Kız Öpme Kuyruğu - Nazlı Eray Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kız Öpme Kuyruğu kimin eseri? Kız Öpme Kuyruğu kitabının yazarı kimdir? Kız Öpme Kuyruğu konusu ve anafikri nedir? Kız Öpme Kuyruğu kitabı ne anlatıyor? Kız Öpme Kuyruğu kitabının yazarı Nazlı Eray kimdir? İşte Kız Öpme Kuyruğu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Nazlı Eray
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750707261
Sayfa Sayısı: 165
Kız Öpme Kuyruğu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Kız Öpme Kuyruğu adlı bu kitabında Nazlı Eray'ın çok ilgi görmüş, çok beğenilmiş, öyküleri yer alıyor. Evin karşısındaki 'Laz Bakkal' ile yaşanan akılalmaz seüvenler. 'Bekleme Ustası' olmuş bir kadının, hiçbir şey beklemezken birdenbire iki erkek arasında kalışı. Milas'taki bir 'Ömür Uzatma Kahvehanesi'nde, her gece oturup konuşarak yaşamlarını yirmi yıl uzatmayı başarmış birtakım sevimli ihtiyarlar. Kitabın ikinci yarısını oluşturan 'Benden Bana Mektuplar' bölümünde ise Nazlı Eray, İzmir'de, sıcak bir yaz gecesinde bizi elimizden tutuyor, artık varolmayan Tilkilik semtinin oralardaki, Mezarlıkbaşı kabadayılarının düşlerinin bir yerinde sıkışmış kalmış Büyük Abdülkadir Paşa Oteli'nden alıyor, uzun bir yolculuğun içinden geçirip anıların coşkulu dünyasında gezdiriyor. O her zamanki sıcak, sokulgan, düşsel anlatımıyla.
Kız Öpme Kuyruğu Alıntıları - Sözleri
- Ben, 'Bekleme Ustası' özgürdüm. İstersem sınırlı bir umutla, dilersem sınırsız bir umutla herhangi bir şeyi bekleyebilirdim.
- Ankara insanıyım ben. Pabuçlarımı Ankara'da eskitirim, saçım başım Ankara rüzgârında birbirine girer, bu katı kentin karını kışını çekerim, baharında aldanır mutlu olurum, sonbaharında hüzünlenirim. Bir yüz göz olmuşluğum vardır bu kentle..
- İnsanoğlu, sen bir sabah ruhunun dibindeki mağaradan çıkıp göğüs boşluğundaki alanın eşiğinde durdun. Durdun ve uzaklara baktın.
- Ben, Bekleme Ustası olurken, her bir şeyin çok usul usul ve sabırla bekleneceğini sanıyordum. Oysa beklenmedik olaylar peş peşe geliyordu!
- Zaman geçmek bilmezdi. Zamanları satın alınmış insanlardık. Üstelik aldığımız para da para değildi.
- Ben bir tek beklemeyi biliyordum. Bir Bekleme Ustası'ydım, ama olaylar çok değişikti.
- İnsanın insana acı çektirmesi akıl almaz bir olay.
- Bunalıyorum diyorsunuz. Yaşantım çok tekdüze diyorsunuz. Anlıyorum sizi. Çok iyi anlıyorum. Benim de yaşantım öyle, bayım, ben de hep aynı şeyleri yapıp duruyorum.
- "Öldürülüş biçimi çok basit. Düşleri öldürülmüş, çocukluğu elinden alınmış... İşte bu kadar," dedi.
- Beklediğim hem çok şey vardı, hem de hiçbir şey. Benim ustalığım beklemeyi bilmekti.
- Beklenmeyeni beklemeye alışmam gerekiyordu.
- Birden kusmaya başladım kendimi. Tüm içimi, kendimi kusmaya başladım. Sarsıla sarsıla kusup günışığına çıkmaya başladım.
- "Beni birisi öldürmüş!" dedim. "Sen öldürmüşsün besbelli," dediler.
- Gerçeğim hangisiydi? Bir gerçeği bilmeden, beklemek çok zordu!
- Sevinç içimde dalga dalga yayılıyor. Olur olmaz şeylerden, dereden tepeden konuşup gevezelik etmek geliyor içimden.
Kız Öpme Kuyruğu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kız Öpme Kuyruğu’nu kendi içinde ikiye ayırabiliriz. İlk yarısında 10 tane öykü yer alıyor. Hepsinde farklı bir tat, bambaşka karakterler var. Geceleri herkesi büyüleyen Laz Bakkal, bekleme ustası olarak çalışmaya başlayan kendini bulamamış bir kadın, anılarından bahsedip ömürlerini uzatmaya çalışan kahvehane ihtiyarları, yazılacak bir romanın karakterleri olmak için başvuru yapan insanlar-ölüler… Yazarın akıcı ve hoş üslubuyla oldukça keyifli öyküler. Diğer öykülerinin arasında farklılığı ile göze çarpan Karagece Peşimdesin en vurucu olanıydı. Kitabın ikinci yarısında, Benden Bana Mektuplar’da, Nazlı Eray’ın hayatının dönüm noktalarına şahit oluyoruz. Kız kurusu olarak adlandırdığı Ankara’sını, kaçtığı İstanbul’unu, sığındığı İzmir’ini okuyoruz bu mektuplarda. Kitabın ikinci yarısı, samimi havasıyla, hayatındaki simgelerle beni çok etkiledi. Bir solukta okunabilecek hoş bir kitaptı. (Vildan)
Nazlı Eray'la bizi Cemal Süreya tanıştırdı, hem de çok yeni. Eğer henüz tanışmadıysanız kendinize, sizi böyle yazarlarla tanıştıracak bir Cemal Süreya bulmanızı tavsiye ederim. Nazlı hanım edebiyatımızda saçları gibi farklı, gözleri gibi parlak bir kalemmiş; Sait Faik ekolüyle varoluş sancılarını güya derinlik dolu (her zaman mümkün olmuyor) kısacık cümlelerle anlatan batı ekolünden birini seçmek istemiyorsanız artık öykücülüğümüzde, sizin de okurluğunuza su serpermiş. Kalemine fantastik deyip geçmişler, eh, akademinin kategorize etme tutkusu deyip geçelim biz de buna öyleyse sıradan okurlar olarak ve hakikatleri, başlıklardan değil de yalnızca sezdirilenlerden alınabilecek gerçekleri oturup birbirimize anlatalım. Zira fantastik denildiğinde hepimizin aklına Harry Potterlar, Yüzüklerin Efendileri, olağanüstü yaratıklar, sihirler, büyüler gelir oysa Nazlı Eray hiç de böyle değildir. O, hayatın, günlük yaşantının içindeki en olağan kesitlerin kendi içindeki absürtlüğünü görür ve gülümseten, iç burkan, sade diliyle anlatır. Çünkü belki haberimiz yoktur a dostlar, belki baka baka görmez olmuşuzdur ama şu kendimize kurduğumuz hayat, şu düzenimiz tıkırında, şu her gün işe gidip gelmelerimiz, yiyip içmelerimiz, yaşayı yaşayıvermelerimiz nice nice absürttür aslında. İlk kitap Ah Bayım Ah'ta toplanan öyküler diğerine kıyasla daha erken dönem öyküleri. Belki bu nedenle buradaki öyküler daha ham, daha kaybolmuş göründüler bana. Anlattığı saçma yer yer gerçekle bağlantısını yitirmiş, böyle olunca da sırf farklı olmak adına yazılmış, sırf duyulmamış bir şeyler söylemek için konuşan öyküler kalmış. Yine de burada da dönüp dönüp okunacak, gülümseyerek ve aynı zamanda içimiz acıyarak hatırlanmayacak öyküler yok değil -yazdıkça fark ediyorum, Nazlı hanım'ın "fantastikliği" buradadır belki de. Neredeyse tüm öykülerinde, tüm anlatılarında bittersweet denilen o tat. Dudaklara bir gülümseme, kalbin üzerineyse bir ağırlık bırakıyor.- Örneğin bir kadın cinayetini sondan başa alıp öykü kişilerinin hayatına yerleştiren "Düşçü İsmet", devlet dairesinde memur iki kadının üzerinden akan "Akşamüstü" - görüp görebileceğimiz en alelade şey, bunun nesi absürt diye düşünebilirsiniz, o zaman ben de sizin daha önce hiç devlet dairesinde memurluk yapmadığınızı düşünürüm-, "Çevre Sokağı" ve en meşhur olan ve meşhur olmasının da ne haklı bir nedeni olan "Monte Kristo". Tırnaklarıyla kazıyarak kurduğu hapishanesinden, tırnaklarıyla kazıyarak başka bir hapishaneye kaçan Nebile'm benim. Bilmediniz mi, hapishaneyi dişi kuş yapar. İkinci kitap Kız Öpme Kuyruğu ise daha bir ballı, daha bir çarpıyor. Burada en çok kanıma girenler cinnetengiz bir aşkı, bir tutku cinayetini sigara tutkusu üzerinden anlatan "Laz Bakkal", "Bekleme Ustası" - insan kendini başkalarınca tanıyabiliyor ancak. Başkalarıyla kurduğu aidiyetle, onların gözleriyle görebiliyor. Çünkü kendi kendine dönüp bakmak çok zor. Ve hiçbirimiz hayatlarımızda, otobüsünün gelmesini bekleyen bir yolcudan daha etkin değiliz. Hayat akıyor, zaman akıyor, nehir akıyor, biz seyredebiliyoruz, bekleyebiliyoruz yalnıza. Öyle hakimiyetsiz. Bu yüzden cezaevinin duvarları arasında olmak da, gökyüzünün duvarları arasında olmak da fark etmiyor aslında, aynı hareketsizlik, aynı bekleme (bunlar kısacık öykünün bana düşündürdükleri)- , herkesin kendi yaşanmışlığınca bir şey çıkaracağı "Ömür Uzatma Kahvesi" -burada yazılanlar doğruysa hepimiz lise arkadaşlarımızla ömrümüzü en az bir on yıl uzatmışızdır-, ve bana Gaye Su Akol'un hakikate hayal arasında gidip gelen trajikomik minibüsünü anımsatan, bir romanın yazılamayışının öyküsü "Sıfırdan" oldu. Kitabın sonunda, bir anı defterinden koparılmış gibi her biri farklı tarihlerde yazılmış Nazlı hanımın kendine mektupları var. Geçmişinin şehirlerinde, otellerinde, insanlarında sıçrayarak geziniyor. Ben bu mektuplarda umutlu görünen bir umutsuzluk sezdim. Ben bu mektuplardan hakkını vererek yaşanmış ama yine de geç kalmış bir ömür, bambaşka olabilecek ya da yine aynısı olacak anlar ve dolu dolu bir yalnızlık aldım. Size ne kalır, bilmem... Nazlı hanımla yeni tanıştık ya biz daha çok görüşürüz. Eşlik etmek isterseniz Ankara'ya bekleriz. (Sakız Hanım)
Nazlı Eray'ın Toplu Hikayeler birinci cildi yani Geceyi Tanıdım kitabını çok daha başarılı bulmuştum. Toplu Hikayeler ikinci cildi olan bu kitaptaki bazı öyküleri okurken biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Kitaptaki en çarpıcı hikaye benim için "Bekleme Ustası" hikayesiydi. Her insan hikayede anlatılan kadın ile bağdaştırabilirdi kendini çünkü hepimiz farkında olmadan bir şeyleri bekliyoruz sürekli. Beklemediğimiz şeyler gerçekleşince de hikayedeki kadın gibi kaçıp gitmek istiyoruz, çıkmak istiyoruz hayatımızın içinden. Diğer hikayelerde klasik Nazlı Eray fantastikliğini görmemiz mümkün. Şu karantina günlerinde çerez niyetine okunabilecek hikayelerdi. (Beyzanur)
Kitabın Yazarı Nazlı Eray Kimdir?
Nazlı Eray, Ankara’da doğdu. İngiliz Kız Ortaokulu, İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduktan sonra Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nda tercüman olarak çalışmaya başladı. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Edebiyatçılar Derneği’nin kurucuları arasında yer alan Eray, Türkiye Yazarlar Sendikası ile Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) üyesi ve 1977 ve 1978 yıllarında Yaratıcı Yazın dersleri verdiği ABD Iowa Üniversitesi’nin Onursal Üye’sidir. Yazmaya 1959’da henüz ortaokuldayken kaleme aldığı öyküsü “Mösyö Hristo” ile başlayan Eray’ın ilk öykü kitabı Ah Bayım Ah 1975’te çıktı. Nazlı Eray’ın öykü, roman ve oyunları pek çok dile çevrildi. Erostratus (1977) adlı oyunu, Sartre, Montaigne, Camus, Unamuno, Pessoa ve Bauer’in Erostratos yorumlarıyla birlikte Blood and Ink’te (“Kan ve Mürekkep”) yer aldı. Nazlı Eray, anılarının bir bölümünü Tozlu Altın Kafes (DK, Ocak 2011) adıyla kitaplaştırdı.
Nazlı Eray Kitapları - Eserleri
- İmparator Çay Bahçesi
- Aydaki Adam Tanpınar
- Aşık Papağan Barı
- Aşk Artık Burada Oturmuyor
- Orphee
- Ömür Uzatma Kahvehanesi
- Arzu Sapağında İnecek Var
- Pasifik Günleri
- Ayışığı Sofrası
- Kız Öpme Kuyruğu
- Sis Kelebekleri
- Kayıp Gölgeler Kenti
- Ah Bayım Ah
- Aşkı Giyinen Adam
- Farklı Rüyalar Sokağı
- Marilyn Venüs'ün Son Gecesi Marilyn Monroe Ankara'da: Cursum Perficio!
- Beyoğlu'nda Gezersin
- Halfeti'nin Siyah Gülü
- Uyku İstasyonu
- Ay Falcısı
- Deniz Kenarında Pazartesi
- Frej Apartmanı'nın Esrarı
- Ölüm Limuzini
- Uyku İstasyonu
- Tozlu Altın Kafes
- Elyazması Rüyalar
- Gece Çiçeği İstanbul
- Aşk Yeniden İcat Edilmeli
- Eski Gece Parçaları
- Yoldan Geçen Öyküler
- Rüya Yolcusu
- Yıldızlar Mektup Yazar
- Büyülü Beyoğlu
- Karga Feramuz'un Aşkı
- Geceyi Tanıdım
- Kalbin Güney Batısı
- Sinek Valesi Nizamettin
- İki Kafalı Topaç Villy
- Örümceğin Kitabı
- Bir Böcek Sevdim
- Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni
- Geceyi Tanıdım - Yoldan Geçen Öyküler
- Hazır Dünya
- Düş İşleri Bülteni
- Nazlı Eray: Ömür Uzatma Kahvehanesi Seçme Öyküler
- Ekmek Arası Rüya
- Kuş Kafesindeki Tenor
- Sihirli Saray
- Naz ve Köşkteki Vampir
- Çığlık Atan Mumya
- Gören Gözler Duyan Kulaklar
- Naz ve Büyülü Bahçe
- Mırmır Osman
- Billur Ahtapot ile Mor İnci
- Aşk Artık Burada Oturmuyor
- Kapıyı Vurmadan Gir
- Kalbinde Kadın Taşıyan Erkekler Birahanesi
- Geceyi Tanıdım Erostratus
Nazlı Eray Alıntıları - Sözleri
- Meze tabaklarında anılar ve eski aşklar var. (Ayışığı Sofrası)
- Arada gerçeği yitirmek ne güzel. (Düş İşleri Bülteni)
- “İnsan her şeyi hatırlasa çok yorulur. Unutmak... Unutmak bazen bir ilaç.” (Elyazması Rüyalar)
- Anlatacak o kadar çok şey var ki... İçimde birikmiş şeyler, belleğime hücum eden anılar. (Halfeti'nin Siyah Gülü)
- "... Üstümde çok ağır bir yük hissediyorum. Bu yük bazen o kadar ağırlaşıyor ki; sırmalı kadife ceketime dev bir mezartaşı çimentolanmış sandığım oluyor. Sırtıma... Çimentolanmış bir mezartaşı. Aynaya gidip bakıyorum, görüyorum onu. Tersten, üstündeki yazıyı okuyorum. 'Rudolf von Hapsburg' yazıyor. Üstünde doğum tarihim var. Ölüm tarihinin olduğu yer boş. O anda bembeyaz bir el bana bir divit kalem uzatıyor. Ucu kana batırılmış. Onu yavaşça alıp, kanla, ölüm tarihimi mezar taşımın üstüne ben yazıyorum." (Yıldızlar Mektup Yazar)
- “Ceviz kabuğunun içindeydim. Şimdi Tanrı beni fındık kabuğunun içine soktu.” (Ayışığı Sofrası)
- Ben, Bekleme Ustası olurken, her bir şeyin çok usul usul ve sabırla bekleneceğini sanıyordum. Oysa beklenmedik olaylar peş peşe geliyordu! (Kız Öpme Kuyruğu)
- " Evet. Dikkat edilmezse en çabuk eskiyen duygu aşktır" (İmparator Çay Bahçesi)
- "İnsan her şeyi hatırlasa çok yorulur. Unutmak... Unutmak bazen bir ilaç." (Elyazması Rüyalar)
- "Tarihte daima gizemli bir şey kalmalıdır." (Yıldızlar Mektup Yazar)
- Yüzümde, çok sevdiği birini yitirmiş olan bir insanın acısı ile dolaşıyordum. (Deniz Kenarında Pazartesi)
- Ölüm, üstünde uçan bir kuş. Ama, kanadı sana henüz değmedi. (Uyku İstasyonu)
- Uçsuz bucaksız, sonsuz ve yarınsız bir yolculuğa çıkıyordu. (Kayıp Gölgeler Kenti)
- "Yapayalnız bir insanım. Beni ancak ağaçlar, bitkiler, kapıların ve pencerelerin dışları, sokaklar ve o sonsuz yıldızlı gece sever." (Uyku İstasyonu)
- Kavanozdaki ölüyle baş başa kalmıştım. (Kayıp Gölgeler Kenti)
- Yoldaki büfenin birinden bir şişe vişne suyu alıp oracıkta hepsini içivermek dünyanın en güzel şeyiymiş gibi geliyor bana. (Ah Bayım Ah)
- Neden korkuyorsun? Ölümden mi? Yok olmaktan, belleğini yirirmekten, ya da bedenine bir nüzul inmesinden mi? Neden korkuyorsun? (Ayışığı Sofrası)
- ''Sevgi tılsımlı bir şey... Onu en iyi, yitirdiğin zaman anlayabilirsin.'' (Uyku İstasyonu)
- "Para bir bıçak gibidir," dedi Sibil. "Keser ve yaralar kimi zaman." (Ayışığı Sofrası)
- İpi kopmuş bir uçurtma gibiyim. Ama gökyüzünde değilim. Başka bir yerlerde kaybolmuş gitmişim. (Kalbin Güney Batısı)