İnsan Tabiatını Tanıma - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İnsan Tabiatını Tanıma kimin eseri? İnsan Tabiatını Tanıma kitabının yazarı kimdir? İnsan Tabiatını Tanıma konusu ve anafikri nedir? İnsan Tabiatını Tanıma kitabı ne anlatıyor? İnsan Tabiatını Tanıma PDF indirme linki var mı? İnsan Tabiatını Tanıma kitabının yazarı Alfred Adler kimdir? İşte İnsan Tabiatını Tanıma kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Alfred Adler
Çevirmen: Ayda Yörükan
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789754580600
Sayfa Sayısı: 293
İnsan Tabiatını Tanıma Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Elinizdeki kitap Alfred Adler'in 1920 yılında Viyana Halk Enstitüsü'nde verdiği konferansların metinlerinden oluşuyor. Bu yapıtında, insan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların anlam ve önemini anlatan Adler, insanlara ve insani sorunlara iyimser bir bakış açısıyla yaklaşıyor, insanları birbirine bağlayan evrensel bir sosyal duyguya vurgu yapıyor.
İnsan Tabiatını Tanıma Alıntıları - Sözleri
- Sizin kendiniz hakkında ne düşündüğünüzün ya da başka insanların sizin hakkınızda ne düşündüğünün gerçekte pek önemi yoktur. Önemli olan şey, insan toplumuna karşı takınılan genel tavırdır, çünkü her insanın her türlü isteğini, ilgisini ve faaliyetini belirleyen şey budur.
- yalnızca kötü olanı görmek ve suçlamak yetmez. İnsan kendine şu soruyu sormalıdır: “Bunların düzelmesi için ben ne yaptım?”
- Her ne kadar kendilerini yetişkin hayatlarında büsbütün farklı durumlar içerisinde bulmuş olsalar da, insanların pek azı çocukluktaki davranış kalıbını değiştirmeyi başarabilmiştir.
- "Bazı insanlar da hiç gülmezler, çünkü insanları birbirine bağlayan tabii bağlardan o kadar uzaktırlar ki, başkalarına zevk vermek ya da mutlu bir insan olarak görünmek yetenekleri yoktur."
- Kendini tanıma, mutluluğun bir yasasıdır.
- Eğitimde kullanılan baskı tekniği, iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Gerçek bir uyuma değil, sözde bir uyuma götürmektedir.
- Adler, Sokrates’in “Kendini tanı!” ilkesinin mutluluğun temel yasası olarak görmektedir. Kendimizi ve başkalarını tanıdığımız ölçüde insanlarla daha iyi geçinmemiz, dolayısıyla daha mutlu bir hayat yaşamamız mümkün olabilecektir.
- Kendi boş gururlarını tatmin etmek imkanı bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatını engellemeye çalışırlar.
- Oysa yalnızca kötü olanı görmek ve suçlamak yetmez. İnsan kendine şu soruyu sormalıdır: “Bunların düzelmesi için ben ne yaptım?”
- Her çocuğu “yetenekli” bir insan haline getirebileceğimizi iddia etmiyoruz; ama her çocuğu her zaman için “yeteneksiz” insanlar kategorisine sokacak şekilde yetiştirmemiz mümkündür.
- Russel'in dediği gibi, otomobilimiz işlemediği zaman "Acaba nesi var?" diye orasına burasına bakıp düzeltmeye çalışırız da, insanlar "iyi işlemediği" zaman onları suçlamaktan gayri pek bir şey yapmayız.
- İnsanın kaderi ruhunda saklıdır.
- İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. -Herodotos-
- İnsanlar için en güç şey kendini tanımak ve değiştirmektir.
- "Denebilir ki, çocuğun ruhu, normal bir hayata ulaşma imkanını verecek bir bütünleşme (integration) organının varlığını gerektiren çocukluk yaşantılarından ya da durumlarından doğmuştur."
İnsan Tabiatını Tanıma İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Psikolojik türlere tam bir adım kitabı: Öncelikle alanım gereği psikoloji kitapları okumak bana haz veriyor. E haliyle Freud’un öğrencisinin kitabını okumamak olmazdı diye düşünüyorum. Ancak psikoloji kitaplarıyla yeni tanışacak olanlar için de çok ideal bir kitap. Dili yalın ve anlaşılır. Detaycı ve sizi terimlere boğan bir kitap asla değil. Psikolojinin her insanın yakından ilgilenmesi gereken bir bilim dalı olduğuna hepimiz aşikarız ama ne kadar okuyoruz, bu alanda ne kadar bilgi sahibiyiz? İnsan önce kendini iyi ve kötü yanlarını psikoloji temellere dayandırarak tanımalı eksikliklerini ve fazlalıklarını bilmeli. Kitapta zaten herkesin kendinden bir şeyler bulacağına eminim. Dışarıdan içimize ayna tutulması çok değişik hissettiriyor. İnsan bazı huylarını, davranışlarını, karakterize özelliklerini aynada görünce kabullenmek istemiyor. Aslında bu durumdan bahsediyorum kendimizi tanıyıp kabullenmeliyiz. Korkmak, reddetmek veya benimsememek, düzeltmeye çalışmamak insanın içinde sürekli bir çatışma halinde olmasına yol açıyor. Farkında olmamak cahil kalmak en kötüsü zaten ona değinmiyorum bile. İşte bu yüzden okuduğumuz kitaplarda, izlediğimiz dizilerde, filmlerde mutlaka psikolojik türlere de yer vermeliyiz. (Gizem Atakul)
Alın beni bu çıkmazdan.: Sevdiğim insan önerip üstüne de incelemeleri 'incelediğimde' mutlaka okumalıyım dedim. Kitap elime geçti, arka kapağı çevirdim ve şöyle bir şey yazıyordu : "Alfred Adler, büyük yankı uyandırmış bu kitabında, can alıcı bir soruna parmak basmıştır: İnsan kişiliğinin gelişmesinde aşağılık duygusunun ve bu duyguyu gidermek için gösterilen çabaların önemi. Aşağılık duygusuna kapılan çocuk, belli bir davranış kalıbını benimsemekte ve bu davranış kalıbı onun bütün kişiliğine biçim vermektedir.Böylece, toplum içerisinde hem kendilerine hem de çevrelerine zarar veren ve toplumun uyumlu bir şekilde işlemesini engelleyen bazı insanlar çıkmaktadır ortaya. Bu gibi kimselerle karşılaşınca onlara kızarız, alınırız, güceniriz. Oysa bu öfkelerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü KENDİ İÇİMİZE BAKMAYI BİLİYORSAK BU SİNİRLENDİRİCİ ÖZELLİKLERİN KISMEN BİZDE DE BULUNDUĞUNU GÖRMEZLİKTEN GELEMEYİZ. Sorunlar, temeldeki psikolojik gerçeklerden kaynaklanmaktadır..." Etkilendim, doğruluk payı vardı. Direkt yazarın kişiliği ile ilgili bir izlenimim oldu, bunu paylaşmadan geçemeyeceğim. Büyük puntolarla yazdığım kısım o kadar doğru ki, yazarda da bir aşağılık kompleksi mevcut. Kitap bir kısım hasta öykülerini ele alıyor.Olayı anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor ve sonunda bunun sebebinin 'Aşağılık kompleksi, boş gurur, haris...' olduğunu söyleyerek konuyu noktalayıp başka bir başlık açıyor. Bir insan davranışının altında yatan nedenleri söylediği yerler o kadar nadir ki! İçe dönük, çekingen, zarar veren, zarar vermeyen, hislerini somurtmakla veya gülerek sezdiren, aklınıza gelebilecek her türlü durumun kaynağını bu üç şeye bağladığını görüyorum. İyi de neden? Neden Alfred? Ben açıklamalarının yeterli olduğunu düşünmüyorum. Okunur mu, okunmaz mı? Okuyun tabii, okuyun da gözden kaçırdığım bir nokta mı var? Bir yeri yanlış mı anladım? Bana da anlatın. Öğretmeni de Freud. ️ (Büşra)
Sosyal duygu, bir bireyin gelişiminde, karakter oluşumunda oldukça önemli sosyal konumdur. O kadar açık ve yalın bir anlatımı var ki hayran olmamak elde değil. Çocuklukta olan eğitimin ne kadar önemli olduğunu, ailenin bu durumdaki eğitim durumunun ve çocuklar üzerindeki hakimiyetin, hatta kardeşler arasında en büyük mü yoksa en küçük çocuk mu , tek erkek mi ( ki ataerkil sistemde maalesef daha çok pohpohlandıkları için gereksiz boş gururları oluyor) , tek kız mı olduğu bile çok çok etkili. Bir karakterin çevresine olan tavırlarının, toplum içindeki yerinin ve aslında göz ardı ettiğimiz o ince detayların bile bir insanı tanımaya gayet müsait. Örneklerle bize sunulan çok çok iyi vakalar mevcut. Hatta rüyaların bile bilinçaltını yüzeye çıkardığı ve nasıl bir insan olduğumuzu tanımlayan ince çizgiler. Kısacası sosyal duygusu gelişmeyen insanları çoğunlukla toplum içerisinde görebiliriz. Bu gibi insanlar kendilerini düşünmedikleri gibi karşı tarafı da düşünmezler. Örneğin şuan ki durumda bir örnek verecek olursak, kapalı ortamlarda maske takmayan insanlar… Bu gibi insanların benci özellikleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ve yoğun aşağılık duygusuyla yetişmişlerdir ve amaçları ise toplumda kendilerini diğer insanlardan daha üstün görmek bu da aşağılık duygularını tatmin eden davranışlar tabi istisnalar hariç. Ayrıca boş gururlu olduklarını da söylemek gayet mümkün. Giyim tarzlarına da oldukça yansır ve kendilerini üstün görmek için dini duyguları bile sömürüp kendilerini diğer insanlardan üstün arzederler. Konuşmaları, yaptıkları espriler bir insanı tanıma da gayet etkilidir. Özellikle öfke kontrolleri yoktur. Bu tarz insanlar karşı tarafın duygu ve düşüncelerine önem vermez ve sadece kendilerini anlatıp topluma kanıtlamaya çalışırlar. Hayta dikkatli olmak gerekir ki bazıları sizi aracı olarak bile kullanabilir diğer insanlara üstün gözükmek açısından. Maalesef sosyal duyguları olmayan o kadar çok birey var ki ama söyleseniz asla kabul etmezler. Her insan da mutlaka ego sistemi mevcuttur ama bu sistemin dengesini kuramazsak hasta olarak görülüyoruz. Bu da yine aşağılık duygusunun derecelerine bağlı. Bu kitapla ilgili o kadar çok konuşmak istiyorum ki kelimeler yetmiyor. Ama bana oyle geniş bir bakış açısı kazandırdı ki artık insan davranışlarını daha net görüyorum. Neşeli ve sizi güldürmeye çalışan insanlar her zaman sosyal duygusu gelişmiştir. Bunu da not etmeden geçemedim. Ama tabi alay mı yoksa samimi mi onu davranışlarından anlıyorsunuz. Empati kuramayan insanlardan uzak durmak gerektiğini çok net anlatıyor kitap. Gerçekten de zaman kaybı olan insanları daha da net görüyorsunuz. Aslında her insanın psikolojiye dair bilgisi olması gerektiğinden de bahsediyor kitap. Her kendini yetiştirmiş birey empati ve sosyal duygu kazanması açısından bilgilenmesi gerekiyor. Bu kitap hiç bir bilgisi olmayan insanlar içinde gayet etkili. Muhteşem tespitler. İyi ki okumuşum (Han.delice)
İnsan Tabiatını Tanıma PDF indirme linki var mı?
Alfred Adler - İnsan Tabiatını Tanıma kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İnsan Tabiatını Tanıma PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Alfred Adler Kimdir?
Alfred Adler (d. 7 Şubat 1870 - ö. 28 Mayıs 1937) Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. (diğerleri: Freud, Jung)
Avusturya Penzing'de doğdu ve Viyana'da büyüdü. Viyana Üniversitesi Tıp Okulunda doktorluk eğitimi aldı ve 1895'te mezun oldu. Pratisyen hekim olarak çalıştığı ilk doktorluk yıllarından başlayarak hastayı çevresiyle ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurguladı ve bireyle ilgili sorunlara yönelik insancıl, bütünselci ve organik bir yaklaşım geliştirdi. Bedensel düzensizliklerle ilişkili olarak psikoloji ile ilgilenmeye başladı. 1902'de Sigmund Freud ile tanıştı, öğrencisi oldu ve birlikte Adler'in başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu kurdular. Bir süre sonra Freud ile fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Adler'in Organların Yetersizliği kitabından sonra tamamen uzlaşılmaz bir hale geldi ve 1911'de, Adler, izleyicileriyle beraber Freud'u açıkca eleştirerek bireysel psikolojiyi geliştirmeye başladı.
Hans Vaihinger'in ruhsal inşa fikirlerinden etkilendi ve erkek egemen toplumda doğal bir sonuç olarak "Erkeksi Başkaldırı" ile organik aşağılık ve telafiteorisini geliştirdi (bkz. Aşağılık kompleksi). Adler, Freud'un teorileri ile karşı görüşe geldi, fikir ayrılığı 1911'deki Weimar Psikanaliz Kongresi'nde aleni oldu. Adler, Freud'un inandığı seks içgüdüsünün baskınlığı ve ego dürtüsünün libidinal(?) olup olmadığı ile çekişiyordu, Freud'un bilinç altına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti. Adler bilinç altına atma teorisinin, erkeksi başkaldırının aşırı telafisi ve aşağılık hislerinden türetilmiş sinirsel bir durum olan ego -savunma eğilimleri- konsepti ile değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu, Oedipal Kompleksleri önemsizdi. Adler Viyana Topluluğundan ayrıldı ve1912'de Bireysel Psikoloji Topluluğu adını alan, Özgür Analitik Araştırmalar Topluluğu'nu kurdu.
1912'de ana fikirlerini tanımladığı Über den Nervösen Charakter kitabını yazdı. Kişinin bilinçsiz öz ereğinin temel amaçlarının baskıladığı ayrı aşamaların aşağılık hislerini üstünlüğe (veya bilakis yeterliliğe) dönüştürdüğü ifade ederek insan kişiliğinin erek bilimsel açıklanabileceğini iddia etti. Adler'e göre öz erek arzularına, toplumsal ve etnik gereksinimler karşı koyar, düzeltici etkenler umursanmaz ve kişi aşırı telafi ederse aşağılık kompleksi oluşabilir, kişi benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan veya daha kötüsü olabilirdi. Üstünlük çabası ve anne baba baskısı önemli.
I. Dünya Savaşı ile çalışmaları durdu, bu sırada Avusturya Ordusunda doktorluk görevi yaptı. Savaş sonrası 1930'lara olan etkisi adamakıllı arttı, 1921'den itibaren bir takım çocuk rehberliği kliniklerikurdu ve Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık okutman, 1927'de Kolombiya Üniversitesi'nde misafir profesör oldu. Tedavi edici yöntemlerinde sosyal ilgiyi cesaretlendirip ve ödüllendirip fakat şımartma ve ihmalden kaçınarak sorunları çocukta önceden tutup, yetişkin ruha yoğunlaşmaktan kaçındı. Yetişkinlerde tedavi, suçlama veya üstünlük taslama tutumlarının tedavi edilen kimse tarafından dışarıda bırakılmasına dayanmaktaydı, kişisel davranışın farkına varılmasının artışı ile karşı koymanın azaldığını ve reddetmenin terse döndüğünü ifade etti. Yaygın tedavi araçları mizah kullanımı, tarihi anları ve mantığa aykırı emirleri içermekteydi. Adler'in popüleritesi görece optivizmi ve fikirlerinin Freud ve Jung'unkilerle karşılaştırıldığında anlaşılabilir olması ile ilişkiliydi. Adler sıklıkla, Kişinin davranış şablonu analizi, toplumla ilişkili, işi ilişkili ve cinsiyeti ile ilişkilidir, savını vurgulamıştı.
1934'te Avusturya Hükümeti, Yahudi olduğu için Adler'in kliniklerinin çoğunu kapattı. Adler 1935'te Long Island Tıp Kolej'ine Profesör olarak Avusturya'dan ayrıldı. 28 Mayıs 1937'de, İskoçya'nın üniversite kenti Aberdeen'de, yolda giderken ansızın yere yığılıp kalmış, hemen sonrasında da kalp sektesine uğrayarak yaşama gözlerini yummuştur.
Kişilik Gelişiminde Anne ve Baba Etkisi
Adler, çocuğun ileriki yıllarında kişilik sorunu yaşamasına neden olacak iki tür anne baba davranışı belirlemiştir. Bunlardan birincisi çocuklarına özen gösteren ve aşırı koruma sağlayan, sonuç olarak çocukta şımarma tehlikesi yaratan anne baba davranışıdır. Adler'e göre böyle bir anne baba tutumu yanlıştır. Bunun yerine çocuklar hata yapsalar bile kendi sorunlarını çözmelerine ve bazı kararları kendilerinin almalarına izin vermek uzun vadede onların iyiliğine olacaktır.
Alfred Adler Kitapları - Eserleri
- İnsanı Tanıma Sanatı
- Yaşama Sanatı
- Yaşamın Anlam ve Amacı
- İnsan Doğasını Anlamak
- İnsan Tabiatını Tanıma
- Yaşam Bilgisi
- Ne İçin Yaşıyoruz
- Bireysel Psikoloji
- Yaşamla İlgili Sorunlar
- İnsan Psikolojisi
- Güç Eğitilebilir Çocuklar
- Çocukta Yaşamsal Sorunlar
- Nevroz Sorunları
- Sorunlu Okul Çocuğu
- Modern Psikoloji
- Çocuk Eğitimi
- İnsan Doğası
- Psikolojik Aktivite
- Eşcinsellik Üzerine
- Çocuk Eğitimi
- Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği
- Yaşama Sanatı
- Bir Yaşamöyküsünü Okuma Sanatı
- Cinsiyetler Arasında İşbirliği
- Eğitimi Zor Çocukların Psikolojisi
- Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme
- Sosyal İlgi
- İnsan Cinsiyeti
- İnsan Çaresizliği
- Agresif Karakterler
- İnsan Hafızası
Alfred Adler Alıntıları - Sözleri
- Sevmek bizi yumuşatır çaresiz, bir başkasına duyacağımız sevgi dolu yakınlık bizi acı dolu ruhsal karmaşalara sürüklenmeye yatkın duruma sokar. (Yaşamın Anlam ve Amacı)
- Çocuğun yaşamında amaç yönünde seyretmeyen hiçbir devinim yoktur. (Çocuk Eğitimi)
- İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. (İnsan Tabiatını Tanıma)
- Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
- hayat kötü bir öğretmendir insan için, çünkü hoşgörü nedir bilmez, bizi önceden uyarmaz, bize doğru yolu göstermez, elinin tersiyle geriye iter bizi ve sınıfta bırakır (İnsanı Tanıma Sanatı)
- İnsan ruhunu anlamanın en iyi yolu insanın onun tutkularını kendi başına yaşamasıdır. (İnsan Doğası)
- Sert annelerce baskı altında tutulan oğlanlar, ilerde kadınlara yer vermeyen yaşam idealleri kurarlar. (Yaşama Sanatı)
- "Aşağılık kompleksinin nedenlerini araştırdık mı bunun doğumsal nitelik taşıdığı görüşüyle sık sık karşılaşırız. Ne denli cesur sayılırsa sayılsın her çocuğun bazen korkuya kapılması , böyle bir görüşün yanlışlığını ortaya koyar. Anne ve babası korkak çocuğun kendisi de belki korkak olacaktır ; ancak bunun nedeni , korkaklığı çocuğun kalıtım yoluyla anne ve babasından devralması değil , korkunun kol gezdiği bir çevrede büyümüş olmasıdır. Evdeki atmosferle anne ve babanın karakter özelikleri , çocuğun gelişimi için son derece önemlidir." (Çocuk Eğitimi)
- Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. (Modern Psikoloji)
- Kızların birbirleriyle konuşma ihtiyacı fazladır. Bunun nedeni, kızların yaşamları boyunca, gerek evde gerekse okulda istedikleri zaman rahat bir şekilde konuşamamaları, daima susma zorunluluğu duymuş olmalarıdır. (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
- Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
- Çocuk, toplumun ilk üyesi olarak annesini görür karşısında, ancak annesinin aracılığıyla toplumun öbür üyelerine ilgi duymaya başlar. Bu ilk yaşantı, çocuk için hayli önemlidir; dolayısıyla çocukla anne arasındaki ilişkinin niteliği çok büyük önem taşır. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- Bunu, zihnimizde bazı resimler oluşturarak elde ederiz. O resimlere bağlı bazı duygular bizi kuvvetle etkiler ve belirli bir yöne doğru iter. (Psikolojik Aktivite)
- Sağır ve dilsiz bir karı kocanın bir oğlu vardı, iyi konuşur ve kulakları iyi işitirdi. Bir yeri incindi mi ağlar ama bunu ses çıkarmadan yapardı. Yaşlar yüzünden aşağı yuvarlanır ama gık demezdi. Bize göre anlaşılmayacak bir yanı yoktu bunun, çünkü çıkaracağı sesin anne ve babasının üzerinde herhangi bir etki yapmayacağını bilmekteydi. Her şeyde çevrenin damgasıyla karşılaştığımızı görüyorsunuz. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- “Ergenliği gerektiği gibi yaşayamayan, başka bir deyişle, ergenlikle ilgili problemleri gerektiği gibi çözemeyen genç kız yetişkinlikte çocukluğunu devam ettirir.” (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
- Buluğ döneminde kendini açığa vuran belirtiler, çocukta daha önceden varolan şeylerdir yalnız. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- Belirtiler bir yığın çöptür . Sinirce hastası bunları, arkasına saklamak için yığar. Hayali üstünlük, şımartıldığı günlerden kaynaklanmaktadır. Kendini bundan kurtaramaz. Başkalarına karşı kullandığı güç, onların kendisine bakmasını, kendisiyle ilgilenmesini sağlamak içindir. Bunun da kökü, hayali üstünlüğün bir kavram olarak oluşmadığı zamanlara dayanmaktadır. Bu nedenle bu konuda bol bol konuşmalıyız ki, durum mantık yoluyla anlaşılabilsin. Hastayı günahlarının arasına sokabilirsiniz. Ona, «Dünya paylaşılırken sen neredeydin? diye sorduğunuz zaman, size o önündeki çöp yığınını gösterecek, başarı kazanmasına onların engel olduğunu söyleyecektir . Biz onun ne yapmakta olduğunu açıkça görebilmekteyiz ama, o yine bilmeyerek büyük bir çalışkanlıkla engelleri üstüste yığmaktadır. Pişkin bir suçlu gibi kendini temize çıkaracak tanıklar aramaktadır. Ama sinirceli hastayla kriminal tipi bir birine karıştırmak benden uzak olsun. Sinircelinin bulduğu tanıklar aşağıdaki gibi olacaktır: «Uyuyamıyorum - bir uyuyabilsem, en büyük ben olurdum.» «Bütün gün durmadan ellerimi yıkamak zorundayım. «Bu yüzden büyük bir amaca ulaşamıyorum.» O bir noktaya bakarken, biz başka bir noktaya bakmalıyız. O engellere bakıyordur. Biz ise, onun hayali üstünlüğünü nasıl korumaya çalıştığına, ihti r ası n ı nasıl kurtarmaya çalıştığına bakmalıyız. Dipnot: Adler'in pek sık kullandığı bu söz, Schlller'ln «Die Tel l unı r der Erde» adlı şiirinden alınmadır. Tanrı dünyayı insan oğluna sunar ve herkes payını alır _ köylü de, soylu da, din adamı da, tüccar da, kral da. Paylaşma bittikten sonra şair çıkagelir ve geriye hiçbirr şey kalmadığını görür. Tanrı ona, Dünya paylaşılırken sen neredeydin?> diye sorar, şair de, Senin yanındaydım,> der. Gözüm sende, kulağım senin cennetinln ahenglndeydl. Senln ışığınla gözü kamaştığı için dünyayı göremeyen kulunu affet.> O zaman Tanrı ona şöyle der, Ne yapalım? Dünyayı verdim gittl. Ama sen de istediğin zaman benimle cennette kalabilirsin.> (Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme)
- Acısını kişisel gururunun incinmesine tercih eder. (İnsan Psikolojisi)
- Genellikle hiçbir çocuk yoktur ki, gerek gözleri ve kulakları, gerek devinim organlarıyla yaşam karşısına çıkarak, edineceği izlenim ve ele geçireceği olanaklardan kendi dünya görüşünü kurmaya çalışmasın. Dolayısıyla, bir insanı anlamak istiyorsak, onun yaşamla ilişkisini en çok hangi organa dayanarak kurduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü ilişkilerin tümü önem taşır bu konuda ve dünya görüşünün oluşumunda, dolayısıyla çocuğun ilerideki gelişiminde rol oynar. (İnsanı Tanıma Sanatı)
- Transandantalizm, türkçede “deneyüstücülük” anlamına gelen, 19 yüzyılın başlarında Ralph Waldo Emerson öncülüğünde başlayan Amerikan edebi, politik ve felsefe akımıdır. Transandantalizme göre kadın ve erkek eşittir. Dünyada en önemli şey bireyin kendisidir. Transandantal akım, o dönemin düşünce akımına ve insanlarının Tanrı’ya olan körü körüne bağlılığına tepki sonucu ortaya çıkmış ve insanın doğaya yönelmesini anlatan bir düşünce akımıdır. Transandantalistler’e göre “doğa” her şeyden üstündür. İnsan eğer tam anlamıyla doğa ile birlikte hareket ederse inancın, tanrının ya da gerçek kabul ettiği ne var ise onun üstüne çıkabilceğini savunmaktadırlar. Transandantalizm der ki; Şu ana kadar kabul ettiğimiz hiç bir gerçek, gerçek değildir. William Blake bu durumu bir şiirinde şöyle açıklamaktadır; Şöyle demektedir; Dünya’yı bir kum tanesinde, Ve bir cennet yaban çiçeğinde görmek, tutmak sonsuzluğu avucunun içinde, Ve bir saat içindeki sonsuzluğu.. Transandantalizm’in Doğuş Süreci Akımın kurucusu olan Emerson, 1834 yılında Boston’a yakın olan Concord körfez bölgesinde arkadaşına ait bir kulübede doğa ile baş başa kalması ile başlamıştır. Concord, tamamen orman ile çevrili huzur dolu bir kasabaydı. Concord bölgesinin bazı özel durumları vardır. Concord körfez sömürgesindeki denizden uzak bir yerleşkeydi. Concord, Amerikan Devrimi’nin ilk muharebesinin olduğu yerdir. Burası Amerikan materyalizmine hem kültürel hem de manevi bir seçenek öneren ilk yerdir. Transandantal Kulübü 1836’da ciddiyetsiz bir şekilde kuruldu ve değişik zamanlarda Emerson, Thoreau, Fuller, Channing, Bronson Alcott, bir papaz olan Orestes Browson, Theodore Parker (kölelik karşıtı ve papaz) ve diğer bazı üyeleri vardı. Sonrasında yayın hayatı 40 yıl süren The Dial dergisini yayımladır. Edebiyat ile ilgili çalışmalarının yanı sıra Reform ile ilgili de çalışma yapmaktaydılar. Transandantalislerin belli bir kısmı kölelik karşıtıydı ve Brook Çiftliği ya da Fruitlands gibi deneysel ütüpyacı topluluklarını da katıldılar. Transandantalislerin en önemli yanlarından bir tanesi de diğer grupların aksine manifesto çıkarmadılar. Bireyin özgün bakış açısı ve bireysel farklıların üstüne düştüler. Kendilerini çoğu zaman toplumun ve alışılmış kalıpların dışında yalnız kaşifler olarak gördüler. Transandantalizm sayesinde Amerikan edebiyatı günümüzde çok özel eserlere sahiptir. Amerikan kahramanı – Herman Melville’in Kaptan Ahab’ı, ya da Mark Twain’in Huck Finn’i, ya da Edgar Allen Poe’nun Arthur Gordon Pym’i gibi. Ralph Waldo Emerson (1803-1882) Transandantalism akımının kurucu babası olarak da nitelendirilen Emerson, dini duygulara fazlası ile sahip bir papazdı. Döneminde Hristiyanlığı çarpıtmak gibi bazı şeyler ile suçlansada kendini şu cümle ile savunmuştur” İyi bir papaz olmak için kliseyi bırakmak gerekir”. Mezun olduğu Harvard İlahiyat Okulun’da 1838 yılında yaptığı bir konuşmada Emerson şöyle bir cümle kurmuştur “ Klise adeta Tanrı ölmüş gibi davranmaktadır”. Emerson “Romantik” akımının sağlam bir üyesiydi ve bu yüzden entellektüel bir sistem kurmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır. (Psikolojik Aktivite)