Kapıların Dışında - Wolfgang Borchert Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kapıların Dışında kimin eseri? Kapıların Dışında kitabının yazarı kimdir? Kapıların Dışında konusu ve anafikri nedir? Kapıların Dışında kitabı ne anlatıyor? Kapıların Dışında PDF indirme linki var mı? Kapıların Dışında kitabının yazarı Wolfgang Borchert kimdir? İşte Kapıların Dışında kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Wolfgang Borchert

Çevirmen: Behçet Necatigil

Orijinal Adı: Draußen vor der Tür

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750734526

Sayfa Sayısı: 120

Kapıların Dışında Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir. Şimdi her yer enkaz, herkes kaypaktır ve Beckmann nihilist bir tavırla ölümü arzular.

İkinci Dünya Savaşı’nın toplumda yarattığı yıkıcı etkileri ele alan “yıkıntı edebiyatı”nın, HeInrIch Böll’le beraber en önemli temsilcilerinden biri olan Wolfgang Borchert, nasyonal sosyalizmin ahlaki ve fiziksel kurbanlarından biridir. Büyük yankı uyandıran Kapıların Dışında, yazarın tek oyunudur ve ölümünden bir gün sonra sahnelenmiştir.

Kapıların Dışında Alıntıları - Sözleri

  • Akşam akşam karanlıkta su başında dikilenler ya sevdalı çiftlerdir ya da şair.
  • "Bu kalp, sesi kısılana kadar bağırdı da çığlığını hiç kimse duymadı."
  • Aşağıda insanların kulakları tıkalı, yukarıda Tanrı'nın! Tanrı uyuyor, bizse yaşamaya devam ediyoruz.
  • Ölüler bu yüzyılın duvarlarına sinekler gibi yapıştılar. Zamanın penceresi önünde ölüler, sinekler gibi kurumuş, kaskatı yatıyorlar.
  • " Esneyen bütün bir dünya kadar yorgunum ben."
  • Konuş, dünya öyle korkunç sessiz ki! Konuş da bitsin bu büyük yalnızlık!
  • Hayat çiğner geçer. Ezer, yamyassı eder.
  • Birisi ölüyor. Sonra? Sonrası hiç. Rüzgar yine eser.
  • Eskiden sokaklarda sigara izmaritleri, portakal kabukları, kağıt parçaları olurdu; bugünse insanlar var, yerlere serilmiş kimin umrunda!
  • Gerçeğe bağlı kalan ilerleyemez. Gerçeğe bağlı kalan, ancak gözden düşer. Bugün gerçeğin birazını bile öğrenmek isteyen var mı?
  • Başka bir şey istediğim yok ki! Yalnız uyumak. Derin, deliksiz uyumak.
  • Biz seni az mı aradık, Allah Baba, her yıkıntıda, mermilerin açtığı her çukurda, her gece. Can korkusuyla biz sana seslendik, Allah Baba! Bize yardım et diye haykırdık, ağladık, küfrettik! Sen nerelerdeydin, Allah Baba? Bu akşam neredeydin? Bizden yüz mü çevirdin yoksa? Büsbütün, o güzel, eski kiliselerinin içine mi kapandın, Allah Baba? Feryatlarımız, parçalanmış camların gerisinde kulaklarına ulaşmıyor mu, Allah Baba? Nerelerde kaldın?
  • Uyuyabiliyor musunuz? Geceleri iki bin hayaletle? Uyumayı bırakın, yaşayabiliyor musunuz, haykırmadan bir dakika yaşayabiliyor musunuz?
  • Biz romantizmden uzak, realizme yakın, azimli bir gençlik arıyoruz; öyle bir gençlik ki hassasiyeti bir yana bırakacak, objektif ve hâkim, hayatın karanlık sayfalarına cesaretle bakacaktır. Biz gençlere muhtacız, dünyayı olduğu gibi görecek bir nesle muhtacız. Gerçeği her şeyin üstünde tutan; planları, tasavvurları olan bir nesle muhtacız. Bu tasavvurların öyle çok derin hikmetler olmasına da lüzum yok. Bunlar öyle eksiksiz, olgun, süzülmüş şeyler olsun demiyoruz asla! Bir çığlık olsun, gönüllerinden kopan bir haykırış olsun.
  • ...atacağım her adımda gerilemekten korkuyorum. İşte budur benim derdim.

Kapıların Dışında İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yazılmış en iyi savaş karşıtı, savaşın iç yüzünü, üzerimize kabus olup çöküşünü anlatan kitap hangisi? Hepsini bir kenara bırakın. Şimdiye kadar size önerdiğim, okuyun diye ısrar ettiğim bütün kitapları da kenara koyun! Kapıların Dışında'ya verin önceliği. Wolfgang Borchert, ikinci dünya savaşını yaşamış, 3 yıl cephede bulunmuş, döndüğünde ise 'kapıların dışında' kalmış bir yazar. Savaşın ruhunu bu denli hissederek ve hissettirerek anlatmasının sebebi bu. Savaştan dönüyorsun fakat sen o eski sen değilsin. Bıraktığın yer, bulmayı umduğun gibi değil. Ailen yok. Nefes alamıyorsun. Hayat yok! "Her yer enkaz, herkes kaypak." Okurken, yazarın her satırda acı çektiğini anlıyorsunuz. Üstelik, yazdıklarını yaşadığı için de iki kez çekiyor bu acıyı. Hayır bin kez! Hayatta olduğu, nefes aldığı her an acı çekiyor. Sizin de okurken onunla birlikte ciğeriniz tükeniyor. Bu nedenle mutlaka, mutlaka okumalısınız bu kitabı ya da tam da bu sebeplerle okumayın. Çünkü, binlerce ölü gördükten sonra bir daha eskisi gibi olamayan; savaşa, savaş emri verip de karısının sıcacık koynunda yatmaya devam edenlere, düzene, hayata, Tanrı'ya isyan eden Wolfgang Borchert, sizin de kitabı okuduktan sonra eskisi gibi olmanıza izin vermeyecek. Kitap yorumlarımı paylaştığım YouTube kanalım: http://www.youtube.com/klasikokur (Begüm Çakır)

KAPILARIN DIŞINDA ÖLÜMÜN İÇİNDE: YouTube kitap kanalımda Wolfgang Borchert'in hayatını ve kitaplarını kronolojik okuma önerimle birlikte yorumladım: https://youtu.be/yAaaSmtCYn0 "İnsanın her gün yaptığı en iyi şey intihar etmemeye karar vermektir." Albert Camus Hayatımda bir kitabı nadir olarak 4 kez okurum. Ama evet, "Kapıların Dışında" kalmış olanları, bencil yaşantılara duyulan kayıtsızlığı ve insanların rahatlığını anlamak için bu çekici kafamıza aslında onlarca defa indirmek lazım. Camus haklıydı aslında. Beckmann'ı da görmemişlerdi. Belki de sırf benim gibi 25 yaşında, miyop ve dalga geçilen bir gözlüğü olduğu için. Görmezden gelmişlerdi. Savaş toplumlarında herkesin kapısı kapalı kalmak zorundaydı. İnsan, kitap/kapilarin-disinda--76370 cevapsız kalıp intihar etmeden yaşamayı öğrenmeliydi. Savaş insanın üstüne sürülen bir görünmezlik kremiydi. İnsanlar artık Allah'a değil ölüme ve öldürmeye inanıyordu o yıllarda. Kıble savaştı. Savaşın kahramanları da sıcak evlerinde rahat bir şekilde yaşamlarını sürdüren komutanlar. Putun ölüm olduğu yerde komutanlar savaş peygamberleriydi. Arkalarında bıraktıkları cesetler ise tarihte bir nicelikten fazlası olmayı başaramadı. Sorumluluklar vardı. Ama yine de gülmeliydiniz. Çünkü atmosferiniz olan halk gülmenizi, keyifli olmanızı, yaşamdan keyif almanızı ve neşeli görünmenizi isterdi. Gülmeyen, kapıların dışında kalırdı. Sevincin militaristleştiği yerde insanın içini yiyip bitiren kederler ve yadsınmış sorumluluklar ordusu antimilitarizm olarak belirlenmişti rütbece üstünler tarafından. İntihar edip kolayca bu yaşam yükünden kurtulmak varken neyi bekliyorduk? Sahi, yazar/Virginia-Woolf'un bir bildiği mi vardı? yazar/stefan-zweig'ın bir bildiği mi vardı? "Yaşamak istemem artık aranızda" diyen Yavuz Çetin'in bir bildiği mi vardı? Zebercet'in bir bildiği mi vardı? Herkes intihar etmek için neyi beklerdi? Beckmann neyi bekliyordu? Niçin yaşıyordu? Kim için, niçin, neden yaşıyordu? Hayat tamamıyla bir savaştı hem. Bu yaşam savaşında kitap/kapilarin-disinda--76370, gerçeğin yadsındığı, soruların cevapsız kaldığı, kapıların insanın yüzüne teker teker vurulduğu, yaşamanın anlamsız hale geldiği o ince sınırdaki anlam arayışıydı. Fakat nafile. Cevapsız kalmak için yaşayan insanın cevap arayışı da bir fiyaskodan ibaretti. Yıkım edebiyatının varlığında inşa edilen mutlu hayatlar tamamen sahte bir silüetler ordusuydu. Beckmann ve Borchert... Müzikal ahenk olarak aslında isimler de birbirine ne kadar benziyor. Zaten Borchert bunu yapmayı severdi. Beckmann gibi hayatı boyunca yaşama sevinci ve ölüm düşünceleri arasında gidip gelen, ülkesinin acılarına bir türlü kayıtsız kalamayan ve karşılarındaki insanların rahatlığına bir türlü akıl sır erdiremeyen bir Borchert yok muydu zaten? Eh, Rimbaud da zaten dememiş miydi, "Dayanılmaz olan tek şey, hiçbir şeyin dayanılmaz olmamasıdır." diye? Rimbaud çok haklı değil mi? Eee, bu kitabı okumak için hala neyi bekliyorsunuz peki, bir savaşın daha çıkmasını mı? black ve nigra olmasaydı bu kısa ama insanı çarpan kitapla tanışamazdım sanırım, eksik olmayın. (Oğuz Aktürk)

''Birisi ölüyor. Sonra? Sonrası hiç. Rüzgâr yine eser.'': Okuduğum en etkili eserlerden biri olduğu için belki sizin de okumanıza vesile olmak için bu incelemeyi yazıyorum. 119 sayfa boyunca bir adamın bedenen olmasa bile ruhen çoktan ölmüş olmasını okuyoruz. Ana karakterimiz bir savaşa gidiyor ve 3 yıl sonra geri geliyor. Savaşa gitmeden önce evlidir, ailesiyle mutludur. Ancak geri döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir, buna kendisi de dahil. Çok zor geçen savaş atmosferinden sonra ağır bir psikolojik bunalıma giren karakterimiz artık hayalle gerçeği birbirine karıştırmaktadır: Emrinde ölen 11 askeri de yanında getirmiştir... [Bu paragraf küçük bir spoiler içerir] Kitabın bir bölümünde karakterimiz savaştaki bir komutanına günlük yaşamında rastlıyor ve emrinde ölen 11 askeri unutamadığını söylüyor ama komutanı umursamıyor. Komutanı o sırada ailesiyle yemek yemektedir ve mutludur, oysaki onun da emrinde binlerce kişi ölmüştür. Savaşın insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini tek bir bireyin yaşadıkları üzerinden anlatan bu eser beni çok etkiledi. Kitap temelde savaşa karar veren insanların işin sonunda hayatlarına kaldığı yerden devam edebilmesini ancak asıl tahribatı geriye kalan insanların yaşamasını eleştiriyor. Ayrıca zor bir dönemde, savaş sesleri devam ederken yazılmış ve yayımlanmış bir eser. İleride daha iyi bir savaş karşıtı eser okuyabilir miyim, bilmiyorum. Kitabı kitaplığımın özel bir köşesine koydum arada bakışıyoruz. Bakalım, etkisi biraz sürecek gibi. Neyse; okuyun, okutun diyorum ve daha fazla uzatmadan kaçıyorum. (YecBRO)

Kapıların Dışında PDF indirme linki var mı?

Wolfgang Borchert - Kapıların Dışında kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kapıların Dışında PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Wolfgang Borchert Kimdir?

Wolfgang Borchert, zorlu bir hayatın izlerini eserlerine başarıyla yansıtmış bir yazar olarak XX. yüzyıl edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Borchert, Heinrich Böll ve Wolf Dietrich Schnurre'yle birlikte yıkıntı edebiyatının temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor.

1921 yılında Hamburg'da dünyaya geldi. 15 yaşındayken şiir yazmaya başladı. 17 yaşına geldiğinde ise oyuncu olmak istediğine karar vermişti. 1941 yılının mart ayında Hannover Bölge Tiyatrosu'yla bir anlaşma yaptı. Ancak aynı yılın haziran ayında askere çağrılınca güzel günler sona erdi. 1942'de askerdeyken kendi kendini yaralamakla suçlandı, ama beraat etti. 1943 yılına kadar hayatı savaşın ortasında ya da ayrılıkçı ifadeler suçlamasıyla, hücrede geçti. Tifüs şüphesi ve sarılık nedeniyle ordudan terhis edildikten sonra, bir süre kabare sanatçısı olarak çalıştı. Bu kez de Goebbels'i bir parodisine konu edindiği için dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Berlin'de yakalanmasının ardından Borchert'e yeniden cephe yolu görünmüştü. 1945 yılında birliği Fransızlara teslim olunca, ordudan kaçmayı başardı. Hamburg'a döndüğünde ağır hastaydı. 1946 yılında şiirleri "Fener, Gece ve Yıldızlar" adı altında bir kitapta toplandı. O dönemde "Karahindiba" başta olmak üzere 24 kısa hikâye kaleme aldı. Borchert onu ölümsüzleştiren tiyatro oyunu "Kapıların Dışında"yı 1947 yılında bir hafta içinde yazıp bitirdiğinde sağlığı artık iyiden iyiye bozulmuştu. Üç hafta sonra radyo oyunu olarak yayımlanan bu eserin ardından da tam 22 hikâye yazdı. "Kapıların Dışında" onun ölümünden bir gün sonra, 21 kasım 1947'de, ilk kez Hamburg Oda Tiyatrosu'nda seyircilerle buluştu.

Wolfgang Borchert Kitapları - Eserleri

  • Kapıların Dışında
  • Hayır De!
  • Ama Fareler Uyurlar Gece
  • Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar
  • Fener, Gece ve Yıldızlar
  • Bu Salı
  • Dışarda Kapının Önünde ve Seçme Kısa Hikâyeler
  • Bütün Nesirleri
  • Üzgün Sardunyalar

Wolfgang Borchert Alıntıları - Sözleri

  • Biz bowling oyuncuları Ama gülleler de biziz Devrilen kukalar da Ve gümbür gümbür öten Oyun yeri, yüreklerimiz. (Bu Salı)
  • Bağlılığa ve derinliğe sahip olmayan bir nesiliz biz... Şanssız nesiliz biz, yurtsuz, vedasız... sevgimiz acımasızdır ve gençliğimiz gençsizdir. (Bütün Nesirleri)
  • Korkuyoruz! diye bağırıyorum. Yaşamak istiyoruz! diye bağırıyorum. Tahtadan ve umuttan kulübelerde yaşamak! (Bu Salı)
  • Senin olduğun yer hoştur her zaman. (Bütün Nesirleri)
  • Sen, havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYlR de! (Hayır De!)
  • Ve ardından iskeleti gösterdi. Gülme bak, dedi, ama işte buyum ben. Aklın alıyor mu ha? Sen nasılsa beni tanıyorsun. Kendin söyle, burada yatan ben olabilir miyim? Söyle, olabilir miyim? Bu, bana müthiş yabancı bir şey değil mi ha? Benden hiçbir şey yok ki bunda. Kimse dünyada tanımaz beni böyle. Ama ben buyum. (Bu Salı)
  • İnadımdan belki? İnattan gülüyor, yemek yiyor, uyuyor, sonra yine uyanıyorum. Sadece İnadımdan. (Bütün Nesirleri)
  • Evet, hiç değilse ben ölünce bir fener olsam; tek başıma geceleri, uykulardayken dünya, gökte ayla senli benli sohbete dalsam. (Fener, Gece ve Yıldızlar)
  • “kokun...” diye fısıldadım ben sesimi daha da alçaltarak; “sen sevgi gibi kokuyorsun...” (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Öyle koşar gibi yürümen gereksiz , arkandan geleceğim nasıl olsa. (Üzgün Sardunyalar)
  • Ve sardunyalar , onlar da tıpkı kız gibi üzgündü. Hiç değilse öyle kokuyorlardı. (Üzgün Sardunyalar)
  • "Sonunda rüzgar kalacak yalnızca. Tümü silinip gidince ortadan, gözyaşları, açlık, motor sesi ve müzik, tümü gidince, yalnızca rüzgar kalacak. Taşlar, caddeler, hatta ölümsüz sevgiler yok olacak, bir tek o sürdürecek yaşamını. Ve karla kaplı mezarlarımızın üstündeki çıplak çalılarda avutucu ezgilerini söyleyecek. Ve yaz geceleri o güzelim çiçeklere kur yapacak, dans etmeleri için çalıp söyleyecek; bugün, yarın, her zaman." (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • İşte böyleyiz biz, yanılsamalardan uzak, kafalarında akla gelmedik büyük hayallerle yaşayan biz insanlar. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Deniz feneri olsaydım gecede, Fırtınada ışıktım balıklara, vapurlara, kayıklara ne yazık ki ben kendim batmak üzre bir gemiyim! (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Rüzgarla kopup gelen bereketli topraksın sen, balıktan ve çiçekten bir çocuksun sen. (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Ve kimseler işitmiyordu cılız çığlıklarını. Tanrının yüzü yoktu da. Onun için kulakları da olamazdı kuşkusuz. İşte buydu onların en büyük öksüzlüğü: Kulaksız Tanrı. Tanrı sadece soluk aldırtıyordu kendilerine: Zalim ve yüce. (Bu Salı)
  • Hemen bir şeyler bulup söylemeliyim. Yoksa daha bekleyeyim mi ? Belki konuşursam her şey biter. (Üzgün Sardunyalar)
  • "Bu kalp, sesi kısılana kadar bağırdı da çığlığını hiç kimse duymadı." (Kapıların Dışında)
  • Savaş bitince, asker evine döndü.Ama ekmek bulamadı yiyecek.Derken birine rastladı, ekmek vardı elinde.Adamı vurup öldürdü. Kimseyi öldüremeyeceğini bilmiyor musun, dedi yargıç. Neden öldürmeyeyim, diye sordu asker. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Neden, ah söyle, neden bu denli ufak bizim kalbimiz? Uyu, yavrum, gör güzel düşler bu, her halde karanlık geceden: ki bu kadar yalnızız. (Fener, Gece ve Yıldızlar)