Gurbet - Nihat Behram Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Gurbet kimin eseri? Gurbet kitabının yazarı kimdir? Gurbet konusu ve anafikri nedir? Gurbet kitabı ne anlatıyor? Gurbet PDF indirme linki var mı? Gurbet kitabının yazarı Nihat Behram kimdir? İşte Gurbet kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Nihat Behram

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789753168168

Sayfa Sayısı: 388

Gurbet Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İnsanın herhangi bir nedenle sürgüne düşmesi,sıladan gurbete sürüklenmesi,yerinden yurdundan kopması,herzaman ve her koşulda nice hikayeler içeren bir serüvendir ve bir o kadar da çağımız insanının evrensel bir yazgısı olmuştur.

Gurbet Alıntıları - Sözleri

  • Hava karanlık ve ıslaktı. Islaklık karanlıkta fısıldıyordu. Kimsecikler yoktu sokaklarda. Sessizlik serin ve ıslaktı. Hava sessizdi. Karanlık sessizdi. Karanlık, ıslaklık ve serinlikle koyulaşmıştı. Asfalt ıslaktı. Kaldırımlar serin ve sessizdi...
  • Toprak yoktu. Toprak rengiyle, kokusuyla, yaşıyla, kurusuyla yitmişti. Toprak yoktu... Yeni şeyler yitenleri gözden gizliyordu... Yeni şeylerin anaforu içinde, tanıdık yüzleriyle yiten şeyler anılmaz olmuştu. Toprak sessizce yitmişti.
  • Lambaların yorgun can çekişleri titriyordu boşlukta. Asfalta düşmeden ölüyordu ışık...
  • Müslümanlıkları kafalarındaki takkeyle sınırlı! Para kazanmak için çevirmedikleri numara yok!
  • Her şey ve herkes kendi tarihinin sayfalarında tozlanıyordu...
  • ... Fransızca bir şarkı söyler gibi, " Mutsuz olmak için hayat çok kısa genç adam!" diye seslendi.
  • Hem çok şey anlatmak istiyordu, hem hiçbir şey. Karmakarışık duygular uçuyordu içinde. Kuş tüyünden bir yastık patlamış da, başı içinde kalmış sanki. Hem her şeyi görüyordu, hem hiçbir şey...
  • Bakışlar kayıp gidiyordu. Zaman kayıp gidiyordu. Düşler, düşünceler, anışlar, dalışlar, heyecan, yürek, nefes, merak, sinir, korku, bulantı, telaş, güzellik, yorgunluk, çılgınlık, saatler, günler, ömür kayıp gidiyordu... Kalan yalnızca sabır ve uğultuydu. Sabrın uğultusu, uğultunun sabrıydı. Gök bile kayıp gidiyordu...
  • "Yabancı dil öğrenmek önemli." dedi Cafer. Sesi gururluydu. "Bizim hıyarlar, bırak yabancı dil öğrenmeyi, konuştukları dili unuttular. Karılarını "madame" diye çağırmaya başladılar. Beyinleri de aşureye döndü! Telefon ediyor sonra. Bir onu öğrendiler işte.. telefonla konuşmayı. Gerçi, iki sokak öteyle de konuşsalar, telefonla konuşurken bağırmaktan sesleri kısılıyor ya!" Telefonla konuşuyormuş gibi taklit yaptı: "Alo... alo...bonjour Mustafa... işlerin cava mı? Moi cava!.. Madame nasıl?" Güldü sonra. ...
  • "Yani, bizim entelektüellerin kaplumbağa soyundan geldiğini bilmiyor gibi konuşuyorsunuz!" dedi Cafer. Patlamıştı. "Hava sütliman olacak ki, kafalarını kabuklarından dışarı çıkarsınlar. Çıkarsınlar da, şöyle bin yılın deneylisi olmanın edasıyla yavaş yavvaaaaş ortalıkta salınsınlar! Şimdi neden görünsünler ki? Bak, ortalık toz duman!" "Yaşa be Cafer.. iyi konuştun!" diye bağırdı arka masadan bir genç. "Doğru. doğru!" diye onayladı birkaç kişi. "Doğru tabi!" dedi Cafer. "Onlar kendilerini odalarındaki dev aynalarında seyrediyorlar. Oysa hayat, odalardaki dev aynalarında değil, aynacı dükkanlarında, cam fabrikalarındadır. Oralarda çalışan insanların dünyalarındadır. O insanların yaşadıkları odalar belki küçücüktür, ama hayat oradadır işte. Dev aynalarının sahte derinliğinde değil. Dev aynalarının gücü yalnızca bakanı kandırmaya yeter!" .
  • "Şimdi bu ilk günler zangırdarsın! Kemiklerin sallanır!.. Ama bu acemi üşümesidir. Heyecanlanırsın. Heyecanın, üşümeni daha da körükler... Kendi kendine, öyle soğuk da yok dersin.. Kendi canın sana tuhaf gelir. Yabancı gelir. Durduramazsın titremelerini... Kemiklerin sallanır..."
  • Herkes ne denli kaygısız görünüyordu. Sanki herkesin her şeyle, birbiriyle, hayatla barışık olduğu dünyaydı burası.
  • Anılar içinde yaşamak sadece bize özgü bir şey herhalde!
  • Bir yanımız geçmişin dert kuyusunda, bir yakamızı geleceğin kaygısı çekiştiriyor .
  • Lambaların yorgun can çekişleri titriyordu boşlukta. Asfalta düşmeden ölüyordu ışık...

Gurbet İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Gurbet hasrettir.: Gurbet nedir diye sorsam, herkesten farklı yanıtlar alacağıma eminim. Belki bir anlamı var ama yürekte saklı olan anlamı herkeste farklı. Bu öyle nesnel bir tabir değil, dile nesnel olabilir ama yüreğe öznel... Nihat behramla tanışmam "Gurbet " ile başladı, iyiki başladı. Kendiside gurbetlik çekmiş bir yazarın böyle bir eseri olması şaşırtıcı değil belki ama bu kadar güzel anlatması , bu kadar çok betimleme ve detay vermesi bence bir ustalık. Kitaba dönelim: Türkiye' den gelen bir grup işçinin İsvicreye doğru yolculukları, zorlukları ve tek istekleri olan şey; sınırı kazasız belasız geçip iş bulup çalışmak ve kimisinin de ailelerini yanına alıp güzel bir yaşam sürme hikayesi. Korkmak ise hep taşıdıkları asıl duygu. Alışmak, iş bulmak değil, asıl korku " kağıttır". Sınır kapısı, oturma izni, aileyi yanına almak ve o yaban ellerde yaşamak için asıl ihtiyaçları olan şey bir kağıt parçasıdır. Sabri olayın baş kahramanı, gurbetin kendisi diyebiliriz. Çektiği zorlukları psikolojik baskıları ayrıntılarıyla hissetiriyor bize. Şu alıntı yeterli duyguları, korkuları anlatmaya: "Neyin var Sabri?" dedi Cafer. Sesi, dostça bir şefkat yüklüydü. "Ne oluyor. neyin var Sabri?" diye tekrarladı. "Çocuklar," dedi Sabri. Sesi titrer gibi olmuştu. Gözlerine bakti Cafer'in bir süre sessizce. Sonra, "Aklımda... sesleri hep aklımda." dedi. Sigarasını yeniledi. "Beni çağırıyorlar gibi... Onların yüreklerini dikiyorum sanki... Şu karmaşa içinde ezilip gidiyorlar. Tozun toprağın içinde büzülüp gidiyorlar... Yüzlerini unutur gibi oluyorum Cafer. Ali'nin yüzü yitiyor... Yüzlerini unutur gibi oluyorum. Ali'm büyüyor, değişiyor... dokunmayorum. Düşlerimde bile kaçıyor... uzaklaşıyor... dokunamıyorum.. anlıyor musun Cafer, dokunamıyorum?.. Telefondaki sesi, bıraktığım zamanki Ali'min sesi değil. Gelen fotoğraf, onun fotoğrafı değil gibi. Sanki beni tanımıyor da, tanıyormuş oyunu yapıyor! Çocuklardan biri artık bizi unuttun, deyiverecekmiş korkusundan içim eriyor... Şu makineden seslerini, soluklarını, kırgınlıklarını duyar gibi oluyorum. Korkuyorum Cafer!. Kendi kendimden... kendi sesim kendime, yabancı birinin sesi gibi geliyor!. Korkuyorum Cafer!.. Neden korktuğumu da bilemiyorum." Sesi titrer gibi olmuştu yine. Makineler bir biri ardına çınlıyordu atölyede... Sabri ırkçılığıda görmüştü burda. Çeşitlilik demek zarar göstergesiydi sanki. Sevdiği insanların ölümünü, çektiği zorluğu görmek istemesede gördü. Mutlu biten sonlar güzeldir ama o yolda çekilenler kolay unutulmayacaktır. Sabri'den son sözler: Gel avare yüreğim, şen ol, bayram edelim, Sil yüzümün yaşını, keder bize yaramaz, Gurbetin bağrında sızım sızım Tüketecek zamanımız yok bizim, ... Hepinize iyi okumalar diliyorum. (Berf û Baran)

Kitabın sonu adeta yaşatıyor o anı çaresizliği tüm emeklerin bir anda boşa çıkmışlığını dibine kadar hissedebileceğiniz karanlık bir kör kuyuda bitiyor. Bir dram anlatılırken, esasında bir çok gerçekliği de seriyor önümüze. Bazı bilgiler ediniyoruz okurken ekonomik nedenlerle göç eden gurbetçi ailelerin olası hatta daha kötü yaşadıkları olaylar silsileleri bir fikir edinmemize de yardımcı oluyor. (Malena)

Nihat Behram sevdiğim bir şair. Güzel bir hikaye anlatmış Gurbet kitabında. Anadolu dan Avrupaya göç eden insanların tanıdık hikayesi aslında. Tabi dünyadaki güncel mülteci sorununun yakıcı etkilerinin de geçmişten günümüze fazla değişmediğini gösteriyor. Anlatım için olumsuz bir şey söylemek istemiyorum ama Nihat Behram bu hikayeyi çok daha etkili anlatabilirdi gibi geliyor bana. (İbrahim Saruhan)

Gurbet PDF indirme linki var mı?

Nihat Behram - Gurbet kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gurbet PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Nihat Behram Kimdir?

Nihat Behram (d. 18 Kasım 1946 Kars), Türk gazeteci, şair ve yazar. Asıl adı Mustafa Nihat Behramoğlu'dur.

Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi. İlk şiiri 1967'de yayımlandı. 1975'te ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte Militan dergisini ve 1979'da Yılmaz Güney ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkardı. 1972'de çıkardığı ilk şiir kitabı olan Hayatımız Üstüne Şiirler kitabı yasaklandı ve yazdıklarından ötürü 12 Mart Dönemi'nde iki yıl askeri cezaevinde tutuklu olarak yattı.

Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilikle uğraştı. Vatan gazetesinde ele aldığı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yaşamlarını ve mücadelelerini anlatan yazı dizisi, çok ilgi görünce Darağacında Üç Fidan adıyla kitaplaştırıldı. Bu yazı dizisi ve şiirleri öne sürülerek sivil mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde hakkında birçok dava açıldı. 12 Eylül Dönemi'nde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkarıldı. 1996 yılında Türkiye'ye döndü. Bugüne değin 12 şiir kitabı yayımlandı. Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir.

Toplumcu Gerçekçi Şiir ilkelerine yöneldi, şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağın önde gelen yazarları arasına girdi.

Entelektüel dergisinde 2000 yılında çıkan "Özlemin Kadar" adlı şiiri özellikle beğeni toplamıştır. sol.org.tr haber sitesinde her iki haftada bir çarşamba günleri yazıları yayınlanmaktadır. Türkiye Komünist Partisinin 9. kongresinde kürsüden okuduğu "ayaklanma çağrısı" adlı şiiri büyük beğeni toplamıştır. Son olarak 15 Mart 2009 günü, yine TKP'nin düzenlediği "Ya Osmanlıya dönüş, Ya Sosyalist Cumhuriyet" mitinginde şiirlerini kürsüden seslendirmiştir.

Nihat Behram Kitapları - Eserleri

  • Darağacında Üç Fidan
  • Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit
  • Yılmaz Güney'le Yasaklı Yılları
  • Kız Ali
  • Gurbet
  • Miras
  • Özlemin Dili Olsa
  • Çıkmak İçin Bu Karanlıktan
  • İbrahim Kaypakkaya
  • Hayatın Şarkısı
  • İntikam Alır Gibi
  • Dörtlükler
  • Hayatımız Üstüne Şiirler
  • Tanımlar
  • Yalın Yürek
  • Ayrılık da Yakışıklıdır
  • Ateşi Solumak
  • Cenk Çeşitlemesi
  • Gözyaşının Çağrısı
  • Kundak
  • Hey, Çocuk
  • Bahar Karşılaması
  • Dövüşe Dövüşe Yürünecek
  • Yine de Gülümseyerek
  • Acının ve Umudun Rengi
  • Göğsü Kınalı Serçe / Şiirlerle Halk Masalları
  • Mucizeye Tanım
  • Fırtınayla, Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar
  • Sol Kendini Anlatıyor
  • Bir Komünistin Biyografisi
  • Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden
  • Tutanak
  • Maviyengeç Ağıdı
  • Hayatı Tutuşturan Acılar
  • Hayatın Tanıklığında İşkencede Ölümün Güncesi
  • Tekzip
  • Kında Duran Onur Paslanır

Nihat Behram Alıntıları - Sözleri

  • ''Kimi zaman denizlerin dalgaları saydın kendini çınladı dağa taşa vura vura bağrının nakışları, kimi zaman kayalardan seni kum kum koparan aynı denizin dalgalarıydı; yanıldın, ah, yanıldın, yazık ki gecikmiş bir şiir bile ancak kendinin sessizliğidir, öyleyse nedir anlamı hayatımızın?'' (Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden)
  • Hem işçi sınıfı devrimcisiyiz diyeceğiz hem de onun için hiçbir eyleminde bulunmayacağız. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • Bir yanım Şahin hızı, Bir yanım yara izi... (Ateşi Solumak)
  • Gezen gezsin hayatın düşmanlarıyla kol kola utanmadan, başımı halkımın omuzbaşında taşımayı onurum sayarım ben; zulmün, zorbalığın, sömürünün olduğu her yerde, her an anarım Attila Jozsef'i, Jose Marti'yi, Mayakovski'yi, yeniden yeniden bilenir öfkem; mutluluk duyarım, eğer yüreğimle, sesimle Nazım'a, Neruda'ya, Fikret'e kardeş olabilirsem... (Tanımlar)
  • Yaşamdaki bir bebeğin bakıma nasıl ihtiyacı varsa, içimdeki ölüm yavrusu da öylesine bana muhtaçtı. (Kız Ali)
  • İşçi sınıfı,mücadelesini ancak bilinçli ve örgütlü olarak verebilir. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • Oysa yakınmadan yaşama gücü, el bebek gül bebek bir geçmişten değil, dağlardan yüksek, denizlerden derin acıların mirasıydı (Miras)
  • Üç gündür yağmur yağıyor üç gündür aynı şarkıyı dinliyorum bugün bilmem ki bu şehrin hayatımdan yolduğu kaçıncı gün? Buna da alışılır alışamadığım tek şey kendi yüreğim (Ayrılık da Yakışıklıdır)
  • ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız... ateş almış taş altında kalmışız, gün olur hesabını sorarız elbet. (Tanımlar)
  • ...yoksul da olsalar, onurlu insanlar doldursun sokakları, aşkın da ayrılığın da içten yankılanan sahici şarkıları duyulsun... ... (1999) (Kundak)
  • Her şey ve herkes kendi tarihinin sayfalarında tozlanıyordu... (Gurbet)
  • “Dalın dudağı diye öptüğüm gül yaralamış ağzımı - geçer, muhabbet yarasıdır. “ (Cenk Çeşitlemesi)
  • -Mahkemeye itimadınız var mı? Cemil oğlu, 1947 doğumlu, Erzurum Ilica Mahallesi, Öznü köyü nüfusunda kayıtlı, Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Deniz Gezmiş: -Mahkemeye asla güvenim yoktur. Mahkeme diye böyle bir yerde bulunmaktan utanç duyuyorum. (Darağacında Üç Fidan)
  • Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe (Dövüşe Dövüşe Yürünecek)
  • Eğer ülke sorunları üzerinde düşünmek yerine hazır reçeteleri devralmak ile devrim olsaydı herhalde dünyanın siyasi coğrafyası çok farklı olurdu. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • ...bu gerçek; ve hiç karamsar olmadım hayatın karşısında ama günlerdir izine de varamadım o şiirin yorgunluk dayandı kaburgalarıma... ... (Fırtınayla, Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar)
  • "Ah ki, şu yoksu halk nasıl böyle habersiz Yalanla talanla sarıldığından, Kapandaki ceylanın bile haberi var Zorlanan zincirin kırıldığından" (Dörtlükler)
  • Yüzün pırıl pırıl doğuyorken ayışığında Öyle meydan okuyan hali var ki gözlerinin Sanki yeryüzünün Uçsuz bucaksız düzlükleri Kasıp kavruluyor verimli bir poyrazla... (Ateşi Solumak)
  • İnsan ancak İnsana yaraşır yaşadıkça insan (Miras)
  • Anılar içinde yaşamak sadece bize özgü bir şey herhalde! (Gurbet)