Kırmızı Zambak - Anatole France Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kırmızı Zambak kimin eseri? Kırmızı Zambak kitabının yazarı kimdir? Kırmızı Zambak konusu ve anafikri nedir? Kırmızı Zambak kitabı ne anlatıyor? Kırmızı Zambak kitabının yazarı Anatole France kimdir? İşte Kırmızı Zambak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Anatole France

Çevirmen: İsmail Yerguz

Orijinal Adı: Le Lys rouge

Yayın Evi: Oğlak Yayınları

İSBN: 9799753293753

Sayfa Sayısı: 276

Kırmızı Zambak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İki yıl sonra kendisini bütün gücüyle, gençliğinin bütün ateşi ve yüreğinin bütün temizliğiyle arzulayan Menil'e boyun eğmişti. 'Beni seviyordu, bunun için verdim kendimi ona' diyordu içinden. Acı çekilecek derecede sevildiğini görünce bırakmıştı kendini. Çabucak ve sadelikle vermişti kendini. (..) Aşk da sofuluk gibidir. Geç gelir. İnsan yirmi yaşındayken ne o kadar aşık olur ne de sofu. Özel bir eğilimi, bir tür doğuştan ermişliği varsa o başka. Bir kadın, tutku-aşka, yalnızlıktan ürkmez olduğu yaşta boyun eğer çoğu zaman. Tutku dindışı bir keşişliktir. Bunun için büyük tutkun kadınlar, büyük çilekeşler kadar ender görülür. Hayatı, dünyayı iyi bilenler, kadınların zayıf göğüslerine gerçek bir aşkın dikenli gömleğini seve sevem giymediklerini bilirler..."

Kırmızı Zambak... Dünya aşk edebiyatının bu en önemli klasiği de "Oğlak Klasikleri" arasında...

Kırmızı Zambak Alıntıları - Sözleri

  • İnsan ancak istek duyarsa acı çeker.
  • Beni sevemeyecekseniz, bırakın gideyim. Bir yerlere giderim, sizi unuturum, nefret ederim sizden.
  • Acı kadar hiçbir şey genişletemez aklı.
  • Bilirsin ki seni ancak seninle unutabilirim ben.
  • "Sen gidince, hatıraların geliyor bana işkence etmeye. Bana verdiğin mutluluğun diyetini ödemem gerekiyor."
  • Dar görüşlü değilimdir ben elbette ; ama öyle ahlaksızlıklar var ki tiksindiriyor beni.
  • Hoşuma gidiyordunuz; düşüncelerinizden hoşlanıyordum, artık sizden vazgeçemezdim.
  • Acı kadar hiçbir şey genişletemez aklı.
  • Birbirlerine çarpıp kırılıyor insanlar, karışamıyorlar.
  • insan gönlüne koyduğunu öyle pek kolay çıkarıp atmamalı.
  • Düşünüyorum da... Hayat çok berbat bir şey!
  • "Onu daha az sevmem için hiçbir neden yok."
  • O biliyordu ki aşk ufak çapta kısa bir sarhoşluktu, insan da bu sarhoşluktan biraz üzgün ayrılıyordu...
  • İlk defa seviyorum, beni de biri ilk defa gerçekten seviyor. Korkuyorum.
  • Ne yapayım... Aşka ihtiyacım var benim!

Kırmızı Zambak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

1921 Nobel Edebiyat Ödülü " İnsanlara olan engin sempatisi, zarafeti, tipik Fransız mizacı, soylu stili ile karakterli, parlak edebi başarısı için" . Enteresan bir aşk hikayesi. Neden enteresan çünkü romanın başkahramanı olan kadın evli, aynı zamanda sevgilisi var, Fransa’dan İtalya’ya yolculuğa karar veriyor. İtalya’da başka birine aşık oluyor. Olayın örüntüsü bu. Tabi ki tüm bu olay örüntüleri sırasında seçkinler ve sanatçılar ,Siyasal yaşamın ilginç yüzleri ,şairler ,ressamlar hepsi de mevcut. Kitapta yazarın kendi yaşamından etkilendiği düşünülmüş çünkü o dönemde yazarımızda evli olup, başka bir hanım kişisiyle ilişki içerisindeymiş. Kitabın konusu,kurgusu güzel ama sıkıcı . Çevirisi muhteşem. Altı çizilesi cümleleri mevcut. . “Birbirlerine çarpıp kırılıyor insanlar, karışamıyorlar.” . "Her gün süslenen bir kadını düşündüm mü sanatçılara verdiği ders gelir hep aklıma. Kısacık bir zaman için giyinip taranır, boşa gitmeyen bir çabadır bu. Biz de onun gibi yapmalı, geleceği düşünmeden süslemeliyiz yaşamı. Gelecek kuşaklar için resim, heykel yapmak, yazı yazmak, gururun budalalığından başka bir şey değildir." . “Yazıdan ruhların anlaşılmasına inanmazdı ama harfllerin biçimine bir tür resim gibi bakardı, harflerin de kendilerine göre bir güzelliği olabilirdi.” (Esra özdemir)

Klasiklerle aram oldukça iyidir, fakat ‘’Kırmızı Zambak’’ için aynı yorumu yapamayacağım. Kitap için sitedeki yorumların çoğu olumlu olsa da ben olumlu-olumsuz eleştirilerimi sıralayacağım ayrıntılı bir inceleme yazmaya çalışacağım. Kitap çok fazla karakter ile karşıladı beni; bir salonda oturmuş, sohbet eden ve bu sohbetlerde de isimleri geçen fazla sayıda karakter. Haliyle bir kafa karışıklığı hasıl oluyor; kim kimdir, kimi önemsesem de ismini unutmasam diye. Kitaplardaki karakter fazlalıkları beni rahatsız etmez, ama bu kitaptaki inanın ki çok fazla. Çünkü hepsi biranda veriliyor ve karakterlerin çok derinine de inilmiyor. Dolayısıyla karakterler tek boyutlu olarak görünüp kayboluyor. Burada okuyuculara ufak bir yardımda bulunmak istiyorum. Bahsedeceğim karakterler dışındakileri boşverin gitsin; inanın böylesi daha kolay olacaktır. Ana karakterimiz Therese-Martin, eşi Kont Martin, Jacques Dechartre, Robert le Menil, Choulette, Vivian Bell, Bn. Marmet ilk aşamada isimlerini hafızanızda tutsanız yetecek karakterler. Hikaye ilerledikçe yeni karakterler elbette çıkıyor ortaya. Ama kim kimdi diye geriye dönmemeniz açısından bu karakterlerin yeterli olduğunu düşünüyorum. Kitapta sanat oldukça önplanda. Ama dönemin ünlü Fransız ve İtalyan sanatçılarından bahsediliyor ve ne kendileri ne de eserleri hakkında bir bilgimin olmadığı bu kişileri okumak hayli sıkıcıydı. O dönem için çok önemli kişiler olabilirler, ama şuan için pek de bilinir sanatçılar değillerdi. Ya da bilinir sanatçılar, ama benim ayıbım ve ben bilmiyorum. Böyle de olabilir. Edebiyatçılar hakkında konuşsalar ilgi duyabilirdim, ama diğer türlüsü –tekrarlayacağım- benim için sıkıcıydı. Kitabın edebi olarak dili ve anlatımı güzeldi. Örnek bir cümle ile göstermem gerekirse Hayat Neşriyat 1968 basımlı kitabın 185. Sayfasından gelsin: ‘’(…) papazlar, ilahici çocuklar, yüzleri olmayan insanlar önlerinden geçtiler; onlarla birlikte, şu şehvet dolu yeryüzünde kimsenin selam vermediği o can sıkıcı ölüm de dört-nala gidiyordu.’’ Mesela bu cümlede ölümün tasviri hoşuma gitti. Bu tarz kurulmuş cümleler genelde ilgimi çeker. ''Bilmiyordu; korkusundan, bilmek de istemiyordu. Bunun için Robert'in ruhunun çekmecelerini karıştırması gerekecekti; oysa, bu çekmeceleri açmak istemezdi.'' Sayfa 118'deki bu alıntı da hoşuma gitti. Anlatım güzel olsa da anlatılanın ilgimi çekmediğini söylemek isterim. Buradaki incelemelerde gördüm ki Anatole France kitabını yazarken ‘’Vadideki Zambak’’tan esinlenmiş. Zamanında Vadideki Zambak’ı da okumuş ve beğenmemiştim. Acaba yaşım küçüktü, anlayamamış mıydım diye düşünüyordum. Hatta tekrar okumayı düşünüyordum. Şimdi şüpheye düştüm, madem bu kitap da ondan esinlenilmiş, acaba gerçekten de bana hitap etmiyor muydu? Bu konuyu Vadideki Zambak’ı tekrar okuduğumda ele alacağım. Anlatılanın ne kadar da güzel bir aşk hikayesi olduğunu belirten fazlaca yorum gördüm. Benim aşka dair bakışım farklı sanırım. Çünkü ortada ne aşk gördüm ne de bana hitap edebilecek bir sevgi. Therese Martin asil, güzel, evli bir kadın. Bir de dostu var. Sonrasında başka birine aşık oluyor ve kitap da bu ikisi arasındaki aşktan bahsediyor. Ben kitapta aşk değil, takıntı gördüm. Çünkü işlenişi bile bana inandırıcı gelmedi. Okurken hep bir kopukluk ve eksiklik olduğunu hissettim. Aşk ne zaman başladı, ne zaman şiddetlendi? Bende bu noktalar hep eksik kaldı. Ayrıca ahlaki olarak da içime sinmeyen bir konu olduğu için aşka bak, nasıl da etkileyici diyemezdim zaten. Karakterin eşinin olanlar karşısında gözlerini kapaması, karakterin hissettikleri için suçluluk duymaması ya da eşini düşünmemesi beni oldukça rahatsız etti. O dönem Avrupası için normal durumlar bunlar, diğer edebi eserlerden biliyoruz. Ama bu denlisini okumamıştım. Karakterimiz dostları ile gezip tozuyor, herkes biliyor, ama ne hikmetse eşinin kulağına gitmiyor ya da gidiyor ama eşi umursamıyor. Kaldı ki başta umursamadığını az buçuk öğreniyoruz ama bir aşırılık var bu durumda. Günümüz aklıyla düşünmeden duramadım ve rahatsız oldum. Bahsedilen aşkta da aşırılıklar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca karakterlerde fazla ısrar söz konusuydu. Örneğin 181. sayfadan itibaren ciddi ve rahatsız edici bir ısrar içindeki karakteri okurken sinirlendiğimi hissettim. Farklı yayınevlerinden çıkan basımlar için 16. bölümden bahsediyorum. Sayfa 295’te geçen bir alıntı beni şaşırttı. Onu da paylaşmak isterim. ‘’Çocukken, ölmek istediğim günlerde bu beni görmüştür. Bir yandan istek, bir yandan korku, öyle acı çekerdim ki! Seni bekliyormuşum. Ama, sen de öyle uzaktaymışsın ki!’’ Nasıl, neden? Karakterimizin çocukken neden ölmek istediğine dair bir bilgi verildi mi? Karakterimizin böyle bir ruh hali içerisinde olduğunu ilk sayfalardan anladık mı? Hayır. Sanki karakterimiz aradığı kişiyi bulduğunu düşününce önceki hayatını kötülemeye çalışır gibi bir ifadeye büründü. Benim hissettiğim böyle bir durum oldu, çünkü kopukluk vardı bence. Bazı klasikler evrenselken ve anlatmak istedikleri zaman tanımazken bazıları da özellikle anlattıkları dönem için önem teşkil eder. Bu durum beni rahatsız etmez. Mesela Jane Austen’ın anlattıkları daha çok kendi zamanı için önem arz eden konular üzerine olsa da zevkle okurum. Ama bu kitap anlattıkları itibari ile benim ilgimi çekemedi. Therese Martin ile biraz zaman geçirip İtalya gezisi yaptım, çalkantılı aşk hayatına şahit oldum ve sonra ayrıldım gibi hissediyorum. Pek bir kazanımım olmadı. Dolayısıyla mutlaka okumalısınız diyebileceğim bir eser değil. Ama klasiklere özel bir ilginiz varsa okuyarak Anatole France’ı da es geçmemiş ve eseri hakkında fikir sahibi olmuş olursunuz. Kitap hakkındaki düşüncelerim bunlardır. İncelememi okuyanlara teşekkür eder, iyi okumalar dilerim. (Merve)

Tanınmış, zengin ve evli bir kadının bir heykeltraşa aşık olması gibi sıradan bir konunun bu kadar güzel anlatılması harika… kitabın eski bir baskısı olduğu için eski Türkçe kelimeler çok fazla ve Fransız isimleri hem çok uzun hem de bi çok yerde aynı kişi bazen soyadıyla bazen ismiyle bazen sadece madam olarak yazıldığı için okurken çok karışıyor (Deniz Süerkan)

Kitabın Yazarı Anatole France Kimdir?

Anatole France (Anatole François Thibault, d. 16 Nisan 1844 Paris, ö. 12 Ekim 1924 Saint-Cyr-sur-Loire Tours) Fransız yazar. Klasik geleneğin önde gelen temsilcileri arasında kabul edilir. Edebiyatın her türünde eserler veren yazar, 1921 yılında edebiyat dalında Nobel Ödülüne layık görülmüştür. 1924 yılında ölmüştür.

Anatole France Kitapları - Eserleri

  • Kırmızı Zambak
  • Tanrılar Susamışlardı
  • Penguenler Adası
  • Thais
  • İskenderiye Dilberi
  • Meleklerin İsyanı

  • Iokaste
  • Mavi Sakal'ın Yedi Karısı
  • Perde Arkası
  • Dostumun Kitabı
  • Penguenler Adası
  • Balthasar
  • Sylvestre Bonnard'ın Suçu

  • Dilsiz Kadınla Evlenenin Güldürüsü
  • Edebiyat Hayatı
  • Bay Bergeret Paris'te
  • Küçük Pierre
  • Mail'in Karaağaçları
  • Epikürün Bahçesi
  • Epikürün Bahçesi

  • İhtilalin Çocukları
  • Ermiş Claire'in Kuyusu
  • Kraliçe Pedaque Kebapçısı

Anatole France Alıntıları - Sözleri

  • Siz korku ekiyorsunuz, oysa kahramanları yaratan cesaretten çok korkudur. (Tanrılar Susamışlardı)
  • Asıl suçlular yasalardan kaçabilir. Onurlu insanlar gibi aramızda dolaşabilir. Bunun bizim toplumsal durumumuzla hiç ilgisi yok. Önemsiz bence. Düşün; ilkel okyanuslarda yaşayan büyük sürüngenlerin yerini, biçimleri daha güzel, içgüdüleri daha ileri hayvanlar alıyor. Bu arada da eski sürüngenlerden birkaçı gelip kumsalların çamuruna yığılıyor. Bunun ne önemi var?" (Bay Bergeret Paris'te)
  • "Sembobitis, insanın içindeki duyguları yok eden bilgiler ver bana. Ben de seni halkım arasında onurlandıracağım." (Balthasar)
  • "adli tıpta dedikoducu kadınların laflarıyla hareket edilmez" (Iokaste)
  •  ''... çatışma çatışmayı doğurur,kan kanı çağırır,zafer yenilginin ilk adımıdır.yenilen tanrı şeytan,yenen şeytan da tanrı olur!'' ''muhalefet,muhelefet olduğu sürece yenilikçi ve devrimcidir,iktidar olduğu zaman ise eleştirdiği 'baskıcı iktidar'a dönüşür. '' (Meleklerin İsyanı)
  • Önyargılar ne kadar basit olurlarsa, o kadar güçlüdürler. Kolayca açıklığa kavuşmayan bir önyargı o insanları derinden etkiler. (Mail'in Karaağaçları)

  • Çocukluğumun en güzel dönemimde, kanun ve işadamlarının sonu gelmez soylarını tanıdım: her şey onların çevresinde gelişiyor ve birbirlerine çok benziyorlar. Onlar bugün de Rabelais'in anlattığı gibiler; gagalarını, pençelerini, hatta korkunç el kitaplarını da sakladılar. (Küçük Pierre)
  • Haksızlıkları yok etmenin o kadar kolay olmadığını ve her gün yeniden başlamak gerektiğini gördün. (Penguenler Adası)
  • Mutlu olmak mı istiyorsun bilmeyeceksin, gönlünü yalanlarla avutacaksın. (Tanrılar Susamışlardı)
  • Cinayet ve gasp dediğiniz şeylere savaş ve fetih denir, insanlık tarihinin ve büyük imparatorlukların en şanslı sayfaları bunlarla doludur. (Penguenler Adası)
  • ...şu alçak dünyada insan ne hainler görüyor! (Iokaste)
  • "Mösyö Bergeret, birbirinden farklı iki görüş aynı konu içinde yer alabilir. Bunlardan biri, tanrısal kaynaklı teolojik görüş, diğeri insan kaynaklı rasyonel ya da deneyimsel görüş olabilir." (Mail'in Karaağaçları)
  • -Hayran olduğum tek pratisyen hekim, diyordu arkadaşlarına, Pinel'dir. Hastalığın standart ilerleyişini bozmaktan yahut ilerleyişini durdurmaktan korktuğu için hastalarına hiçbir zaman ilaç vermezdi. Lezyonları tasvir edip sınıflandırarak tatmin olduğunda, ihtiyatı elden bırakmadan bir müddet tedaviden kaçınırdı. Aktif bir lezyonun inanılmaz ilerleyişi karşısında dikkatli, saygılı, hareketsiz kalırdı. Şu Pinel ne hekim ama! (Iokaste)

  • Tüm insan tanımları içinde en sevmediğim, insanın düşünen bir hayvan olduğu tanımıdır....Sıradan kişilerde az rastlanılan akla, büyük düşünürlerde çok daha az rastlanılır. (Küçük Pierre)
  • Dünyada zarar vermeden yaşamanın çaresi yoktur. Delilerden hiçbir zaman nefret etmemeliyiz. Onlar da bizim benzerlerimiz değil midir? Hiç de deli değilim diye kim güvenebilir? (Edebiyat Hayatı)
  • Evlilik her zaman meşalelerle çevrelenmez. (Dostumun Kitabı)
  • İnsan başına gelecekleri bilse, hayat çekilmez olur. (Tanrılar Susamışlardı)
  • Varlığımızı bize mülayim gösteren, hiç olmazsa tahammül edebilecek bir hale koyan duygular bir yalandan doğarlar ve hayallerle beslenirler. (Epikürün Bahçesi)
  • Güzel bir şey gördük mü, onu elde etmek isteriz. Yasaların göz önünde tuttuğu doğal bir eğilimdir bu. Béranger'nin "Görmek, sahip olmaktır" diyen Çingeneleri, az bulunur türden akıllı kimselerdir. Bütün insanlar onlar gibi düşünseydi uygarlık olmazdı ve biz, Macellan Adaları'nda oturanlar gibi çıplak ve sanatsız yaşardık. (Dostumun Kitabı)
  • Eğer üzüntü beni hiçbir şekilde etkilemeseydi, arzularım tüm yaşantımı yönetebilirdi. Varlığımın da büyük bir arzu olduğunu söyleyebilirim. İstemeyi severim; arzudan mutlu olmayı ve acı çekmeyi severim. (Küçük Pierre)