Mengene - Muzaffer Oruçoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mengene kimin eseri? Mengene kitabının yazarı kimdir? Mengene konusu ve anafikri nedir? Mengene kitabı ne anlatıyor? Mengene PDF indirme linki var mı? Mengene kitabının yazarı Muzaffer Oruçoğlu kimdir? İşte Mengene kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Muzaffer Oruçoğlu
Yayın Evi: Belge Yayınları
İSBN: 9789753447393
Sayfa Sayısı: 214
Mengene Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
12 Mart cuntasına ve Özel Harp Dairesi'ne bağlı kontrgerillanın İstanbul Harbiye'deki merkezinde elli beş gün sorgulanan Muzaffer Oruçoğlu'nun Mengene adlı eseri, okurunu, romanın yarılmış, yaralanmış ses ve dil dünyasında gezdiriyor. Belge ve hatıranın da olanaklarından yararlanan Mengene, okurunu sarsan kuvvetli bir metin. Oruçoğlu, işkencecilerin ruh hallerini, taktiklerini; direniş ve teslimiyet gelgitinde savrulan işkence mağdurunun fiziksel ve ruhsal acılarını, tutunma çabalarını, yalın ve içtenlikli bir dille ele alıyor. İnsanın insana reva gördüğü çıplak şiddet, Oruçoğlu'nun kalemiyle okurun vicdanına taşınıyor.
Mengene Alıntıları - Sözleri
- “Ben bu halkın, başkaları tarafından kurtarılmayı istediğine inanmıyorum. Git sokaktan çevir birisine sor. "Anarşistler seni kurtarmak istiyorlar, ne diyorsun?" de. "Benim kurtarılacak bir durumum yok, onlar kendilerini kurtarsınlar" der. Halk budur. Hayatında yapmadığı bir şeydir, başkalarını kurtarmak. Git çevir, sor. "Anarşistlere ne ceza verelim?" de. "Asın"’ der. Halk, kesinlikle budur. Asılışınızı zevkle seyreder. Celladın karşısında iki büklüm eğilir, şapkasıyla selamlar onu. Halkı benim kadar tanıyamazsınız. Kıt kanaat geçinmeye alışmıştır. Küçük bir lokma atar ağzına, dikkatlice çiğner ve usul usul yutar, geğirince şükür çeker, öksürünce korkar, çevresine bakınır, acaba bir şey mi oldu diye. Ayrıntıdaki güzelliklere bakmaz halk; onun için, hiçbir şeyin değişmediğini, her şeyin birbirine benzediğini sanır. Halk budur.”
- "Kahraman olmak. Evet. Güzel. Çok güzel. Ama kimin için? Bu halk için mi? Bu halkın kahramanı yoktur. Varsa göster. Kahramanların hepsi sahtedir. Neden sahtedir? Çünkü başkalarını kurtarmaya çalışıyorlar. Gerçek kahraman, kendisini kurtarmaya çalışandır. Sen dünyada bana bir halk göster ki başka bir halkı kurtarmaya gitsin. Bana akıllı bir halk göster ki, işkence altında dirensin, inancından taviz vermesin.Yok, gösteremezsin. Yahudi halkı, dünyanın en akıllı halkıdır. Onlar bile baskı ve işkence altında dik duramazlar. Hıristiyan baskısı altında maronalaşırlar, İslam baskısı altında da sabetaylaşırlar. Böyle kahramanlık olur mu? Tabii, bununla halkın hiç kahramanı yoktur demek istemiyorum. Var. Halkın iki zalim açlığı, iki büyük kahramanı var. Biri boğaz açlığıdır ki bunu ekmekle doyurur. Ekmek birinci kahramandır. Halkın ikinci açlığı da apış arası açlığıdır. Bu açlığı da ya kamış ya da yemişle doyurur. Kamışla yemiş de halkın ikinci kahramanıdır.”
- Sizin insanlığa zerre kadar faydanız yoktur. Şiddetten doğdunuz ve hayata şiddetle başladınız. Tehlikeli insanlarsınız!
- Halkı benim kadar tanıyamazsınız. Kıt kanaat geçinmeye alışmıştır. Küçük bir lokma atar ağzına, dikkatlice çiğner ve usul usul yutar, geğirince şükür çeker, öksürünce korkar, çevresine bakınır, acaba bir şey mi oldu diye. Ayrıntıdaki güzelliklere bakmaz halk; onun için, hiçbir şeyin değişmediğini, her şeyin birbirine benzediğini sanır. Halk budur.”
- Ahlaksız sözcüğünü çok kullandığı için ahlak denilen nesneden nefret etmeye başlamıştım. Köleliğin garantisi ya da özgürlüğün durduğu, işlemediği yerde filizlenip serpilen bir olgu olarak canlanmıştı iç dünyamda ahlak.
- "Dünyanın tüm güzelliklerini Davet ettim soframa Baş köşeye kuruldu orostopolluk. Teşrif etti hançeriyle ihanet Alçaklık yanıma oturdu Gülümsedi gözlerime gözleriyle puştluk Kadehlerde pırıl pırıl bir rakı Şerefe dedi şerefsizlik."
- Bizi odanın ortasında, ellerindeki sopalarla vahşice dövmeye başladılar. Küfürle sopa anaforunda dönüp duruyorduk. “Haydin bakalım, devrimciler dik durur, konuşmaz,” diye bağırıyorlardı.
- Hangi kurban, celladının aşk teklifine inanır. Hayret, ben inandım.
- "Allah onu, insanlara alçaklığın kudretini hatırlatmak için yaratmış.”
- Dünyanın tüm güzelliklerini Davet ettim soframa Başköşeye kuruldu orostopolluk Teşrif etti hançeriyle ihanet Alçaklık yanıma oturdu Gülümsedi gözlerime gözleriyle puştluk Kadehlerde pırıl pırıl bir rakı Şerefe dedi şerefsizlik.
Mengene İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“İşkence” İslam toplumuna uzak bir kelime değil. Din eğitimi boyunca öğreniriz, Mekkeli müşriklerin Peygamber ve ashabına nasıl akıl almaz işkenceler yaptıklarını… Tüm İslam dünyası “Çağrı” filmini bilir ve sever, ve“Çağrı” filmi bu işkenceleri ete kemiğe büründürüp anlaşılır kılmıştır. Zira tecrübe edilmemiş bir şeyi hayal etmek zordur… Ve Hz Muhammed işkence edeni lanetlemiştir! Muzaffer Oruçoğlu, umarım ki nefret ettiklerimin dahi tecrübe etmek zorunda kalmayacağı bir şeyi, halkının vergileri ile geçinen sıradan devlet görevlilerinin kendisine uyguladıkları işkenceleri anlatıyor “Mengene”de. Şimdiden “ama…” diye başlayacak olanlar olabilir, o yüzden hemen başlarda yazayım; evet kahramanımız “azılı” bir komünist, TKP(M-L) kurucularından, TİKKO üyesi, ancak bu bir propaganda kitabı değil. İdeolojik görüşlerinden, bu uğurdaki yolculuğundan hiç bahsetmiyor Oruçoğlu. Sadece ve sadece kendisine poliste ve askeriyede yapılan işkenceleri anlatıyor. Üstelik tüm bunlar olurken sadece 25 yaşında… İşkencelerin her biri ayrı iğrenç. Kitabın bir kısımında artık iç sıkıntısı ve baş ağrısından ara vermek zorunda kaldığım dahi oldu. Gencecik bir insanı sürekli çırılçıplak döverek, aşağılayarak, hayvan gibi davranarak, üzerine tükürerek, aç susuz bırakarak, falakaya yatırarak, askıda ölesiye döverek, makatına cop sokarak, makatından, cinsel organından, ağzından, dilinden, kulağından, bilimum organlarından elektrik vererek, işkence dozunu arttırmak için tuzlu su içirerek, cinsel organını sopa ile döverek şiş ve yaralar içinde bırakanlar, devletten memur maaşı alan sıradan insanlar… Kahramanımızdan bilgi almaya çalışıyor da değiller, zira sordukları soruların cevaplarını zaten biliyorlar; kaldı ki işkence altında aldıkları yanıtların doğruyu yansıtmayacağının, böyle bir acı karşısında insanın aklına gelen her şeyi söyleyebileceğini de biliyorlar. Peki neden işkence ediyorlar? Kendilerine verilmiş sınırsız devlet gücünü başkalarını aşağılamak için kullanabiliyor olmak hoşlarına gidiyor da ondan… Aşağılık karakterlerini sansürsüz ortaya seriyorlar; polisinden askerine, generalinden erine her biri ellerine geçen bu fırsatı değerlendirmek istiyor. Ezilmiş, sünepe bir insanın tesadüfen güç bulduğunda canavarlaştığı gerilim filmlerini hatırlatıyorlar. Alt kademeleri işin sadece eğlencesinde, üst kademelerin daha kaygılı başka bir sebepleri daha var: Kendi beceriksizlikleri ve başarısızlıklarını da gizlemeye çalışıyorlar. Maaş aldıkları “vatanı savunma” görevini yapabilmek için kafa çalıştırması, araştırma yapması, suç delili toplaması ve yargıyı Yargı’ya bırakması gerekenler onlar. Ancak ofislerinde ayaklarını uzatıp emir erlerini hizmetlerine koştururken tüm bunları yapmak zor geliyor; işkence altında aldıkları saçma ifadelerle bir yandan egolarını tatmin ederken diğer yandan işlerini “yapmış” gibi davranma derdine düşüyorlar. Oruçoğlu’nun sözleri ile bir de bu sayede “hayali suçlar yaratarak sıkıyönetimin süresini uzatmaya gerekçe sağlıyorlar”. Şöyle konuşmaktan utanç dahi duymuyorlar: "İnan ki sizin gibi gençlerin kör inançlar uğruna kendilerini ezdirmelerine üzülüyorum. Vatan için yararlı ömrünüzü zindanlarda çürütüyorsunuz. Buradaki hoş olmayan uygulamaların aylarca devam etmesi ne kötü bir şeydir. On beş gündür boşu boşuna yirmi kişiyi meşgul ediyorsun. Yazık değil mi bu fakir halkın parasına? Sizin yüzünüzden ülkemize sızdırdırılan casuslarla uğraşamıyoruz. Bir yandan KGB, diğer yandan CIA... Bu fakir devlet kiminle uğraşsın oğlum? Bu devletin başında sen olsan ne yaparsın?” Yıllar önce izlediğim bir dizi vardı; işkence altında gözleri bağlı iken tecavüze uğrayan genç kız, yıllar sonrada bir kafede sesinden tanımıştı tecavüzcüsünü… Adam iyi görünümlü, evli barklı, çocuklu, kendi halinde bir subay çıkmıştı; arkadaşlarının sevilen komşusuydu. Bu iğrenç insanlar çok az sayıda, ancak bu toplumun bir parçası. Yönetimi eleştirmeye kalktığımız her seferde bir balyoz gibi kafamıza inmeyi marifet sayıyorlar. Kendi dar ve aptal vizyonlarını bu ülkenin vizyonu haline getirmeyi çoğu kez başardılar. Geçmişin sağ-sol olaylarından Gezi’ye, her yerdeler ve durumdan memnun olanlarca korunuyorlar. En önemli güvenceleri ise bizlerin, halkın korkudan sesini çıkaramayacak olması. Sezarın hakkı sezara; görevlerini yapmaya yeter yetkinlikleri katiyen yok, ancak bizi iyi tanımışlar… “Ben bu halkın, başkaları tarafından kurtarılmayı istediğine inanmıyorum. Git sokaktan çevir birisine sor. "Anarşistler seni kurtarmak istiyorlar, ne diyorsun?" de. "Benim kurtarılacak bir durumum yok, onlar kendilerini kurtarsınlar" der. Halk budur. Hayatında yapmadığı bir şeydir, başkalarını kurtarmak. Git çevir, sor. "Anarşistlere ne ceza verelim?" de. "Asın"’ der. Halk, kesinlikle budur. Asılışınızı zevkle seyreder. Celladın karşısında iki büklüm eğilir, şapkasıyla selamlar onu. Halkı benim kadar tanıyamazsınız. Kıt kanaat geçinmeye alışmıştır. Küçük bir lokma atar ağzına, dikkatlice çiğner ve usul usul yutar, geğirince şükür çeker, öksürünce korkar, çevresine bakınır, acaba bir şey mi oldu diye. Ayrıntıdaki güzelliklere bakmaz halk; onun için, hiçbir şeyin değişmediğini, her şeyin birbirine benzediğini sanır. Halk budur.” (AkilliBidik)
İşkence'nin acımasızlığı farklı bir pencereden sunuyor bize muzaffer oruçoğlu; işkence içerisinde yaşadığı psikolojik ve acının rengini bizlere sunarken acının sıradanlaşmışlığı okuyucuyu farklı tepkilemelere sokacak cinsten. (21)
Mengene PDF indirme linki var mı?
Muzaffer Oruçoğlu - Mengene kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mengene PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Muzaffer Oruçoğlu Kimdir?
Muzaffer Oruçoğlu,18 mart 1947’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yıl sonra,
Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip, Yunanistan’a kaçtı. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Politik ve edebiyat dergilerin de makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayımlandı. 2011 yılı Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu 4 ciltlik romanına verildi.Halen Avustralya'da yaşamaktadır.
Muzaffer Oruçoğlu Kitapları - Eserleri
- Tohum
- Dersim
- Çıplak ve Özgür
- Mengene
- Kangurular
- Gül, Demir ve Çığlık
- Brunswick Delileri
- Grizu 1
- Filozof
- Newroz
- Karyaditler
- Grizu 2
- Baba İshak Destanı
- Uçurum Geyikleri
- Grizu 3
- Mavi Munzur Masalları
- Grizu 4
- Çatlaklar ve Kesitler
- Büyücüye Mektuplar
- Maymun Düğünü
- Sevdalı Kız
- Mengene
- Işıltılar İmgeler
- Eşrefoğlu Al Haberi
- Denemeler
- Devlet ve Komün
- Lâl Dili
- Aşk ve Işık İçinde
- Falaris Prelüdleri
- Sanat Edebiyat Yazıları
- Dangalak
- Demirin ve Ateşin Dilinden
- Huruç
- Kaypakkaya - Akıl ve Aksiyon Duygusu
- Çatlayan Süt Sessizliği
- Işıltılar İmgeler
Muzaffer Oruçoğlu Alıntıları - Sözleri
- Sevdim mi gözlerim çoğalır, sevdiğimin her yerine dağılır. (Grizu 1)
- Gözün geride kalmasın. Zaten yaşadığın kadar yaşadın. Siktir et gerisini. (Grizu 2)
- "Dünya değişti. Aletler artık kendi dışlarındaki elleri değil, kendi içlerindeki teri dinliyorlar. Ekmekler büyüyorlar, açlığı ve parayı yiyorlar." (Sevdalı Kız)
- Kadının kendi altın krallığını yitirerek köleleşmesi tarihin en hazin, en ilginç ve en büyük öyküsüdür. Mülkiyetin ve mülkiyet duygusunun olmadığı güneşin ve suların, özgürlüğü pırıl pırıl bir kahkahayla selamladığı çağda, kadın insanlığın ikiden çok memelerle sembolize edilen - bereket kaynağı, komünal ve cinsel hayatın biricik kahramanıydı. İlkel insanın gözünde, insan denilen tılsımlı muammayı, doğanın en değerli varlığını, hatta kabileyi doğuruyordu. O kolektif hayatın, aşkın ve sevişmenin tüm alanlarına egemendi. Cinselliğe ilişkin hiçbir tabu, hiçbir kan bağı engeli, buyruk söz konusu değildi onun için. Kendi içinden çıkan tek bir buyruğa uyuyordu sadece; sevmek, istemek ve hoşlanmak buyruğu. (Karyaditler)
- “Asırlar geçmiş aradan, bilincimiz, yaratıcı gücümüz, gönencimiz kurtulamamış hâlâ... Kurtulamamış şu lanetli şehvetin, servetin ve şiddetin hükmünden.” (Baba İshak Destanı)
- İnançtır bu Tanı yavrum Sevaptır pırıl pırıl Demire tırnakla Duvara kanla yazılır Acılardan süzülür Canı can Zindan zindan içinde Beton gülüdür Bükülmez Bükülmez yavrum Cellat suratlara tükürür Ve alnı şafağa doğru Darağacına yürür (Demirin ve Ateşin Dilinden)
- Acılar kolay unutulur, aynalarda görünmezlerse. (Grizu 1)
- "Donsuz dolaş fakat boynunu zalimlerin önünde eğme, bawo." (Dangalak)
- Dünyanın tüm güzelliklerini Davet ettim soframa Başköşeye kuruldu orostopolluk Teşrif etti hançeriyle ihanet Alçaklık yanıma oturdu Gülümsedi gözlerime gözleriyle puştluk Kadehlerde pırıl pırıl bir rakı Şerefe dedi şerefsizlik. (Mengene)
- -Ama bir bakışta çarpılıp aşık olanlarda var... -Pek sağlam bir aşk denmez ona. Sağlam aşk, çok yönlü derinlemesine tanımaya dayanır. (Tohum)
- Yaktıklarına ben de inanıyorum. Işıyan her şeye saldırıyorlar. Aydınlığın zerreciğinden bile ödleri kopuyor. (Gül, Demir ve Çığlık)
- Acıdı galiba Açtı mazgalı Tek bir taze incir sundu asker Tarifsiz bir minnettarlıkla aldım Masamın üzerine koydum oturdum Seyrine durdum. "Korkuyorum," diye fısıldadı incir "Benzinde safran sarısı ayaklarında zincir Obur obur bakıyorsun ballanışıma Yıllardır yememişsin belli ki Zordur dağılmadan sana direnmek İçimde var bin kırmızı çekirdek Kolay değil Tüm çekirdeklerimi ezerek Beni yemek." (Lâl Dili)
- Her insan, kaçıp sığınabileceği içi boş bir insan arıyordu. (Grizu 3)
- “Kitap yasağı, bu tip aydın insanlarda okuma susuzluğu yaratır. Bunlar için en büyük işkence, yasaklarla, kısıtlamalarla yaratılan kitap işkencesidir belki de” diye düşündü. (Gül, Demir ve Çığlık)
- "Hataları kavramazsak, hatalar bizi kavrar." (Kaypakkaya - Akıl ve Aksiyon Duygusu)
- Savaş, tarihte olduğu gibi şimdide de bir kâr kapısı. Ama İnsanlık kendi tarihinin hiçbir döneminde paraya bu denli düşman ve bu denli de tutkun olmadı. (Çıplak ve Özgür)
- Gözlerini gösterme, hemen anlar, çünkü sevdalısın. (Sevdalı Kız)
- Kırımlara, yangınlara, sürgünlere hazır olun. (Dersim)
- Gece seyrimdesin Gündüz gönlümde Unutamam Vurgunum hasretine Hasretine gelinim. Akrep gömecine Bal işleyensin Ayva gibi ağlayıp Nar gibi gülensin. Öyle melül Öyle mahzun olma Uğruna yangın olup Sevdasına yeldiğim. Gelir günler gelir Domurur uç verir bilincin Başı dik Kızıl pençeli Şahin olur güvercin. (Demirin ve Ateşin Dilinden)
- Yaşamın katı, geri ve çirkin yanlarıyla çatışmak, yaşamın kendisinden daha güzeldir. (Çıplak ve Özgür)