Kültürden İrfana - Cemil Meriç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kültürden İrfana kimin eseri? Kültürden İrfana kitabının yazarı kimdir? Kültürden İrfana konusu ve anafikri nedir? Kültürden İrfana kitabı ne anlatıyor? Kültürden İrfana kitabının yazarı Cemil Meriç kimdir? İşte Kültürden İrfana kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Cemil Meriç

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750511899

Sayfa Sayısı: 493

Kültürden İrfana Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

rfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, zekâyı zirvelere kanatlandıran, beşerîyi ilâhi ile kutsîleştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslâm, insanı parçalamaz. İrfan, kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batı'nın "kültüründe bu zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fa­kir ve tek buutlu bir lâfız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus'un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dinî ve dünyevî diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Cemil MERİÇ Kültürden İrfana

Kültürden İrfana Alıntıları - Sözleri

  • Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez.
  • Anlamak istemiyoruzki hiçbir zafer bedava kazanılmaz.
  • Tarihimiz mührü çözülmemiş bir masal hazinesi. Ne Batı'yı tanıyoruz, ne Doğu'yu. En az tanıdığımız ise, kendimiziz. Hadis-i Kudsi, "Nefsini bilen, Rabbini bilir" buyurur. Böyle bir bilgeye fert olarak da, cemiyet olarak da, beşeriyet olarak da, en çok şimdi muhtacız.
  • Gerçekten dürüst kalabilen, kendi kalabilen, menfaatlerin dışına çıkabilen parmakla gösterilecek kadar az.
  • Gerçekten dürüst kalabilen, kendi kalabilen, menfaatlerin dışına çıkabilen parmakla gösterilecek kadar az.
  • Çare? Zindanımızı yıkmak, mimarı ve işçisi cehaletimiz olan zindanı. Önce kendimizi tanımalıyız. Nasıl bir tarihin çocuklarıyız? Ne soran var ne bilen.
  • Akif hem bir ülkenin sesidir, hem de bütün bir kıtanın. Safahat'ı okuyun, sonsuz bir zevkin yanı sıra birçok hakikatlere âşina olacaksınız. Hem bir edebiyat şöleni, hem de bir iman tazeliği.
  • "Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, irfanın."
  • "Meriç'e göre, gerçek kültür bir tutkudur, insana inanıştır, kendini insanlığın kaderinden sorumlu tutuştur. Bir sevgidir kültür, insanın kendi kendini fethidir. Dünya çapında bir hümanüzmanın inşasıdır. Bugünü mazi ile zenginleştirmektir. Mazi ve istikbal ile..
  • Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanamamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur.
  • "Çare? Zindanımızı yıkmak, mimarı ve işçisi cehaletimiz olan zindanı. Önce kendimizi tanımalıyız. Nasıl bir tarihin çocuklarıyız? Ne soran var ne bilen."
  • "İrfan ise düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelimedir; insanoğlunun has bahçesi, ayırmaz birleştirir. Bu bahçede kinler susar, duvarlar yıkılır, anlaşmazlıklar sona erer. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. Tecessüsü madde dünyasına çevrilmeyen, zekayı zirvelere kanatlandıran uzun ve çileli bir nefis terbiyesi irfan. Kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. İrfan bir tanrı vergisi, cehitle gelişen mevhibe.
  • lrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtul­maktır, önyargıların ve yalanların.

Kültürden İrfana İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cemil Meriç, kendi tabiriyle "mütecessis" bir insan. Ve Kültürden İrfana da onun tecessüsünün, yani merakının bizlere aktarımı. Kitabın birinci bölümünden itibaren okuyucuya duyulan saygının her sayfaya işlendiğini dipnotlar ve açıklamalar yoluyla fark edeceksiniz. Kitap sekiz bölümden oluşmakta, son bölümün büyük bir kısmı Cemil Meriç'le yapılan röportajlardan oluşuyor. Fakat önceki yedi bölüm, tarih ve edebiyatla ilgili çocuk edebiyatından tutun İbn Sina'ya, Tunuslu Hayrettin'e kadar birçok meseleyi ve ilim adamını konu alıyor. Fakat bu bölümlerin neredeyse her makalesinde temeli oluşturan iki mefhum (kavram) her yerde karşımıza çıkıyor ve bizi düşünmeye sevk ediyor: Doğu-Batı karşılaştırması. Öznel bir yorumda bulunmam gerekirse Bu Ülke ile beraber Kültürden İrfana, hayatımda en çok dipnot okuduğum kitaplar oldu :) Fakat bu durumdan hiç rahatsız olmadım, çünkü kitapta adı geçen bazı tarihî şahsiyetlerin kısa hayat hikâyeleri dipnotlarda verilmişti ve kitabı okurken rehber niteliğindeydi benim için. Son olarak, Kültürden İrfana veya Cemil Meriç'in herhangi bir kitabını okuyacaksanız yanınızda bir sözlük veya uygulamasını bulundurmanızda fayda var. Cemil Meriç, eserlerinde fazlaca Arapça ve Fransızca kökenli kelime kullanmış. Bilgi dağarcığınızın sınırlarını zorlayacak, ufkunuzu genişletecek bir kitap Kültürden İrfana. (Mert)

Bir bilgi hazinesi.. Kitap incelediği konular ve verdiği kaynaklar bakımından müthiş bir eser. Okurken okumanız gerek kitapları da not almanız gerekecek gerek yerli gerek yabancı kaynaklardan tavsiye edilen kaynaklar o kadar çok ki nereden başlamanız gerekecek şaşıracaksınız. Kitabı okurken cehaletinizin farkına varmanız ve Cemil Meriç'i rahmetle anmanız kaçınılmaz olacaktır. İyi okumalar. (Enes Bayram)

Kültürden İrfana, Cemil Meriç’in okuduğum ilk kitabı. Bu güne kadar Cemil Meriç’i okumamış olmak benim için büyük bir eksiklikti. Cemil Meriç’i yazar olarak araştırdığımızda en çok karşımıza çıkan kavramlar “fikir işçisi” ve “tecessüs” kavramı. “Tecessüs” kavramını okuyucularına ısrarla hatırlatan yazarımız, kendi arayışıyla birlikte okuyucuyu da geniş bir deryaya dalmak için teşvik ediyor. Tecessüs kavramı Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle ifade ediliyor; Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı. Yazarımız, kendi tecessüs ufkuna okuyucuyu da birlikte sürüklüyor ve geniş bir kaynakça için rehberlik ediyor. Kitabımıza gelecek olursak; Cemil Meriç’in 12 ciltlik külliyatının bu son eserinde, ilk önce kültür ve irfan kavramlarının ontolojik değerlendirmeleriyle kavramsal bir çerçeve çiziyor. Daha sonra ise, bu güne kadar dilimize çevrilen ve çevrilmeyen eserler hakkında o kadar kapsamlı ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yapıyor ki, yazarımızın hem yerli hem yabancı kaynaklar hakkındaki derin bilgisine şahit oluyoruz. Yazarımız, kaynaklar hakkında okuyucuyu kendisiyle birlikte uzun bir yolculuğa çıkarırken derin bilgisine rağmen son derece mütevazi bir şekilde referans gösterdiği yazar ve kitapları ön plana çıkarıyor. Biruni’den İbn Rüşd’e, Efgani’den Abduh’a, Ahmet Hilmi’den Ahmed Cevdet Paşa’ya, Mehmet Akif’den Tevfik Fikret’e, Tunuslu Hayreddin Paşa’dan Celal Nuri’ye kadar bir çok fikir adamı ve kaynaklar hakkında çok geniş bir kaynakça ortaya koyuyor. İslam tarihi ve Osmanlı tarihindeki kaynaklar hakkında geniş bir değerlendirme yapılıyor. Dozzy ve Hammer’in bu boşluğa olan katkısı geniş bir şekilde yer alıyor. Oryantalizm kavramı, ve Doğu’ya uzak Avrupalıların Oryantalizme bakışının da değerlendirildiği bu eserde, bir çok önemli eserin henüz Türkçemize kazandırılamadığı ve kazandırdıklarımızın da yeteri kadar değerini bilmediğimizi öğrenmiş oluyoruz. 6.Bölümde özellikle Gandi’ye, “sivil itaatsizliğe” ve”zor yok” hareketine ayrılmış bölüm oldukça etkileyiciydi. Yazarımızın Gandi’nin ülkesine ve tüm insanlığa çok büyük bir ders verdiğini düşündüğünü ve kütüphanesinde Gandi’yle ilgili bir çok yayın bulunduğunu öğreniyoruz. 7.Bölümde yer alan Sidney Hook’a ait “Tarihte Kahraman” adlı araştırmasının yer aldığı değerlendirmede, fert ve kahramanların tarihsel süreçle olan ilişkilerini çok beğendiğimi ve özellikle yeniçeri ve tanzimat aydınlarını birbirine benzettiği kısımdan çok etkilendiğimi söylemek isterim. Eseri genel olarak büyük bir ilgiyle ve mahcubiyetle okudum. Yalnız kültür kavramının antropolojik yönünün biraz uzun olduğu için ansiklopedik bilgiye dönüşü, bir de Cela Nuri’ye ayrılan 40 sayfaya yakın kısmının biraz uzun tutulduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte yazarımızı ve tecessüs dünyasını ilgiyle takip etmeye ve külliyatında yer verdiği eserleri referans olarak kabul etmeye devam edeceğim. (Resul Bulama)

Kitabın Yazarı Cemil Meriç Kimdir?

Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı - ö. 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, şair ve düşünür.

Meriç’ten önce bir dönem, Şaman ve Yılmaz soyadlarını kullandı. Rumeli’den göçen bir ailenin çocuğudur. İlk ve ortaokulu Reyhanlı Rüştiyesinde(1928) tamamladı. Burada Arapça, Fransızca, Kur’an, tecvîd (Kur’an-ı Kerim’I uygun telâffuzla okuma), ahlâk okudu. Buradaki Türkçe öğretmeni yarım düzine şiir kitabı olan Ömer Halim Bey’di. Sonradan adı Fransız Lisesi (Lycéed’Antioche) olan Antakya Sultanisi’nde okudu, “benim üniversitem” diye andığı bu lisede Fransız ve yerli hocalardan özel dersler aldı. Ali İlmî Fânî’nın kılavuzluğunda Divan edebiyatının sihirli dünyasını burada keşfetti. Yine burada Bazantey’den Fransız edebiyatı tarihi okudu. 1936’da İstanbul’a giderek bir yıl Pertevniyal Lisesine devam etti. Buradaki öğretmenleri arasında Nurullah Ataç ve Reşat Ekrem Koçu da vardır. Bu arada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanıştı. 1937’de kısa süre İskenderun’un bir köyünde öğretmenlik

yaptı, İskenderun Tercüme Bürosuna sınavla reis muavini oldu, bu işe beş ay devam etti. 1938’de Fransızlar tarafından Aktepe’ye nahiye müdürü tayin edildi, yirmi gün sonra işine son verildi. 1939’da iki ay hapis yattı, hakkında açılan dava beraatle sonuçlandı. 1940’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümünde bir süre okudu. Ancak üniversiteden çok kütüphanelere devam ettiği için bu bölümü bitiremedi. Birkaç yıl sonra aynı fakültenin Fransız Filolojisi Bölümünden mezun oldu (1944). Tayin edildiği Elazığ Lisesi öğretmenliğinden (1942-45) sonra hayatını kalemiyle kazanmaya başladı. 1946’da

sınavla İstanbul Üniversitesine Fransızca okutmanı olarak (1946-74) girdi. Bu arada bir yıl İstanbul Işık Lisesinde öğretmenlik (1952-53) yaptı. 1974’te emekliye ayrıldı.

Cemil Meriç, 1954’te görme yetisinin zayıflaması üzerine geçirdiği bir dizi ameliyat

sonucunda gözlerini kaybetti. Hayatının geri kalan kısmını bu şekilde geçirdi. Bundan sonraki dönemde okuma ve yazma konusunda yakın çevresinden yardım aldı. 1974 yılında emekliye ayrılınca tüm zamanını eserlerine ayırdı. 1942’de evlendiği Fevziye Menteşoğlu’ndan Mahmut Ali ve Ümit (Meriç Yazan) adlı iki çocuğu oldu. 1984’te geçirdiği beyin kanaması sonucu felç oldu, sıkıntılı ve uzun bir hastalık döneminden sonra vefat etti. Karacaahmet Mezarlığında toprağa verildi.

İlk manzumesini on bir yaşında iken yazdı. Yayımlanan ilk yazısı “Geç Kalmış Bir Muhasebe”, "Yenigün" (23.9.1933) gazetesindedir. Ciddi anlamda ilk yazısı “Honoré de Balzac”, "İnsan" dergisinde (1941) yayımlandı. Aruz ve hece ölçüsüyle şiirler de yazmış olan Cemil Meriç, çok iyi özümsediği Batı düşüncesi ile Türkiye'nin batılaşması konularını incelediği eserleriyle tanındı. Batılı fikir ve sanat adamlarının adeta resmî geçitte olduğu eserlerinde Türk aydınlarının “müstağrib”leşmesini büyük bir yetkinlikle eleştirir, önce kendi kültürlerini tanımalarını ister. Yazılarında düşünür, sosyolog yanı ağır basar. Özellikle kullandığı bazı kelimeler mülkiyetine geçmiş gibidir. Kendisine has coşkulu üslubu ve temiz Türkçesi ile kırk kadar gazete, dergi ve ansiklopedi de yüzlerce makale yayımladı. Yazı ve çevirileri başlıca; İnsan, Amaç, 19. Asır, Gün, Yeni İnsan, Hisar (Fildişi Kuleden başlığı ile 1980'e kadar sürekli), Hareket, Yirminci Asır, Yurt ve Dünya, Yücel, Dönem, Çağrı, Türk Edebiyatı, Doğuş Edebiyat, Kubbealtı Akademi, Pınar, Köprü, Gerçek, Millî Eğitim ve Kültür gibi dergiler ile Yeni Devir (1980), Orta Doğu gazetelerinde yer aldı. Düşünce ve yazı hayatının en verimli yıllarında (1954’ten itibaren) gözleri görmüyordu. Okumalarına kızı yazar Ümit Meriç ve öğrencileri yardımcı oldu. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi ve Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de maddeler yazdı. Umrandan

Uygarlığa adlı kitabıyla 1974 yılında ve Kırk Ambar adlı kitabıyla 1980 yılında Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü aldı. 1981 yılında Türkiye Yazarlar Birliğinin Üstün Hizmet Ödülünü Mehmet Kaplan ve Emin Bilgiç ile paylaştı. 1982’de Kayseri Sanatçılar Derneği'nden inceleme dalında ödül aldı. 1986 yılında Kültürden İrfana adlı eseriyle aynı kuruluşun fikir dalı ödülünü kazandı.

Cemil Meriç Kitapları - Eserleri

  • Jurnal
  • Kültürden İrfana
  • Mağaradakiler
  • Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb
  • Umrandan Uygarlığa
  • Bu Ülke

  • Bir Dünyanın Eşiğinde
  • Işık Doğudan Gelir
  • Sosyoloji Notları ve Konferanslar
  • Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist
  • Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık
  • Jurnal
  • Bir Facianın Hikayesi

Cemil Meriç Alıntıları - Sözleri

  • Klasik denilenlerin çoğu unutulup gitmiş zamanla. Klasiklerin en büyükleri yaşadıkları dönemde anlaşılmayanlar. (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
  •  Kimse ne olduğumuzu bilmez, nasıl göründüğümüzü bilir. (Umrandan Uygarlığa)
  • ... bireycilik şaşkınlıkların ve hataların kaynağıdır. (Işık Doğudan Gelir)
  • Ve dünya bir gözyaşı vadisi, bir vehim, bir rüya... (Umrandan Uygarlığa)
  • servet her olayın can damarı hiçbir şey yapmazsanız zengin değilsiniz herkesin emeli zengin olmak yeteneğinde ahlakın da ölçüsü para (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • İnsana, doğru yolu gösterecek iki kılavuz: imanla ilim. (Işık Doğudan Gelir)

  • |Ne yazık ki, deva illetten daha vahimdir. (Bir Facianın Hikayesi)
  • “Vaktiyle bütün insanların kolayca kavradığı hakikatleri anlayamaz olmuşuz yavaş yavaş. İlâhi hikmet unutulmuş.” (Bir Facianın Hikayesi)
  • Mümin Tanrısıyla gönül gönüledir. (Bir Facianın Hikayesi)
  • Ne acılar kelimeye aktarılabilir, ne sevinçler. Güneş altında söylenmeyen ne kaldı?  (Jurnal)
  • Kadının hayatında en bahtiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabii bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Kadın çocuğu için hem sütanne hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • Sevdiğim bir başkasına tutkun. O bahtiyar rakip de başka bir dilberin esiri. Bana da sevmediğim bir kadın âşık. Sevdiğime de, sevdiğimin sevdiğine de, beni sevene de, aşk Tanrı'sına da, kendime de yuhhh! (Bir Dünyanın Eşiğinde)
  • sonra seni hatırlıyorum. birden zindanım aydınlanıyor. kuşlar cıvıldıyor içimde. (Jurnal)

  • Ölmek, unutulmaktır. Hatırlandıkça yaşıyoruz. (Jurnal)
  • Ne ararsan bulunur,derde devadan gayrı.” (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
  • Saint Simon, o güne kadar bir fakirler yığını olarak ele alınan işçi sınıfına sosyal bir kişilik kazandırır. Artık fakir yok, fakir işçi var. Fakir kilisede avlusundan çıkmış, keşkülünü fırlatmış, çalışan bir insan olmuştur. Yoksuldur ama çalışmak isteyen bir yoksul. Ve çalıştığı halde fakir kaldığı için ahlak ve iktisat açısından ilgiye değer. Yoksuldur çünkü ya hakkı olan ücreti alamıyordur ya da işsizdir. Saint Simon iktisada yeni bir vazife yükler: fakirleri göz önünde bulundurarak toplumu yeni baştan düzenlemek. Çoğunluk ön plana geçiyordur artık. Bakışlar ücret verenden ücret alana, topraktan fabrikaya, çiftçiden demirciye çevirilir. (Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist)
  • “Aydın yanarak da aydınlatabilir, ama yıldızlaşacağını bilirse yanar, bir kova suyla söndürülen yangın olmak hazindir.” (Sosyoloji Notları ve Konferanslar)
  • Bugünkü sömürgeleştirme, 14. asırda doğdu. İki ihtiyacın çocuğudur: Baharat ve altın. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
  • Şairin dediği gibi “Güleriz ağlanacak halimize”. (Jurnal)
  • kitapları oldukları gibi saklamak ve gelecek nesillere aktarmak büyük bir titizlik ve sadakatle sürdürülen bir iş olmuştur. (Işık Doğudan Gelir)