Işık Doğudan Gelir - Cemil Meriç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Işık Doğudan Gelir kimin eseri? Işık Doğudan Gelir kitabının yazarı kimdir? Işık Doğudan Gelir konusu ve anafikri nedir? Işık Doğudan Gelir kitabı ne anlatıyor? Işık Doğudan Gelir kitabının yazarı Cemil Meriç kimdir? İşte Işık Doğudan Gelir kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Cemil Meriç

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9750506246

Sayfa Sayısı: 282

Işık Doğudan Gelir Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Işık Doğudan Gelir, siyasî, felsefî, dogmatik herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka milletlere, başka fikirlere, başka düşünce ve duyma tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil Meriç klasiği, tüm diğer eserleri gibi. Medeniyetlerin “defter-i âmâli” olan ansiklopedilerden İslâm’ın kozmolojik dok-trinlerine; İbrani edebiyatından Kitab-ı Mukaddes’e; Herbelot’nun “muhteşem abidesi” Doğu Kütüphanesi’nden, oryantalizmlerin aydınlattığı yeni medeniyetlere; Michelet’nin ve Schuré’nin “her türlü yobazlıktan uzak”, İnsanlığın Kitab-ı Mukaddesi ve Doğu Mabetleri adlı eserlerinden, Erasmus’un Cinnete Methiye’sine, başka bir deyişle Akıl’dan Cinnet’e; hermetizmden “çağdaş düşüncenin kutuplarından biri” olan İbn Haldun’a... kanatlanan ve kanatlandıran emsalsiz bir düşünce serüveni.

Işık Doğudan Gelir Alıntıları - Sözleri

  • Çağımız cinnet ve cinayet çağı.
  • Varlığının özü akıl. Ama insanı yöneten o değil. İfratla tefrit: Akla kulaklarını tıkamak veya yalnız aklı dinlemek.
  • Tek efendisi vardı: vicdanı veya keyfi.
  • «Karanlık günlerde yaşıyoruz. Aklı olanlar, böyle zamanlarda susar. »
  • Diderot için, ilim demek insan demektir. Tabiatın sadece insanla ilgisi bakımından mânâsı ve değeri vardır.
  • (Gelenekleri ve alışkanlıkları gülerek düzeltiyoruz.)
  • Demokrasi son şeklini alamadı henüz. Toplum, tam bir dengeye kavuşamadı.
  • ... bireycilik şaşkınlıkların ve hataların kaynağıdır.
  • İnsana, doğru yolu gösterecek iki kılavuz: imanla ilim.
  • kitapları oldukları gibi saklamak ve gelecek nesillere aktarmak büyük bir titizlik ve sadakatle sürdürülen bir iş olmuştur.
  • Demek ki kadın olmazsa aşk da olmaz, aile de olmaz ve dünyanın sonu gelirdi.
  • Dünyada herkesin ahlâkı başka, çünkü bu âlem kesret âlemi.
  • Bizim bir atasözümüz de «Deme Mecnun ’ a deli; herkes birgüna deli,»
  • Risalelerde derin metafizik ve kozmolojik fikirler var, hem de çok bol.

Işık Doğudan Gelir İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cemil Meriç şunu söyler; "Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek bütün duvarları yıkmak isterdim... Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı. Hakikat, mukaddesinlerin mukaddesi... Hakikat ve sevgi. Amacım: Yazarı okuyucudan ayıran bütün engelleri yıkmak, sesimi bütün hiziplere duyurmak. Şuurun, tarihin, ilmin sesini. Öyle bir ifade yaratmak istiyorum ki, insanın uyuşan şuuruna bir alev mızrak gibi saplansın. Sanatla düşünceyi kaynaştıran İsrafil'in suru kadar heybetli bir dil. " Üstad Cemil Meriç okumak isteyenler Üstadın bu niyetini bilmeleri isterim. Siyasî, felsefî, dogmatik herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka milletlere, başka fikirlere, başka düşünce ve duyma tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil Meriç klasiği. Cemil Meriç, "Işık Doğudan Gelir" kitabında bir nevi Doğu ve Batı medeniyetinin defter-i âmalini mukayese ederek, İslâm medeniyetinin kaynaklarını teşkil eden kamus ve ansiklopedi türünden eserleri, Yunan felsefesiyle, İslâmiyet'i uzlaştırmak isteyen filozofları, akla, hür düşünceye önem vermiş olan onuncu yüzyılda yazılmış olan İhvan-ı Safa risalelerini tanıtmaktadır. Ayrıca medeniyetin kutup yıldızları kaynaklarından olarak kabul ettiği Tevrat ve İncilleri de inceleyip,  okuyucusuna aktarmakta, Kitab-ı Mukaddes, Kur'an ve Bilim üçgeninde medeniyetlerin menşeini ve tarihini değerlendirmekte, İslâm'ın sağlam kaynaklarına dikkat çekmektedir. "İslâm medeniyeti de yekpare bir bütün, İslâm dünyası, Hicret'ten bu yana çeşitli ikbâl ve idbâr devirleri yaşamış, fakat aslî cevherini büyük bir titizlikle korumuştur. Bu medeniyetin dayandığı mukaddes kitaplar, milyonlarca insanın yoluna ışık serpmiş ve serpmektedir. İslâm'ın "Muhit ül Maarif"i Kur'an-ı Kerim ile Hadis-i Şeriflerdir." Yazarımız Batı medeniyetinin kaynaklarının Doğu Medeniyetinin kaynakları karşısında ki çaresizliğini en yüce olan İlahi kitaplarla ispata sunmuştur. Ansiklopedi kaynaklarının yazılış serüvenini ve dayandığı temelleri öğrenmek için okunması gereken kitaplardan biri. (H A M Z A)

31 Aralık 22:07:): Her kitabında ayrı zorlanıyor ve hayıflanıyorum onun maksadını hırpalamadan anlayabilmeyi umuyorum zira onu gerçekten anlayabilmek herkese nasip olan bişey değil önümüzdeki sene onu ve üslubunu daha iyi anlayabilmeyi umuyorum (semaselenka)

Yakın bir dostum bana seneler evvel şöyle demişti; "Eylül, okumak istediğin bütün kitapları okumadan Cemil Meriç okuma, zira onun lisanını ve dünyasını keşfettikten sonra başka bir kitabı okuyamayabilirsin." Bunun ne anlama geldiğini farketmem pek de uzun sürmeyecekti...Cemil Meriç'in okuduğum diğer eserlerinde tanıdığım bilge düsturu ve Meriç'çe lisanı, Işık Doğudan Gelir' de başka bir boyut kazandı benim için.Bu eser bilginin ve tarihsel kronolojinin, gelişen yazınsal ve tarihsel seyriyle şekillendiği, hiçbir akımın yarıştırılmadığı bir araştırma kitabı... Gerçekleştirilememiş bir İslâm ansiklopedisi oluşturma fikrinden yola çıkılarak hazırlanan eserin ansiklopedinin kapsamlı ve hayli uzun serüveninden bahseden ilk bölümlerini, Meriç'in arifane bir gözle değerlendirip geniş araştırmalarına yer verdiği, 'İhvan-ı Safa Risaleleri' izliyor.Eserin bu bölümü beni tesiri altına aldı, zira oluşturulmuş bu grubun, zamanın bütün ilimlerini kucaklayan, dönemin bilgi hazinelerini barındıran, tam 52 Risaleyi kaleme almış olmalarına rağmen daha evvel adını dahi duymamış olmamız, dönemin alimlerine atıfla, Meriç'inde hezeyanları arasındaydı... Daha sonra Musevilerin ve Hıristiyanların başucu kitabı olmuş, 'Bible' namı diğer 'kitabı mukaddes' üzerine derinlemesine ve oldukça titiz çalışmalar yer almakta.Bir filozof nazariyle belki de şimdiye dek tenkit edilmemiş çok mühim ayrıntıların yer aldığı bu kısımda yorucu pasajlar sizi sabırla ilerlemeye sevkediyor.Bu kısımda okumayı bırakmaz iseniz şayet, sonra ki kısımlarda muazzam bir aydınlık sizleri kucaklayacak...Çünkü yazar doğu mabedlerini gezerken sizleri Aklın melekeleri arasında harikulâde bir yolculuğa çıkaracak... Akıl mı? Cinnet mi? Diye içtenlikle size soracak, zira cinnete methiyelerde bulunan felsefecilerin ve filozofların çok ilgi çekici dayanaklarıyla sizleri yüzleştirecek... Sonra Aklı izah edecek sizlere İslami bir bakış açısıyla, olağanüstü ve fikrimce tarihi bir incelemeye imzasını atarak... Eser, bu minvâlde okumalar yapmamış, salt bilginin çıkarımlarından keyif duymayan arkadaşlara çok kavramsal ve didaktik gelebilir, demedi demeyin... :) Keyifli Okumalar... (Eylül Türk)

Kitabın Yazarı Cemil Meriç Kimdir?

Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı - ö. 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, şair ve düşünür.

Meriç’ten önce bir dönem, Şaman ve Yılmaz soyadlarını kullandı. Rumeli’den göçen bir ailenin çocuğudur. İlk ve ortaokulu Reyhanlı Rüştiyesinde(1928) tamamladı. Burada Arapça, Fransızca, Kur’an, tecvîd (Kur’an-ı Kerim’I uygun telâffuzla okuma), ahlâk okudu. Buradaki Türkçe öğretmeni yarım düzine şiir kitabı olan Ömer Halim Bey’di. Sonradan adı Fransız Lisesi (Lycéed’Antioche) olan Antakya Sultanisi’nde okudu, “benim üniversitem” diye andığı bu lisede Fransız ve yerli hocalardan özel dersler aldı. Ali İlmî Fânî’nın kılavuzluğunda Divan edebiyatının sihirli dünyasını burada keşfetti. Yine burada Bazantey’den Fransız edebiyatı tarihi okudu. 1936’da İstanbul’a giderek bir yıl Pertevniyal Lisesine devam etti. Buradaki öğretmenleri arasında Nurullah Ataç ve Reşat Ekrem Koçu da vardır. Bu arada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanıştı. 1937’de kısa süre İskenderun’un bir köyünde öğretmenlik

yaptı, İskenderun Tercüme Bürosuna sınavla reis muavini oldu, bu işe beş ay devam etti. 1938’de Fransızlar tarafından Aktepe’ye nahiye müdürü tayin edildi, yirmi gün sonra işine son verildi. 1939’da iki ay hapis yattı, hakkında açılan dava beraatle sonuçlandı. 1940’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümünde bir süre okudu. Ancak üniversiteden çok kütüphanelere devam ettiği için bu bölümü bitiremedi. Birkaç yıl sonra aynı fakültenin Fransız Filolojisi Bölümünden mezun oldu (1944). Tayin edildiği Elazığ Lisesi öğretmenliğinden (1942-45) sonra hayatını kalemiyle kazanmaya başladı. 1946’da

sınavla İstanbul Üniversitesine Fransızca okutmanı olarak (1946-74) girdi. Bu arada bir yıl İstanbul Işık Lisesinde öğretmenlik (1952-53) yaptı. 1974’te emekliye ayrıldı.

Cemil Meriç, 1954’te görme yetisinin zayıflaması üzerine geçirdiği bir dizi ameliyat

sonucunda gözlerini kaybetti. Hayatının geri kalan kısmını bu şekilde geçirdi. Bundan sonraki dönemde okuma ve yazma konusunda yakın çevresinden yardım aldı. 1974 yılında emekliye ayrılınca tüm zamanını eserlerine ayırdı. 1942’de evlendiği Fevziye Menteşoğlu’ndan Mahmut Ali ve Ümit (Meriç Yazan) adlı iki çocuğu oldu. 1984’te geçirdiği beyin kanaması sonucu felç oldu, sıkıntılı ve uzun bir hastalık döneminden sonra vefat etti. Karacaahmet Mezarlığında toprağa verildi.

İlk manzumesini on bir yaşında iken yazdı. Yayımlanan ilk yazısı “Geç Kalmış Bir Muhasebe”, "Yenigün" (23.9.1933) gazetesindedir. Ciddi anlamda ilk yazısı “Honoré de Balzac”, "İnsan" dergisinde (1941) yayımlandı. Aruz ve hece ölçüsüyle şiirler de yazmış olan Cemil Meriç, çok iyi özümsediği Batı düşüncesi ile Türkiye'nin batılaşması konularını incelediği eserleriyle tanındı. Batılı fikir ve sanat adamlarının adeta resmî geçitte olduğu eserlerinde Türk aydınlarının “müstağrib”leşmesini büyük bir yetkinlikle eleştirir, önce kendi kültürlerini tanımalarını ister. Yazılarında düşünür, sosyolog yanı ağır basar. Özellikle kullandığı bazı kelimeler mülkiyetine geçmiş gibidir. Kendisine has coşkulu üslubu ve temiz Türkçesi ile kırk kadar gazete, dergi ve ansiklopedi de yüzlerce makale yayımladı. Yazı ve çevirileri başlıca; İnsan, Amaç, 19. Asır, Gün, Yeni İnsan, Hisar (Fildişi Kuleden başlığı ile 1980'e kadar sürekli), Hareket, Yirminci Asır, Yurt ve Dünya, Yücel, Dönem, Çağrı, Türk Edebiyatı, Doğuş Edebiyat, Kubbealtı Akademi, Pınar, Köprü, Gerçek, Millî Eğitim ve Kültür gibi dergiler ile Yeni Devir (1980), Orta Doğu gazetelerinde yer aldı. Düşünce ve yazı hayatının en verimli yıllarında (1954’ten itibaren) gözleri görmüyordu. Okumalarına kızı yazar Ümit Meriç ve öğrencileri yardımcı oldu. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi ve Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de maddeler yazdı. Umrandan

Uygarlığa adlı kitabıyla 1974 yılında ve Kırk Ambar adlı kitabıyla 1980 yılında Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü aldı. 1981 yılında Türkiye Yazarlar Birliğinin Üstün Hizmet Ödülünü Mehmet Kaplan ve Emin Bilgiç ile paylaştı. 1982’de Kayseri Sanatçılar Derneği'nden inceleme dalında ödül aldı. 1986 yılında Kültürden İrfana adlı eseriyle aynı kuruluşun fikir dalı ödülünü kazandı.

Cemil Meriç Kitapları - Eserleri

  • Jurnal
  • Kültürden İrfana
  • Mağaradakiler
  • Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb
  • Umrandan Uygarlığa
  • Bu Ülke

  • Bir Dünyanın Eşiğinde
  • Işık Doğudan Gelir
  • Sosyoloji Notları ve Konferanslar
  • Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist
  • Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık
  • Jurnal
  • Bir Facianın Hikayesi

Cemil Meriç Alıntıları - Sözleri

  • Klasik denilenlerin çoğu unutulup gitmiş zamanla. Klasiklerin en büyükleri yaşadıkları dönemde anlaşılmayanlar. (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
  •  Kimse ne olduğumuzu bilmez, nasıl göründüğümüzü bilir. (Umrandan Uygarlığa)
  • ... bireycilik şaşkınlıkların ve hataların kaynağıdır. (Işık Doğudan Gelir)
  • Ve dünya bir gözyaşı vadisi, bir vehim, bir rüya... (Umrandan Uygarlığa)
  • servet her olayın can damarı hiçbir şey yapmazsanız zengin değilsiniz herkesin emeli zengin olmak yeteneğinde ahlakın da ölçüsü para (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • İnsana, doğru yolu gösterecek iki kılavuz: imanla ilim. (Işık Doğudan Gelir)

  • |Ne yazık ki, deva illetten daha vahimdir. (Bir Facianın Hikayesi)
  • “Vaktiyle bütün insanların kolayca kavradığı hakikatleri anlayamaz olmuşuz yavaş yavaş. İlâhi hikmet unutulmuş.” (Bir Facianın Hikayesi)
  • Mümin Tanrısıyla gönül gönüledir. (Bir Facianın Hikayesi)
  • Ne acılar kelimeye aktarılabilir, ne sevinçler. Güneş altında söylenmeyen ne kaldı?  (Jurnal)
  • Kadının hayatında en bahtiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabii bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Kadın çocuğu için hem sütanne hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • Sevdiğim bir başkasına tutkun. O bahtiyar rakip de başka bir dilberin esiri. Bana da sevmediğim bir kadın âşık. Sevdiğime de, sevdiğimin sevdiğine de, beni sevene de, aşk Tanrı'sına da, kendime de yuhhh! (Bir Dünyanın Eşiğinde)
  • sonra seni hatırlıyorum. birden zindanım aydınlanıyor. kuşlar cıvıldıyor içimde. (Jurnal)

  • Ölmek, unutulmaktır. Hatırlandıkça yaşıyoruz. (Jurnal)
  • Ne ararsan bulunur,derde devadan gayrı.” (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
  • Saint Simon, o güne kadar bir fakirler yığını olarak ele alınan işçi sınıfına sosyal bir kişilik kazandırır. Artık fakir yok, fakir işçi var. Fakir kilisede avlusundan çıkmış, keşkülünü fırlatmış, çalışan bir insan olmuştur. Yoksuldur ama çalışmak isteyen bir yoksul. Ve çalıştığı halde fakir kaldığı için ahlak ve iktisat açısından ilgiye değer. Yoksuldur çünkü ya hakkı olan ücreti alamıyordur ya da işsizdir. Saint Simon iktisada yeni bir vazife yükler: fakirleri göz önünde bulundurarak toplumu yeni baştan düzenlemek. Çoğunluk ön plana geçiyordur artık. Bakışlar ücret verenden ücret alana, topraktan fabrikaya, çiftçiden demirciye çevirilir. (Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist)
  • “Aydın yanarak da aydınlatabilir, ama yıldızlaşacağını bilirse yanar, bir kova suyla söndürülen yangın olmak hazindir.” (Sosyoloji Notları ve Konferanslar)
  • Bugünkü sömürgeleştirme, 14. asırda doğdu. İki ihtiyacın çocuğudur: Baharat ve altın. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • Şairin dediği gibi “Güleriz ağlanacak halimize”. (Jurnal)
  • kitapları oldukları gibi saklamak ve gelecek nesillere aktarmak büyük bir titizlik ve sadakatle sürdürülen bir iş olmuştur. (Işık Doğudan Gelir)