Lizbon'a Gece Treni - Pascal Mercier Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Lizbon'a Gece Treni kimin eseri? Lizbon'a Gece Treni kitabının yazarı kimdir? Lizbon'a Gece Treni konusu ve anafikri nedir? Lizbon'a Gece Treni kitabı ne anlatıyor? Lizbon'a Gece Treni PDF indirme linki var mı? Lizbon'a Gece Treni kitabının yazarı Pascal Mercier kimdir? İşte Lizbon'a Gece Treni kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Pascal Mercier
Çevirmen: İlknur Özdemir
Orijinal Adı: Nachtzugnach Lissabon
Yayın Evi: Kırmızı Kedi Yayınevi
İSBN: 9786055340438
Sayfa Sayısı: 400
Lizbon'a Gece Treni Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius lisede ders sırasında ansızın sınıftan çıkar, duyduğu Portekizce bir kelimenin büyüsüne kapılarak yaşadığı şehri, düzenli hayatını terk edip hakkında hiçbir şey bilmediği gizemli bir Portekizli'nin, doktor ve yazar Amadeu Prado'nun izini sürmek üzere Lizbon'a doğru trenle yola çıkar. Tesadüfen eline geçen ve Prado'nun, hayat, aşk, yalnızlık, arkadaşlık, ölümlülük ve ölümle ilgili notlarının bulunduğu kitabın etkisinden çıkamayan Gregorius, dilini bilmediği, ilk kez gittiği bu yabancı ülkede ve bu olağanüstü yolculuğu sırasında Prado'nun hayatının değişik evrelerinde yer almış insanlarla bir araya gelip onun farklı söylencelerle dokunmuş hikâyesinin derinlerine iner. Bir yandan da kendi içsel yolculuğunu sürdüren Gregorius, Diktatör Salazar'a karşı savaşmış Amadeu Prado'nun kişiliğinde kendine ve insana ilişkin pek çok sorunun yanıtını ararken, bir başkası olmanın dayanılmaz çekiciliğine de karşı koyamayacaktır. Lizbon'a Gece Treni, sadece Avrupa'dan değil, kendi zihnimizden ve ruhumuzdan da geçen ve dönüşü belli olmayan bir yolculuğun çok sesli, unutulmaz romanı.
"Ben de çok sevdim Lizbon'a Gece Treni'ni. Her öğleden sonra gün batımına kadar okudum. İlknur Özdemir çevirmiş. Her çevirisini ille de çok usta bir çevirmen."
-Selim İleri-
"Lizbon'a Gece Treni barındırdığı tema zenginliğiyle şaşırtıcı bir roman. Dille, tarihle, duygularla; kısaca dünyaya atılmış bireyin içinde bulunduğu durumla sorgulayıcı bir hesaplaşma."
-A.Ömer Türkeş-
(Tanıtım Bülteninden)
Lizbon'a Gece Treni Alıntıları - Sözleri
- “Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? Düşündüklerimizi bu kadar nadiren söylememizin nedeni bu mu? Yoksa niye bütün o şiddetli geçimsizlik çekilen evliliklere, yalancı arkadaşlıklara, can sıkıcı doğum günü yemeklerine tutunup kalıyoruz ki? Bütün bunlardan vazgeçseydik, sinsice gelişen şantaja bir son verseydik ve kendimize tutunsaydık, ne olurdu? Bastırılmış arzularımızın ve onların tutsaklaştırılmasına duyduğumuz öfkenin bir fıskiye gibi fışkırmasına izin verseydik? Çünkü korkulan yalnızlığın temelinde ne vardır aslında? Söylenmeyen sitemlerin sessizliği mi? Evlilik yalanlarının ve dostane yarı gerçeklerin mayın tarlasından soluğunu tutarak görünmeden geçmek için duyulan zorunluluğun olmaması mı? Yemek yerken karşımızda kimsenin oturmama özgürlüğü mü? Yaylım ateşi gibi süren buluşmalar kesildiğinde önümüzde açılan zamanın bolluğu mu? Bunlar harika şeyler değil mi? Cennetsi bir durum? Öyleyse neden korkuyoruz bunlardan? Nesnesini düşünmediğimiz için var olan bir korku mu duyuyoruz sonunda? Düşüncesiz ana-babalar ve öğretmenler tarafından kafamıza sokulmuş bir korku? Özgürlüğümüzün ne kadar büyüdüğünü görselerdi başkalarının bize imrenmeyeceklerinden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?”
- “Oysa kendi ruhlarındaki hareketleri dikkatle izlemeyenler mutlaka mutsuz olurlar.”
- Ama yaşamak istemediğim bir başka dünya daha var ; Bedenin ve bağımsız düşüncenin kötülendiği, başımıza gelebilecek en iyi şeylerin günah diye damgalandığı bir dünya. Diktatörleri, gaddarları ve katilleri sevmemizin istendiği bir dünya.
- Hayat , yaşadığımız şey değidir; yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydir.
- Biliyor musun en güzel şey düşünmek değil . En güzel şey şiir. Şiirsel düşünce olsaydı ve düşünen şiir , o zaman cennet olurdu.
- “ Birinin, senin gibi, hakkımda çok şey bilmesinden nefret ediyorum, “
- Hem sadece zaman içinde yayılmış değiliz. Mekân içinde de görülebilenin çok ötesine uzuyoruz. Bir yerden ayrılırken geride kendimizden bir şey bırakıyoruz, oradan gitsek de orada kalıyoruz. Öyle şeyler var ki bizde, ancak oraya geri dönerek bulabiliriz onları. Tekerleklerin tekdüze tıkırtısı bizi hayatımızın, ne kadar kısa olursa olsun, bir dilimini geride bırakmış olduğumuz bir yere doğru götürürken, kendimize doğru ilerleriz, kendimize doğru yolculuk ederiz.
- Gregorius keşke uçakta değil de otobüste olsaydım dedi, o zaman son durakta yerinden kalkmadan okumaya devam edebilir ve otobüsle geri dönebilirdi.
- Yolculuk edemeyen insanlara neden acırız? Dıştan genişleyemeyecekleri için içlerinde de yayılıp genişleyemezler de ondan; kendilerini çoğaltamazlar, böylece kendi içlerinde kapsamlı gezilere çıkamazlar, başka kim ve ne olabileceklerini keşfetme fırsatından da yoksun kalırlar.
- “ Hayatımızın gerçek yönetmeni rastlantıdır -gaddar, acımasız ve büyüleyici bir cazibesi olan bir yönetmen.”
- Birinin okuyan mı okumayan mı olduğu hemen anlaşılıyordu. İnsanlar arasında bundan daha büyük bir fark yoktu.
- "Ama birinin ruhunu anlayabilmek için kendimizi açarsak? Günün birinde sona eren bir yolculuk mudur bu? Ruh, gerçeklerin bulunduğu bir yer midir? Yoksa sözüm ona gerçekler sadece hikayelerimizin aldatıcı gölgeleri midirler? "
- “Oysa kendi ruhlarındaki hareketleri dikkatle izlemeyenler mutlaka mutsuz olurlar.”
- İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşabiliyorsak gerisine ne oluyor?
Lizbon'a Gece Treni İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Köklü ve kadim bir lisede yıllardır Eski Diller öğretmenliği yapan okulun en başarılı en disiplinli en sıkıcı öğretmeni Raimund Gregorius her sabah yürüdüğü yollardan geçtiği köprülerden geçip okulana ulaşır. Yağmurlu bir Bern sabahında esrarengiz bir kadınla çarpışıp tanışır kadından duyduğu Portekizce bir kelimenin büyüsüne kapılıp asla yapmaz denileni yapar ve dersin ortasında her şeyi ardında bırakıp kapıyı çekip çıkar.. Duyduğu kelimenin izini Portekiz’de Lizbon şehrinde sürmeye karar verir ve bir tren yolculuğuna başlayıp soluğu Lizbon’da alır. Kelime onu, yazar Amedeu Prado’nun kitabına ve yaşam öyküsüne ulaştırır. Kitap sakin kafayla yavaş yavaş sindire sindire okunmalı altını çizdiğim o kadar çok yer var ki her birinin üzerinde günlerce düşüneceğim. Çeviri mükemmel ona değinmeden görmek İlknur Özdemir’e haksızlık olurdu (Caner)
Yolda olmak, rutinlerinden sıyrılıp başka hayatlara misafir olmak insanı çoğaltır. Uzun yılları yollarda ve yolculuklarda geçirmiş bir insan olarak, en keyifli öğrenmelerim yollarda gerçekleşti... Yolculuk hali güzel bir kafa, bence böyle. Ancak bu kez #pascalemercier ile işler güçler pek yolunda gitmedi. Özelikle din felsefesi ile ilgili bölümler, uzuuuun betimlemeler, neye hizmet ettiğini hiç anlamadığım karakterler ve dağınık bir anlatıcı. Gregorious ismindeki antik dinler öğretmeni anlatıcımız tanımadığı bir doktor ve yazarın izini sürmek için yollara düşüyor ve okuru hem bu yolculuğa hem de kendi içsel yolculuğuna yoldaş ediyor. Ben bunaldım. Bu kitapla ilgili kişisel görüşüm bu yönde olmakla beraber, çok beğenen zevkine güvendiğim referanslar var. Bu sebeple ben denizi dinlemeyiniz, bir şans veriniz dostlar... (kitap.ve.deniz)
Öldürmedi süründürdü... Daha sonra düzenlenmek üzere buraya şu an kitabı bitirdiğim anki duygularımla bir not düşmek istiyorum ; süründüm...Kitap bitene kadar en çok hissettiğim şey buydu...Herkes bu kadar beğenirken beni bunca daraltan şeyi çözemedim, hatta neden bu kadar popüler olduğunu ve özellikle bizim ülkemizde bu kadar rağbet gördüğünü anlamadım...Hikayesi farklı olsa da anlatılanlar düşünce dünyasındaki "aslında buydu istediğim ama yaşadıklarım bunlar" ifadeleri çok tanıdıktı, bir çok cümleye şapka çıkarsam da daha önce hiç duymadığım okumadığım şeyler de değillerdi. Sürekli düşünce dünyasında süzülmeler , yabancı kelimeler -ki bazıları çevrilmemişti- , zamandaki geçişlerdeki kopukluk, insanlar insanlar ve yine insanlar okurken bol karışıklığa sebep oldu.Yazıların puntolarının küçüklüğü , seçilen yazı tipi okuma açısından hiç keyif vermedi, özellikle Prado' nun notlarının olduğu bölümler-ki kitabın en değerli yerleriydi- çoğu zaman telefondan okudum o yüzden. İçeriğinden bahsetmek istemiyorum çünkü beğendiğim ya da etkilendiğim bir kitap olmadı, üstelik okuma aşkımı da biraz törpüledi diyebilirim :( Eğer düzenleme yaparsam içeriğinden de bahsederim sonra. Çok uzatmadan aksiyon seviyorsanız okumayın derim ama psikolojiye ilginiz var iç dünyaya yolculukları , tahlilleri seviyorsanız okuyun. (haribu)
Lizbon'a Gece Treni PDF indirme linki var mı?
Pascal Mercier - Lizbon'a Gece Treni kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Lizbon'a Gece Treni PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Pascal Mercier Kimdir?
Pascal Mercier 1944 yılında Bern'de doğdu. Berlin'de yaşamaktadır. Lizbon'a Gece Treni yazarın üçüncü romanıdır. Asıl adını yazarlıkta kullanmayan ve felsefe eğitimi görmüş olan Mercier'nin son romanı Lea 2007'de yayımlanmıştır.
Pascal Mercier Kitapları - Eserleri
- Lizbon'a Gece Treni
- Sahnede Ölüm
- Lea
- Sözlerin Ağırlığı
Pascal Mercier Alıntıları - Sözleri
- Bir başkasının dildeki üstünlüğüne karşı koyarak kendi dilini nasıl bulur insan? (Sahnede Ölüm)
- “Oysa kendi ruhlarındaki hareketleri dikkatle izlemeyenler mutlaka mutsuz olurlar.” (Lizbon'a Gece Treni)
- “Yaptığımız her şeyin yalnızlık korkusundan yapıldığı doğru mu? Hayatımızın sonunda pişmanlık duyacağımız her şeyden vazgeçmemiz bu yüzden mi? Düşündüklerimizi bu kadar nadiren söylememizin nedeni bu mu? Yoksa niye bütün o şiddetli geçimsizlik çekilen evliliklere, yalancı arkadaşlıklara, can sıkıcı doğum günü yemeklerine tutunup kalıyoruz ki? Bütün bunlardan vazgeçseydik, sinsice gelişen şantaja bir son verseydik ve kendimize tutunsaydık, ne olurdu? Bastırılmış arzularımızın ve onların tutsaklaştırılmasına duyduğumuz öfkenin bir fıskiye gibi fışkırmasına izin verseydik? Çünkü korkulan yalnızlığın temelinde ne vardır aslında? Söylenmeyen sitemlerin sessizliği mi? Evlilik yalanlarının ve dostane yarı gerçeklerin mayın tarlasından soluğunu tutarak görünmeden geçmek için duyulan zorunluluğun olmaması mı? Yemek yerken karşımızda kimsenin oturmama özgürlüğü mü? Yaylım ateşi gibi süren buluşmalar kesildiğinde önümüzde açılan zamanın bolluğu mu? Bunlar harika şeyler değil mi? Cennetsi bir durum? Öyleyse neden korkuyoruz bunlardan? Nesnesini düşünmediğimiz için var olan bir korku mu duyuyoruz sonunda? Düşüncesiz ana-babalar ve öğretmenler tarafından kafamıza sokulmuş bir korku? Özgürlüğümüzün ne kadar büyüdüğünü görselerdi başkalarının bize imrenmeyeceklerinden nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?” (Lizbon'a Gece Treni)
- Yolculuk edemeyen insanlara neden acırız? Dıştan genişleyemeyecekleri için içlerinde de yayılıp genişleyemezler de ondan; kendilerini çoğaltamazlar, böylece kendi içlerinde kapsamlı gezilere çıkamazlar, başka kim ve ne olabileceklerini keşfetme fırsatından da yoksun kalırlar. (Lizbon'a Gece Treni)
- Ama yaşamak istemediğim bir başka dünya daha var ; Bedenin ve bağımsız düşüncenin kötülendiği, başımıza gelebilecek en iyi şeylerin günah diye damgalandığı bir dünya. Diktatörleri, gaddarları ve katilleri sevmemizin istendiği bir dünya. (Lizbon'a Gece Treni)
- Senin dilinde konuşabilmeleri için hep başkalarına yardım ettin. Onlara kendi dilinin sesini ödünç verdin ve onların senin dilinde özel seslerini bulmalarına yardım ettin. Senin kendi sesin bu dilde kulağa nasıl geliyor? Senin sesin nasıl?…. Başından geçenleri anlatırken, düşüncelerini, anımsamalarını ve yaşadıklarını anlatırken senin sesin nasıl çıkar? (Sözlerin Ağırlığı)
- Oysa artık her şey ne kadar değişmişti ve bu değişim ne denli korkunçtu. (Lea)
- Yazdığı sözcüklere okuduğu sözcüklerden daha çok güvenirdi. Yazarken kendine, kendini yalnızca dinlerken olduğundan daha yakındı. (Sözlerin Ağırlığı)
- Hayat , yaşadığımız şey değidir; yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydir. (Lizbon'a Gece Treni)
- O gün çalarken, notalarla inşa ettiği hayali tapınak, ileride artık yaşama dayanamadığı zaman içinde gizlenebileceği yerdi. (Lea)
- Nerede hata yapmıştı? Kendini neyle suçlayacaktı? Yanlış yapmakla mı? Yanlış algılamakla mı? Aslında böyle bir şey olabilir miydi: yanlış veya doğru algılamak? Algılar- zaten nasılsa, öyle değil miydiler, nokta? (Lea)
- Gregorius keşke uçakta değil de otobüste olsaydım dedi, o zaman son durakta yerinden kalkmadan okumaya devam edebilir ve otobüsle geri dönebilirdi. (Lizbon'a Gece Treni)
- Şimdiki Zaman kipi, her zaman sözcüğüyle birleşince açık, sınırsız bir gelecek çağrıştırıyordu, bu açıdan da bir tür yalan barındırıyordu içinde. (Sözlerin Ağırlığı)
- Hayal gücü, özgürlüğün asıl yuvası. (Sözlerin Ağırlığı)
- "Şiir zamanı yavaşlatır,onu yukarıya kaldırır ve bizi ondan kurtarır." (Sözlerin Ağırlığı)
- Özgüven: Neden böyle ne yapacağı bilinmiyordu? Niçin gerçeklere gözünü kapatıyordu? En değerli hazinemiz ve mutluluğumuzun vazgeçilmez bir parçası olduğunu düşünerek yaşamımız boyunca geliştirmeye, sağlamlaştırmaya ve yitirmemeye çalışırız onu. Sonra birdenbire aldatıcı bir sessizlikte önümüzde açılan bir kapıdan dipsizliğe düşeriz ve tüm gerçekler görsel yanılsamaya dönüşür. (Lea)
- İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşabiliyorsak gerisine ne oluyor? (Lizbon'a Gece Treni)
- Bir haftadır yazıyorum. Babamın müziği ve benim notlarım eriyip tuhaf, akışkan bir şimdiki zamana dönüşüyorlar. Kendimi geçmişe kaydırarak babamla müziğini paylaşıyorum, kendimi senin bunları okuyacağın geleceğe kaydırarak seninle düşüncelerimi paylaşıyorum. Yani, şimdinin dışında her yerde olan bir şimdiki zaman. (Sahnede Ölüm)
- Mahkumların zamanı… bambaşka bir zaman, dışarıdaki zamanla hiçbir bağı yok, yavaş, yoğun bir zaman, o zamanda bir tek şey yapılabilir: Geçmesini beklemek ve sonra, çok sonra dışarıdaki zamana dönebilmen ve orada bir anda yönünü kaybetmemen için senden geriye bir şey bırakmasını umut etmek. (Sözlerin Ağırlığı)
- “ Birinin, senin gibi, hakkımda çok şey bilmesinden nefret ediyorum, “ (Lizbon'a Gece Treni)