Küçük Harfli Mutluluklar - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Küçük Harfli Mutluluklar kimin eseri? Küçük Harfli Mutluluklar kitabının yazarı kimdir? Küçük Harfli Mutluluklar konusu ve anafikri nedir? Küçük Harfli Mutluluklar kitabı ne anlatıyor? Küçük Harfli Mutluluklar kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Küçük Harfli Mutluluklar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Haldun Taner
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750837241
Sayfa Sayısı: 108
Küçük Harfli Mutluluklar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Haldun Taner, Doğan Kardeş - Seçme Öyküler dizisinde..
Böylece yaz geçti, güz geçti, kış geçti. İlkbahar gelip de mayıs güneşi bir genç kızınkine benzeyen ılık nefesini tabiata hohlayınca bademler birden beyazlara büründü. Kırlar kokularını süründü. Deniz aniden duruldu. O sakin mavisini yeniden buldu. Bu arada ihtiyar kavak da tomurcuklanıp yaprak açmıştı.
Haldun Taner'in tamamı YKY'den çıkan yedi öykü kitabından seçilen dokuz öykünün yer aldığı Küçük Harfli Mutluluklar genç okurlar ve Haldun Taner edebiyatına yeni başlayanlar için bir giriş kitabı niteliğinde.
Kitabı hazırlayan Murat Yalçın sunuş yazısında şöyle diyor:
"Nereden bakılsa, hayata bakışındaki derin ve keskin gözlem gücü, insanı ele alışındaki olgunluk ve incelik, durumları ortaya koyuşundaki kültürel zenginlik, anlatımındaki sağlam yapı ve mizahın imbiğinden geçen ışıltılı üslubuyla klasikleşmiş bir yazar çıkar karşımıza. İstanbul Türkçesini, İstanbul ağzını iyi bilen yazarlarımızın başında gelir. Ne de olsa Ahmet Rasim, Ahmet Midhat, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Refik Halid Karay, Memduh Şevket Esendal onun ustalarıydı. Bu yedi kitaptan seçtiğimiz dokuz öyküyü okuduğunuzda öykücülüğümüzün bu büyük ustasını daha çok benimseyeceğinizi ve bütün kitaplarını okuma isteği duyacağınızı umut ediyoruz."
(Tanıtım Bülteninden)
Küçük Harfli Mutluluklar Alıntıları - Sözleri
- Ne derlerse desinler, ben artık durmuş bir saatim.
- ...hangi saadet ebede kadar sürmüş ki?
- Şimdilik sükûtu dinliyorum. Bazen sükût en güzel müziktir.
- Dünya bu mu, hayat bu mu?... Bunlar da akılları sıra yaşıyorlar mı? Bu adamlar ne yaparlar?
- Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak.
- Yalnızım. Boş caddede, gölgemi kovalayarak ilerliyorum.
- Her eli ayağı tutan, kıçını devirip yatacağına erken kalksa, bir işin ucundan tutsa bak nasıl düzelir her şey.
- Sıkıştı mı kaçar insan Kaç babam kaç Kaç babam kaç
- Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak.
- Sebepsiz mutluluktur, asıl mutluluk.
- Zira dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir.
- Yalnızım. Boş caddede, gölgemi kovalayarak ilerliyorum.
- An ânı kovalıyor, anlar sonsuzlukta eriyor. Çarşamba perşembeyi, perşembe cumayı sürüklüyor. Kasım, aralık oldu, aralık ocak, ocak şubat olacak. Şubat da mart. Ve biz, karanlığın içinde şu vapur gibi zamanı yara yara ilerliyoruz. Nereye? Bir zamansızlık ülkesine doğru... Karşıda sahil göründü. Esrarlı ve karanlık, Yaklaştıkça yaklaşıyoruz. Ah şu vapur bir dursa... İyisi, geri geri gitse... Akreple yelkovan, yollarını şaşırıp ters işlemeye başlasalar. Gün kadranı perşembeden çarşambaya dönse, neticeden sebebe doğru ters bir akış başlasa... Başladı diyelim ne olacak? Vapur geri geri gitse, ulaşacağımız sahil, bu sefer de ilk kalktığımız zamansızlık ülkesi olmayacak mı? İster öne git, ister geri; dünyanın denizleri biter efendi.
- Fakat hangi saadet ebede kadar sürmüş ki?
- “Dakikaların değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor,onların geçişini ancak gece-o da 11.55’ten 12’ye kadar-dikkatle takip ediyoruz.O da neden?Aklımız sıra,geçen bir yılı kapayıp gelen bir yılı açtıklarından…Halbuki günün hangi dakikası,bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor?Neden bu dikkati günün her saatine,her dakikasına,her saniyesine çevirmiyoruz?”
Küçük Harfli Mutluluklar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“Günü yaşamak,küçük harfli mutlulukların bir tespihi gibi.Fazlasını aramadan.Günü,düzayak hayatı,küçük harflerle yazılmış küçük,küçücük mutluluklar.” Haldun Taner,Cumhuriyet döneminin önde gelen yazarlarından.Özellikle Türkiye’de Kabare tiyatrosunun öncülerinden.Kabare tiyatrosu ise güldürücü ve eğlendirici olmasına rağmen temelde ciddi sorunları ele alan,güncel sorunları,siyasal ve toplumsal konuları ince bir alayla yerici,iğneleyici tutumla ele alan tiyatro anlamına gelir. Kitapta da 9 adet öykü var.Öyküler de tam bu şekilde aslında.Okurken gülüp eğleniyor fakat düşünmeden de edemiyorsunuz.Yazarın mizahi bakış açısı öyküleri daha anlamlı kılıyor.Ayrıca yazarın İstanbul kültürüne,diline yatkın olması bizi de Cumhuriyetin çocukluk yıllarına da ışık tutuyor.En beğendiğim yön ise bize farkına varmadan harcayıp tükettiğimiz küçük mutlulukları hatırlatıyor.Bir radyonun sağladığı dünyayı,her sabah uyanmanın kıymetini,saatin tiktaklarının sadece mekanik bir hareket olmadığını anlatıyor,soyutluyor,farkına vardırıyor.Özellikle aynı yazarlar etrafında dönen okumalarım adına farklı bir bakış,farklı bir mizah çok iyi geldi.Bilmediğim yeni bir aromayı tatmış gibi oldum.Haldun Taner’i ilk okuyuşum,son olmayacak. (Emre)
Yazarın kalemi ile yeni tanıştım. Öyküler kısa olsa da eskiye yönelik kelimelerin ağırlığı okurken yordu hatta dipnot kısmı yetersiz geldi ve bazı kelimeleri araştırıp buldum. Favori öykülerim "on ikiye bir var" ve "Atatürk Galatasaray'da" oldu. (Pınar Dumanoğlu)
Tiyatrocu kimliğiyle tanıdığım Haldun Taner'in bir de öykücü kimliğiyle tanıştım. Üstelik öyle sıradan bir öykücü de değilmiş, öyküleriyle ödüller almış. "Küçük Harfli Mutluluklar" kitabı da 7 öykü kitabından seçilmiş 9 öyküyü içinde barındırıyor. Hepsi sıcacık öyküler ama "Sebati Bey'in İstanbul Seferi" adlı öykü içimden bi şeyler kopardı götürdü sanki... Diğerlerini bilmem ama o öykü hangi kitabından alınmışsa mutlaka okuyacağım. Sizler de henüz Haldun Taner'in öykücü yanıyla tanışmadıysanız bu kitap tam size göre. Kitapla kalın. (Buket)
Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?
Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
1915 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].
Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanyaya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.
Yüksek öğrenimini 1950de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümünde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Asistanlığı sırasında yazdığı Günün Adamı oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyanaya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957de Max Reinhardt Tiyatro Akademisinde öğrenim gördü. Viyanadaki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiyeye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesinde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.
1950ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosunda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973ten itibaren Milliyette sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.
Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986da İstanbulda hayatını yitirdi.
Adı, İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kadıköydeki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.
Haldun Taner Kitapları - Eserleri
- Keşanlı Ali Destanı
- Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- On İkiye Bir Var
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
- Ayışığında Çalışkur
- Yalıda Sabah
- Küçük Harfli Mutluluklar
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Ayışığında Şamata
- Fazilet Eczanesi
- Vatan Kurtaran Şaban
- Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
- Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek
- Yaşasın Demokrasi
- Çok Güzelsin Gitme Dur
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
- Eşeğin Gölgesi
- Tuş
- Günün Adamı - Dışardakiler
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"
- Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
- Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
- Konçinalar 50 Yaşında
- Çocuklar İçin Mitoloji
- Önce İnsan
- Koyma Akıl Oyma Akıl
- Berlin Mektupları
- Huzur Çıkmazı
- Yaz Boz Tahtası
- Düşsem Yollara Yollara
- Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
- Bütün Hikayeleri 3
- Yaz Boz Tahtası
- Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Devekuşu'na Mektuplar
- Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- Hikayeler 2
- Günün Adamı
Haldun Taner Alıntıları - Sözleri
- Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
- Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
- BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
- Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
- Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
- Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)
- "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
- İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
- "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
- Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
- kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)
- Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
- Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
- ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
- Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
- "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)