İyi Adamın On Günü - Mehmet Eroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İyi Adamın On Günü kimin eseri? İyi Adamın On Günü kitabının yazarı kimdir? İyi Adamın On Günü konusu ve anafikri nedir? İyi Adamın On Günü kitabı ne anlatıyor? İyi Adamın On Günü kitabının yazarı Mehmet Eroğlu kimdir? İşte İyi Adamın On Günü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mehmet Eroğlu
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789750526350
Sayfa Sayısı: 243
İyi Adamın On Günü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dört kadın ve bir adam. Kadınlardan en alımlısı ona ihanet etti; en zengini ondan çetrefil bir bilmece çözmesini istedi; en kurnazı labirentten çıkışı gösterdi; en seveceni ise hayatını hiç olmadığı kadar güzelleştirdi… On günde olup biten bir muamma… Kayıp bir meleğin peşine düşen herkesçe “iyi bir adam” olarak bilinen eski avukat Sadık’ın hafiyelik ve hayatındaki kadınlarla yüzleşme hikâyesi… İyi Adamın On Günü, Mehmet Eroğlu’nun dünyasında ayrıksı duracak yeni ve kıymetli bir parça. Katman katman açılan; yalanlarla, hazlarla ve esrarengiz cinayetlerle örülü şaşırtıcı bir polisiye. “Adalet, adalet dedin mi, Alyoşa ya da Mişkin kalmak mümkün değil.”
İyi Adamın On Günü Alıntıları - Sözleri
- Yine de eğer gerçekten tek şey sevmek zorunda kalsaydım, en çok yalnızlığı seveceğimi biliyordum.
- Saklamayacaktım: Eninde sonunda her insan kalbi kırık bir palyaço değil midir?
- “İnsanlar seni sevmek için ya maymun olmanı isterler… Ya da biat etmeni…” Haklı mıydı? “Sevgi nedensiz değil midir?” Dedim. “Hiçbir şey karşılıksız değildir.”
- Eğer hayatımın bir değeri varsa, tam da bu an içindi diyebilirdim.
- Gözlerinden uzak durmalıydım. Gözlerinin güçlü pençeleri olan ellere benzediğini, karşısındakine istediğini yaptırdığını benden iyi kim bilirdi?
- Gerçeği bilmiyorsan, hayal gücünü kullanarak yeniden oluşturabilirsin!
- Bana sorsalar fazla eşya var derdim ama insanda çok oldu mu, para, kendini eşyayla ortaya koyuyordu.
- Bana kim olmak istiyorsam oymuşum gibi bakan gözleri var.
- Galiba cesaret sandığımız şey, korkunun yokluğundan ya da korkuya alışmaktan ibaret…
- Karşı koymayı becerememek… Aslında yaptığım en büyük budalalık iyi biri olmanın o kısa ömürlü hazzına direnememek değil miydi?
- Tehlikeli olan karşımdaki kadının çok güzel olması değil, güzelliğini kullanmadaki becerisi olduğunun da farkındaydım. Keşke ona bakmamayı becerebilseydim.
- Bence sevilmeyi gerektiğinden fazla ciddiye alıyorsun caniko.
- Yalnızlıkla özgürlük arasında yadsınamaz bir ilişki olduğunu biliyordum. Ancak bu ilişki cevaplandırılması gereken bir doruyu akla getiriyordu: Yalnız olunca özgürlüğün bir anlamı var mı? Yolu olmayan bir yerde lüks araba sahibi olmak gibi bir şey.
- Her şeyini bildiğimiz birisini sevmek zorken, insan sevmeye değer birini bulduğunda ne kolay sevebiliyordu.
- İyiliğin, kötülük gibi gücü olmasa da yaratıcı bir becerisi varmış.
İyi Adamın On Günü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Iyi Adam olmak istemeyen enkaz adam: Mehmet Eroğlu’nu hep merak eden ama okumak isteyip bir türlü okumayanlardanım. Bu yıl “İyi Adamın On Günü” ile Mehmet Eroğlu’nun son -üçlü- kitabından başlayarak okuyorum. “Meraklı adamın on günü” ve “Mermer Köşk” sırada. Mehmet Eroğlu bir söyleşisinde okura, “kitap değil yazarı okumasını” söylüyor. Ben de yazarı son kitaplarından başlayarak okuyorum. “İyi Adamın On Günü” ruhsal ve bedensel enkaz halinde eski bir avukatın (Sadık), Tevfik adlı bir genci bulmayı (öğrencilik yıllarından dostu, eski eşinin avukatı ve kendinin de hala arkadaşı), hani biraz da acıdığı için, dedektiflik işi veren Maide’den görev olarak almasıyla başlar. On gün içinde bu genci bulmayı kafasına koyar. Her ne kadar enkaz halindeki dedektif olsa da dik başlı, kimi zaman aksi ve iş bitiren bir tiptir. Sadık, her ne kadar zor durumda da olsa (sigara tiryakisi, sayı sayma hastası, durmadan üşüyen, tek kışlık ceketiyle dolaşan neredeyse şapşal bir dedektif) doğru yerde doğru soruları soran, kimi zaman alaycı, kimi zaman cesur, salaklık derecesinde atak bir dedekfiftir. 5 kadının çevresinde dolaşır: annelik yapan eski sevgili Meral, hayat kadını ve sonra eşi Seval, eski eşi Rezzan, eşinin avukatı Maide ve Maidenin sekreteri Şule, Tevfik’in ablası Pınar. Görüldüğü gibi Sadık’ın etrafında onu “iyi adam” olarak tanımlayan kadınlar var. Sadık hemen hemen hepsiyle ilişki kurar (Lolita tipli Pınar hariç, onu kötü adama saklar). Erkek olarak yalnızca (şoför vs. gibi yan eleman dışında) peşine düştüğü Tevfik ve İstanbul mafya kabadayısı dev ABI vardır. İşin ilginci bu erkekler genelde ibne veya biseksüeldir. Maide’nin kocası Macit ise sübyancı olarak Pınar’a asılır. Yani doğru düzgün bir erkek milettiyle karşılaşmayız. Roman, Tevfik’in çevresinde örülmüş bir homoseksülleğin aşırı eğilimlerinin (pezeveklik, ibnelik, mülteci gençlerin satılması, zengin biseksüleller) yaşandığı, her birinin diğerini tehdit ettiği garip bir çevrede geçer. Sadık çıkmaza girdiğinde tehdit ve üçkağıdın sayesinde tehlikeden dönerek tam bir gerilim filminin sonu ile biter. Romanda kazanan ve kaybedeler var. Kaybedenler kazanıyor, kazanmışlar kaybediyor. Kadınlar neredeyse Sadık’ı iyi adam olmaya zorluyor. Sadik için, Sadık iyi adam falan değil, dökülen bir enkaz… Tek dileği bir gün tropikal bir adada olmak, veya orada olmayı hayal etmek. Romanda bu polisiye bölümün yanında bir de kadınlarla olan yaşantısının anlatıldığı alanlar bulunuyor. Eski karısından yediği kazık, hem iş veren hem de kazık atan avukat arkadaşı, hayat kadınıyla ilişkisi, eski sevgilisinin annelik yapması, lolita rolündeki Pınar vs. vs.… Yazarın anlatımı akıcı, hoş, kimi zaman alaycı, karakterleri ilginç kişilikler. Dedektif Sadık’a ilgi ve sempati duyuyoruz. Bir de mafya babası Abi pek sempatik. Herkese böyle bir kabadayı lazım. Bu karakterleri yazar öyle sevmiş ki (Seval dışında) birçok karakter ile “Kötü adamın on günü” romanında da karşılaşıyoruz. Bu kitapta Sadık “Adil” adını alıyor. Olay örgüsü benzer. Tatilde okunan türden bir roman. Hiçbir siyasi, toplumsal açıklama, analiz, yorum vs. yok. Düşmüş, hayatın silesini yemiş, enkaz halindeki dedektifin buna rağmen olayları çözdüğü polisiye gerilim romanı. (İsmail ünsal)
Yazar ile tanışma kitabım oldu ‘İyi Adamın On Günü’. Baş karakter Sadık’ı okurken aklıma sürekli Remzi Ünal’ın gelmesi birbirine bu kadar benzeyen iki karakter yoktur herhalde. Kurguda boşluk yoktu iyiydi ama bir dedektiflik romanı okurken merak duymak isterim şaşırmak isterim. Kitap gayet akıcıydı ama bu duyguların hiçbiri eşlik etmedi bana. Remzi Ünal’ın ikizi karakteri sevip sevmediğime de emin değilim. Serinin diğer kitaplarında daha anlaşılır bir karakter olur inşallah. (cans pa)
İyi Adamın On Günü - Mehmet Eroğlu: Mehmet Eroğlu'nun İyi Adamın On Günü adlı romanını bitirdim, diğer Mehmet Eroğlu romanlarında edebi üslup olarak ayrılıyor olsa da Dostoyevksi kahramlarına ara yer verdiği çok karakterli bir polisiye roman, her biri özenle oluşturulmuş karakterleri çok iyi buldum, Sadık'ın hikayesine dahil olmak çok iyi geldi, şiddetle tavsiye ederim. (Mehmet Raşit Arslan)
Kitabın Yazarı Mehmet Eroğlu Kimdir?
Mehmet Eroğlu (d. 2 Ağustos 1948, İzmir) Türk yazar, senarist, romancı.
Yazar, 2 Ağustos 1948 günü İzmir'de dünyaya geldi. Edebiyat öğretmeni olan babası Farik Eroğlu'nun tayinleri sebebiyle ilkokul döneminde birkaç şehir ve okul değiştirdikten sonra İzmir Karşıyaka'daki Ankara İlkokulu'nu 1960 yılında bitirdi. Daha sonra İzmir Maarif Koleji'nde (bugünkü adıyla Bornova Anadolu Lisesi) 7 yıl boyunca kesintisiz olarak yatılı okudu. Liseyi bitirdiği 1967 yılında ODTÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümüne girdi; öğrenciliği sırasında Öğrenci Derneği Başkanlığı yaptı.
1971 yılında üniversiteden mezun olan Eroğlu, mezun olduğu sırada 12 Mart Darbesi sonucu kurulan sıkıyönetim mahkemesinde Dev-Genç Davası nedeniyle yargılanmaya başladı. 1972 yılında dava devam etmekteyken evlendi. İki yıl süren dava sonucunda TCK'nın 141-142 maddesine muhalefetten 8 yıl ağır hapis ve 2 yıl sürgün cezasına mahkûm edildi. Sonuç kesinleşmeden 1974 genel affıyla mahkumiyeti ortadan kalktı. Bu tarihten sonra mühendislik yapmaya ve roman kaleme almaya başladı, 1974 yılında bir kızı dünyaya geldi. 1989 yılında bir devlet bankası olan Turizm Bankası'ndaki 15 yıl sürdürdüğü görevinden siyasi baskılar sonucu ayrıldıktan sonra mühendislik kariyerine ve yazarlığa devam etti. Sadece yazmak ve bir sivil toplum örgütünde gönüllü çalışmak amacıyla mühendislik yaşamını 1999'da noktaladı. 1999'dan bu yana Uğur Mumcu Gazetecilik Araştırmaları Vakfı'nda yazarlık seminerleri vermeyi sürdüren yazar, romanlarının yanı sıra televizyon dizisi ve sinema filmi senaryoları yazmıştır.
İlk romanı Issızlığın Ortasında 1976 yılında tamamlandı ve 1979'da Milliyet Roman Ödülü'nü kazandı ancak 1980 Darbesi sonucunda kitap sakıncalı bulunarak yayınevi tarafından basımına son verildi. Birincisinin devamı niteliğindeki ikinci kitabı Geç Kalmış Ölü de aynı gerekçeyle uzn süre basılamadı. Her iki kitap da 1984 yılında yayımlandı ve ikisi birlikte hem Orhan Kemal Roman Armağanı'na hem de Madaralı Roman Ödülü'ne layık bulundular.
Yazar, 1968 kuşağını anlatmaya "Yarım Kalan Yürüyüş" (1968); "Adını Unutan Adam"(1989) kitaplarıyla devam etti. 1994'te yayımlanan "Yürek Sürgünü" adlı romanından sonra roman yazmaya 5 yıl ara verdi, senaryo yazmaya eğildi ancak senaryo çalışmalarının sonuçlarından memnun kalmadığını ifade etmiştir. 2000 yılından itibaren art arda romanlar yayımlamayı sürdürdü.
Yazar, kendisini "İnsan yaratılışının gölgeli alanlarında boy atan temaları yazan bir yazar olarak tanımlamaktadır."
Mehmet Eroğlu Kitapları - Eserleri
- Adını Unutan Adam
- Issızlığın Ortası
- Kusma Kulübü
- Belleğin Kış Uykusu
- Düş Kırgınları
- Yüz: 1981
- Fay Kırığı - 1: Mehmet
- Zamanın Manzarası
- Yarım Kalan Yürüyüş
- İyi Adamın On Günü
- Geç Kalmış Ölü
- Kıyıdan Uzakta
- Fay Kırığı - 2: Emine
- Fay Kırığı - 3: Rojin
- Yürek Sürgünü
- 9,75 Santimetrekare
- Kötü Adamın On Günü
- Meraklı Adamın On Günü
- Mermer Köşk
- Edebi Aforizmalar
- Kendi Hayatında Ölme Vakti
- Devlet Adamı ve Güvenilirlik
Mehmet Eroğlu Alıntıları - Sözleri
- Sürekli bir eksiklik duygusu, zaman zaman akla gelen, uysal bir diş ağrısına benzeyen acı: Unutmak buydu. (Yarım Kalan Yürüyüş)
- "Budalalarla bozuk saatler birbirlerine benzerler," dedim. "Doğruyu bulmaları sadece bir rastlantıdır." (Kusma Kulübü)
- "Sözcüklerin önce seslerini, ardından anlamlarını yitirdim; tıpkı ateşin üstüne dökülen su damlaları gibi beynimde buharlaşıp yok oldular.." (Yürek Sürgünü)
- Her insan ,sanki yazgisina hukmedecekmis gibi ,kendi hayatinin en önemli varlığı olmayı dener !!!! (Yüz: 1981)
- Işığı perdeleri kapattıktan sonra açtım. (Geç Kalmış Ölü)
- "Bazı psikologlar cesaretin, ki cesaret bir anlamda insanın hayatını sürekli tehlikeye atmasıdır, özünde intihar dürtüsü olduğuna inanırlar." (Yarım Kalan Yürüyüş)
- "Yalnızlığa katlanamayan birisinin Tanrı’yı kıskanmaya yeltenmesi affedilmez bir budalalık değil mi sence?" (Kusma Kulübü)
- Çoğu aşkın büyüsü, cinsel merakın giderilmesiyle sona erer (Fay Kırığı - 3: Rojin)
- “Amaçsız bir insan eninde sonunda değersiz insana mı dönüşür? Bizleri insan yapan nedir?” (Belleğin Kış Uykusu)
- Yalnızlıkla yoğrulmuş bir ıssızlığın ortasındaydım.. (Kusma Kulübü)
- "Anlamını çözdüğümüzde bir işe yaramadığını keşfettiğimiz yararsız bir bilmece. " (9,75 Santimetrekare)
- İnsan kendine acımaktan vazgeçince gerçek acımayı öğreniyor olmalıydı. (Kusma Kulübü)
- Geçmişin sessizliği, servi ağaçlarının arasında -belki de her şeye rağmen yaşayabileceğimizi hatırlatırcasına- öylece duruyor. (Kıyıdan Uzakta)
- “Ya leyn, ya ayn” “Karışmış birbirine gecem ve düşüncem, demek. Hatırladın mı?” (Adını Unutan Adam)
- Saklamayacaktım: Eninde sonunda her insan kalbi kırık bir palyaço değil midir? (İyi Adamın On Günü)
- İnsanın en değerli şeyi özgürlüğüdür. Bu yüzden herkes ona saldırır. (Kıyıdan Uzakta)
- Bazen birini o kadar çok severiz ki, kendimizi sevmeyi unuturuz. (Edebi Aforizmalar)
- Dilsiz sanılır ama ruh kendini hep beden yoluyla ifade eder (Fay Kırığı - 3: Rojin)
- Kendimi zamanın her şeyi unutturan kollarına bıraksam beynimdeki sorulardan kurtulabilir miydim? (Geç Kalmış Ölü)
- İnsan mezarının yerini seçince yurdunu da seçmiş olur.. (Zamanın Manzarası)