Günün Adamı - Dışardakiler - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Günün Adamı - Dışardakiler kimin eseri? Günün Adamı - Dışardakiler kitabının yazarı kimdir? Günün Adamı - Dışardakiler konusu ve anafikri nedir? Günün Adamı - Dışardakiler kitabı ne anlatıyor? Günün Adamı - Dışardakiler kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Günün Adamı - Dışardakiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Haldun Taner

Yayın Evi: Bilgi Yayınevi

İSBN: 9789754941463

Sayfa Sayısı: 216

Günün Adamı - Dışardakiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

''Günün Adamı', Haldun Taner'in yazdığı ilk oyundur, 'Dışardakiler' de ikincisi. Ayşegül Yüksel, bu iki oyunu şöyle değerlendiriyor: "Günün Adamı, 1940'larda yaşanan çok partili düzene geçişin öyküsüyse, Dışardakiler 1950'lerde çok partili yaşam içinde yer alan toplumsal değerler değişiminin öyküsüdür." (Haldun Taner Tiyatrosu, s. 35)

'Günün Adamı', 1953'te Şehir Tiyatrosu'nda tam oynanacakken, zararlı görülerek engellenmiştir. Bu nedenle dönemin valisinden, cumhurbaşkanına dek uzanan bir tartışma başlamıştır. Haldun Taner, "Bu çatışma bana şunu öğretti ki, bazen bir yazar topluma eseriyle olduğundan çok, eserinin temsil ettirilmemesinin ortaya çıkardığı gerçeklerle daha da faydalı olabilirmiş" demektedir.

Günün Adamı - Dışardakiler Alıntıları - Sözleri

  • Politikada kararları şahıslar değil, partiler alır. Hatta sizin şahsi hayatınıza ait olanları bile.
  • Doçent: Politikada sen ben olmaz. Biz ve onlar vardır sade. Siz bir partinin adamısınız, o partinin malı, kuklası. Profesör: Peki ya şahsiyetimi ne yapıyorsun? Doçent: Onu er geç parti şahsiyetinin tavasında eritirler ya da eritecekler.
  • "beraber görülen rüyalar hakikattir."
  • Kendimizi tanımadığımızı en iyi ne zaman anlıyoruz, bilir misin? Mühim bir karar vereceğimiz zaman... Karar vermek aslında basit görünen bir iş. Çene kemiği ve dil adalelerinin ancak görülebilen bir hareketi ve gırtlaktan çıkan iki hecelik bir kelime: Evet veya hayır. Amma, o iki hece nasıl ve nelerden sonra çıkıyor, biliyor musun?
  • Semih:(Doktora)Hakkınız var. Bende doktor olsam , varsın çalsın derdim, ölümü bu yüzden olcaksa bile... Doktor:(Gülümseyerek) Küçüklere emzik, büyüklere ümit.
  • Erkeklerin çoğu seçimlerden önceki mebus adaylarına benziyorlar. Arzuladıklarını elde ediverince verilen sözler unutuluyor.
  • İhtiyarı öldüren yaşı değil, yalnızlık, lüzumsuzluk duygusudur.
  • Kadınların esrarı kalbiyesine nüfuz edilemez.
  • Kendimizi tanımadığımızı en iyi ne zaman anlıyoruz bilir misin? Mühim bir karar vereceğimiz zaman... Karar vermek aslında basit görünen bir iş. Çene kemiği ve dil adalelerinin ancak görülebilen bir hareketi ve gırtlaktan çıkan iki hecelik bir kelime: Evet veya hayır. Amma o iki hece nasıl ve nelerden sonra çıkıyor?..
  • Profesör: Demek adaylığımı ilk siz ilan edeceksiniz ? Gazeteci :Onun haberi çoktan dizildi bile. Profesör : Peki ama ben şimdi kabul ettim. Gazeteci : Genel sekreter "Siz ilan edin " dedi sizden çok emindi Profesör :Hayret ama.. Ben karar vermeden... Doçent : Politikada kararları şahıslar değil,partiler alır.Hatta sizin şahsi hayatınıza ait olanları bile...
  • Kendimizi tanımadığımızı en iyi ne zaman anlıyoruz, bilir misin? Mühim bir karar vereceğimiz zaman... Karar vermek aslında basit görünen bir iş. Çene kemiği ve dil adelelerinin ancak görülebilen bir hareketi ve gırtlaktan çıkan iki hecelik bir kelime: Evet veya hayır. Amma, o iki hece nasıl ve nelerden sonra çıkıyor, biliyor musun?
  • GAZETECİ: Matrak buradakiler be. Hepsi hayal aleminde. Hepsi kendini biri sanıyor. Onu yaşıyor. HAKKI: Tıpkı dışarıdakiler gibi.
  • Bu çalışma bana şunu öğretti ki, bazen bir yazar topluma, eserleriyle olduğundan çok, temsil ettirilmemesinin ortaya çıkardığı gerçeklerle daha da faydalı olabilirmiş. Bana bu ikincisi nasip oldu. Ne denebilir...
  • İlim sağlam içmiş, politika hesaba gelmezmiş!
  • Adınızı sömürecekler sizin.

Günün Adamı - Dışardakiler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Haldun Taner ustadan iki güzel oyun okuma şansına eriştim. Günün Adamı, 1953 yılında roller dağıtılıp sahneye konacakken repertuardan kaldırılmış, bu olay üzerine çokça konuşulmuş. Bu tartışmalar oyunu daha da ünlendirmiş. Tenis topunun tavana kadar sıçraması diye örneklemiş bu olayı Haldun Taner. Oyun, bir siyasi hiciv, çok partili hayata alışmaya çalışan demokrasimizin, bugün de farklı olmayan acınası durumunu anlatıyor. Dışardakiler ise, trajik bir hikaye. Eski İttihatçı tipinin yaşlılığı ve köşeye itilmişliği anlatısı hep ilgimi çekiyor. Benzer bir tip Melih Cevdet Anday’ın Aylaklar romanında da vardı. Bu oyun da böyle bir karakter olan Yümnü Bey’in dramını anlatıyor. Üzdü beni oyun, etkiledi. Bu arada acaba Melih Cevdet’in 1964 yılında yazdığı İçerdekiler oyununun ismi 1957 tarihli Dışardakiler oyununa bir gönderme midir? Bilinmez. (Yusuf Atay)

İki oyun da harika ve ders niteliğinde.. Günün Adamı'nın münasip bulunmadığı için tescillenmemesinin sebebi de malumunuz (gerçekler münasip bulunmaz), kitapta usta yazarların buna mukabil sözleri de var oyun sonunda.. (Clever Man)

günün adamı, bir zamanlar yasaklanan haldun taner oyunu... hâlbuki içinde kötü anlamda hiçbir şey yok, sadece gerçekler, bugün bile karşılık bulan gerçekler. oyun okumayı sevenler için öneririm. günün adamı bilhassa, harika bir oyun. 70 sene evvel yazılmış bir oyunun hâlâ bu kadar geçerli olması insanı çok etkiliyor. oyunun başlıca karakterleri siyasete atılması için nazırlık teklif edilen bir profesör ve çevresindeler... çevresindekiler siyasete atılmasını istiyorlar, çünkü bundan fayda sağlayacaklar, profesör ise tavşanlarından, kürsüsünden kopmaktan korkuyor. fazla spoiler vermeyeyim, hakikaten çok güzel bir metin, diyaloglar şahane, olaylar sanki bugünden alınmış gibi. hele profesörün oğlunun birini arabasıyla ezmesi malum kişinin oğlunun sevim tanürek'i öldürmesini aklıma getirdi. haldun taner gibi bir kalemi daha önce tanımadıysanız hem bu kitabı hem de şişhane'ye yağmur yağıyordu'yu önerebilirim. keyifle okudum. (gamby)

Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?

Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.

1915 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].

Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanya’ya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938’de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.

Yüksek öğrenimini 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümü’nde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.

Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisi’nin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.

Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957’de Max Reinhardt Tiyatro Akademisi’nde öğrenim gördü. Viyana’daki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesi’nde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.

1950’ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosu’nda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.

Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973’ten itibaren Milliyet’te sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.

Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. “Sancho'nun Sabah Yürüyüşü” (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.

Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.

Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986’da İstanbul’da hayatını yitirdi.

Adı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Kadıköy’deki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987’den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.

Haldun Taner Kitapları - Eserleri

  • Keşanlı Ali Destanı
  • Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • On İkiye Bir Var
  • Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
  • Ayışığında Çalışkur
  • Yalıda Sabah

  • Küçük Harfli Mutluluklar
  • Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Ayışığında Şamata
  • Fazilet Eczanesi
  • Vatan Kurtaran Şaban
  • Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
  • Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek

  • Yaşasın Demokrasi
  • Çok Güzelsin Gitme Dur
  • Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
  • Eşeğin Gölgesi
  • Tuş
  • Günün Adamı - Dışardakiler
  • Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"

  • Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
  • Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
  • Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
  • Konçinalar 50 Yaşında
  • Çocuklar İçin Mitoloji
  • Önce İnsan
  • Koyma Akıl Oyma Akıl

  • Berlin Mektupları
  • Huzur Çıkmazı
  • Yaz Boz Tahtası
  • Düşsem Yollara Yollara
  • Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
  • Bütün Hikayeleri 3
  • Yaz Boz Tahtası

  • Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
  • Devekuşu'na Mektuplar
  • Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
  • Hikayeler 2
  • Günün Adamı

Haldun Taner Alıntıları - Sözleri

  • Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
  • Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
  • BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
  • Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
  • Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
  • Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)

  • "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
  • İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
  • Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
  • "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
  • Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
  • kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)

  • Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
  • Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
  • Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
  • Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
  • ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
  • Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
  • "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)