Joseph Fouche - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Joseph Fouche kimin eseri? Joseph Fouche kitabının yazarı kimdir? Joseph Fouche konusu ve anafikri nedir? Joseph Fouche kitabı ne anlatıyor? Joseph Fouche kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Joseph Fouche kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Stefan Zweig

Çevirmen: Gülperi Sert

Orijinal Adı: Fouche, Bildnis Eines Politischen Menschen

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750707940

Sayfa Sayısı: 256

Joseph Fouche Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Fouché, aklını ve iradesini kontrol edebilen, Makyavelist, gözükara, her türlü etik ilkeden yoksun, değişen ideolojilere aynı hızla uyum gösteren, iktidar zevkini maskeleyebilen bir politikacı tipidir. Zweig, Fouché'nin şahsında sadece bir politikacıyı değil, çıkar ve amaçlarını her şeyin üstünde tutan, bu uğurda önündeki her şeyi ve herkesi ezip geçen, kendini, sadece kendini düşünen insanı anlatmaktadır aslında."

GÜLPERİ SERT

Stefan Zweig, bu ünlü biyografik yapıtında, Fransız Devrimi'nin en kanlı günlerinde "Lyon Kasabı" adıyla tarihe geçen Fouché'nin öyküsünü anlatıyor. Fouché, devrimden terör dönemine ve monarşiye, tek başına siyasetin yönünü belirleyen her devrin adamı. Balzac'ın deyişiyle, "psikolojik açıdan çağının en ilginç karakteri." Zweig'ın, örneklerine günümüzde de sık sık rastladığımız bir politikacı tipini gözler önüne seren bu yapıtını Gülperi Sert'in çevirisiyle sunuyoruz.

Joseph Fouche Alıntıları - Sözleri

  • Teraziyi hep kendi ellerinde tutanlar, kendi gerçek ağırlıklarını unuturlar.
  • Onun için yirmi dört saat yeterlidir, çoğu kez bir saat, çoğu kez de sadece bir dakika yeterlidir görüşünün bayrağını fırlatıp coşkuyla yeni birini açmak için. O fikirlerin değil, zamanın peşindedir; zaman ne kadar hızlı akarsa o da peşinden o kadar hızla koşacaktır.
  • İktidarın Medusa gözleri vardır! Bir kere yüzüne bakan, gözlerini ondan alamaz; büyülenmiş ve meftun olarak kalır. Egemen olmanın ve emretmenin sarhoşluğunu bir kez yaşamış biri, ondan asla vazgeçemez.
  • ...tarihte belirleyici olan, fikirler değil eylemlerdir.
  • Zira ancak aşağıları da bilenler hayatın bütününü tanımış olurlar. İnsan ancak geriye düşmekle öne atılma gücünü kazanır.
  • Kendisi, bir fırsatçı olarak korkaklığın düşme kuvvetini iyi bilir, bilir ki politik kitle hareketlerinde cesaret, bütün hesaplamaların en önemli ortak paydasıdır.
  • İnsanlık ya da onun bir bölümü, bir grup, tek bir adamın diktasına ondan nefret etmeksizin uzun süre asla dayanamaz.
  • ...dünyada hiçbir şey iktidara veda etmekten daha zor olmasa gerek.
  • Susmayı en iyi bilenler, ölülerdir.
  • Entrika fikre galebe çalmıştır, talih, dehaya...
  • Hiçbir şey bir insanı ve özellikle de bir insan kitlesini gözle görünmeyen bir şey karşısında kapıldığı korkudan daha fazla alçaltamaz.
  • İnsan ancak geriye düşmekle öne atılma gücünü kazanır...
  • Şiddet yılları boyunca Konvansiyon'da ağzını açmadan oturan, daha sonra bütün bu zaman zarfında ne yaptığı sorulduğunda o dâhiyane cevabı, “J'ai vécu", "Hayatta kaldım" cevabını veren Sieyè nin ünlü reçetesi uyarınca Fouché de öldürülmemek için, bazı hayvanlar gibi ölü taklidi yapar.
  • ...şiddet bitmiştir ama aynı zamanda devrimin ateşli ruhu da sönmüş, efsanevi dönem geçmiştir. Şimdi artık zaman mirasyedilerin zamanıdır, maceraperestlerin, kazananların, ganimetçilerin ve ikiyüzlülerin, generallerin ve para sahiplerinin, yeni çevrelerin zamanıdır.
  • Susmayı en iyi bilenler, ölülerdir.

Joseph Fouche İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Siyasetin derin karanlığında bir adam: Kitap ilk 1929'da yayınlanmıș. Bir biyografi halinde. Stefan Zweig kaleminin çok usta olduğunu tek ben düşünmüyorum sanırım. Yayınevi olarak tavsiye etmiyorum ama kitabı öneririm. Siyasete ilgili olanlar bayılacak bence. Kısaca Joseph Fouche den bahsetmek gerekir bence. Fouche ilk olarak Fransa'da bir papaz okulunda öğrenim görmüş ve öğretmenlik yapmıştır. Daha sonra Nantes 'deki Jakoben kulübunde milletvekilliği yapmıştır. Bir ulusal Konvansiyon( anayasa değişimi için toplanmış kurul)' da kralın idamı yönünde oy kullanmıştır. Ve o zamanda 1600 kişinin ölümden sorumludur. Oldukça gaddar, hırslı, sürekli yükselmeyi hedef alan Fouche 1799 da polis bakanı olarak Napolyon' un hizmetine girmiştir. Polis bakanı ise ; devlet için her şeyden haberi olan bakan yani casus diyebiliriz. Daha sonra 1809' da otranto dükü konumuna girmiştir. Waterloo savaşının yenilgisinde kendisi sorumlu tutulmuştur ve 18.Louise olan kralın yardımı ile tekrar görevine çağrılmıștır. Fakat Fouche devrim meclisinde kralın öldürülmesi yolunda oy verdiği için kral katili olan edilip sürgüne yollandı. Toplamda 4 sürgün yemiş Fouche. Ve en büyük iki rakibi olan Robespierre(avukat ve devlet adamı) ve Napolyon'u devirmeyi başarmıştır. Son sürgünde ise devlet gözetiminde olmus ve bir daha ayağa kalkmasına ızın verilmemiş. Yaşlılıktan da ölmüştür. Gaddar bir devlet adamı ama daha çok öfkeli. Annesini ve kardeşlerini işkence ile kaybetmiş devlete öfkesi ölümüne kadar sürmüş. Stefan Zweig onu doğru tanıtmak için yazmış gibi geldi bana kendi yorumu ile. Hatta şair olan Lamartine de Fouche için şu yorumu kullanmış : ' bu yüzyılın en önemli devlet adamlarının sırasına koymasını gerekirdi.' 25 yıllık devlet adamının bana göre haklı davası varmış anlatılana göre. Siyasetin kirli yönleri, hırslı elleri, birden güç ile yükselip birden de sert düşüş yaşatabilcek bir alan. Bende Stefan Zweig sayesinde tanımış oldum bu devlet adamını.Ne diyelim ruhu şad olsun. İyi okumalar dilerim herkese (Nisan T.)

Yaşadığı dönemin en güçlü, tüm zamanların ise en tuhaf kişilerinden biri olan Joseph Fouché, çevresinde çok az sevilmiş, ölümünden sonra da pek çok haksızlığa uğramıştır. Onun kişiliğini, yaşamının gerçek hatlarıyla ilk kez Louis Madelin’in yazdığı o muhteşem biyografide görürüz; ancak bunun dışındaki tüm eserlerde, dünyanın en önemli dönüm noktalarından birinde bütün partilere girip çıkmış, hepsinden daha uzun ömürlü olmuş, Napoléon ve Robespierre ile giriştiği psikolojik savaşta ikisini de yenmiş olan bu adamı, tarih sessizce önemsiz figüranların yanına itmiştir. Bu eşsiz figürü gerçek büyüklüğü ile gören, kendisi de büyük bir şahsiyet olan tek bir kişi vardı: Balzac. Balzac, Fouché’yi yaşadığı yüzyılın psikolojik açıdan en ilginç karakteri olarak tanımlamıştır. “Her yüzeyselliğin altında bir derinliği olan, bu nedenle davranışları ilk anda bir ipucu vermeyen, ancak çok sonra anlaşılabilen insanlardan biri.” Fouché özellikle başkaları büyük bir tehlike içindeyken eğlenirdi. "karanlık, derin, olağanüstü ve pek az tanınan insan" “Napoléon’un içine bile korku salan bu deha birdenbire ortaya çıkmadı,” diye yazar Balzac. Manastır eğitimiyle yetişmiş bu solgun yüzlü adam, başlangıçta üyesi olduğu Dağlılar Partisi’nin de, sonradan katıldığı kralcıların da tüm sırlarını bilen bu adam, politika sahnesindeki her şeyi ve tüm uygulamaları yavaş yavaş ve sessizce incelemiştir; Bonaparte’ın sırlarını gözlemlemiş, ona yararlı önerilerde bulunmuş ve değerli bilgiler vermiştir. Ne yeni ne de eski yol arkadaşları ilk başlarda onun dehasının sınırlarını görebilmiştir; aslında bir hükümet dehasıdır o: Gelecekle ilgili bütün görüşlerinde haklı çıkmış ve inanılmaz derecede keskin bakışlarından hiçbir şey kaçmamıştır. Fakat Fouché, yaşadığı dönemde olduğu gibi tarihte de arka planda bir figür olarak kalmayı bilen biriydi: Yüzünü ve kartlarını göstermekten hoşlanmamıştı. 1790’daki papaz öğretmeninin, 1792’de kiliseyi yağmalayan kişinin, 1793’teki komünistin, beş yıl sonraki zengin milyonerin ve on yıl sonraki Otranto Dükü’nün aynı kişi, aynı yüz ve aynı saçlarla Joseph Fouché olduğunu anlamak için çaba harcamak gerekir. İçinde yaşadığımız çağ, kahramanların biyografilerini seviyor ve onları okumak istiyor, çünkü yaratıcı siyasi önderler açısından yoksul olan çağımız daha büyük örnekleri geçmişte arıyor. Kahramanlıklarla dolu biyografilerin insan ruhunu zenginleştiren, gücünü artıran, zihni yücelten etkisini inkâr etmiyorum. 1914-1918 yılları arasında dünya tarihini ilgilendiren savaş ve barış ile ilgili kararların, akıl ve sorumluluk duygusuna sahip insanlar tarafından değil, aksine kişiliği şüpheli, yeterince zeki olmayan, geri planda kalan ve ortaya çıkmayan insanlar tarafından alındığına şahit olduk. Günümüzde de hâlâ halkların, çocuklarını ve yarınlarını inanarak teslim ettikleri ne olduğu belirsiz korkunç politika oyunlarında, doğru, ufku geniş ve kararlı insanların değil, diplomat dediğimiz profesyonel kumarbazların, eli çabukluk, boş sözler ve vurdumduymazlık konusunda usta kişilerin cirit attığını görüyoruz. Gerçekten de Napoléon’ un bir yüzyıl önce dediği gibi, politika “la fatalité moderne”(modern yazgı) ise, o zaman kendimizi korumak için bu güçlerin arkasındaki insanları ve bu insanların güçlerinin tehlikeli sırlarını öğrenmeye çalışmalıyız. İşte bu nedenle politikadaki insanların tipolojisini kavrayabilmek için Joseph Fouché’nin yaşam öyküsünü okumak gerekir. (Begüm Özlem Yaman)

Tarihi değiştiren arka plan kişileri arasında yer alan Joseph Fouche,dışarıdan bakıldığında hiç kimseye hiçbir şeye sadakatla bağlı olmayan ve çoğunluğun tarafına her zaman geçerek aslında kimsenin dostu olmayan,hırslı ve entrikacı işbirlikçi kişiliği ile kusursuz bi haindir.Oysa içerisinde bulunduğu durum ve şartlarla değerlendirildiğinde,Fransız Devriminin getirdiği sürekli değişen denge politikası ve bu denge politikası içerisinde bedenleri giyotine acımasızca giden Kral ve yanlıları bazen de düşmanları arasında aslında bi dahi de sayılabilir. Aydınlanma özel tabiyet ilişkisinin olduğu düzene karşı gelerek bireyi özgürleştirmiş,ruhsal derinliklerine inerek yükseltmiş,siyasal ve ekonomik alanda özne olarak “ben”i algılamasını ve “ben”e göre düşünerek benmerkezli olmasını sağlamıştır.İnsanın yalnızca kendine tabi olmasını ve kendinin iktidarı olmasını öne çıkarak hristiyan-feodal düzene karşı çıkışı ifade eden Aydınlanmayla insanlar bağlarından kopmuştur.İşte böyle bir zamanda kilisede yetişen Fouche de yakın zamanda kiliseyle tüm bağlarını koparıp gerektiğinde tanrıtanımaz gerektiğinde de merhametli ve güç kimde ise onu tanır olacaktır.Onun gücü elinde bulundurabilmesinin tek yolu iktidardan geçmektedir.Aslında sadece onun değil Machiavelli ‘nin de belirttiği gibi siyaset dinden ve ahlaktan özerk bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır.Dolayısıyla ahlak yargılarından bağımsız bu olgunun içerisinde sadakat ve bağlılıklar o dönemde bozulan feodalitedeki gibi kutsal değildir,siyasetin bir gerçeğidir hatta şu an bile siyasetin devam eden gerçeğidir.Fouche siyasetin böyle yürüdüğünü keskin zekasıyla kavramıştır.Öyle ki ailesi arasındaki Fouche ile politika içerisinde yer alan Fouche aynı kişi değildir.Fizikçi Fouche güçlü sezgileri ile güç dengeleri arasındaki en ince hesapları da yapabilmekte ve adımlarını her zaman ona göre atmaktadır. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında hain ve zamana bakıldığında dahice hain olsa da bu karakter en sonunda güç dengeleri değişip dengelenecek güç dahi kalmadığında siyaset arenasından silinecek ve en sonunda tekrar tanımadığı tanrının kapısına gidip ondan sadece barış ve huzur isteyecektir. Bir kaç yazardan sonra tekrar bu karakteri ele alıp biyografisiyle onu tanıtan Zweig sonunda hiçbir değer yargılarına bağlı olmayan bu kişiliğin yalnız ve mutsuz sonuna tanıklık ettirecektir okuyucuyu. (R Hazan Orhan)

Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?

Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.

Stefan Zweig Kitapları - Eserleri

  • Satranç
  • Amok Koşucusu
  • İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
  • Sabırsız Yürek
  • Dünün Dünyası
  • Değişim Rüzgarı

  • Geleceğe Güven
  • Yolculuklar
  • Unutulmuş Düşler
  • Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Balzac
  • Montaigne
  • Clarissa

  • Macellan
  • Rotterdamlı Erasmus
  • Amerigo
  • Günlükler
  • Joseph Fouche
  • Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
  • Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche

  • Marie Antoinette
  • Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
  • Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
  • Ay Işığı Sokağı
  • Avrupa'nın Vicdanı
  • Amok - Usta İşi
  • Ruh Yoluyla Tedavi

  • Korku
  • Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
  • Yarının Tarihi
  • Yakıcı Sır
  • Mektuplaşmalar
  • Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
  • Olağanüstü Bir Gece

  • Gömülü Şamdan
  • Dostlarla Mektuplaşmalar
  • Freud - Cinselliğin Yeryüzü
  • Mürebbiye
  • Mary Stuart
  • Korku Ruhu Kemirir
  • Buluşmalar

  • Karmaşık Duygular
  • Alacakaranlıkta Bir Öykü
  • Kurşun Mühürlü Tren
  • Mecburiyet
  • Bir Çöküşün Öyküsü
  • Seçilmiş Öyküler
  • Hikayeler

  • Geçmişe Yolculuk
  • Freud - Mutluluğun Mimarı
  • Kuş Kapanı ve Dönüşüm
  • Kaçak ve Sahaf Mendel
  • Dadı ve Leporella
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Geç Ödenen Bedel

  • Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
  • Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
  • Rilke'ye Veda
  • Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
  • Cenevre Gölü'ndeki Olay
  • Kadın ve Manzara
  • Nietzsche

  • Kızıl
  • O muydu?
  • Bir Kalbin Çöküşü
  • Bizans'ın Fethi
  • Gölge Kadınlar
  • Zalimce Bir Oyun
  • Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine

  • Satranç
  • Lyon'da Düğün
  • Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
  • Stefan Zweig'ın Mektupları
  • Erika Ewald'ın Aşkı
  • Efsaneler

  • Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
  • Toplu Öyküler 1
  • Toplu Öyküler 3
  • Toplu Öyküler 2
  • Unutulmaz Bir İnsan
  • İki Yalnız
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2

  • Ormanın Üzerindeki Yıldız
  • Leporella
  • Aylak
  • Emile Verhaeren
  • Hayatın Mucizeleri
  • Brezilya
  • Kitapçı Mendel

  • Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
  • Stefan Zweig Kutulu Set
  • Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
  • Leman Gölü Kıyısındaki Olay
  • Benimle Dostluk Zordur
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Seçme Eserler

  • Hikayeler 2
  • Bir Hayat
  • Öz Nəğməsini Oxuyanlar
  • Novellalar
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
  • Oradan Uzakta

  • Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
  • Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
  • Stefan Zweig Seti

Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri

  • Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
  • Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
  • Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
  • Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
  • Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)

  • Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
  • "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
  • ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
  • "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
  • Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
  • Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)

  • Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
  • "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
  • Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
  • Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
  • Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
  • Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
  • İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)