Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması - Samuel P. Huntington Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kimin eseri? Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kitabının yazarı kimdir? Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması konusu ve anafikri nedir? Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kitabı ne anlatıyor? Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması PDF indirme linki var mı? Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kitabının yazarı Samuel P. Huntington kimdir? İşte Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Samuel P. Huntington

Çevirmen: Cem Soydemir

Çevirmen: Mehmet Turan

Editör: Deniz Pehlivaner

Tasarımcı: Ebru Demetgül

Orijinal Adı: The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order

Yayın Evi: Okuyan Us Yayınları

İSBN: 9799758420406

Sayfa Sayısı: 544

Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yayınlandığı günden bu yana birçok siyasi lider, akademisyen ve entelektüel, Medeniyetler Çatışması ile ilgili görüş bildirdi. Bazısı bu tezi destekleyen görüşler ortaya koydu, bazısı da karşısında yer aldı. Ancak hiçbirinin kayıtsız kalmadığı bu dünyaca ünlü tez gündemdeki yerini hep koruyor.

Medeniyetler Çatışması, son yılların en çok tartışma yaratan kitaplarından biri.

Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması Alıntıları - Sözleri

  • Bizler kim olduğumuzu bir tek kim olmadığımızı bildiğimizde ve çoğunlukla da kime karşı olduğumuzu bildiğimizde biliriz.
  • İslâmî ahlâk kurallarının egemen olduğu gerçekten dindar bir toplumun, kişiye sadece politik ya da ekonomik bir unsur değil, bütünüyle "insan" olarak değer veren bir toplum olduğunu görebiliriz. (Brzezinski ile mülakat)
  • Vaclav Havel, “Kültürel anlaş­ mazlıklar tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çoğal­ mış ve tehlikeli bir hale gelmiştir,” biçiminde bir gözlemde bulunmuş ve Jacques Delors da “Gelecekteki çatışmalar ekonomik veya ideolojik nedenlerden değil, kültürel faktör­lerden kaynaklanacaktır,”diyerek bu görüşü paylaşmıştır. En tehlikeli kültürel çatışmalar da medeniyetler arasındaki fay çizgisinde yer almaktadır.
  • dil, kültürün merkezidir.
  • liderlerinin boş yaygaraları ve alimlerin dar kafalı sızlanmaları, müslümanları acınacak duruma düşürüyor, düşmanları olan dev kapıdayken, kendi aralarında tartışan pigmelere benzemelerine neden oluyor.
  • birisi kimlerin insan olduğuna karar verene kadar, insanlar kim olduklarına karar veremez.
  • ne olmadığımızdan nefret etmediğimiz sürece, ne olduğumuzu sevemeyiz.
  • Kimliklerini arayan, etnik durumlarını yeniden keşfeden halklar için düşmanlar olmazsa olmazdır. Potansiyel olarak en tehlikeli düşmanlıklar dünyanın en büyük medeniyetleri arasındaki fay çizgisinde yer almaktadır.
  • Şu andaki biçimiyle Batı sekularizminin insan haklarının en iyi taşıyıcısı olduğunu düşünmüyorum. Batı sekülarizmi "güzel hayat"ın anlamına dayanak oluşturan tanimların, esas olarak hedonizm, kendini tatmin ve tüketim olduğu kültürel bir dalgadır. İnsanlık, bundan daha farklı bir şey olmalı. Bu kadar büyük bir manevi ve ahlâkî boşlukta politik bireyin korunması çok fazla şey ifade etmez. (Brzezinski ile mülakat)

Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Esasında metnin orijinali makale olarak kaleme alınmıştır. Daha sonra metin önemi dolayısıyla kitaplaştırılmış ve tez haline getirilmiştir. Günümüz tarihçilerinin başucu kaynaklarındandır. 1996'da yayınlanmasından itibaren metin, kendinden sonra gelen son yirmi altı yılı dizayn etmiştir ki bir elli yıl daha metnin etkisinin devam edeceği öngörülüyor. (Banu Kapkıner)

Bugünün dünyasına 1996 yılından bir bakış. Yazılanlar gerçekleşmiş mi ? Maalesef bir kısmı için evet gerçekleşmiş diyorum. Bir kısmı içinse gerçekleşme aşamasında diyebiliyorum. Diğerlerini de yaşayabilenler görecek. Çünkü anlatılanlar uzun dönemler içindeki olası gelişmelerdir. Yazar kitabında önce medeniyet tanımını yapıyor. Arkasından geçmiş medeniyetlerden kısaca bahsettikten sonra günümüz medeniyetlerini sayıyor. Bu medeniyetlerin geçmişlerini ve 1996 yılındaki durumlarını bizlere aktardıktan sonra esas konu olan bu medeniyetlerin birbirleri arasındaki ilişkileri ve çatışmaları anlatarak, dünya için bir gelecek profili çiziyor. Çok ilginçtir ki 1996 yılında gelecek için oluşturduğu bu profilde medeniyetlerin her birinin geleceğini çizerken nedense Müslüman cumhuriyetlerin geleceğinin karanlık olduğunu daha kitabın ilk başlarında yazıyor. Bugün, İslam dünyasının içler acısı durumuna baktığımızda, yazarın bu kehanetini aynen yaşadığımızı görüyoruz. Peki bu durum sizce bir tesadüf müdür ? Bence hayır. Burada akla gelen iki şey var. Birincisi yazar gelecek için yapılan gizli planları bir şekilde öğrendi ve bu kitabı o doğrultuda yazdı. İkincisi ise bütün olacakları yazar senaryolaştırdı ve dünya düzeni bu senaryoya göre şekillendirildi ve şekillendiriliyor. Hangisi doğru bilemiyorum. Tabii ki yazar sadece İslam medeniyeti hakkında yazmıyor kitabında. Tüm medeniyetleri tek tek ele alıyor, geçmişlerini ve gelecekte olabilecek senaryoları ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Ben spoiler olmaması ve bizi ilgilendirmesi açısından sadece İslam medeniyeti ile ilgili çizdiği geleceğe dair bir cümleyi burada yazdım. Yazarın Batı medeniyetinin bir mensubu olması dolayısıyla , kitabın yazımında tamamen Batının menfaatleri doğrultusunda olaylara baktığı ve o şekilde gelecek şekillendirdiği de kitapta gözden kaçmayan bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer kitapla ilgili paylaştığım alıntılara bir göz atılabilirse, kitabın bütün dünya ülkelerini ilgilendirecek biçimde çok ayrıntılı olarak yazıldığı görülecektir. Bu yüzden yazarın, İslam medeniyetinin en önemli altı ülkesinden biri olarak kabul ettiği ülkemizin geçmişi ve geleceği ile ilgili çok geniş bir şekilde yaptığı değerlendirmeler de kitapta çok fazla yer kaplamaktadır. Bugünkü dünya düzeninin iyi anlaşılması ve başımıza gelmesi muhtemel olumsuz olaylardan korunabilmek için, bu ve bunun gibi kitapların mutlaka okunması gerektiğini her zaman öneren bir kişi olarak, bu kitabın da mutlaka okunmasını öneriyorum. (mehmet temiz)

Günümüzdeki tartışmaların pek çoğuna ilham kaynağı olan bu eseri okurken düştüğüm derkenarların fazlalığı sebebiyle bu incelemeyi yazmak istedim. Öncelikle kitap içerisindeki yazım yanlışlarına değinmek istiyorum. Samuel Huntington tarafından yazılan bu eserin ben 18. basımını okudum ve 18. Basımı yapılan bir kitabın daha ikinci paragrafında “ki” harfinin yanlış yazılmasıyla karşılaştım. “Bir kereden bir şey olmaz.” kafasıyla devam ederken bu yazım yanlışlarının sık sık tekrarlandığını gözlemledim. Açıkçası bu kitap ilk baskısında olsaydı bunları yazmazdım ama 18. basımında bu kadar yazım yanlışıyla (özellikle grafiklerde) karşılaşınca belirtmek istedim. Kitabın içeriğinde de kafama yatmayan oldukça fazla; analiz, öngörü ve tanımlamayla karşılaştım. İlk olarak yazarın betimlediği "medeniyetler dünyası kutupları" oldukça gelişigüzel yapılmış. Yazar; Çin, İslam, Batı, Ortodoks gibi medeniyetlerin olduğunu belirtmiş. Buradaki sıkıntılı durum ise bu bahsetmiş olduğu medeniyetlerin bazılarını çok iyi tanımlarken bazılarını öylesine yapmış gibi. Mesela bir Hindu medeniyetinden, Japon medeniyetinden bahsederken Afrika’yı tek potada eritmiş ve “Afrika medeniyeti” demiş. Açıkçası Afrika’nın içerisinde barındırdığı gerek dinsel, gerek coğrafi farklılıklar yazarın çizdiği kavramsal dünyada Afrika’nın tek bir medeniyet olarak lanse edilmesinin oldukça kolaycılığa kaçılarak yapılmış olduğunu söylemek isterim. Keza Latin Amerika’daki ülkelerde tek bir medeniyete sıkıştırılmış ve Afrika gibi o da “Latin Amerika medeniyeti” olarak adlandırılmış. Afrika medeniyeti için yaptığım eleştiriler Latin Amerika medeniyeti için de geçerli. Tek bir medeniyet olarak adlandırılmasının oldukça yanlış bir karar olduğunu düşünüyorum. Bir başka konu ise, yazarın kültürlerin etkileşimlerinin (dostça veya düşmanca) ideolojilerin, ekonomik çıkarların önünde olduğu ve ülkelerin artık bu bağlamda hareket etmeye başlamalarını iddia etmesi olmuş. Ben bu yorumun uluslararası ilişkilerden oldukça uzak bir yorum olduğunu söyleyebilirim. Sonuç olarak her kurum gibi devlet de yaşamak ister ve bunun için kendi çıkarlarını gözetir. Sadece bir ülkenin kültürünün ona yakın olması hasebiyle yardım yapmaz bunun dışında gelecek tepkiyi, ekonomik zorlukları vb. gibi her şeyi hesaplayarak adım atar. Bunun aksi olsaydı ülkeler diğer kültürlerin ürünü ülkelere yardım etmezdi ama baktığımızda ediyorlar çünkü her ülke kendi çıkarını kolluyor. Bir başka eleştirim ise, yazar her olayı ve gelinen durumu “kültür” ile açıklamaya çalışmış. Din de bu kültürler içerisinde oldukça önemli bir yer tutuyor. Tabii ki din, kültür içerisinde önemli bir paya sahiptir fakat ben yazarın bunu oldukça abarttığını düşünüyorum. Yazar; demokrasinin yerleşip yerleşmemesini de, yapılan antlaşmaları da, çizilecek yolları da kültürle açıklamaya çalışıyor ve geniş bir yaklaşım sunmuyor. Bir eleştirim de vermiş olduğu örneklerinin bazılarının yanlış olduğunun ortaya çıkması üzerine yapacağım. Yazar, medeniyet yaklaşımının Ukrayna ve Rusya arasında bir savaşın olasılığının düşük olarak gördüğünü söylemektedir. Bunun yerine Ukrayna’nın ikiye bölüneceğini işaret etmektedir fakat tabii ki Ukrayna’nın ikiye bölünme olasılığı sürmektedir ama Ukrayna ve Rusya savaşmıştır. Ukrayna’yı Ortodoks medeniyetine dâhil eden Huntington burada yanılmıştır. Ukrayna adım adım Batı’ya yaklaşmaktadır. Yine Rusya’dan örnek vermek gerekirse, Huntington, Ermenistan ve Rusya’yı aynı medeniyette gören ve Rusya’nın Ermenistan’a destek verdiğini belirtmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki son savaşın bu durumu çürütmüştür. Huntington’un iddia ettiği üzere ülkeler ideolojilerini, ekonomik çıkarlarını bir kenara bırakarak medeniyetleri içerisindeki ülkelere koşulsuz yardım ediyor olsaydı Rusya son savaşta Ermenistan’a çok daha fazla destek çıkardı. Bu örnekler Huntington’un yanıldığını göstermektedir. Huntington, medeniyetler içerisindeki problemlerin azaldığını asıl problemlerin artık medeniyetler arası olduğunu vurgulamış fakat baktığımızda İslam Medeniyeti içerisinde Şii-Sünni ayrımı önemli bir sorun teşkil etmektedir ve bazı ülkeler birbirleriyle soğuk bir savaş halindedir. Bu da Huntington’u yanlışlamaktadır. Yazarın başka bir iddiası ise, İngilizce’nin kültürlerarası kullanımının kültürel kimlikleri korumasına ve güçlendirmesine yardımcı olduğuna yöneliktir. “İnsanlar kendi kültürlerini korumak istediklerinden diğer kültürlerle iletişime girdiğinde İngilizce’yi kullanmaktadırlar.” diyor Huntington. Bu konu üzerinde pek fazla durmak istemiyorum ama gerçekten oldukça saçma olduğunu vurgulamak isterim bu savın. İnsanlar kendi kültürlerini korumak için değil herkes ortak bir iletişim aracı olarak gördüğü için İngilizce’yi kullanmaktadırlar. Ayrıca İngilizce konuşulduğunda kültürlerarası aktarım olmuyor mu? Yazar, kitabının bir bölümde oldukça yoğun bir Kemalizm eleştirisi yapmaktadır. Atatürk’ün Ermenileri ve Yunanları zorla sürdüğünü veya öldürdüğünü iddia etmiştir. Bunun yanı sıra Kemalizm’in başarısız olduğunu ve toplumu tamamen değiştirmeye kalktığını iddia ederek bunun doğru olmadığını söylemektedir Sonrasında toplumların modernleşmesini kendi tarzlarında yapmalarını gerektiğini savunmuştur. Bu tabloya baktığımda çok fazla itiraz edecek yer buluyorum. Bir kere Kemalizm, halkın özünü tamamen değiştirmeye kalkmadı, her şeyi silmeye kalkmadı. Köklü değişiklikler uyguladı fakat yazarın iddia ettiği aksine bu değişiklikler gerekliydi ve modernleşmenin adımları böyle atıldı. Yazar, toplumların iç dinamikleriyle de modernleşebileceğini iddia etmektedir fakat kendisinin medrese sisteminden bihaber olduğunu düşünüyorum. Devrimler, modernleşmek için gerekli adımlardı. Diğer iddiasına yönelik ise Türk-Yunan Mübadelesi bu iddiaları çürütmektedir ve Atatürk zamanında Ermenilere yönelik yoğun bir saldırı olmamıştır. Son olarak ise Kemalizm’in başarısız olduğunu söylemektedir fakat ben çevre ülkeleri gözlemlediğimde gayet başarılı olduğumuzu görüyorum. Çoğu dünya standartlarını kabul etmiş, civardaki modernleşmeye çalışan ülkelere göre modernizasyonunu başarmış bir ülkeyiz. Bir başka eleştirim ise, kitabın bir yerinde Rusya-İran-Çin işbirliğinden bahsediyor. Bu durum tamamen medeniyetler çatışmasına ters değil midir? Üç farklı medeniyetin böyle bir ittifak kurması kurulan medeniyetler çatışmasını tezini bir anda Batı-Avrasya eksenine düşürmektedir. Sonuç olarak bu kitap çok tartışmaya yol açmış, üzerine konuşulmuş, okunmuş bir kitaptır. Günlük hayatta kullanılan birçok sav, tespit bu kitaptan çıkmıştır. Değerli bir yapıttır fakat eleştirilecek de bir o kadar yeri mevcuttur. İncelemem boyunca olumsuz eleştiri yaptım fakat kitaptan oldukça da faydalandım. Yine de söylemek isterim ki ben kitabın genel olarak tutunduğu tezi ve çizdiği profili beğenmedim. (Fatih Mehmet Ocaktan)

Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması PDF indirme linki var mı?

Samuel P. Huntington - Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Samuel P. Huntington Kimdir?

Samuel Phillips Huntington (d. 18 Nisan 1927 New York, ABD - ö. 24 Aralık 2008, Massachusetts, ABD) ABD'li siyaset bilimci.

Ölümünden önce Harvard Üniversitesi'ne bağlı John M. Olin Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde öğretim görevlisiydi. Aynı zamanda ABDSavunma Bakanlığı'na danışmanlık yapmaktaydı.

"Medeniyetler Çatışması"

Pek çok sayıda çalışmaya imza atmış olmakla birlikte, ülkemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde daha çok Medeniyetler Çatışması adlı kitabıyla tanınmaktadır.

Huntington 1988 tarihinde yayımlanan kitabında ülkeler arasındaki çatışmaların ve ülkelerin kendi bünyelerinde yaşanan çatışmaların giderek kültürel ağırlık kazandığını savunmaktadır. Yazar, küreselleşme sürecinde Batı ve diğerleri arasındaki çatışmaların artacağı öngörüsünde bulunmaktadır. Huntington, milli devletlerin 21'nci yüzyılla birlikte artık merkezi siyasi rolünün tamamlandığı görüşüne asla katılmamaktadır.

"Biz kimiz?"

2004 yılında yayımlanan "Biz kimiz? Amerika'nın Ulusal Kimlik Arayışı" (Who Are We - The Challenges to America's National Identity) başlıklı kitabı da tartışma yaratmıştır. Kitap, medeniyetler çatışması tezini Amerika'nın "içinden" değerlendirmekte, ülkedeki farklı kültürlere ilişkin gözlemini aktarmaktadır. Başta Meksika olmak üzere Latin Amerika'dan gelen göç dalgalarını kaygı verici olarak değerlendirmekte, ABD'nin gerçek milli kimliği olarak kabul ettiği, Avrupalı ilk göçmenlerin Anglo-Sakson-Protestan değerlerine dönüşü önermektedir. Bu yaklaşım, özellikle Latin Amerikalı örgütlerle sol-liberal aydınların tepkisine neden oldu. Huntington'un resmettiği geleceğe dair muhtemel senaryolar, Latin Amerika kökenli göçmenlerin bazı eyaletlerde hakim unsur haline gelip Anglo-Sakson kökenlilerin belli eyaletlerden kaçışını, ABD'nin giderek çift dilli, çift kültürlü bir topluma dönüşümünü içermektedir.

Türkiye tespitleri

Huntington'ın kitaplarında Türkiye'ye de önemli bir yer verildiğine dikkat çekmek gereklidir. Huntington, Türkiye'de Atatürk'ün önderliğinde yaşanan toplumsal değişim sürecini incelemiş, bu konuyu kitaplarında irdelemiştir.

"Değişen Toplumlarda Siyasi Düzen" adlı kitabında Türkiye'yi de bir konu çalışması olarak ele alıp incelemiş olan Huntington, siyasi iktidar tarafından halkın değiştirilmesinin hedeflenerek iktidar yollu gerçekleştirilen bir değişimin ne gibi sonuçlar ortaya çıkaracağı konusuna eğilmiştir.

Huntington, Türkiye'de Atatürk döneminde yaşanan toplumsal değişim ve bu değişimin ürünü kurumsal yapılanma sürecini "Medeniyetler Çatışması" adlı kitabında da ele alıyor. Kitabında Türkiye'ye ayırdığı sayfalarda Türkiye'nin çağdaşlaşmaya direnim gayretleri nedeni ile "kararsız ülke" statüsü kazandığını söyleyen Huntington, siyasal değişimin Türkiye gibi bir ülkede çok tehlikeli olduğuna ve bu gibi uygulamaların "kararsız ülke"ler ortaya çıkaracağına değiniyor. Huntington her ne kadar çağdaşlaşma yanlısı olsa da, bunun doğal bir süreç içinde gerçekleşmesi gerektiğini belirtiyor.

Yazar Türkiye'yi, Atatürk devrimleri ile çağdaşlaşma çabalarına karşı direncin halen süre gelmiş olmasının kendisinde bıraktığı izlenim ile kararsız bir ülke olarak, kendisinin tasavvur ettiği ve belki de uygulamaya dökmek istediği bir Batı / Konfüçyus-İslamcılık ittifakı karşıtlığı tabanlı kurgusal fay hattının diğer tarafında bir karşıt olarak müstakbel müttefiklerine göstermek çabasındadır.

Samuel P. Huntington Kitapları - Eserleri

  • Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması
  • Medeniyetler Çatışması
  • Asker ve Devlet
  • Üçüncü Dalga Geç 20. Yüzyılda Demokratikleşme
  • Biz Kimiz?

Samuel P. Huntington Alıntıları - Sözleri

  • Doktorlara bakarsanız hiçbir şey sıhhatli değildir; İlahiyatçılara bakarsanız hiçbir şey masum değildir; Askerlere bakarsanız hiçbir şey güvende değildir. (Asker ve Devlet)
  • - "Güney İtalya’daki bir köyün kültürü, Kuzey İtalya’daki bir köyünkinden farklı olabilir; fakat her ikisi de onları Alman köylerinden farklı kılan müşterek İtalyan kültürünü paylaşacaklardır. Avrupalı toplumlar, kendilerini, sırasıyla, Arap ve Çin toplumlarından ayıran kültürel hususiyetleri paylaşacaklardır..." (Medeniyetler Çatışması)
  • (1)Yetişkin erkeklerin %50'sinin oy hakkına sahip olması veya (2) seçilmiş bir parlamentoda çoğunluğun desteğini sürdürmek zorunda olan, halk tarafından genel seçimlerle belirlenen sorumlu bir yürütme organı. (Üçüncü Dalga Geç 20. Yüzyılda Demokratikleşme)
  • Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçer, modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse, bütün dünyaya ve İslam'a büyük bir model olur. (Medeniyetler Çatışması)
  • ne olmadığımızdan nefret etmediğimiz sürece, ne olduğumuzu sevemeyiz. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • - "Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı, öncelikle ideolojik ve ekonomik olmayacak! Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hâkim mücadele kaynağı, kültürel olacak..." (Medeniyetler Çatışması)
  • birisi kimlerin insan olduğuna karar verene kadar, insanlar kim olduklarına karar veremez. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • Kimliklerini arayan, etnik durumlarını yeniden keşfeden halklar için düşmanlar olmazsa olmazdır. Potansiyel olarak en tehlikeli düşmanlıklar dünyanın en büyük medeniyetleri arasındaki fay çizgisinde yer almaktadır. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • liderlerinin boş yaygaraları ve alimlerin dar kafalı sızlanmaları, müslümanları acınacak duruma düşürüyor, düşmanları olan dev kapıdayken, kendi aralarında tartışan pigmelere benzemelerine neden oluyor. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • "Savaş, karanlığında hiç kimsenin güvenli bir adımla hareket edemeyeceği gölgeler doludur... Tüm bilimlerin ilke ve kuralları vardır. savaşın ise yoktur" Mareşal Saxe (Asker ve Devlet)
  • Gelecekteki çatışmalar iktisat ve ideolojiden ziyade kültürel faktörlerce ateşlenecektir. (Medeniyetler Çatışması)
  • Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçer; modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse, bütün dünyaya ve İslam'a büyük bir model olur. (Medeniyetler Çatışması)
  • Vaclav Havel, “Kültürel anlaş­ mazlıklar tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çoğal­ mış ve tehlikeli bir hale gelmiştir,” biçiminde bir gözlemde bulunmuş ve Jacques Delors da “Gelecekteki çatışmalar ekonomik veya ideolojik nedenlerden değil, kültürel faktör­lerden kaynaklanacaktır,”diyerek bu görüşü paylaşmıştır. En tehlikeli kültürel çatışmalar da medeniyetler arasındaki fay çizgisinde yer almaktadır. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • En güçlü; gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça, daima efendi kalacak kadar güçlü değildir (Üçüncü Dalga Geç 20. Yüzyılda Demokratikleşme)
  • Şu andaki biçimiyle Batı sekularizminin insan haklarının en iyi taşıyıcısı olduğunu düşünmüyorum. Batı sekülarizmi "güzel hayat"ın anlamına dayanak oluşturan tanimların, esas olarak hedonizm, kendini tatmin ve tüketim olduğu kültürel bir dalgadır. İnsanlık, bundan daha farklı bir şey olmalı. Bu kadar büyük bir manevi ve ahlâkî boşlukta politik bireyin korunması çok fazla şey ifade etmez. (Brzezinski ile mülakat) (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • İslâmî ahlâk kurallarının egemen olduğu gerçekten dindar bir toplumun, kişiye sadece politik ya da ekonomik bir unsur değil, bütünüyle "insan" olarak değer veren bir toplum olduğunu görebiliriz. (Brzezinski ile mülakat) (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • - "Tabiî ki dil, kültürün merkezidir…" (Medeniyetler Çatışması)
  • tarih, düz bir çizgi boyunca ilerlemez; ama usta ve kararlı liderlerce itildiğinde ileri doğru gider. (Üçüncü Dalga Geç 20. Yüzyılda Demokratikleşme)
  • dil, kültürün merkezidir. (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması)
  • - "Coca-Kolonizasyon tezinin savunucuları, kültürü tüketim eşyası ile özdeşleştirmektedirler! Halbuki bir kültürün esasını din, dil, değer hükümleri, gelenekler ve âdetler oluşturur..." (Medeniyetler Çatışması)