İle - Oruç Aruoba Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İle kimin eseri? İle kitabının yazarı kimdir? İle konusu ve anafikri nedir? İle kitabı ne anlatıyor? İle kitabının yazarı Oruç Aruoba kimdir? İşte İle kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Oruç Aruoba
Yayın Evi: Metis Yayınları
İSBN: 9789753422451
Sayfa Sayısı: 232
İle Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Töze ait ne varsa, verip katmıştır sanatçı tümünü yapıtına; kendisine ise, belirgin bir bireysellik olarak, yapıtında hiçbir gerçeklik vermemiştir; yapıtının bütünlenmesini de ancak şu yolla sağlayabilmiştir ki, kendini özelliğinden uzaklaştırıp dışlaştırarak, saf eylemenin bedensizleştirilmiş ve yükseltilmiş soyutlaması haline getirmiştir, kendisini.
İle Alıntıları - Sözleri
- Sevgi, iki insanın biribirlerinin yüzlerine bakmaları değil, birlikte aynı yöne bakmalarıdır.
- "Bitirmek istemiyorum; ama, belki, sürdürdüğüm, bitmiş birşeydir" diye düşünmüştüm.
- Şunu düşün bir: Aldatabileceğin bir kişiyi sevebilir misin? -Aldatabiliyorsan, sevmiyorsundur - seviyorsan da, aldatmak elinden gelmez...
- Seni bütünüyle kendime istiyorum; ama senin özgür olmanı, bağımsız olmanı da istiyorum -bana bağlı olmanı; ama, benden bağımsız olmanı...
- 'Sadakat', kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması, ve o yeri hep onun için korumasıdır.
- Bana kararsızlıkla gelmemelisin. Geleceksen, özgürce ve bilinçli bir isteklilikle gelmelisin.
- İlişki,bağlılık olmalıdır;bağımlılık değil...
- “Benim yanımda kendin olamayacaksan, hiçbir işe yaramaz.” dedim sana....
- Bitirmek istemiyorum; ama, belki, sürdürdüğüm, bitmiş bir şeydir.
- İnsanca özlemler dünyaya uymuyorsa, bozuk olan dünyadır; insanca özlemler, değil.
- Ben bir bezirganım ki, Dokunmuş bir metre basmam bile yok Komşulara üzüm için söz verdim Halbuki bahçemde Bir tek asmam bile yok... Salah Birsel
- "Sana büyük acılar vereceğim, çünkü senin büyük sevinçler yaşamanı istiyorum" dedim sana.
- Güzeldi ve değerliydi yaşadıklarımız; kendilerine layık birer yer bulacaklar ikimizin de yaşamlarında: Hüzünleri eksik olmayacak__ama olsun: o l a c a k l a r ya!...
- "bir kadın 'seni seviyorum' derken aslında 'yüreğime bir çizik attın ve bu yüzden seni öldürebilirim' demektedir" diyordun
- Her içtenlik çabası, gidiyor, dolambaçlı ilişkilerimizde kurduğumuz sahteliklere çarpıyor.
İle İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İle: Bu bir inceleme değildir! Bu bir kitaba yapılan ilan-ı aşktır. Sendeki kelimelerin sessiz ahenginin büyüsünde dans ediyorum. Elimi bırakma diyorum her sayfa sonunda. 'Tamam tekrar buluşacağız' diyorsun, ama ben bekleyemiyorum. Rüyamda okuyorsun kendini bana. Seviniyorum seninle uyandığım için. Beynimi yormasına bitiyorum anlamlarının. Birşeyler yanıyor içerlerde belli. Dumanlar kalbimden de çıkıyor olabilir, kafamdan da; onu pek ayırt edemiyorum. Su olsan doyamazdım kesin. Kitapsız bir kitapsın sen. Nerden düştün elime, sen elimdesin; aklım sende. Şimdi biraz daha somutlaştırmak gerekirse seni; Oruç amcam Türkiye'deki nadir filozoflardandı. Ve bu kitabında da ilişkiler aşk, sevgi, kıskançlık v.s. konularına olan felsefik yaklaşımı insanı benliğinden alıyor. Bu bağlamda, kişilerin kendilerini tekrardan sorgulamalarına aynı zamanda karşılarındaki kişilere olan bakış açılarını geliştirmelerine olanak tanımış oluyor. Zihin dünyanızın bulutsu yapısına ekstra kavramlar yerleştirecek bir kitap. Okunmasını tabiki tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar. (Şirin)
Sevdiğiniz kişi için, sadece sizin cümlelerinizden oluşan bir defter tuttunuz mu hiç? Sevdiğiniz kişiye defter tutmadıysanız size bir sorum yok; fakat defter tutan arkadaşlar, siz tuttuğunuz o defteri sevdiğiniz kişiye verebildiniz mi? Ya da asla okutmayacağınızı bile bile bir kişiye ruhunuzu gösteren mektuplar yazdınız mı? Ben mi? Ben yaptım arkadaşlar. Hem 1 yıl boyunca, sevdiğim kişiye tarihler atarak onu her gördüğüm anı ve hissettiklerimi bir deftere yazdım hem de o defteri asla ilgili kişiye veremedim. Tabii benim için defter yazan bir kişi de oldu; ama bu eylemin öznesi ve en değerli parçası elbette defteri yazan kişidir. Neticede ise, psikolojik yükü ve duygusal yönü çok ağır basan, ölene kadar saklamayı düşündüğüm, ilerleyen yaşlarımda açıp okumak istediğim her iki defteri de maalesef evlendiğim zaman çöpe atmak zorunda kaldım. İşte yazarımız Oruç Aruoba da sevdiği kişiye bir takım "mektup"lar yazarak bir defter tutmaya başlıyor. Kitabımız bu defterden ve diğer devam defterinin birleştirilmesinden oluşan üç bölümlük bir eser. İlk bölüm, "Önce" isimli, sevgiliden önce yazılan yazılardan oluşan bölüm. İkinci bölüm asıl bölüm olan “İlişki Defteri.” Bu bölümde ilişkilere dair ne ararsanız içerisinde bulabilirsiniz. Üçüncü ve son bölüm ise, "Sonra" isimli sevgiliden ayrıldıktan sonra yazılan yazılardan oluşan bölüm. Yazarımız defter tutma eylemini kitabın daha ilk paragrafında şu şekilde mantıklı bir zemine oturtuyor ve dolayısıyla gerekçelendiriyor: "Her içtenlik çabası, gidiyor, dolambaçlı ilişkilerimizde kurduğumuz sahteliklere çarpıyor - sana bunun için yazmağa çalışıyorum (konuşmalar herzaman sahteliğe, yapmacıklığa, çünkü geçiciliğe açıktır; oysa yazı kalır). Daha önce başlamıştım; farklı bir anlamda sürdürüyorum bu 'mektup'u." Kitabın konusu her ne kadar Oruç Aruoba'nın sevgilisi ile ilgili yazdığı 'mektup'larmış gibi görünse de yazar, yaşamış olduğu ilişkiden yola çıkarak tüm ilişkilere yönelik etkileyici ve yerinde tespitler yapıyor. Bunu yaparken şairane bir üslup kullanarak her sayfasında sizi düşünmeye sevk ediyor. Zaten yazarın bir filozof olduğunu da göz önünde bulundurursak, filozof bir kişinin şairane bir üslup kullanmasının ne kadar değerli olduğunu tahmin edebiliriz. Ayrıca yazar kitapta defalarca okuyucuya “Ey okur” diyerek sesleniyor. Bu sebeple okurken kendinizi kitabın içerisinde üçüncü bir kişi olarak hissediyorsunuz. Yazar böyle yapınca siz de orada durup düşünmeye başlıyorsunuz. Benim ilişkimde veya ilişkilerimde de bunlar bunlar yaşandı mı diye düşünmeye başlıyorsunuz. İşte böyle aktif bir katılım içinde olmak çok daha verimli bir okuma sağlıyor. Biraz da yazardan bahsetmek gerekirse, Oruç Aruoba'nın okuduğum ilk kitabı olmasına karşın kendisi hakkında oldukça olumlu izlenimler elde ettim. Kelimelerle adeta bir oyuncak gibi oynayabilmesi, bazı kelimeleri eğip bükerek hiç akla gelmeyecek anlamlara varması gerçekten muazzamdı. Nasıl oluyor da coğrafyamızda yaşayan bu kaliteli yazarlardan bihaber şekilde hayatımızı sürdürüyoruz, anlayamıyorum. Özeleştiri yaparak daha doğru soruyu kendime sormam gerekirse, nasıl oluyor da hiç tanımadığım Oruç Aruoba hakkında kafamın içerisinde olumsuz bir önyargı taşıyabiliyorum. Bu konu gerçekten sosyolojik olarak araştırılması gereken bir konu. Emin olun, birçoğumuzun kafasında birçok yazarla ilgili o yazarı hiç okumamamıza rağmen olumsuz yargılar mevcut. Nasıl gerçekleşiyor bu durum inanın bilmiyorum; ama kafamızın içerisinde parçalamamız gereken daha çok atom var... Herkese keyifli ve önyargısız okumalar dilerim. (Semih Doğan)
İle, Oruç Aruoba'nın okuduğum ilk kitabı. Anlatımına aşina olmadığım için biraz zorlandım ama okudukça alıştım. Felsefi mektuplar diyebiliriz buna. Daha önce beraber olduğu insana mektuplar yazarak, geçmişte yaşananları yine bu mektuplar aracılığıyla hatırlatarak bir ilişkinin başlayıp nasıl sürdüğünü, ilişkinin doğasını, nasıl çözülüp bittigini anlatıyor Oruç Aruoba. Ve felsefenin doğasına uygun olarak bu ilişki üzerinden sorunlar yaratıp, çözümlemesini yapıyor. Bazen anladım dedim, birşeyler de anladım ama ne anlamadığımı anlamadım ama anladığımdan da çok emindim. Bazen de bir paragrafı birkaç kez okuduktan sonra anladım ya da her defasında aynı parçadan farklı anlamlar çıkarttım. Üslubu zor ama okurken hem felsefe okurkenki, hem de şiir okurkenki hazzı aldım, öyle bir anlatımı var.. Tam bir başucu kitabı olabilecek nitelikte, birçok yerin altını çizdim. İlerde tekrar tekrar okuyacağım bir kitap. Her defasında da bana farklı ufuklar açacağına eminim.. (Fatma)
Kitabın Yazarı Oruç Aruoba Kimdir?
Ortaöğrenimini Ankara TED Kolejinde tamamladıktan sonra, Hacettepe Üniversitesine devam eden Aruoba, psikoloji bölümünden lisans ve yüksek lisansını aldı. Yine aynı üniversitede felsefe bilim uzmanı oldu. 1972 ve 1983 yılları arasında öğretim üyesi olarak görev yapan yazar, felsefe bölümünde doktorasını da tamamladı.
Aruoaba, 1976 yılında başlamak üzere bir yıl süreyle Almanyadaki Tübingen Üniversitesinde felsefe semineri üyeliği yaptı. Ayrıca 1981de Yeni Zelandaya giden yazar, Victoria Üniversitesinde konuk öğrenim üyeliğinde bulundu. 1983 yılında akademisyen olarak çalışmayı bırakıp üniversiteyle ilişiğini kesti. Bu dönemde İstanbul'a yerleşti ve çeşitli basın organlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yaptı. Ağırlıklı olarak yazı ve çeviri işleriyle uğraşan Aruoba'nın çalışmaları saygın edebiyat dergilerinde yer aldı.
Akademisyen olarak başladığı kariyerine yazar ve çevirmen olarak devam etmiş, edebiyata ve düşünce dünyasına önemli katkıları olmuştur. Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli düşünürlerden biridir. Hume, Rilke, Wittgenstein, Nietzsche, Von Hentig, Başo ve Celanın eserlerini Türkçeye çevirerek literatüre kazandırmıştır. Özgün ve yalın bir stille yazdığı haiku tarzındaki şiirleri yediden yetmişe bir çok okuyucuya ulaşmış ve sevilmiştir. Aruoba, aforizmalara dayalı felsefi metinleri oldukça başarılı bir biçimde kaleme almış ve Türkiye'nin Nietzschesi olarak anılmıştır.
Epistemoloji, etik, Hume, Kant, Kierkegaard, Nietzsche, Marx, Heidegger ve Wittgenstein konuları üzerine çalışmalar gerçekleştiren Aruoba, bu çalışmalarına günümüzde devam etmekteydi. Özellikle şiir sanatına yönelmiş ve Heidegger’in şiire yaklaşımını; “Ona göre insanın temel sözü şiirdir. Çünkü insan yaşayan, dünyanın içinde olan, diğer insanlarla ilişkisini dil aracılığıyla kuran varlıktır. İnsanın bütün etkinliklerinde yer alan, içinde yaşadığı dil ile (tarihsel olarak da) içinde yaşadığı varoluş arasında kurduğu temel anlam ilişkisi, şiirde ortaya çıkar. İnsanın bilinen bütün tarihi boyunca çeşitli biçimlerde görülen “şiir” adı verilen dilsel kuruluşlar, bu temel ilişkiyi ortaya koymaya (dile getirmeye) çalışan insan yöneliminin ürünleridir. Heidegger de buna ulaşmaya, (anlamlandırmaya, yorumlamaya) insanın dünya ile ve diğer insarlarla olan ilişkisini ilk biçimiyle yeniden kavramaya çalışır.” sözleriyle açıklamıştır.
Aruoba, Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Bashō gibi düşünür, yazar ve şairlerin eserlerini de Türkçeye kazandırmıştır. Bir dönem Açık Radyoda Filozof Dedikoduları isimli programı da hazırlayıp sunan Aruoba, Wittengstein'ın eserlerini Türkçeye ilk çeviren kişi olarak da bilinmektedir. Aynı zamanda Aruoba, Japon edebiyatı kökenli bir şiir türü olan haiku’nun, Türk edebiyatındaki temsilcilerinden de biridir. Yazar, Nietzsche’nin “Antichrist” eserini de Almanca’dan Türkçe’ye kazandırmıştır
Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin her yıl düzenlediği “Assos’ta Felsefe” etkinliklerine konuşmacı olarak katılan yazar, “Felsefenin Hayvanına Ne Oldu?”, “Bilim ve Din” gibi birçok başlıkta sunumlar gerçekleştirmektedir. Ayrıca, Füsun Akatlı Kültür ve Sanat Ödülü etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen sempozyuma da konuşmacı olarak katılmıştır.
Oruç Aruoba, 2006 ve 2011 yıllarında Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü yarışmasında Füsun Akatlı, Ahmet Cemâl, Doğan Hızlan, Nüket Esen, Orhan Koçak, Nilüfer Kuyaş ve Emin Özdemir ile birlikte seçici kurulda yer almıştır.
Aruoba’nın şiirlerinde kullandığı üslup ve noktalama işaretlerinin edebiyat kurallarının dışında olmasına rağmen bu durum akademik çevrelerce sanatçının üslubu olarak değerlendirmiştir.
ESERLERİ
Tümceler, Bir Yerlerden Bir Zamanlar, 1990, Metis Yayınları
De ki İşte, 1990, Metis Yayınları
Yürüme, 1992, Metis Yayınları
Hani, 1993, Metis Yayınları
Ol/An, 1994, şiir, Metis Yayınları
Kesik Esin/tiler, 1994, şiir, Metis Yayınları
Geç Gelen Ağıtlar, 1994, şiir, Metis Yayınları
Sayıklamalar, 1994, şiir, Metis Yayınları
Uzak, 1995, Metis Yayınları
Yakın, 1997,Metis Yayınları
Ne Ki Hiç, 1997, haikular, Varlık Yayınları
İle, 1998, Metis Yayınları
Çengelköy Defteri, 2001, Metis Yayınları
Zilif, 2002, Sel Yayınları
Doğançay’ın Çınarları, 2004, şiir, Metis Yayınları
Benlik, 2005, Metis Yayınları
Meşe Fısıltıları 2007, Metis Yayınları
David Hume’un Bilgi Görüşünde Kesinlik, 1974
Nesnenin Bağlantısallığı (Hume – Kant- Wittgenstein), 1979
A Short Note on the Selby-Bigge Hume, Tebliğ, Edinburgh, 1976
The Hume Kant Read, Tebliğ, Marburg, 1988
Oruç Aruoba Kitapları - Eserleri
- Yürüme
- De ki İşte
- Yakın
- İle
- Uzak
- Sayıklamalar
- Ol / An
- Hani
- Benlik
- Meşe Fısıltıları
- Kesik Esin/tiler
- Geç Gelen Ağıtlar
- Tümceler
- Çengelköy Defteri
- Zilif
- Olmayalı
- Doğançay'ın Çınarları
- Ne ki Hiç
- Ne
- 101 Soruda Nutuk
Oruç Aruoba Alıntıları - Sözleri
- - Tersi : ateşini ne kadar kolaylıkla yakmışsan, o kadar geçici olur o da; seni de o kadar az ısıtır ... Şunu bil: ancak zorlukla yakılan ateş, temelden, gerçekten, yanar- ve ısıtır ... Ateşinin kolayına kaçamazsın.. (Yakın)
- Yorgunuz artık Göremeseniz de Yapraklarımız ağır Dallarımız bezgin (Doğançay'ın Çınarları)
- "Aşk Ney in göl ge si?" (Geç Gelen Ağıtlar)
- Yabancı bir ülkenin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. (101 Soruda Nutuk)
- O, şimdi uyumuyor mu : uyumuyorsa, beni düşünüyor olsa (Uzak)
- "Bitirmek istemiyorum; ama, belki, sürdürdüğüm, bitmiş birşeydir" diye düşünmüştüm. (İle)
- Ben, çünkü, yaşamamam gereken bir yaşam yaşamışım, demek ki. Aykırı yaşamışım. (Benlik)
- İlişki,bağlılık olmalıdır;bağımlılık değil... (İle)
- Toprağı sorun bize Karanlığı, acıyı, hiçi İsterseniz ölümü de Hepsini çekinmeyiz Ya da kendinizi sorun. Kimiz biz, neyiz diye Nereden geldik buraya Niye buradayız, diye Yanıt veririz size Niçin, neden, niye Tam bize uygundur Uzun soruya uzun yanıt Yeter ki sorun Ama sormuyorsunuz Susuyoruz biz de Susarız sorulmayınca (Doğançay'ın Çınarları)
- Yaşamı düğümlemeden çözemezsin. (De ki İşte)
- Ama içinde iğrenç bir boşluk vardı, artık hiçbir kaygı duymuyordu, hiçbir arzu; varoluşu zorunlu bir yüktü ona. Öylesine yaşayıp gitti. (Uzak)
- Benim umutsuz yolum bittiği yerde başlar (Sayıklamalar)
- "Hey koca şehir- uzaktan ne güzelsin; yakındansa,..." (Çengelköy Defteri)
- Son satır: O yok – onun gelmeyişinde de ne karlar var. (Ne ki Hiç)
- Her günümüz son günümüzdür. (Yürüme)
- Sözlerimiz seni aradı ama duvarda bir yazı vardı. Güneşten düştü bir ışın karardı. Bir kapı çarpıldı karanlıkta, kapandı (Geç Gelen Ağıtlar)
- Yitsinler artık – kafanda boşluklar içinde hiçlikler. (Ne ki Hiç)
- Sevişerek batırdık Güneş'i – Ay karşıladı bizi. (Ne ki Hiç)
- YOK UŞTAN İN ERKEN Yavaş inersin yokuştan Kar taneleri irileşirken Kimler bakmış uzaktan Yolunda hızla gelişirken Hep ileri yürürken Gözü kapalı güvenirken Boyuna düştüğün tuzaktan Sürünüp çıkmağa çalışırken Adımların kısalmış Işığını gece almış Zamanın geçişirken Artık anısı kalmış. (Geç Gelen Ağıtlar)
- İnsan yeryüzünün döküntüsüdür. (Sayıklamalar)