hâkim olan dinin insanlara olan etkisi, sanat, bilim ve dinin çatışması, sanat ve bilime ilgi duyanların çatıştıkları dinin etkisi yüzünden artık sahip oldukları dertleri, bu zaman içinde kurguya esas olarak hâkim olan cinayet ve cinayetin çözümlenme süreci gibi diyebilirim. İki romanda da karlı kış günleri hava durumuna hâkimdir. Benim Adım Kırmızı 9 günlük bir sürede geçerken Gülün Adı ise 7 günlük bir sürede geçmekte, Gülün Adı’nda mekân olarak sadece Melk Manastırı varken Benim Adım Kırmızı'da ise mekân olarak farklı evler, İstanbul’un sokakları bazen de sarayı vardır. İki eserde de yer yer açık olarak ama aslında bastırılmış şekilde cinsel duygular, cinsel fanteziler vardır. Gülün Adı’ndan ziyade Benim Adım Kırmızı’da hikâyede anlatıcı dikkat çeker, bazen köpek, bazen şeytan, bazen kırmızı renk, bazen bir para, bir ağaç bazen de bir ölü anlatır bize hikâyeyi. Gülün Adı’nda ise anlatıcı çömez olan Adso’dur ama her iki romanın anlatım tarafından ortak noktası ise genel konunun anlatımı anlatıcılar tarafından ara ara kesilip önceki bir döneme, geçmişe gidip gelmekte olmalarıdır. İki romanda da bu unsurlar metinlerarası bağlamda birbiri ile örtüşür. Pamuk için intihal diyenler ise postmodernizme daha yakından bakmaları ve anlamak istemeleri gerekmektedir; çünkü Gülün Adı ve Benim Adım Kırmızı bu duruma örnek olacak tek eserler de değildir. Ve bana göre Benim Adım Kırmızı da Gülün Adı’na göre daha güzel bir roman, tamam Benim Adım Kırmızı’nın içinde de dini bilgiler fazlası ile olsa da Gülün Adı kadar yok, hatta yarısı kadar da yok ama bana göre Benim Adım Kırmızı Gülün Adı’na göre çok daha güzel bir roman; ama sanırım bunda baş etken olarak yazarı kendi dilimizde yazdığı için okumanın ve içinde bizden bir şeyleri bulup okumanın da etkisi olsa gerek. Ağır bir kitap, okunması yer yer zor ve yoran bir kitap, okurken sakin kafa ile okumanızı, okuma sürenize uzun aralar verip fazla uzatmamanızı tavsiye ettiğim bir kitap. Okuduktan sonra sanırım en çok aklıma gelecek durumlar ise gülmenin dine ve insan zihnine olan etkisi, kösnüllüğün ne derece kötü olabildiği, kösnüllüğe etki eden derisel, tensel zevkin, duyulan ilginin dinen düşüncesi, derinin altında bulunanları düşünerek bu kösnül duyguları köreltilip köreltilemeyeceği, tinsel duygular, dinsel duygular, erk gücü hayatımızda ne kadar olmalı vs. vs. Sırf bu kısımlar için tekrardan okunabilecek bir kitap ve keşke aynı anda okunması daha da kolay olsaydı diyeceğimiz bir kitap da. https://www.youtube.com/watch?v=Dlr90NLDp-0 https://www.youtube.com/watch?v=d5p_U8J0iRQ https://www.youtube.com/watch?v=EaHx8S-Jmec https://www.youtube.com/watch?v=O3ETFI2U9RA Şuraya da filmin fragmanını bırakayım (kitap hakkında spoiler verebilir), https://www.youtube.com/watch?v=7-yYJgpQ-CE (mithrandir21 / Uğur)

Eleştirilerin çok olduğu bu romanı sonunda bitirdim. Konusu olan Gizemli cinayetlerin arkasındaki sır perdesini aralamak için kitabın her satırını heyecanla okuyorsunuz. Kısaca özet geçmem gerekirse 1327 yılında bir manastırda ardı ardına meydana gelen cinayetleri anlatan bir polisiye, tarihi, realist, skolastik, eleştirel yani ne ararsanız bulabileceğiniz bir eser. Ana karakterlerimizden olan Adso'nun ağzından birinci şahıs okuyoruz romanı. İtalya'da manastırda yaşanan ilginç cinayetler. Geçen dönemden dolayı cinayetleri normal karşılıyorum. Okurken tabi din ağırlığını da görüyoruz. Hristiyanlık dinine has motifler çok yoğun bir şekilde işlenmiş. Motifleri anlayamadığım için İncilde yazan bu motifleri okumak istedim açıkcası. Ama Şadan Karadeniz bu motifleri çevirisini gayet başarıyla vermiş. Genel olarak roman din ağırlıklı olduğu için tartışmayada doğal olarak açık bir konu. Ben okurken sadece roman olarak bakmadım. Çünkü skolastik düşünce yapısını, orta çağı o dönemi harika anlatmış okurken gözümde canlandı. Gayet güzel bir polisiye romandı. Anlatılacak o kadar çok şey var ama bence bunu okuyarak daha iyi anlarsınız.  Ama Umberto Eco gerçekten efsane bir yazar. Yazımı bitirirken şuan günümüzle ne kadar da aynı olan kitapta geçen bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Gençler artık hiçbir şey öğrenmek istemiyorlar, bilim geriliyor, tüm dünya tepetaklak olmuş, körler körleri yönetiyor ve onları uçuruma sürüklüyorlar, kuşlar, daha uçmayı öğrenmeden yuvadan ayrılıyor, eşekler çalıyor, öküzler oynuyor. Maria artık düşünsel yaşamı sevmiyor, Marta artık etkin yaşamdan hoşlanmıyor, Lea kısır, Raşel tensel açıdan bakıyor her şeye, Cato genelevlere dadanmış. Her şey çığrından çıkmış... İyi okumalar... (Ayşe Coşar ‍️‍️)

1327 yılında bir manastırda ardı ardına meydana gelen cinayetleri anlatan bir polisiye, tarihi, realist, skolastik, eleştirel daha ne ararsanız bulabileceğiniz muazzam yok bu az oldu MUAZZZAAMMMMM bir eser. Ana karakterlerimizden olan Adso'nun ağzından birinci şahıs okuyoruz satırları. Kitabın filmi de bulunmakta. Ben hem kitabını hem filmini çok beğendim. Ama tabi kitaplar>filmler olduğu için kitabını daha çok beğendim. Bunun olması normal zaten. Kitap 600 sayfa. 2 saatte nasıl izleyiciğe her şeyi anlatsın yönetmen. Bu yüzden kitabını okumaya üşenen ya da çekinen ya da kararsız olanlara gözü kapalı kitaba başlamalarını öneriyorum. Bir yerden sonra bitsene kardeş diyorsunuz. Sebebi çok fazla tartışma var. Çünkü konu genel olarak din. Ve tartışmaya çok açık bir konu. Bu yüzden sürekli alıntılar, sözler, tartışmalar bulunmakta. Ama bunların hepsi 14. asırda içinde gizemli cinayetler olan bir manastırda gerçekleşiyor. Bence kalite için yeterli bileşenler. Kitaba sadece roman olarak bakmamak gerek. Skolastik düşünce yapısını, orta çağı ve o dönemi çok iyi anlatıyor. Özellikle kilisenin baskılarını çok güzel gözler önüne seriyor. Misal rahipler fakirlere yemek vermesi için Tanrıya dua ediyor. Dua ettikleri yer bir ziyafet masasının çevresi. Ziyafet masasındaki yiyecekleri köylülerden zorla aldılar. Evet, harika. Kitap bir polisiye romanı. Gizemli cinayetlerin arkasındaki sır perdesini aralamak için kitabın her satırını heyecanla okuyorsunuz. Böyle çaplı bir kitap için bence en önemli şey tutarlılıktır. Yani eğer cinayetler işleniyorsa bunun sebebi kitabın geçtiği dönemde normal karşılanmalı. Mesela bugün birisinin Aristo okuyor diye öldürüldüğünü duyar mıyız? Duymayız. Kafir ilan edildiğini görmek mümkün ama. O dönemde ise bir kitap yüzünden millet ölüyordu. Kitaptan ufak spoiler olabilir bu. O yüzden fazla ileri gitmeyeceğim. Rönesansta Eski Yunan medeniyetine bir dönüş yaşandı. Yani 15. Asır. Kitap 14. Asırda geçiyor. Yani yavaştan kitaplara merakın başladığı, insanların Aristo gibi filozofları merak etmeye başladıkları dönemler. Kitapta bunun kurgusu çok güzel ve mantıklı bir biçimde yapılmış. Tabi belli kişiler dışında belli kitapları okumak yasak. Ama yasaklar bir kitap aşığını durduramaz. Olayların geçtiği manastır devrin en büyük kütüphanelerinden birine belki en büyüğüne sahip. Kitabın sonunu içim yanarak okusamda bunu hayal etmek o kitapları gözümün önünde canlandırmak bile güzeldi. Benim gibi önce filmini izlemektense önce kitabını okumanızı tavsiye ederim. Acelem olduğu için filmini önce izlemek mecburiyetinde kaldım. Düşünceye itilmek isteyen, fikir buhranında kaybolmayı bekleyen, polisiye aşığı okurlara tavsiye edilir. Keyifli okumalar... (Oğuzhan Güneş)

Gülün Adı PDF indirme linki var mı?

Umberto Eco - Gülün Adı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gülün Adı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Umberto Eco Kimdir?

Umberto Eco (d. 5 Ocak 1932, Alessandria), İtalyan bilim adamı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür. Takma ismi Dedalus'tur.

Dünya kamuoyunun gündemine Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi romanlarıyla giren İtalyan yazar, aynı zamanda Orta Çağ estetiği ve göstergebilim dalının ustalarındandır. Eco, 1971'den bu yana Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaktadır ve yapısalcılık sonrası göstergebilim gelişmelerine önemli katkılarıyla tanınmaktadır. Eco, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Thomasçılık akımı ve bu akımın estetik anlayışı üzerine yaptı. Tarihçi, filozof, Orta Çağ uzmanı, James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış bir yazar. Yazarın ilk romanı Gülün Adı 1980'de yayımlandı. 1962'de Torino Üniversitesi'nde doçent, 1969'da ise Floransa Üniversitesi'nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971'de Bologna Üniversitesi'ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü'nün başına getirildi.

Eco'nun çalışmaları 1960'ların ortasından itibaren avantgarde yapıtlara, kitle kültürüne yönelmiştir. Son dönemlerde ise, güncel olay ve olguları da ele alan çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar arasında edebiyat eleştirileri, tarih ve iletişim yazıları önemli bir yer tutmaktadır. Eco özellikle tarih bilgisiyle süslediği eserlerinde tam bir ustalık gösterir. Özellikle Baudolino adlı eserinde Bizans ve IV. Haçlı Seferi hakkındaki anlatılar sürükleyicidir.

Roland Barthes'tan sonra, "ayrıntıların anlamı" ya da "ayrıntıların sosyolojisi" adı verilen bir anlayışın önemli köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco'nun pek çok eseri Türkiye'de yayınlandı.

Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 2., 2008 yılında 14. sırada yer almıştır.

Umberto Eco Kitapları - Eserleri

  • Gülün Adı
  • Foucault Sarkacı
  • Sıfır Sayı
  • Prag Mezarlığı
  • Baudolino
  • Beş Ahlak Yazısı
  • Tez Nasıl Yazılır?
  • Yanlış Okumalar
  • Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın
  • Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti
  • Önceki Günün Adası
  • Yorum ve Aşırı Yorum
  • Somon Balığıyla Yolculuk
  • Ortaçağ'ı Düşlemek
  • Cecü'nün Yer Cüceleri
  • Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi
  • Günlük Yaşamdan Sanata
  • Düşman Yaratmak
  • Genç Bir Romancının İtirafları
  • Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik
  • Çirkinliğin Tarihi
  • Ortaçağ 1
  • Güzelliğin Tarihi
  • Felsefe Tarihi-1
  • Budalalıktan Deliliğe
  • Antik Yunan
  • Açık Yapıt
  • Edebiyata Dair
  • Ortaçağ 2
  • Antik Yakındoğu
  • Efsanevi Yerlerin Tarihi
  • Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı
  • Popüler Roman Kahramanları
  • Ortaçağ 4
  • İnanç ya da İnançsızlık
  • Devlerin Omuzlarında Milano Dersleri
  • Yengeç Adımlarıyla Sıcak Savaşlar ve Medyatik Popülizm
  • Nişanlılar
  • Ortaçağ 3
  • Mimarlık Göstergebilimi
  • Esperanto ve Çokdilli Bir Gelecek
  • 16. Yüzyıl Rönesans Çağı
  • Antik Roma
  • Ertelenmiş Kıyamet
  • Alımlama Göstergebilimi
  • Felsefe Tarihi 3
  • Bitkisel Hafıza ve Bibliyofili Üzerine Diğer Yazılar
  • Esselər
  • Experiences in Translation
  • Turning Back the Clock
  • Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler

Umberto Eco Alıntıları - Sözleri

  • Kendisi gibi zorbalara yardım ediyor, her türlü suçu işliyordu ve bütün bu kötülükleri de kendi zevki için yapıyordu. Size hangi kötülükleri, ne şekilde ve kaç kez yaptığını tam olarak söylemem olanaksız, ama onun nasıl biri olduğunu bugünkü koşullarda soyleyecek olursak, yasadışı örgütlerle uyuşturucu ticareti yapan ve gizli baskınlar düzenleyerek soygunlara karışanı biri olduğunu varsayabiliriz. Ve ayrıca, hakimleri ve devlet çalışanlarını satın aldığından (ki o zamanlar yolsuzluklar almış başını gidiyordu) hiç kimse onu hapse atmayı başaramıyordu. Onu tanımanız için yeterince açıklayıcı oldu mu? (Nişanlılar)
  • “Nesnenin güzelliğini belirleyen şey, bilen öznedir.” (Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik)
  • "İlk romanımı yazdığım sırada birkaç şey öğrendim. İlki şu: "İlham", sanatsal açıdan saygın görünebilmek için hilebaz yazarların başvurduğu kötü bir kelimedir.Eski bir söz vardır,dehanın yüzde onu ilham,yüzde doksanı terdir,der.Fransız şair Lamartine'in en iyi şiirlerinden birini nasıl yazdığından sıkça söz ettiği söylenir: Bir gece ormanda gezinirken şiirin ani bir ilhamla, aklına eksiksiz geldiğini öne sürermiş.Ölümünden sonra çalışma odasında o şiirin pek çok versiyonunu bulmuşlar,yıllar boyu yazıp yazıp düzeltmiş şiirini. (Genç Bir Romancının İtirafları)
  • Hakiki bir şeylerin varlığına olan inanç, insanoğlunun hayatta kalması açısından elzemdir. Eğer birileri bizimle konuşurken doğru veya yanlış konuştuklarından emin olmasak, ortak hayat mümkün olmazdı. Bir kutunun üzerinde "Aspirin" yazıyorsa, striknin içermeyeceğinden de emin olamazdık. (Düşman Yaratmak)
  • Bir yapıt, yapıt olarak kaldığı sürece açık bir yapıttır, bunun ötesinde açıklık yalnızca gürültü olur. (Açık Yapıt)
  • Sıradan insan, öğrenmeyi reddeder fakat oğlunu okutmaya kararlıdır. (Yanlış Okumalar)

  • Ancak modern dünyanın kastettiği anlamda Avrupa’dan söz edebilmek için, Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasını ve Romalı barbar krallıkların doğuşunu beklemek gerekecektir. (Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı)
  • Kitle insanının başlıca özelliği bilme aşkıdır,bilgiye düşkünlüğüdür. (Yanlış Okumalar)
  • Derin bir üzüntü yaşadığınız bir sırada, bir komedi filmi gördüyseniz, kişinin böyle bir durumda eğlenmesinin çok güç olduğunu bilirsiniz; bununla da kalmaz, aynı filmi yıllar sonra yeniden görüp, gene gülmeyebilirsiniz, çünkü her görüntü size ilk deneyiminizdeki üzüntüyü anımsatacaktır. (Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti)
  • Aristoteles'e göre hem bireyin hem de şehrin en üstün iyiliği mutluluktur (eudaimonia), mutluluk da insanın kendine özgü yetenekleri mümkün olabilecek en iyi şekilde icra etmesi, yani erdem (aretē) veya mükemmelliktir. İnsan sadece zihne (dianoia) değil, en iyi şekilde uygulanmaya alışılınca karakteri (ēthos) oluşturan yeteneklere de sahip olduğundan, erdemleri zihinsel (zihnin mükemmelliği) ve ahlakidir (karakterin mükemmelliği). (Felsefe Tarihi-1)
  • Bu profesyonel çevre kısa süre içinde yeni bir klasisizm akımını teşvik eden elit kültüre dönüşür. XIII ile XIV. yüzyıllar arasında İtalya'nın tama­mında rastlanan bu türden sayısız örnek arasında Friedrich döneminde Sicilya'da Pier delle Vigne (1190-1249), Napoli'de Paolo da Perugia (?-1348), Roma'da Landolfo (1250-1331) ve Giovanni Colonna (1298-1343), Toscana'da da Geri d'Arezzo (1270-1339) yer alır. Ancak klasik yazarla­rın yeniden rağbet gördüğünün en önemli göstergeleri, özellikle Alp Dağ­ larının kuzeyindeki kültürle doğrudan temasla, saygın üniversiteler(Bo­logna ve Padova) ve zengin kitap koleksiyonlarının (Verona Din Meclis Kütüphanesi ile Pomposa Manastır Kütüphanesi) katkısıyla giderek can­lanan Lombardiya-Veneto bölgelerindeki şehir devletlerinde görülür. Ö­zellikle Padova, hakim Lovato Lovati (1241 -1309) ile çevresinin antikçağ ve filoloji alanlarında yürüttüğü araştırmaları temel alan ve hümanizm belirtileri göstermeye başlayan bir estetiğin yayıldığı bir merkez haline gelir. Kısaca antikçağ tutkusu olarak tanımlanabilecek rotayı Lovato belirler; bu sürece unutulmuş metinlerin yeniden keşfe­ dilip uyarlanması da (Catullus, Lucretius, Martialis, Properti­us, Tibullus, Valerius Flaccus'un eserleri, Livius'un IV. kitabı, Horatius'un Carmina'si [Şiirler), Ovidius'un Ibis'i, Seneca'nın trajedileri, Statius'un Silvae eseri), Titus Livius'un kitabesinin ve Padova'nın efsane­vi kurucusu Antenor'un mezarının günışığına çıkarılıp gerçekliğinin ka­ nıtlanması da dahildir. Böylece klasik yazarların taklidi yoluyla, Latin şiirinin yerel dillerdeki şiire üstünlük sağlaması amaçlanır. (Ortaçağ 3)
  • ... fiziksel anlamda anı, bir kayıttır, düzeni korunan, deyim yerindeyse dondurulmuş bir organizasyondur. (Açık Yapıt)
  • ''...herkesin ödün vermeksizin bize asla bakmamaya ve yokmuşuz gibi davranmaya karar verdikleri bir cemaatte yaşasak ya ölür ya da çıldırırdık.'' (Beş Ahlak Yazısı)

  • Vanitas vanitatum .. dixit Eccelesiastes . Vanitas vanitatum et omnia vanitas (Yengeç Adımlarıyla Sıcak Savaşlar ve Medyatik Popülizm)
  • Hayvanlar kurtarılmaya değsin diye onları insansılaştırıyor, oyuncaklaştırıyoruz. Kural olarak yabanıl ve etobur olsalar bile, hayatta kalmaları gerektiğini kimse söylemiyor. Hayır, onları sarılabilinir, gülünç, iyi huylu, uysal, bilge ve terbiyeli yaparak saygınlık kazandırıyoruz. (Somon Balığıyla Yolculuk)
  • Sık sık, kitaplarımın olduğu bir odaya girer ve onlara sadece bakarım, tekine bile dokunmadan. Ne olduğunu ifade edemeyeceğim bir şey geçer bana. Hem kafa karıştırıcı hem de iç rahatlatıcı bir durumdur. (Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın)
  • Günün birinde herkes bir gezegenden ötekine yolculuk yapabilsin diye yıldızları fethetmek istiyorlarmış; çünkü Dünya artık çok sıkışık bir yer haline gelmiş ve kalabalık gitgide artıyormuş. (Cecü'nün Yer Cüceleri)
  • "Savaş patlamak üzereydi ,bu durumda pencereyi karartıp radyoya yapışmak mı gerekiyordu ??? ... "Radyonun sesini kıs lütfen yüreğimin atışını duymak istersen " (Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi)
  • çünkü her gerçek her kulağa göre değildir (Gülün Adı)
  • Gerçekten de, unutmanın iyi olacağı bir şeyin üstünde gereğinden çok düşünüp durmaktansa, elinden gelirse unutmak en iyisi. (Gülün Adı)