Kumarbaz - Fyodor Dostoyevski Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kumarbaz kimin eseri? Kumarbaz kitabının yazarı kimdir? Kumarbaz konusu ve anafikri nedir? Kumarbaz kitabı ne anlatıyor? Kumarbaz kitabının yazarı Fyodor Dostoyevski kimdir? İşte Kumarbaz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Fyodor Dostoyevski
Çevirmen: Koray Karasulu
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786053608288
Sayfa Sayısı: 188
Kumarbaz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar 1846'da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Byelinski bu eser üzerine Dostoyevski'den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849'da I. Nikolay'ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. Dostoyevski Kumarbaz'da tutkulu bir aşkla kumar tutkusunu bir arada anlatırken insan ruhunun derinliklerini büyük bir güçle sergilemiştir.
Kumarbaz Alıntıları - Sözleri
- Ciddi bir kitap okuyarak veya ciddi bir meşgale bularak yakın geçmişin büyüsünü bozmaktan korkar gibiyim...
- "Sen hayatını mahvet, ben kenardan izleyeceğim. "
- Yarın küllerimden doğup yeni bir hayata başlayabilirim! Tamamen mahvolmadan önce içimdeki insanı keşfedebilirim...
- Davranışlarımın hesabını veremeyecek kadar önemsiz biri miyim ben?
- Mücadele yüceltir, alçaltmaz.
- "Unutma ki işin ucunda yıldızları görmek de var.."
- “... Eh, bilirsiniz işte, insanlar bir kaşık suda boğacakları bir kimseyle bile kimi zaman zorunlu ilişki kurarlar.”
- Belki de ruh sayısız duyguyu bir anda tattıktan sonra tatmin olmuyor, huzursuzlanıyor ve nihai bir bitkinliğe varıncaya dek, her defasında artan bir şiddetle yepyeni duygular tatmak istiyordur.
- Çok tuhaf ama olasılıkların gerçekten bir sistemi olmasa bile rastlantısal bir düzeni var sanki
- Insan ne çirkin bir varlık!
- Mücadele yüceltir, alçaltmaz.
- İnsan ne çirkin bir varlık!
- Bazen en çılgın, en imkânsız görünen fikir kafanızda öyle kuvvetli bir yer edinir ki, öyle veya böyle gerçekleşeceğini zannedersiniz... Dahası bu düşünce şiddetli, güçlü bir arzuya eşlik ediyorsa, bazen onu kaçınılmaz, önceden belirlenmiş, kadere yazılmış, var olmaması, gerçekleşmemesi imkânsız bir şey gibi kabul edersiniz! Belki burada başka bir şeyler, önsezilerin bir bileşimi, olağandışı bir irade, kendi hayal gücüyle kendini zehirleme veya buna benzer şeyler söz konusudur...
- Hayatıma hiç değer vermiyorum artık.
- " Peki yarın ne olabilirim? Yarın küllerimden doğup yeni bir hayata başlayabilirim! Tamamen mahvolmadan önce içimdeki insanı keşfedebilirim! "
Kumarbaz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ticari Amaç - Edebi Kazanç: Kumarbaz: ‘’Kıyıya vuran her dalga ardındaki dalgaya onun son olmadığını söyler, Ve her kumarbaz bilir, kaybetmektir orada olmalarının asıl sebebi.’’ — U2 - Every Breaking Wave Kemerlerinizi bağlayın, istikamet Roulettenbourg! Bu kitap hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki… Ezel dizisine bile konuk olmuş bir kitap kitap/kumarbaz--126. (https://youtu.be/d2HgfjLIMjE?t=156). yazar/fyodor-dostoyevski külliyatının 12. kitabı, evet, tam tamına 25 günde yazılmış kısa bir roman. Bunu herkes biliyor zaten, bilmeyen de şu an öğrenmiş oldu. Peki, ama neden bu kadar kısa sürede? Bu durumun biraz irdelenmesi bana kalırsa Dostoyevski’nin hayatını, eserlerini ve düşünce biçimini anlamak adına güzel bir hamle olacaktır. Bu yüzden kitabın var olma sürecine göz atmakta fayda var: Zaten sürgün cezasından sonra psikolojisi iyice infilak eden Dostoyevski, artık eserlerinde daha fazla kendi hayatından izler bırakmaya başlıyor. kitap/yeraltindan-notlar--125 (1864) kitabından sonra kitap/suc-ve-ceza--121 (1866) ile geniş bir okur kitlesine erişmesine rağmen, maalesef finansal sıkıntılar çekmeye devam ediyor (her zaman olduğu gibi.) Bu nedenle zamanının kan emici yayımcılarından Stellovski ile hibe karşılığında bir anlaşmaya imza atıyor. Anlaşmanın şartı ise Dostoyevski’nin 1 Kasım 1866’ya kadar bir roman yazması, bu şart yerine getirilmediği takdirde, Stellovski 9 yıl boyunca Dostoyevski’nin yazacağı kitaplarının telif haklarını elinden alacaktı. Böylesine büyük bir ''kumarı'' neden oynadı Fyodor? Bu anlaşmayı kabul eden biçare Dostoyevski’nin şu satırları bize doyurucu bir cevap niteliğinde: ‘’Bazen en çılgın, en imkânsız görünen fikir kafanızda öyle kuvvetli bir yer edinir ki, öyle veya böyle gerçekleşeceğini zannedersiniz… Dahası bu düşünce şiddetli, güçlü bir arzuya eşlik ediyorsa, bazen onu kaçınılmaz, önceden belirlenmiş, kadere yazılmış, gerçekleşmemesi imkânsız bir şey gibi kabul edersiniz!’’ (sf. 136) Takvim yaprakları 1 Ekim 1866 tarihini gösterdiği zaman Dostoyevski ne yapacağını şaşırır. Çünkü elinde hâlâ yazılı bir metin yoktur. Aklındaki eseri yazıya hızlıca dökebilmek adına kendine bir stenograf tutar. (Stenografi: alfabenin harfleri, noktalama işaretleri, kelimeleri yerine semboller ve kısaltmalar kullanan çabuk yazma sistemi.) Ve 25 günlük bir macera başlar, Dostoyevski aklındakileri dikte ederek, işe aldığı yazıcı hanımefendi ile başarıya ulaşır, kitap yayımlanır ve finansal geleceğini kurtarmış olur. (Aklınızda fikir oluşturması ve biraz görsellik kazandırmak adına Dostoyevski adlı mini dizinin bu kısmını sizinle paylaşıyorum. https://www.youtube.com/watch?v=31-eXbtN0tQ) İşin enteresan tarafı ise kitap yayımlandıktan sonra stenograf Anna Grigorievna Snitkina ile evlenirler. :)) Hazır evlilik muhabbetine girmişken bir konuya daha değinmek istiyorum. Kitapta güzelliğiyle ve ana karakter Aleksey İvanoviç ile ilişkisi üzerinde durulan bir isim var. Polina Aleksandrovna. Bu kitap tam otobiyografik diyemesek de o minvalde sayılabilecek bir roman, çünkü ''Polina Suslova'', Dostoyevski’nin başarısız aşk girişimi sonucunda takıntılı olarak zihninden kazıyamadığı bir isim. Polina gerçekte bir mujik (Rus köylüsü) kızı. Polina Suslova, Dostoyevski’den 16 yaş küçüktür, birlikte bir aşk ilişkisi yaşamaya yeltenirler fakat zaman geçtikçe birçok şey değişir. Ne var ki Dostoyevski Polina’nın aklındaki gibi biri değildir. Suslova’nın yanında çirkin kalır. Borçlardan bunalmış bir haldedir. Sara hastası bir adamdır. Kuşkucu herifin tekidir Suslova’ya göre. Suslova, bütün varlığını ona teslim etmek isterken Dostoyevski ona teslim olur. Kurtarıcısı olarak gördüğü adam gözyaşları içinde ayaklarının dibine yığılır zaman zaman. Suslova, korkunç bir kıskançlıkla saplantılı bir âşığa dönüşen Dostoyevski’den nefret eder, ondan tiksinir. Hatta günlüğüne, “Dostoyevski’den nefret ediyorum. İnancımı ilk öldüren oydu.” diye yazar. Ve ilişkileri vahim bir şekilde son bulmuş, lakin Dostoyevski bu sevdiği kadını unutamamıştır. kitap/kumarbaz--126’da Polina Aleksandrovna olarak açık açık eski sevgilisinden bahsedecektir (‘’karşımda böyle durduğunda ona bakmaya doyamıyordum’’ (sf. 39), Polina Suslova, kitap/suc-ve-ceza--121 romanında Dunya olarak karşımıza çıkar, kitap/budala--488’da Nastasya Filipovna, kitap/karamazov-kardesler--497’de ise Katrin İvonova. Bu ayrıntı dikkate alınarak okunduğunda, karakterlerin arasında ilişkiler bir nebze daha anlamlı gelecektir okura. Ivır zıvır(!) bilgileri de verdikten sonra (ki benim en sevdiğim kısım üst kısım ^^) biraz da içerikten ve alt metinlerden bahsedelim. Kumar nedir? Nasıl sonuçlanacağı önceden belli olmayan ihtimalli bir şeye bağlı kalarak mal vermek veya almak. Adı ne olursa olsun bu özelliği taşıyan para veya mal karşılığı oynanan her oyun ve bahis kumardır. Zenginin belki yükselişi ama fakirin de kesin bir düşüşüdür kumar. Bu işe müptela olan kişi ise kumarbazdır. Kitabın ana temaları da ‘’kumar’’ ve toplumun düşkünlükleri etrafında şekilleniyor. Özellikle takıntılılık ana temalardan birisi, karakterlerin ismi değişiyor fakat takıntılıkları değişmiyor. Kimi paraya, kimi lükse, kimi yanındaki insanın toplumda saygı gören (yani dolaylı yoldan ‘’paralı’’) kişi olmasına takıntılı durumda. Dostoyevski bu temayı kullanarak zaten düşmanı olduğu gösterişçi Avrupa kesiminin ahlaki değerlerini de yerden yere vuruyor. Dostoyevski’nin sembolleri büyük bir ustalıkla kullandığı gerçeğine de itiraz edecek birinin çıkacağını şahsen düşünmüyorum. Yine bu eserde de sembolizm ustalığının bir örneğini görüyoruz. ‘’Rulet’’ sembolü metnin ana sembollerinden biridir. Olaylar zaten en başından beri kurmaca Rouletenbourg şehrinde geçiyor. Bunun anlamını veya Dostoyevski’nin neden bu sembolü seçtiğini anlamak ise çok zor olmamalı, çünkü herkes bilir ki ‘’rulet’’ aynı zaman da hayatın ve kaderin sembolüdür. Rulet bir kişinin hayatını ortadan kaldırabilir, onu yok edebilir, iç huzurunu tamamen mahvedebilir, insanı birçok sıkıntı ile baş başa bırakabilir. Eğer ki şanslıysanız bir iki kere size kazanma duygusunu tatmanız için şans verir, ama unutmayın ki kumarda en son ‘’masa’’ kazanır. İnsanoğlu yine yenilir. Aynı zamanda ‘’rulet’’ sembolü ‘’şans’’ ile de yakından bağlantılıdır, ancak şans faktörü her zaman güvenilecek bir kaynak değildir. Dostoyevski ise Kumarbaz’da karakterler üzerinden bu konuyu güzelce işlemiş durumda. Üstat Dostoyevski ticari amaçla girdiği bu yolda, yıllar yıllar sonra bile okunacak bir şaheser yarattı. Ünlü psikolog yazar/jordan-b-peterson’ın da dediği gibi ‘’Dostoyevski’nin yazdıkları gerçekten daha gerçektir.’’ Eğer Dostoyevski ve psikoloji ile ilgileniyorsanız mutlaka Peterson’ın üniversitede bir dersinde Dostoyevski ile ilgili yaptığı konuşmasını dinlemenizi öneririm.** Demem o ki arkadaşlar okuyun okutturun. :) Keyifli okumalar herkese! Mademki (evet doğru, yazılışı birleşik) U2 ile giriş yaptım, aynı şekilde U2 ile çıkış yapayım: ‘’Sokaktaki her canlı bilir, yenilgiye aşığız. Hazır mıyız artık her dalgayı kovalamaktan vazgeçmeye ve gerçekten sevmeye başlamaya? Her denizci bilir, deniz bazen dosttur bazen düşman ve alabora olmuş her ruh bilir nasıl olur rol yaparak yaşamak’’ (Kayaberk İpek)
İncelemeye başlamadan önce sizinle bu kitapla ilgili çok şaşıracağınız, sıra dışı bir bilgi paylaşmak istiyorum: Dostoyevski bu kitabı kumar borcunu ödemek için sipariş üzerine sadece 25 gün........ Kızmayın hemen, küçük bir şakaydı arkadaşlar... :) Bu kitap hakkında konuşurken bu bilgiyi vermeyenleri Sibirya'ya kürek cezasına gönderiyorlarmış... Açıkçası Dostoyevski'nin bir kitabı hangi amaçla kaç günde yazdığı beni çok alakadar eden konular değil. Diğer Dostoyevski kitaplarında olduğu gibi sırası gelince aldım, okudum, okurken baya keyif aldım ve bitirip tekrar rafa kaldırdım. Kitaplarla ve yazarlarla bu ilişkinin ötesine geçmek beni oldukça zorlayan bir konu. Neyse, son olarak bir de harika bir Dostoyevski etkinliği tertip eden ve bu etkinlik için ciddi mesai harcayan sevgili SinestezikMuz 'a da içten bir teşekkür göndererek incelemeye geçiyorum... İtiraf etmem gerekir ki, kitabı elime alana kadar kafamda bambaşka bir senaryo kurmuştum. Kitabın adı Kumarbaz ya, işte ilk bakışta zihnimde Mel Gibson'un oynadığı Maverick filmindeki gibi sahneler canlandı. Sanıyorum bir Dostoyevski romanı ile karşı karşıya olduğumu yeterince idrak edememişim. Kitabı okumaya başladıktan sonra her şey yerli yerine oturmaya başladı... Yine sorular, sorgulamalar, detaylar, tespitler, tahliller peş peşe gözlerimin önünden geçti... O yüzden kitabı henüz okumayanlar ve okumayı düşünenler için paylaşmak istedim bu bilgiyi de... Yani karşınıza Kıbrıs'ta makinenin başında kol çeken Serdar Ortaç ya da Çarkıfelek'ten kazandıklarını bir başka Çarkıfelek olan Rulette ezen Mehmet Ali Erbil gibi karakterler çıkmayacak, içiniz rahat olabilir bu konuda... Benim gördüğüm kadarıyla kumar tutkusu, o çaresizlik duygusu ve her kumarbazın başından geçebilecek o malum olaylar kitabın fonunu oluşturuyor. Evet, Casino'ya ara sıra girip çıkıyoruz ama her zaman olduğu gibi asıl kumar dışarıda, hayatın içinde oynanıyor. Kendi için, geleceği için, en çok da aşkı için sürekli kumar oynayan bir adam var karşımızda: Aleksey İvanoviç... Onun kumarbazlığı biraz da karakterinden geliyor. Risk almak onda bir yaşam biçimi haline gelmiş. Bu hal, kimi zaman rulet masasında tüm parasını tek bir renge yatırarak, kimi zamansa sevdiğinin ağzından çıkan tek bir söz üzerine normal bir insanın asla cüret edemeyeceği işleri gözü kapalı yerine getirerek tecelli ediyor. Kazanmak ya da kaybetmek onun için hiç önemli değil. Başka bir ifadeyle, karakterimiz sonuçla ilgilenmiyor. Onun için önemli olan o an yaşanması gerekeni yaşamak. İşte bu noktada, Dostoyevski'nin kitapta dile getirdiği sorgulamalardan birine, ahlak kuralları mevzusuna kısaca değinmek gerekiyor... Burada bahsi geçen ahlak kuralları, ilk anda akla gelen ahlak kurallarından biraz farklı. Bu kavram daha çok çoğunluğun kabul ettiği ve çoğunluk kabul ettiği için 'doğrusu budur' şeklinde düşünülen geniş bir çerçevede ele alınmış. Kitabın ilk bölümlerinde Rothschild ailesine atıfta bulunularak bir döngüden bahsediliyor. Bu döngüye göre ailenin ilk nesli çeşitli ahlak kuralları etkisi altında öküzler gibi çalışıp (kitaptaki ifade) birikim yapmaya başlıyor. Bu birikim, 4-5 kuşak (yaklaşık 100 yıl) sonra devasa bir servete dönüşüyor. Yani birikimi başlatan kişinin 4. kuşaktan torunu bir servet üzerine oturuyor. Aleksey bu durumu uzun bir tiradla eleştiriyor ve 4.kuşak torunun faydalanacağı bir birikim yerine 'kazandığını yemek' üzerine kurulu bir hayatı savunuyor ki onun bu felsefesini kendi hayatında da uyguladığını görebiliyoruz. ------------------------------------ Hazır kitaptaki bazı sorgulamalara girmişken oradan devam edelim... Kitapta kumar olgusuyla birlikte öne çıkan bir başka konu da 'miras' konusu... Hatta bu iki konunun başa baş gittiği bölümlerin sayısı az değil. Peki kumar ile mirası bir araya getiren, onları aynı mahallenin iki yakın arkadaşı yapan şey nedir? Cevaplaması zor bir soru değil... Elbette üretmeden, kısa yoldan zengin olma sevdasıdır... Bakın burası çok ilginç, kitapta yer alan neredeyse her karakterin maddi anlamda çok ciddi sıkıntıları var. Ancak hiçbir karakter, bu sıkıntılarını çözme konusunda çalışmaya, üretmeye dönük tek bir adım dahi atmıyor. Yarısı kumarhanede para toplama peşinde, diğer yarısı oturmuş miras bekliyor... Günümüzde de çok sık karşılaştığımız insan tipleri... Tabii içinde bulunduğumuz zamanda bu ikiliye yenileri de eklendi, o ayrı bir konu... Mesela İstanbul'da tam olarak bir rakam veremesem de azımsanmayacak sayıda çalışmadan, sadece babadan kalan evin kira geliriyle yaşayan insanlar var. Bunlar önceden en azından yılda bir defa iyi bir kiracı bulmak, evini, iş yerini yüksekten kiralamak için koltuklarından kalkıp sırf bunun için bir emek harcamak zorunda kalırlardı. Ancak son yıllarda bu işi de tamamıyla emlakçılar üstlendi:) Artık kira yiyicilere tek bir iş yapmak kaldı; her ayın başında mobil şubelerine girip kiranın yatıp yatmadığını öğrenmek:) Tekrar lafın başına dönersek, kitaptaki karakterler dediğim gibi hayatlarını kumar veya mirasa bağlamış insanlar. Rulet masasının başında çarkın dönmesini bekleyen adamla, telgraf başında ölüm haberi bekleyen adamın heyecanı birebir aynı... Paraya bu kadar büyük bir hırs ve aşkla sahip olmak istemelerinin nedeni ise 'saygınlık'... Yani para varsa ünvan var, güzel bir kadınla veya yakışıklı bir erkekle evlilik var (kesinlikle aşk evliliği değil, amaç davetlere giderken yanında götürdüğü kişinin belli kriterlere uyan biri olması ve havalı görünmek), sözümona saygın, hayranlık uyandıran bir hayat var... Aslında ne kadar ironik bir durum öyle değil mi? Hayata tek bir çivi çakmadan, tek bir insanın yaşamına dokunmadan, tek bir çocuğun rızkına katkı vermeden sadece herhangi bir yerden gelecek para ile saygınlık kazanmak ve bunu bir güzel çevreye satmak... Tabii bu tip şeylerin alıcısı olduktan sonra satıcı da olur mutlaka... O yüzden sadece tek bir tarafı da linç etmek doğru değil... İşte bugün günümüzde bazı ünlü televizyoncuların veya futbolcuların eşleri de yukarıda bahsettiğimiz durumun farklı bir versiyonunu yaşamıyor mu? Kendilerine ait hiçbir vasıfları olmadığı halde Instagram hesaplarını yüz binlerce kişi takip etmiyor mu? Adlarına funclub'lar açılmıyor mu? Bir yere gittiklerinde önlerine kırmızı halılar serilmiyor mu? Tabii çok daha acısı, o insanların hayatlarını takip eden milyonlarca gencin çalışıp çabalamak, üretmek, hayata bir iz bırakmak yerine nasıl yaparım da ben de onlar gibi bir hayat yaşarım diye daha küçük yaşlardan itibaren 'ŞU HAYATTA YIRTMANIN' hesabını yapar olmasıdır... --------------------------------- Ülkemizde her ne kadar kumarhaneler kapatılmış olsa da, kumarbazlar hala hayatta ve bozulmuş bir arı kovanından çıkan arılar gibi dört bir yana dağılmaktalar... Kumarhaneler olmasa da kumarın felsefesi, hazırcılığı, insanlara sattığı boş umut ve vaadler varlığını devam ettirmektedir... Kumarda her zaman hiçbir şey yapmadan çok kısa sürede zengin olabileceğiniz ihtimali vurgulanır. Anlatılmayan ise, yine hiçbir şey yapmadan çok kısa sürede tüm varlığınızı kaybedebilme ihtimalinin diğeriyle eşit olmasıdır... Bazen paranızı, bazen zamanınızı, bazen yaşama hevesinizi, bazen umutlarınızı, bazen de geleceğinizi kaybedersiniz... Çünkü, kasa her zaman kazanır! Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)
Kitaba dair incelememe, öncelikle yazarı Dostoyevski’nin dikkatimi çeken stiline değinmekle başlamak istiyorum. Dostoyevski, romanlarına başlarken adeta okuyucusunu bulunduğu zamandan, mekandan çekerek kendi çağında, bambaşka bir mekana ve tam olayların ortasına ışınlayıveriyor. Romanlarının ilk bölümlerinde okuyucu, öncelikle hangi zamanda, hangi mekanda olduğunu, etraftaki insanların kim olduklarını, olayın ne olduğunu ve nerede geçtiğini dışarıdan bir gözle izler gibi keşfetmeye çalışıyor. Tüm bu keşif esnasında yazarın mükemmel mekan tasvirleri, betimlemeleri okuyucuya yol gösteriyor. Bu romanda da okumaktan en çok keyif aldığım unsurlar, olayın geçtiği Avrupa şehirlerinin, dönemin taşıdığı izlerin, eski tren yolculuklarının, at arabalarının, soylu insanların, kıyafetlerin, mekanların Dostoyevski tarafından mükemmel tasvir edilip okuyucunun zihnine kolayca taşınmasıydı. Bunlara ek olarak, milliyetçilik esasına dayanan tasvirler ve Avrupa halklarına dair sosyolojik gözlemler de, kitapta yer alan Rus, İngiliz, Alman, Fransız karakterler üzerinden yapılan analizlerle somutlaştırılarak yansıtılmış. Kitabın konusunda ise ilk dikkatimi çeken detay, Kumarbaz sıfatının tek bir karakter, Aleksey Ivanoviç üzerinde işlendiğini zannederken, Büyükanne’nin (la baboulinka) de çıkagelip Kumarbaz sıfatına dahil olmasıydı. Bu iki karakter aracılığıyla, kumara karşı bağımlılık ve kumarın kendine çeken yanına dair mesajlar verilmiş. Ayrıca kazanma dürtüsünün, yaşı ve maddi durumu farketmeksizin insanı nelere sürüklediği işlenmiş. Aleksey Ivanoviç’in maddi durumu dalgalı olarak seyrederken, Polina Aleksandrovna ile olan aşk ilişkisi de aynı şekilde değişkenlik göstermiş hatta zaman zaman Ivanoviç’i kumara sürükleyen en büyük etken, bu aşk olmuştur. Ivanoviç’e göre, hayatın kötü gidişatını ve Polina ile ilişkisini tek düzeltebilecek, rulet masalarıdır. Dostoyevski’nin akıcı anlatımı sayesinde 1 günde bitirdiğim bu eser, eminim pek çok okuyucu tarafından da keyifle okunmuştur. Yeni okuyucularına iyi okumalar dilerim. (Beyzanur Koca)
Kitabın Yazarı Fyodor Dostoyevski Kimdir?
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский) (d: 11 Kasım 1821, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.
Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.
Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.
Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.
Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.
İlk yazarlık dönemi
Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı. Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.
1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.
İkinci yazarlık dönemi
1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz(İgrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında:
“ ...Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır... ”
diye yazdı.
Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya)[ ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı. 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 9 Şubat 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.
Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.
Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.
Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.
Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.
Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını ve siyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için bireysel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.
Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.
Fyodor Dostoyevski Kitapları - Eserleri
- Suç ve Ceza
- Öteki
- Beyaz Geceler
- Yeraltından Notlar
- Kumarbaz
- Ölüler Evinden Anılar
- Amcanın Düşü
- Başkasının Karısı
- Puşkin Üzerine Konuşma - Batı Çıkmazı
- Budala
- Ecinniler
- Delikanlı
- Ebedi Koca
- Ev Sahibesi
- Ezilenler
- İnsancıklar
- Karamazov Kardeşler
- Mutluluğun Kıyısında
- Öyküler
- Stepançikovo Köyü
- Yufka Yürek
- Netoçka Nezvanova
- Tatsız Bir Olay
- Timsah - Gülünç Bir Adamın Düşü - Uysal Bir Ruh
- Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
- Dokuz Mektupluk Roman
- Dünyayı Güzellik Kurtaracak
- Üç Novella
- Bir Yazarın Günlüğü
- Suç ve Ceza (Çizgi Roman)
- Rus Öyküleri
- Büyük Engizisyoncu
- Gülünç Bir Adamın Düşü
- Mektuplar
- Çocuklarla Beraber
- Beyaz Geceler - Uysal Kız
- Nelli’nin Öyküsü
- Dürüst Hırsız
- Bobok
- Yufka Yürekli - Soytarı
- George Sand Öldü mü?
- İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün
- Karamazov Kardeşler (Cilt 2)
- Küçük Kahraman
- Diriliş - Kumarbaz
- Çocukluğum - Ezilenler
- Timsah
- Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız
- Ecinniler (Cilt II)
- Suç ve Ceza 2. Cilt
- Yeraltından Notlar - Beyaz Geceler
- Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4
- Budala 2. Cilt
- Seçmeler
- Delikanlı 2. Cilt
- Başkasının Karısı - Namuslu Hırsız
- İnsancıklar - Beyaz Geceler
- İnsancıklar - Netoçka Nezvanova
- Uysal Kız
- Delikanlı - Cilt 3
- Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar
- İnsanın Ruhunu Yücelten Bir Acı, Ucuz Bir Mutluluktan Daha Değerlidir
- Seçilmiş Əsərləri
- Yoxsul İnsanlar
- Bay Proharçin
- Üç Hikâye: Beyaz Geceler - Polzunkov - Yufka Yürek
- Sıradışı Bir Olay
- Four Stories
- Timsah ve Nahoş Hikaye
- Suç ve Ceza
Fyodor Dostoyevski Alıntıları - Sözleri
- Bence tehlikenin ahmak kimseler tarafından gelmesine hiç gücenmemeli, çünkü işleyen kafaları değildir. (Ecinniler (Cilt II))
- Çok duygulu, ama ezilmiş insanlar vardır. Bu insanların delilikleri, öbür insanlara karşı bir çeşit kara mizah gibidir. (Çocuklarla Beraber)
- Her şeyin iyisi eskidenmiş. (Beyaz Geceler)
- -“Çağ dışı ve çağdaş ihtiyaçlara uymayan sanat büsbütün var olamaz. Varsa da o sanat değildir; o, soysuzlaşmıştır, yozlaşmıştır, gücünü ve her türden sanat değerini kaybetmiştir.” (Rus ve Dünya Edebiyatı Üzerine Notlar)
- Bırak geçmiş geçmişte kalsın... (Dürüst Hırsız)
- ..kadın bütün hakikati duysa da sanki bilmiyor duymuyor gibi davranır! (Ev Sahibesi)
- "Başkalarından saygı görmek istersen, önce ve en önemlisi kendi kendine saygı duymalısın; ancak bu şekilde kendini saydırabilirsin." (Ezilenler)
- Anlık bir yanılgıydı benimkisi, bir sis, bir duygu yoğunluğuydu. (Bir Yufka Yürek - Dürüst Hırsız)
- “…kendine lâyık görmediği bu kadar büyük bir saadet onu ezmiş, içini allak bullak etmişti. Nihayet, bedbaht olmak için durmadan marazi bir şekilde vesileler arayarak haraboluyordu…” (İradesiz Adam - Noel Ağacı ve Düğün)
- İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir. (Ölüler Evinden Anılar)
- "her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır. (Yeraltından Notlar)
- Kaderin cilvesi, şanssızlık, gene bırakmamıştır peşini (Bay Proharçin)
- “Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.” (Beyaz Geceler)
- Kendini en iyi aldatmasını bilen, herkesten daha neşeli yaşar. (Suç ve Ceza 2. Cilt)
- Bir suçsuzu cezalandırmaktansa, on suçluyu bağışlamak daha iyidir. (S. 682) (Karamazov Kardeşler - Cilt 3-4)
- İnsanın aptallığı sonsuzdur, siz de bilirsiniz. (Yufka Yürekli - Soytarı)
- İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. (Suç ve Ceza (Çizgi Roman))
- Çok tuhaf ama olasılıkların gerçekten bir sistemi olmasa bile rastlantısal bir düzeni var sanki (Kumarbaz)
- İnsanın kendi yüzünden daha şeytanca ne vardır? Çünkü kimse öyle olduğuna inanmaz. (Ecinniler (Cilt II))
- Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan, ama kendini iyi biri zanneden zayıflara. (Seçmeler)