Kalem Efendisi - Reha Çamuroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kalem Efendisi kimin eseri? Kalem Efendisi kitabının yazarı kimdir? Kalem Efendisi konusu ve anafikri nedir? Kalem Efendisi kitabı ne anlatıyor? Kalem Efendisi kitabının yazarı Reha Çamuroğlu kimdir? İşte Kalem Efendisi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Reha Çamuroğlu
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9789752893009
Sayfa Sayısı: 246
Kalem Efendisi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyatımızın romancı kimliği ile tarihçi kimliğini en iyi bir araya getiren yazarlarından biri olan Reha Çamuroğlu, yeni romanı Kalem Efendisi ile yine okurlarını geçmişin dönüm noktasını oluşturan tartışmalardan birine taşıyor.Çamuroğlu’nun çok sevilen ve tartılan romanı Son Yeniçeri’nin devamı olan Kalem Efendisi, 19. yüzyıl Osmanlı dünyasının yenilgilerle yüklü ruh halini ustalıkla anlatıyor. Modernleşme kaygısı taşıyan, yeniçeriliği kaldırıp yerine yeni bir ordu kuran, devlet bünyesinde bir kabuk değiştirmeye çalışan, çökmekte olan, ayakta kalmak için son çabalarını gösteren bir imparatorluk ve o imparatorluğun modernleşmeye çalışan insanları..
Evladım, biz yeniçeriler, keyfimiz öyle istedi, keyiflenelim diye siyasetle uğraşmadık. Nasıl ki bir ferdin fıtratı varsa, müesseslerin de fırsatı vardır. Kısa vadede hevesler güçlü olabilir. Ama uzun vadede, hep bu fıtrat galebe çalar. Göreceksin, bu yeni ordunun da fıtratı bizimkinden farklı olmayacaktır.
Kalem Efendisi Alıntıları - Sözleri
- Türk atasözü: Kalem kılıçtan keskindir.
- "Bir damla yaş süzüldü Sarı'nın gözpınarından. Sonra, kapının ağzında annesini gördü. Gözyaşlarının yarattığı bir perdenin arkasından."
- "Olmayacak bir limana yelken açmışız sanki. Nereye gideceğini bilmeyen kaptan için, tüm rüzgârlar nafiledir."
- Azap çekiyorsun, çekme demeyeceğim. Ama unutma her şey insan içindir. İnsan yoksa günah da yoktur. İşlediğin bir günah için hayatının geri kalanını karartma, zaten kafi miktarda karardı. Fakirin hissiyatına gelince sen fakire gelip "Ağam ben şeytanım" desen, fakir sana şöyle der: "O da bir melektir"
- Kılıcın her şeyin olduğu gibi bir zahiri bir de batıni anlamı vardır. Batıni anlamı demek irade demektir. Kılıcını teslim eden iradesini teslim etmiş olur.
- Zamana ancak hayvanlar uyar. İnsan o demektir ki zamanı kendine uydursun.
- Savaşların sonunu ancak ölüler görür.
Kalem Efendisi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
bir İstanbul romanı...: Son yeniçeri romanının devamı olan bu romanı bir solukta okuyacağınıza eminim. Zaten Tanzimat dönemi Osmanlı tarihi romanları olağanüstü olayların çokluğu sebebiyle gayet çekici kitaplar oluyor. Ahmet altan'ın kitaplarında da bu özellik var ve yine üç İstanbul'da bu alanda yazılmış güzel kitaplar. Kalem efendisi'ne gelince 2. Kuşak çocukların hayatı üstünden devam eden bir roman. Son yeniçeri romanında ki Bektaşilik üzerinde çok durmamış daha ziyade insanlar ve onların hayatlarını konu eden bir roman. Askerlik ve bürokrasi arasında geçen farklı hayatları çok iyi bir şekilde anlatan bir kitap. Büyük toprak kayıplar ve bozgunlarla yıkılmaya başlayan bir imparatorluğun yorgun ve umutsuz çocukların hayatlarını dönemin olay silsilesi içerisinde ustaca işlemiş yazar.okumanızı tavsiye ediyorum. Kitaptan bağımsız olarak benim için önemli bir diğer husus imparatorluk İstanbulu. Bu tip kitaplarda sıkça anlatılan geçmiş İstanbulu okudukça şuan İstanbulda yaşayıp bu tarihten bihaber olan milyonlarca insana şaşıyorum. Yaşadıkları şehir dünyanın belki de en önemli ve en güzel şehri ancak öylesine yaşayıp hiç olmamış gibi göçüp gidiyorlar bu şehirden. Sanırım İstanbul da yaşayan birisi olsam bu tarih kokan imparatorluk başkenti keşfetmeye doyamazdım.yürüdüğüm yollarda, dokunduğum duvarlarda, dinlendiğim parklarda bir zamanlar tarihe yön veren büyük olayların yaşandığı bilinci ile her anımın tadını sonuna kadar çıkartırdım. (cenk)
19.yy Osmanlısında köhnemiş yeniçeri ocağı kaldırılmış, yeni ordu kurulmuştur. Modernleşmenin sancıları her yerde görünür olmuştur. Çöküş o kadar hızlıdır ki ne askerdeki dönüşüm ne de farklı alanlardaki ıslahatlar yaraya merhem olamamıştır. Bu çöküş kalemiye ve seyfiye sınıfından iki karakterin gözünden aktarılmaya çalışılmıştır. Tarih severlere tavsiye edilir. (ukulele)
Osmanlı İmparatorluğunda 1826-1878 yılları arasında yaşananlar bir ‘kalem efendisi’nin, biraz da (akraba olduğu) bir askerin gözünden anlatılıyor. Pek başarılı bir roman değil; karakterler yeterince işlenememiş, farklı konulara temas edilip geçilmiş. Ne hikayesi anlatılan kişilere ısınabiliyor, ne de o dönemle ilgili gerçekçi bir perspektif elde edebiliyorsunuz. (Hakkı G.)
Kalem Efendisi PDF indirme linki var mı?
Reha Çamuroğlu - Kalem Efendisi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kalem Efendisi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Reha Çamuroğlu Kimdir?
Reha Çamuroğlu, 20 Ağustos 1958'de İstanbul'da doğdu. Babasının adı Yaşar İhsan, annesinin adı Gülen'dir. Tarihçi-Yazar; Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Büyük Larousse ve Ana Britannica ansiklopedilerinde tarih yazarlığı ve redaktörlük, Cem ve Nefes dergilerinin ise yazı işleri müdürlüklerini yaptı. Almanya'da bir dizi üniversitede konuk olarak ders ve konferanslar verdi. 12 telif ve 2 tercüme eseri yayımlandı. TYB tarafından "2001'in En İyi Romanı Ödülü"ne layık görüldü. Aynı yıl "Hacı Bektaş Barış ve Dostluk Ödülü"nü aldı. Çok iyi düzeyde İngilizce bilen Çamuroğlu, evli ve 1 çocuk babasıdır.
Reha Çamuroğlu Kitapları - Eserleri
- Son Yeniçeri
- İsmail
- Sultan Selahaddin El Kürdi
- Nazar
- Bir Anlık Gecikme
- Kalem Efendisi
- İkiilebir
- Dönüyordu
- Cemil Reloaded
- Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vaka-i Şerriye
- Tarih, Heterodoksi ve Babailer
- Değişen Koşullarda Alevilik
- Sabah Rüzgarı ''Enelhak'' Demişti Nesimi
- Günümüz Aleviliğinin Sorunları
- Geçen Zaman Geçmiş Zaman
- Tarihi ve Kültürel Boyutları İle Alevilik
Reha Çamuroğlu Alıntıları - Sözleri
- Cüneyd bütün bu karşılıklı tutum ve düşünceleri biliyordu. (İsmail)
- Cengin, şeytan hilesini aratmayacak hilelerle dolu olduğunu burada öğrendim. Cenk pazı kuvveti kadar, fikir işiydi. (Son Yeniçeri)
- Kendi kendine söyleniyor, bir yandan da arabasına doğru hızlı adımlarla ilerliyordu. Sitenin etrafını kuşatan yüksek ve "estetik kaygılarla " kaliteli taşlardan yapılmış duvarın üzerindeki kameralara gözleri takıldığında, sevinsin mi üzülsün mü bir an kararsızlık kaldı. Sinsi mahlûk gözleri gibi yavaşça sağa sola dönen kameralar, insana güven dışında her şeyi ilham ediyordu. Kocaman kocaman, özellikle görülsün denilerek yerleştirilmiş bu koruma kafesli beyaz nesneler, Cemil Ilkan'in bütün saldırganlık güdülerine davetiye çıkarır gibiydi. Yerden büyücek bir taş mı alıp atsaydı ? Hemen güldü bu düşünceye. (Cemil Reloaded)
- Bilmezler gündüz ehli olanlar, gecenin en azından sabah kadar taze olduğunu. (Nazar)
- İmadeddin; dinin direği demek. (Sultan Selahaddin El Kürdi)
- "Aynaya niye bakarsınız? Üstünüzü başınızı düzeltmek için. Hor görmeden, dikkatle ve eksik bulmak, güzeli görmek için bakarsınız. Mümin, müminin aynasıdır. Öyleyse birbirinize öyle bakın. Birbirinizi kızıl serpuştan tanıyın. Teferruata değil, öze bakın. Öze giden yol gözden geçer, göze bakın." (İsmail)
- Eski Romalıların bir sözü var, bilir misin? “Yenilmiş, ezilmiş bir düşmanı, katledilmekten çok, ezikliğine terk edilmek yaralayacaktır.” (Bir Anlık Gecikme)
- Artık kan ve vücut parçaları bir yağmur gibi yağıyordu. Haydar bir an tanıdık bir yüz gördü. Bu , Akkoyunlu Sarayı'nda birçok kez gördüğü yeğeninin kapıcısı Ali Aka'ydi. Ve Ali Aka onun başını kesti. (İsmail)
- Cadılıkla suçlanan kadın, çırılçıplak soyulur, elleri bileklerinden ayak bileklerine iplerle bağlanır, bu vaziyette bir ırmak veya göle atılırdı. Eğer kadın batmaz da suyun üzerinde kalırsa suyun onun kirli varlığını reddettiği düşünülür ve bu cadılığının kanıtı sayılırdı. Kadın batarsa, bu bir tür kutsamaydı, vaftiz ritüelinin bir benzeriydi ve masumiyet işaretiydi. Ama elbette bu durumda da, birinin, kadının sudan çıkmasını sağlaması gerekirdi. Yoksa bir masum olarak boğulurdu. (Nazar)
- Sabıra zaman verirsen taşı bile eritir. (İsmail)
- Görmüyor, duymuyor musun? (Sultan Selahaddin El Kürdi)
- Kılıncı elina alıp cenk meydanina çıktıysan tereddüte yer yoktur. Cenk meydanında tereddüt ölümün kardeşidir. Öldürmezsen ölürsün. Cengin kuralı budur. Hakli, haksız, yiğit, zavallı düşünmeyeceksin. (Son Yeniçeri)
- Şimdi, Gece ve ben, ikimiz, birlikte,eskisinden daha da yalnızdık. (Nazar)
- "Zaman zamanda iken, kalbur samanda iken, sucu tellal, keçi berber iken, tavşan bize çırak iken, ben onbeş yaşında çocuk iken, samanlık tepesinde çelik çomak oynardım. Öteden doğru dedem geldi: 'Oğlum müjde, baban dünyaya geldi' dedi"... İgnacz Kunos, Türk Masalları, s.5 (Dönüyordu)
- Güldü bana ve "Ben senin bütün aptallıklarındım," deyiverdi. "Bu nedenle gitmeliydim." (Nazar)
- "Tanrı buyruğu, onun özü gereğidir, sözle, harflerle, Arapça ya da başka bir dille açıklanacak türden değildir." (Dönüyordu)
- "Trabzonlular yine biliyorlardı ki, hepsi elbirliğiyle yıllardır devasa büyüklükte bir tek atmacayı daha beslemekteydiler. Bu atmaca, yıllardır buraya tünemişti ve buradan, yani dünyanın tepesinden aşağıda olup bitenleri gözlüyordu. Elbirliğiyle besledikleri bu atmaca, Osmanlı şehzadesi ve Trabzon Sancakbeyi Selim`den başkası değildi." (İsmail)
- Parçasını hoş göremeyenin bütünle işi ne?Gözünü sevme,kendini sev,olacak iş mi bu? Ormana bayıl,ağacı kes,oldu mu şimdi?Bütünü gör,ne olduysa artık göstersin kendini,gözlerin kamaşsın,"Sen bendensin," desin sana.Sonra dön,parçada onu göreceğine parçayı küçümse,"Bu da mı ondan?" diye sor.Gördüğünden bütün öğrendiğin gurur,kibir midir? 99 isimden sonra sana kalan ey Barak "Mütekebbir'midir?" (İkiilebir)
- Ahlak için sabit bir gerekçe olmalıdır. Bu gerekçe öncesiz ve sonrasız olmalıdır. Tarih dışı olmalıdır. Koşullara göre değişmemelidir. Örneğin çocukların çalıştırılmaları her zaman ve her yerde kötü olmalıdır. Kölelik de öyle, cinayet de öyle, katliam da öyle, şiddet de... (Dönüyordu)
- Bu nedenle biz, yeniçerilerin 16. yüzyıldan başlayarak bektaşileşme sürecine girmiş olabileceklerini, fakat özdeşleşmenin büyük ölçüde 18. yüzyılla birlikte olduğunu ileri sürüyoruz. (Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vaka-i Şerriye)