Hiçten Az - Slavoj Zizek Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Hiçten Az kimin eseri? Hiçten Az kitabının yazarı kimdir? Hiçten Az konusu ve anafikri nedir? Hiçten Az kitabı ne anlatıyor? Hiçten Az PDF indirme linki var mı? Hiçten Az kitabının yazarı Slavoj Zizek kimdir? İşte Hiçten Az kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Slavoj Zizek

Çevirmen: Erkal Ünal

Yayın Evi: Encore

İSBN: 9786059949255

Sayfa Sayısı: 1048

Hiçten Az Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İdeolojinin Yüce Nesnesi kitabıyla felsefe dünyasına deyim yerindeyse bir meteor taşı gibi düşmüştü Zizek. O zamanın felsefi müesses nizamınca artık neredeyse sorgusuz sualsiz kabul edilen varsayımları sarstı ve dünyayı onu dönüştürme hedefini bir yana bırakmaksızın anlamaya çalışanlar için bir fener ışığı oldu. 1990'ların başından bu yana yazdığı birçok kitapta bu çabasını ısrarla ve tutkuyla devam ettirdi.

Güncel meseleler hakkında yazdığı kamusal müdahale niteliği taşıyan yazılar, dünyanın dört bir köşesinde verdiği konferanslar, hakkında çekilen belgeseller unutturmuş olabilir ama Zizek bir felsefeci, hem de büyük bir felsefeci. İşte Hiçten Az bu ihtişamı hatırlatacak cinsten bir teşebbüste bulunuyor ve bugünkü ideolojik felsefi alanı meydana getiren dört ana konumun kapsamlı eleştirisine soyunuyor: bir yanda demokratik materyalizm ve söylemsel tarihselcilik; öte yanda bunlara tepkileri oluşturan New Age "Batı Budizmi" ve Heidegger'de doruğuna varan transandantal sonluluk düşüncesi. Zizek “belki de hayatımın esas eseri bu” dediği kitabında, Fichte ve Marx'tan Spinoza ve Badiou'ya, kuantum fiziği ve cinsel farktan bilişselcilik ve dine kadar bir dizi şahsiyeti ve meseleyi kılı kırk yararcasına irdeliyor. Ama tüm bunları kendi teorik çerçevesini de eleştirel bir süzgeçten geçirerek, bir nevi felsefi muhasebe defteri çıkararak yapıyor.

Lafın kısası, Zizek düşünmeye ve soru sormaya devam ediyor...

Hiçten Az'ın hedefi ise basitçe (ya da o kadar basit olmayan bir şekilde) Hegel'e dönmek değil, (radikal Kierkegaardcu anlamıyla) Hegel'i tekrarlamaktır. Son on yıl boyunca, (bendeniz, Mladen Dolar ve Alenka Zupancic'ten oluşan) Üçlü Parti'nin teorik çalışmasının “yapıbozuma uğratılamaz” nirengi noktası Hegel-Lacan ekseni oldu: Ne yapıyorsak yapalım, Hegel'i Lacan (ve Lacan'ı Hegel) üzerinden okumanın aşılmaz ufkumuz olduğunu temel aksiyomumuz olarak görüyorduk. Fakat son zamanlarda bu ufkun kimi sınırlılıkları olduğu ortaya çıktı: Hegel'in saf tekerrürü düşünememesi ve Lacan'ın objet a dediği şeyin tekilliğini temalaştıramaması; Lacan'ın çalışmasınınsa tutarsız bir açılışla sona ermesi: Encore semineri Lacan'ın hem nihai başarısını hem de çıkmazını temsil eder - daha sonraki yıllarda bundan çıkmak için ümitsizce çabalamış… ama hepsinden başarısızlığa uğramıştı. Öyleyse bugün nerede duruyoruz?

Benim iddiam şuydu ve hâlâ da öyle: Psikanaliz ve Hegelci diyalektik (Hegel'i Lacan, Lacan'ı da Hegel üzerinden okuma yoluyla) etkileşim içine girerek, birbirlerini kurtarabilir, katılaşmış derilerini soyup hiç beklenmedik yeni bir şekil içinde ortaya çıkabilirler. Kitabın şiarı Badiou'nun şu şiarı olabilirdi: “Anti-felsefeci Lacan felsefenin yeniden doğmasının bir koşuludur. Bugün felsefe ancak Lacan'la bağdaştığı takdirde mümkündür.”

(Tanıtım Bülteninden)

Hiçten Az Alıntıları - Sözleri

  • “Başka bir şekilde söylersek, organik yaşamda, töz (evrensel Hayat) tali uğraklarının birbiriyle etkileşiminin kuşatıcı birliğidir, o sonsuz üreme ve çürüme sürecinde hep aynı kalan, bu hareket sayesinde kendisine geri dönen şeydir; öznellikle birlikte ise yüklem özneye geçer: Töz kendine dönmez, ilk başta kendi yüklemi, tali uğrağı olan şey tarafından yeniden-bütünselleştirilir. Nitekim diyalektik süreçteki kilit uğrak, sürecin odak noktasının “tözsel değişimi”dir: İlk başta bir yüklemden, sürecin tali bir uğrağından ibaret olan şey (sözgelimi, kapitalizmin gelişiminde para), onun merkezi uğrağı haline gelir ve kendi önvarsayımlarını, içinden çıktığı unsurları, geri dönüşlü olarak, tali uğraklarına, kendi kendini yürüten dolaşımının unsurlarına dönüştürerek alçaltır.” (Hiçten Az s. 234, Zizek)
  • ... zıt anlamlı kelimlerin aynı şeyi ifade etmeye yönelik gizemli eğilimi...
  • “Efendi simgesel düzenimizin kurucu öğesidir, demek ki tahakkümü aşma çabaları ancak yeni Efendi figürlerinin doğmasına sebep olur.(…) Bir tahakküm ilişkisi olmadan herhangi bir cinsellik olamayacağı için, her türlü “cinsel özgürleşme” tasarısı en sonunda yeni tahakküm biçimleri üretir - ya da, Kafka’nın diyeceği gibi, isyan bir kuş arayan kafes değil, bir kafes arayan kuştur.” (Hiçten Az s.19, S. Zizek)
  • Derrida'nın da bayıldığı eski Yahudi fıkrasını hatırlayalım. Sinagogda bir araya gelen bir grup Yahudi, Tanrı'nın gözünde HÜKÜMSÜZ olduklarını alenen KABUL ediyormuş. Önce, bir HAHAM ayağa kalkıp "Ey Tanrım, değersiz olduğumu, bir HİÇ OLDUĞUMU biliyorum!" demiş. Sonra, ZENGİN bir işadamı ayağa kalkıp kendini paralarcasına şöyle demiş: "Ey Tanrım, ben de değersizim, kafasını MADDİ zenginliklere takmış birisiyim, BİR HİÇİM!". Bu gösteriden sonra, sıradan bir FAKİR ayağa kalkıp "Ey Tanrım, ben BİR HİÇİM..." demiş. Zengin işadamı hahamın koluna vurup kulağına KÜÇÜMSEYİCİ bir dille şunları fısıldamış: "BU NE KÜSTAHLIK! BU HERİF KİM OLUYOR DA BİR HİÇ OLDUĞUNU SÖYLEME CÜRETİNİ GÖSTEREBİLİYOR!"
  • “ ideolojik özne tüm kimliğinin/özdeşliğinin rahatsız edici engel olarak algıladığı şeye dayandığını kavramaktan acizdir.” s. 201
  • Fakat Lukács Hegelci Tin'in yerine Tarih'in Özne-Nesnesi olarak proletaryayı geçirmeyi önerdiğinde fazlasıyla idealist kalır: Lukács burada gerçek bir Hegelci değil, Hegel-öncesi bir idealisttir. Bu bağlamda insanın içinden Marx'ın "Hegel'i idealist biçimde tersine çevirmesinden bahsedesi bile geliyor: Hegel, Minerva'nın baykuşunun alacakaranlıkta, yani vakadan sonra uçtuğunun -başka bir deyişle, Düşünce'nin Varlığı izlediğinin (ve bundan ötürü geleceğin toplumununa dair bilimsel bir içgörü olamayacağını düşünür)- gayet farkındaydı; Marx ise Düşünce'nin önceliğini yeniden ileri sürer: Minerva'nın baykuşunun (Alman tefekkürcü felsefe) yerini proletarya devrimini ilân eden Gal Horozu'nun (Fransız devrimci düşüncesi) ötüşü almalıdır - proletaryanın devrimci ediminde, Düşünce Varlık'tan önce gelecektir. Nitekim Marx Hegel'in Minerva'nın baykuşu motifinde onun idealist spekülasyonundaki gizli pozitivizminin bir işaretini görür: Hegel gerçekliği olduğu gibi bırakır.
  • Büyük Öteki ancak öznelerin kendisine 'inanması' sayesinde var olan virtüel bir düzendir; fakat eğer bir özne büyük Öteki’ye olan inancını askıya alırsa, öznenin kendisi, kendi 'gerçekliği' kaybolur. Paradoks şudur ki simgesel kurgu gerçekliği kurar.
  • İdealizm ile materyalizm arasındaki nihai ayrım varoluşun maddiliğine değil, hiçliğin/boşluğun 'varoluşu' na dairdir.
  • ... güzel bir kadın kendini çirkin gibi gösterebiliyorsa ne yazık ki aynı şeyin tersinin de yapılabileceği ...
  • Her şey akar, hiçbir şey kalmaz.

Hiçten Az İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Hiçten Az ele alınıp baştan sona okunacak bir kitap olarak yazılmamış bence. Bunu yaptığını iddia eden hiç kimseye de inanmıyorum. Okumak gözlerin değil, beynin bir edimidir. Anlama eylemi ise (Zizek söz konusuysa) klasik alman felsefesinin izleğinden yola çıkmadan başarıya ulaşamayacak bir denemedir yalnızca. Yazar bu kitapta bir sistem sunmasa bile önceki ve sonraki eserleri (özellikle Kendini Tutamayan Boşluk ve henüz türkçeye çevrilmeyen "hegel in a wired brain" -ağla çevrili beyin- ) arasında bir köprü işlevi taşıyor. Bu sebeple de Hiçten Az´ı Zizek´in önceki eserlerinde henüz olgunlaştıramadan değinip geçtiği fikirleri tamamladığı, gelecek kitapları için de bir temel sunmaya çalıştığı bir kılavuz gibi görmek gerekiyor. Kılavuz, hayatın her alanında elde tutulabilecek dogmatik prensipler bütünü değil, belirli bir uğrakta belirli bir amaçla kullanılabilecek bir bilgi-deneyim aktarımıdır. Bir şehir rehberini otobüste, evde, kütüphanede okuyamazsınız. Yeni bir kente gittiğiniz zaman bile rehber, sizi sadece gidip gördüğünüz veya görmek istediğiniz yerler konusunda bilgilendirmek/merakınızı uyandırmak amacıyla ilgilendirir. Detaylara ancak görmek istediğiniz yere vardığınızda dikkatinizi verirsiniz. Diğer türlü mesela bir freskonun detayları hakkında yazmanın da okumanın da hiçbir faydası yoktur. Şunu demek istiyorum: Kant, Fichte, Schelling, Hegel, Kierkegaard, Nietzsche, Heidegger gibi yazarların ismi size yabancıysa, onların eserlerini biraz da olsun anlamdıysanız, okumayı bırakın adlarını bile doğru düzgün yazıp telaffuz edemiyorsanız Hiçten Az bomboş bir kitaptır. Okumanıza da hiç gerek yoktur, hayatınıza hiçbir şey katmaz. Sizi olduğunuzdan daha entelektüel göstermez ve "yeni biri" yapmaz. Her okunduğunda farklı tatlar veren romanlar vardır ya hani, işte Hiçten Az öyle bir kitap değil. Belirli hedefelerle ve yan kaynaklar ile beraber sadece belirli bölümleri okunabilir. Mümkünse altı çizilerek, o an için anlamlı gelene sayfaları renkli indeksler ile işaretlenerek... Kitabın çevirisi orta düzeyde. Bu konuda özellikle kitapta alıntı yapılan eserlerin orjinal kaynaklarının bulundurulması fayda sağlayacaktır. Okudum demeyi hak ettiğimi düşünmediğim için yarım bıraktım diyorum. (Deniz yüzmez)

Çok saçma bir kitap okudum ama fazla bir şey anlamadım ve ben bu kitaptan sonra asla ama asla felsefe kitapları okumayacağım (merve)

Hiçten Az PDF indirme linki var mı?

Slavoj Zizek - Hiçten Az kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hiçten Az PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Slavoj Zizek Kimdir?

Ljubljana, Slovenya'da (o tarihte Yugoslavya'nın bir parçasıydı) doğdu. Felsefe doktorasını Ljubljana'da aldı ve Paris Üniversitesi'nde Psikanaliz eğitimi gördü. Batı ülkeleri tarafından saygı görmesinden ötürü sosyalist Yugoslavya'da fazla baskıya maruz kalmadığını belirtmektedir. 1990 yılında Slovenya Cumhuriyeti Başkanlığı için Slovenya Liberal Demokrat Partisi'nin adayıydı.

Žižek popüler kültürün yeniden okunmasında Jacques Lacan'ın çalışmalarını kullanmasıyla ünlüdür. Şu konuları da içeren sayısız konuda yazmaktadır; ideoloji, köktendincilik, hoşgörü, politik doğruluk, küreselleşme, öznellik, insan hakları, Lenin, mit, internet, postmodernizm, çok kültürlülük, post-marksizm, David Lynch ve Alfred Hitchcock. Düşünürün sevdiği ve önerdiği filmler Hero'dan Korkunç Ivan'a kadar çeşitlilik göstermektedir. Çağdaş felsefenin görmezden gelinemeyecek önemli bir ismidir.

Žižek Sosyoloji Enstitüsü, Ljubljana Üniversitesi, Slovenya'da uzman araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda, burada sıralanan üniversitelerin yanı sıra başka üniversitelerde de misafir profesör olarak ders vermektedir: The University of Chicago, Columbia, London Consortium, Princeton, The New School, The European Graduate School, The University of Minnesota, The University of California, Irvine and The University of Michigan. Bugünlerde Birkbeck Institute for the Humanities Birkbeck, Londra Universitesi'nde uluslararası yönetici olarak çalışmaktadır.

Žižek 2004 yılında 26 yaşındaki Arjantinli model Analia Hounie ile ikinci evliliğini yaptı, daha önce Renata Salecl ile evliydi.

Žižek mesleğinin başlangıcında 1970'lerin Yugoslavya'sının politik ortamında engellendi. 1975'te master tezinin siyasi açıdan şüpheli görülmesinden sonra Ljubljana Üniversitesi'nde bir yer sahibi olması önlendi. Takip eden yıllarda Yugoslavya Ordusu'nda görev aldı ve sonunda Jacques Lacan'ın psikonalitik teorisine dönük kuramsal odaklanmaları olan bir grup Slovenyalı bilgin ile yakınlaştı.

Žižek'in büyük bir sosyal kuramcı olarak uluslararası tanınması 1989'da İngilizce basılan ilk kitabı The Sublime Object of Ideology'ye kadar sürdü. Žižek'in en dünya çapında en çok tartışılan kitabı The Ticklish Subject (1999), onu açıkça dekonstrüksiyonizmcilerin, Heideggercilerin, Habermascıların, bilişsel işlemlerle uğraşan bilimadamlarının, feministlerin ve Žižek'in New Age "obskürantizmciler" olarak tanımladıklarının karşısına koyar.

Žižek'in çalışma ve düşünceleri belirlemedeki sorunlardan birisi onun kuramsal konumunu çok sık olarak kitapları arasında, hatta bazen aynı kitabın farklı sayfalarında değiştirmesidir (mesela, Lacan'ın yapısalcı mı yoksa post-yapısalcı mı olduğu konusunda). Bu nedenle onu eleştiren bazı kişiler, onu tutarsızlık ve entelektüel düzey eksikliği ile suçlamaktadır. Ne var ki Ian Parker herhangi bir "Žižekyen" felsefe sistemi bulunmadığını öne sürmektedir çünkü Žižek, bütün tutarsızlığıyla beraber, bize, bizim bir tek yazardan neyi almak ve onda neye inanmak istediğimiz konusunda daha derinlemesine düşünmemiz konusunda yardımcı olmaya çalışıyor.(Parker, 2004) Aslında, Žižek'in kendisi, bir felsefecinin tavrının, bizim kendi ideolojik ön kabullerimizi sorgulamak yerine bize dünyayı anlatan Büyük Öteki gibi davranmak olmaması gerektiğini tartışarak, Jacques Lacan'ın kendi kuramlarını sürekli yenilemesini savunmaktadır. Žižek için felsefeci, soruları yanıtlamaya çalışan birisinden daha çok, eleştiren birisidir.

En son olarak Žižek Abercrombie & Fitch için hazırlanan bir katalogda yer alan Bruce Weber'in fotoğraflarına eşlik edecek bir metin yazdı. Büyük bir entelektüelin reklam metni yazmasının uygun olup olmadığı sorulduğunda, Žižek Boston Globe'a şunları söyledi: "Eğer para kazanmak için bu tür işler yapmak veya tam zamanlı çalışan Amerikalı bir akademisyen olarak imtiyazlı bir yer kapmak için kıç öpmek zorunda kalmak arasında bir seçim yapmam istenseydi böyle yerlerde yazı yazmayı seçmekten zevk alırdım!"

Kendisine dönük ters ifadelerden utanmayan ateşli ve renkli bir öğretim üyesi olarak kabul edilmektedir. Üç bölümden oluşan 'The Pervert's Guide to Cinema' belgeseli İngiltere kanalı More4'da Temmuz 2006'da yayınlandı.

Slavoj Zizek Kitapları - Eserleri

  • Yamuk Bakmak
  • Tarkovski
  • Matrix
  • İdeolojinin Yüce Nesnesi
  • Zizek'ten Nükteler
  • Acı Çeken Tanrı
  • Şiddet
  • Cinsel Olan Politik midir ?
  • Ahir Zamanlarda Yaşarken
  • David Lynch
  • Antroposen'e Hoşgeldiniz
  • Günümüz İdeolojisinden Kesitler
  • Kieslowski
  • Sanat
  • 1968
  • İmkansızı İstemek
  • Hiçten Az
  • Tehlikeli Rüyalar Görme Yılı
  • Dünyadaki İsyanların Anlamı
  • Kırılgan Temas
  • Bedensiz Organlar
  • Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey
  • Kendini Tutamayan Boşluk
  • İslam Arşivleri
  • Kıyametin Versiyonları
  • Antigone'nin Üç Yaşamı
  • Lubitsch
  • Komünist Ufuk
  • Hitchcock
  • Önce Trajedi Sonra Komedi
  • Hegel ve Freud
  • İdeolojiyi Haritalamak
  • Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch’in Kayıp Otoban’ı Üzerine
  • Zaten Yoktular
  • Umutsuz Olma Cesareti
  • Avrupa Ne İstiyor?
  • Olumsallık Hegemonya Evrensellik
  • Stalinizm ya da Stalin İnsanın İnsanlığını Nasıl Kurtardı
  • Mimari Paralaks
  • İdeolojinin Aile Miti
  • Olumsuzla Oyalanma
  • Biri Totalitarizm mi Dedi?
  • Lenin Üzerine
  • Gıdıklanan Özne
  • Paralaks
  • Adını Söylemeye Cesaret Eden Bir Sol
  • Hegel ve Bağlı Beyin
  • Kaybedilmiş Davaların Savunusu Adına
  • Komünizm : Yeni Bir Başlangıç : Komünizm Fikri II New York Konferansı 2011
  • Marx Okumak
  • Ödünç Alınan Irak Çaydanlığı
  • Evrensel İstisna
  • Mutlak Geritepme
  • Lacan: Eine Einführung
  • Pandemic!
  • Güpegündüz Hırsız Gibi
  • Mesih Garabeti
  • Lacan'ı Nasıl Okumalıyız?

Slavoj Zizek Alıntıları - Sözleri

  • “Geleneksel düzenin asla geri getirilmemesi gerektiği” düşüncesinde değilsek niye devrim yapalım ki? Mao’nun yaptığı, ihlali ciddiye alarak onu törensi, oyunsu karakterinden yoksun bırakmaktır: Devrim sadece geçici bir emniyet sübabı, ertesi sabah ayılmayla sonuçlanan karnavelesk bir patlama değildir— kalıcı olması için yapılır. Dahası, bu karnavelesk askıya alma mantığı geleneksel hiyerarşik toplumlarla sınırlıdır. Kapitalizmin, özellikle de günümüzün “geç kapitalizminin tamamen kökleşmesiyle bir anlamda hâkim “normal” hayatın kendisi kendinde sürekli devrim yaparak, ters çevirmelerle, krizlerle ve yeniden icatlarla “karnavallaşmaktadır”; bu nedenle kapitalizmi “sabit” bir etik konumdan eleştirmek gittikçe daha istisnai bir hal almaktadır. Hâl böyleyken, temel ilkesi kendinde sürekli devrim yapmak olan bir düzende nasıl devrim yapacağız? Belki de günümüzün asıl sorusu budur. (Bedensiz Organlar)
  • Superman III' de (filmde) çok güzel bir ayrıntı vardır : Dünyaya kızan Superman bir anlığına kötülüğe kapılır, Piza' ya uçar ve eğik kuleyi düzeltir. Gerçekte Piza'yı ilgi çekici kılan nedir? Kulenin bir şekilde "kayık" olması ve düz duramaması şeklindeki saçma olgu nedeniyle ilginçtir burası. Yapılacak en kötü şey onu düzeltmektir -bu edim Piza'yı farksızlığa geri götürür ve onu ayırt edici özelliğinden mahrum bırakır. Bu hikâyenin verdiği ders evrenseldir ve temel ontolojik sonuçlar barındırır : Bir şeyin var olması için dengeyi bozan, göze çarpan bir şeye dayanması gerekir. Kuantum kozmolojisinin bize öğrettiği gibi evren boşluktan, dengenin bozulmasından ex nihilo (hiçten) doğmuştur. (Bedensiz Organlar)
  • Kısacası Amerikalılar saymaya '1'den başlarken, Avrupalılar '1'in halihazırda '0'ın yerinde durduğunu bilirler. (Evrensel İstisna)
  • “Bir kredi anlaşmasına varılınca borçlu kişinin onu geri ödemesi bile beklenmiyor – borç doğrudan bir kontrol ve hükmetme yöntemi olarak görülüyor.” (Avrupa Ne İstiyor?)
  • Senin bittiğin ve evrenin geri kalanının başladığı yer neresi? Veya evrenin bitip de senin başladığın yer neresi? Kendini ve doğayı kesiksiz bir bütün olarak görebilirsen sorun çözülür; özgür iradeye karşı belirlenimcilik karmaşası da böylece biter. (Zaten Yoktular)
  • Hiç aşık oldunuz mu? Korkunç bir şey, öyle değil mi? İnsanı çok kırılgan yapıyor. Göğsünüzü ve kalbinizi açıyor ve birinin içeri girip sizi mahvetmesine izin veriyor. Hiçbir şeyin sizi yaralayamaması için bütün savunma mekanizmalarını inşa edip, zırhınızı kuşanıyorsunuz, sonra aptal bir insan, diğer aptallardan bir farkı olmayan aptal bir insan hayatınıza giriyor… Onlara kendinizden bir parça veriyorsunuz. Halbuki bunu istememişlerdi. Bir gün sizi öpmek ya da size gülümsemek gibi ahmakça bir şey yaptılar ve sonrasında hayatınız artık sizin olmaktan çıktı. Aşk rehin alır. İçinize girer. Sizi içerden kemirir ve sonuçta karanlıkta ağlamanıza neden olur. “Belki de sadece arkadaş olmalıyız” gibi basit bir ifade kalbinize saplanan bir cam parçasına dönüşür. Acı verir. Sadece hayalinizde değil. Sadece zihninizde değil. Ruhunuzu acıtan, içinize girip sizi parçalayan gerçek bir acıdır bu. Aşktan nefret ediyorum. (Şiddet)
  • Marksist perspektifte insan üretkenliğinin esas amacı insan ihtiyaçlarının giderilmesi değildir; daha ziyade bir tür aklın kurnazlığı mantığı içinde, ihtiyaçların giderilmesi insan üretkenliğinin genişlemesi için kullanılmaktadır. (Kendini Tutamayan Boşluk)
  • Başkasının mahremiyetini ihlal etmemeye özen göstermek, kolayca onun acısı karşısındaki duyarsızlığa dönüşebilir. (Kırılgan Temas)
  • Femme fatale doğrudan, dilsel ve fiziksel olarak açık sözlü cinsel saldırganlıkla, doğrudan kendi kendini mallaştırma ve kendi kendini kullanmayla, "orospunun bedenindeki pezevenk" zihniyetiyle niteIenir. Ya da filmin tanıtım posterinde yazdıkları şekliyle: "Çoğu kimsenin karanlık bir yanı vardır ... Bu kadının başka hiçbir şeyi yoktu." (David Lynch)
  • Mümkün olduğunca tarafsız, net ve kesin olarak ne yaptığımızın, ne yapmadığımızın mutlaka hesabını tutmalıyız. Bunu yaparsak kafamız karışık olmayacaktır. Mide bulantısına, yanılsamalara ve moral bozukluğuna katlanmayacağız. (Önce Trajedi Sonra Komedi)
  • hayati olan şey aynılık beklediğimiz yerde bir farklılık olması degil, farklılık beklediğimiz yerde bir aynılık olmasıdır (Zizek'ten Nükteler)
  • “Giorgio Agamben bir röportajında, ‘düşünce, umutsuz olma cesaretidir,’ demişti... En kötümser teşhisin dahi, şu meşhur tünelin sonundaki ışığı ima edip moral vererek sözünü noktaladığı tarihsel anımız için bilhassa geçerlidir bu içgörü.'' (Umutsuz Olma Cesareti)
  • Huri kelimesini kullanan Kur'an, tatlı niyetine yenen ''beyaz kuru üzüm'' anlamına gelen Aramice hur kelimesini kullanan ilk Hristiyan metinlere yaslanmıştı. Önderinin vaadini sözcüğü sözcüğüne yorumladığından dolayı intihar bombası patlatıp şehit olmaya karar veren genç bir adamın neyi sözcüğü sözcüğüne yorumladığına bakalım: ''Cennet'in kapıları sizler için açılmıştır. Bal ırmaklarının kıyılarında sizleri bekleyen siyah gözlü bakireler vardır.'' ''Kendini kankalarıyla dolup taşan bir cennette bulan'' bu genç adamın ''yetmiş huri yerine bir avuç dolusu beyaz kuru üzüm geldiği'' zaman yüzünde nasıl bir ifadenin uyanacağını hayal edelim. (Zizek'ten Nükteler)
  • Titanik gerçekten de bir felaketi, geminin buzda­ğına çarpmasını anlatan bir film mi? Tam felaket ânına dikkat edersek: Felaket tam olarak, iki genç aşığın (Leonardo di Caprio ve Kate Winslett), aşklarını cinsel ilişkiyle eksiksiz hale getirmelerinin hemen ardından, geminin güvertesine çıktıkları anda gerçekleşir. Ancak hepsi bu kadar değil: Eğer hepsi bu kadar olsaydı, felaket basitçe ikili ihlale (gayrimeşru cinsel ilişki; sınıfsal ayrımları aşmak) karşı verilmiş Kaderin cezası olurdu. Ayrıca, güver­teye çıktıklarında Kate sevgilisine, tutkuyla, ertesi sabah New York’a vardıklarında, gerçek aşkıyla bir­likte yaşayacağı yoksul bir hayatı, zenginlerin ara­sında yaşayacağı yoz bir hayata tercih edip gemiyi onunla birlikte terk edeceğini söyler. Tam da bu anda gemi, şüphesiz ki gerçek bir felaket olacak olan çiftin New York’taki birlikteliğini engellemek için buzdağına çarpar - gündelik hayatın sefaletinin aşklarının sonunu getireceğini tahmin etmek çok da zor değildir. Dolayısıyla felaket, onların aşklarını korumak için, “sonsuza dek mutlu” yaşayacakları illüzyonunu sürdürebilmek için gerçekleşir... (İdeolojinin Aile Miti)
  • Birçok tuhaf ve harika şey var, Ama hiçbir şey insandan daha tuhaf bir biçimde harika değil. İnsan konuşmayı ve rüzgâr hızında düşünmeyi öğretti kendine.. (Antigone'nin Üç Yaşamı)
  • Canavarsı devrim teması, yani devrimin canavar olarak resmedilmesi, muhafazakar bir unsurdur ve romanın formu (ana karakterin ölüm anındaki iti­ rafı) belirgin bir biçimde, Shelley’nin zamanında popüler olan muhafazakar türle ilgilidir. Ve bu za­ manda, tövbekar radikaller, reform önerilerinden vazgeçmelerinin ardından, evrensel özgürlük ve kardeşlik hayallerinin felakete varan sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. (İdeolojinin Aile Miti)
  • Yüce ile gülünç arasında sadece bir adımlık mesafe bulunur. (Zizek'ten Nükteler)
  • 68 sonrasının kapitalizmi özgül bir iktisadi, toplumsal ve kültürel bütünlük yarattığı ölçüde, bu bütünlüğün kendisi “postmodemizm” adını haklı çıkarır. (Mimari Paralaks)
  • Umarım ki, her şey yoluna girdiğinde, her şey normale döndüğünde, normallik eskisinden farklı bir anlam taşıyor olsun. (Zaten Yoktular)
  • En büyük korkunuz? —Öldükten sonra dirilmek. Canınızı ne sıkar? —Aptalları mutlu görmek. Aşk nasıl bir şeydir? —Büyük bir talihsizlik. Hayatınızın aşkı? —Felsefe. Geçmişinizi değiştirebiliyor olsaydınız, neyi değiştirirdiniz? —Doğumumu. Sofokles’le aynı fikirdeyim: En büyük şans doğmamış olmaktır. Hayatın size öğrettiği en büyük ders? —Hayat, size öğretecek hiçbir şeyi olmayan aptal ve anlamsız bir şeydir. (Zaten Yoktular)