Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler - Ziya Gökalp Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler kimin eseri? Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler kitabının yazarı kimdir? Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler konusu ve anafikri nedir? Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler kitabı ne anlatıyor? Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler kitabının yazarı Ziya Gökalp kimdir? İşte Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ziya Gökalp

Yayın Evi: Kaynak Yayınları

İSBN: 9789753435574

Sayfa Sayısı: 168

Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ziya Gökalp'in “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” başlıklı bu raporunda, Osmanlı idari yapısının bozularak doğuda feodal bir yapının oluşması

Sultan Selim ve Sultan Süleyman devirlerine kadar götürülmektedir. Ziya Gökalp bu feodal düzenin nasıl yayılıp yerleştiğini "Halkçılık" başlıklı makalesinde yetkinlikle ele alır. İdari yapının bozulma nedenlerini iyi bildiğinden yeni kurulacak milli devletin sınırları içerisinde herhangi bir muhtariyete, aşiret ve cemaat düzenine yer olmadığını ve olamayacağını da biliyordu. Bu nedenle yüzyıllarca kapalı toplum halinde süregelen bu yapının sosyolojik araştırmasını yapma gereği duymuştur. Hazırladığı raporu yalnız sosyolojik bakımdan değil, tarihi, etnolojik ve kültürel malzemeler içerdiği için de değerlidir. önüne seriyor.

Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler Alıntıları - Sözleri

  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir.
  • Aşiret vicdanı , aile vicdanı, ferdin tutkusundan, iradesinden, aşkından daha kuvvetlidir.
  • Kürtlerde bazen kadınlar da erkekler kadar yiğitlik gösterirler. Aşağıdaki atasözü de bunu gösteriyor: Şer şere-kezen çebire: ASLAN ASLANDIR;İSTER DİŞİ,İSTER ERKEK.
  • Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir!
  • Şêr şêrê tı jıne çı mêre. (Arslan arslandır, ister dişi ister erkek olsun.)
  • Kurmanc lisanında bazı atasözleri "bekht"ın ehemmiyetini gösterir: Bext, na dım bı text = Bahtı tahta değişmem. Bext kelâ mêrayê = Baht yiğitlerin kalesidir. Mêrê be bext bı pır be, dı serra derbas mebe = Bahtsız insan köprü bile olsa üzerinden geçme.
  • Kürtlerin askerlikten kaçtığına bakanlar, bu kavmi mefkûresizlik (ülküsüzlükle) damgalarlar. Ya da korkak sanırlar. Oysa Kürtlerde mefkûre çok kuvvetlidir. Fakat bu mefkûre vatan mefkûresi olmadığından, askerliğe eğilimleri yoktur. Buna karşılık aşiret mefkûreleri çok güçlüdür. Hayatlarını, servetlerini, evlatlarını bu mefkûreye feda etmekten kadın-erkek çok büyük zevk duyarlar. Aşiret kavgalarında gösterdikleri kahramanlıklar, ortaya koydukları fedakârlıklar övülmeğe değer.
  • Dağlılara göre, dağların toprağı erkektir. Bundan dolayıdır ki, kahramanlar yetiştirir. Ovanın toprağı ise dişidir. Bundan dolayıdır ki ovanın toprağı korkak adamlar yetiştirir.
  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir.
  • Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir!
  • Aşağıdaki şarkıda, delikanlı, sevgilisini beraber kaçmaya davet ediyor. Dıl Ketiye Ré Lé Nabe Nave Revè Ne Xırabe «Gönlüm sana düşmüş, ona söz anlatmak kabil değil/ Buna çare bulunmaz kaçmanın adı fena değildir» Delikanlı bu sözleri ile kızın gönlündeki kuruntuyu yok etmeye çalışıyor. Kız ise şu cevabı veriyor: Navè Revè Pır Xirabe Pozè Bavémın Berjér Nabe Nav Mentane Bıcûk Nabe Pısmam Pırın Bé Şer Nabe «Kaçmanın adı çok kötüdür / Babamın burnunu alçatmak istemem / Büyük bir ismi vardır, küçük değildir / Amcazadelerim çoktur, kavgasız olmaz.»
  • Gürhan, Bahtiyari, Gelhur dillerini ayırırsak, elimizde bağımsız varlıkları bilinen 4 dil kalır: Gurmanç Zaza, Soran, Lebr. Bu 4 dilin sahipleri birbirlerinin konuşmalarını anlamazlar.
  • 57 yıllık ömrünü Türk diye diye, Türklük diye diye vakıf çeşme gibi sebil eden Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: "Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, heyecanlarımın babası Nâmık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp'tir"
  • Kavgaya giderken şu özlü sözü söylerler: Mırın Heye-Ve Geriyan Tınne: Ölmek var-Geri dönmek yok. Bir güçlük karşısında kaldıktan zaman şu özlü sö-zü hatırlarlar: Nat Kevimi Ji Méran: Zor karşısında iş yiğitlere düşer. Allaha teslim olmaları gerektiğinde şu atasözünü söylerler: Xuwedé Heye Gem Tınne: Allah vardır o halde gam yoktur. Kavgada bir akrabaları öldü mü, şu özlü sözü söylerler: Berxè Ner-Tımjı Bona Kerèyé: Erkek kuzu daima bıçak içindir. Mırına Hespè Jı Cehbe: Atın ölümü arpadan olsun.
  • Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir!

Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aslen Diyarbakırlı olan Ziya Gökalp'in, Mardin çevresindeki Kürt, Arap, Türkmen aşiretlere dair 1900-1910 yıllarındaki incelemelerinden oluşuyor bu kitap. Başta da kısa bir teorik kısım var. Özellikle bölgenin Irak-Suriye'deki aşiretlerle ilişkileri ve Kürtleşmiş Türk aşiretleri bahsi ilgi çekici. (Mehmet Akif Koç)

Gerçek bir ideoloji sistemcisi olan Ziya Gökalp, adeta bu eserle bir sosyoloji bilgini olduğunu da kanıtlıyor. Gerçekten merak ettiğim bir durum vardı, kendimle alakalı. Ailemiz ‘Salur Köyünden’ olup çok eski dönemlerde Türkiye’ye dağılmış, gittiği her yerde de bir Salur köyü kurmuş, aile büyüklerimiz de soy ağacımızı kitaplaştırmış. Bunları gördükten sonra içerisinde geçen Salur Köyü bilgisini de görünce okumaktan memnun oldum. Bu eserde baştan sonra aşiretler hakkında bilgiler alıyoruz. Açıkçası çok büyük bir araştırma yaptığını düşünüyorum. Köken, tarih, coğrafya, dil, kültür yönlerinden neler var neler yok çok büyük bir araştırmayla koymuş bunu ortaya. Yetmemiş Kürt aşiretlerini bilimsel açıdan sınıflandırmış, örf ve adetleri, geçim kaynakları, doğum, ölüm, düğünleri, suçluları cezalandırma şekilleri derken birçok bilgi vardı. Özellikle birçok Türk boyunun zamanla asimile olup Kürtleştiği ve bunun sosyolojik ve siyasal nedenlerini açıklamaya girmiş. Özellikle kitabın yazıldığı dönem henüz Türk Milliyetçiliği değil Osmanlı Ümmetçiliği olunca da böyle bir eserin kaleme alınması da cesaret ister. Özellikle Hürriyet ve İtilaf’ın adamı olan, Ziya Gökalp’in ‘Kürt’ olduğunu ileri sürerek onu kötülemeye çalışan hatta Milli Mücadeleciler ve Atatürk hakkında ‘Ölüm Emri’ çıkarttıracak olan Ali Kemal soysuzusuna verdiği cevap da takdire şayandır. Kitap gerçekten sosyolojik olarak da, insan olarak da merak edilip okunması, öğrenilmesi gereken kitaplardan. İyi okumalar dilerim efendim.. (Sadık Kocak)

Ünlü sosyoloğumuzun Kürt toplumları üzeninde bilimsel ve sosyolojik yapılarını anlatan ve Kürt toplumlarının birbirinden bağımlı veya bağımsız âdet ve yöresel gelenekleri ve bu geleneklerin temelini ve ortaya çıkan sosyolojik etkisini anlatan bir etnik sosyoloji kitabı. Ülkemiz şu dönemde en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de kutuplaşmanın ekmeğini yeyip, sırf yandaşlarına kar ve yarar sağlamak için insanları etnik ve mezhepsel olarak radikal hale gerildiği dönemde birbirimizi tanımamızı sağlayan ve bu topraklarda birlik içinde ve hiçbir kesimin diğer kesimi empoze edecek mahiyette davranmadan yaşayabileceğini anlamamız için okumanızı tavsiye ederim (Yunus emre Pektaş)

Kitabın Yazarı Ziya Gökalp Kimdir?

Mehmet Ziya Gökalp, yapıtları ve görüşleriyle Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini önemli ölçüde etkileyen Türk toplumbilimci, yazar, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebusanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türk millîyetçiliğinin babası" olarak da anılır.rnrnZiya Gökalp 23 Mart 1876da, yerel bir gazetede çalışan memur Çermikli Tevfik Beyin oğlu olarak Diyarbakır Çermikte dünyaya geldi. Annesi Zeliha Hanım’dır. 16. yüzyıla kadar Araplar ve Farslar egemenliğinde olan Diyabakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların millî çekişmeleri ile şekillenmiştir. Bu kültürel ortamın onun millî benliğine etki ettiği öne sürülmüştür. Sonraları, siyasi düşmanları onun Kürt kökenli olduğunu öne sürdüğünde, Gökalp, babası tarafından Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ama aslında bunun önemsiz olduğunu belirtmiştir. "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır". Bazı tarihçiler buna rağmen onu Kürt asıllı olarak tanımlamışlardır.rnrnEğitimine doğduğu yer olan Diyarbarkır’da başladı. 1886’da Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye (Askeri Lise) girdi; özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası (Önyüzbaşı) İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfında iken babasını kaybetti.1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkânı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin(Sivil Lise) ikinci sınıfına kaydoldu. Son sınıfta öğrenci iken “Padişahım Çok Yaşa” yerine “Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına yol açtı. O sırada okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894’te okuldan ayrıldı.rnrnLiseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Tasavvufla ilgilendi. Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır’daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanıştı, fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul’a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Mehmet Ziya’yı intihara sürükledi. İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatördü. İntihar girişiminden sonra kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara çatan pek çok şiir yazdı.rnrn1896da , Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte İstanbula giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebine kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi; İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile görüştü. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898’de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı.rnrnSerbest bırakıldıktan sonra 1900de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi. Yüksek öğrenimini tamamlayamayan Mehmet Ziya’nın Diyarbakır’daki amcası ölmüş ve kızı Vecihe ile evlenmesini vasiyet etmişti. Amcasının vasiyetini yerine getirmiş ve Vecihe Hanım ile evliliğinden bir oğlu (Sedat), 3 kızı (Seniha, Hürriyet, Türkan) olmuştur.rnrn1908e kadar Diyarbakırda küçük memuriyetler yaptı. Eşinin mal varlığıyla rahat bir yaşam sürdürürken el altından hürriyet çalışmalarını yürüttü. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşanın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca halkı örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.rnrnDoğu ile Batı arasında ki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işin içine Batılı devletlerinde karışmasına neden oldu. Onlarında saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmıştır.rnrn1904- 1908 arasında Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa’nın halka yaptığı zulümleri "Şaki İbrahim Destanı" adlı yapıtında anlattı.rnrnII. Meşrutiyetten sonrarnrnII. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakkinin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. "Peyman" gazetesini çıkardı.rnrnMehmet Ziya, 1909da Selanikte toplanan İttihat ve Terakki Kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu disiplinin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlarla Selanik’te yayımlanan felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı.rnrn1912de Derneğin merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp de İstanbul’a geldi, Cerrahpaşa semtine yerleşti. Mart ayında Ergani/Maden (Diyar-ı Bekir) mebusu olarak Meclis-i Mebusana seçildi. Meclis dört ay sonra kapatılınca Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Kurumda onun eğitimle ilgili görüşleri kabul gördü; Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırıldı. 1913 ve 1914 yıllarında kendisine önerilen Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmedi, üniversitedeki görevini sürdürdü. 1915’te İstanbul Üniversitesi’nin Felsefe bölümünde İctiamiyyat müderrisi (Sosyoloji Hocası) olarak atandı. İstanbul Üniversitesi’ndeki ilk sosyoloji profesörü idi, üniversitelerimize toplumbilim onun sayesinde girdi.rnrnDüşüncelerini Türkçülük etrafında şekillendiren Mehmet Ziya Bey, İstanbul’a gelir gelmez Türk Ocağının kurucuları arasında yer almıştı. Derneğin yayın organı "Türk Yurdu" başta olmak üzere Halka Doğru, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmuada yazılar yazdı. Balkan Savaşı öncesinden I. Dünya Savaşı başlarına kadar Türk Yurdu dergisinin yönetim kurulunda kaldı, derginin her sayısın bir şiir bir de yazı verdi. Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak başlıklı yazı dizisinde önemli konular yer verdi. Sonraki yıllarda Yeni Mecmua’yı çıkardı.rnrnZiya Gökalp, bir yandan da eser vermeyi sürdürüyordu. 1914’te "Kızıl Elma"; 1918’de ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adlı eseri ile "Yeni Hayat" isimli şiir kitabını yayımladı.rnSon yıllarırnrnI. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra tüm görevlerinden alındı. 1919da üniversite içinde İngilizler tarafından tutuklandı; dört ay Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldıktan sonra Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili işgal mahkemesi tarafından yargılandı. Mahkeme sürecinde soykırım iddialarını kesinlikle reddetmiş ve Mukatele(karşılıklı öldürme) tezini savunmuştur. Yargılama sonucu diğer İttihatçılarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, orada arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Malta sürgünlüğü dönemde ailesiyle yaptığı mektuplaşmalar daha sonra Limni ve Malta Mektupları adıyla kitaplaştırılmıştır; sözkonusu kitap Malta sürgünlerinin orada geçirdikleri hayat şartlarıyla ilgili elimizdeki tek eserdir.rnrnZiya Gökalp, 2 yıllık sürgün döneminden sonra İstanbul’a döndüğünde üniversitede ders vermeye devam etmek istediyse de bu isteği kabul edilmedi. Bir ay kadar Ankara’da yaşadıktan sonra ailesiyle Diyarbakıra gitti, Ahmet Ağaoğlu’nun desteğiyle Küçük Mecmuayı çıkardı, yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi.rnrn1923te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığına atandı, Ankaraya gitti. Aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli ünlü esrini yayımladı. Ağustos’ta İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine Atatürk tarafından Diyarbakır mebusu olarak seçildi. Ankara’ya yerleşen Ziya Gökalp, kültürel ve düşünsel çalışmalarına hiç ara vermdi;e dünya klasiklerinin dilimize çevrilip yayımlanması ile uğraştı. 1924te kısa süren bir hastalığın ardından dinlenmek için gittiği İstanbulda 25 Eylül 1924 günü hayatını kaybetti. Sultanahmet’teki II. Mahmut Türbesi haziresine defnedildi.rnGörüşlerirnrnOsmanlı Devletinin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batıdan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batının teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi.rnrnToplumsal modeli, Emile Durkheimin teorik temellerini kurduğu "dayanışmacılık" temel

Ziya Gökalp Kitapları - Eserleri

  • Türkçülüğün Esasları
  • Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
  • Kızılelma
  • Altın Işık
  • Türk Töresi
  • Türk Medeniyeti Tarihi

  • Yeni Hayat
  • Türk Ahlakı
  • Hars ve Medeniyet
  • Çınaraltı Yazıları
  • Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler
  • Türk Terbiyesi
  • Milli Tetebbular

  • Ala Geyik
  • Yeni Hayat Doğru Yol
  • Makaleler 9
  • Eserlerinden Seçmeler
  • Türk Devletinin Tekamülü
  • Yeni Mecmua Yazıları
  • Yeni Türkiye'nin Hedefleri

  • Bütün Eserleri - Kitaplar 1
  • Tüm Masallar
  • Son Şiirler
  • Makaleler -4
  • İslam Mecmuası ve Muallim Mecmuası Yazıları
  • Hürriyet'e Mektuplar
  • Genç Kalemler ve Türk Yurdu Yazıları

  • Malta Konferansları
  • Makaleler -1
  • Fırka Nedir?
  • Felsefe Dersleri
  • Küçük Mecmua Yazıları
  • Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri
  • Şaki İbrahim Destanı

  • Kuğular
  • Makaleler -3
  • Makaleler -2

Ziya Gökalp Alıntıları - Sözleri

  • Çinliler, çiftçi bir millet oldukları halde; Türkler, çoban bir kavim idiler. Çinlilerde cinsi bir taksîm-i a'mal vukua geldiği halde, Türklerde bilakis her iş, ancak erkekle kadının iştirakiyle tamam olabilirdi. Türklerde kadın, tabu değildi. Dahilden izdivaç, bunun delilidir. (Türk Töresi)
  • Mutlu olmak , duygulu ve neşeli bir hayat yaşamak demektir. (Hürriyet'e Mektuplar)
  • Her yanımda bir uçurum, Sırat'ındır benim yolum, Tut elimden düşüyorum Sırat sensin yüce Tanrı! (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Bir memleketin iyi idare edilebilmesini sağlayacak yasalar, ancak orada yaşayan toplulukların sosyolojik biçimlenmelerinden kaynaklanarak düzenlenebilir. (Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler)
  • "Ya o halde, bu umumi Türk Milleti'nin vatanı neresidir? Buna cevaben deriz ki: Vatan ne Türkiye'dir Türk için ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!..." (Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak)
  • "Mâli, iktisadi, idari istiklalimizi behemehal temin etmek şartıyla sulhun iadesine çalışmaktır. Bu şeraiti temin etmeyen sulh muahedesi kabul olunamaz." (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)

  • İnsanlar özde tembeldir. Nefsinin zevklerine kapılıştır. İnsanların hayatlarını ilmi incelemelere ayırmaya ve çalışmaya vermeleri için hırslı bir inanç ve mefkûre lazımdır. (Hars ve Medeniyet)
  • Doğu Türklerince 9 sayısı kutsal olduğundan, ödüller ve cezalar bu sayıdan yahut bunun katlarından yapılırdı. (Türk Medeniyeti Tarihi)
  • Fırsat, kanatlı bir kuş gibidir, hemen elden kaçabilir ! (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)
  • Biz Türkler sulh çağlarında, Uslu arı kovanıyız. Harbin kanlı dağlarında, Yırtıcı av doğanıyız. (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Gam çekmeyen olur mu hiç sevince şayan. (Altın Işık)
  • Mustafa Kemal Atatürk şöyle der: " Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, heyecanlarımın babası Namık Kemal, fikrimin babası Ziya Gökalp' tır. " (Türk Terbiyesi)
  • Bir çocuk, hangi kitapları anlar ve zevk alırsa onu okuyabilir. Anlamadığı, hoşlanmadığı kitapları zorla okutursanız, kitaplardan nefret eder. (Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri)

  • . ''Karacık" dağından, ''Kıpçak" çölünden Gelen atalarım gibi Türk'üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı; Olamaz Türk'e baş, Türk'üm demeyen. Osmanlı kalamaz Türk'ü sevmeyen! . (Yeni Hayat Doğru Yol)
  • Diyorlar ,herkesin nasibi varmış, ona rast gelmedim ben bu toprakta. (Altın Işık)
  • Orhun Kitabesi'ne göre Türk Tengrisi ile Yer - Su'dan ibarettir. Türk Tengrisi Sulh Tanrısı demektir. Altay Türkleri buna, Bay Ülgen derler. Oğuz Türkleri, Bayat namını verirler. Oğuzlar, Oğuz Han ismini Oğuz dininin müessisine ıtlak ettikleri gibi il Tanrısı mevkiinde de kullanırlar. Gün, At, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz Han'ların Oğuz Han'ın oğulları olması, bu itibarladır. Altay'larda Bay Ülgen'in babası Kara Han olduğu gibi, Oğuzlarda da Oğuz Han'ın babası Kara Han'dır. (Türk Töresi)
  • Filhakika, milletlerin hakları olduğu gibi vazifeleri de vardır. (Fırka Nedir?)
  • Gerek ırklara ve milletlere, gerek kadınlara ve erkeklere ayrı kabiliyetler veren uzvi sebepler değil içtimai sebeplerdir. (Yeni Türkiye'nin Hedefleri)
  • Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur. (Türkçülüğün Esasları)
  • Eski Türklerde ise çocuk; vatandaş olmadığı gibi ailesinin müşterek servetinden hissesini yani mirasını almak için de babasının, anasının ölümünü beklemek mecburiyetinde değildi. Onlar henüz hayatta iken mirasını alarak ayrı eve çıkabilirdi. (Türk Devletinin Tekamülü)