Halife ve Sultan - Wilhelm Barthold Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Halife ve Sultan kimin eseri? Halife ve Sultan kitabının yazarı kimdir? Halife ve Sultan konusu ve anafikri nedir? Halife ve Sultan kitabı ne anlatıyor? Halife ve Sultan PDF indirme linki var mı? Halife ve Sultan kitabının yazarı Wilhelm Barthold kimdir? İşte Halife ve Sultan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Wilhelm Barthold
Çevirmen: İlyas Kamalov
Yayın Evi: Yeditepe Yayınları
İSBN: 9789756480521
Sayfa Sayısı: 192
Halife ve Sultan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Rus şarkiyatçı Vasilij Vladimiroviç Barthold, İslam, Orta Asya ve Doğu Tarihi'ne dair çalışmalarıyla bütün dünyada tanınan bir bilim adamıdır. Barthold'un en önemli araştırmalarından biri de Halife ve Sultan isimli araştırmasıdır. Barthold, bu araştırmasında halifelik kurumunun ortaya çıkışını, Emeviler ve Abbasiler zamanındaki tarihi gelişimini, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun kuruluşuyla halifelik kurumunun geçirdiği değişikliği ve halifeliğin Osmanlılar'a geçişini incelemektedir.
Bu kitapta ayrıca Barthold'un Karadeniz'de İslam, Türkiye, İslam ve Hıristiyanlık ve Moğol İstilası ve İran Kültürü'ne Tesirleri adlı makaleleri de yer almaktadır.
Halife ve Sultan Alıntıları - Sözleri
- İlim adamı vasfını taşıyan hükümdar olarak Uluğ Bey islam dünyasında yegâne örneği teşkil etmektedir. Çağdaşları onu ancak Aristoteles’in öğrencisi ile karşılaştırmışlardır.
- ... artık tek dinin iki farklı temsilcileri birbirlerini kafir olarak nitelendirmişlerdir.
- din hala savaş için sadece bir bahane idi.
- Mekke kapıları bütün gayri müslimler için kapatılmış ve Müslüman olmayan hiçbir devlet kendi temsilcisini bulunduramamıştır.
- Yavuz Sultan Selim, “her iki kutsal şehrin de hizmetkârı” olunca, Müslümanlar’ın gözünde bütün Müslümanlar’ın halifesi haline gelmiştir. “Allah her asırda “dini ihya eden” birini gönderiyor” şeklindeki hadis, Selim içinde kullanılmıştır.
- İlk kez Kâbe için örtüyü Osmanlı Sultanı göndermişti (örtünün üzerinde Yavuz Sultan Selim’in adı yazılmıştı) ve bütün hacılar hac sırasında Sultan Selim’e dua etmişlerdir.
- Mısır’ın fethi Türk İmparatorluğu’nu o kadar güçlendirmiştir ki, Hristiyanlar Haçlı seferleri sırasında başdüşman olarak gördükleri ve daha o tarihlerde Hind Okyanusu’nda Avrupalıların en önemli rakipleri olan Mısır’ın fethine üzülmüşlerdir .
- Timur ancak hayatının son günlerinde Müslümanlar'a karşı işlediği günahları affettirmek için Çin'e karşı sefer düzenlemeyi ve galibiyetler elde etmeyi amaçlamıştır. Zira bu zaferler ile Müslümanlar'ın gözünde kötülükten arınmış olacaktı. Diğer taraftan onun düşmanı Osmanlı Sultanı I. Bâyezid, din adına verdiği savaşlarda öyle başarılara imza atmıştı ki, Yezdi'ye göre, Timur bile bunu inkar edememişti.
- Osmanlı sultanları döneminde Kutbeddin, Müslümanların 1258 yılından sonra halîfesiz kaldıklarını yazmıştır. Kutbeddin, Mısır halîfelerinin Abbasîler ile aynı safa konulamayacağını haklı olarak ispatlamıştır. Ona göre, Büveyhî ve Selçuklular zamanında dünyevî hâkimiyetten mahrum bırakılan Bağdad halîfeleri en azından konumlarına uygun unvanlar ile donatılmıştı. Kutbeddin, bu halîfelerden birisinin 369/979-980 yılında Mısırlı bir elçiyi tahtında, omuzlarında Peygamberin hırkasını, beline Peygamberin kılıcını bağlamış ve elinde Peygamberin asâsı olduğu halde karşıladığını yazmıştır. Gördüklerine hayran kalan elçi, ''Yoksa bu Allah'ın tâ kendisi mi?'' diye sormaktan kendisini alamamıştır. Büveyhî hükümdarı bunun üzerine ''O, Allah'ın yeryüzündeki yardımcısıdır'' cevabını vermiştir. Mısırlı Abbasîlerde ise bu halîfelerin durumunun tersine ne hâkimiyet, ne de buna benzer dış ortam vardı. Mısır'da halîfelerin ancak isimleri mevcut idi. Mısır'da bile adları paralarda zikredilmeyen Abbasî halîfelerini, Asya'nın bütün Müslüman hükümdarlarının paralarında adını Allah ve Hz. Muhammed isimleriyle birlikte gördükleri önceki halîfeler ile karşılaştırmak mümkün değildi. s. 73-74
- Daha öğrencilik yıllarında Barthold, Arapça, Farsça, Türkçe dillerini öğrenmiştir.
- Emevî hanedanı içerisinde tek adîl halife olarak gösterilen II. Ömer'in, camilerde Cuma hutbesi sırasında Hz. Ali'nin lanetlenmesini yasakladığına dair rivayetler mevcuttur.
- Ebu Müslim ile ilgili hikâyelerde okunmasına Emevilerin yıkılışına kadar devam edildiği yazılmaktadır. Halbuki artık Ebu Turab ile Hz. Ali'nin aynı kişi olduğunu hatırlayan bir kişi bile kalmamıştı.
- Harun Reşid, hacca son kez 804 yılında gitmiştir. Ondan sonra günümüze kadar herhangi bir halife veya büyük hükümdae Mekke'yi ziyaret etmemiştir.
- Abbasiler Bağdad'da, Fatimiler Mehdiya, Kuzey Afrika ve daha sonra Kahire'de, Endülüslüler ise Kurtuba'da aynı zamanda da kendilerini "Müslümanlar'ın emiri" olarak ilân etmişlerdir.
Halife ve Sultan İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Barthold önemli bir araştırmacıdır. Özellikle Orta Asya üzerine yaptıkları çalışmalar Türk siyasi ve kültür tarihinin açıklanmasında öncü rol oynamaktadır. Bu kitapta daha çok İslamiyetin Orta Asya kökenli kavimler üzerindeki etkisi anlatılmıştır. Aynı zamanda da İslamiyetin doğuşundan da söz edilmiş, konular birbirlerine bağlanmıştır Güzel bir şekilde halifelik sistemini anlatan kitap, bunların yanısıra halifeliğin kronolojisinden de bahsetmiş, yakın tarihlere kadar olayları tasniflemiştir. Özellikle eser Timur dönemlerinin etrafında dönmektedir. Yazıların ortalamasını düşünürsek Timur'dan sıkça söz edildiğini söyleyebilirim. Çalışma faydalıdır. Bazı alıntılar da eklemiş bulundum, ilgililer alıntılardan yararlanabilir ve az çok içerik hakkında fikir edinebilir. Bu arada esere yalnızca Türk tarihi gözüyle bakmak doğru olmayacaktır çünkü Arap ve Fars tarihi de bizleri ilgilendiren çağlardır. Bunun en bariz neticesiyse bu toplumlardan kendi öz tarihimiz hakkında bilgi edinmemizdir. (Yiğit)
Halife ve Sultan PDF indirme linki var mı?
Wilhelm Barthold - Halife ve Sultan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Halife ve Sultan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Wilhelm Barthold Kimdir?
Wilhelm Barthold veya Vasiliy Vladimiroviç Bartold (Rusça: Василий Владимирович Бартольд) (d. 15 Kasım 1869, Sankt Petersburg - ö. 19 Ağustos 1930) bir Rus ve Sovyet doğubilimci ve tarihçidir.
Petersburg Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve 1918 yılından 1921 yılına kadar Petersburg Antropoloji ve Etnografya Müzesi'nde yönetmenlik yapmıştır.
Barthold, Batı Orta Asya tarihi, İran, Arap Halifeleri, İslam ve Doğubilim tarihi ile ilgili önemli araştırma ve çalışma yapmıştır. 1926 yılında Türkiyat Enstitüsü'nün çağrısı üzerine İstanbul'da Orta Asya tarihi hakkında dersler vermiş ve bu dersler kitap olarak 1927 yılında "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler" adıyla İstanbul'da basılmıştır. Barthold'un İstanbul'da verdiği derslerin bu kitabı 1935'te Almancaya, 1945'te Fransızcaya, 1968'te Rusçaya çevrilerek basılmıştır.
Eserleri
Turkestan Down to the Mongol Invasion (London: Luzac & Co) 1928 (Trans. T. Minorsky & C.E. Bosworth) (İngilizce)
A Short History of Turkestan (1920) in Four Studies on the History of Central Asia (Leiden: E.J. Brill) 1956 (Trans. V. & T.Minorsky) (İngilizce)
An Historical Geography of Iran (Princeton: Princeton University Press) 1984 (translated by Svat Soucek; edited by C.E. Bosworth) (İngilizce)
Собрание сочинений (Москва: Издательство Восточной литературы) 1963-77 9 Vols.
Отчет о поездке в Среднюю Азию с научною целью (С.Пб.: Тип. Имп. Академии Наук) 1897
История культурной жизни Туркестана (Москва: Изд. Академии наук СССР) 1927
Работы по исторической географии (Москва: Изд. фирма «Восточная литература» РАН) 2002
Wilhelm Barthold Kitapları - Eserleri
- Orta Asya Türk Tarihi
- Moğol İstilasına Kadar Türkistan
- İslam Medeniyeti Tarihi
- Halife ve Sultan
- Orta Asya
- Müslüman Kültürü
- Uluğ Beg ve Zamanı
- Türk - Moğol Ulusları Tarihi
- Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma
- Rusya ve Avrupa'da Oryantalizm
- Türkistan Halklarının Tarihi
- Mir Ali Şir ve Türkmen Halkının Tarihi
- Kafkasya ve Doğu Avrupa Tarihi
- İlk Müslüman Türkler
- Tarihte Türk Dünyası
Wilhelm Barthold Alıntıları - Sözleri
- İbn el-Esîr’in kaydına göre bu hanedanın kurucusu Kara-han, rüyasında Türkçe olarak kendisine Müslüman olmasını söyleyen bir insan görmüş ve böylece İslam’ı kabul etmiştir. (Orta Asya)
- Yavuz Sultan Selim, “her iki kutsal şehrin de hizmetkârı” olunca, Müslümanlar’ın gözünde bütün Müslümanlar’ın halifesi haline gelmiştir. “Allah her asırda “dini ihya eden” birini gönderiyor” şeklindeki hadis, Selim içinde kullanılmıştır. (Halife ve Sultan)
- Türk kitabelerinin dili Uygurca yazılmış kitabelerin diline oldukça yakındır ve hatta Radloff’un ifadesiyle Uygurlarınki ile özdeşleşmeyen tek bir kelime ve kalıp yoktur. (Orta Asya)
- “Uluğ Beg’in şaşılacak derecede bir hâfızaya sahip olduğunu ispat etmek için Devletşah tarafından anlatılan hikâye Uluğ Beg’in Karabağ’da kışı geçirdiği zamana aittir. Timur’un sarayında kıssahân olan kimsenin kızkardeşinin oğlu Karabağ’da Uluğ Beg’in oyun arkadaşı idi. Sonraları bu oyun arkadaşı Şeyh Azeri olmuş ve 1448 yılında Horasan’da Uluğ Beg’i sırtında derviş hırkası olduğu halde selâmlamıştı. Uluğ Beg hemen eski oyun arkadaşını tanımış ve ona ‘Sen bizim Kıssahân’ın kızkardeşinin oğlu değil misin?’ diye sorarak o zamanki olayları anmaya başlamıştır.” (Uluğ Beg ve Zamanı)
- Bilimsel başarılar, toplumun kültürel seviyesi üzerinde etkisiz kalmadı. Araplar bir bilimde uzmanlaşmış bilginler (âlim) ile bütün bilimlerdeki son gelişmelerden haberdar eğitimli adamları (edip) ayırt etmeyi başarmışlardı.... Müslümanların kültürel üstünlükleri, ister savaşta olsun ister barışta, idari örgütlenmede görülmekteydi. 9. yüzyıl gibi erken bir zamanda Bizans da kendisine vaat edilen ödülü alamayan ve o zamanlar pagan olan Bulgarlara giden bir Arap askeri eğitimcisinden bahsedilmektedir, onun sayesinde Bulgarlar Bizans karşısında ilk zaferlerini kazandılar. Aynı yüzyılda batı Avrupa hacıları canlarının ve mallarının Müslüman ülkelerde kendilerininkinden daha emniyetli olduğunu söylemektedirler. Bununla birlikte kültürel seviyedeki artış, adetlerin yumuşamasına yahut toplumsal veya idari yönetim şartlarındaki değişime nispeten az katkıda bulunmuştu. Gerçekten de filozoflar, Platon ve Aristoteles’in kuramlarını bilmekte ve Farabi gibi bazıları siyasi risaleler kaleme almakta ancak yine de güncel yaşamın gerçekliğinden uzak, soyut bir ideal şehir fikri ile ilgilenmekteydiler. İdari örgütlenme söz konusu olduğunda Farabi’nin nazariyesini örnek olarak alabiliriz. Ona göre bir hükümdar için gerekli tüm nitelikler, şayet tek bir kişi de buluşursa, iktidarın o kişiye emanet edilmesi fakat şayet böyle bir kişi olmazsa bu nitelikleri hep beraber sahip olabilecek birkaç kişiden oluşan bir komisyonun kurulması şarttır.. (Müslüman Kültürü)
- Mekke kapıları bütün gayri müslimler için kapatılmış ve Müslüman olmayan hiçbir devlet kendi temsilcisini bulunduramamıştır. (Halife ve Sultan)
- Müslümanların belli başlı kültür hizmetlerinden biri, antik coğrafyacıların eserleriyle hiçbir suretle mukayese kabul etmeyecek kadar geniş coğrafya literatürü yaratmalarıdır. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)
- "Karahanlıların ilerleyişini,Afganistan'ın, İran'ın doğu yarısının ve Hindistan'ın bir kesiminin fatihi olan Gazneli Sultan Mahmut durdurdu.4 Ocak 1008 günü, Utbi'nin tanımına göre, 'geniş yüzlü,küçük gözlü,basık burunlu, seyrek sakallı,demir kılıçlı ve kara donlu' Türkler Belh yakınında ezici bir yenilgi yaşadı." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- Müslümanlar ateşli silahları Avrupalılardan hiç tereddütsüz ödünç aldılar ama sıra matbaa gibi diğer icatlara gelince, teoloji otoritelerinden özel bir fetva almak gerekiyordu, zira basılı kitap, dinle yakından ilintili olan okul yaşamında bütünsel bir devrimi beraberinde getirmekteydi. (Müslüman Kültürü)
- "Burada toprak filizleri zırh giyip birbirini tutsak alır." (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- "Belh şehri, Ceyhun havzasının en önemli eski şehri kabul edilir; İslâm yazarları şehre kısaca 'şehirlerin anası' (Ümmü'l-bilâd) adını vermişlerdir." (Moğol İstilasına Kadar Türkistan)
- Farabi’nin siyaset görüşüne göre; ‘’Eğer hakim olmak için aranan şartlar bir kişide bulunabildiyse, hakimiyet ona teslim edilmelidir. Bu şartların tek kişide bulunamadığı durumlarda ise, yönetim için bir heyet vücuda getirilmelidir.’’ (İslam Medeniyeti Tarihi)
- Öyle ki, bir atlı on gün gitse dahi ekin tarlalarını geride bırakamazdı. (Orta Asya)
- Uluğ Bey'in rasathânesi kurucusunun ölümünden sonra çalışmalarını kesmiştir. Onun biricik öğrencisi ve ilim arkadaşı Ali Kuşcu Semerkand'dan ayrılarak, 879(1474) yılında İstanbul'da ölmüştür. Ali Kuşçu'dan başka Kadızâde'nin torunu Meryem Çelebi de Uluğ Bey'in eserlerinin yorumcularındandı. Fakat İslâm astronomisi Uluğ Bey'den sonra hiçbir ilerleme kaydetmedi. Uluğ Bey'den sonra gerçek astronomi bilginleri ortadan kalkmışlar ve onların yerini camilerdeki muvakkitler(takvim düzenleyenler) almışlardır. (Uluğ Beg ve Zamanı)
- Timur ancak hayatının son günlerinde Müslümanlar'a karşı işlediği günahları affettirmek için Çin'e karşı sefer düzenlemeyi ve galibiyetler elde etmeyi amaçlamıştır. Zira bu zaferler ile Müslümanlar'ın gözünde kötülükten arınmış olacaktı. Diğer taraftan onun düşmanı Osmanlı Sultanı I. Bâyezid, din adına verdiği savaşlarda öyle başarılara imza atmıştı ki, Yezdi'ye göre, Timur bile bunu inkar edememişti. (Halife ve Sultan)
- XV .— XVI. asırlar, İslâm dünyasının Türk hâkimiyeti altında, bilhassa siyâsî bakımdan, yüksek ve kuvvetli bir devridir. Husûsiyle, Türk milletinin tarihte yarattığı en büyük ve en devamlı eser olan Osmanlı İmparatorluğu, Şark’ta Safevîler’le uğraştığı hâlde, Garp’ta büyük zaferler kazanmakta ve bütün Avrupa devletlerini titretmekte idi. (İslam Medeniyeti Tarihi)
- Araplar, İran ve Türkistan’ da kent tarzının dönüşümüne olduğu kadar kent yaşamının gelişimine de oldukça büyük katkı sağlamışlardı. Bu ülkelerdeki İslam öncesi kentler, kelime anlamı iktidarın yerleştiği yer olan “şehristan”adı verilen ve bir hisar ve kendi halinde bir kentten oluşmaktaydı. Neredeyse aynı önem, Arapların Süryanilerden aldığı “medine” kelimesine de atfedilmekteydi. Kelime, adaletin dağıtıldı saray anlamına gelmekteydi. Pazarsa, şehir duvarlarının dışında kapı tarafında olurdu. Yakın tarihteki araştırmalara göre pazarın bu konumu İranlı ve Sami olmayan Önasya dillerinden alınan ve “kapıdaki iş”i işaret eden “bazaar” kelimesinin asıl anlamıyla örtüşür nitelikteydi. Arap yönetiminde kent yaşamı yavaş yavaş şehristandan sanayi ve ticaret sınıfı temsilcilerinin konaklama yeri olan kenar mahallelere kaydı. Daha sonra Önasya ülkelerinde gördüğümüz, kenti doğudan batıya ve kuzeyden güneye kesen ana cadde boyunca pazarları ve kavşaklarda pazaryerinin bir de Ulu Cami barındırdığı kent tarzının yerleşik hale geldiği yer burasıdır... Emirler büyük kentlerde yaşamaktaydı. Haliyle resmi kurumlar da buralardaydı. Bunlar büyük ölçüde Arapların fethettikleri kültürlü halklardan alıp benimsediği kurumlardı. Fars etkisiyse Halife Ömer zamanında bile önemli bir etkendi. Müdürler ve muhasebe memurları tanınmıştı ve muhtemelen Farsça kökenli “divan” kelimesi onları belirtir şekilde kullanılmaktaydı. Araplar Yunanca ve Latinceden benzeri terimleri eskiden Bizans’a ait memleketlerden ödünç aldı. Örneğin Latince bir kelime olan “kestör”ü Mısır’dan almışlardı. Katipler Arap fütühatın‘dan sonra dahi Yunanca olsun, Farsça olsun yerel lisanlara hakim yerli sakinler arasından seçilmekteydi. Ancak 7. yüzyılın sonunda Arapça memuriyet işlerine sokulmaya başlandı. (Müslüman Kültürü)
- Âbideler gösteriyor ki, Türk ülkesinde çinliler hâkim olduğu vakit Türkler'in aristokrasisi (idarecı sınıfı), kendi sınıf imtiyazının korunmasını ilere sürerek yabancı bir milletin elinde tutsaklığa daha çabuk alışmışlar ve millî âdet ve geleneklere bağlılık göstermemişler, ihanet etmişlerdir. Fakat milletin halk kısmı (avam sınıfı) yabancı boyunduruğuna çabuk alışmamış ve geleneklerine bağlı kalmıştır. (Orta Asya Türk Tarihi)
- ..İslam hiçbir sıkıntı yaşamadı ve Müslüman yazarlar ilk Gürhanların eşitliğini ve İslam'a saygılarını methederler. İslam yalnızca diğer kültler yanındaki yerini almak üzere baskın konumundan çıkarılmış ve bu da kendi payına takipçilerinin sayısını artırmak için yeni bir özgürlük üstünlüğü sağlamıştı. (Orta Asya Tarihi Üzerine Dört Çalışma)
- İslamlık Moğollar arasında 1426 yılında ölen Muhammed Han zamanında nihai olarak yayılmıştı; bu han uyruklarını sarık kullanmaya zorluyordu; uymayanların başına çivi çaktırıyordu. (Türk - Moğol Ulusları Tarihi)