Kan Davası - Reşat Nuri Güntekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kan Davası kimin eseri? Kan Davası kitabının yazarı kimdir? Kan Davası konusu ve anafikri nedir? Kan Davası kitabı ne anlatıyor? Kan Davası kitabının yazarı Reşat Nuri Güntekin kimdir? İşte Kan Davası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Reşat Nuri Güntekin
Yayın Evi: İnkılâp Kitabevi
İSBN: 9789751027467
Sayfa Sayısı: 352
Kan Davası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Reşat Nuri Güntekin, bu eserinde; İstiklal Savaşı'nın öncesi ve sonrasında Anadolu insanının yaşadığı sıkıntı, yokluk ve hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Romanın başkahramanı Ömer'in savaş sırasında bindiği asker treni bir kasabada bozulur. İstasyon çevresinde dolaşırken küçük bir kız çocuğu ona bir tas su uzatır ve "sana ben su getirdim" der. Savaşın kimsesiz bıraktığı bu iki kişi kısa süre de olsa baba kız olurlar. Ömer ise adını bile öğrenemediği bu küçük kızın hayatını nasıl değiştireceğinden habersizdir. Savaş bititğinde ne yapacağını bilmez hade geri dönerken yolu aynı kasabaya düşer. Bir "kan davası"nın sanıkları ve hep aradığı kız, onun iki düşman köyden birinde öğretmen olmasına neden olur. Kan Davası yazarın savaş, çocuklar ve anlamsız kinin düşman ettiği insanlar üzerine yazdığı bir başyapıt...
Kan Davası Alıntıları - Sözleri
- “Ben ki hiçbir zaman, hiçbir kimsesi olmamış ve kuvveti bile kendi yalnızlığında bulmuş bir insanım”
- “Bir yara ki en yaşlıların bile hatırlayamadıkları zamanlardan beri işler, durur.”
- Bir ideâl içinse pişman olmak niçin? Ağlamak niçin?
- “Hatıralara gelince, onlar dağınık, parça parça fakat bir albümdeki fotoğraflar gibi net ve aydınlıktır.”
- Ben ki hiçbir zaman,hiçbir kimsesi olmamış ve kuvveti bile kendi yalnızlığında bulmuş bir insanım.
- “Hayatımın bir dönüm noktasına erişmiş olduğumu artık cesaretle kabul etmek lâzımdı.”
- Yaşama sevinci denen şeyin tam sesi olan çocuk kahkahaları
- Ben kimseli bir adamım.. Fakat yalnızım.
- Ah hesapsız kitapsız hayatın tatlılığı..
- "Görünüşler üzerine hayal yapılmamalı..."
- Vazife, ölmeden biter mi?
- Sağ yanağındasevimli bir çukurcuk açan bir gülüşle bana gülüyordu. Yokluğun bu kadarına gülünmez de ne yapılır?
- İnsanlar ne kadar kötü olurlarsa olsunlar onların yüreklerinin köşesinde mutlaka iyi hissler ve temiz duygular vardır. Önemli olan onların bu huylarını açığa vurmaları için imkân ve ortam sağlamaktır.
- "Durduğum yerde, yüreğimde çarpıntılar, kafasında yırtıcı zonklamalar ve korkunç çarpıntılarla gökten ilham ve vazife aldıklarını sanan hastalar gibiyim."
- Bizim mekteplerde, duvarlara asılmış bir yazı vardır... Kısacası şu: “Her ümidini kaybetmiş olabilirsin... Bütün dünya seni terketmiş, sana düşman kesilmiş olabilir. O şartlar içinde dahi vazifen ümitsizliğe düşmemektir. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki kandadır.” Güzel söz! Büyük bir insanın sözü...
Kan Davası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kan Davası, iki komşu köy arasındaki husumeti konu almakla birlikte bir köy öğretmeninin çabaları, fedakarlıkları görev aşkı, vatan ve memleket aşkı, eğitimde gözden çıkarılacak hiç bir ferdin olmadığını çok güzel anlatmış. (Mehmet Yıldız)
İlk sayfadan itibaren içine alan akıcı bir kitap olmasına rağmen Yukarı Sazan köyüne gelindiği dönem bir durağanlık ve sıkıcılık oluşturmuş bana göre. Sonra yine akış rahatlıyor ve bir çırpıda bitiyor kitap. Ömer karakteriyle tanışmak için bile okunur bu kitap. (Gökhan)
Reşat Nuri' nin unutulmaz romanlarından birini daha okumanın mutluluğuyla incelememi yazmaya çalışayım. Bu romanda da baş kahraman bir köy öğretmeni, adı Ömer. Aslında Ömer, çocukken başlarda askeri bir yatılı okulda askeri eğitim almış ancak daha sonra öğretmen okuluna yönlendirilmiş ve tahsiline orada devam etmiş. Ilk olarak Ege bolgesinde bir kasabaya atanır ve orada gorevini yaparken Istiklal Savası baslar. Ömer de Istiklâl Harbinde silah altına girer ve yurdunu her vatansever gibi savunur. Orduda subaylik yapmıştır ve içinde bulunduğu askeri trenin yolu bir gün olayların geçtiği Bozova' da bulunan istasyonda mola verir. Bu mola sırasında Ömer, kimsesiz ve küçük bir kızla tanışır. Kız, ona bir tas su uzatir. Ömer, kizin haline aciyarak ona pazardan birkac parca hediyeler alir. Moladan sonra Ömer, trene biner ve kiz da onu uğurlar. Bu kucuk kiz ileride Ömer' in Bozova ya bir kez daha yolunun dusmesine ve burada ogretmenlik yapmasina vesile olacaktir. Savaş sona ermiştir. Ömer, tren ile dönerken tren tekrar Bozova istasyonunda mola verir. Bu mola esnasında Ömer, aklından çıkaramadığı o küçük kızı Bozova sokaklarında aramaya başlar. Ama nafile bulamaz. Bu arayış sırasında Ömer, eski dostu olan ve Hükümet mühendisliği yapan Murat Bey ile karşılaşır. Murat Bey, Ömer i ikna eder ve Ömer bir müddet Bozova da Murat Bey 'in misafiri olur. Murat Bey 'in bir de ev arkadaşı vardır, adı Ferhat. Ferhat bir memurdur. Murat Bey 'in çevre köylerde yapacağı bir teftiş görevine Ömer' i ve Ferhat' ı da goturmesi ile macera baslar. Koyler dolasilirken sira Asagı Sazan adindaki bir koye gelir. Bu köyde bulundukları sırada bir otobus soygunu olayı olmuştur ve köyde bir panik havası eser. Bu olayin sorumlularinin komsu koylerden Yukari Sazanlilar olduğu söylenir. Yukarı Sazan ve Aşağı Sazan köyleri arasında yıllardır süre gelen bir husumet vardır. Bu olayın soruşturulması için köy kahvesinde bir toplantı yapılır ve bir grup seçilir. Bu grup olayı araştırmak için soygunun olduğu bölgeye gider. Bu grubun başında askerden yeni gelmesi ve subay olması hasebiyle Ömer vardır. Bu olayın failleri bulunur ve en büyüğü 15 yaşında olan 13 kişilik bir çocuk grubudur. Bu çocuklar kimsesizdir ve Yukari Sazan dan kovulmuslardir. Bu çocukları iki husumetli köy de kabul etmez. Ömer, Yukarı Sazan a öğretmenlik yapmayı ve bu çocukları da orada hem barındırmayı hem de eğitmeyi teklif eder. Bunun için muallimlik diplomasi da vardır. Bozova maarif müdürü bu teklifi olumlu bulur ve Ömer artık herkesin kötü olarak baktığı ve tüm ilişkileri kestiği Yukarı Sazan köyünde öğretmendir. Yukarı Sazan köyü Ömer i pek sıcak karşılamaz. Çünkü onlara gore Ömer, bu dışlanmış ve sabıkalı çocukları tekrar başlarına bela etmeye getirmiştir. Ancak Ömer,pes etmez ve köyde kendini sevdirmeyi bilir, mucadelesinden asla taviz vermez. Bir zaman geçtikten sonra Aşağı Sazan Köyünde bir sel felaketi vuku bulur. Bu olay Yukarı Sazan' da bir senlik havasiyla karsilanir. Ancak bunlar Ömer i yildiramaz ve ogrencilerini alip yardima gider. Yukari Sazan da Ömer in etkiledigi, mayasi temiz olanlar da Ömer ile giderler. O gece bir felaket yaşanmıştır ancak ilerde yaşanacak felaketleri önleyecektir. Çünkü Iki köy arasındaki husumet artik bitmistir. Romanda birçok savaştan çıkan Anadolu halkının yoksulluğu gözler önüne serilmiş. Dünyada ne kadar kindar, kotu niyetli, sahtekar insan varsa bir o kadar da iyilerin ve dogrularin da oldugu vurgulanmistir. Iyilerle kotulerin mucadelesi, bazi insanlarindan kandirildigi ve eger dogru yol gosterilirse ozune donebilecekleri islenmistir. Romandaki bazi onemli kahramanlar; Ömer Murat Bey (Bozova Muhendisi) Ferhat (Murat Bey 'in ev arkadaşı ve Bozova da Ziraat memuru) Esma Güneyli ( Aşağı Sazan da resim ogretmeni) Osman ( Aşağı Sazan ileri gelenlerinden) Fettah (Yukarı Sazan ileri gelenlerinden) Dursun (Yukarı Sazanlidir ve okulun marangozlugunu yapar.) Ukkaş Efendi(Yukarı Sazanlidir. Bütün çocukları farklı şehirlerdedir ancak o ata toprağını bırakmayı kabul etmez. Yanında en küçük kızı Ayşe vardır. Ayşe, Ferhat ile evlenir.) Hacı Rüstem( Yukarı Sazan 'ın kahvehanesini işleten sahtekar biridir. Kaçakçılık yapar. Halkı kin ve öfkeye sürükler. Ömer i köyde barındırmak istemez.) (Emre Yamak)
Kitabın Yazarı Reşat Nuri Güntekin Kimdir?
Reşat Nuri Güntekin (25 Kasım 1889;, İstanbul - 7 Aralık 1956; Londra), Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Geceve Anadolu Notları gibi önemli eserlere imza atmış romancı, öykücü ve oyun yazarıdır.
Hayatı
1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Babası, askeri tabip Nuri Bey, annesi Kars valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'dır. Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta hayatını kaybetti, tek çocuk olarak büyüdü. Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Reşat Nuri, ilköğrenimine Çanakkale'de başladı. Çocukluk yıllarında dinlediği Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp,sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. Babasının Çanakkale’deki evlerinde zengin bir kütüphanesinin olması onu kitaplara iten ve yazı yazma kültürünün gelişmesini sağlayan bir araç oldu. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yükseköğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.
1927'ye kadar Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Görev aldığı okulların bazıları Bursa Sultanisi, İstanbul Beşiktaş İttihat Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Feneryolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi'dir. 1927’de Erenköy Lisesi’nden yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlendi.
Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı . Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraştı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta “Eski Ahbap” (1917) gibi uzun hikayeler, “Hançer”(1920) ve “Eski Rüya” (1922) gibi sahne eserleri, “Gizli El” (1924) gibi romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu.
Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştan başa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu.
1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü. 1941’de tek çocuğu olan kızı Ela dünyaya geldi.
1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. Güntekin daha sonra müfettişlik görevine geri döndü ve 1950'deBirleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. 1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı.
Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyeti üyeliği yaptı. Güntekin'e Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956 günü, Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.
Levent’te oturduğu sokağa “Çalıkuşu” ismi, Kadıköy’de ve İzmir’de bir ilköğretim okuluna ve Fatih'te bir tiyatro sahnesine Reşat Nuri Güntekin ismi verilmiştir.
Eserleri Hakkında Bilgiler
Yazar, öykü, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Kahramanları genelde tek yönlüdür. Olay kahramanlarını çevreyle birlikte verir.
Anadolu insanını iyi tanıdığını eserlerinden anlaşılır. Bazı eserlerinde genç cumhuriyetin toplumsal ideallerini işlemiştir. Reşat Nuri Güntekin eserlerine konuşma dilinin zenginliğini zorlanmadan yansıtır.
Çalışma Yöntemi Hakkında
Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryoları olduğunu söyleyen Reşat Nuri, Hikmet Feridun'la yaptığı bir konuşmada çalışma yöntemlerini şöyle açıklar:
"Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudi fıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudi fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vak'a olur, beni alâkadar eden bir vak'a.. Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. (Şu vak'ayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzuu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzunun planını yapıp da yazmağa başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını tayyederim, atarım, çıkarırım. Vakaları retuş ederim. Tipleri develope ederim (geliştiririm).. Yazma işine başladığım zaman da çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela umumi bir şema yaparım. Fakat eser henüz definitif (kesin, belirli) olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, vakalar vardır, eserin ana hatları vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriyetle hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak'alar, yeni şahıslar gelir. (Muhit dergisi, 1933; anan: Muzaffer Uyguner, Reşat Nuri Güntekin, Ağustos 1967) Kişilerine sevgiyle sokulan bir romancıdır Reşat Nuri. Genellikle onların gerçek yaşamlarındaki en belirgin özelliklerini yitirmeden yansıtmaya çalışır. Gözlem yeteneği yaşama çok geniş bir perspektiften bakma imkânını sağladığı için romanları geçiş dönemi yaşayan ülkemizden "insan manzaraları" çizme başarısına ulaşmıştır."
Reşat Nuri Güntekin Kitapları - Eserleri
- Çalıkuşu
- Acımak
- Yaprak Dökümü
- Anadolu Notları 1-2
- Yeşil Gece
- Leyla ile Mecnun
- Kan Davası
- Damga
- Dudaktan Kalbe
- Akşam Güneşi
- Bir Kadın Düşmanı
- Değirmen
- Kızılcık Dalları
- Olağan İşler
- Miskinler Tekkesi
- Eski Hastalık
- Ateş Gecesi
- Gökyüzü
- Gizli El
- Harabelerin Çiçeği
- Sönmüş Yıldızlar
- Tanrı Misafiri
- Kavak Yelleri
- Son Sığınak
- Hadiye'ye Mektuplar
- Salgın - Madalyonun Ters Tarafı
- Eski Ahbap
- Balıkesir Muhasebecisi - Tanrıdağı Ziyafeti
- Hülleci
- Eski Şarkı / Yaprak Dökümü
- Bir Kır Eğlencesi
- Gizli El - Sahne Işıkları
- Bir Köy Öğretmeni
- Roçild Bey
- Çalıkuşu
- Madalyonun Öteki Yüzü
- Yeşil Gece
Reşat Nuri Güntekin Alıntıları - Sözleri
- "Ben sevmeyi onların hepsinden daha iyi biliyorum.." (Olağan İşler)
- Ne bileyim, insan kalbi, öyle anlaşılmaz bir şey ki!.. (Çalıkuşu)
- — Bu acı, zamanla geçer mi acaba enişte? — Her yara gibi o da kapanır kızım,.. Bahusus sen, hemen hemen çocuksun... Önünde bütün bir hayat var... izi bile kalmaz... Bu teselli sözleri onu bilâkis daha ziyade meyus etti. — Ne fena bir şey söylediniz enişte... - Niçin? — Çünkü ben, bu yarayı çok seviyorum. (Akşam Güneşi)
- Fakat hiddet, insana neler yaptırmaz? (Gökyüzü)
- Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek: "Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!" dedi. (Eski Hastalık)
- Aynı duayı birbirimden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar. (Çalıkuşu)
- Tevekkeli dememişler, deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz diye... (Değirmen)
- O mesut olursa ben ziyan olan gençliğime acımayacağım. (Dudaktan Kalbe)
- Atalarımızın "Ar ve hayâ perdesi yırtılmak" diye pek düşündürücü bir tâbirleri vardır... İnsanın öyle şeyleri saklayıp bir anda ortaya çıkardığı oluyor ki... (Kavak Yelleri)
- " Benim derdim başka... Herkesin bir şeyden şikayeti var; benimki belli değil... Düşünmek, istemek... Hoş bir şey olacağını tahmin ediyorum. Ben, o kadar fukarayım ki..." (Son Sığınak)
- "Meğer ben seni ne kadar severmişim..." (Dudaktan Kalbe)
- "Benim asıl davam kendi kendimle.." (Gökyüzü)
- Gülmesini biliriz biz yalandan. (Damga)
- Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu. (Sönmüş Yıldızlar)
- İnsan, sırası geldikçe eğlenmeli, ama bütün aklını da eğlenceye vermemeli! (Kızılcık Dalları)
- Kurdun çocuğu nihayet kurt olur. (Kızılcık Dalları)
- Bazı tesadüfler insana elli senede öğrenemeyeceği şeyleri iki dakikada öğretiyor. (Eski Ahbap)
- İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım.O kanaatle öleceğim. (Eski Şarkı / Yaprak Dökümü)
- İlim para ile satılmaz... (Kavak Yelleri)
- Bu dağ tepesinde bütün dünya ile alakasını kesmiş garip, fakir köylülerin cehaletlerinden başka ne günahları olur? (Salgın - Madalyonun Ters Tarafı)