Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt - Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kimin eseri? Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kitabının yazarı kimdir? Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt konusu ve anafikri nedir? Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kitabı ne anlatıyor? Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt PDF indirme linki var mı? Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kitabının yazarı Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır kimdir? İşte Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Yayın Evi: Azim Dağıtım
İSBN:
Sayfa Sayısı: 543
Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hak Dini Kur'an Dili Elmalı Tefsiri
Osmanlı ulemasının en önemli şahsiyetlerinden biri olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ömrünü
İslam dinine adamış; üstün yetenekleri, muhakeme gücü, dehâ çapındaki zekâsı, ilmi ve kültürüyle ün salmış büyük din alimidir. Süleymaniye Medresesi Müderrisliği vazifesinde de bulunan Elmalılı Hamdi, ilmi hizmetleri sebebiyle, Osmanlı nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Muhammed Hamdi, 1926'da yazımına başladığı, sabırla ve itinayla sürdürdüğü "Hak Dini Kuran Dili" adlı tefsirini, on iki yıllık uzun bir sürede tamamlamıştır.
Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt Alıntıları - Sözleri
- İbnü Atiyye Tefsiri'nde yazıldığı gibi denilmiştir ki; tescirin, sacurdan türetilmiş olma ihtimali vardır .Sacur, köpeğin boynuna bağlanmak için geçirilen toka ve tasma demek olduğundan,tescir, toka takmak veya tasma geçirmek manasıyla zaptedip malik olmaktan mecaz olarak denizlerin o çalkanma halinde abluka edilmiş gibi zaptedilip bağlanmasını ifade eder.
- İnsan hayra da şerre de istidatlı olarak ikisine de sonradan olan sebep ve illetle yürür ve hangisini hedef edinirse ona gider. Nefis, emmare yani kötülüğü emredici de olur, mutmainne yani iyilikle kötülüğü ayırt edip temizlenerek kişiyi Allah'a yaklaştırıcı da olur. ... İnsan ruhu ikisini yapmaya da yeteneklidir. Kimisinde birisi, kimisinde öbürü daha çok gelişir. Hangisi gelişirse insanın akıbeti o olur.
- Şer fiillerin bir çoğu da hayır yapmak kadar zor, hatta bazı bakımlardan daha zordur. Firavun olmak, Firavun ile uğraşmaktan kolay değildir.
- Hz. Ömer (r.a.) de bir merfu hadiste Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Yetim ağladığı zaman onun ağlamasından Rahmân'ın Arş'ı titrer. Yüce Allah meleklerine buyurur ki: Ey meleklerim! Şu babası toprakta kaybedilmiş olan yetimi ağlatan kimdir? Melekler: "Sen en iyi bilensin ey Rabbimiz! derler. Yüce Allah buyurur ki: "Şahit olunuz, her kim bunu susturur, hoşnut ederse ben de onu kıyamet günü hoşnut etmeye garanti veriyorum."
- İlacın sendedir de farkında olmazsın, Derdin de sendendir fakat ki görmezsin, Sanırsın ki sen sade küçük bir cisimsin Oysa sende dürülmüş en büyük âlem.
- Fil yılı ile Resulullah'ın gönderilmesi arasında geçen müddet henüz kırk küsür seneden ibaret bulunuyor ve Resulullah bu sûreyi okuduğu zaman Mekke'de bu olayı görmüş olanlardan hayli bir topluluk karşısında duruyordu. Eğer olayın bu şekilde nakli zayıf olsa idi, onlar: "İşte yalanını tuttuk." diye elbette yüzüne çarparlardı. Halbuki bunun hakkında: "Hayır öyle birşey olmadı, yalan yanlış söylüyorsun." diye inkâr ve itiraza kalkışan kimse çıkmadı. O halde demek ki bu olayın bu sûrede anlatıldığı şekilde görüldüğü ve bunu ayıplamaya yol olmadığı kesinlikle malumdur". Razi'nin bu hatırlatması pek yerindedir. Sûrenin Mekkî olduğu ve Mekke'de iken düşmanların çokluğu, "Kur'ân'ı kendi söylüyor da Allah'a iftira ediyor." diyenler; mecnun, sihirbaz, şair diye atıp tutanlar ve geçmiş ümmetlerin kıssaları hakkında "eskilerin masalları" diye alay edenler ve onunla yarışmak istiyen bir çok şairler ağızlarına geleni söylemekte oldukları ve Peygamber'in bunları söyletmeyecek, ağızlarını açdırtmayacak maddi bir cebir ve tehdit kuvvetini haiz olmadığı, müminlerin gayet az ve maddi bakımdan mağlub bir halde bulunduğu, hasılı hücum edebilecekler için yer ve zaman tamamen uygun olduğu ve bununla beraber bunlardan hiç birinin bu fil kıssası hakkında bir saldırıda bulunmadığı göz önüne getirilirse, bunca şahitler içinde bu kıssanın bu sûrede açıklandığı şekilde cereyanını ayıplamak kabil olmadığı ve bunun herkesçe teslim edilmiş ve mütevatir, yakin ilim, sabit bir gerçek olduğu ortaya çıkar. Bu şartlar altında hiç şüphe yoktur ki, eğer bu beyanda inkar ve tekzib edilebilecek zayıf bir nokta olsaydı, Kur'ân'a, Peygamber'e hücum için bahane arayan bunca düşmanlar en uygun fırsatı bulmuş olur, bütün şairler ve şahitler bu vesile ile yalanı yüze çarpmak için tekzib (yalanlama) kasideleri yağdırırlar ve Ebu Cehil gibi nüfuzlu Kureyş ve Daru'n-Nedv e başbuğları da ellerinden gelen bütün kuvvetleriyle onları kışkırtırlar da kışkırtırlardı.
- Tekvir:Yuvarlaştırmak, sarmak
- Tekvir 1) Güneş katlanıp dürüldüğünde 2)Yıldızlar bulandığında Güneşin ışığı söndüğü zaman kuşku yok ki Ay ve gezegenler gibi ondan ışık alan yıldızlar tamamen bulanıp sönecektir.
- Cahil bedevilerin çocuklarını diri diri toprağa gömme vahşetlerini dinlerken tüyleri ürperen medenilerin, çocuk düşürme cinayetlerinden yüzleri kızarmamasına da ne kadar esef edilse azdır.
- Tatfif, ölçüde veya tartıda biraz bir şey çalmaktır.
- Vay haline demekle veyl ona demeyi tam olarak Türkçe'ye çevirmiş olamıyoruz.
- Ğaşiye Suresi 11.ayet:Orada(cennet)boş bir söz işitmez. -Burada manaya boş fiiller de dahildir. 1)"Cennetdeki mutluluk dünyadaki gibi boş eğlencelerden olacakmış gibi bir kuruntu ihtimalini savmak anlamını taşıyor." Böyle olduğu için cennetde sıkılma gibi bir durum söz konusu değildir. 2)"Hayat aslında çalışmak demek olduğu için, gerçekte hayatın zevki, gayesine yönelik olarak çalışma zevkinden ibarettir. " Yani sıkılmak insanın, insanlığına karşı zıt bir tavır almasının sonucu ortaya çıkar, varlık gayesini anlayan insan için sıkılmak yoktur.
- "Orada ne boş bir laf işitirler, ne de bir yalan." (Nebe', 78/35). Cennetin yüksekliği izah edilirken ilk önce bu vasıf ile nitelenmesi, her şeyden önce cennet nimetlerinin ve cennet ehlinin temiz olduğunu göstermekle müminleri erdemli ahlâka teşviktir. Zira cennet, nimet, hoşnutluk, mutluluk denilince bir takım zihinler dünyada refah ve servet kısmet olmuş, şehvetine ve hevesine düşkün birçoklarının hallerinde görüldüğü üzere vakit geçirmek için oyunlar, eğlenceler, hakiki bir fayda içermeyen lüzumsuz şeylerle ilgili boş sözler, fiiller, neticesi hiçten ibaret olan şeyler için dedikodular, entrikalar, edep kaydına bağlı kalmadan gevezelikler, şımarıklıklar yüksek bir zevk ve maharetmiş ve bu gibi haller ile keyif çatmak nimet ve mutluluğun tamamlayıcılarından olan gayelermiş gibi ve dolayısıyla cennetteki mutluluk da böyle boş eğlencelerden ibaret olacakmış gibi bir kuruntu ve hayale kapılabileceğinden böyle bir ihtimali savmak için önce cennetin yüksekliği anlatılırken orada boş şeylere yer olmadığı ve cennet ehlinin öyle boş ve faydasız şeylerle meşgul olması şöyle dursun onları işitmekten bile uzak bulundukları anlatılmış ve bu suretle müminlere layık olan da Müminun Sûresi'nde "Boş ve faydasız şeylerden yüz çevirenler."(Mü'minûn, 23/3) diye açıklandığı üzere bu ahlâk ile ahlâklanmak, hem yalnız darlık ve ihtiyaç zamanlarında değil, nimetleri artıp durumlarında bir rahatlık meydana geldiği oranda da boş şeylerle meşgul olmaktan uzaklaşmakta ileri gitmek ve hatta yalnız yükümlülük yurdu olan dünyada değil, kendilerinden yükümlülüklerin kalktığı ve hiç öfke ve cezanın bulunmadığı rahmet sahasına ulaştıkları zaman bile ondan uzak tutulmak ve dolayısıyla nimetleri, nimetin kıymetini bilmeyen cahil ve beyinsizlerin felaketlerine sebep olan nimetler türünden olmayıp sonsuz mutluluğa erişen faziletli ve ciddi kişilerin nimetleri türünden olmasını istemektir.
- ... kalbine, vicdanına başvursa yüce Allah onun kalbine o işin kötü mü veya takva mı olduğunu ilham eder, duyurur. Çünkü o bir şer ise mutlaka gönlü bulanır, "yapmasam iyi olur" der. Hayır ise gönlü bir huzur ve rahatlık duyar. Onun için hadis-i şerifte: "Müftüler sana fetva verseler de sen kalbine danış."; "Seni işkillendirecek şeyi bırak, işkillendirmeyeceğe geç." buyrulmuştur. Ancak kişi kötülüğü bir alışkanlık halinde yapa yapa fıtratı tamamen bozulmuş ve "Allah tarafından kalpleri mühürlenmiş." (Bakara, 2/7) kişiler takımından olmuş olursa başka.
- Sevgililerini parlak aydan, ışık saçan güneşten daha güzel olarak niteleyip anlatan şairlerin aşk macerasını inleyen hesaba gelmez şiirlerinde parlayan güzellik ve alımlılık cazibesi bile sade topraklara gömülmeye mahkum maddi görünüşün değil, gönüllerde kaynaşan ruhani bir tecellinin cilvesidir. Güzellik ve aşk dışa dikilen bir şekil değil, gönülde kaynayan bir mânâdır.
Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt PDF indirme linki var mı?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır - Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kimdir?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, (d. 1878, Antalya – ö. 27 Mayıs 1942, İstanbul), Türkçe Kur'an tefsirlerinden birini telif etmiş din adamı, tercüman ve hattat. Okan Bayülgen'in öz dedesidir.
1878'de Antalya'nın Elmalı kazasında doğdu. Ailesi aslen Burdurlu olup, babası Hoca Numan Efendi'dir. Numan Efendi daha küçük yaşlardayken Burdur'un Gölhisar kazasının (Yazır Türkmenlerince kurulmuş) Yazır Köyü'nden ayrılarak Elmalı'ya gelmiş, tahsilini orada tamamlamış, Şeriye Mahkemesi başkâtibi olmuştur. Annesi Elmalı alimlerinden Esad Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır.
Türkçenin yanında Arapça ve Farsça ile şiir yazacak kadar üst seviyede bir bilgiye sahipti. Ancak yazılarında sade bir Türkçe kullanmıştır. Bunların yanı sıra Fransızca da bilmektedir. "El-metalip ve'l-mezahip" adında Fransızcadan tercüme ettiği bir felsefe tarihi kitabı vardır.
Muhammed Hamdi Yazır, ilk ve ortaokul tahsilini Elmalı'da Rüşdiye Mektebi'nde gördü. Hafızlığını da tamamladıktan sonra, Arapça okudu ve İslami ilimleri öğrenmek için, dayısı Hoca Mustafa Sarılar Efendi ile birlikte 1895'de İstanbul'a geldi. Kayserili Mahmud Hamdi Efendi'nin Beyazıt Camii'ndeki derslerine devam etti. Oflu Mahmut Kamil Efendi'den fıkıh dersleri aldı. Devrin ileri gelen değerli hocalarından ders görerek icâzet aldı.
Mekteb-i Nuvvab'a girdi ve buradan birincilikle mezun olarak kadılık icazeti aldı. 1905'ten itibaren Beyazıt Camii'nde talebelere ders vermeye başladı ve bu hizmeti 1908 yılına kadar devam etti. Bu arada Şeyhülislamlık'ta Mektubi Kalemi'ne dahil edildi. Bir yandan da Nuvvab'da ve Mülkiye Mektebi'nde ahkam-ı evkaf, Medrese-t-ül Vaizin'de fıkıh, Süleymaniye Medresesi'nde mantık derslerini okutmayı sürdürdü. 1908 yılında dersiâm oldu. Devrin ünlü hattatları Sami Efendi ve Bakkal Arif Efendi'den hat dersleri aldı. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kur'an-ı Kerim'i ilk kez Türkçe tefsir etmesi için vazifelendirdiği Mehmet Akif Ersoy'dan sonraki ikinci kişidir.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Mebusan'a Antalya mebusu olarak girdi. Şeyhülislam fetvayı vermediği için, 1. Fetva Emini olarak II. Abdülhamit'in tahttan alınması için gereken fetvayı İttihad Terakkicilerin isteği doğrultusunda yazdı. Daha sonra da karşı cephede olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nda faaliyetlerini sürdürdü. Daha sonra sırasıyla, Dar-ül Hikmet-ül İslamiye azalığına (Ağustos 1918), Nisan 1919'da bu kurumun başkanlığına tayin edildi. Damat Ferit Paşa'nın kabinelerinde Evkaf (Vakıflar) Nazırı olarak vazife yaptı. Eylül 1919'da Ayan Meclisi üyeliğine getirildi. İttihat ve Terakki'nin ilim şubesinde vazife yaptı.
1909 yılında Mülkiye Mektebi'nde Ahkâm-ı Evkâf ve Arâzî dersleri okutmuş ve yine aynı yıllarda Mekteb-i Kuzâtta "Fıkıh" dersleri vermiştir. Daha sonra Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye (Şeyhü'l-İslâmlığa bağlı Yüksek Müşavere Heyeti) üyeliğine ve bir müddet sonra da başkanlığına tayin edilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Evkaf Nazırlığı'nda bulunmuş ve bu sırada Âyan Meclisi üyesi olmuştur.
Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması (Felsefe) ile de ilgilenen Elmalılı Hamdi Yazır, batılı yazarların eserlerini de tercüme etmiştir. Bu eserlerde ileri sürülen konulara eleştirel yaklaşım sergileyen Elmalılı Hamdi Efendi, felsefe ve din arasında cereyan eden tartışmalara çözüm bulmaya çalışmıştır. Filozofların gerçeği kavrayamadıklarını belirtmiş, akıl ile iman bütünleştiği zaman gerçeğin kavranıp doğrulanabileceği fikrini savunmuştur.
Cumhuriyetin ilanı esnasında Medrese-t-ül Mütehassisin'de mantık dersleri okutuyordu. Damat Ferit Paşa kabinelerindeki görevi dolayısıyla, bu kabinelerin Milli Mücadele aleyhine verdiği kararlarda sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle gıyabında idama mahkûm edildiyse de, aynı zamanda yeğeni Emin Paksüt'ün kayınpederi olan Kel Ali'nin başkanlık ettiği Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yapılan muhakemesinden sonra suçsuzluğu tespit edilerek beraat etti.
Elmalılı Hafız Muhammed Hamdi Yazır, Uzun zaman devam eden kalp yetmezliği rahatsızlığından ötürü Erenköy'de 27 Mayıs 1942'de vefat etti. Kabri Sahrayı Cedit Mezarlığı'ndadır.
Beyânül-Hak ve Sebîlürreşad dergilerinde Küçük Hamdi veya Elmalılı Küçük Hamdi mahlası ile makalelerini yayınlanmıştır. Tefsirinde ise Elmalılı Hamdi Yazır imzasıyla eserini yayınlamıştır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Kitapları - Eserleri
- Kuran-ı Kerim Türkçe Meali
- Hak Dini Kur'an Dili (10 Cilt Takım)
- Kur'anı Kerim ve Satır Arası Kelime Meali
- Hak Dini Kur'an Dili 1. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 2. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 3. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 4. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 5. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 6. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 7. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 8. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt
- Hak Dini Kur'an Dili 10. Cilt
- Makaleler II
- 41 Yasin
- Yasin-i Şerif (Fihristli, Mealli ve Türkçe Okunuşlu) - Orta Boy
- İslam Düşüncesinin Problemlerine Giriş
- İhlas Suresi Tefsiri
- Kur'an Meal Defter
- Hak Dini Kur'an Dili Tefsiri (13 Cilt Takım) (Osmanlıca)
- Osmanlı Anayasasına Dair
- Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meâli
- Hak Dini Kuran Dili Meali (Ciltli-Şamua-Büyük Boy)
- Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali (Hafız Boy)
- Osmanlı Vakıf Hukukuna Giriş: Ahkam-ı Evkaf
- Açıklamalı Kur’ân-ı Kerim Meali
- Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meali
- Meşrutiyetten Cumhuriyete Makaleler
- Hak Dini Kur'an Dili
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Alıntıları - Sözleri
- Allah size imanı sevdirdi, sevgili kıldı, dolayısıyla iman etiniz, bu gösteriyor ki, iman etmek için yalnız bilgi yeterli değil, bir iradenin fiil olabilmesi için sevmek de gereklidir. Bundan dolayı dinin başı muhabbettir, sevgidir. (Hak Dini Kur'an Dili 7. Cilt)
- “Kâinat onun delili iken o da kâinatın şahidi ve nurudur. “ (Hak Dini Kur'an Dili 1. Cilt)
- Hakkı bâtıl, bâtılı hakk yapmaya çalışanlar, haysiyyet-i ilmiyyeden âri birer Tağutturlar. (Hak Dini Kur'an Dili 4. Cilt)
- ... Kur'ân'ın tercümelerine de bu hakimiyet isnad edilemez ve tercümelerden doğrudan doğruya hüküm çıkarmaya kalkışmak da doğru olmaz. Hüküm ancak Arapça indirilmiş olan aslına aittir. (Hak Dini Kur'an Dili 6. Cilt)
- Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, peygamber'e de itaat etseydik! derler. Ahzâp Suresi : 66 (Hak Dini Kuran Dili Meali (Ciltli-Şamua-Büyük Boy))
- Kur'an hadîka-i vücudda açılmış hakîkî ve misalsiz bir gül farz edilirse, en güzel tercemesi nihâyet onun dest-i mahâretle yapılmış bir resmine benzetilebilir ki bunda aslının ne maddesi, ne kuvveti, ne nü`ûmeti, ne nümuvvu, hâsılı ne yağı, ne râyihası hiçbirisi bulunamaz. (Hak Dini Kur'an Dili 1. Cilt)
- Kadıhan Fetâvâ'sında "Bir adam, kardeşinin günah ve kusurlarını ona özen gösterdiği için söylerse o gıybet olmaz. Gıybet ancak öfke şekliyle sövme kastedilerek anmaktır diye zikredilmiştir. Bundan dolayı kötülüğü gidermek için veya fetva almak için veya şerrinden korunmak için yahut 'topal" demek gibi tarif için olursa gıybet olmaz. Bunun gibi, işlediği fıskı, zulmü açıklayan bir kimse olur da onun fıskını, zulmünü anarsa yine gıybet olmaz. Lâkin başka bir ayıbını zikrederse gıybet olur. (Hak Dini Kur'an Dili 7. Cilt)
- Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz (Kur'ân) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allâh'tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). (Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meali)
- Eğer imân etmiş kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza, ALLÂH daha lâyıktır. (Kur’an-ı Kerim’in Yüce Meali)
- Ğaşiye Suresi 11.ayet:Orada(cennet)boş bir söz işitmez. -Burada manaya boş fiiller de dahildir. 1)"Cennetdeki mutluluk dünyadaki gibi boş eğlencelerden olacakmış gibi bir kuruntu ihtimalini savmak anlamını taşıyor." Böyle olduğu için cennetde sıkılma gibi bir durum söz konusu değildir. 2)"Hayat aslında çalışmak demek olduğu için, gerçekte hayatın zevki, gayesine yönelik olarak çalışma zevkinden ibarettir. " Yani sıkılmak insanın, insanlığına karşı zıt bir tavır almasının sonucu ortaya çıkar, varlık gayesini anlayan insan için sıkılmak yoktur. (Hak Dini Kur'an Dili 9. Cilt)
- Ni'met-ü saadetin en büyüğü şükrandır. (Hak Dini Kur'an Dili 3. Cilt)
- Âlûsî der ki: "Kul her ne kadar çok çalışsa da, Mabud'un celaline layık olanı, gereği gibi yerine getirmede kusurdan uzak olamayacağına işaret için birçok taatlardan sonra istiğfar da meşru kılınmıştır. Onun için zikretmişlerdir ki, farz namazı kılan kimse için akabinde üç defa istiğfar etmesi, teheccüd kılanın seher vakitleri dilediği kadar istiğfar etmesi ve hacının hacdan sonra istiğfar etmesi meşru kılınmıştır. “Seherlerde istiğfar ediciler.”( Âl- i İmran, 3/17), “Sonra insanların akın akın döndüğü yerden siz de akın edin ve Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir." ( Bakara,2/199). Aynı şekilde abdestin sonunda ve her toplantının bitiminde istiğfarın meşru olduğu da rivayet olunmuştur. Resulullah herhangi bir toplantıdan kalkarken de سبحانك اللهم وبحمدك أستغفرك وأتوب إليك “Allah'ım! Seni hamdinle tesbih ederim Senden bağışlanma diler, sana tevbe ederim.” derdi. Bu şekilde istiğfar emrinden, anlaşıldığı nakledilen vefat haberine bir remiz var demektir. Meşhuru da bu işaret, dinin emrinin kemal bulmasıyla davet görevinin tamama yaklaşmış olduğuna delaletten anlaşılmıştır." (Hak Dini Kur'an Dili 10. Cilt)
- hayat her şeydir ve her şey, Allah'ın gücüyle ayaktadır. (Hak Dini Kur'an Dili 2. Cilt)
- 4) Dosdoğru bir yol üzerindesin. 5) Bu Kur'ân yenilmez güç ve sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın indirdiği bir kitaptır. (41 Yasin)
- "Hem benim neyime ki ibadet ve kulluk etmeyeyim. O beni yaratana? Halbuki hep döndürülüp ona götürüleceksiniz." (Hak Dini Kur'an Dili 7. Cilt)
- Allah'ın mescidlerini içlerinde ismi ilahi zikredilmekten men eden ve o mescidlerin maddeten veya manen harab olmasına, yıkılmasına veya muattal kalmasına veya mescidlikten çıkarılmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Ve böyle zalimlerin cennet ile münasebeti nedir? (Hak Dini Kur'an Dili (10 Cilt Takım))
- Ama insan, her ne zaman Rabbi onu sınayıp da ikramda bulunur, nimet verirse, “Rabbim bana ikram etti.” der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, “ Rabbim beni zillete düşürdü.” der. (Kur'an Meal Defter)
- Ağaçtan beklenen meyvesi olduğu gibi, imandan beklenen de güzel ameldir ve Allah'a yaklaşmak da onunladır. (Hak Dini Kur'an Dili 1. Cilt)
- "O gün insanlar, her biri bir taraftan uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır."Kâri'a Sûresi/4 (Kur'anı Kerim ve Satır Arası Kelime Meali)
- Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Kadın bir kaburga kemiğinden, bir eğri kaburga kemiğinden yaratıldı, onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kırılması da boşanmasıdır." Buhari, Nikah 79; Müslim, Redâ 65; Tirmizî, Talâk 12; Dârimî, Nikah 45; Ahmed b. Hanbel, II, 428,449,530, V, 164. buyurulmuştur. Burada eğri kaburga kemiği, bu yarılmaya işaret etmekle beraber erkekle kadın arasındaki tabiat uyumsuzluğuna ve kadınların erkekleştirilmeye kalkışılması, onları kırıp atmak demek olduğuna dair uyarıyı içeren bir misaldir. Bundan başka bu kısımlara ayrılmanın, cennetteki yaratılış başlangıcında meydana geldiği de hadislerde yer almıştır. (Hak Dini Kur'an Dili 3. Cilt)