Haşhaşiler - Bernard Lewis Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Haşhaşiler kimin eseri? Haşhaşiler kitabının yazarı kimdir? Haşhaşiler konusu ve anafikri nedir? Haşhaşiler kitabı ne anlatıyor? Haşhaşiler PDF indirme linki var mı? Haşhaşiler kitabının yazarı Bernard Lewis kimdir? İşte Haşhaşiler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Bernard Lewis

Çevirmen: Kemal Sarısözen

Yayın Evi: Kapı Yayınları

İSBN: 9786055107413

Sayfa Sayısı: 232

Haşhaşiler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Suikast, İsmailî Haşhaşîlerin keşfi değildi; onların yaptığı, işin adını koymaktan ibaretti. Burası kesin olarak bilinmelidir ki, dinî bir davanın adanmış hizmetlileri olan Haşhaşîler, ellerinde hançerleriyle, parayı bastıran için adam kesen bir katil güruhundan ibaret sayılamazlar. Önlerine gerçek imamlığın tesisi gibi siyasî bir hedef koymuşlar ve ne müritleri ne de liderleri, başkalarının şahsî ihtiraslarına alet olmuşlardır. Nihaî hedefleri, Sünnî nizamın önünü kesip yok etmekti. Hasan Sabbah ve müritleri, hoşnutsuz yığınların içindeki belli belirsiz arzuları, başıbozuk inanışları ve dizginsiz öfkeyi yeniden şekillendirip yeni bir mecraya sokarak, bu hengâmeden bir ideoloji, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir uyum, disiplin ve maksatlı bir şiddet içeren bir örgütlenme çıkarmakta muvaffak olmuşlardır.

Bernard Lewis, bu kitabında, Şia mezhebi içerisinde yer alan Haşhaşîler tarikatının köklerinin izini sürmekle kalmayıp, hem tarikatın öğretilerinin hem de gizemli önderi Dağın Şeyhi (Şeyhü'l-Cebel) Hasan Sabbah'ın efsanevî yaşamının güncesini tutuyor. Haşhaşîler: İslâm'da Radikal Bir Tarikat, tarihin bu ilk teröristlerine dair en kapsamlı, en anlaşılır ve en yetkin çalışmadır.

(Tanıtım Bülteninden)

Haşhaşiler Alıntıları - Sözleri

  • Zatıalilerinizin karnını göğsünüzden göbeğinize dek yarmak istiyorum, çünkü kürsünüzden bizlere ķüfür ediyorsunuz.
  • Ve bu sefiller krallığının pazar yerinde ...
  • Müminler yüreklerinde Allah'la her an beraber olmalıdırlar ve ruhlarının yüzü daima ilahi varlığa çevrili olmalıdır, zira gerçek ibadet budur .
  • Emirlerinize amade, cenneti zaptetmeye gönüllü Haşîşî'nizim.
  • Haşîşîlerin eylemlerinde,soğukkanlı bir planlama ve fanatikliğe varan bir coşku bir arada sergilenmiştir.
  • Vur emrini aldığı kurbanını öldürdüğü vakit bir Haşîşî, ne kaçmaya yeltenirmiş ne de kendisini kurtarmaya teşebbüs edermiş. Aksine, görevden sağ kurtulmak utanç verici sayılırmış. Bu bağlamda, Haşîşîlere günümüz intihar bombacılarının ataları diyebiliriz.
  • . Rivayete göre, Hasan Sabbah, şair Ömer Hayyam ve vezir Nizamülmülk, hepsi birden aynı hocanın talebeleriydiler. Bu üçlünün kendi aralarında yaptıkları anlaşmaya göre, içlerinden biri dünya üzerinde muvaffakıyet ve servet sahibi olursa diğer ikisine yardım edecekti. Zaman içerisinde Nizamülmülk, sultanın veziri olmuştur ve talebe arkadaşları kendisinden haklarını talep etmişlerdir. Nizamülmülk her ikisine de valilikler önermiş ise de, bu önerileri farklı farklı gerekçelerle reddolunmuştur. Kendisine önerilen mevkinin mesuliyetlerinden gözü korkan Ömer Hayyam'ın isteği, kendisine şeref aylığı bağlanması ve bu sayede başına buyruk bir hayat sürmek olmuştur. Hasan, taşraya hapsolmaya itiraz etmiş ve saray içerisinde daha itibarlı bir mevki talep etmiştir. Arzusuna ulaşan Hasan çok geçmeden mevkisinde yükselip bir vezir namzeti olarak Nizamülmülk'ün koltuğunu tehdit edince, vezir de boş durmamış ve Hasan'ın aleyhinde çevirdiği entrikalarla sultanın gözünde Hasan'ın ismini lekelemiştir. Hasan da mahcup ve içerlemiş bir halde, intikam için bileneceği Mısır'a kaçmıştır. .
  • “Haşhaşiler, normal olarak, On İki İmam Şiilerine ya da diğer Şii gruplara saldırmadıkları gibi, yerli Hristiyanlardan ve ya Yahudilerden hançerlerine hedef olan çıkmamıştır. Suriye’deki Haçlılara karşı saldırıları dahi nispeten azdır.
  • Moğol orduları var güçleriyle saldırmış­lar, şehri yağmalayıp altını üstüne getirdikten sonra 20 Şubat günü halifeyi, ele geçirdikleri akrabalarıyla beraber idam etmişlerdi. Beş yüz yıl Sünni İslam'a önderlik etmiş Abbasi ailesinin saltanatı böylece son bulmuştur.
  • . Gerçekten de, Haşişi* sözcüğü, daha 13 . yüzyılda, farklı biçimlerde de olsa, Brocardus'un ortaya koymuş olduğu "kiralık profesyonel katil" manasında Avrupa dillerinde kullanıma girmiş gözüküyor. 1348 yılında yaşamını yitirmiş olan Floransalı vakanüvis Giovanni Villani, Lucca derebeyinin, bir düşmanını ortadan kaldırmak üzere "suikastçılarını" (i suoi assassini) Pisa'ya gönderdiğinden bahsetmiş. Daha da erken bir tarihte, bu sefer Dante'nin Cehennem [Inferno] adlı eserinin on dokuzuncu şiirinde "hain suikastçı" (lo perfido assassin) sözü geçmektedir; bu eseri 14. yüzyılda ele almış olan eleştirmen Francesco da Buti, dönemin okuyucularına hala tuhaf ve belirsiz geliyor olması muhtemel bu sözcüğü şu sözlerle açıklamış: "Assasino e colui ehe uccide altrui per danari (Suikastçı, para karşılığı başkalarını öldüren kimsedir). *İngilizce Assassin; bu sözcüğü Türkçeye özel isim olarak kullanıldığında Haşişi, cins isim olarak kullanıldığında suikastçı olarak çeviriyoruz. [çev.] .

Haşhaşiler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Semerkant ve Alamut romanlarını okurken Hasan Sabbah ve Haşhaşiler konusuna merak saldım. Modası geçmiş bir konu belki ama ben modayı hep geriden takip ederim zaten:) Özellikle Alamut romanında anlatılanların ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu çok merak etmiştim. Sanırım önemli bir Ortadoğu uzmanı olan Bernard Lewis’in bu kitabıyla konuyu açıklığa kavuşturdum. Merak edenler buyursun. Kitap Haşhaşilerin hangi metinlerde karşımıza çıktığını anlatarak konuya başlıyor. Avrupalıların ilgisini konuya çekmek bakımından Marco Polo’nun seyahatnamesi çok etkili olmuş. Başları dumanlı müritlere sunulan gizli cennet bahçeleri efsanesi, Haşhaşilerin gözü kara adanmışlıkları ve ölümcül yöntemleri ile Hasan Sabbah için kastedilen Dağın Şeyhi payesi Avrupa edebiyatında çokça işlenen bir konu haline gelmiş.* Lewis, haşhaşi (kendi deyimiyle haşişi) sözcüğünün 13. yy’da “kiralık profesyonel katil” anlamında Avrupa dillerine girmiş olduğunu söylüyor (bkz. assassin). 14. yy’da ise sözcüğe anlamını veren tarikatle ilişkisini tamemen yitirmiş. Lewis’in araştırmalarına göre Haşhaşi ismi ve Dağın Şeyhi payesi sadece Suriyeli İsmaililere atfedilmiş yöresel isimler. Ne İsmaili ne de sünni yazarlar tarikat mensuplarının haşhaş kullandığını öne sürmüş. Bu iddia, hikâyeyi çekici kılan bir unsur olması veya müritlerin izahatten yoksun davranışlarını başka bir şeyle açıklayamadıkları için Batılılarca benimsenmiş. Adamlar haklı, böyle bir kafaya başka türlü nasıl ulaşılabilir ben de bilmiyorum. Daha sonra Lewis anlatımına İsmaili tarikatinden devam ediyor ve sözü Hasan Sabbah’a getiriyor. Halifeliğin ilk günlerinden itibaren bir kesim insan halifeliğin Peygamberin damadı ve yeğeni olan Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia etmiş. İlk başta Ali Şiası (Ali yanlıları) denen bu grup, sonraları kısaca Şia olarak anılmaya başlanmış. Dördüncü halife olarak başa geçen Hz. Ali cinayete kurban gidince halifelik Emevilerin eline geçmiş. Ancak Şialar Hz. Ali’ye kadar olan halifeleri meşru görmedikleri gibi Emevileri de görmemişler. Onlara göre meşru halifelik Hz Ali’nin oğlu Hüseyin’den devam etmiştir. Ancak altıncı halife Cafer’den sonra işler karışmış, çünkü onun Musa ve İsmail adında iki oğlu varmış. Daha ılımlı Şialar Musa’nın halifeliğini kabul etmiş olup bunlara On İki İmam Şiası denmektedir. Sünni İslam’la aralarında çok küçük farklılıklar bulunan bu Şiilik, 16. yy’dan bu yana da İran’ın resmi mezhebi konumundadır. İsmail ve soyundan gelenleri takip eden aşırılıkçı gruba ise İsmaililer denmiş. İsmaili öğretisinin bu aşırılıkçı kolunun önemli bir temsilcisi olan Hasan Sabbah 11. yy’ın ortalarında Kum’da dünyaya gelmiş. Lewis, Hasan Sabbah’ın Nizam-ü’l Mülk ve Ömer Hayyam’la yan yana gelmesinin heyecanlı bir masaldan ibaret olduğunu söylüyor. İsmaililerin ve Hasan Sabbah’ın baş düşmanı Sünni nizamın temsilcisi olan Abbasi halifeleri ve Selçuklu Devleti’dir. İsmaililer, Haçlılarla birkaç kez karşı karşıya gelseler de Hristiyanlara karşı hiçbir suikast girişiminde bulunmamışlar. Esas mücadeleleri İslam’ın düşmanlarına karşı değil egemenlerine karşı olmuş. İlginç! 1090 yılında savaşını sessiz sedasız yürütebileceği, gözlerden uzak ve erişimi zor bir mevki olan Alamut Kalesi’ne yerleşen Sabbah’ın 1124 yılındaki ölümüne dek buradan bir kez bile çıkmadığı rivayet ediliyor. Alamut isminin “kartal yuvası” anlamına geldiği düşünülse de (kulağa daha havalı geliyor tabi:)) aslında Deylemi dilinde “kartalın öğretisi” anlamına gelen Alah Amut sözcüklerinden geliyor. Tarikat örgütlenmesi için kullanılan en yaygın tabir çağrı anlamına gelen “da’ve”, temsilcileri ise “davetçiler” anlamına gelen “dailer”. Alamut’ta dai olarak zikredilen isimlere yazılışları farklı olmakla birlikte bu kitapta da rastladım. İsmaililerden önce de benzer tarikatler bulunmaktaydı ancak onlar kadar uzun ömürlü olamadılar. Onları diğerlerinden farklı kılan kendilerinden katbekat güçlü düşmana karşı ses getirici darbeler indirebilecekleri bir yol olan “terörizmi” keşfetmiş olmalarıdır. Haşhaşiler için ilk teröristler denebilir diyor Lewis. Suikastlerini gerçekleştirirken kullandıkları hançerler onların imzası haline gelmiş, ancak Alamut romanında anlatıldığı gibi bu hançerlerin zehre bulanmış olduğu bilgisi de bir efsaneden ibaret. Lewis’e göre Haşhaşilerle ilgili en önemli nokta tüm bu dehşet salan eylemlerine karşı yekünde başarısız olmalarıdır. Mevcut düzeni yıkamadıkları gibi en ufak bir şehri dahi ellerinde tutamamışlardır. İlk zamanlarda entelektüel çabalarıyla İbni Sina gibi bir filozof ve bilim adamının dahi sempatisini kazanabilen tarikat, Hasan Sabbah ve onu takip eden liderlerle birlikte yalnızca siyasi ve askeri çıkışlar yapan, mesihçi ve sefahatçi bir güç haline gelmiştir. Lakin yine de alttan alta kendilerini ateşlemiş olan devrimci şiddet cereyanı, her çağda kendine akacak mecralar bulmuş, idealleri ve usullerinin pek çok taklitçisi türemiştir. Açıkçası Alamut romanında benim en çok ilgimi çeken noktaların birer efsaneden ibaret olduğunu öğrenmek beni hayal kırıklığına uğratmadı değil. Hasan Sabbah’ın Nizam-ü’l Mülk ve Ömer Hayyam’la tanışması, müritlerin haşhaş kullanması, gizli cennet bahçeleri, zehirli hançerler gerçekten de hikâyeye gizem ve heyecan katan unsurlar olarak Wladimir Bartol tarafından kullanılmış gibi duruyor. Ayrıca, Hasan Sabbah’ı materyalist ve deist biri olarak tasvir etmiş Bartol ki bana çok inandırıcı gelmemişti. Lewis’in kitabında da bunu ima eden bir bilgi kırıntısına dahi rastlamadım. Yine de kendi içinde tutarlı bir kurgu olması açısından başarılı bulduğum bir roman olarak kalacak Alamut. Kitabın bazı bölümlerinde sıkılsam da başta belirttiğim amacıma hizmet etmesi açısından benim için yerinde bir kaynak oldu. Bunun dışında konuyu enine boyuna öğrenmek isteyenlerin de ilgisini çekebilir. İyi okumalar dilerim:) * Türk edebiyatında da Tanzimat dönemi yazarlarımızdan Ahmet Mithat'ın Musullu Süleyman, Filibeli Ahmet Hilmi'nin Batıniler adında bu konu çerçevesinde yazılmış romanları olduğunu öğrendim. İlgilisine duyurulur. (Yasemin)

Hasan Sabbah ve Haşhaşilik: Haşhaşilik; Şia mezhebinin İsmailli koluna mensup, kurucusu Hasan Sabbah'tan dolayı,' Sabbahiler' olarak da bilinen radikal bir tarikat. Hasan Sabbah, Sünni İslam'a savaş açmıştır. Onun öğretisine halifelik Hz. Ali ve Hz. Fatma’dan doğan çocuklarda olmalıdır. Kendi inanç görüşlerini Şiilik mezhebi üzerine inşa etmiştir. Kitaba da adını veren "Haşhaşi" kelimesi Haçlı kayıtlarında görülen "assasini, assissini, heyssisini" gibi kelimelerin kökeni Arapçadaki "haşhaş" kelimesidir. Arapça lisanında bu kelime 'kuru ot' manasına geliyor. Günümüz yakın tarihinde ise Bu kelime "hint keneviri" için kullanılan bir tanım. Hasan Sabbah; müritlerine Şia mezhebinin esaslarına bağlı kalan manasında " esasiyim" demekten hoşlanırmış. Yabancı tarihçiler ve seyyahlar bu terimi yanlış anladıkları için Haşhaşi demekteler. Günümüz adı ile Haşhaşiler İran, Irak ve Suriye topraklarına yayılmışlar. Bernard Lewis'in de söylediği Haşhaşi kelimesi sadece Suriye' de varlık gösterenler için kullanılmış. Birçok efsanede ya da romanda geçen " Cennet Bahçesi" benzetmesi biraz abartı olarak işlenmiş. Haşhaşilerin ana üssü konumundaki "Alamut Kalesi" bir zamanlar İran topraklarında hüküm sürmüş olan Deylem Krallarından kalma bir yer. Zaten kale de Deylem vadisinde yer alıyor. Öyle süt akan nehirler, hurilerin bir görünüp bir kaybolduğu yer değilmiş. Hasan Sabbah Kur 'an tefsir etmiş, kendi cağına göre âlim ve kurnaz bir zat. Müritlerini Kur 'an ve hadislerde anlatılan cennet tasvirlerine inandırmasını iyi bilen biri. Tarikat'ın iki amacı var. Birincisi İslam’daki Sünni egemenliğe son vermektir. İkincisi ise Hasan Sabbah'ın baş düşmanı vezir Nizamülmülk'ü ortadan kaldırmaktır. Bu doğrultuda Hasan Sabbah seçkin müritlerinden fedailer adında bir özel grup oluşturmuştur. Bunlar ilmi eğitimin yanı sıra fiziki eğitim de almıştır. Kullandıkları silah bulundukları döneme göre en hızlı olan hançerdir. Fedailer Hasan Sabbah’ın başta bulunduğu 35 yıllık dönemde Başta, Selçuklu Devleti veziri Nizamülmülk olmak üzere 50’ye yakın suikast düzenlemiştir. Fedailerin eylemlerinde hançer kullanmaları bakımından tarihteki ilk terör örgütü olarak ifade edilmeleri yanlıştır. Çünkü Haşhaşiler’den önce tarihte benzeri şekilde eylem gerçekleştiren Yahudi grup “Siccariler” vardır. Roma dönemi yöneticilerine hançer ile eylem yapmışlardır. Bu durumda Haşhaşiler Siccarileri taklit etmiş diyebiliriz. Bernard Lewis; orta çağ İslam tarihi konusunda uzman bir akademisyendir. Ki konu ile ilgili dönemin vakanüvislerinin kitaplarına ve İsmailli öğretisi vakanüvislerinin eserlerinden yararlanmıştır kitabı yazarken. Bugüne kadar Haşhaşiler ve Hasan Sabbah ile ilgili hep roman okumuştum. İnceleme araştırma olarak ilk okuduğum kitap. Benim yerinde bir kaynak oldu. Zira önceki okuduğum romanların temelini de bu kitapta anlatılanlar teşkil ediyor. (Mehmet Cuma ÖZTÜRK)

Kitap Hakkındaki Yorumum: Evet hayranı olduğum yazar Bernard Lewis bu kitabında “Şeyh’ül Cebel” diye anılan Hasan Sabbah’ın çevresinde geçen olayları ele almış. Kitapta genel olarak on iki imam şia geleneğinden gelen İsmaili tarikatına bağlı Haşhaşi fedailerinin suikast ve eylemleri ele alınmıştır. Dindar bir Sünni hanedanıyla İsmaili devrimcileri arasında geçen siyasi ve politik mücadeleyi ele alan yazar İslami motiflere Batı uygarlığının gerektirdiği bir tarafsızlıkla yaklaşmıştır. Yazarın ne kadar hayranı olsam da eleştirmem gereken tarafı kitabın orta kısmına kadar olan kesiminin çok sıkıcı ve boğucu bir tarzda yazılmış olmasıdır. Bunun nedeni de bilinmeyen karakter isminin çokça zikredilmesidir. Bunun dışında eleştirilecek bir noktası olmayan gayet akıcı ve zevkle okunulacak bir eser. (Bilalce)

Haşhaşiler PDF indirme linki var mı?

Bernard Lewis - Haşhaşiler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Haşhaşiler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Bernard Lewis Kimdir?

Bernard Lewis (d. 31 Mayıs 1916, Londra, İngiltere), İngiliz asıllı ABD'li tarihçidir. Princeton Üniversitesi'nde profesördür. İslam tarihi ve İslam-Batı ilişkisi hakkında uzmanlaşmıştır. Ortadoğu hakkında uzmanlaşmış batılı uzmanlar arasında en çok okunan yazarlardandır. Yahudi kökenlidir ve George W. Bush'un danışmanlığını yapmıştır.

Lewis, 1993 yılında Le Monde gazetesine verdiği bir demeçte 1915 yılında Ermenilerin Osmanlılar tarafından öldürülmesinin bir "soykırım" olmadığını, "savaşın bir yan ürünü" olduğunu söylemişti.Paris’te bir mahkeme bunu Ermeni soykırımının inkarı olarak kabul etmiş ve tarihçiyi sembolik olarak 1 Frank para cezasına çarptırmıştı.

Londra Üniversitesi'nde eğitim gördü; yüksek lisansını Ortadoğu Tarihi yoğunluklu olmak üzere Tarih konusunda, doktorasınıysa İslam Tarihi konusunda yaptı. Paris Üniversitesi'ndeki araştırmaları sırasında Türkçe öğrendi. 1938 yılında ders vermeye başladı. 1974'e kadar Londra Üniversitesi'nde, 1974-1986 arasındaysa Princeton Üniversitesi'nde hocalık yaptı. 1998 yılında Atatürk Barış Ödülü'nü aldı. Araştırma alanları Ortaçağ İslam Dünyası, günümüz Ortadoğusu ve Osmanlı Devleti'dir.

Başlıca Yapıtları: The Arabs in History (1950); The Emergence of Modern Turkey (1961); The Assassins (1967); The Muslim Discovery of Europe (1982); The Political Language of Islam (1988); Race and Slavery in the Middle East: an Historical Enquiry (1990); Islam and the West (1993); Islam in History (1993); The Shaping of the Modern Middle East (1994); Cultures in Conflict (1994); The Middle East: A Brief History of the Last 2,000 Years (1995); The Future of the Middle East (1997); The Multiple Identities of the Middle East (1998); A Middle East Mosaic: Fragments of life, letters and history (2000).

Türkçede yayımlanmış yapıtları: Modern Türkiye'nin Doğuşu (1988), İslam'ın Siyasal Söylemi (1993), Ortadoğu: Hıristiyanlığın Doğuşundan Günümüze 2000 Yıllık Tarihi (1996), İslam Dünyasında Yahudiler (1996), Müslümanların Avrupa'yı Keşfi (1997), Çatışan Kültürler - Keşifler Çağında Hıristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler (1999), Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği (2000), Tarihte Araplar (2000), Alamut Kalesi ve Hasan El Sabbah(2012).

1998 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'ne layık görüldü.

1915 Ermeni tehciri hakkında sonuçları

Lewis, Ermenilerin bağımsızlık hareketlerinin diğer azınlıkların bağımsızlık hareketleriyle karşılaştırıldığında Osmanli devleti için en ciddi tehdit olduğunu bildiriyor. Lewis'e göre, Türkler, fethettikleri Sırp, Bulgar, Arnavut ve Rum ülkelerinden isteksiz de olsa vazgeçebiliyorlardı çünkü sonuçta uzak olan illerden vazgeçiyorlardı ve devletin sınırlarını "kendi evlerine" yaklaştırıyorlardı. Ermeniler ise, Türklerin anavatanlarının üzerinde yaşıyorlardı. Bu topraklardan vazgeçmek, devleti küçültmek ile değil, devletin parçalanması ile eşanlamlıydı.

Lewis, bu satırları 1966 tarihli The Emergence of Modern Turkey (Modern Türkiye'nin doğuşu) adlı kitabının eski basımında yazıyordu.

Lewis, daha sonra fikir değiştirdi. Aynı kitabın 2002 seneli basımında son cümleyi değiştirdi: kitapta "holokost" yerine "slaughter" (kırım, katliam) ve "1,5 milyon ermeni ölümü" yerine "1 milyondan fazla Ermeni ve bilinmeyen sayıda Türk öldü" yazıyor.

1993 senesinde fransız Le Monde gazetesine verdiği röportajda, aynı vatan için iki halk arasında süren kavganın soykırım ile bittiğinin kuşkulu olduğunu söylemişti. Lewis, Ermenileri yok etmek için bir plan olmadığını, Osmanlı belgelerinin ermenileri kovmak / zorunlu yer değiştirmek (expulsion) niyetini ispatladığını ancak kökten yok etmek (extermination) niyetini ispatlamadığını söyledi. 1 Ocak 1994'te, Osmanlı hükümetinin Ermenileri yok etme niyeti olduğuna dair güvenilir kaynaktan hiç bir delil yok, dedi. Daha sonra, 2002 senesinde The Emergence of Modern Turkey kitabının, yukarıda sözü edilen cümle değişimini gerçekleştirdi.

19 Mayıs 2018 tarihinde Voorhees, N.J. yaşadığı huzurevinde 101 yaşında öldü.

Bernard Lewis Kitapları - Eserleri

  • Alamut Kalesi ve Hasan El Sabah
  • Hata Neredeydi?
  • Ortadoğu
  • Modern Türkiye'nin Doğuşu
  • Tarih Notları
  • Haşhaşiler
  • Demokrasinin Türkiye Serüveni
  • Çatışan Kültürler
  • İnanç ve İktidar - Ortadoğu'da Din ve Siyaset
  • İslam'ın Krizi
  • İslam ve Batı
  • Semitizm ve Anti-semitizm
  • Orta Doğu’da Irk Kavramı ve Kölelik
  • İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu Medeniyeti
  • Tarihte Araplar
  • İslam'ın Siyasal Söylemi
  • Müslümanların Avrupa’ yı Keşfi
  • Babil'den Dragomanlara
  • İslam'ın Siyasal Söylemi
  • İslam Dünyasında Yahudiler
  • Haşişiler
  • Ortadoğu'nun Çoklu Kimliği
  • Uygarlık Tarihinde Araplar
  • İslam
  • Ortadoğu'da Irk ve Kölelik
  • What Went Wrong?
  • Orta Doğu’da Irk Kavramı ve Kölelik
  • From Babel to Dragomans

Bernard Lewis Alıntıları - Sözleri

  • Ve Rab dedi: işte bir kavimdirler ve onların hepsinin bir dili var... ve şimdi yapmaya niyet ettiklerinden hiçbir şey onlara men edilmeyecektir. Gelin inelim ve birbirinin dilini anlamasınlar diye onların dilini orada karıştıralım. Tekvin 11: 6-7 (Babil'den Dragomanlara)
  • Orta Çağ tarih ve siyaseti üzerine yazılmış Katolik aleminin kitapları ile İslam aleminde yazılanlar arasında önemli bir fark vardır. Batı Hıristiyan uygarlığı barbar istilalarının yarattığı karışıklıklar yaşanırken doğmuştur. Bu süreç boyunca siyasal hayatta baskın olan iki olay her şeye biçim vermiştir –Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Hıristiyan Kilisesi’nin yüklelişi. İlk Hıristiyan siyaset kuramcısı olan Aziz Augustine’e göre, siyasal gövde insan zihninin bir ürünü olup kötü bir şeydi. Devlet ise, insanoğlunun cezalandırılması için; en azından, ilk günahın ödenmesi gereken bir karşılığı olarak ortaya çıkmıştır. (İslam'ın Siyasal Söylemi)
  • Zatıalilerinizin karnını göğsünüzden göbeğinize dek yarmak istiyorum, çünkü kürsünüzden bizlere ķüfür ediyorsunuz. (Haşhaşiler)
  • Genç Türkiye'nin ilk önderleri siyasetçiler değil,şairler ve yazarlar oldu.. (Modern Türkiye'nin Doğuşu)
  • "Yahudiler ve Siyonizm bir kötülük ağacı gibidir. Bu ağacın kökü New York'tadır, dalları tüm dünyayı sarmıştır ve yaprakları da Yahudilerdir- yaşlı ya da genç, kadın ya da erkek, istisnasız tüm Yahudiler ağacın dikenli yaprakları, zehirli dikenleridir. Bu zehir hızla yayılan ve çok ölümcül bir zehirdir." (Semitizm ve Anti-semitizm)
  • Eğer şikayet ve mağduriyetten vazgeçebilir, farklılıklarını çözebilir ve ortak bir yaratıcı çaba içinde yeteneklerini, enerjilerini ve kaynaklarını biraraya getirebilirlerse, o zaman bir kez daha Ortadoğu'yu, Antikçağ ve Ortaçağ'da olduğu gibi büyük bir uygarlık merkezi haline getirebilirler. Şimdilik seçim, kendi ellerinde. (Hata Neredeydi?)
  • Ömer Selman'a sordu: " Ben hükümdar mıyım yoksa halife mi?" Selman şöyle cevap verdi : Eğer Müslüman ülkesinde bir dirhem, yahut az veya çok vergi alırsan ve bunu kanunsuz bir şekilde kullanırsan sen halife değil hükümdarsın, demiştir. Ve Hz. Ömer bunun üzerine ağlamıştır. (Tarihte Araplar)
  • Sadece üç şeyin duayı bozacağını söylerlerdi -bir eşek, bir köpek ve bir mawla. Mawlā kunya [Arapça isimlerin bir kısmı, Abu--oğlu- kelimesini takip eden bir diğer kişisel isimden oluşurdu, ama her zaman oğlu olması gerekmezdi] kullanmazdı, ancak kendisine kişisel adı ve ikinci ismiyle hitap edilirdi. İnsanlar onlarla yan yana yürümezdi, ya da kafilelerde öne geçmelerine izin verilmezdi. Bir yemekte diğerleri otururken onlar ayakta duruyordu ve bir mawla' ya yaşından, faziletinden ya da eğitiminden dolayı yemek verilirse, hiç kimsenin Arap olmadığını fark etmemesi için masanın sonunda otururdu. Cenazelerde, bir Arap'ın olduğu yerde, şayet söz konusu Arap tecrübesiz bir genç değilse, bir mawlänın namaz kılmasına izin verilmezdi. Mawla bir kadına talip olan bir kişi kendisini kadının babası ya da erkek kardeşine değil, efendisine tanıtırdı, bu kiși istediği takdirde evliliğe izin verebilir, istemediği takdirde vermezdi. Eğer babası ya da erkek kardeşi efendinin onayı olmadan evliliğe onay verirse, evlilik geçersiz sayılır ve eğer evlilik yerine getirilmişse bu izdivaç değil, zina olarak görülürdü. (Orta Doğu’da Irk Kavramı ve Kölelik)
  • Halifeye aynı zamanda imam denildiği için İmamet terimi de halifelikle eş anlamlı olarak kullanılmıştır. İmamet konusunda, farklı görüşe sahip üç siyasi mezhep vardır. Şiilik, Haricilik ve Ehl-i sünnet. Ancak bu mezhepler, imametle birlikte itikadi ve fıkhi konularla da uğraşmışlar ve bu hususlarda zaman zaman söz konusu mezheplere benzerlik arzetmişlerdir. İslam'da siyasi mezheplerin ilki Şiiliktir. Şiiler Hz. Ali'nin, bizzat Hz Peygamber tarafından seçilmiş imam (İmam-ı muhtar) olduğu konusunda birleşirler. Yine onlara göre Hz. Ali sahabenin en faziletlisidir; imamet ancak Ali'nin çocuklarına intikal eder. Ne var ki bu meşru imamlar hep muhalefette kalmışlardır. Dolayısıyla diğer halifeler tarafından yönetilen her hükümet kusurludur. Emeviler zamanında Hz. Ali evladına uygulanan baskı ve zulüm, onlar hakkında beslenen sevgi ve muhabbetin alabildiğine genişlemesine vesile olmuştur. Halkın, onlardan birçok kimsenin şehit edildiğini görmesi ise Ehl-i beyt'in yegâne savunucusu gibi görünen Şiiliğin geniş bir alana yayılmasına ve taraftarlarının çoğalmasına yaramıştır. (Haşişiler)
  • İyiliğin zirvesi şudur ki, düşmanını ne ezeceksin, ne de ezilmeye terk edeceksin. (Babil'den Dragomanlara)
  • Tarihin çarpıtılmasına -dalkavukluk etmeye , göz boyamaya ya da başka bir kısmi amaca yönelik- büyük enerjilerin sarf edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Bencil olmayan saiklerden ilham aldıklarında bile bu tür çarpıtmalardan hiçbir yarar sağlanamaz. Tarih , kolektif hafızadır ve eğer toplumsal bedeni insan bedeni gibi düşünürsek tarihsizlik amnezi anlamına gelir , çarpıtılmış tarih ise nevroz. (Tarih Notları)
  • Aristo, bazı insanların doğuştan köle olduklarını ve yönetilmeleri gerektiğini söyler. (Ortadoğu'da Irk ve Kölelik)
  • “Daha ileri olanın daha geri olanı incelediği açıklaması gerçeklerle örtüşmez.Avrupalılar Ortaçağ’da İslam’ı incelemeye başladıklarında,Avrupa açık bir şekilde daha geri,İslam dünyası ise açık bir şekilde daha ileri bir seviyedeydi.Müslüman İspanya’nın,Kuzey Afrika’nın ve Orta Doğu’nun uygarlık düzeyi,insan uğraşının hemen her kayda değer alanında Avrupa’nın görece geri toplumlarınınkinden çok daha ilerideydi.Yine de,bu dönemde Batı İslam’ı inceledi,İslam Batı’yı değil.” (İslam ve Batı)
  • Hasan Sabbah'ın sofu, çilekeş ve kanaatkar bir hayat sürdüğü, Alamut'u zaptettikten sonra, ölümüne kadar kaleden aşağı hiç inmediği, içki içmediği, kimseye de içirmediği ve hatta iki oğlundan birini şarap içtiği için öldürttüğü rivayet edilmektedir. (Haşişiler)
  • Emperyalizmin mirasi, kotu oldugu kadar bazen iyi de olabilir. Orta Dogu'nun buyuk bir bolumunu aralarinda paylasan Ingiliz ve Fransizlar, kendi dusuncelerine uygun rejimler kurdular. Ingilizler parlementer monarsiler kurdu, Fransizlar istikrarsiz cumhuriyetler. (İnanç ve İktidar - Ortadoğu'da Din ve Siyaset)
  • In the West, one makes money in the market, and uses it to buy or influence power. In the East, one seizes power, and uses it to make money. (What Went Wrong?)
  • Otoritenin genel ve soyut anlamda karşılığı olarak kullanılan bir başka sözcük ise Sultandır. Bu sözcük de Kuran'da kimi yerde iktidar, kimi yerde koruyucu ve kimi yerde de özellikle etkin iktidar anlamlarında ve sık sık mubin-sultan mubin; bildirilmiş otorite sıfatlarıyla kullanılmış bulunmaktadır. Kuran'da, ayrıca, birinin diğeri üzerinde yetkisini kullanması anlamında da geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, buradaki kullanımı, erken İslam dönemlerinden beri sürüp gelen bir anlam. Halife Muaviye tarafından Irak'ı yönetmesi için gönderilen Ziyad'a atfedilen ünlü bir söylevde, Ziyad'ın buradaki insanlara hitaben "Sizleri Allah'ın bize verdiği yetkiyle (Sultan) yöneteceğiz." deyişinden de bu anlaşılıyor. (İslam'ın Siyasal Söylemi)
  • "...çoğu Müslüman ülkede din büyük bir politik faktördür; ve iç politikada bölgesel ve uluslararası meselelerde olduğundan daha önemlidir." (İslam'ın Krizi)
  • O zamana değin, Müslüman kölelerin büyük çoğunluğu ya Türkler ya da siyahlardı ve Aristoteles'in güncelleştirilmiş doğal köle doktrini, bu insanların köleleştirilmesi için uygun bir mazeret sağlıyordu. (Orta Doğu’da Irk Kavramı ve Kölelik)
  • The perception of space was much affected by the introduction of two European devices for improving vision -reading glasses and telescopes. The first are attested as early as fifteenth century and as far east Iran, where the poet Jami, lamenting the infirmities of old age, remarks that his eyes were now useless 'unless, with aid of Frankish glasses, the two become four.' (What Went Wrong?)