Korku - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Korku kimin eseri? Korku kitabının yazarı kimdir? Korku konusu ve anafikri nedir? Korku kitabı ne anlatıyor? Korku kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Korku kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: İlknur İgan
Editör: Gamze Varım
Orijinal Adı: Angst
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Yayınları
İSBN: 9786053325017
Sayfa Sayısı: 80
Korku Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Rahat ve korunaklı bir yaşam süren saygın bir kadın, sekiz yıllık evliliğinden sıkılmış, burjuva dünyasının kozasından çıkarak kendini genç bir piyanistin kollarına atmıştır. Ancak bu gizli ilişkiden haberdar olan bir şantajcının ansızın zuhur etmesiyle, hayatında yeni farkına vardığı bütün güzellikleri yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalır ve kahredici bir korkunun pençesine düşer. Korku insanı bilinçdışına itilmiş utanç verici deneyimlerden, bastırılmış pişmanlıklardan özgürleştirebilecek güçte bir yapıt.
Korku Alıntıları - Sözleri
- "Gece gündüz seni bekliyorum..."
- Yarın, ne kadar yakın ve ne kadar sonsuzca uzak.
- İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıdır.
- "Her şey güzel olacak."
- Yaşam hâlâ çekici geliyordu oysa.
- "Daha ne kadar birbirimize işkence etmeye devam edeceğiz?"
- "Son derece korkutucuydu."
- İçerdeki gözyaşları dışarı akandan daha fenadır.
- Her şeye yabancıydı, kendisine bile
- Ah, sürekli izlenerek yaşamaktan kurtulmak, nihayet huzur bulmak....
- "Daha ne kadar birbirimize işkence etmeye devam edeceğiz?"
- Eksik olan sadece itiraftır; o da sanığın içinde saklıdır.
- Maceranın gerçek bedeli tehlikeye atılabilmektir.
Korku İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Artık insanları tanımak için zaman kaybetmiyorum.: Nasıl olsa onlar zamanı gelince yaptıklarıyla kendilerini tanıtıyorlar... (Paul Auster) !! Dönemimizi ve okuduğum bu kitabı bir cümlede anlat deselerdi; "Herkesten her şeyi bekle ama kimseden birşey bekleme" olurdu. !! Dönemimizde en tehlikeli şey nedir diye sorsalar; doyumsuz bir erkek kadar doyumsuz bir kadın derdim. !! Peki bir insanı vicdanıyla baş başa bırakmanın en iyi yolu nedir diye sorsalar; ya affedin derim ya da affetmeyin, silip atın derim. !! İhanet yalanla birleşmiş iki günahın toplamıdır. Bu ihanet kendisiyile korkuyu da beraberinde getirir. Ya kaybetmek istemediklerinden ya da kaybettiklerindendir bu korku. Yalanın fazlası kaybetmeye götürür insanı, ihanetin ağırlığı korkuya taşır sizi. Peki korkunun fazlası intihara sürüklemez mi? !! İhanet bulaşıcı bir hastalık gibi. Zavallı insanlara özel bir yetenek. Mutluluk katlanarak artar, yalan katlanarak artar, ihanet saklandıkça ağırlaşır öyle değil mi? Stefan zewig'ten öğrendiğim şey bu. İhanetin bilerek bilmeyerek topluma sürülmesi. Bilmeyerek yapılan ihanet ve bilerek yapılan ihanetin arasındaki fark nedir biliyor musunuz? Kaybettiklerinizdir. Bilmeyerek yapılan bir ihanet sizi seven insanı kazanmadan kaybetmektir ve bilerek yapılan ihanette şerefini ve karakterini bir yalana satan insanın, kendini seven insanı kazanıp kaybetmesidir. Hangisinin size daha acı verdiğine siz karar verin. Peki neden hep Stefan'ın kitaplarında ihaneti ve sevgiyi, boşluğu okuyorum bilmiyorum ama kitaplarını okurken, sevipte kaybettiğin insanların eşyalarını toplamaya çalışmak gibi hissettirdiği duygu. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nda bir adamın bilmeden yaptığı ihaneti kaleme almış ve Korku kitabında bir kadının bilerek yaptığı bir ihaneti kaleme almış. Okumak istediğiniz karakter size kalmış. Bir insan hayatınızı değistirir ve bu istinasız her insan için geçerli iyi ya da kötü hayatınız değişir. Hayatların mutasyona uğramış bir dönemi her zaman vardır. Doyumsuz kadının hayatı olumlu yönde değişirse bu katlanılmaz olur. Beraberinde ihaneti getirir, korkuyu ve sonra intiharı getirir. Stefan, korkuyu iliklerine kadar işlemiş olduğu bir insanı kaleme alırken empati yapmamak elde değil. Bir komodin üzerinde kadına ait parfüm, adama ait bir saat var. Birinden biri eksilirse o zaman yokluğun ilk adımını atarsınız. O koku, evin bir kadınla bütünleşmiş halidir ve o saat o evin o adamsız geçemeyeceği zamanın göstergesidir. İhanet, bir gururu kırdı. Hatasız bir kalbin kendini sorgulamasına neden oldu. Neden hatasız insanlara kendini sorgulatma gereği duyuyorsunuz? İhanet sonrası, o kokunun ya da o saatin aynı komodin üzerinde kalmasına ihanet ettiğiniz insan karar verir. Ya birinden biri eksilir ya da affedilmek vicdanınızı yoklar durur. Bir insan gelir hayatınızı olumlu yönde değiştirir. Hatta sizin karakterinizi bile değiştirecek kadar çok şey verir elinize. Elinizde bulunan şeyler sizi doyumsuz hale getirir. Kapının içindeki mutluluğu hiçe sayıp ardındaki yalanla mutlu olursunuz. Sonra bir süre eğlenirsiniz o yalanla. Siz farkında olmadan kimler neleri öğrenir de doğru zamanı bekler. Siz yanlış zamanda yanlış yerde olursunuz ama zamanın geri dönüşü yoktur bu yüzden geçmiş, geçmiştir. Şanslıysanız bir çocuğunuz vardır. Hayata bağlar bir çocuk anne ve babasını. Aptalca bütün doğrulardan uzaklaşırsınız. Evdeki o koku da o saat de giderek azalır. Azalmanın kötü tarafı da yok olmaktır. İhanet edilen insanın içinde fırtınalar kopar, kendini sorgular kendinde bir hata bulmak ister ki yüreği soğusun ama yoktur belki o şansın. Nedir bu biliyor musunuz? Bir insan kumar oynamaya girer başlarda kazanır sonralarda kaybetmeye başlar ve o masadan elindekileri kaybedene kadar kalkmaz. Kalktığında oyun da o masada kalır kaybettikleri de. İşte kitabın özeti arkadaşlar. Kaybettikçe kazanmak için hırslanıp ama masada her şeyini bırakan sevgiyi de sadakati de ziyan eden bir kadının çöküşü. Zavallı bir erkekten korkuncu zavallı bir kadındır. Eksildikçe eksilmenize sebep olan insanlara dikkat edin. İnsan bulursunuz ama kendinizi kaybedersiniz. Tanımak önemli iştir arkadaşlar bu yüzden tanımak için çaba harcamayın. Çünkü Mevlananın dediği gibi; "İnsanları tanımak denizden bardak bardak su boşaltmaktan daha zordur" Harika bir eserdi. Zevkle ve severek okudum. İstisnasız harika yazar olan Stefan'nın kalbinizde filmlerini izleyin. Iyi okumalar. Bu arada hayatınızı değiştiren insanları unutamazsınız arkadaşlar. Kitabı benzettiğim şarkının linkini bırakıp huzurlu okumalar diliyorum. https://youtu.be/3C4S4W7GElk (C.Oğuz)
Zweig okurken kendi kendime diyorum ki, " Ah dostum neden bu kitap 400 sayfa değil?" Vizdansız Zweig mükemmel yazıyor ama sağ olsun hep 70-80 sayfa kitapları. Tabi bu işin şakası. Psikoloji nedir, nasıl anlatılır, nasıl hikaye aracılığıyla insanlara gösteriliri bize öğreten Zweig abiden, okuduğum en iyi kitaplardan biri. Zweig yanlış hatırlamıyorsam bundan yaklaşık 5 sene kadar evvel ülkemizde inanılmaz popüler olmaya başlamıştı. Hatta o zamanlar bu adam kim ya diyip geçiyordum. Zamanla tanıdık kendisini. Zweig harika biz yazar çünkü yarattığı, anlattığı karakterler tamamiylen bizden. Yaşadıkları içsel çelişkiler, duygu buhranları tamamiylen bizden. Kitaplarını okurken ana karakter ben oluyorum sonra dünya başıma yıkılıyor. İçim daralıyor. Hayattan nefret ediyorum. Çünkü adam karakteri her yönüyle öyle bir anlatıyorki sanki artık kitaptaki karakter X kişisi değilde Oğuzhan oluyor. Olaylar benim başıma gelmiş gibi bir ruh halina bürünüyorum. Bu yüzden aralıklarla Zweig okurum. Adam harika yazıyor ama bizimkide kafa yani arkadaş bu kadar edebi işkenceyi kaldıramaz. Bu kitabında, kitabın adı gibi Korku'yu anlatıyor. Irene adlı ana karakterimiz bir gün bir piyanistle aşk yaşıyor. Bu Irene abla zengin bir avukatla evli ama. Her şeye sahip anlayacağınız. Para desen var mutluluk desen var. Ama işte Irene abla kendine mukayet olamıyor ve yapıyor bir hata. Aslında bu bile ne kadar bizden. Her şey elimizdeymiş gibi hissederken bir anda olmayacak işler yaparız. Tabiri caizse düz yolda ayağımız olmayan taşa takılır. Bu Irene abla piyanist aşığıyla aşk yaşarken bir kadına yakalanır. Bu kadında ona şantaj yapar. Olaylar Irene ablanın bu şantajcıyla arasında geçenler. Ve tabi bunu kocasının öğrenmesinden duyduğu korku, çekinge. Kitabın sonu inanılmaz ters köşe. Yani ben, klasik Zweig gene bizi hayattan soğutup gider diyordum. Ama helal olsun be bir seferlik soğuttuğu hayata geri ısıttı kral. Hiç yapmadığınız şeylerin pişmanlığını yaşayıp anlamsız bir korkuya kapılmak isteyen okurlara tavsiye edilir. Keyifli okumalar... (Oğuzhan Güneş)
Korku-yu Beklerken: Bu kitap hakkında bir şeyler karalamak istedim. Fakat ne karalayacağım? bilmiyorum ki, ama kendime kızdığımı söyleyebilirim, kendime kızmamın sebebi ise bu kitabı fazlasıyla erteledim. Nedeni kısa kitap sevmeyişimdi. Nitekim kısa kitaplar da kitaplar dolusu duyguları yaşatabiliyormuş, kısa kitaplar da acıyı, üzüntüyü, pişmanlığı, şevheti, KORKU'yu iliklerine kadar hissettirebiliyormuş. Aslında bunu kitap/kor-baykus--1099 kitabında deneyimlemiştim bu kitapla daha da pekiştirmiş oldum. Bu kitabı okuduğum sırada ya da daha doğru deyişle bu kitabı yaşadığım sırada yazar/oguz-atay'ın kitap/korkuyu-beklerken--548 hikâyesi yadıma düştü. Aralarında fazlasıyla benzerlikler vardı bana göre. Kitabı okurken bir tarafın korkusundan, acısından zevk duyuyorken, diğer tarafın korkusundan, acısından, ezilişinden üzüntü duyuyordum. Bir tarafta hakedilmiş bir korku varken, diğer tarafta hakedilmemiş bir korku ve korkunun sonucunda yaşanılan,eziyetler, üzüntüler ve acılar vardı. Peki hangi kitap korkunun doğurduğu sonuçları hakediyordu? kitap/korkuyu-beklerken--548 mi? kitap/korku--228216 mu? Bu sorunun cevabını iki kitabı da okuyan arkadaşlara bırakıyorum. (Halil Vural)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)