Kanlı Topraklar - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kanlı Topraklar kimin eseri? Kanlı Topraklar kitabının yazarı kimdir? Kanlı Topraklar konusu ve anafikri nedir? Kanlı Topraklar kitabı ne anlatıyor? Kanlı Topraklar kitabının yazarı Orhan Kemal kimdir? İşte Kanlı Topraklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Kemal

Tasarımcı: Utku Lomlu

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752894150

Sayfa Sayısı: 377

Kanlı Topraklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Orhan Kemal, çağdaş Türk romanının omurgasını oluşturan yazarlardandır. Kanlı Topraklar ise onun en önemli yapıtları arasında gösterilir.

Yüksek bir tempo, karmaşık olay örgüsü, su gibi akan bir dil.. Başarılı karakter analizleriyle, Kayseri kültürünün o dönemlerdeki panoramasını da sunar bize Kanlı Topraklar.

Anlatımdaki akıcılık ve karakterlerin canlılığı, okuru öyküye dahil eder. Orhan Kemal, yargılamadan anlamanın, Yukarıdan bakmadan anlatabilmenin, öğreticilik taslamadan eğitmenin de ustasıdır.

Kanlı Topraklar, bu ustalığın bütün göstergelerini içinde barındıran, samimi bir roman...

Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır.

Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir.

Orhan Kemal umudu ve aydınlığı yeniden kazanmamız için yol gösterir bize.

Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal'in kitaplarını yayımlamaktan onur duyuyoruz.

Kanlı Topraklar Alıntıları - Sözleri

  • Her Firavun'un bir Musa'sı var, dur bakalım... Gün ola harman ola.
  • Yaşayan görür...
  • “Allah, fakir fukaranın dayandığı bir kuruntudur, kuruntu!”
  • Kul istemesini bilmeli ki , Cenab-ı Allah versin . Kul istemesini bilmez , kaderine razı olur , bir lokma bir hırkaya kanaat ederse . Cenab-ı Allah ' ın elinden ne gelir ?
  • Gün bugün , saat bu saat , fırsat da bu fırsattı. Kovulmasını istiyordu . Çıkarı kovulmasındaydı . Yoksa bilmiyor değildi herifin sapına kadar dürüst , sapına kadar çalışkan , sapına kadar ırz ehli , tek kelimeyle namuslu olduğunu . Çevresinde böylesine namuslu insanların bulunmasını istemiyordu !
  • İnsan çok sonra gelmişti yeryüzüne. Çok sonra gelmişti ama, çok önce gelen toprakların da, tohumun da, hatta sert rüzgarların da canını sıkmış, rahatını kaçırmıştı.
  • -Kur'an türkçeye çevrildi ya... + Sus, kafir olursun! Kur'an hiç bir dile çevrilemez!
  • -Bu cahillerin yanında böyle şeyler konuşmayalım! +Ne olur? -Gözleri açılır. +Fena mı? -Fena Tabii. +Neden? -Nedeni var mı? Onlar da ağa olmaya kalkar! +Kalksın... -Ohoooo, sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?
  • “Öfkede akıl var mıydı?”
  • Topraksız insan Çukurova'da hiçbir şeydir.
  • Körlerin yanında şaşı, badem gözlüdür.
  • Sabır ile koruk helva, dut yaprağı atlas olur.
  • Hukukun hukuksuzluğu yıkılmalıdır.

Kanlı Topraklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Orhan Kemal'in Çukurova sıcağı kokan kitapları.: Orhan Kemal'in okuduğum on dördüncü kitabıydı. Diğer kitapları gibi Çukurova topraklarını, Çukurova'nın insanını anlatan bir kitaptı. Orhan Kemal'in kitaplarını okurken asla yabancılık çekmiyorsunuz, doğru tabir olursa şayet "günlük bir dizi" akıcılığında kitabın herhangi bir sayfasından olaya dahil olup karakterlerle birlikte kitabı yaşamaya başlıyorsunuz. Bundan önce okuduğum kitaplarına nispeten Kanlı Topraklar'da daha ustaca işlenmiş bir olay örgüsü gördüm. Klasik bir deyimle Orhan Kemal'i bir Anadolu yazarı yapan en önemli şey bence bir Adanalı olarak söylemem gerekir ki yazdığı eserlerinde yaşadığı yörenin, içinden çıktığı toprağın deyimlerini ustaca kullanmasıdır. Çukurovalı olan birinin akıcı bir şekilde okuyacağı satırları bir yabancının da okurken öğrenerek o akıcılığa kavuşmasını okuyucuya fark ettirmeden sağlıyor. Kanlı Topraklar'ın okuduktan sonra okura edebi açıdan pek bir şey katmadığı kanısındayım. Fakat vaktiniz varsa, Adana'nın sıcağını merak ediyorsanız ve bir sürelik de olsa toprak insanlarının hayatını izlemek hatta dahil olmak istiyorsanız; herhangi bir Orhan Kemal kitabını alıp istediğiniz yerde, istediğiniz vakitte okumaya başlayabilirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum. (Sultan)

Orhan Kemal in herkesin birbirinden ahlaksız ,birbirinden çıkarcı olduğu , son gülenin hiç de iyi gülmediği gülecekse de bunu en ahlâksızının başaracağı romanı. Halkın geçim sıkıntısını, toprak kavgalarını, fabrika işçilerinin çektiği zorlukları tam anlamı ile eserlerine yansıtan bir tavrı vardır. Hiç emek vermeden türlü kurnazlıklar ile fabrikaya çöken Nedim Bey karşılıyor bizleri kapıda. Acıma duygusundan yoksun, emeğe saygısız ve dini imanı para olan bir karakter. Kimseye sevgi ve merhamet göstermeyen Nedim Bey’in tek zaafı Nuri. Nam-ı diğer Topal Nuri. Onunla aynı havayı çaldıklarından dolayı iyi anlaşıyorlar çünkü Nuri, Nedim’in yolsuzluklarına çanak tutan, sürekli patronunu pof poflayan bir tip. Bir de kantarcı Mustafa’mız var. İşini hakkıyla yapan, yaptığı işe kanaat eden bir karakter olmanın yanı sıra oldukça da saf bir adam. Mustafa’nın karısı Şehnaz ise gözü dışardaki güçlü ve zengin erkeklerde olan aç bir tip. kitapta iyi ve saf olanın yerinin olmadığı her kurnazlığın ve düzenbazlığın yer aldığı bir kitap . İçimizde hâlâ Topal Nuriler, Nedim Ağalar, Kabak Hafızlar, Şehnazlar, Hakkı Bey ve Sinan Efendiler var. Ülke hâlâ sıcak, fazla uzağa gitmiş olamazlar. (irem Tarhan)

Orhan Kemal'in herkesin birbirinden ahlâksız olduğu, son gülenin hiç de iyi gülmediği, gülecekse de bunu en ahlâksızının başaracağı romanı. Bir zaman önce incelemesini yazmak için kolları sıvasam da derli toplu bir şeyler yazmayı beceremediğim, ama son zamanlarda belayla, haksızlık ve huzursuzlukla olan münasebetimin ilerlemesi karşısında hiç olmazsa yazar da rahatlarım zannıyla tekrar girişiyorum bu işe. Toplumların tarihini savaşlar, aklın tarihini icatlar ve siyasetin tarihini de silahların belirlediğine dair kaba taslak bir inancım varken, bu ülkenin değişen tarihi, yönetim tarzı, yönetici kadrosu, kaynakları, sınırları, vizyonu, misyonu, başarıları, kaosları... her ne varsa başka bir tarihle birlikte değişime uğrayan, onların değişmesinin yanında değişmeyen, kaybolmayan, etkisi cılızlaşmayan, cılızlaşmak şöyle dursun azalmayan, bunaltan başka olguların da olduğuna da sarsılmaz bir inançla bağlanmanın nesi yanlıştı ki? Din düşmanlığının değil ama din tüccarlığının kötü oluşu gibi. Parayı elde edenin öteki herkes üzerindeki tahsilsiz cehaleti mesela. Düşünmeye olan alerji bilhassa. Bilmeyenin, bilenlere üstünlüğünü maddiyatı elinde değnek gibi taşıyıp nihayetinde halkın elinde avucunda ne varsa onlara tasallut etmeye varan zorbalığı da sayılabilir. Bu uğurda dönemin siyasal ideolojisinin de avamdan yana olmayıp kafası boş, edebi hiç olanlardan yana saf tutmasını da eklemek gerekir. Bu topraklarda bazı tabular yıkılmaya başlamazsa zaman değişir, fikir değişir, insan değişir, tarih değişir talih değişmez. Bunu ince bir kurguyla, kusursuza yakın bir üslupla anlatan bu eseri okumak gerekir. Tamam, amaçları uğruna bütün araçları mübah sayan bir Topal Nuri var, hatta bu ilk okuyuşta "tam bir Machiavelci" diyebileceğim kıvamdaydı. Çok biliyoruz ya, Machiavelci deyince yırtıyoruz icabında. Ama buraya kadar gelince Cumhuriyetin ilk yıllarında Ermeni mallarına konmanın da acaba Machiavelci bir tarafı var mı diye düşünmeye cüret etmedim değil, ta ki Orhan Kemal'in "doğruluğa fazla önem vermek enayiliktir" demesine kadar. Yırttık dediysek canımıza da susmadık henüz. Yine de bir yerde, hatta her yerde meseleye ve işe kurallar nispetince, iştahla ve fayda gözeterek sarılanların aksine bunca eziyet yerine yalnızca doğru ata oynayıp göz boyayarak ulaşanlar; fayda veren değil, uyuşturan bilgiye daha ehemmiyet veren, yapan değil yapmış gibi görünenlerin, çok çalışmayanın hatta hiç çalışmayanın ama çalışıyor gibi görünenlerin olduğu; paranın önemini olmadığı, mühim olan miktarının olduğu gerçeğini unutmayanların kol gezdiği; bu günün ezilen, hakarete uğrayan ve öteki ilan edilenlerinin bir sonraki ezen, hakaret eden ve öteki ilan edenler olacağının; bir dönemin "milli zengin" yetiştirme hevesinin usulsüz zenginleşmesine razı gelenlerin olduğunu hangimiz inkâr edebiliriz? Hiç. Bu kitap da dünya ahiret şahidimiz olmaya meyilli işte. Mesele kanlı "topraklar" olunca tahmin edebileceği gibi Çukurova'nın kurak coğrafyasında cereyan eden olaylar kendisini finalde kimseye yâr olmayan (elbette kurnaz ve düzenbazı ayırıyorum) bir noktada bitiyor. Dert bu değil. Dert, anladığım kadarıyla kendisine özgü üretim biçimi tasarlamayı ve icra etmeyi beceren her sistemin yine kendisine has zaman ve mekân algısının mutlak olacağı ve cillop gibi de yürüyeceği gerçeğidir. Dert, budur. Velev ki romandaki işleyiş hâlâ sürüyor, o zaman da bütün marjinal ve sürüden ayrılan idealist kuzu tavrı bile o zaman ve mekânın içerisinde cereyan edip duruyor demektir. Yani en anarşistimiz bile olsa olsa daha çok onlardandır. Romanı okuyanlar da hissedecektir zaten. Karla kaplı bir alanda karda yol açmak için cüret edip yürüyen ilk ayak izleri eğri gitse bile, yol artık odur. Ha, dile pelesenk olan "yeniden üretim" de böylece asıl anlamına kavuşuyor: sistemi devam ettirmek. Nokta. Bitti. İçerikle ilgili detaylı şeyler yazıp kitabı zedelemek istemiyorum fakat herkes kitabın bir yerinde kendisini bulacak, kitap bittiğinde vicdan sahiplerinin kurnazlara, iffet sahibi olanların iffetsizlere, düşünenlerin düşünmeyenlere, halkın bireylere karşı nasıl kaybettiğini görecek, esasında bu çarkın hâlâ nasıl döndüğü üzerinde konuşacak çok şeyi olacaktır. İçimizde hâlâ Topal Nuriler, Nedim Ağalar, Kabak Hafızlar, Şehnazlar, Hakkı Bey ve Sinan Efendiler var. Ülke hâlâ sıcak, fazla uzağa gitmiş olamazlar. Ha, unutmadan... Kişiler önemli değil, fikirler, ekolleri önemlidir. Kitap bunu versin, kâfi. (Hüseyin HAKAN)

Kitabın Yazarı Orhan Kemal Kimdir?

15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmetle tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.

Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eserlerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.

Orhan Kemal Kitapları - Eserleri

  • Eskici ve Oğulları
  • Bereketli Topraklar Üzerinde
  • 72. Koğuş
  • Cemile
  • Murtaza
  • Ekmek Kavgası

  • Baba Evi
  • Hanımın Çiftliği
  • Avare Yıllar
  • Önce Ekmek
  • El Kızı
  • Tersine Dünya
  • Gurbet Kuşları

  • Baba Evi - Avare Yıllar
  • Evlerden Biri
  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl
  • Çamaşırcının Kızı - Küçücük
  • Kötü Yol
  • Devlet Kuşu

  • Kardeş Payı
  • Arkadaş Islıkları
  • Kaçak (Hanımın Çiftliği 3)
  • Bir Filiz Vardı
  • Kanlı Topraklar
  • Dünya Evi
  • Müfettişler Müfettişi

  • Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2)
  • Suçlu
  • Sokaklardan Bir Kız
  • Grev
  • Sarhoşlar
  • Yalancı Dünya
  • Küçücük

  • Sokakların Çocuğu
  • İnci'nin Maceraları
  • Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı
  • Yüz Karası
  • Serseri Milyoner - İki Damla Gözyaşı
  • İstanbul'dan Çizgiler
  • Yağmur Yüklü Bulutlar - Dünyada Harp Vardı

  • Elli Kuruş Çikolata
  • Kırmızı Küpeler / Babil Kulesi
  • Serseri Milyoner
  • Yazmak Doludizgin
  • Kenarın Dilberi
  • Elli Kuruş
  • Önemli Not!

  • Hanımın Çiftliği
  • Yağmur Yüklü Bulutlar
  • Senaryo Tekniği ve Senaryolar
  • Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı
  • Eskici Dükkanı
  • Bütün Oyunlar 1
  • Arslan Tomson

  • Bütün Oyunlar 2
  • Farecik - Uyku
  • Küçükler ve Büyükler
  • Arka Sokak
  • Aslan Tomson - Köpek Yavrusu
  • Kaybolan Romanlar
  • Hanımın Çiftliği

  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Boyacı
  • Önemli Not! - Orhan Kemal Soruyor
  • İstanbul İstanbul

Orhan Kemal Alıntıları - Sözleri

  • Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi, soyundu, vurdu kafayı.  Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün? Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu. (Kötü Yol)
  • Genç kadın gene çekmedi. (Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı)
  • Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? Muhsin usta gözlüğünü çıkardı, Camlarına hohladı, sildi, gözüne takarken: — Bitmeyecek, dedi. — Hiç mi? — Hiç. — Niyetin katip olmak mı yani? — Hayır. — Ya? — İnsan olmak! (Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1))
  • Bütün namuslu insanlar, hırslı insanlar, kursağında haram yutmıyan insanlar böyle efendi... (Eskici Dükkanı)
  • Gökteki ay kirli bulutların gerisinde yüzüyordu sanki. Şehir uykudaydı. Çok uzaklardan berrak gecenin derinliklerinden çalgı sesleri yüzerek geliyordu. Duymuyordu. (Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı)
  • Seni neden sevmiyor, istemiyorlar? (Senaryo Tekniği ve Senaryolar)

  • “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.” (Bereketli Topraklar Üzerinde)
  • Uzun uzun dikilmişti oracıkta. Evlerinin oluklu çinko duvarlarına dayalı sırtı, göğün derinliklerine kaçıp giden ayın ışıltısı, babasızlığın acısıyla yanan ufak yüreği. (Kaçak (Hanımın Çiftliği 3))
  • Dostunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, kadın bir parça aykırı geliyordu. (Sokaklardan Bir Kız)
  • "Ne anlayacak? Gezdiği Antep, yediği pekmez!" (72. Koğuş)
  • Yeni bir sigara yaktı. (Kaybolan Romanlar)
  • Yanımda sen olduktan sonra ben de yatabilirim mezarlıkta. (Sokakların Çocuğu)
  • ' Hapishane nasıl yer? ' ' Bırak. İnsanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirmek istersen at oraya. İşsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört duvar arasında can sıkıntısından birbirlerini yiyorlar. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. (Sokaklardan Bir Kız)

  • Bu dünyadan, bu dünyanın patlamaya hazır mayınlar gibi yaşayan, başıboş insanlarından korkuyorum... (...) İçimin derinliklerinde bir yerleri kemiren dert bu derttir... (Serseri Milyoner)
  • Çıldıracaktım, iş neredeydi? Kime gitsem de iş istesem, aldığım karşılık değişmiyordu: "Yok!" (Arkadaş Islıkları)
  • "Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?" (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her seyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlat maya yetmez. (Cemile)
  • Doğanlar hiç ölmese...İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi? Sanki yemiyorlar mı? (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Haysiyet, şeref, namus... Evet ama yenir miydi bunlar, içilir mi? (Küçücük)
  • Ne diye geleceklerdi? Kirli yüzleri alelade beyaz kağıtlarla gizlenmeye çalışılmış kerpiç duvarlarını, çatlak aynasını, şeker sandıklarının birleştirilmesinden meydana gelmiş karyolasını görmeye mi geleceklerdi? Yoksa, sakat bacağı tahta parçasıyla kabaca yamanmak istenmiş külüstür masasını mı? Allah göstermesindi! Onlar gelmek istese bile önler, yüz karası zannettiği fakirliğini onlara, o zengin kızlarına asla göstermek istemezdi. (Kenarın Dilberi)