İlmihal Yahut Arzuhal - Mustafa Kutlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İlmihal Yahut Arzuhal kimin eseri? İlmihal Yahut Arzuhal kitabının yazarı kimdir? İlmihal Yahut Arzuhal konusu ve anafikri nedir? İlmihal Yahut Arzuhal kitabı ne anlatıyor? İlmihal Yahut Arzuhal kitabının yazarı Mustafa Kutlu kimdir? İşte İlmihal Yahut Arzuhal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mustafa Kutlu
Yayın Evi: Dergah Yayınları
İSBN: 9759958787
Sayfa Sayısı: 174
İlmihal Yahut Arzuhal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Aydınlığa ve vuzuha açılan bir kapı, sonsuzluğa doğru uzanan bir yol, hakikat ve merhamet deryasına doğru akan bir nehir, göğe yükselen bir miraç...
Mustafa Kutlu’nun İlmihali’nde (ki yıllar önce ilk metinler ortaya çıktığında ona birlikte Kutlu İlmihal adını vermiştik) yüksek bir hissiyatın eşlik ettiği bu hikmetli anlatım edebin ve edebiyatın, sanatın imkânlarıyla yeni bir biçime ve üsluba kavuşuyor, terütaze yeni bir ihmihal türüne kanatlanıyor.
Yazar metinlerin neredeyse tamamında aslında kendi tecrübelerini, müşahedelerini, içten duyduklarını, tazarru ve niyazlarını, ızdıraplarını, zevk ve acılarını, ümit ve korkularını, rüya ve hayallerini anlatıyor. Bir dua gibi, bir rahmet seli gibi hikâye ediyor. Merhamet, hürmet, hizmet sütunları üzerine yükselen bir ahlâk dünyası, bir insanlık meşheri kuruyor.”
İsmail Kara
İlmihal Yahut Arzuhal Alıntıları - Sözleri
- "Kalp denilen şey göğüs boşluğundaki et parçası değildir. O Hakk'ın tecelligâhi, adaletin menbaıdır. O yaralı ruhtan ve gönül yarasından haberdar olandır, O lisan-ı hafi'den anlayan, o sessizlikten ses duyandır Fırtınayı ancak kalbi olanlar kucaklayabilir.”
- Elimden gelse bu sloganı dağa taşa yazarım. Ben "önce ahlak" diyorum ama uğultulu kalabalığın bu sözü "günü geçmiş" bularak "önce para" dediğini duyar gibiyim.
- İnsanın içine ruhuna , ahlakına bakan kalmadı.Günümüzde sadece dış güzellige baglanan bu zihniyet bir sanayi ürünü haline gelmiştir.
- “Nasibin olmayan şeyi nasıl alabilirsin?”
- Ne mutlu hüzün ehli olanlara. Ne mutlu gözyaşı dökenlere. Ne mutlu insana ve âleme merhametle bakanlara. Ne mutlu daima dua halinde bulunanlara..
- Ezan bir diriliş müjdesidir. Bir aksiyon alametidir.
- “Ancak her nefeste ‘Allah’ diyenler gerçekten şükrediyor.”
- “Ezan bir diriliş müjdesidir. Bir aksiyon alâmetidir. Yeryüzüne yayılan bir mucizevî rayiha, bir iksir, bir âb-ı hayattır.
- Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir..
- Unutmayın dostlar: Kötülerin gölgesi olmaz...
- Ancak ve ancak Allah'a kul olanlar, gerçekten hür ve serbest olabilirler. Tefekkür kalbin kandillidir, O giderse karanlıkta kalırsın
- Gidenler geri dönmez, her biri bir yıldız gibidir.
- "Bir umut" dedi içinden "bir umut"....
- Bir yangını başlatın kalbinizde. Çelik yumuşasın, erisin ve yürünecek yol görünsün
İlmihal Yahut Arzuhal İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Nasıl ki hikâyelerinde bir derdi varsa, denemelerinde de aynı derdi taşır Mustafa Kutlu... İlmihal yahut Arzuhal de, derdi olan bir deneme kitabı. Derdi olanlara deva, ömür sermayesini boşa harcamaya meyledenlere bir uyarı veya hızını almış frene basmayı unutanlara bir "yavaşla" tabelası... Kısacası iki cihan nâmına fikri olanlara ve/veya dünyaya dalıp gerisini unutanlara bir içe dönüş kitabı... Tavsiyedir vesselâm... (Sedabayrakdurgut)
http://www.kitaphaber.com.tr/ilmihal-yahut-arzuhal-ile-kutlunun-manevi-guzergahi-k4037.html İlmihal Yahut Arzuhal İle Kutlu’nun Manevi Güzergâhı 21.06.2021 - Ülker Gündoğdu İlmihal Yahut Arzuhal İle Kutlu’nun Manevi Güzergâhı Değer verilmesi gerekli olan nedir? Buna çeşitli cevaplar verilebilse dahi en önce verilecek cevap insandır. İnsan, bu dünya üzerinde hem kendisine hem başkalarına hem de yaşadığı dünyaya dair çeşitli şekillerde ve biçimlerde anlamlar verebilme kapasitesine sahiptir. Verdiği anlamlar, onun yaklaşım biçimine ve hayatı algılama biçimine dair fikirler verebilir. Peki, insan kendine nasıl değer verebilir? Bence, insanın kendine has yapısına, inancına uygun hareket etmekle kendisine değer verebilir. Değer verilecek ne kaldı geriye ki diye sorulabilir? İlmihal. Kesinlikle değer verilmesi gereken şey işte budur. Peki, ilmihal neyi amaçlar? İnsanı; özgür, kendine yeten ve kendinden memnun olmasını amaçlamaktadır. Bu ilmihal, bir nevi insanın şerhidir ve denilebilir ki; insan insanın şerhidir. İlmihal; anlam olarak dini bilgi ihtiyacına yönelik yazılan eserlere verilen addır. Sözlükte ilmihal, "davranış bilgisi" anlamına gelmektedir. Terim olarak inanç, ibadet, günlük yaşayış, ahlâk konuları, yer yer büyük peygamberlerin hayatına dair özlü bilgileri içeren eser diye tanımlanabilmektedir. İlmihallerde muamelata dair bilgiler, hitap edilen insanların yaşadığı zaman ve coğrafyaya göre değişiklikler göstermekle birlikte bu eserler daha çok herkesin bilmesi gereken hususları içerir. İlim öğrenmenin her Müslümana farz olduğunu bildiren hadisteki "ilim" kelimesi "ilm-i hâl" olarak yorumlanmış ve bunun kapsamına iman, namaz, oruç, helâl ve haram gibi temel bilgilerin girdiği belirtilmiştir. İlmihal, kitaplarında yazılanları hayatına uygulayan bir müminin hal, düşünce, duygu ve niyazlarını, İlmihal Yahut Arzuhal eserinde kırk dokuz deneme ile yazıya dökmektedir Mustafa Kutlu. İlmihal Yahut Arzuhal, eserinde okur ilk önce Kutlu’nun samimiyetiyle sarılır. Sonra okurun manevi güzergâhı için inancın ne kadar önemli olduğunu öne sürer Kutlu. Mustafa Kutlu, eserlerinde içtenlikle kurduğu cümleler ardı ardına nüfuz eder okurun benliğine. Özgünlüğü ve sadeliği ile okuru kucaklayan bir dili vardır. İlmihal Yahut Arzuhal, adlı eseri aracılığıyla inancın etkisi üzerine çözümlemelerde bulunur. Kutlu, bu kitabında, ilmihâl konularını ele almış ve kendi yaşam tarzından bir eser ortaya çıkarmıştır. Her denemesini, kendi bakış açısı ile tatlı sert düşünceleriyle bizlere sunmaktadır. Hac, Şükür, Namaz, Kanaat, Ezan, Ahlak, Dua, Yara, Huşu, Oruç, Tevekkül, Niyet, Hüzün ve gözyaşına dair birçok konu başlığı altında aktardığı konuları, hassas noktalara değinerek okura, bir manevi yol haritası oluşturacak şekilde kendi yaşam üslubuyla aktarmaktadır. Her denemesi, efsunlu bir şekilde ruhu aydınlatırken, okurun gönül sancısına su serper, hayatın kahrına çare arar Mustafa Kutlu. Mustafa Kutlu İnancının Arzuhali Kendin için iyi bir şey yap. Dünya için iyi bir şey yap. Bir şey yap güzel olsun… Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Ezan bir feryattır, bir çığlık, bir uyarı, bir merhamet haykırışı, bir rahmet sağanağıdır. Nefsin, gafletin, unutuluşun, cahilliğin, nankörlüğün girdabında dönenlere. Toprakta bir temizleyendir, o da sudan gelen bir can taşır. Zekât kâinatın ahengini sürdürme yolunda atılmış bir adımdır. Arının çiçekli olan hakkı, yağmurla toprağın hakkı gibi. Acı ile beslenen bir umuttur yara… Amellerin en üstünü: “Allah için sevip, Allah için nefret etmektir.” Her dinin bir ahlakı vardır, İslam’ın ahlakı da hayâdır. Dinin başı muhabbettir, sevgidir. Sevginin kendisi akıl işi değildir, doğrudan doğruya Allah’ın verdiği bir histir. Buna “kalbin akletmesi” de denebilir. Allah’ın sevdirdiği şeyleri bilmek, düşünülmek sayesinde akıl ile tecrübe ile sevgi şuuruna erebilir insan. Secdemizin Allah katında manası nedir acaba? İnsanoğlunu kendine ibadet etsin diye yaratmadı mı? Biz kullara düşen nedir? Fitneden kurtuluş nasıl olur? Su ile elin birleşmesinde ne var? Bu sorguları, Kuranı tekrar tekrar okuyup anlamak ve yaşamakla anlayabiliriz ancak. Bizden öncekilerden ve bizden sonrakilerden haberdar olarak manevi yolculuğumuzu sağ salim tamamlayabiliriz. Abdest, temizlik, iman ile samimiyetle, namaz, iyi niyet, saygı, sükûnet mutlak teslimiyetle ibadete yönelmek gerek, en büyük dua budur. Kutlu’nun üzerinde durduğu “ilmihal kitabı”, müellifi bilinmeyen ama hemen hemen her evde bir nüshası bulunan Mızraklı İlmihal’dir. Yazma nüshaya göre kitapta abdest, gusül, teyemmüm, namaz, oruç, hac, peygamberlerin sıfatları, imanla ilgili hususlar, meleklere ve kitaplara iman, Allah’ın sıfatları, elli dört farz, ahkâm-ı şer‘iyye, küfür ve şirk konularına yer verilmiştir. Eserin pek çok baskısının kenarında namaz, dua ve ahlâka dair küçük risâleler bulunmaktadır. Kutlu, bir kuru yaprak misali Mızraklı İlmihal’in rüzgârına teslim olmak, sonsuz rahmeti almak, okuru, özgür, kendine yeten ve kendinden memnun olmasına vesile olmanın reçetesini bu ilmihal bilgisiyle elde edilebileceğini aktarır. İbadetlerle, rahmet, merhamet ve bereket kuşatıyor bizi. Sevgi, yoksulluğu ve zenginliği örtüyor. Benliklerinden sıyrılıp Hakk’ın huzuruna varmak için insanoğlunu en saf haline bürüyor. Din, yaşanırken ruha verdiği ferahlığa işaret eden Kutlu, insanın gönül evinin garip olmadığını, basiretine güvenmesi gerektiğini, kalplerin yumuşadığını, derde derman olduğunu, böyle basit bir dünyanın ağır yükünü kaldırdığını vurgulamaktadır. Seçimlerimiz, adımlarımız, ihtiyaçlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, zevklerimiz, yaşam tarzımız başkaları tarafından, sistem tarafından tanzim edilerek bize dayatılmıştır. Rabbim niyetimizi halis eyle ki amelimiz makbul ola. Bizi bize bırakma, Rahmetini esirgeme üzerimizden... Duasında bulunmaktadır. Kutlu’nun Toplumsal Duyarlılığına Kişisel Bir İtiraf Mustafa Kutlu’nun sözlerine duyarsız kalmak mümkün mü? Değil. Ki öyle olmuyor da zaten. Öyle cümleler yazıyor ki, kalbim yerinden çıkıyor, ağlamak istiyorum, dua etmek istiyorum, merhamet etmek ve edilmek istiyorum. En çok yüreği arındırıyor sevgili Kutlu. Dua etmek, tövbe etmek, ağlamak, tevekkül etmek, teşekkür etmek... Bu cümleler, başkasının kaleminden yazılsa veya söylenseydi samimi gelmeyebilirdi. Mustafa Kutlu, kendini ve insanı öyle güzel anlatıyor ki, okura yaşanmışlığıyla ders vermeye çalışmasındaki samimiyet dikkate alınmaya muktedir kılıyor. Mustafa Kutlu denilince ilk aklıma gelen şey kesinlikle samimiyet oluyorsa, her cümleyi didik didik ederek, bir nevi yanlışlarımı görmeye çalışarak, bir okuma sürecine bürünüyorum. Çünkü bu kitap bu inceliği hak ediyor, böyle kitaplar başından sonuna kadar okuduğunuzda bitmiyor. Bazı kitaplar onları yaşadığınızda anlam kazanıyor, kitaptan ders aldığınızda, kitapla birlikte bir davranışınızı değiştirdiğinizde ya da yaşam biçiminize çeki düzen verdiğinizde, yani okurun hamurunu yoğurmakta yardımcı olan öyle bir kitap işte İlmihal Yahut Arzuhal. Kutlu’yu okumak, insana iyi geliyor ve iyileştiriyor. Her şeyin gittikçe bozulduğu şu dünyada iyi ve samimi ifadeleri arıyor insan. İnsanı ve hayatı yazarken, gerçek hayattan bağlar kurarsa o anlatım, tesirli bir anlatım olabilmektedir. Sonuç olarak, aydınlığa ve vuzuha açılan bir kapı, sonsuzluğa doğru uzanan bir yol, hakikat ve merhamet deryasına doğru akan bir nehir, göğe yükselen bir miraç... Mustafa Kutlu’nun İlmihali’nde yüksek bir hissiyatın eşlik ettiği bu hikmetli anlatım, edebin ve edebiyatın, sanatın imkânlarıyla yeni bir biçime ve üsluba kavuşuyor, terütaze yeni bir ihmihal türüne kanatlanıyor. Yazar, metinlerin neredeyse tamamında aslında kendi tecrübelerini, müşahedelerini, içten duyduklarını, tazarru ve niyazlarını, ıstıraplarını, zevk ve acılarını, ümit ve korkularını, rüya ve hayallerini anlatıyor. Bir dua gibi, bir rahmet seli gibi hikâye ediyor. Merhamet, hürmet, hizmet sütunları üzerine yükselen bir ahlâk dünyası, bir insanlık meşheri kuruyor. Diye aktarmaktadır İsmail Kara girizgâhında. İlmihal Yahut Arzuhal Mustafa Kutlu Dergâh Yayınları İlk Baskı 2018 Sayfa 173 Ülker Gündoğdu - 21.06.2021 Ulker_Gundogdu kitap/ilmihal-yahut-arzuhal--101226 yazar/mustafa-kutlu (Ülker Gündoğdu)
Arz; sunma, bildirme hal; durum. Arzuhal durum bildirimi. Kitapta duadan haca, ahlaktan nasibe kadar bir çok kavramı konu alan yazılar yazılmış. Tabi bunlar moda mod bilgiler şeklinde değilde ya bir olay üzerinden mesaj verilmeye çalışılmış, ya da bir veciz üzerinden. İlmihal gibi değil de daha çok nasıl bir müslüman olmamız gerekir' in üstünde durulmuş. Okurken sık sık "evet ya böyle olmalı, böyle yapmalıyım, böyle olunmalı" dedim. Kutlu'nun kitapları böyledir, okurken yormaz ama düşündürür, az sözle çok şey anlatır, mana satır aralarında saklıdır. Daha nice Kutlu kitaplarında buluşmak üzere! (Esrahan)
Kitabın Yazarı Mustafa Kutlu Kimdir?
Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.
Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder.
Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.
Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.
Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.
Babasının tayin edildiği bir nahiyede ev bulamadıkları için istasyon yakınlarında bir binada kalırlar. Burası Kemah Beylerinden Sağıroğulları’nın Cebesoy İstasyonu’na yaptırdıkları bir dinlenme evidir. Kısa bir süre de karakol binasında kalmışlardır. Bu günlerin hatıralarını Kupa Maçı [Gİ] ve 5492 [AKY] isimli hikâyelerinde kullanır. Burada dumanlı trenler, istasyonlar, demiryolu çalışanları, ıssız tabiat ve hayvanlarla içli dışlı olur.
Beş altı yaşlarındayken okula giden ablalarının kitaplarından okuma yazmayı öğrenir. Bu kitaplardaki şiirleri ezberler. Okula gitmeden önce ikinci üçüncü sınıf talebesi kadar bir birikime sahip olur.
Babasının ölümü ile birlikte (orta ikinci sınıftadır) zor günler başlar. Annesine yardımcı olmak için birçok iş yapar. Sebze halinde arabadan karpuz indirir, kahvede garsonluk, çadırlarda puantörlük yapar. Yine bu yıllarda uğraştığı iki iş vardır. Biri resim yapmak diğeri futbol oynamak. Mahalli ligde futbol oynar.
Mustafa Kutlu – Tahsili
Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.
İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu on üç dersten bitirme imtihanına girerler. Yazılıyı vermeyeni sözlüye almamaktadırlar. Birçok öğrencinin tek dersten kalıp liseyi bıraktığı bir dönemde mezun olabilen iki öğrenciden biridir. (1963)
Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.
Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.
Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir sergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.
Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.
Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir.
Mustafa Kutlu – Memuriyeti
1969’da Erzincan’da görücü usulü ile, hayatımın en güzel tevafuku dediği eşi Sevgi Hanım ile evlenir. (Bu evlilikten bir erkek bir kız çocukları olmuştur. ) Evliliği ile birlikte öğretmenliğe başlar. İlk tayini Tunceli’ye çıkar. Dört yıl Tunceli Lisesi’nde çalışır. 1972 yılında İstanbul’a tayin edilir. Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. 1974 yılında çok sevdiği mesleğinden istifa ederek ayrılır. Hareket Yayınları’nı genişletmek isterler. İstifa gerekçesini şöyle açıklar: “Öğretmenliği çok seviyordum; fakat yine de dergiye ağırlık vermemiz gerektiği için istifa ettim.” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Mustafa Kutlu – Yayın Hayatı
Mustafa Kutlu, 1968 yılında İstanbul’da çıkan Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi’nde yayımladığı hikâyelerle yayın dünyasına girdi. Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler gibi dergilerde yazdı.
“Üniversite yıllarında yazmaya başladım. İlk yazdığım “O” hikâyesinden itibaren bütün yazdıklarımı yayımladım. Bu işi şuurla yürüttüm. Bizim neslin bu sahada ağabey, hoca, arkadaş kabilinden mürebbisi yok sayılır. Kendimi yetiştirdim. Bu açıdan ilk hikâyelerimin yayınlanması, hatta kitap haline gelmesi hem bir şans, hem bir talihsizliktir. Okuyucunun karşısına olgun örneklerle çıkamadım, ancak zamanla kendi hikâyeme doğru yürümeye başladım. İlk iki kitabım hazırlık dönemidir.” (Yaşar Kaplan, “Mustafa Kutlu’yla Bir Söyleşi”, Aylık Dergi, Sayı 63-64-65, 1984, s:44)
Hikâyeleri, desenleri ve diğer yazıları Hareket dergisinde yayımlandı. Adımlar dergisinde şiirleri de vardır. Hikâyelerini bu dönemde kitaplaştırmaya başladı. İlk hikâye kitabı “Ortadaki Adam” (1970) Hareket Yayınları tarafından basıldı. Bunu “Gönül İşi” (1974) takip eder. Bu arada iki inceleme yayımlar. Bunlar Sabahattin Ali ve Sait Faik üzerinedir. Bunların yayımlanması ona göre hem bir şans hem de bir şanssızlıktır. “Talebelik sırasında yapmış olduğum iki çalışma hemen yayımlanma şansı buldu. Bunlar erken yayının bütün acemiliklerini taşıyan kitaplardı; ama benim için büyük bir şanstı.” (Adnan Tekşen, “Mustafa Kutlu ile Mülakat”, Zaman, 16 Temmuz 1987, s. 9.
Mustafa Kutlu , Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinin (8 cilt 1976-1998) 2. ciltten itibaren yayın yönetimini üstlenir ve bu ansiklopediye geniş ölçüde madde yazar. 1974-75’ten itibaren 20 yılını verdiği bu ansiklopediyi 1973’te aldığı Smith Corona marka daktilosundan yazarak çıkarır. Ansiklopedi için şimdi profesör olan D. Mehmet Doğan ile çalışır.
Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi 1982’de kapanınca kendi tabiri ile sudan çıkmış balığa dönerler; çünkü dergi ile yaşamaya alışmışlardır.
Mustafa Kutlu, 1980’lerin ortasından sonra sinemaya yönelir ve senaryolar yazmaya başlar. “TRT’de dramatik belgeseller yazdım: Divan-ı Lügati’t Türk’ün bulunuşu ile ilgili ‘Bir Kitabın Hikâyesi’; ‘Müzedeki Şiir’, Divan Edebiyatı Müzesi ile bağlantılı bir belgeseldi. Selim ileri ile beraber Pazartesi Hikâyeleri’ni hazırladık; birçoğu çekildi. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Kurtar Beni’ ile Osman Sınav’ın çektiği ‘Kapıları Açmak’ görünür hale geldi; çünkü her ikisi de ödül aldı. TGRT’de yayınlanan Ufukta Bir Ağaç’ı yazmıştım…” (Murat Menteş, “Göründüğü Gibi Olan Adam”, Gerçek Hayat, 16-21 Mart 2001, s.17)
Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe’sini senaryolaştırır. Diyanet İşleri’nin çocuk filmleri yapması ve bu filmlerin TRT’de gösterilmesi için Turgut Özal’ın girişimi ile bir proje hazırlar. Yusufçuk diye 8 bölümlük bir dizi yazar. “İnsanlar Yaşadıkça” isimli dizisi TRT engeline takılır. Son yazdığı senaryolardan birini TRT’ye teklif etmiş, ismi Mavi Kuş olan bu senaryo şu anda sinema filmi olarak düşünülmektedir.”
Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli senaryosunun Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın açtığı yarışmada ikincilik derecesi vardır.
Mustafa Kutlu, dergiciliğe uzun bir ara verdikten sonra Dergâh (1990) ile bir dönüş yapar. İlk sayısı Mart ayında yayımlanır. Dergi edebiyat-sanat dergisidir. Dergâh’ın çıkışını Sultan Ahmet’teki Derviş çay bahçesinde İsmail Kara, Mustafa Kutlu ve Ezel Erverdi kararlaştırır.
Mustafa Kutlu derginin yanı sıra Kutlu, hâlen Dergâh Yayınevi’nin yönetimini de sürdürmektedir.
1986 yılından itibaren Zaman gazetesinde “Bir Demet İstanbul” başlığı altında şehir yazıları yayımlanır. Bu yazılar daha sonra Şehir Mektupları (1995) adı altında kitaplaşır. Halen Yeni Şafak’ta kültür-edebiyat yazıları yazmaya devam eden Kutlu, aynı gazetede spor yazıları yazmaktadır.
2012 yılında Osman Sınav’ın yönetmenliğinde ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollüğünde “Uzun Hikâye” isimli eseri beyaz perdeye aktarılmıştır.
Mustafa Kutlu Kitapları - Eserleri
- Uzun Hikâye
- Ya Tahammül Ya Sefer
- Mavi Kuş
- Yoksulluk İçimizde
- Sır
- Beyhude Ömrüm
- Bu Böyledir
- İyiler Ölmez
- Menekşeli Mektup
- Hayat Güzeldir
- Nur
- Hüzün ve Tesadüf
- Tirende Bir Keman
- Rüzgarlı Pazar
- Huzursuz Bacak
- Yokuşa Akan Sular
- Kapıları Açmak
- Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı
- Tarla Kuşunun Sesi
- Sevincini Bulmak
- Hesap Günü
- Chef
- Zafer Yahut Hiç
- İlmihal Yahut Arzuhal
- Vatan Yahut İnternet
- Tufandan Önce
- Sıradışı Bir Ödül Töreni
- Arkakapak Yazıları
- Dem Bu Demdir
- Fırtınayı Kucaklamak
- Anadolu Yakası
- Akasya ve Mandolin
- Kalbin Sesi
- Yoksulluk Kitabı
- Vitrinde Olmak
- Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
- Şehir Mektupları
- Bir Demet İstanbul
- Yıldız Tozu
- Selâm Olsun
- Akıntıya Karşı
- Topkapı’dan Topkapı’ya
- Sabahattin Ali
- Gönül İşi
- Ortadaki Adam
- Sait Faik’in Hikaye Dünyası
- Haliç İle Çepeçevre İstanbul
Mustafa Kutlu Alıntıları - Sözleri
- İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. (Hesap Günü)
- “Saçların tarumar gözlerinde nem Ateşe benzerdin küle dönmüşsün.” (Tirende Bir Keman)
- “Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor.” (Selâm Olsun)
- Aramak vazifedir. “ Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır.” (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş)
- “–Aslımızı yitirmezsek iyidir. – İyidir ya, mümkün mü?” (Yokuşa Akan Sular)
- Baki olan sadece Cenab- ı Hakk ' tır. (Şehir Mektupları)
- “Kendisini değil, artık hatırasını seviyordu.” (Tirende Bir Keman)
- Tren gider, yol gider. Ömür biter, yol bitmez. (Kapıları Açmak)
- Hayatımızı manevi zenginliklerle donatmak gibi köklü ve insani alışkanlıktan, hayatımızı maddi zenginlikler ile donatmak gibi boyutları belirsiz ve bize ait olmayan bir mutluluk anlayışına kaymamız olup bitenlerin kaynağına işaret eder. (Topkapı’dan Topkapı’ya)
- Ne denilmiş: Sabır, sebat, murat. (Beyhude Ömrüm)
- Ölülere sahip çıkamayanlar, dirilere sahip çıkabilir mi? (Haliç İle Çepeçevre İstanbul)
- Önce zihnimiz kirlendi, sonra kendimizden şüpheye düştük, ardından inançlarımızı sorgulamaya başladık. Bu geleneği ve ahlakı yaraladı. Artık ortada bir 'güven bunalımı' vardı. (Vatan Yahut İnternet)
- Herşey gelip inceliklerde düğümleniyor. (Bu Böyledir)
- "Gönül yarası bu kızım, mutlaka izi kalır." (Zafer Yahut Hiç)
- Eskiye ait ne varsa kıymete bindi. (Vatan Yahut İnternet)
- Velhasıl dünya hayatı "İş" dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir. (Hesap Günü)
- Mahvıma sebep hilmimdir.. (Sevincini Bulmak)
- Umut bu dağın ardında belki, ama bu dağın ardı meçhul. (Yoksulluk Kitabı)
- “Dua etmeli derim içimden; hem giden, hem bizim gibi geride kalanlar için artık sadece dua etmeli.” (Selâm Olsun)
- Giden gidiyor, geride solgun fotoğraflar kalıyor. (Selâm Olsun)