İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) - Erich Fromm Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kimin eseri? İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kitabının yazarı kimdir? İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) konusu ve anafikri nedir? İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kitabı ne anlatıyor? İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) PDF indirme linki var mı? İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kitabının yazarı Erich Fromm kimdir? İşte İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Erich Fromm
Çevirmen: Şükrü Alpagut
Orijinal Adı: The Anatomy Of Human Destructiveness
Yayın Evi: Payel Yayınları
İSBN: 9789753880688
Sayfa Sayısı: 319
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Fromm, kitabının bu ikinci ve son cildinde tarihe kanlı yıkıcılıklarıyla geçmiş bazı yöneticilerin kişilik çözümlemelerini yapmaktadır.
(Arka Kapak).
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) Alıntıları - Sözleri
- Sadist karakterli kişi,belirsiz olan ve önceden kestirilemeyen, onu kendiliğinden nitelikte ve özgün tepkiler göstermeye zorlayacak sürprizler yaratan her şeyden korkar. Bu nedenle de yaşamdan korkar. Yaşam, doğası gereği, önceden kestirilemeyen ve belirsiz olaylarla dolu olduğu için sadisti korkutur. Yaşam örgütlüdür, ama düzenli değildir; yaşamda kesin olan bir tek şey vardır, o da tüm insanların ölümlü olduğu gerçeğidir.
- Oysa, ruhsal acı bedensel acı kadar, hatta ondan da çok şiddetli olabilir.
- Ölüsever tepkilerin bir başka boyutu da geçmiş ve mülkiyet karşısındaki tutumdur. Ölüsever kişi için, bugün ya da gelecek değil, yalnızca geçmiş somut olarak duyumsanır. Onun yaşamını, olmuş bitmiş şeyler, bir başka deyişle ölü olan şeyler, —kurumlar, yasalar, mal-mülk, gelenekler ve mülkiyet— yönetir. Özetle insanı yöneten nesnelerdir; varlığı yöneten sahipliktir; canlıları yöneten ölülerdir. Ölüsever kişinin —kişisel, düşünsel ve siyasal— inancına göre, geçmiş kutsaldır; yeni olan hiçbir şey değerli değildir; köklü değişiklik, "doğal" düzene karşı işlenmiş bir suçtur.
- ÇOĞU gözlemciye sık sık insanın doğuştan yıkıcı hareketlerinin kanıtlan olarak görünen bazı derine gömülü, arkaik (çok eskiye ait) deneyimler, yıkıcılıktan çok farklıdır. Bu deneyimler yıkıcı hareketlere yol açmakla birlikte, bunlann güdüsünün yıkma tutkusu olmadığını daha derinlemesine bir çözümleme ortaya koyabilir. Bunun bir örneği, çoğu kez "kana susamıştık" olarak adlandmlan kan dökme tutkusudur. Kılgısal amaçlan yönünden, bir kişinin kanını akıtmak o kişiyi öldürmek demektir, bu nedenle de "öldürme" ile "kan akıtma" eşanlamlıdır. Ne var ki, öldürme hazzından apayn, arkaik bir kan dökme hazzının bulunup bulunamayacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. Derin, arkaik bir deneyim düzeyinde, kan çok özel bir maddedir. Hemen her zaman, kan yaşamla ve yaşam gücüyle bir tutulmuştur ve bedenden doğan üç kutsal maddeden birisidir. Öteki iki kutsal madde ersuyu ve süttür. Ersuyu erkeği anlatıma kavuştururken, süt de dişiyi ve anne yaratıcılığını anlatıma kavuşturur ve bu maddelerin her ikisi de birçok tapımda ve kuttörende kutsal sayılmıştır. Kan, erkek ile dişi arasındaki farklılığı aşar. En derin deneyim katmanlannda, kişi, kan akıtarak, yaşam-gücünü büyüsel bir biçimde ele geçirir. Kanın dinsel amaçlarla kullanıldığı çok iyi bilinmektedir, ibrani ta-pınaklanndaki din adanılan, ayinin bir parçası olarak kesilen hayvanlann kanını çevreye serperlerdi. Aztek dinadamlan, tannlanna, kurbanlarının hâlâ çarpan yüreklerini sunarlardı. Birçok kuttörensel görenekte, kardeşlik, ilgili kişilerin kanlan birbirine kanştınlarak simgesel biçimde onaylanır.
- Sadistlik, daha iyi yanıtların bulunamadığı zamanlarda insan olarak doğmuş olma sorununa bulunan yanıtlardan birisidir.Bir başka varlık üzerinde mutlak denetim, bir başka varlığa oranla mutlak güçlülük deneyimi,özellikle gerçek yaşamı üretkenlikten ve sevinçten uzak olan kişilerde, insan varoluşunun sınırlarını aştıkları yanılsamasını yaratır. Temelde, sadistliğin hiçbir pratik amacı yoktur; sadistlik "entipüften" bir şey değildir, bir "tutkunluk"tur. Güçsüzlüğün mutlak güçlülük deneyimine dönüşmesidir; ruhsal sakatların dinidir.
- Düşler, ölüsever uğraşıların en açık anlatımlarından birisidir; ama kesinlikle tek anlatımı değildir. Bazan ölüsever eğilimler, belirleyici olmayan, kasıtsız, "önemsiz" eylemlerde, Freud tarafından bastırılmış uğraşıların bir anlatımı olarak yorumlanan "günlük yaşamın psikopatolojisi"nde anlatıma kavuşabilir
- Ölüsever kişilerin konuşmalarında, yıkımla, dışkıyla ve tuvaletlerle ilgili sözcükler ağır basar. Bugün "bok" sözcüğünün kullanımı çok yaygınlaşmış olmakla birlikte, en çok bu sözcüğü seven kişileri sezmek zor değildir. Yirmi iki yaşındaki bir erkek buna örnek gösterilebilir. Bu kişiye her şey, yaşam, insanlar, düşünceler ve doğa, "boklu" geliyordu. Aynı genç, kendisiyle ilgili olarak kıvançla şöyle diyordu: "Ben bir yıkım sanatçısıyım."
- Savaşımdan başka hiçbir şeyde güzellik yoktur. Saldırgan bir karaktere sahip olmaksızın hiçbir yapıt başyapıt olamaz. Şiir, insanın önünde dize gelmeleri için bilinmedik güçlere karşı amansız bir saldırı olarak kavranmalıdır.
- Özü, devinim durumundaki her gücün sezgisel bireşiminden oluşan hız, doğal olarak katışıksızdır. Özü dinlenme durumundaki her tükenmişliğin ussal çözümlenmesinden oluşan yavaşlık, doğal olarak katışkılı'dır. Antik iyinin ve antik kötünün yok edilmesinden sonra, yeni bir iyiyi, yani hızı ve yeni bir kötüyü, yani yavaşlığı yaratıyoruz. Hız = eylem içindeki her yürekliliğin bireşimi. Saldırgan ve savaş- sever. Yavaşlık = her durağan sağduyululuğun çözümlenmesi. Edilgin ve uyuşuk... Eğer dua, Tanrı'yla iletişim kurmak demekse, yüksek hızla gidiş bir duadır. Tekerleklerin ve raylann kutsallığı. Kutsal ivmeye yakarmak için tekerlek izlerine dizüstü çökülmelidir.
- Anlaşıldığı kadarıyla, sabahleyin, hatta gün boyunca insanların istenç gücü, başka birisinin istencine ve başka birisinin kanısına boyun eğmesi için yapılan zorlama girişimine karşı en büyük güçle ayağa kalkar. Oysa akşamleyin, insanların istenç gücü, daha güçlü bir istencin ağır basan etkisine daha kolaylıkla teslim olur. Çünkü gerçekten bu niteliğe sahip her toplantı, iki karşıt güç arasındaki bir güreş karşılaşmasıdır. Egemenlik altına alıcı, önderce bir nitelik taşıyan üstün söz söyleme yeteneği, akşam olunca, direnme güçlerinin en doğal biçimde zayıfladığını bizzat duyumsatan insanları yeni istencin yanına çekmeyi, zihinsel enerjilerini ve istenç güçlerini hâlâ tam olarak denetim altında bulunduran insanları çekmekten daha kolay başarır (A. Hitler, 1943).
- Hitler'in ilgi duyduğu kadınlan temelde iki sınıfa ayırabiliriz; bu sınıflar en başta toplumsal konumlanyla belirlenir: (1) Zenginlikleriyle, toplumdaki yerleriyle ya da başanlı oyuncu olmalanyla ötekilerden aynlan "saygın" kadınlar; (2) üvey yeğeni Geli Raubal ve yıllarca oynaşı olan Eva Braun gibi, toplumsal bakımdan kendisinden "aşağıda” olan kadınlar. Hitler'in birinci kümeye yönelik davranışları ve duyguları, ikinci kümeye yönelik davranış ve duygularından oldukça değişikti.
- Yansıyan soğuk acımasızlık ve insanlıktan yoksunluk, korku yaratır; kişi, korkmayı değil, daha çok hayranlık duymayı yeğler. "Huşu" sözcüğü, bu duygu bileşimini en iyi biçimde anlatır; huşu, korkunç bir şeyi anlattığı gibi, hayranlık duyulacak bir şeyi de anlatır.
- "Saldırganlığın engellenmesi, genellikle sağlıksızdır ve hastalığa yol açar" (S. Freud, 1938).
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Erich Fromm’un, İnsandaki yıkıcılığın kökenleri adlı eserinin “İkinci Kitabı”. İlk eserde kısaca değinirsem, “Saldırganlık” dürtüsü üzerinde duran Fromm; bu dürtünün nasıl ortaya çıktığını ve insandaki yansımalarını, Antropolojik ve Psikolojik olarak sorgulamıştı. Bu ciltte ise “Saldırganlık” dürtüsünün yol açtığı “Yıkıcılık” dürtüsü üzerinde duruyor. Fromm, “Yıkıcılık” dürtüsünü ele alırken insan ruhunun çözümlemesini yapmakta. Bu çözümlemeyi yaparken yine kendi metodlarını kullanmasının yanı sıra, başka Psikologlardan da alıntı yapıyor. “Saldırganlık” dürtüsünü “Yıkıcılık” dürtüsünü dönüştüren nedenler üzerinde düşünüyor ve yorumlar yapıyor. İncelemesini yapıp görüşlerini ortaya koyduktan sonra da; tarihe kanlı bir iz bırakan bazı liderlerin kişilik analizini yaparak kitabı sonlandırıyor. İlk kitabın incelemesinde belirttiğim gibi, harika bir çalışma olmuş. Mutlaka okunmasını tavsiye ediyorum. Felsefe okuyun, düşünün, Felsefe ile kalın... (Kör Kayıkçı)
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) PDF indirme linki var mı?
Erich Fromm - İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap) PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Erich Fromm Kimdir?
Erich Fromm (23 Mart 1900, Frankfurt - 18 Mart 1980), Musevi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist ve sosyologdur. Ruh bilimine Marksist - Sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir.
Hayatı
Heidelberg ve Münih Üniversiteleri'nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimleri gördü. 1922 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenimini tamamladı. Münih'te ruh hekimliği ve ruh bilim üzerine ek incelemeler yaptıktan sonra, Berlin Psikanaliz Enstitüsü'nde eğitim gördü ve 1931 yılında mezun oldu.
30'lu yılların başlarında Almanya'da Nazi hareketinin güçlemesi nedeni ile İsviçre'nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh çözümleme Enstitüsü'nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. 1934 yılında , 1938'e kadar kadrosunda bir uzman olarak görev aldığı Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York'a taşındı. Özel çalışmalarını sürdürdü ve Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1946 yılında William Alonson White Ruh Hekimliği , Ruh Çözümleme ve Ruh Bilim Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı. Yale Üniversitesi , New York Üniversitesi Bennington Koleji , Michigan Eyalet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1949 yılında Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi'nden gelen bir profesörlük önerisini kabul etti ve tıp fakültesi lisansüstü bölümünde ruh çözümleme şubesini kurdu , 1965 yılında emekli olana kadar orada çalıştı.
Emeklilik yıllarını geçirdiği 1980 yılında İsviçre'de öldü.
Marxist ve sosyalist , insancıl dünya görüşünü benimseyen Fromm , batı kapitalizmi ve SSCB komünizmini reddetmiştir.
Biyofili hipotezine olan katkıları, evrimsel psikoloji konusundaki araştırmalara temel sağlamıştır.
Erich Fromm'un çalışmaları birçok dile çevrilmiştir.
Erich Fromm Kitapları - Eserleri
- Kendini Savunan İnsan
- Sahip Olmak ya da Olmak
- Sevme Sanatı
- Özgürlükten Kaçış
- Barışın Tekniği ve Stratejisi
- İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri
- İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap)
- Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları
- Hayatı Sevmek
- Sağlıklı Toplum
- İtaatsizlik Üzerine
- Özgürlük Korkusu
- Sevginin ve Şiddetin Kaynağı
- Umut Devrimi
- Psikanaliz ve Din
- Psikanalizin Bunalımı
- Psikanaliz ve Zen Budizm
- Rüyalar, Masallar, Mitler
- Çağımızın Özgürlük Sorunu
- Marx'ın İnsan Anlayışı
- Yaşama Sanatı
- Yanılsama Zinciri
- Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum
- Erdem ve Mutluluk
- Cinsellik ve Cinsel Sapmalar
- Tanrılar Gibi Olacaksınız
- Olma Sanatı
- Sigmund Freud’un Misyonu
- İsa Dogması
- İnsan Bilgisi ve Hümanist Planlama
- Çağdaş Toplumların Geleceği
- Psikanalize Yeni Bir Bakış
- Toplumsal Bilinçaltının Araştırılması
- Dinleme Sanatı
- Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları
- İnsan Olmak Üzerine
- Çağımızda Kişilik Sorunu
- İnsanlık Başarabilecek mi?
- Die Kunst des Liebens
- Kendini Savunan İnsan - Ahlak Felsefesinin Psikolojisine İlişkin Bir Araştırma
- Psixoanaliz ve Din
- Liebe, Sexualität und Matriarchat
Erich Fromm Alıntıları - Sözleri
- Ama eğer yaşamıyorsam nasıl erdemli olabilirim? Ve eğer hiçbir şeyin bilincinde değilsem nasıl iyi bir törelbilincim olabiillir? (Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum)
- Peygamber hakikati vahiy eder, Lao-tse ve Buda da böyle yapmıştı. Ancak peygamber aynı zamanda siyasal bir liderdir, siyasal eylem ve sosyal adaletle çok yakından ilgilenmektedir. (Tanrılar Gibi Olacaksınız)
- "... anaerkil ilke; hayat, birlik ve huzurdur... anaerkilliğin ilkesi evrenselliktir." (Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları)
- Cinsel sevgi iki kişilik yalnızlıktır. Oysa sevdiği kişide insan tüm insanlığı, yaşayan ne varsa hepsini sever. (Sevme Sanatı)
- Verilen şey yitirilmez, tam tersine sıkı sıkıya tutulan şeylerdir biten ve yok olanlar. (Sahip Olmak ya da Olmak)
- İnsanlar yeni tanıştıkları kişiler hakkında ilk anda çoğunlukla doğru olan görüşler elde ederler ve o esnada oluşan karmaşık bireysel işleyişlerin de hiç farkına varmazlar. (Rüyalar, Masallar, Mitler)
- Bugüne değin herhangi bir sıradan insandan bile daha az sevme yeteneğine sahipmiş gibi görünüyordun. Bu aşk nasıl olabiliyor? Madem bu kadar aşıksın, kadının fikirleriyle çelişen ilkelerinden neden vazgeçmiyor, fedakarlık yapmıyorsun? Neden daima kendinden ve kendi kaderinden söz ediyor, ama sevdiğin kadının duygularına pek aldırmıyorsun? (Yanılsama Zinciri)
- "Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı." (Tanrılar Gibi Olacaksınız)
- Yoksa zihinsel olarak 20.yüzyılda ama duygusal olarak taş devrinde mi yaşıyoruz? (İnsan Olmak Üzerine)
- Erkek kibri neler yapabileceğini, hiçbir zaman başarısız olmayacağını gösterir. Buna karşı kadınlara özgü kibir esas olarak cezp etme ve kendi kendine cazip olduğunu kanıtlama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. (İsa Dogması)
- Biz neden her ay yeniden âşık olmuyoruz ? Çünkü her ayrılıkta , yüreğimizden bir parça da birlikte ayrılıp gidiyor . Biz neden herkesle arkadaş olmuyoruz ? Çünkü onun kaybı ve mutsuzluğu da bizi derinden etkileyecektir . (Sigmund Freud’un Misyonu)
- “karakter insanın kaderidir”. (Çağımızın Özgürlük Sorunu)
- Özgür insan ölümü, her şeyden az düşünür; onun bilgeliği, ölüme değil yaşama yoğunlaşmasından doğar (Sevginin ve Şiddetin Kaynağı)
- Insan bir nesneye dönüştürülüp nesne gibi yönetildiğinde onun yöneticileri de nesne haline gelir; nesnelerin iradesi yoktur, vizyonu yoktur, planı yoktur. (İnsanlık Başarabilecek mi?)
- ... canlı bir varlığı acıya tahammül etmeye zorlamaktan daha büyük bir güç gösterisi yoktur. (Cinsellik ve Cinsel Sapmalar)
- İnsan nesnelliğini ne ölçüde geliştirirse, gerçeklikle ne ölçüde ilişki kurabilirse, ne denli olgunlaşırsa, içinde rahat edebileceği insancıl bir dünya yaratmaya o denli yaklaşmış olur. (Sağlıklı Toplum)
- “Geçmişe yönelik tutum minnettarlık, âna yönelik tutum hizmet, geleceğe yönelik tutum sorumluluk olmalıdır. Zen’de yaşamak … yolunuza çıkan her şeyi ekonomik ve ahlaki açıdan eksiksiz kullanmak demektir. Zen’in amacı … eksiksiz bir emniyet ve korkusuzluğa erişmek, esaretten özgürlüğe ilerlemektir. Zen … akıl değil karakter meselesidir, bu da Zen’in yaşamın ilk prensibi olarak iradeden doğması demektir.” (Psikanaliz ve Zen Budizm)
- Artık yabancılaşma yalnızca el emeği ile çalışan insanlarda görülmüyor; yabancılaşma memurlar, pazarlamacılar ya da profesyonel yöneticiler arasında bile hızla yayılıyor. Hatta bunlar belki de basit bir ustabaşından daha çok yabancılaşmış insanlardır. Çünkü bir ustabaşının emeği, yine de beceri, güvenilirlik ve benzeri kişisel özelliklere bağlıdır. Yetenekli bir ustabaşı; kişiliğini, gülümseyişini ve kendi fikirlerini, demin saydığımız insanların aksine, iş sözleşmeleri nedeniyle satmak durumunda değildir. Öte yandan, insanları ve toplumsal değerleri (simgeleri) etkileyip bunları yönlendirmekle görevli kişiler, kendilerini işverenlerine yalnızca becerileri için satmaz. Ayrıca onlardan uyumlu ve "istenilen kişilik tipi"ni taşımaları, rahat yönlendirilip etkilenebilir olmaları da beklenir. İşte bunlara, "örgütlenmiş (organize edilmiş) insanlar" diyoruz. Bu insanların kendilerine özgü belirli bir idealleri yoktur; idealleri, çalıştıkları şirketlerin çıkarları ve idealleri ile aynı olmuştur. Günümüzde bir el emekçisi ile bir masa başı emekçisinin (çalışanının) tüketim kalıp ve davranışlarında bir benzerlik görülmektedir. Çünkü bu insanların hepsi tek bir arzuyla yanıp tutuşmaktadır. O da, daha yeni eşyalara ya da piyasaya çıkan en son şeylere sahip olmak ve bunları kullanıp tüketmek arzusudur. Bu insanlar; edilgen, kabul edici ve tüketicidir. Onlar, yapay olarak yaratılan ihtiyaçlarını tatmin eden eşyaların buyundurukları altına girmiş olan güçsüz insanlardır. (Marx'ın İnsan Anlayışı)
- Ve ilerleyen yaşımızla beraber, hayret etme yeteneğimiz de giderek azalır. Genelde önem verdiğimiz husus, her zaman en doğru cevabı vermektir. Ama doğru soruları sormayı bilmek, sanki daha az önemsizmiş gibi gelir bize. (Rüyalar, Masallar, Mitler)
- " Çoğa sahip olabilen değil de, çok şey olabilen insan, bütünüyle gelişmiş ve gerçekten beşeri olan insandır." (Çağımızda Kişilik Sorunu)