Kızıl Çocuğa Mektuplar - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kızıl Çocuğa Mektuplar kimin eseri? Kızıl Çocuğa Mektuplar kitabının yazarı kimdir? Kızıl Çocuğa Mektuplar konusu ve anafikri nedir? Kızıl Çocuğa Mektuplar kitabı ne anlatıyor? Kızıl Çocuğa Mektuplar kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Kızıl Çocuğa Mektuplar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Peyami Safa

Yayın Evi: Milli Ülkü Yayınevi

İSBN:

Sayfa Sayısı: 136

Kızıl Çocuğa Mektuplar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fikir ve basın hayatımızın müstesna şöhreti, unutulmaz büyük mücahidi Peyami Safa'nın bu eserinde toplanan “Kızıl Çocuğa Mektuplar”ı “Mahutlar”ı ve “Makaleler”i, Türkiyemizde anarşi ve sabotajlar devrinin başladığı şu günlerde, her Türk çocuğunun mutlaka okuması lazım gelen kalem mücadelelerindendir.

Aslında Peyami Safa gibi kalemi kuvvetli korkusuz bir mücahidin bu devirde yaşaması lazımdı.

(...) ”Kızıl Çocuğa Mektuplar” kitabı her şuurlu Türk okuyucusunun kütüphanesinde eminim ki, en mutena yeri işgal edecektir. (İlhan Darendelioğlu; Önsözden)

Kızıl Çocuğa Mektuplar Alıntıları - Sözleri

  • Cahil ve şapşal bir celep milyon kazanır, fikir adamı ve san'atkâr, nesiller yetiştiren öğretmen ihtiyaç bataklığında çabalar.
  • Fakat beni yeteri derecede tanıyanlar bilirler ki, sözlüğümde 'yılmak' kelimesi yoktur.
  • Kaç yaşındasın? On sekiz var yok. Dünkü çocuk. Duydum ki Marksist olmuşsun. Gülmedim.
  • Komünistin ruh dibi yoklamalarında mutlaka bir kendini aşağı görme kompleksi yakalarsınız. Bazılarında bu bir cinsî sapıtmanın yahut ailelerinde bir ahlâk yıkılışının verdiği gizli utançtır. Damgalı bir ananın veya kız kardeşin temize çıkma şansının burjuva ahlâkının topyekûn inkârında bulan delikanlı için Karl Marks, ayaklarının dibinde çöreklenmeye değen büyük kurtarıcıdır. Bazılarında hacı-hoca evlâdı olmanın batı zevki ve yaşama edasiyle zıtlaşır gibi görünen soy kaderine karşı tahammülsüzlük. İleri bir ideolojiyi benimseme gururuna sarılarak gûya bu gerilik damgasını silmek için bir telâfi hamlesi. "Babam geri idi ama ben ileriyim!" tecellisi. İki yanlış değer hükmü arasında gülünç bir gurur. Bazılarında "rate" utancı ve öfkesi. Hiçbir meslekte muvaffak olamayanların olanlara karşı aşağılık duygusu, mazeretini burjuva nizamının haksız kuruluşunda arar. “Bu, sermayenin, sermaye uşaklarının ve düzenbazların dünyasıdır. Ben nasıl muvaffak olabilirim?" tesellisi. Liyakatsize de liyakatli ile bir hizada şeref ve refah vadeden mutlak eşitlik rejimine hasret. Bazılarında bir yabancılık kompleksi. Kiminin anası Macar, kiminin babası Hırvat, karısı Alman, kocası Amerikandır. Irk ve millîlik çatışmalarını topyekûn eleyen bir insaniyetçilik ve eşitlik hayalinin verdiği huzur. Bazılarında fakirlik."Biri yer biri bakar"dan kopması beklenen kıyamette bütün değerlerin hakkını alacağı ümidi. En masûm ve haklı, fakat Marksizme karşı yapılan tenkidlerden haberi olmadığı için, fakirlikten besbeter hüsranlara hazırlayan aldanış. En çok bunlara acırım. (Peyami Safa Ulus 1951)
  • Tekrar edeyim: Türkiye'de gerçek manasıyla Marxist yoktur. Bilgi ve idrak seviyelerr bu nazariyeyi ve ona karşı yüz senedenberi yapılan ilim ve felsefe ten­kidlerini anlamaktan çok uzak ve bilerek bilmeyerek Sovyet emperyalizminin emellerine hizmet eden ajanlar ve bunları gazetelerinde, dergile­rinde, kültür müesseselerinde koruyan gafiller vardır. ikinciler birincilerin tesiri altında, aynı tel­kin ve tahrik şebekesi içinde çalışıyorlar. Mâhutlar gazetelere, dergilere, radyolara, devlet hizmetlerine sokulmuşlardır. Yayınevleri kurmuşlardır. Seri halinde kitaplar veya mecmualar cıkarmışlar, Kültür, edebiyat ve plastik san'atlar maskesi altında halkın ve gençliğin iliklerine zehirlerini akı­tırlar.
  • Türkiyede cayan, bunu ilan eden ve komü­nizme karşı mücadele cephesine katılan bir tek Kominist niçin yoktur? Evvela bizdekiler mütefekkir değil, maşadır­lar. Kendilerini tutan parmaklardan kurtulurlarsa ateşe düşüp kalacaklarından korkarlar.
  • Diriler hakkında olduğu gibi ölüler hakkın­da da tarafsız olmağa çalışmak, fikir iffetinin şaş­maz prensiplerinden biridir. Kelin ölüsüne sırma saç. körün ölüsüne de iğreti göz takan sahtekar­lardan değilim.
  • Arada bir gazetelerde çeşitli sapıklık vak'a­ları okunur: Bir imam bir kıza tecavüz etmiştir; bir vaız oruç tutmayanı öldürmali demiştir; bir üfürükçü suç üstü yakalanmıştır; bazı tarikatçılar ayin yaparken ele gecmişlerdir. Çoğu yakala­nan ve her kısmının da sıhhat derecesi malum olmayan bu vak'alar, ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı zamanlarda vukua gelmiştir. Bunları tek tek incelerseniz, her memlekette rastlanan münferit sa­pıklıkların hududunu aşmadığını görürsünüz. Fakat bu vakları tek zaman ve mekanda toplanmış gibi yan yana getirip kapkara bir irtica tablosu halinde gösterenler vardır. Bunlar münferit vak'aları kitleye maletmek hilesine ve ifti­rasına başvurmaktadırlar.
  • Cumhuriyet Halk Partisi, mikrofonunu ikide bir dinsizlere ve solculara kaptırmağa devam ettikçe, göğsüne ve sırtına halkın yapıştırdığı dinsiz yaftasından kurtulamaz. Hele, bugüne kadar, Müs­lümanlık hakkında ağzından bir tek güzel söz duymadığınız muhterem dostumuz inönü'nün Türkiye'de mevcut olmayan irtica hareketleri aleyhine konuşmayı, normal bir şekilde mevcut olan din hayatı ve hassasiyeti lehine konuşma­ya tercih etmesi, Halk Partisi üzerinde biriken şüp­heleri kuvvetlendirir.
  • Ekmek kırıntıların­dan sandöviç yapılamayacağı gibi fikir kırıntıla­rından da bir nazariyenin tam ve doğru müdafaası çıkmaz.
  • Sınıf yok, millet var; ferdi menfaat yok, milli menfaat var; hak yok, vazife var; ben yokum, biz varız. Fakat buradaki «yok izafidir: Önce milli sonra ferdi menfaat: önce vazife, sonra hak; önce biz, sonra ben... demektir.
  • Kainat ya tesadüfün veya Allah'ın eseridir. Tesadüfün eseri olabilmesi icin, atomdan sayısız yıldızlara ve golaksilere kadar onu vücuda getiren ve en büyük rakamlarla bile ifadesi imkansız de­recede çok sayıda elemanın (unsurun) yanyana gelmesini sağlayan bitip tükenmez tesadüflerin birleşmesi lazım. Buna inanmanın Allah'a inan­maktan çok daha az makul olduğunu göstermek için şöyle bir misale başvurulur: Bir maymunun önüne bir yazı makinesi koyunuız. Tuşlara rast­gele vurmaya başladığını farzediniz. Maymun, kaç milyon, kaç milyar kere vurmalıdır ki, rastgele yanyana gelen harflerden nihayet Shakespe­are'in tam bir eseri meydana gelsin? En büyük matematikçiler, ihtimali hesapla bunun cevabını vermekten acizdirler.
  • Allahı körükörüne inkar etmek kolaydır ve çok karlı görünür: insanı hesap vermekten, mesu­liyetten, vicdan azabından, ceza korkusundan kur­tarır. Fakat Allahı metafizik, felsefi ve ilmi delillerle inkar etmek isbat etmekten daha zordur.

Kızıl Çocuğa Mektuplar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?

Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.

Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.

Edebî hayatı

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.

Hakkında yapılan çalışmalar

Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.

Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.

Peyami Safa Kitapları - Eserleri

  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih Harbiye
  • Yalnızız
  • Sözde Kızlar
  • Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
  • Bir Tereddüdün Romanı

  • Cânân
  • Selma ve Gölgesi
  • Biz İnsanlar
  • Mahşer
  • Şimşek
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Esrarlı Köşk

  • Attila
  • Cumbadan Rumbaya
  • Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
  • Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
  • Eğitim - Gençlik - Üniversite
  • Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti

  • Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
  • Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
  • Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
  • Havaya Uçan At
  • Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
  • Türk İnkılabına Bakışlar

  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
  • Cingöz Recai - Kaybolan Adam
  • Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
  • Kadın, Aşk, Aile
  • Din, İnkılap, İrtica
  • Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
  • Sosyalizm, Marksizm, Komünizm

  • İstanbul Hikayeleri
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
  • Kartal Pençesinde
  • Amerika'da Bir Türk Çocuğu
  • Ah Minel Aşk
  • Deli Gönlüm
  • Kağıthane Faciası

  • Göztepe Soygunu
  • Cingöz Recai - Kibar Serseri
  • Sanat, Edebiyat, Tenkit
  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
  • 20. Asır Avrupa ve Biz
  • Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
  • Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai

  • Son Şarkı
  • Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
  • Cesur Çocuklar
  • Hikayeler
  • Kızıl Çocuğa Mektuplar
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
  • Bir Varmış Bir Yokmuş

  • Gün Doğuyor
  • Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
  • Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
  • Seçmeler
  • Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
  • Mistisizm
  • Cingöz Recai - Beyaz Cehennem

  • Doğu Batı Sentezi
  • Çekirge Zehra'nın Harikaları
  • Millet ve İnsan
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
  • Korkuyorum
  • Küçük Alp'in Yıldızı
  • Kızlar ve Yıldızlar

  • Zıpçıktılar
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
  • Kavga Yazıları
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
  • Gençliğimiz
  • Deniz Kızı

  • İki Öksüz Arkadaş
  • Cingöz Merih’te
  • Zümrüdüanka Kuşu
  • Sosyalizm
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
  • Ramazan Geceleri
  • Allo... Allo... Yetişiniz!

  • Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
  • Karım ve Metresim
  • Mahutlar
  • Çılgın Akşamlar
  • Kavga Yazıları
  • Şeytana Uyanlar
  • İçimdeki Yangın

  • BİZ İNSANLAR
  • Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
  • Yürekli Çocuklar

Peyami Safa Alıntıları - Sözleri

  • Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
  • — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
  • Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
  • Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
  • Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
  • Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)

  • Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
  • Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
  • Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
  • Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
  • Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
  • Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
  • İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)

  • "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
  • “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
  • "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
  • Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
  • " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
  • İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
  • “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)