Meditasyonlar - René Descartes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Meditasyonlar kimin eseri? Meditasyonlar kitabının yazarı kimdir? Meditasyonlar konusu ve anafikri nedir? Meditasyonlar kitabı ne anlatıyor? Meditasyonlar PDF indirme linki var mı? Meditasyonlar kitabının yazarı René Descartes kimdir? İşte Meditasyonlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: René Descartes

Çevirmen: Çiğdem Dürüşken

Tasarımcı: Adnan Elmasoğlu

Orijinal Adı: Meditationes de prima philosophia

Yayın Evi: Alfa Yayıncılık

İSBN: 9786051711652

Sayfa Sayısı: 136

Meditasyonlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Descartes, Tanrı'nın varlığını ve insan ruhu ile bedeninin birbirinden ayrı olduğunu kanıtlamaya çalışır Metafizik Üzerine Düşünceler'de. Döneminin bilimlerine sağlam bir temel oluşturma kaygısıyla inzivaya çekilip kendini toplumdan soyutlayan bir düşünürün içsel yolculuğunu anlatır. Descartes, eserinin başından sonuna kadar sistemli bir kuşku yöntemiyle hareket eder. Başka bir deyişle doğru olarak bildiği ne varsa hepsini bir kenara atıp tüm önyargılarından ve temelsiz inançlarından arınarak yol alır. Bir yandan da insanın her şeyden kuşku duyabileceğini, ama bir tek kendi varlığından kuşku duyamayacağını temellendirmeye çalışır. Sonunda açık ve seçik olarak algılanan her şeyin doğru olduğu yargısına varsa da, zihnin güvenilirliğiyle ilgili kökleşmiş kuşkularının hâlâ kendisini rahatsız ettiğini fark eder. Bunlardan, ancak kendi içinde bulduğu ve dolayısıyla var olan bir Tanrı'dan gelebileceğine inandığı Tanrı fikri üzerine tefekküre dalarak kurtulabileceğini anlar.

Türçeye ilk kez Latinceden çevrilen Metafizik Üzerine Düşünceler; Tanrı, ruh, akıl, zihin, varlık gibi felsefenin temel kavramları üzerine eğilerek okuyucuyu felsefi bir sorgulamanın içine çekiyor. 

(Tanıtım Bülteninden)

Meditasyonlar Alıntıları - Sözleri

  • "Aldatabilme her ne kadar bir kurnazlık ya da güç işareti gibi görünse de, aldatmayı istemek hiç kuşku yok ki aslında zayıflığı, kötücül olmayı gösterir. Belki de tek gerçek, dünyada kesin hiçbir şeyin olmadığıdır."
  • İradem ne kadar engin ve büyükse, onu bağışlayana da o kadar çok minnet duymam gerekir.
  • ... burada bir süre soluklanıp Tanrı'nın kendisini temaşa etmek isterim; onun sıfatlarına kafa yormak, karanlığa bulanmış ruhumun gözlerinin dayanabildiği kadarıyla o engin ışığın güzelliğini seyretmek, onun hayranı olmak ve ona tapmak isterim
  • Başka deyişle benim yanlışla­rım hem zihnime hem de irademe bağlı.
  • Aldatabilmek becerisi insanlar arasında bir zeka inceliği ve belirtisi olsa da, aldatmak istemek, her zaman bir kötülük, düzen, korku ya da düşkünlükten doğar.
  • Duyular zaman zaman aldatır ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur.
  • Her ne kadar aldatabilmek bir zekâ ve güç parıltısıymış gibi gelse de, hiç kuşku yok ki aldatmayı istemek kötü bir niyet ya da zayıflık gösterge­sidir ve böyle bir şey Tanrıda bulunmaz.
  • "Yaşamda hangi yolu takip edeceğim?"
  • Öyle şaşkınım ki, bu şaşkınlık neredeyse uyuyor olduğumu sanmamın doğru bir şey olduğuna beni ikna edecek.
  • Öyleyse daha önce ne olduğumu sanıyordum? Hemen söyleyeyim,iyi insan olduğumu düşünmüştüm. İyi de bir insan nedir? Acaba insan mantıklı bir hayvandır diyebilir miyim? Kesinlikle hayır çünkü bunu söylediğimde hemen ardından hayvanın ne olduğunu, mantıklı olmanın ne anlama geldiğini araştırmam gerekecek.
  • Hakikate ulaşmak isteyen birisinin yapması gereken ilk iş: Hayatında bir kez de olsa bütün bilgilerinden şüphe duyduğunu belirtmesidir.
  • hiç kuşkusuz Tanrının bana bahşetmiş olduğundan daha büyük bir bilgi edinme kabiliyeti bahşetmesi gerektiğini kanıtlayacak hiçbir haklı gerekçem olamaz.
  • Tanrı’nın eserleri mükemmel mi, değil mi diye bir araştırma yapacaksak, bunun onun tek bir eserine değil, eserlerinin oluşturduğu bütünlüğe bakarak yapmamız gerektiği aklıma takılıyor. Çünkü tek başına ele alındığında mükemmellikten uzak, kusurlu görülebilecek bir şey, tüm Evren’in bir parçası olarak değerlendirildiğinde doğası gereği pekala çok mükemmel bulunabilir.

Meditasyonlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tanrı ve uzamsal dünya fikrini algılamaya başlamışsam varım demektir. Yani uyandığımda ben bensem ve bunun bilincindeysem ve de bütün bunları düşünebiliyorsam varım. Cisimleri tahayyül etme yetimizle ya da duyularımızla değil de özümüzde var olan anlama yeteneğimizle tanıyoruz ve nesnel var oluşlar doğaları gereği idelere nesnel olarak aitlerse aynı şekilde biçimsel var oluşlar da doğaları gereği bu idelerin nedenlerine aittir. Zihnimde bir üçgen tahayyül ettiğimde nasıl ki bu üçgenin açılarının toplamı iki dik açısının toplamı olduğu idesinden ayrılamazsa Tanrı idesi de düşüncelerimden ayrı olamaz. Eğer kuşku duyma edimini idemde düşünebiliyorsam bu şeyin var olma olasılığını nasıl yadsıyabilirim. Tanrının varlığı edimine bir kez eriştikten sonra Tanrının varlığından kuşku duymak için neden yok. Çünkü zayıf ve sınırlı bir doğaya sahibiz ama Tanrı son derece engin, sonsuz ve zihnin sınırlarını aşacağından onun kavranılmaz amaçlarını keşfetmeye, deşmeye çalışmak insanın haddini aşmaktan başka bir şey değildir. Tanrı neden sahip olduğumdan daha engin ve mükemmel özgür irade vermedi diye yakınamam. Çünkü şu anki özgür irademin herhangi bir sınır tanımadığı, olabildiğince geniş ve belirsiz olduğunu deneyimlerimle bilmekteyim. Son olarak bizi biz yapan uzamlı bir şey olan bedenimizden ayrı bir ideye sahip düşünsel bir benimiz olduğundan, bedenimizden ayrı tinsel bir benimiz olduğu gerçeğini de öğrenmiş oluyoruz. (Fethiye Ayağa)

Bizlerin filozofları yorumlamaya çalışırken içine düştüğü en büyük hata, onların insanlık adına yapmaya çalıştıkları reformları değil de kendilerinin yaşantısını ve inançlarını daha çok dikkate almamızdır bana kalırsa. Bir düşünürü, bize karşıt bir fikre sahip olduğu için dışlamaya, hatta ötekileştirmeye çalışmanın kendisi de aslında bir düşünceyi zorla kabul ettirme çabasıdır. Kişi karşıt olan düşünceyi yok saymaya çalışarak kendi düşüncesini daimi kılmaya çabalar aslında bu davranışı ile bir yandan da. İşin acı tarafı karşıt düşünceyi yok saymaya çalışan kişi kendisinin doğru bir şey yaptığını, insanlığa zararlı olacak bir düşünceyi filizlenmeden, harmanlanmadan yok ettiğini sanmasıdır. Bu, eğer büyük mecralar tarafından yapılırsa insanın özgürlük haklarını ihlal eden bir eylem halini alır. Şunu önemle vurgulamalıyız ki, karşıt bir düşünceyi yok saymak, o düşünceyi yenen şey değildir. İnsanlar karşıt düşünceleri yok saydığında zafer kazandıklarını düşünürler ama aslında insanlığa kaybettirdikleri bilgi birikiminin farkında bile değillerdir. Size bu konuda kendi yaşantımdan naçizane bir kesit sunmak istiyorum. Bundan aşağı yukarı dört sene önce kitaplığımda sahaftan satın almış olduğum, İlya Yayınları'ndan, F. Nietzsche - İyinin ve Kötünün Ötesinde eseri bulunuyordu. Evimize gelen misafirlerden biri kitaplıkta bu kitabı gördüğünde bana demişti ki, "aaa Nietzsche mi okuyorsun sen, okuma aklını karıştırır". Özellikle onun bu söylediği sözden sonra kitap öncekinden daha da fazla dikkatimi çekmeye başladı ve başladım okumaya. Okudum okudum, herhangi bir delirme ya da olumsuz anlamda kullanılan kafa karışıklığı yaşamadım. Sonradan öğrendim ki, bu yorumu o kişiye yaptıran şey kendi kardeşinin -ona göre- Nietzsche okuyarak din tercihini değiştirmesi olmuştu. Yani onun aklında kalan şey bu olaydan sonra şu veya benzeri bir düşünce olmuştu: Nietzsche insanları dinsiz yapar ve akıllarını karıştırır, hatta kafayı yedirtir. Eserimizin belki Nietzsche ile bir ilgisi yok ama yine de bu konunun eserle bütünsel olarak ilgili olduğunu düşünüyorum. Üstte bahsettiğimiz algı, felsefe üzerinde çok büyük yanlış anlaşılmalara ve ön yargılara yol açmıştır. Öncelikle kişi o denli tarafsız olmaya çabalamalı ki, bir filozofun bir-iki tane en bilindik eserini okuyup onu hemen tüm benliğiyle desteklememelidir. Bu açıdan baktığımızda felsefe bir heves, hayranlık işi değildir. Siz bir akıma katkı sağlamış bir filozofun en bilindik eserini okuduğunuzda eğer hayranlık duygusunun aşırı büyümesine izin verirseniz, tüm o akımın, hatta felsefe dünyasının o isimden ibaret olduğu kanısına varırsınız. Bu da tarafsız bakma konusunda olağanüstü olumsuz etkenlerden sadece birisidir aslında. Bu açıdan, eğer bir din-inanç arayışımız bile varsa bunu tek tük eserlere bakarak değil, çok kapsamlı bir araştırma ile sürdürmeliyiz. Bu tıpkı, Komünist Manifesto incelememde bahsettiğim şeye benziyor. Karl Marx hakkında pek fazla bilgi sahibi olmamama rağmen ondan bahseden insanlardan sürekli olarak duyduğum şey şu gibi ya da benzeri cümlelerdi: "Marx zaten din afyondur demiş" ya da "ne demiş Marx, din afyondur". Marx yalnızca bu cümleden ibaret olabilir miydi? Belki de cevap evetti onlara göre, tıpkı üstte sözünü ettiğim kişi için Nietzsche'nin de insanları dinsiz yapan, aklını karıştıran biri olması gibi. Bu insanlar Marx'ın onlarca eserinden kaç tanesini okumuştu ya da bu sözü mesela bir 'felsefi sözler sayfasında' falan mı görmüştü? Eksiğimiz, hem bilgi konusundaki yoksunluğumuza rağmen bunu itiraf edemememiz hem de her türlü bize göre yeni düşünceye aşırı bir şekilde hayranlık duymamız. Bu bağlamda, Thomas Bernhard'ın Eski Ustalar'ından da çok güzel bir kesit geliyor aklıma. Orada, büyük eserlere aşırı hayranlık duymanın onlara mantıksal ve soğukkanlı yaklaşmamızı önleyen bir numaralı etken olduğundan söz ediyordu. Hayranlık iyidir, ama o da kararında olmalıdır. Filozoflara elimizden geldiğince, en mantıksal ve tarafsız bir şekilde yaklaşmak bize daha büyük bir bilgi birikimine ulaşmayı olanaklı kılar. Hatta her filozofta yeni bir insan olabilmelidir insan. Belki düşünsel açıdan sıfırda olan biri gibi değil ama kendi düşüncelerinin keskin kenarlarını en azından biraz olsun körelterek. Bu sayede hem yeni ufuklara yeni gözler ardından bakabilme imkanı elde ederiz, hem de kendi şahsi, keskin kenarlarını körelttiğimiz düşüncelerimiz daha sağlam hale gelecekse bile bu kat be kat daha fazla olur. Descartes'a bu eserinde bunun gibi ya da buna benzer bir şekilde yaklaşmaya çalıştım. Kendi şahsi düşüncelerimin keskin kenarlarını, kenarların kendisinin kaybolmayacağı ölçüde körelttim ve bundan sonra başladım eseri okumaya ve analiz etmeye. Özellikle de hepimizin Descartes denildiğinde ilk aklımıza gelen şey olan "düşünüyorum o halde varım" klişesini bir kenara bırakarak. Descartes'ın sevdiğim bir yönü her şeyi baştan yapmaya kalkışmasıdır. Yani tüm sorgulamaları ve felsefi çıkarımları en temel şeylerden yola çıkarak karmaşıklaştırır. En baştan başlar her şeye; varlıktan. Komplike, karmaşık bir düşünceye direkt olarak ortadan girmiş olmaz bu yüzden de. Çünkü Descartes başka bir deyişle kendisinden önce inşa edilmiş olan temellere güvenmez; o, sürekli kendi temelini oluşturur. Bu temelde bir ana gövde oluşturur. Bu ana gövde de gerçekten kendisine ana gövde denilesi ölçüde incelikle düşünülmüş bir temeldir. Şimdiye kadar olanın üzerine inşa edilmemelidir ona göre bilgi. Gerçeği arayan birey, tüm tarihi elinden geldiğince tekrar gözden geçirip sıfırdan bir inşaata başlamalıdır. Bilginin kaynağı ona göre akıldır. Bu yüzden de düşünme kavramını çokca açığa çıkarır kendisi. Eğer az önce bahsettiğimiz inşaat hatalı olmuşsa bunun sorumlusu akıl değildir. Descartes aklı suçlamaz. Ona göre bu noktada sorun akıl değil, doğru bilgiyi edinmeyi sağlayacak yöntemin ya bulunmaması ya da doğru bir şekilde uygulanamamış olmasıdır. Yine bu yüzden de 'yöntemler' dediğimiz kavram Descartes için mühim bir yer tutar. Çünkü dünyada bilgiye ulaşmak isteyen kişi için asıl gerekli olan şey budur. Doğru yöntemi doğru bir şekilde kullanabilmek. Tarihteki dahi olarak adlandırdığımız insanların tümü doğru yöntemi doğru olarak kullanabilmiş insanlardır. Belki de bunun için ileri bir zekaya, doğru yöntem kadar çok ihtiyaç yoktur. Sonuçta o dahiler de sizin benim gibi insanlardı. O halde neden onlara sürekli olağanüstü bir hayranlık duyarız ki? Onlar da bizler gibi birer insan olduğuna göre onlar gibi olamamamızı sağlayan tek şey doğru yöntemi (henüz) göremiyor oluşumuzdur. Düşünüyorum öyleyse varım kanısı kuşkuculuk temel alınarak ulaşılmış bir kanıdır. Çünkü Descartes'a göre eğer var olmasaydık kuşku duyamazdık. Sorgulayabilmek zaten varlığımızı haklı çıkaran bir olgudur. Hatta "düşünüyorum o halde varım" kanısını iddia edebilmek bile varlığımızı dolaylı yoldan kesinleştirir. Ama bu "dolaylı yoldan" tabirime takılmayın. Descartes kendi ulaştığı düşüncelerinde bile o denli kuşkucudur ki, asıl doğruya ulaşmak için erişilmesi gereken kuşkuculuğa önemli bir ölçüde yaklaşabilmiştir bana göre. Bu açıdan baktığımızda eserin kendisi olan Meditasyonlar, Descartes'i ikna etmiş düşüncelerin dayandırılması değil, sanki "bakalım beni ikna eden düşünceler bir kez daha beni ve bu eseri okuyacak olanları da ikna edecek mi" denmiş gibi bir deneydir aslında. Bu yüzden de Descartes'da "işte benim düşüncem bu, sonuçları da bu, ulaştığım şeyler de bu" tarzından sert açıklamalara rastlanmaz. Sürekli bir kuşkuculuk devinimi halindedir Descartes. Gerek ulaştığı şeyleri yeniden doğrulamak için çeşitli kanıtlama deneylerine girişir ve bunu okuyucu ile birlikte yapar gerekse de her şeyi bozup tekrar tekrar kendini tekrarlamak uğruna en başa bile döner. Üstte bahsettiğimiz her şeyi baştan gözden geçirme girişimi için belirli bir olgunluk da beklenmemelidir Descartes'a göre. Aksi takdirde bu olgunluk beklenecek olursa, ihtiyarlık dönemimize dek beklememiz gerekir. Yaşlılıkta, şimdiki zihin faaliyetimizi sürdürebileceğimiz ne malum, öyle değil mi? En iyisi, zihinsel faaliyetimiz, şimdiki, hızlı zamanlarında iken her türlü çok emek gerektiren zihinsel faaliyetlere girişmekten çekinmemektir. Hatta ve hatta bu fikir ilk akla geldiğince çalışmalara başlanmalıdır der Descartes. Her şeyin yıkılması ve baştan inşası. Gözümüzü korkutarak harcadığımız zamanı buna harcasaydık şayet çok büyük yol kat etmiş olurduk. Descartes bilmediği şeyleri de yok etmeye çalışmaz. Ancak bildiği şeyler hakkında hüküm verebileceğini ifade eder. Bildiği şeyler de henüz bilmemiş olduğu şeylerin varlığını yok etmez ona göre. Bu açıdan baktığımızda bildiğimiz şeyleri nasıl bildiğimiz üzerine yoğunlaşır bu kez de. Mesela cisimleri tahayyül etme yetimizle, duygularımızla değil de özümüzde var olan anlama yetimizle algılarız ona göre. Yine bu şeyleri görerek ve dokunarak değil de yine düşünerek algılarız. Bir balmumunun önceki haline bakıp sonra onu eritsek, eritilmiş halinin de bir balmumu olduğu sonucuna zihnimizin algılaması sonucunda ulaşırız. Bu bağlamda zihinsel algılama diğer algılama türlerinin önüne geçmektedir. İlk başta ve en önde her zaman bir zihinsel algılama mevcuttur. Diğer algılama türleri bu zihinsel algılamaya katkı sağlayan yan türler olarak kalır. Bu kez yine geriye döner Descartes bir anda; yıkar temeli yeniden, bu olgunun bizim varlığımızı da yeniden kanıtladığını söyler. Eğer zihnimizde oluşan bir algılama ile bizden başka varlıkların mevcudiyetlerini kesinleştirebiliyorsak şayet o zaman bizim varlığımız da kesinleşir. Başka şeyler var diyebilen; "'var'laştırabilen" bir varlık otomatikman kendisini de "'var'laştırmış" olur. Düşünen bir varlık olduğumuzu kesin hale getirdikten sonra soru şuraya da gelebilir: Peki bu kesinliği nereden biliyoruz? Bunun peşinden gidecek olursak, ilk bilgiye gerçek olmama ihtimalini veririz, ulaşmak istediğiniz şey de ne olursa olsun gerçek olmaya yetkin değildir. Bu yüzden bu konuda genel bir kural oluşturabilmek mümkündür. Yani, çok açık bir biçimde algıladığımız şeylerin tümü gerçektir şeklinde genel bir kural, bu sayede oluşturulabilir. İdelerin kaynağını da sorgular Descartes. İdelerin kaynağı dış dünya mıdır yoksa idelerin var olması bize mi bağlıdır? Buradan Tanrı idesine ulaşır; daha mükemmel olanın idesine daha düşükte olan biri tarafından tasarlanamaz ona kalırsa. Buradan da Tanrı idesinin yine ondan geldiğini savunur. Bu açıdan Tanrı idesini diğer idelerden ayırır. Çünkü Tanrı idesine bireyden kaynaklanmayan tek idedir. Eser genel olarak felsefi eserlerde genel olarak aşina olduğumuz dikkat isteyen bir dile sahip. Okur, dikkatini tam olarak verebilmeli. Ayrıca eserde ilk bölümlerde tüm meditasyonların özeti verilir. Mesela ikinci meditasyonda ifade edilecek şeyler önceden kısaltılmış biçimde önden tanıtılır. Bu tanıtma olgusu eserde önemli bir yer tutar aslında. Çünkü bu ilk tanıtma zihnimizde mesela ikinci meditasyon için kurulacak olan inşaatın temelini en baştan atar bile. Bu açıdan çok aşırı karışık bir eser de değildir Meditasyonlar. Bu da onun okunabilirliğini artırıp, çoğu insan için onu okunası kılar. Descartes'ın klişe, herkesin bildiği sözlerinden fazlasını öğrenmek istiyorsanız, onun bu eseri başlangıç için ideal olacaktır bana kalırsa. (Nympheutria)

Descartes modern felsefenin kurucusu kabul edilir. Ve onun felsefesi de felsefeyi tamamen değiştiren entelektüel bir devrimin simgesi olarak görülür. Orta Çağ skolastisizminin son bulmasında büyük payı vardır. Meditasyonlar’ında yer alan skeptik argümanları ve akıl beden düalizmi argümanlarıyla ünlüdür. Bugün bile epistemolojide Descartes’ın skeptik argümanlarının nasıl aşılacağına dair tartışmalar vardır ve aynı şekilde zihin felsefesinde de Descartes’ın kurmuş olduğu akıl-beden ikiliğini aşmaya çalışan ve argümanlarını tam da bu ikiliğin karşısına koyan zihin felsefecileri vardır. Descartes bunu nasıl becerdi yüzyıllar süren orta çağ felsefesinden sonra Descartes geldi ve bir anda felsefenin seyri mi değişti? Tabii ki böyle olmadı. Aslında Descartes’ten önceki düşünürler orta çağ anlayışının yanlış temeller üzerine kurulu olduğunu kimi zaman canları pahasına kimi zaman da insanlığa mal olma pahasına insanlara göstererek ödemişlerdir. Bkz: Bruno, Galileo. Kabul edilen tüm bilgilerin yanlış olduğunun ortaya çıktığı bir toplum düşünün. Binlerce yıldan beri doğru olduğu sanılan pek çok şey yanlışmış meğer. Bu durum insanların bilginin imkanı konusunda şüphelenmesine yol açar. Descartes’ın da böyle bir meditasyona yönelmesi bu noktada gayet anlaşılabilirdir. Descartes Meditasyonları altı günlük bir tefekkür sürecine tekabül etsin diye altı meditasyon yazmıştır. Modern felsefenin kurucusu dedik ama bizim bugünkü anladığımız anlamda bir modernlik söz konusu değil çünkü Descartes’ın yaptığı meditasyonların yani derin düşünme biçimleri dini anlamda bir derin düşünme biçimleridir. Bir bakıma dini düşünmenin talimatlarını uyguladığını söyleyebiliriz. Descartes’e göre her düşünen önce ruhundaki hata ve yanılgıların farkına varmalı ve onlardan sıyrılmalıdır. Her şeyden şüphe eden her şeyi sıfırdan ele alan bir adam düşünün. Sonrasında doğruluğundan en ufak kuşku duyulabilecek tüm bilgileri elemeye dayalı bir yöntem uyguladığını. Descartes’ın bu kadar vurucu olma sebebi “cogito ergo sum” diyerek kendi varlığını bulup Tanrı’nın varlığını bulamıyor oluşuydu. Böylece insan ilk kez Tanrı’ya bağımlı olarak var olan bir özne olmaktan kurtuldu. İnsanın doğruluğundan emin olabileceği tek bilginin kendi varlığı olduğu ortaya çıkıyordu. Tanrı, Descartes’in düşünüşünde ancak insana bağımlı olarak ulaşılabilen bir kavrama dönüşmüştü. Böylece Tanrı merkezli evren tasarımı, insan merkezli evren tasarımı ile yer değiştirdi. Paradigma kırıldı. Tüm bunların yanı sıra Descartes’ın dili gayet duruydu ancak buna rağmen anlamakta zorlandığım kısımlar oldu bunun sebebini de bahsi geçen cümlelerin anlam yoğunluğundan kaynaklandığını düşünüyorum. Descartes’ın birçok noktada da kafasının karışmış olduğunu görüyordum belki de kafası karışan yalnızca bendim :D (Ebru)

Meditasyonlar PDF indirme linki var mı?

René Descartes - Meditasyonlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Meditasyonlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı René Descartes Kimdir?

René Descartes (d. 31 Mart 1596 - ö. 11 Şubat 1650) Fransız matematikçi, bilimadamı ve filozof. Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden biridir. Skolastik düşünceden sıyrılışın, bir başka deyişle Modern Felsefe'nin Descartes ile başladığı kabul edilir.

Descartes, 1628'den itibaren, 15 yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu.

Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek, her şeyden kuşkulanmaya başladı. Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı. Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı.

Metot üzerine konuşmada hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya yarayacak kuralları bir bir saydı. Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma indirgedi. Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur. Ona göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır.

Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla ilişkiler kurmuştur. Ona hayran olan İsveç kraliçesi Cristina, Descartes'ı sarayına davet etti. Descartes, elli dört yaşında Stockholm'de öldü.

René Descartes Kitapları - Eserleri

  • Yöntem Üzerine Konuşma
  • Meditasyonlar
  • Ruhun Tutkuları
  • Felsefenin İlkeleri
  • Aklın Yönetimi İçin Kurallar
  • Ahlak Üzerine Mektuplar
  • Metafizik Üzerine Düşünceler
  • Duygular ya da Ruh Halleri
  • Tabiat Işığı ile Hakikati Arama
  • Hakikatin Araştırılması & Dünya ya da Işık Üzerine Deneme
  • Söylem
  • Kurallar - Meditasyonlar
  • Hakikatin Araştırılması
  • Usul Hakkında Nutuk Metot Üzerine Konuşma
  • Söylem Kurallar Meditasyonlar
  • Selections From The Principles Of Philosophy
  • Felsefe İlkelerinden Seçimler

René Descartes Alıntıları - Sözleri

  • Duyular zaman zaman aldatır ve bizi bir kez bile aldatmış olanlara asla tamamen güvenmemek akıllıca olur. (Meditasyonlar)
  • ... her şeyden şüphe eden siz, kendinizden şüphe edemiyorsunuz, o halde siz kimsiniz? (Hakikatin Araştırılması & Dünya ya da Işık Üzerine Deneme)
  • Örneğin bir üçgen düşündüğümde, üç açısının iki dik açıya eşit olabileceğini gayet iyi anlıyordum da, bunda beni şu dünyada bir üçgenin olabileceğine inandırabilecek bir yan göremiyordum. Ama dönüp de üstün varlıkla ilgili Fikrime baktığımda, tıpkı bir üçgen Fikrinin üçgenin açılarının iki dik açıya eşitliğini içermesi ya da bir küre fikrinin kürenin bütün parçalarının merkezden eşit mesafede olmasını içermesi gibi, varoluşun bu fikirde içkin olduğunu anında kavrıyordum, hem de çok daha açık bir şekilde. Demek ki Tanrı'nın, yani bu mükemmel varlığın varolduğu, en azından herhangi bir Geometrik ispat kadar kesindir. (Yöntem Üzerine Konuşma)
  • Çünkü iyi bir zihne sahip olmak yetmez , önemli olan onu iyi kullanmaktır (Yöntem Üzerine Konuşma)
  • "Aldatabilme her ne kadar bir kurnazlık ya da güç işareti gibi görünse de, aldatmayı istemek hiç kuşku yok ki aslında zayıflığı, kötücül olmayı gösterir. Belki de tek gerçek, dünyada kesin hiçbir şeyin olmadığıdır." (Meditasyonlar)
  • in order to seek truth, it is necessary once in the course of our life, to doubt, as far as possible, of all things. (Selections From The Principles Of Philosophy)
  • hiç kuşkusuz Tanrının bana bahşetmiş olduğundan daha büyük bir bilgi edinme kabiliyeti bahşetmesi gerektiğini kanıtlayacak hiçbir haklı gerekçem olamaz. (Meditasyonlar)
  • Kuşkusuz, kendinizi öğretime hiç vermediğiniz, filozofların kitaplarını da hiç karıştırmadığınız halde, bu kadar az bir emekle bilgin olmanız harika bir olay olacaktır. (Tabiat Işığı ile Hakikati Arama)
  • İnsanın kendinden çok başkalarına iyilik etmesi daha yüksek ve daha şerefli birşey olduğuna göre, buna en fazla eğilim gösterenler ve sahip oldukları nimetlerden en az söz edenler en yüksek ruhlardır. (Ahlak Üzerine Mektuplar)
  • "Elimden geldiğince mutlu yaşamayı bundan böyle elden bırakmayayım diye kendime, sizinle paylaşmak istediğim üç ya da dört kuraldan oluşan, geçici bir ahlak anlayışı geliştirdim. " (Söylem)
  • Belki de altın ve elmas niyetine aldıklarım sadece biraz bakır ve camdır. (Yöntem Üzerine Konuşma)
  • "Yaşamda hangi yolu takip edeceğim?" (Meditasyonlar)
  • Hayatınızın devamlı bir uyku olmadığından, duyular vasıtasıyla öğrendiğiniz her şeyin, uyuduğunuz sıradaki gibi yanlış olmadığından nasıl emin olabilirsiniz? (Hakikatin Araştırılması & Dünya ya da Işık Üzerine Deneme)
  • "Dünyada hem alimler hem cahiller bir batağa batmaktadırlar. Hiçbiri kendini kurtaramaz. Aralarında şu fark vardır ki: Alimler battıkları bataktan haberdardırlar. Bu nedenle insanın ilmi artıkça endişesi artar." (Yöntem Üzerine Konuşma)
  • Uyanık mıyım, yoksa uykuda mıyım ? (Tabiat Işığı ile Hakikati Arama)
  • ''Her insan, bilgi yaşı denilen bir yaşa geldiğinde, o ana kadar düş gücüne yerleşmiş olan eksik düşünceleri enine boyuna zihninden söküp atmalı ve yeni baştan yenilerini oluşturmaya başlamalıdır.'' (Tabiat Işığı ile Hakikati Arama)
  • Bizi bir defa aldatanlardan da sakınmakta yerden göğe kadar haklıyız. (Tabiat Işığı ile Hakikati Arama)
  • Böylece bir devlette var olabilecek en büyük nimet, orada gerçek filozofların bulunmasıdır. (Felsefenin İlkeleri)
  • ../insan hayatının özel şeylerde pek çok kez yanılgıya düşmeye yazgılı olduğunu ve nihayet tabiatımızın eksik ile yanlışlarını bilmemiz gerektiğini itiraf etmek zorundayız.. (Metafizik Üzerine Düşünceler)
  • Yanlışlarımızın ilk ve başlıca nedeni, çocukluğumuzda edindiğimiz ön yargılardır. (Felsefenin İlkeleri)