Hangi Atatürk - Attila İlhan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Hangi Atatürk kimin eseri? Hangi Atatürk kitabının yazarı kimdir? Hangi Atatürk konusu ve anafikri nedir? Hangi Atatürk kitabı ne anlatıyor? Hangi Atatürk PDF indirme linki var mı? Hangi Atatürk kitabının yazarı Attila İlhan kimdir? İşte Hangi Atatürk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Attila İlhan
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789754583861
Sayfa Sayısı: 426
Hangi Atatürk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Mustafa Kemal'in gözünde, eylemin 'meşruluğu' demek, halkça onalanmış olması demektir. Yoksa Kongreleri, Büyük Millet Meclisi'ni anlamak ve açıklamak mümkün olamazdı. Şu sözlerini bir de: '... Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır.
Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.' Siz Osmanlı ülkesinde, 'milli kararlara dayanmak', 'meşruluğu' bunda aramak ne demektir bilirmi misiniz? Padişahı ve Halifeyi silmek, hiçe saymak demektir! Mustafa Kemal, Amasya Tamimi'nden itibaren, Osmanlı meşruluğunu reddetmiş, tarihsel meşruluğu önemsemiştir. Buysa 'ihtilâl'in ta kendisidir."
-Attilâ İlhan-
(Tanıtım Bülteninden)
Hangi Atatürk Alıntıları - Sözleri
- Hakikati konuşmaktan korkmayınız.
- ..Aslında kültürel alanda Atatürkçülük, ne İslâm düşmanlığı ne de Batı hayranlığıdır.
- Asıl Atatürk devrimi, ne şapka giymiş olmamızdadır; ne Latin harfleriyle yazmamızda; hani o Büyük Millet Meclisi'nin duvarında koskocaman yazılı olan söz vardır ya, ondadır işte: "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur."
- Devrim, akıl almaz bir tutkuyla engel gördüğü her şeyi ezip geçer.
- Atatürk'ü inkâr etmek affedilmez büyük bir günah olur. Atatürk hiçbir şey yapmamışsa yeni bir Türk devleti kurmuştur. Bu, Türk tarihinin en önemli olaylarından biridir.
- Mustafa Kemal demokratik bir devrimin lideridir, zaferden sonra on yıl gibi kısa bir süre yaşar ve ölür...
- "Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken, acı da olsa, hakikati görmekten bir an geri kalmayınız. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için lüzum ve mecburiyet yoktur."
- ... Cumhuriyetçi olmanın ne büyük bir inkılâpçılık demek olduğunu anlatamadık!
- ..Hangi istiklâl vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?
- Bunlar hanidir "Atatürkçü" geçiniyorlar ya, Allah sizi inandırsın, Mustafa Kemal'in bir tek sözü, bir tek ilkesi üzerinde bile doğru dürüst düşünmemiş, neyi nasıl ele alacağına uygulayacaklarına kafa yormamışlardır.
- Millet egemenliğini almıştır ve isyan ederek almıştır. Alınmış egemenlik hiçbir neden ve biçimde terk edilemez; geri verilemez. Bırakılamaz.
- Yolunda yürüyen bir yolcunun, yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır.
- Uyuyacak mıyız? Yoksa daha Cumhuriyet'in ilk yıllarında işaret edilmiş bu zorunlu hedeflere ulaşıp bağımsızlığı ve özgürlüğü bize bırakabilmek için canlarını vermiş olanlara nihayet layık olacak mıyız?
- Sağcısı da solcusu da, gerçekte şu otuz yıllık iktidarların muhalifidirler, oysa şu son otuz yıllık iktidarlar, Mustafa Kemal'in devrimini yozlaştıra yozlaştıra 'sistem'in denetiminde bir Filipin demokrasisi kılığına sokmuş, ama bunu Atatürkçülük etiketi adında yapmışlardır, bu da giderek Atatürk'e karşı olunmasını olağanlaştırır.
Hangi Atatürk İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Hangi Atatürk'ü bu mecradan tanıştığım bir kişi sayesinde alıp okudum. O insana beni bu güzel kitapla tanıştırdığı için çok teşekkür ediyorum öncelikle. Dilinden korkarak almıştım bu kitabı. Belli ki siyasi terimler, eski sözcükler var. Hayır, öyle değilmiş. Öyle sade ki, kullanılan bazı eski sözcükleri bile cümleye göre anladım. Günümüzde denk geldiğimiz bazı insanlar vardır. Kolunda Atatürk imzası dövmesi vardır fakat ilkelerini sayamaz. "ben Kemalist'im" der, emperyalizmi benimser. Sokak röportajlarını izlerken denk geliriz, siyaset ve politika konusunda, ekonomide, eğitimde, millilikte asla Mustafa Kemal'in düşüncelerine yer vermezler. Daha kötüsü düşündüklerinin Atatürk temelli olduğunu savunurlar. Kitap, yıllar önce yazılmış fakat okurken günümüzü gördüm. Atatürk'ü benimseyenlerin tam tersi düşüncelere sahip olmasını anlatıyor, hatta Atatürkçü geçinen Atatürk'ten sonraki siyasileri eleştiri yağmuruna tutuyor. Anti-emperyalist bir düzeni henüz sağlamışken Mustafa Kemal'den sonra gelenlerin Batı işbirliklerinin nedenini tartışıyor, millî ekonomimize, millî eğitimimize, kültürümüze sokulan nifakları bir bir ele alıyor ve bunlara karşın "Atatürkçü geçinen politika esnaflarını" hedef alıyor. Batı muhipliğinin, Amerika köleliğinin temellerini anlatıyor, bunlara bir de kanıtlar sunuyor İlhan. Sanıyoruz ki devrimler Batı'ya benzer diye biz onları örnek alacağız. Hayır, Mustafa Kemal demiştir ki "Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istikâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz." Yani diyor ki, dışa bağımlı yaşayan bir ülkeye ancak uşak muamelesi yaraşır. Bu düşünceye sahip bir liderin evlatları olarak, nasıl bu durumlara göz yummuşuz, Batı nasıl da bizi avcunun içine almış, üzülerek okudum. Ermeni Soykırımından Arap İhaneti konusuna kadar yerel-uluslararası birçok konuya değindiğinden bu kitap bir rehber, bir sorgulama aracı oldu benim için. Bu kitap sayesinde "Atatürkçü geçinen politika esnaflarını" fark ettim, en azından millet bazında nasıl bir yol izlenmeli, ben öğretmen olduğumda öğrencilerime Atatürk'ü nasıl anlatmalıyım konularında fikir sahibi oldum. Son olarak, "Atatürk'ü görmek için fikirlerini anlamak kâfidir." Sözünden hareketle Attila İlhan, Mustafa Kemal Atatürk'ü ve fikirlerini böyle gerçekçi anlattığı, fikirlerini sözde benimseyenleri eleştirip bizlere ışık tuttuğu için gönlümdeki değeri Ayrılık Sevdaya Dahil diyen bir "şairden" çok düşünceleriyle de artan bir yazar konumu da kazanmıştır. Herkes okumalı ki Atatürk'e karşı sevgimiz ve fikirlerini uygulamamız "sözde" kalmasın. Onu anlayabildiğimiz sürece aydınlıklardayız. (Emine)
Rehber Niteliğinde Bir Kitap: Aslında kitap adıyla dahi sizi vurmayı başarıyor. Herkes Atatürkçü olduğunu iddia ediyor fakat gerçekten öyle mi? Atatürk'ün görüşlerini düstur edinebilmiş miyiz acaba? Onu gerçekten anlayabilmiş miyiz, yoksa sadece lafta mı kalmış? Atatürk aslında bunu öyle güzel özetlemiştir ki hemen hatırlayalım: ''Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir.'' Mustafa Kemal Atatürk, 11 Ağustos 1929'da bu meşhur sözünü söylemiştir. Biz gerçekten onun fikirlerini ve duygularını anladık mı, hissedebildik mi? Önemli olan bu noktadır. İşte bu kitap Atatürk'ü anlamak, Kemalizm ve Atatürkçülük kavramlarını sağlam bir zemine oturtmak için bir rehber niteliğindedir. Kitap Attilâ İlhan'ın 70'li yılların sonuna doğru yazmış olduğu yazılarından oluşuyor. Deneme türünde olduğunu söyleyebiliriz. Fakat yazıları okudukça İlhan'ın, deneme yazmaktan ziyade eleştiri yaptığı görülür. Özellikle İnönü'ye yönelik eleştirileri dikkat çekicidir. İlhan'ın görüşleri oldukça dikkate değer. Cesurca eleştirmiş, Atatürk'ü tahrif etmek (bozmak, değiştirmek) isteyenlere kalemini bir kılıç gibi sallamış ve doğruları örneklerle, kanıtlarla ve bilhassa önemli alıntılarla beraber yazmış. Ayrıca yazılarında Mîr Said Sultan Galiyev'in üzerinde de sıklıkla durmuştur. Galiyev'le ilgili daha detaylı bilgiler edinmek isteyenler için Sırat köprüsü: Sultan Galiyev ve Halit Kakınç'ın Sultangaliyev adlı kitaplarını tavsiye ederim. (Onur Biçer)
Aldığım kıymetli ve anlamlı hediyelerden birisidir. Eser Atatürk'ün bir çok yönlülüğünü (çözüm odaklı) ve yılmaz tavrının netliği her yola çözüm arayan, daima ulusunu düşünen bir yön çıkarcılıkla Atatürk'ün betimlemesini yapmış olan yazar Ata'nın hayatının özellikle siyasal kısmının biyografisini çıkartmıştır. Gerek Nutuk'tan gerek, halk ve Meclis içinde bulunan Atatürk'ün demeçlerinden bir çok sözü ve uyarılarıyla Türk ulusunu hep uyarılmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin eleştiri ve yanlış nokta çözümlerinin şu an ki Türkiye'ye bizi getirmelerinde etsini görülmektedir. Atatürk'ün çizgisinin dışına çıkılmış ve imtiyazlar verilmiş bir Türkiye'de net olarak her şey belli oluyor. Daima Tam bağımsızlık, daima Ulusal Egemenliği savunan Mustafa Kemal Atatürk bu yoldan şaşmayan tek çizgi de yürüyen de Atatürk olmuştur. Tüm idareciler ve yöneticiler yaptıklarıyla bu yoldan çıkılmış ve geri dönülmez yollara sapılmıştır. Bu su götürmez gerçek! Bizlere düşen; yapılması gerekeni yapmaktır. Tarih elbet yazacaktır. (Deniz)
Hangi Atatürk PDF indirme linki var mı?
Attila İlhan - Hangi Atatürk kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hangi Atatürk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Attila İlhan Kimdir?
Attilâ İlhan (15 Haziran 1925 - 10 Ekim 2005), Türk şair, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen. Aydın çalışmalarıyla Türk edebiyat ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuştur.
15 Haziran 1925'te İzmir, Menemen'de doğdu. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi'nin birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözaltında kaldı. İki ay hapiste yattı. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi'ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanında Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak aldı. 1946'da mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Üniversite hayatının başarılı geçen yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başladı. 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkânlarıyla yayımladı.
Paris yılları
1948 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitti. Bu harekette faal olarak yer aldı. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girdi. Sansaryan Han'daki sorgulamalar ölüm, tehlike, gerilim temalarının işlendiği eserlerinde önemli rol oynamıştır. Şair bu gerilim havasını ilk şiirlerinde olmasa da özellikle Bela Çiçeği gibi kitaplarında eski günlerini yâd ettiği ya da eleştirdiği şiirlerini yayımladı. Birkaç kez gözaltına alındı.
Attilâ İlhan, "Kaptan" lakabının kendisine Paris yıllarında bir dönem sakal bırakması üzerine arkadaşları tarafından yakıştırıldığını belirtmiştir. Lakabın yayılmasında beş bölümden oluşan Kaptan şiiri etkili olmuştur.
İstanbul-İzmir-Paris üçgeni
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitti. Fransa'daki bu dönem, Attilâ İlhan'ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950'li yılları İstanbul-İzmir-Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başladı. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır.
Sanatta Çok Yönlülük
1957'de gittiği Erzincan'da askerliğini yaptıktan sonra İstanbul'a dönüş yapan Attilâ İlhan, sinema çalışmalarına ağırlık verdi. On beşe yakın senaryoya Ali Kaptanoğlu adıyla imza attı. Sinemada aradığını bulamayınca, 1960'ta Paris'e geri döndü. Sosyalizmin geldiği aşamaları ve televizyonculuğu incelediği bu dönem, babasının ölmesiyle birlikte yazarın İzmir dönemini başlattı. Sekiz yıl İzmir'de kaldığı dönemde, Demokrat İzmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın İçindekiler dizisinden Bıçağın Ucu yayımlandı. 1968'de Biket İlhan ile evlendi, 15 yıl evli kaldı.
İstanbul'a dönüş
1973'te Bilgi Yayınevi'nin danışmanlığını üstlenerek Ankara'ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak'ı Ankara'da yazdı. 1981'e kadar Ankara'da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da gazetecilik serüveni Milliyet (2 Mart 1982 - 15 Kasım 1987) ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ İlhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından 2005 yılına kadar köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü. 1970'lerde Türkiye'de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ İlhan da senaryo yazmaya geri döndü.
Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür halk tarafından beğeniyle izlenilen diziler oldu.
İlk romanı Sokaktaki Adam yayımlandığında 10 roman yazmıştı. Bunlar hiç gün ışığına çıkmadı. Attilâ İlhan bunun sebebini bir söyleşide şöyle açıklıyor: "... birçok roman yazdım daha önceden. Ama neden yayınlamadım? Çok akıllıca bir sebebi vardı. Çünkü biliyorum ki yazarlar ilk romanlarında kendilerini anlatırlar. O da romancılık değildir. Günlük tutmaktır." (Düşün, Haziran 1996).
Roman serüvenine başladığında döneminin diğer yazarları daha çok yerel ve kırsal olayları, kişileri işlerken Attilâ İlhan şehir insanını Türkiye'nin yakın dönem tarihini siyasal, ekonomik ve sosyal yanlarıyla ele alan bir yapı içerisinde işliyordu. Sadece İstanbul ve İzmir gibi Türkiye'nin büyük şehirlerini, işlediği dönemin yaşam tarzını, ekonomik ve sosyal sorunlarını kahramanlarının gözüyle yansıtmakla yetinmiyor; aynı zamanda, batı kültürünün Türkiye'ye ne şekilde yansıdığını, olumlu ve olumsuz etkilerini, çizdiği karakterlerle ve Avrupa'daki şehirlerle örtüşen bir yapı içerisinde inceleniyordu.
Hazırlık ve arayış dönemi
Romanda "hazırlık ve arayış dönemi" diye nitelendirilebilecek dönemde, yayımladığı Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'de yazarın Paris'te yaşadığı yıllara ait deneyimlerinin ve gözlemlerinin karakterlere yansıdığı görülür. Yazıldığı yıllarda Türkiye'deki Batılılaşma uğruna toplumdan kopan kişilerin bocalamaları Sokaktaki Adam'da ele alınırken, Zenciler Birbirine Benzemez'de Avrupa'da komünist ve antikomünist mültecilerle karşılaşan, hayal kırıklığına uğramış bir devrimci anlatılır. Her bölümün farklı bir karakterin ağzından aktarıldığı Sokaktaki Adam, Attilâ İlhan'ın edebiyatımıza getirdiği yeni bir söylem olarak alınabilir. Daha sonraki romanlarında da görüleceği gibi, diyalektik bir yaklaşımla işlenen olaylarda kahramanlar güçlü ve zayıf yanlarıyla okura ulaşır; birbirlerini suçlamaz ve okuyucuda ön yargı oluşturmazlar. Attilâ İlhan, Zenciler Birbirine Benzemez için şunları söylemiştir: "Kitap 'soğuk savaş'ın en belalı döneminde yazıldı, yayınlandı. Çok ikircikli bir sorunu tartışıyordum. Romanın kahramanı, İstanbul'daki ve Paris'teki 'solcu' çevrelerle düşüp kalkıyor, bunlarla ilişkilerini ve tartışmalarını anlatıyordu, her şeyi olduğu gibi yazmak, romanın yayımlanmasından vazgeçmekle eşitti. Bu bakımdan, içeriğine hafif flu bir hava verdim."
Romanın dilinin farklılığını ise yazıldığı dönem içerisinde yoğun Fransızca çalışmasına bağlayan yazar, bazı cümleleri Fransızca düşünüp Türkçe yazmıştır.
Olgunluk dönemi
Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatılırken; Zenciler Birbirine Benzemez'de Mehmed-Ali istedikleri ile istemedikleri arasında mütereddit bir karakteri yansıtmaktadır. Oysa Kurtlar Sofrası'nda Mahmud ne istediğini çok iyi bilen bir karakteri çizer. Bu üç romanıyla Attilâ İlhan Türk aydınına farklı açılardan bakar, fikirlerini diyalektik-materyalist bir sentez içinde derleyerek Türkiye için bir sentez önerir – ki sonradan yazdığı yedi kitaplık Aynanın İçindekiler serisi de bu zemine oturmaktadır. Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet'te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah'ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşa bu seriyi oluşturan romanlardır. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşe başlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Birbirleriyle bağlantısı olan karakterlerden her biri bir romanda ön plana çıkar ve olaylar onun gözlemleriyle aktarılır. Bu serinin bütünü irdelendiğinde yine, yazarın Türk aydınına yakın tarihimize bir bakma şansı tanıdığını ve kendi toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla önergeler sunduğu görülür.
Ölümü
Attilâ İlhan ilk kalp krizini 1985 yılında geçirdi. Bu tarihten sonra kardiyolojik sorunları devam eden İlhan'ın 2004'ten itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 10 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı. Tiyatro ve sinema sanatçıları Çolpan İlhan'ın ağabeyi ve Kerem Alışık'ın dayısıdır.
2003 Sertel Demokrasi Ödülü'ne layık görülmüştür. 1946 CHP Şiir Yarışması İkinciliği, 1974 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü Tutuklunun Günlüğü ile, 1974 Yunus Nadi Roman Armağanı Sırtlan Payı ile, vefatından sonra 2007 yılında kurulan Attilâ İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı çalışmalarına devam etmektedir.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Attilâ_İlhan
Attila İlhan Kitapları - Eserleri
- Ben Sana Mecburum
- Ayrılık Sevdaya Dahil
- Sisler Bulvarı
- Kimi Sevsem Sensin
- Elde Var Hüzün
- Yağmur Kaçağı
- Böyle Bir Sevmek
- Yasak Sevişmek
- Duvar
- Hangi Atatürk
- Belâ Çiçeği
- Tutuklunun Günlüğü
- Sokaktaki Adam
- Korkunun Krallığı
- Bir Avuç Kıvılcım
- Hangi Batı
- Fena Halde Leman
- Kurtlar Sofrası
- Gazi Paşa
- O Sarışın Kurt
- Hangi Sol
- Bıçağın Ucu
- Hangi Laiklik
- Zenciler Birbirine Benzemez
- Allahın Süngüleri
- Hangi Edebiyat
- Sırtlan Payı
- Batı'nın Deli Gömleği
- Hangi Sağ
- Dersaadet'te Sabah Ezanları
- Abbas Yolcu
- Yaraya Tuz Basmak
- Hangi Seks
- Hangi Küreselleşme
- O Karanlıkta Biz
- Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler
- Kadınlar Savaşı
- Haco Hanım Vay
- Aydınlar Savaşı
- Bir Sap Kırmızı Karanfil
- Bir Millet Uyanıyor! 1
- Faşizmin Ayak Sesleri
- Yengecin Kıskacı
- Sağım Solum Sobe
- Sosyalizm Asıl Şimdi
- Ulusal Kültür Savaşı
- Yıldız, Hilâl ve Kalpak
- Sultan Galiyef - Avrasya'da Dolaşan Hayalet
- İkinci Yeni Savaşı
- Gerçekçilik Savaşı
- Sisler Bulvarı - Yağmur Kaçağı
- Ufkun Arkasını Görebilmek
- İntibah Başladı
- Dönek Bereketi
- Denemeler
Attila İlhan Alıntıları - Sözleri
- Yolunda yürüyen bir yolcunun, yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır. (Hangi Atatürk)
- Âdeta ilk temâşasında hayret ve dehşete düştüğü bir cinematoraphe filmini, tekrardan, bambaşka şerait altında seyretmekte, lâkin eski heyecanı bulamamaktadır. (Dersaadet'te Sabah Ezanları)
- İster öyle gezer, ister böyle! Diyeceksiniz ki ama bu bir ‘imanın’ belirtisidir; iyi de, o ‘iman’ o genç kızla Tanrı’sı arasında bir şey biz ona karışamayız, çünkü laiklik aslında bu demektir. (Ulusal Kültür Savaşı)
- 'Hatıra defteri'nin başka bir sayfası, başka bir günü uyandıracaktır. (Dersaadet'te Sabah Ezanları)
- kalbin neden durmuş rüzgarı kesilmiş değirmen gibi (Sisler Bulvarı - Yağmur Kaçağı)
- Yalnızlık bana dokunuyordu (Bir Avuç Kıvılcım)
- Yorgun kadınlar içtik yalnızlıktan uğuldayan tuzlu kan gibi. (Elde Var Hüzün)
- ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım (Sisler Bulvarı)
- Ne diye Azrailde mantık arıyoruz? Ölmek, bir sıra işi olmaktan ziyade, bir tesadüf işi. Fakat ölüm, ölenden fazla kalanın... (Kurtlar Sofrası)
- "... Türk aydınları 'akılcı kuşku' nedir bilmezler, kör değneğini bellemiş gibi bir adamın ya da saplantının ardına takılırlar taa gerçeklerin acımasız dürtüsü onları eşekten düşürünceye kadar..." (Aydınlar Savaşı)
- Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar Kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız. (Korkunun Krallığı)
- (...)doğa kendisi değişiyor, bu değişme toplumu değiştiriyor, toplum doğayı değiştiriyor, bu değişme sırasında kendi değişiyor, insanlar toplumu değiştiriyor,tarihi yapıyorlar, bu arada kendileri de değişiyor. (İkinci Yeni Savaşı)
- Cebimizde metelik yokmuş. Terk edilmiş bir köpek yavrusu gibi açmışız. Herkes bizi hor görmüştür: — Adam sen de, diye düşünürüz, adam sen de! Yarın elbette huzur-u mahşerde...(!) (Zenciler Birbirine Benzemez)
- sanki ölüm yoktur zulüm yoktur dünyada sanki bir rüzgar gibi ferah yaşamaktayız sema tertemiz henüz yıkanmış caddeler batan güneşe karşı seninle baş başayız. (Duvar)
- “Millet, kadın ve erkek denilen iki cinsten mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de, kütlenin yarısı zincirlerle toprağa bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” (Ulusal Kültür Savaşı)
- ...her ferdin hayatına bir şey hükmeder, bazımıza kudret, bazımıza servet hırsı, bazımıza ilim irfan! Bana, aziz mösyö, ölüm hükmediyor. (Dersaadet'te Sabah Ezanları)
- Yüreği delik deşik Yaşlanmış ama uslanmamış (Ayrılık Sevdaya Dahil)
- eksilmeyecek dedi bugünden yarına bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin sual sorduğun herşey senden sual soracak bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksin (Sisler Bulvarı - Yağmur Kaçağı)
- "Bizimkisi yaşamak değil, boşa çıkmış bir intiharın utanılacak koması..." (Bıçağın Ucu)
- "...memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır." (Kurtlar Sofrası)