Milli Savaş Hikayeleri - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Milli Savaş Hikayeleri kimin eseri? Milli Savaş Hikayeleri kitabının yazarı kimdir? Milli Savaş Hikayeleri konusu ve anafikri nedir? Milli Savaş Hikayeleri kitabı ne anlatıyor? Milli Savaş Hikayeleri kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte Milli Savaş Hikayeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789754700725

Sayfa Sayısı: 188

Milli Savaş Hikayeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Her biri başka bir yeri, başka kişileri, başka olayları konu edinen, bir yandan da sonu gelmez ve umutsuz bir arayışı dile getiren hikayeler. Güzel ve büyük yurdunu yitiren Hamdi, kocasını aramak için İstanbul’a gelen Ödemişli zavallı bir kadın, her şeyi allak bullak eden, “yurt”u “gurbet”e çeviren savaş ve geride kalanların hayatları.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri'nin 1910'dan 1974'e dek verdiği eserler Türkçe'nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri'nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920'lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati'den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu'nun eserleri, hala tüketilmemiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir "panoroma"dır.

Milli Savaş Hikayeleri Alıntıları - Sözleri

  • Ve ölenler benim hakiki nişanlılarım ve ölenler benim en vefalı sevdalılarımdı. Ve bütün içim titreyerek, kalbim boğazıma kadar gelerek sevdiğim yegane çehreler, 'harp mecmuası' nın şüheda sahifesindeki resimlerdi.
  • Saadet ne şöhrette, ne sefahatta ne de inzivadadır. Saadet toprağını ve iklimini bulmaktadır.
  • Lakin, feleğin çarkı biir defa tersine döndükten sonra kadere güler yüz göstermesi kabil midir?
  • “Ruhları birleştiren o havayı bulmak için ne yapmalı? Nereye gitmeli?”
  • “Bu büyük şehrin içinde ben neyim? Ben kimim? Kitaplarım olmasa çıldıracağım.”
  • Yalnız gözlerinden akan yaşlardır ki, halini ifade ederdi..
  • “Benden yüz defa daha kuvvetli nefsim ile daima kavga; bizden yüz bin defa daha kuvvetli düşmanla daima kavga; kalbimde yanan ezelî bir ateştir. Sen benim için bu ateşin kızıllığında rakseden bir perisin.”
  • İzah edilemeyen hadiselerin inkar olunduğu bu asırda, her insanın hayatı birçok esrarlı şeylerle dolup boşalmakta, boşalıp dolmatadır.
  • "Kardeşim bu satırları sana yazıyorum ki azaplı ruhlar için selâmet yolunun en umulmayan yerde olduğunu bilesin diye! Saadet ne şöhrette, ne sefahatta, ne de uzlettedir ( inzivadadır). Saadet toprağını ve iklimini bulmaktadır. Eğer sen hâlâ bıraktığım karanlık ve dar yerde isen bil ki, müsbet sayin ( emeğin ) dışında her şey boş ve meyva vermeyen her faaliyet bir ıstırap kaynağıdır.
  • Müsbet emeğin dışında her şey boş ve meyva vermeyen her faaliyet ıstırap kaynağıdır.
  • Belki de sonsuza dek beklemeyi, büsbütün ümidi kesmemeyi tercih ediyor.
  • Askere giden Türk, birçok tekâlif (vergiler) altında ezilen Türk'tü. Siz, bir cebinizde Osmanlı nüfus tezkeresi, diğer cebinizde Yunan pasaportu her türlü kayıt ve tekâliften âzâde istediğiniz gibi yaşıyor; para kazanıyor, her tarafta meyhaneler, kerhaneler, kumarhaneler açarak; bir taraftan da kanımızı emiyordunuz. Buraya ordularla müsellâh olarak gelmeye hacet var mı? Bizi yavaş yavaş, bağlarımızı kemiren "filoksera" mikropları gibi istila etmiyor muydunuz?
  • "Bazı kimseler," diyordu! "Yalnız uzaktan sevmek kabiliyetindedirler."
  • “Ben ki, diyordu. Kendimi hepsinin hafızasında yer etmiş sanıyordum. İnsanı ne çabuk unutuyorlarmış!”

Milli Savaş Hikayeleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İstanbul' un işgalinden sonra gazetelerde yazı yazma hakkından yoksun olan Yakup Kadri'nin Milli Mücadeleyi yansıtan ve gerçek olaylara dayanan Milli Savaş Hikayeleri'nde, savaşın tüm acılarını yaşamış Batı Anadolu insanının yoksulluğu, uğradığı felaketlerin yaratmış olduğu umutsuzluklar dile getirilir. Karaosmanoglu, bu Hikayeleri'nde bir yandan acımasız savaş çarkı içinde ezilen insanların ruh halini tasvir ederken, diğer yandan da aynı topraklarda ilerde gelişecek mutlu değişimlerin de haberciliğini yapıyor. (Vaveylâ)

Türk Edebiyatının verdiği tat daima farklıdır, çeşit çeşit tatlara sahip şen şakrak bir sofraya benzetebilirim, bu edebiyatın beni en etkileyen dönemi şüphesiz Milli Edebiyat dönemidir. Kitabı okurken vatan sevdasının kendi yağında kavrulan benliğimde acı ve gururu bir arada yaşadım. Her hikayesindeki karakterlerle paylaştığım kardeşliğimi muhafazayı her adımımda farz bildim kardeşlerim, gelin bu akşam sofrasında bir parça ekmeği ve bir bardak demli çayımızı paylaşalım. (Asya)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1947'de yayımlanan bu kitabında Kurtuluş Savaşı sırasında Meclis görevi ile gittiği Anadolu şehirlerden insan manzaralarını bir gazeteci üslubuyla sunmuş. Bu yazıların bir kısmı da Ankara Hükümeti kurulmadan önceki döneme ait. Bu dönemde gazetelerde siyasi yazılar yasaklanınca Yakup Kadri sıkıntıları öykü diliyle anlatmayı seçmiş ve uzun süre bu yazıları İstanbul Hükümeti'nin gözünden kaçmış. Hikayeler savaşın, açlığın, yoksulluğun, umutsuzluğun bir panaroması; arka tarafta verilen tüm siyasi savaşlardan bağımsız olarak bu vatan evlatlarının, bizlerin büyük anne/babalarının ne sıkıntılar çektiğini, nasıl savunmasız kaldığını ve nasıl ihmal edildiğinin de bir göstergesi. Zannım o ki, tüm bunların içinde en zor kabul edileni ve affedilmeyeni, uzun yıllar yaşanan bu acıların, kendini kurtarma gayretinde olan İstanbul Yönetimi tarafından gözardı edilmesi, umursanmama hissi. Bu arada Yakup Kadri'nin dili basit, akıcı. Döneminde Mustafa Kemal'in sofrasında yer bulan, nabza göre şerbet verebilen, ayarı kaçırdığında da "zoraki diplomat" olarak ülke dışında görevlendirilen Yakup Kadri'nin edebiyat çevrelerinde pek sevildiği söylenemez. Nitekim Melih Cevdet Anday Fethi Naci'ye yazdığı bir mektupta kendisini şöyle tanımlamış: "O adam, "roman"ın ne olduğunu hiçbir zaman anlayamamıştır. Birçok yazarımız gibi, o da sözüm ona yüksek fikirlerini birtakım uydurma ve yaşamayan tiplere söyletmekten başka ne yaptı? Yakup Kadri'den olsa olsa bir röportaj yazarı olur; hem de, kötü bir röportaj yazarı.” Nazım Hikmet ile de tarihe geçen atışmaları var ki, detayını belki sonra ayrı bir yazıda özetlerim; ama Nazım'ın dizelerinin son kısmını şuraya bırakayım: ... Behey! Kara maça bey! Halka ahmak diyen sensin. Halkın soyulmuş derisinden sırtına frak giyen sensin. Yala bal tutan beş parmağını beş çürük muz gibi, homurdanarak dolaş besili bir domuz gibi. Meydan senin... mi dersin? Hata edersin, bizde o göz var mı baksana!! Ben içirmek için sana kendi kara kanını bir ateş çemberle çevirdim dört yanını! Sağa git yok geçit, sola git yok, ileri geri yok. Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok bir akrep gibi intihar et... Velhasıl Yakup Kadri siyasetin çok içinde, neyi ne zaman söylemesi gerektiğini iyi bilen bir gazeteci. Öykü dili basit, ama sürükleyici. Cumhuriyet Döneminde safları sıkıştırmak gibi bir misyon edinmiş, bu yüzden kimi zaman çok da eleştirilmiş -özellikle "Yaban" romanında anlattığı halkı aslında tanımadığı, Anadolu halkı arasında hiç yaşamadığı, "geçerken gördükleri"nden masa başında "Cumhuriyet öncesi cahil ve yoksul bırakılan mazlum halk" hikayesi oluşturduğuna dair-. Bunu bilerek okumakta fayda var. Ama o dönem ortamını hissedebilmemiz ve erken Cumhuriyet dönemine ilişkin bilgi edinebilmemiz için de çok önemli ve değerli bir kaynak... (AkilliBidik)

Milli Savaş Hikayeleri PDF indirme linki var mı?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Milli Savaş Hikayeleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Milli Savaş Hikayeleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?

27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 

1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü. 

Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri

  • Yaban
  • Kiralık Konak
  • Sodom ve Gomore
  • Ankara
  • Atatürk
  • Hep O Şarkı
  • Nur Baba
  • Vatan Yolunda
  • Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
  • Hüküm Gecesi
  • Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
  • Politikada 45 Yıl
  • Panorama
  • Milli Savaş Hikayeleri
  • Tiyatro Eserleri
  • Bir Serencam
  • Ahmet Haşim
  • Bir Sürgün
  • Zoraki Diplomat
  • Anamın Kitabı
  • Hikâyeler
  • Erenlerin Bağından
  • İzmir'den Bursa'ya
  • Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
  • Atatürkçülük Nedir
  • Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
  • Okun Ucundan
  • On Dördünde Bir Adam

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri

  • "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
  • "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
  • Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
  • Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)

  • Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
  • Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
  • İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
  • kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
  • Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
  • "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
  • Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)

  • Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
  • “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
  • “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
  • Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
  • Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
  • "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
  • "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)