İstanbul'un Bir Yüzü - Refik Halid Karay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

İstanbul'un Bir Yüzü kimin eseri? İstanbul'un Bir Yüzü kitabının yazarı kimdir? İstanbul'un Bir Yüzü konusu ve anafikri nedir? İstanbul'un Bir Yüzü kitabı ne anlatıyor? İstanbul'un Bir Yüzü PDF indirme linki var mı? İstanbul'un Bir Yüzü kitabının yazarı Refik Halid Karay kimdir? İşte İstanbul'un Bir Yüzü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Refik Halid Karay

Yayın Evi: İnkılap Kitabevi

İSBN: 9789751030832

Sayfa Sayısı: 198

İstanbul'un Bir Yüzü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Gurbette, yabancı diyarlarda kalmış gibiyim; yerime, evime, membaıma dönmek arzusunun bir açlık gibi içimi bayılttığını duyuyorum. Aynı İstanbul'un içinde İstanbul'u arayarak ve artık bulamayacağımı pekiyi anlayarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum.

Ben İstanbul'un, eski İstanbul'un, o şahsiyetli ve güzel İstanbul'un içyüzünü afacancasına tanıyan bir evladıydım; onu ben ne iyi anlardım... Sanki o da bana ayrıca, herkese yaptığından fazla yüreğini açardı.

İşte ben bu pekiyi tanıdığım ve pek çok sevdiğim vücudu kaybettim. Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum!"

Refik Halid Karay, meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul'un ve İstanbullunun hallerini anlattığı İstanbul'un Bir Yüzü'nde, alaturkalıktan alafrangalığa tebdil eden, eski âdet ve yaşayış tarzlarını muhafaza eden ve "eski" ile "yeni" arasında sıkışıp kalan farklı kesimlere mensup insanların yaşam tarzlarını ve kişilik özelliklerini usta kalemiyle gözler önüne seriyor.

İstanbul'un Bir Yüzü Alıntıları - Sözleri

  • "Gurbette, yabancı diyarlarda kalmış gibiyim; yerime, evime, membaıma dönmek arzusunun bir açlık gibi içimi bayılttığını duyuyorum. Aynı İstanbul'un içinde İstanbul'u arayarak ve artık bulamayacağımı pekiyi anlayarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Ben İstanbul'un, eski İstanbul'un, o şahsiyetli ve güzel İstanbul'un içyüzünü afacancasına tanıyan bir evladıydım; onu ben ne iyi anlardım... Sanki o da bana ayrıca, herkese yaptığından fazla yüreğini açardı. İşte ben bu pekiyi tanıdığım ve pek çok sevdiğim vücudu kaybettim. Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum!"
  • Eskiden tüylerimizin ürperdiği olurdu, şimdi diken diken oluyor; es­kiden yüreğimiz bulanmaz değildi, şimdi deniz tutmuş gibi­yiz...
  • Bir insan sefih olsun, rezil olsun, çalsın, dolandırsın, hülasa şerrinden, belasından yedi mahalle şikâyet getirsin, şayet etvarı(tavırları) kibar, duruşu çalımlı ve gösterişli ise fena adam sayılmazdı. Kusurlarını, kabahatlerini, hatta cinayet işlese onu bile örtmeye, mazur görmeye çabalardı.
  • İnsanların hayatı bazen "netice" zannedildiği yerde tekrar başlar ve başlayacak görünen yerde birden kesilir. Biz ömürlerimizi akıp giderken seyretmeliyiz, asıl o zaman dikkate şayandırlar...
  • Malumatfuruş mu malumatfuruş*... *Malumatfuruş: Bilgiçlik taslayan.
  • Hal ve hamur olduk; hep kirlendik, hep lekelendik. İnsan ruhuna sükun ve istirahat verecek iki hikaye işitemiyor; faziletine iman edeceği bir ahbap bulamıyor; bir meziyetliye tesadüf edemiyor... Mütemadiyen alçalıyoruz, adileşiyoruz, ahlaksızlaşıyoruz. Eskiden alelade adamlardık, ne çok zararlıydık, ne de çok faideli, fakat bugün herkes muzır... Karmakarışık, altüst olduk, ne kadar yazık!
  • “Hani ıslak rüzgarlı,yarı karanlık, yarı beyaz bulutlu, karmakarışık geceler vardır, kırpık ve aceleci bir ay da göğün etrafında dalgalı denize düşmüş bir teneke gibi kah parlayıp kah sönerek bata çıka gider...”
  • “Evet.Bu dünya anlaşılır muamma değil...Çok düşünmemeli, geldiği gibi olduğu gibi kabul etmeli!”
  • Seniha' da iki nefis, iki benlik vardı. Bazen birisiyle, bazen ötekiyle yaşardı. Vakit vakit uslanırdı, vakit vakit azar, azgınlaşırdı. Şimdi sükun devresiydi; yarın tekrar kuduracaktı.
  • ...yaşadığımızın lezzetini duyalım...
  • Ooh! Bu ne şedit(şiddetli) bir "meshufiyeti garam(aşka susamışlık)" idi!
  • Feyziye Hanım'da bilinmez, anlaşılmaz, sırrı keşfedilmez bir başkalık, fevkaladelik vardı ki işte onu ne para, ne terzi, ne de güzellik temin edebilirdi ... Bu, onun imtiyazı, zeka gibi münhasıran onun alınmaz, çalınmaz, tak­lit edilmez bir malı idi.
  • Aşk aşılmaz bir ırmak, basılmaz bir yangın, varılmaz bir memleketti; kahramanlar gibi uğraşmak, ezilip erimek, inim inim inlemek, ölümler geçirmek lazımdı. O zaman aşk yasak bir mal gibi, barut ve zehir gibi, gizli kapaklı, elden ele, fısıldaya, söyleşe, bin zorluklarla satılırdı. Uzun uzun beklemek, özlemek, korkular, ürpermeler geçirmek icap ederdi. Şimdi diş fırçası alır gibi camekanda seçiyor, şöyle elimizle bir yokluyor, çantamıza atıyoruz; yarın bir başkası, öbür gün daha serti, yahut daha yumuşağı...Çeşit çeşit, mebzul(bol) ve zahmetsiz!
  • Gurbette, yabancı diyarlarda kalmış gibiyim; yerime, evime, membaıma dönmek arzusunun bir açlık gibi içimi bayılttığını duyuyorum. Aynı İstanbul'un içinde İstanbul'u arayarak ve artık bulamayacağımı pek iyi anlayarak...
  • Fikri Paşa’nın konağı o devrin en mühimlerinden biriydi. Kışın saraçhane başında otururduk; set, set bir kûhî bahçe içinde iki yüz senelik bir köhne binaydı; yazın Kandilli’ye taşınırdık; deniz üstündeki asıl yalı, ucu bucağı bulunmaz bir odun enkazıydı, lakin arkada, dağda yeni usul kocaman bir de köşk yaptırmışlardı. Ah, o konak ve orada geçen ve o unutulmaz kışlar! Kapının bile kendine mahsus bir vakarı, azameti ve tiryakiliği vardı; açılamaz, itilemez, sökülemez gibi sağlam, suratlı bir oturuşla hemen daima kapalı dururdu. Evin beyleri ekseriya muayyen saatlerde, çok intizamla gelip gittiklerinden içeride, bahçede, duvara gömülü bir tahta barakada bekleyen kapıcı vaktini bilir, hazır dururdu, köşeden arabanın gürültüsü duyulunca, hemen sürgüleri çıkarır, kocaman tunç topuzları yakalar ve kuvvetle çekerdi. Kapı derhal zahmetsiz gibi kayarak, sessiz açılırdı. O zaman araba, hiç beklemeden, yoldaki süratiyle girer, dama tahtası şeklinde yapılmış karalı beyazlı kakma çakıl taşı yolda büyük bir patırtı çıkararak mermer merdivenin önüne gelirdi. Bizler, aşağı kat misafirleri ve halayıklar sokaktan içeri bir haber getiren bu sese muhakkak koşar, kafeslere birer defa başvururduk. Konak caddeyi, gelen geçeni görmediğinden bu bize bir eğlence olurdu. Harem tarafından girilince kocaman mermer bir taşlık başlardı. Parıl parıl yanan ve ekseriya yeni silinmiş bulunan bu geniş meydana birçok kapılar açılırdı. İşte aşağı kat, hizmetçi ve halayık dairesi burasıydı. O ayrı bir âlemdi; kendine göre misafirleri, eğlenceleri, istiklali vardı; yukarıdakiler haber bile almazlar, bir defa inip de kapısından bakmazlardı.

İstanbul'un Bir Yüzü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İsmet adlı karakterin anılarından, izlenimlerinden oluşuyor kitap. İsmet, kadın bu arada. Zaten öyle olmasa şaşardım, cumhuriyet öncesi konaklı roman yazıyorsun ve illa ki kadın isimli erkek ya da erkek isimli kadın olacak, temel kural bu! Tabi öyle olunca biraz şey gibi olmuş: ufakken böyle kadın olsan ne yapardın nasıl bir kadın olurdun tarzı sorularımız olurdu, şaka yollu cevaplar verirdik falan. Aslında şaka ama biraz da karşı cinsten isteğimizi yansıtırdı o. Sanki bu romandaki İsmet karakteri de öyle olmuş. Gayet rahat, hafif çapkın, akıllı ve ne iş yaptığı meçhul bir kadın. Paşa konağında odalık, ahretlik arası bir mevkide yetiştirilmiş, büyümüş bir kız. Bolca o gunlerine, geçmişe özlem. Meşrutiyet dönemine bolca eleştiri. Yazar Refik Halid olunca bu doğal tabi. Ama bir roman tadı yok. Sıralanan birçok tip var sadece ve aralarında çok da fark yok. Ya zamanında zenginken zenginliğini yitirmişler ya da türedi dedikleri sonradan görmeler. Kim kimdi aklımda kalmadı mesela. (Baba)

Sonradan Görme Geçidi...: Refik Halid Karay tasvirlerinin kuvvetiyle ünlü olmuştur. Yazarlığının yanında muhalif olduğu konusunda bazı tarihi noktalar vardır. Milli mücadele döneminde telgraf müdürüydü. Kuvay - i Miliyecilerin telgraf çekmelerini yasaklamıştı. Ancak İstanbul'u içinde yaşayan seven,bir yazarımızdır.Kitap 2. Abdülhamit ve Meşrutiyet döneminden sonrası İstanbul'u bir köşkte yanaşma olarak başlayan Yüksük İsmet'in gözünden sonradan görme bir İstanbulu 6 bölüme indirgenmiş ve bir çok karakter üzerinden bulunduğu makamdan sonra geçirdiği İstanbulun sokaklarına yabancı küçümseyen karakterleri görüyoruz. Türkçeyi çok iyi kullanmış olan yazarımız sadece yazar olarak kalmalıymış demeden yapamıyoruz. (Kübra ZABUN)

Refik halid karay'in insan tahlilleri ve tasvirleri çok güzel..İstanbul'un eski zamanlarını ve insanlarını okumak da hem hoş hem hüzünlü. Refik halid gibi benim de boğazıma bi yumru olup oturdu istanbul..bi türlü yutkunamadim.. (hana)

İstanbul'un Bir Yüzü PDF indirme linki var mı?

Refik Halid Karay - İstanbul'un Bir Yüzü kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İstanbul'un Bir Yüzü PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Refik Halid Karay Kimdir?

Bolu Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halid Bey'in oğlu olarak 15 Mart 1888’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultanisi'nde ve Hukuk Mektebi'nde okudu. Maliye Nezareti'nde (Hazine ve Maliye Bakanlığı) memur olarak çalıştı.

II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı. 1909 yılında girdiği Tercüman-ı Hakikat gazetesinde mütercimlik ve muhabirlik yaptı.

Fecriâtî topluluğuna katıldı ve "Kirpi" imzasıyla mizah dergisi Kalem'e yazılar yazmaya başladı.

Yazıları yüzünden 1913'te önce Sinop'a sürüldü. Daha sonra Çorum, Ankara, ve Bilecik'e gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Posta-Telgraf Umum Müdürlüğü'ne atandı. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu, Aydede adlı siyasi mizah dergisini çıkarmaya başladı.

İstiklal Savaşı aleyhine yazdığı yazılardan ötürü vatan hainliğiyle suçlandı, Yüzellilikler listesine alındı. Uzun süre yurt dışında, Beyrut ve Halep'te sürgün yaşadı. Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla, Yüzellilikler listesindekilerin affedilmesinde önemli rol oynadı. 16 senelik sürgün hayatının ardından 1938 yılının Temmuz ayında yurda döndü. 1948 yılında, Aydede dergisini tekrar yayımlamaya başladı.

18 Temmuz 1965’te İstanbul’da vefat eden Karay, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Türk Edebiyatındaki Yeri

Refik Halid, Türk edebiyatında ilk defa Anadolu'yu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de üne kavuşmuştur. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, portreler ve benzetmeler kullanarak sade, akıcı dili ve güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıtarak Türkçeyi ustalıkla kullanan Refik Halid, Türk edebiyatına birçok eser kazandırmıştır.

Seyit Kemal Karaalioğlu onu şöyle tarif eder: Refik Halit Karay; «Yeni Lisan» akımının tutunmasında önemli payı bulu­nan, konuşma dilini yazılarında büyük bir ustalıkla uygulayan bir yazardır. Hikâyeleriyle romanlarında renkli bir görgü ve gözlem zenginliği göze çarpar. Ro­manlarında, çoğunlukla aile üstünde durur. Hiçbir belli teze bağlanmaksızın, sağlam bir teknikle, başarılı çevre tasvirleri içerisinde nefis bir üslupla olayları anlatır. Ağır fikre, derin çözümlemelere, tezli saplantılara girmeden, «ak rea­lizm» diyebileceğimiz bir görüşle yazardır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Refik_Halit_Karay

Refik Halid Karay Kitapları - Eserleri

  • Memleket Hikayeleri
  • Gurbet Hikayeleri - Yeraltında Dünya Var
  • Gurbet Hikayeleri
  • Bugünün Saraylısı
  • Sürgün
  • Yezidin Kızı
  • İstanbul'un Bir Yüzü
  • Üç Nesil Üç Hayat
  • Anahtar
  • Guguklu Saat
  • Nilgün
  • Kadınlar Tekkesi
  • Deli
  • Dört Yapraklı Yonca
  • 2000 Yılın Sevgilisi
  • Karlı Dağdaki Ateş
  • Bu Bizim Hayatımız
  • Çete
  • Sakın Aldanma, İnanma, Kanma
  • Ago Paşa`nın Hatıratı
  • Kirpinin Dedikleri
  • Dişi Örümcek
  • Bir Avuç Saçma
  • Bir İçim Su
  • Tanıdıklarım
  • Ay Peşinde
  • Yüzen Bahçe
  • Ayın On Dördü
  • Bir Ömür Boyunca
  • Ekmek Elden Su Gölden
  • Ağaç ve Ahlak
  • Minelbab İlelmihrab
  • İki Cisimli Kadın
  • Sonuncu Kadeh
  • İlk Adım
  • Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu'da
  • Hep İstanbul
  • Makyajlı Kadın
  • Gurbet Hikayeleri
  • Tanrı`ya Şikayet
  • Yerini Seven Fidan
  • Mutfak Zevkinin Son Günleri
  • Türkçenin Tadı ve Ahengi
  • Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları
  • Edebiyatı Öldüren Rejim
  • Yeraltında Dünya Var
  • Taklitten Adete Gündelik Hayat
  • Pek İyi Hatırlarım
  • Yer Altında Dünya Var
  • Gurbet Hikayeleri
  • İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri
  • Bir Denizden Bir Denize
  • Ankara
  • Elli Yıl Önceki
  • Aydede 1922 - 1
  • Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün
  • Sonuncu Kadeh
  • Aydede 1948 - 2
  • Doğuştan Kadıncıl
  • Sulhte Cimri Harpte Müsrif
  • Bu Bizim Hayatımız
  • Bu Gazeteciler
  • Güzel Sanat Suçları
  • Cihangir Dalkavuğu Tarih
  • Sarıbal
  • Aydede 1949 - 3

Refik Halid Karay Alıntıları - Sözleri

  • Memur sayısını elbette azaltmalıyız; lakin mevcut memurları lüzumlu işlerde çalıştırmaya daha ziyade ehemmiyet vermeliyiz. (Aydede 1948 - 2)
  • O akşam vezicebaşını kulüpte yemeğe davet etmişler di:masa başındaydılar, dört kişi... İki hanım n:Fergün ve anası Ferda, erkek olarak da onun genç kocası İnayetve bir de Süha.. (Kadınlar Tekkesi)
  • Ne tuhaf şu dünya! (Bugünün Saraylısı)
  • Güzellik ,tabiatın bağışladığı bir ayrıcalıktır. (Çete)
  • Üşümeyi, aşağı yukarı hepiniz bilirsiniz: Titremek, içi katılmak, buz kesmek... Hayır, asıl üşümek onlar değildir. Üşümek bir nevi yanmaktır. Hiç bir uzvumu duymuyordum, ne ellerimi, ne ayaklarımı... Bedenim kalmamıştı, yoktu, Yalnız içimi hissediyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, galiba, yüreğimdi. Benliğim yanan bir kalpten ibaret kalmıştı; kar içinde tutuşmuş bir kalbin tek başına depreştiğini biliyordum, o kadar.. (Yer Altında Dünya Var)
  • Aldanmaktan daha büyük teselli vardır: Unutmak! (Pek İyi Hatırlarım)
  • Bütçe komisyonu sadece eski arkadaşlarının bugün ne vazifede bulunduklarını araştırsa başka hiçbir tahkika lüzum kalmadan ilgası lâzım fuzulî memuriyetler kendiliğinden anlaşılır. Himaye edilemez hale gelenleri kendi akıbetlerine veya şahsî teşebbüslerine bırakmak daha iyidir. Zaten böyle küçük himayelerle onların ne minnettarlığı kazanılır, ne alâkaları devam ettirilir. Daima eski parlak günlerin hasretini çekerler ve sinsi birer muhalif kesilirler. (Aydede 1949 - 3)
  • "Bir kızım var, gelen öper, giden öper," bu hoş olanlardan bir tanesidir; bilmiyorsanız ve merak ediyorsanız söyleyeyim: Bardak. (İlk Adım)
  • ...bıçkıdan geçen bir çam tahtasının ıtırı, o sıcak, mahrem ve kuvvet arttırıcı esans niçin nadide pa­fönler arasında satılamaz diye şaşarım! (Makyajlı Kadın)
  • Siz ıstırap kuşlarının başınız üzerinde uçmalarına mani olamazsınız ama, saçlarınızın arasına yuva yapmasını önleyebilirsiniz. (Karlı Dağdaki Ateş)
  • Aşk hatırlamalarla yaşar, unutmalarla ölür. (Nilgün)
  • " Ben romantik eserleri daima sevdim. Hayali esirleştiren, saf heyecanlar verip melankolik düşüncelere sevk eden romanları.." (Çete)
  • Bedenim kalmamıştı, yoktu. Yalnız içimi duyuyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, sanırım yüreğimdi. (Gurbet Hikayeleri)
  • " İçmişim içtiğimin farkında değilim... Yemişim, ama ne ? Gezmişim, acaba nerede? Konuşmuşum, neye dair? Bu dört günden aklıma bir güzel söz, bir çift latif göz, bir dakika huzur, bir lahza zevk kalmamış! Buna mı yaşamak diyoruz? Yarın da mı bu böyle? Bu mu hayat? Yazık bize ! " (Aydede 1922 - 1)
  • Yeni nesil mesela süpürge tohumundan ekmek yemedi; biz yedik. Yine onlar İspanyol nezlesinden bazı evlerin büsbütün kapandığını ve sıra sıra yangınlarla İstanbul semtinin dörtte ikiye, eski Ankara'nın dörtte bire indiğini bilmezler. (Bir Ömür Boyunca)
  • Aman Yarabbi! Tebessüm ne büyük kuvvetmiş. (Nilgün)
  • Rabbim her lisanı böyle uydurmalıklardan muhafaza buyursun. (Türkçenin Tadı ve Ahengi)
  • Hasis, paraya kıymet veren adamdır; cimri paraya tapan; pinti para için her zillete katlanan; nekes, başkasına parayı yakıştıramıyan; tamahkâr bire beş yüz kâr elde etmek maksadını güdüp neticede zarara uğrıyan... Hasis, mesela kunduralarını kendi aldığı Amerikan mamulâtiyle evinde boyar veya boyatır; cimri son haddine varıncaya kadar bir bezle eski boyasını tazelemiye çabalar; pinti bu işe hiç yanaşmaz; nekes, ara sıra boyatır, çokça boyatanlara öfkelenir; tamahkâr, pazarlık ederek bir köşebaşı lostracısına kontrolü altında boyatır, fakat boyanın âdi cinsten olduğunu hesaba katmadığı cihetle derinin çatlaması yüzünden zarara girer! (İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri)
  • Hayhuy-ı ehl-i dünya bitmeden dünya biter Dünya bitecek bu işler bitmeyecek, galiba! (Aydede 1948 - 2)
  • Tek taraflı aşk, tek kürekli kayık gibidir; bulunduğun yerde dönüp durursun, engine açılamazsın. (Bugünün Saraylısı)