İkinci Adam - Cilt 2 - Şevket Süreyya Aydemir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

İkinci Adam - Cilt 2 kimin eseri? İkinci Adam - Cilt 2 kitabının yazarı kimdir? İkinci Adam - Cilt 2 konusu ve anafikri nedir? İkinci Adam - Cilt 2 kitabı ne anlatıyor? İkinci Adam - Cilt 2 PDF indirme linki var mı? İkinci Adam - Cilt 2 kitabının yazarı Şevket Süreyya Aydemir kimdir? İşte İkinci Adam - Cilt 2 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Şevket Süreyya Aydemir

Yayın Evi: Remzi Kitabevi

İSBN: 9789751402295

Sayfa Sayısı: 495

İkinci Adam - Cilt 2 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İkinci Adam'da, Tek Adam isimli üç ciltlik eserimizde konu olarak alınan Atatürk hadisesini, günümüze kadar izleriz. Şu yönleri ile ki, bu hadise, Atatürk'ü doğuran şartlar içinde Atatürk'ün zuhuru ile başlamıştır. Bu hadise, 1920-1938 devresinde, Atatürk'ün, bayrağını taşıdığı bütün olaylarda, Mustafa Kemal ve İnönü'nün Kader Birliği içinde gelişmiştir. 10 Kasım 1938'de Atatürk fani hayattan çekilince de, Atatürk'ü devam ettirmek ve onu ikmal etmek görevi, İsmet İnönü'nün omuzlarına, bütün ağırlığı ile oturmuştur...

Atatürk devam ettirilmiş ve ikmal edilmiş midir? İşte bu problemdir ki, İkinci Adam'ın bu cildinde, bütün olaylarda istifhamını çizen bir konu olarak yaşar.

(Arka Kapak)

İkinci Adam - Cilt 2 Alıntıları - Sözleri

  • Liberalizm nazariyatı, bu memleketin güç anlayacağı bir şeydir.
  • Vekil Bey! Biz kendimizin değil, bu vatanı bu kadar yolsuz, fabrikasız, ambarsız, teçhizatsız ve yoksul bırakan atalarımızın günahını çekiyoruz. O günahları bu çilelerimizle ödüyoruz. Ödeyeceğiz de... Siz ölürseniz, ben işten kaçarsam, bu çile bitecek mi ? Bu bizim kuşağımızın çilesi!...
  • ''Eğer takdir seslerini, dostlarımızın alkış sadalarından değil de, düşmanlarımızın kin ve garaz dalgalarından duyabilirsek, yolumuz çetin, fakat yolculuğumuz yaşanmaya değer olacaktır...''
  • Fikir; önderlerin, şahsiyetlerin, düşünürlerin yarattığı bir kutsal vergidir. Halk, fikir yaratmaz. O, fikre yalnız sürüklenir. Ona ya bağlanır, ya bağlanmaz.
  • Sovyetler Birliği, devletler arasında bir ahlak siyaseti değil, bir rejim ve doktrin mücadelesi yürüten bir ülkeydi.
  • Atatürk'ün kendinden sonrakilere siyaset dışı bir Ordu devredişi,onun pek göze çarpmayan ama üzerinde daima durulması gereken büyük miraslarından biridir....
  • Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Hulasa, bütün sorumluluklarının altında, beşer tabiatı gizlidir..
  • ''Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar, Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar, Bir ses duydum, döndüm baktım, bir kadın: Gözleri dönük, kaşlar çatık, yüz azgın, Derileri çatlak, bağrı kapkara, Sağ elinin nasırında bir yara; Başında bir eski püskü peştemal, Koltuğunda bir yamalı, boş çuval... -Ne o Bacı ? -Ot yiyoruz, n'olcak!.. -Tarlan yok mu ?.. -Ne öküz var, ne toprak... Bugünedek ırgat gibi didindim, -Kocan nerde ? -Kocam şehit, bir ninem var bir oğlum... -Soyun, sopun ? -Onlar dahi hep yoksul: ah efendi, bize karşı İstanbul, Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi ? Taşraların hayvancılık mı nasibi ?.. ''
  • Doktrine gidersek, inkilabı dondururuz.
  • Padişah, işgal kuvvetleri karşısında sinmiş, ama Ankara'ya karşı şahlanmıştır. Şeyhülislam Dürrizade adında bıngıl bıngıl bir softa, Mustafa Kemal'e, İsmet Bey'e ve arkadaşlarına ölüm fetvaları düzenler. Nemrut Mustafa divanıharbi onlara idam hükümleri çıkarır. Damat Ferit lanetleme beyannamaleri yayımlar ve Padişah Vahideddin bu fetvaların, hükümlerin ve idam fermanlarının, nerede yakalanırlarsa orada icrasını ilan eder...
  • Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırısı, Avrupa'da bir cepheler değişikliğine yol açtı. Yani Sovyetler Birliği Hitler'in Almanya'sından koparak, kendiliğinden Batı müttefiklerinin kucağına düştü. Bu değişikliğin Türkiye bakımından büyük önemi şuydu ki, Çanakkale ve İstanbul Boğazları gene ve er geç, ön planda yer alacaktı. Tıpkı Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi ! Çünkü şimdi yeni ve Batılı müttefiklerlerinin Sovyetler Birliği'ne en tabii ve en kolay yardım yolu, ancak Çanakkale ve İstanbul Boğazları olabilirdi. Hatta o sıralarda Ege adaları düşman elinde olsa, Akdeniz ve Ege denizleri İtalyan savaş gemilerinin ve Alman denizaltılarının kontrolları altında bulunsa bile. Ama ne var ki bu sefer boğazların anahtarı, Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi, onu dilediği zaman ve dilediğinin hayrına kullanacak ve bunun için hatta hükümetine bile danışmayı lüzumsuz sayacak, sorumsuz bir Enver Paşanın elinde değildi... Türkiye, Alman-Sovyet savaşı karşısında tarafsızlığını ilan etti. Ve Türk-Alman saldırmazlık paktı da, 25 haziran 1941'de Büyük Millet Meclisinde tasdik edildi.
  • "Demokrasi, halkın eğitimi meselesidir. Halkın eğitimi zayıf olursa, demokrasi oligarşiye döner. Gene halkın eğitimi zayıf olursa, oligarşi demagog yaratır ve demagog, diktatör olur..." Eflatun
  • 1963-1974 gibi nihayet 11 yıllık bir zamanı içine alan kısa bir devrede, Türkiye'de iş hukukunda elde edilen haklar ve inkılaplar, bir kısım Avrupa ülkelerinde bile ancak yüz yıllık bir mücadelenin sonuçlarıyla ve Türkiye lehine olarak kıyaslanabilir.
  • Bir şahsiyetin bir gün kendi şefliğini, kendi iktidarını, kendi karar ve teşebbüsü ile tasfiye edişine dair tarihte misaller yoktur. Halbuki İnönü'nün 'otoriter devlet, tek parti, milli şef ve değişmez başkan' rejiminden, iktidarın halk kalabalıklarının oylarına göre şekillendiği bir rejime, hem de kendi teşebbüsü ile hatta kendi partisinin gönülsüzlüğüne rağmen geçişi bir önemli olaydır.
  • Demokrasi, halk eğitimi meselesidir. Halkın eğitimi zayıf olursa, demokrasi oligarşiye döner. Gene halkın eğitimi zayıf olursa oligarşi demagog yaratır ve demagog, diktatör olur..

İkinci Adam - Cilt 2 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Eser, Atatürk ün ölümü ile 1950 yılı Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi arasındaki süreci anlatır. 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı Türk Dış Politikası eserin çoğunluğunu oluşturur. Bu dönemde İnönü nün temel amacı, Lozan Antlaşması ile sağlanan statükonun devam ettirilmesidir. Sanılanın aksine, Türkiye savaş boyunca tarafsız bir tutumda olmamıştır. Türkiye, savaşın başlamasından çok kısa bir süre önce Müttefik Devletler ile pakt imzalamış ve tarafını belli etmiştir. Ancak taraflı olsa da savaş boyunca savaş dışı kalmayı prensip edinmiştir. Türk Dış Politikasının daha iyi anlaşılabilmesi için savaşı üç aşamada düşünmek gerekir. İlki Nazi Almanya'sı ile SSCB'nin karşılıklı saldırmazlık antlaşması imzalayarak aynı grupta oldukları dönem yani 1939-1941 yılları. Bu iki büyük devletin pakt imzalaması başta İnönü olmak üzere tüm dünyayı şaşırtmıştır. Bu aşamada Nazi Almanyası ile Sovyet Rusya neredeyse Kıta Avrupasının tamamına hakim bir konumda olmuştur. 1941 yılı ortalarında, Türkiye'nin komşu ülkelerini işgal eden bu iki devlete karşı, özellikle İngiltere'nin baskılarına rağmen İnönü savaş ilan etmemiştir. Ne var ki 22 Haziran 1941 tarihinde Nazi Almanya'sı Sovyet Rusya'ya saldırmış ve ikili grup dağılmıştır. 1941-1943 yılları arasında savaşa aynı blokta başlayan bu iki devlet birbirlerine karşı şiddetli mücadeleler vermiş ve mücadeleler sonucunda özellikle Alman üstünlüğü görülmüştür. Mevcut Alman kuvvetlerinin üstünlüğü sebebiyle, Müttefik Devletler Türkiye'nin de savaşa dahil olup SSCB ye destek sağlanmasında bir köprü vazifesi görmesinde ısrar etse de Türkiye bu baskılara direnmiş ve yine savaş dışı kalmıştır. Savaşın son aşaması olan 1943-1945 yılları arasındaki dönemde ise ABD nin gücü dengeyi değiştirmiş ve Almanya'nın başını çektiği blok gerilemeye başlamıştır. İnönü bu süreçte de oldukça temkinli davranmış, yenilmeye başlayan Mihver Devletlerine karşı neredeyse savaşın son aylarında savaş ilan etmiştir. Ancak bu savaş ilanı, devam etmekte olan savaş için değil, kısa bir süre başlayacak olan Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin yerini belli etmesi için yapılmıştır. Kısaca değerlendirmek gerekirse, insanlık tarihinin en büyük savaşı olan İkinci Dünya Savaşında, ülkemizi savaş dışı tutarak toprak bütünlüğünü sağlamaya çalışan başta İ. İnönü olmak üzere Ş. Saraçoğlu, R. Saydam, N. Menemencioğlu gibi isimlerin amaçlarını gerçekleştirdikleri söylenebilir. (Muhammet Kağan YAZICI)

İkinci Adam'ın ikinci cildinde bu uzun hikayenin 1938-1950 devresini bulacaksınız.Atatürk ün ölümden sonraki yıllarda İsmet İnönü'nün Atatürk ün çizgisine devam ettirip ettiremediği konusu ağırlık kazanmıştır. (seher)

. Yazar, kitabın 2. Cildinde Gazi'nin vefatından 1950 seçimiyle iktidarın el değiştirmesine kadarki süre zarfını ve bu süre zarfında İnönü'nün faaliyetlerini inceler. Benim asıl ilgimi çeken cilt bu ve bundan sonraki idi. Bu dönemin, halk arasında çok tartışmalı olduğu, dönemle ilgili önyargıların çok fazla olduğu herkesçe malumdur. Kitabın yazarı hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacaktır: Zira kendileri, tek parti döneminde bürokraside yıllarca görev almış, İnönü başta olmakla birçok vekil, başvekil ve bürokratla çalışmalar yapmış, dolayısıyla birçok kişiyi yakından tanıma, ülke gündeminde önemli yer tutan birçok konuya şahitlik etme fırsatı bulmuştur. Ayrıca Türkiye'de bir dönem devrin birçok ünlü komünistiyle birlikte yargılanarak on yıl hapse mahkum olmuştur. Yani; komünist pencereye yakın bir yazar olduğunu bilerek okumakta fayda var diyebilirim. Gelelim kitaba.. Okurken bende İnönü'ye hayran olduğuna dair çok fazla his uyandırdı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkeyi savaşa sokmama konusunda İnönü'yü çok takdir ediyordu, gerçi öne sürdüğü sebepleri okuyunca ben de kendisi gibi düşündüm ama bu alanda başka görüş okumadığım için yorum getirmem peşin konuşmak olabilir. Savaşın Sovyetlerce kazanılacağı anlaşıldığı sırada, siyasi manevra ile Türkçüler-Turancılar üzerine gidilmesini, üstün körü, “Almanlarla gizli yazışmalar bulundu.” diyerek Nihal Atsız ve arkadaşlarının ismini zikretmeden onları Alman taraftarlığıyla itham etmesi gözümden kaçmadı. Zannederim kendisi komünist fikirlerinden vazgeçememiş. Zira o dava; Sabahattin Ali’nin Atatürk ve İnönü’ye hakaretten 14 ay hapis cezası alıp 10 ay hapis yatması, Cumhuriyetin onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan genel aftan yararlanıp serbest kalması, bu mahkumiyetinden sonra bir süre öğretmen olarak atanamaması, ancak Atatürk’ün vefatından sonra Hasan ALİ Yücel’in milli eğitim bakanı olmasıyla tekrar öğretmen olarak atanması üzerine; Atsız’ın, çıkardığı bir dergide, Başvekil Şükrü Saraçoğlu’nun Türkçü-Turancı olduğuna dair yaptığı bir konuşmayı dayanak göstererek, Hasan Ali Yücel’i Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na şikayet etmesi; Sabahattin Ali’nin de Atsız’ın bu yazısında kendisine hakaret ettiğini öne sürerek Atsız’ı şikayet etmesi üzerine gelişen olaylar silsilesi ve 3 Mayıs 1944 nümayişi ile gelişen bir davadır ve Türkçülük-Turancılık davası olarak halen zikredilir ki; konunun Almanlarla hiçbir ilgisi yoktur. Sanırım Şevket Süreyya Aydemir’in komünizme olan eğilimi, o tarihte ruhunun bir köşesinde hâlâ devam ediyormuş. Geçelim .. Köy enstitülerine de değinmiş güzel bilgiler vermiş. Meğer işin temelinde kendi çalışmaları da varmış. Konudan övgüyle bahsetmiş, kendisinden dinleyince beni de etkiledi ama; Köy Enstitüleri hakkında komünizme olan ilintileriyle ilgili daha önce duyduğum dedikodular da bir taraftan kafamı tırmaladı, zira yazarın komünizme olan ilgisine yukarıda kısaca değinmiş idim. Tabii isteyen daha detaylı araştırabilir. Velhasıl kitapta bu dönemle ilgili birçok konuyu bulabileceksiniz. Beni en çok etkileyen iki konudan biri; İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye’nin pozisyonu diğeri; çok partili hayata geçiş, Demokrat Partinin doğuşu, CHP’nin iktidarı kaybedişi, bu kaybedişin altında yatan nedenler, İnönü’nün konjonktürü değerlendirişi idi. Herkesin dünya görüşü, siyasi düşüncesi, mantalitesi farklıdır; bu kabul. Ne kadar objektif olmak istese de her yazar, ister istemez kendi fikirlerinin etkisi altında kalabilir; bu da kabul. Kısaca, genel itibariyle eser bana çok şey kattı diyebilirim. İncelememi buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim  Mutlu okumalar. 11.12.2019 23.32 Erciş . (Ali Dayıcık)

İkinci Adam - Cilt 2 PDF indirme linki var mı?

Şevket Süreyya Aydemir - İkinci Adam - Cilt 2 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İkinci Adam - Cilt 2 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Şevket Süreyya Aydemir Kimdir?

1897'de Edirne'de Balkan göçmeni, topraksız bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası Mehmet Ağa, Bulgaristan'ın Deliorman yöresinde toprak sahibi varlıklı bir kişi iken servetini kaybetmiş biriydi, Edirne'de bahçıvan olarak çalışmaktaydı. Annesi aydın bir kişi olan Şaziye Hanım idi. Okuma yazmayı annesinden öğrendi. Mahalle Mektebi'nden sonra askeri rüştiyeye devam etti. Küçük yaşlardan itibaren siyasetle ilgilendi. Henüz on bir yaşında iken İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. Balkan Savaşları öncesinde annesini ve bir ağabeyini kaybetti. Edirne işgale uğrayınca katliamdan kurtulmaları için İstanbul'a gönderilen çocuklar arasında yer aldı. Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydoldu ancak Edirne'nin geri alınması ve bir oğlunun daha asker olmasını istemeyen babasının çağırması üzerine geri döndü; Edirne Rüştiyesi ve Öğretmen Okulu'nda (bugünkü Edirne Lisesi) öğrenim gördü. Bu yıllarda Turancı görüşleri benimsedi. Diğer ağabeyinin Sarıkamış'ta hayatını yitirmesi üzerine I. Dünya Savaşı'nda gönüllü olarak savaşa katıldı; ağabeyin şehit edildiği Kafkasya Cephesi'nde çarpıştı, yaralandı. Cephedeyken okuduğu Müfide Ferit'in Aydemir adlı romanı onu çok etkiledi. İleride Soyadı Kanunu çıktığında Aydemir soyadını seçmesi bu romanın etkisiyledir.

Geri çekilme emri üzerine Edirne'ye dönen Şevket Süreyya, öğretmenlik eğitimini tamamladı. Edirne'nin Yunanlar tarafından işgali üzerine bir süre yerel direniş hareketlerine katıldı. Azerbaycan'da kurulan hükümetin İstanbul hükümetinden öğretmen istemesi üzerinde Nuha kentine (bugünkü adıyla Şeki) öğretmen olarak atandı ve 1919–1920 yılları arasında Azerbaycan'a geçti. Ermeniler'e karşı kurulan gönüllü birliğin kumandanı oldu ve bir halk kahramanı haline geldi. Ancak Kafkasya'nın çok etnikli yapısını görünce eski Turancı fikirlerinin doğruluğunu sorgulamaya başladı. Bakü'de toplanan Doğu Halkları Kurultayı'na Nuha Delegesi olarak katıldı. Bu kongreye katılması onun komünizme merakını arttırdı. Kurtultay'dan 10 gün sonra yine Bakü'de gerçekleşen Türkiye Komünist Fırkası'nın toplantısına da katılan Şevket Süreyya, merak ettiği ideolojiyi öğrenmek isteiği ağır basınca Milli Mücadele'ye katılmak yerine Nuha'ya dönmeyi tercih etti. Bir süre amaçsızca gezen Şevket Süreyya, Batum'a gittiğinde Komünist Parti'ye girdi. Yine Batum'da bir öğretmen arkadaşının kızkardeşi ile evlendi ve bu evliliği ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Batum'dan sonra Moskova'ya giderek bir çok Türk öğrenicinin de öğrenim gördüğü Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) kaydoldu. İktisadi ve Sosyal Bilimler Okulu 'nda ekonomi eğitimi aldı. 1923 yılında Türkiye'ye geri döndü.

Şevket Süreyya, Türkiye'ye döndükten sonra Aydınlık Dergisi'nde komünist fikirleri yaymaya çalışan yazılar yazdı. 1924 yılında Sadrettin Celal Antel ile beraber hazırladığı Lenin ve Leninizm adlı kitabı yayımladı. 1925'te TKP'nin üçüncü kongresinde yedi kişilik Merkez Komite'nin üyesi oldu. Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası'nın 1 Mayıs'ta "Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz" yazılı broşür dağıtması nedeniyle gerçekleşen "1925 tevkifatı" sonucu dergi kapatıldı ve Aydemir de Ankara İstiklal Mahkemesi'nde devrin bir çok ünlü komünistiyle beraber yargılanarak 10 yıl hapse mahkum oldu. Muasır Türkiye'nin İktisadi İnkişaf İstikametleri adlı kitabını mahkumiyeti sırasında yazdı fakat bu eser yayımlatamadı. Afyon Cezaevi'nde geçirdiği bir buçuk yıldan sonra 29 Ekim 1927'da ilan edilen genel aftan yararlanarak hapisten çıktı. 1927 Tevkifatı sırasında yeniden tutuklanıp yargılandı fakat beraat etti. Bundan sonra komünizm çizgisinden ayrılıp bir nevi milliyetçi komünizm anlayışını savunmaya başladıysa da Türkiye için geçerli düşüncenin Kemalizm olduğu görüşüne döndü. Vedat Nedim Tör'le birlikte TKP'den ayrıldı. Partiyi polise ihbar etmekle suçlandı.

1928'de Bürokrat olarak Ankara'da çalışmaya başladı. 1951 yılında kadar eğitimci ve iktisatçı olarak çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Yüksek Teknik Öğretim Umum Müdür Yardımcılığı, Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğü, Ankara Ticaret Mektebi Kurucu Müdürlüğü, İktisat Vekaleti Sanayi Tetkik Heyeti Reisliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyeliği yaptı.

1932 yılında Atatürk'ün isteği üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte Kadro Dergisi'ni çıkarttı. Dergi kapatıldığında Ankara Ticaret Mektebi'nde müdür olan Aydemir, bu görevi 1936'ya kadar sürdürdü. İki yıl Ankara Belediyesi İktisisat Müdürlüğü yaptıktan sonra İktisat Bakanlığı'nda çalışmaya başladı ve İsmet İnönü'nün güvenini kazandı. Komünist geçmişi nedeniyle çok eleştirilse de başarıları nedeniyle yükseldi. Bir dönem Ekonomi Bakanlığı'nca İsmail Hüsrev Tökin'le birlikte bir kalkınma planı hazırlamakla görevlendirildi. Fakat İsmet Paşa bu planı kabul etmedi.

1951'de Vekiller Heyeti kararıyla emekli edildikten sonra kendisini yazarlığa verdi. Hayatı boyunca çok sayıda eser veren Aydemir, Tek Adam adlı eserinde Atatürk; İkinci Adam adlı eserinde İsmet İnönü 'yü yazdı. Bunun dışında Menderes'in Dramı, Enver Paşa (kitap) gibi biyografiler ve Suyu Arayan Adam gibi otobiyografik denemeler dışında Toprak Uyanırsa ve Kahramanlar Doğmalıydı adlı romanları yazdı. 27 Mayıstan sonra oluşan yeni düşünce ortamında kurulan sosyalist eğilimli Devrim ve Yön gibi dergilerde yazıları yayınladı. 12 Mart Muhtırası sonrası Yön Dergisi kapatılınca yazılarına Cumhuriyet Gazetesi'nde devam etti. 25 Mart 1976'da Ankara'daki evinde hayatını kaybetti. Ankara Belediye Başkanı'nın emriyle tabutu, Türk bayrağına sarılı olarak defnedilmiştir. Adı, Ankara'da yıllarca oturduğu sokağa verildi.

Şevket Süreyya Aydemir Kitapları - Eserleri

  • Suyu Arayan Adam
  • Tek Adam - Cilt 1
  • Tek Adam - Cilt 2
  • Tek Adam - Cilt 3
  • İkinci Adam Cilt: 1
  • Menderes'in Dramı
  • İkinci Adam - Cilt 2
  • Toprak Uyanırsa
  • İkinci Adam Cilt: 3
  • Enver Paşa - Cilt 1
  • Enver Paşa - Cilt 2
  • Enver Paşa - Cilt 3
  • Tek Adam Mustafa Kemal
  • İhtilalin Mantığı
  • İnkılap ve Kadro
  • Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar
  • Lider ve Demagog
  • Kahramanlar Doğmalıydı

Şevket Süreyya Aydemir Alıntıları - Sözleri

  • 530 esir, Yılanlı Ovası'na indirilir. Görürler ki kendilerini esir alanlar bir avuç köylülerdir. Ama Menil'in başka bir derdi daha vardır: Genç ve güzel karısı Bilemedik'te çalışıyordu, acaba ne oldu? Düğüm çabuk çözülür: Bilemedik'te de Fransızlar yenilmiş ve Bayan Menil esir edilmiştir. Esir Bayan hiçbir hakeret görmemiştir. Türk çetelerinden gördüğü üstün insanlık muamelesini heyecanla kocasına anlatırken, Çukurova'da Fransızlarla Ermenilerin yaptıklarını çok iyi bilen Menil'in başını utanarak önüne eğdiğini etrafındakiler görürler. Tarih 28 Mayıs 1920'dir. (Tek Adam - Cilt 2)
  • ...Biz Anadolu köylüsünü dindar , mutaassıp bilirdik.Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler. (Suyu Arayan Adam)
  • ''Eğer takdir seslerini, dostlarımızın alkış sadalarından değil de, düşmanlarımızın kin ve garaz dalgalarından duyabilirsek, yolumuz çetin, fakat yolculuğumuz yaşanmaya değer olacaktır...'' (İkinci Adam - Cilt 2)
  • Kumandan muharebeyi, harp meydanında değil, kafasında kaybederse, bu yenilgi, tam yenilgi olur. Savaş, kumandanın kafasında kaybolmadıkça, yenilgi tamamlanmış ve savaş sona ermiş değildir. Milli Mücadele'de biz savaşı, hiçbir zaman kafamızda kaybetmiş duruma düşmedik... (Tek Adam - Cilt 2)
  • Mustafa Kemal’in cevabı kısa ve kesindir: “Bir gün de, geldikleri gibi giderler”. (Enver Paşa - Cilt 3)
  • Bize göre ise, bu büyük tezadın halli için her şeyden önce, sanayici memleketlerle sanayiden yoksun memleketler arasındaki ekonomik bağımlılığın kalkması lazımdır. Yani, dünya üzerine bugün kurulmuş olan iktisadi iş bölümünün değişmesi şarttır. Büyük üretim vasıtalarının, yani sanayinin ve ulaştırma vasıtalarının dünya üzerinde yeniden ve daha rasyonel bir şekilde dağılışı şarttır. Bu tasfiye ve dağılış, elbette ki, sanayici ülkelerin sanayisiz ve geri kalmış milletler ve halklar tarafından yağması suretiyle değil, fakat haysiyetli bir milli bağımsızlık savaşı ile, kurucu inşacı ve planlı bir milletler ve halklar kalkınması, yani kısacası Milli kurtuluş yolu ile olacaktır. (İnkılap ve Kadro)
  • Asırlar boyunca Şarktaki (Doğu memleketlerindeki) bütün sokak ayaklanmaları, din bayrağı altına sığınmıştır. Dinin değil ama geriliğin davalarını gütmüştür. (Enver Paşa - Cilt 2)
  • Polatlı, Anadolu' nun önemli bir ilçesidir. (Toprak Uyanırsa)
  • yolumuzu biz mi tayin ederiz? yoksa birtakım eller , çıktığımız yolculukta bizi kendi şartlarına ve kanunlarına göre , bu şartların çezildiği istikametlere doğru mu iterler? bu , bütün çağlar boyunca insanoğlunun serüveninde bir problemdir ki , bu problemi ne bizden öncekiler çözebilmişlerdir , ne bizden sonrakiler çözebilecekler .. && uyumak ve unutmak? bazen uyku ve unutuş , ne kadar da kurtarıcıdır önümüzde ise aşılacak daha nice yollar var .. && kendine dön , kendine inan ve yalnız kendinde olanı ara .. (Suyu Arayan Adam)
  • İkinci Meşrutiyet için mücadele eden İttihat ve Terakki, aydın öncülerin çalışmalarında, meşrutiyet genel mefhumundan başka, doktriner bir anlayış bulmak mümkün değildir. (Enver Paşa - Cilt 1)
  • Sovyetler Birliği, devletler arasında bir ahlak siyaseti değil, bir rejim ve doktrin mücadelesi yürüten bir ülkeydi. (İkinci Adam - Cilt 2)
  • Atatürk'e ve hatırasına bağlılık, elbette ki Atatürk'ü putlaştırmak değildir. Kahraman putlaştırıldığı zaman ölür. (İhtilalin Mantığı)
  • "Sizin gibi ruh temizliğine ve değerlerine inandığım beş on kişimiz daha olsa, bu talihsiz vatan, elbette kurtulur." (Enver Paşa - Cilt 2)
  • "Monarşi , bir kimsenin, herhangi bir sorumluluk veya denetim olmaksızın dilediğini yapabilmesi demektir.Böyle olunca da sağlam bir ahlak sisteminin içine nasıl yerleştirilebilir ? Böyle bir mevkiye yükseltilen insanların en iyisi bile kötüleşir." (İhtilalin Mantığı)
  • Devrim; Halkın faydasına olanları, halka rağmen, fakat halk için, halka getirme işidir. (İnkılap ve Kadro)
  • Şarki Buhara’ya geçiyorum. Kazanırsak Gazi, kazanamazsak Şehit olacağız. Yol gösterecek Türkmenler, artık bizi beklemesinler… (Enver Paşa - Cilt 3)
  • Namık Kemal bir bayrak adamdır. Ve bayrak adamlar tarihte pek fazla yetişmezler... (Enver Paşa - Cilt 1)
  • Tarihte öyle zaman olur ki, milletin iradesini, hatta tek bir kişi bile şahsında temsil edebilir. Mesela Tek Adam, yani Mustafa Kemal böyle bir temsilciydi. (Menderes'in Dramı)
  • Gerçek şudur ki, Mustafa Kemal, şu atalar sözü gereğince: "Ya devlet başa ya kuzgun leşe!" diyerek evvelâ Erzurum'da kelleyi koltuğuna almıştır. (Tek Adam - Cilt 2)
  • Pazara inmeyen erkeğin, ev halkının gözünde hiçbir kıymeti yoktur. (Toprak Uyanırsa)