Mimoza Sürgünü - Nazan Bekiroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mimoza Sürgünü kimin eseri? Mimoza Sürgünü kitabının yazarı kimdir? Mimoza Sürgünü konusu ve anafikri nedir? Mimoza Sürgünü kitabı ne anlatıyor? Mimoza Sürgünü kitabının yazarı Nazan Bekiroğlu kimdir? İşte Mimoza Sürgünü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Nazan Bekiroğlu
Yayın Evi: Timaş Yayınları
İSBN: 9786050812350
Sayfa Sayısı: 280
Mimoza Sürgünü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem mecazlı hem de gerçekçiyim. Yani düpedüz kinayeliyim. Eğer öyle değilse ya ben hayal görmüşümdür ya bana hülya anlatmışlardı.
Nazan Bekiroğlu’ndan yıllarca okunacak bir deneme kitabı Mimoza Sürgünü. Bir mimoza ağacının altında insanın içine ve dışına doğru bir yolculuk bu. Kördüğümleri çözmekte üstüne olmayan ama basit bir fiyongun ucunu çekemeyen, yüce dağları aşıp da tatlı bir yamaç yolunda sendeleyen bir kalbin gücünün ve kırılganlığının iç dökümü. Aşkın ve metafiziğin, yıllarca biriktirilen hatıraların, yaratılmış her şeyle kurulan incelikli ilişkilerin izleriyle dilin büyüsünün iç içe geçtiği denemeler Mimoza Sürgünü’nde.
Mimoza Sürgünü Alıntıları - Sözleri
- "Ezelde tanışmış ruhlara asılı hatırlatmak için küçük bir işarettir suret."
- "Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma..."
- Gitsem. Dikilsem karşına. Yanındaki koltuğa otursam. Desem ki? Ne desem?
- Unutulmasına gönlümün razı olmadığı anılarım var...
- Biraz küçülsem diyorum. Tek noktada toplansam. Yaşam büyük âmenna. Ama ben biraz azalsam. Sadeleşsem. Durulsam..
- Şimdi sen çok yorgunsun. Her gün daha az şaşıracak daha az sarsılacak kadar. Bütün eski defterleri kapatacak ama yeni bir sayfa da açamayacak kadar. Anlatmaktan değil susmaktan. Yaşamaktan değil yaşamamaktan. O kadar yorgunsun...
- Kader var. Kader değişmez deme, kendini küçük esmanı hor görme, demiş erenler.. Vallahi ölüm var, billahi ölümden sonrası var. Şükür ki ölüm var..
- Nefret, aşktan boşalan yere dolduracak daha uygun bir duygu bulamayanlar içindir. Enerjisi aşk kadar yoğun, aşk kadar ateş ... Aşk kadar yakıcı bir o kadar katıksız. O kadar kalıcı o kadar tehlikeli. Aşk kadar dengesiz, aşk kadar toz duman.
- Her zaman hocalar öğretmez, öğrencilerin de hocalarına öğreteceği çok şey vardır...
- "Rabbim, çok yorgunum. Bana bütün haberlerin yerini tutacak bir haber gönder. Üzerime bir iyilik ve güzellik kondur."️
- Kelimeler var. Kalbe dokunduğunda kimi şifa, kimi atlıyı altından indirir bir kılıç darbesi.
- "Başladığım kitapları bitirmek için biraz uğraşsam."
- İnsan eli işte! Değdiği her şeyi bozmakta üstüne yok..
- Siz gidin,ben çok yorgunum.Konuşacak çok şey,yürünecek çok yol var.Oysa ben çok yorgunum.
- Söylenecek söz bittiğinde başlar âh. Yeryüzü kelimeleri acıyı ifadeye yeltenip de yersiz ve yetersiz kaldığında. Hesaplar artık bu dünyanın terazilerine sığmayıp bambaşka bir zamana ve mekâna havale edildiğinde. Mum tahtaya, can boğaza, bıçak kemiğe dayandığında. Bu yüzden âh'ın hâli var kelâmı yok, makamı var nakli yok.
Mimoza Sürgünü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
YagmurM/Duvar/ hanımın tavsiyesiyle okumaya başladım bu kitabı. Nazan Bekiroğlu hiç bir dönemimde ilgi duymadığım bir yazardı. Burada yapılan etkinlikte bile, inceleme ve alıntılara baktıktan sonra bana göre olmadığını düşünmüştüm işin doğrusu. Hatta o kadar alakasız birisiydim ki, çeşitli hile ve desiselerle NeGe'yı da ikna ederek alakasız kitap türleri etkinliğine de katıldım bu tür ve kitapla:) Ne olacağını bilmiyordum. Siparişi verdim ve beklemeye başladım. Bu arada 1K'daki incelemelere de göz atma fırsatı buldum haliyle. Kitabın, yazarın Zaman gazetesinde çıkan yazılarının derlemesi olduğunu söylüyordu bir okur. Nedense daha en başta bir antipati duydum kitaba. Aptal bir ön yargı, yani baktığım diğer incelemelerden yazarın dinine bağlı birisi olduğunun farkındaydım elbette, ama o kadar önemsemiyordum en başta. Neyse, bahsettiğim ön yargıyla başladım kitaba (Başlayacaktım bir kere, söz vermiştim.) Kitap dört bölümden oluşmakta, daha önce bahsettiğim gibi 2-3'er sayfalık yazılar var gazetede çıktığı söylenen. Bu bölümler Kalp Sathı, Defter Kağıdı, Seyahat Albümü ve Dünya Yüzü. Nazan Bekiroğlu'nun kaleminde ilk göze çarpan özellik samimiyet. Kesinlikle kötü bir şey düşünmüyorsunuz bu satırları yazan hakkında, içine alıyor sizi, inandırıyor sonuna kadar içinden geçenlere. Onun dışında, özellikle yeteneğini daha çok konuşturduğu Kalp Sathı bölümündeki yazılarda, kelimelerle nasıl oynadığını fark ediyorsunuz yazarın. Bu bölümdeki yazılar birbirine benziyor genelde, ama kesinlikle aynı değil. Bu duygusal ama bir o kadar da zekice olan yazılarla adeta dans ediyorsunuz bölüm boyunca. Bolca da gönderme var çeşitli kitaplara bu bölümde. Dostoyevski ağırlıklı bir kitap bu işin aslı. İlk hikaye en başta Borges'in Öteki'sini hatırlatsa da bana kesinlikle daha samimi ondan. İkinci bölüm Defter Kağıdı, daha çok yazarın hayatından samimi ve güzel öyküler/yazılar içeriyor. İlk bölümdeki yetenek gösterisi burada fazla ön plana çıkmıyor. Daha çok içini, kendini açan bir kadın var bu bölümde. Onunla sevinip onunla ağlıyoruz. Güzel şeyler yazıyor sonuçta Nazan Bekiroğlu. Üçüncü bölüm adı üzerinde Seyahat Albümü,. Dolaştığı ülkelerden hoşuna giden anları resimliyor, anlatıyor burada Bekiroğlu. Ama Avrupa, Amerika değil. Rusya , İran , Azerbeycan, Suriye, İsrail- kısaca daha bizden, bize yakın ülkeler. Rusya macerası daha çok yazarlar çerçevesinde anlatılırken, diğer yerlerde, İslam coğrafyası biraz daha ön plana çıkıyor. Son bölüm Dünya Yüzündeki yazılar, daha münferit, daha bir cari geldi bana. Burada genel olarak , çevre bilinci içeren ve hayvan haklarını savunan yazılar olsa da, yazarın hayatının geçtiği Karadeniz'e ilişkin güzel betimlemeler de bulunmakta. Bunların dışında kitabı vurucu bir finalle bitirmek istediği için olsa gerek, kitabın sonunda birbirini tamamlayan iki güzel öykü var. (Belki de bu kitap için kaleme almıştır özellikle bunları) Neyse, baştaki ön yargımı tam olarak aşabildiğimi söyleyemeyeceğim aslında. Ama yazılarda (Gazetenin okuyucu kitlesini de göz önünde bulundurursak) olması gerekenden fazla bir din vurgusu görmedim. Diğer okurlara baktığımda alıntılar genelde ilk bölümden olsa da , beğenilen bölümler genelde farklılıklar göstermiş. Gezi yazılarını beğenenler de var, sıkılanlar da. Ben kendi adıma Kalp Sathı'nda bulunan yazıları daha çok sevdim. Yazarın şu anda bulunduğu yere kaleminin hakkıyla geldiğini düşünmekteyim, bazı diğer yazarların aksine. Ama yine de tam olarak bana hitap ettiğini söyleyemem. Boş bir zamanımda bir romanını da okuyabilirim ilerde. Yağmur Hanıma buradan çok teşekkür ediyorum, biraz da olsa yazdığım yazıları Nazan Hanıma benzettiği için, umarım üzmemişimdir bu incelemeyle kendisini. Ve umarım fazla bir beğeni alarak üst sıralara çıkmaz bu inceleme.(Çok hipokrat bir temenni gibi gelse de size). İnsanların Nazan Bekiroğlu'nu benim gibi ilgisiz alakasız bir insanın kaleminden tanımasını istemem doğrusu. İyi geceler. (Erhan)
Adını hak eden bir kitap. İçinde birkaç yerde adı ve konusu geçiyor. 4 tanesi hariç kitabın içindeki tüm denemeler 3'er sayfadan oluşuyor. Şimdi bu yazıyı yazarken kitaptan aklımda kalan, Nazan Bekiroğlu'nun ne kadar mutlu, huzurlu, sevecen, yaşama bağlı ve tutkulu bir kişi olduğu ve de bunları okuyucuya yansıtması. Verdiği detaylar ve üstünkörü geçtiği şeyler tan yerinde tâbiri caizse mükemmel. Bindiğim bir belediye otobüsünde başladım bu kitaba ve tam da otobüsteyken, bir otobüs sahnesi canlandırdı gözümde; otobüs diyor, evet otobüsteyim, dışarıda kar yağıyor diyor, evet dışarıda kar yağıyor... Aradan biraz zaman geçti bir parkta okurken de 'kar yağıyor' bölümüne geldim; kar yağmıyordu ancak heryer kardı. Dolayısıyla bu güzel tesadüfleri yaşamak çok hoşuma gitti. Tarihten, sevgiden, yazarlardan, coğarafi bazı konumlardaki genel ve özel durumlardan ne kadar çok önemli bilgi verdiğini söylesem az gelir o yüzden bizzat kitabı okumanız daha yerinde olur. (Mustafa OKCU)
Eser hediye olarak geldi yazarın okumuş olduğum ilk kitabı Mimoza Sürgünü ile tanıştık kendisiyle. Hızlı başladım, renkli kalemlerimi toparladım çünkü çok cümle vardı altı çizilesi,not alınası.Sonra yavaşladım, neredeyse durma noktasına geldim halbuki yarılamamıştım bile kitabı. Sırf bitirmek oldu amacım sanki keyif almak kalmadı. Üçer sayfalık kısa yazılardan ibaret, birbiriyle bağlantısız konular. Ama bu demek değilki diğer eserlerde olumsuz. Unutmayın arkadaşlar her kitaptan illa bir cümle dahi olsa kapacak bölümler vardır. Benim için sonlarına dogru Hasbihâl bölümü güzeldi. (Kâni ÖZCAN)
Kitabın Yazarı Nazan Bekiroğlu Kimdir?
3 Mayıs 1957 tarihinde Trabzon'da doğdu. İlk ve orta tahsilini aynı kentte yaptıktan sonra Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1979). Dört yıl lise öğretmenliği yaptı. KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. (1985). Orhan Okay yönetiminde sürdürdüğü Halide Edib Adıvar'ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili konulu doktorasını tamamladı (1987). Aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Şair Nigar Hanım konulu çalışmasıyla doçent oldu (1995). 1998'den itibaren aynı fakültede açılan Türkçe eğitimi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Nazan BEKİROĞLU 4 Mayıs 2001'de profesör olmuştur
Şehirli bir ailenin üç çocuğundan en küçüğü olan Nazan Bekiroğlu; kendi ifadesiyle 'ehl-i kalem ve kelam' bir baba ile titiz ve oldukça eğitimli bir annenin, iki de ağabeyin ikliminde epey nazlanarak, korunarak, esirgenerek büyümüştür. Çocukluğunda Türkçesi bozulur diye sokak yasaklanmış ve arkadaşları seçilmiştir, bunun için konuşurken Karadenizliliği hiç hissedilmez. Bekiroğlu, Türk Edebiyatı dergisi röportaj yazarı Belkıs İbrahimhakkıoğlu'na verdiği bilgilerle, kendini ve (birbirini andıran) hikayeleriyle şiirlerini şöyle anlatmıştır.
Doğduğu ay (3 Mayıs), ruh dünyası ve ardından şiir ve hikayelerinde hep yer almıştır. Altı yaşına kadar oturdukları, konak yavrusu denilebilecek büyük evde yaşadıkları, hikayelerinin şuur altı malzemesini hazırlamıştır; 'Çini dolap tutamakları, billur kapı kolları, vitraylardan süzülen efsunlu hava, kapı yanında açan filbahri çiçekleri, taş duvarlardan fışkıran yabani incir dalı, kocaman halının göbeğine düşen sarı ikindi güneşi, geceleri yatağa uzanan dalga sesleri ve bu seslerle karışan martı çığlıkları.' Bütün bunların izdüşümleri daha çocukluk yıllarında sanatkar ruhunu yoğuran dünyanın temelini teşkil etmişlerdir.
On dört yaşında babasının vefatıyla beraber ailenin ekonomik ve sosyal rengi değişir. Konaktan apartman dairesine geçiş yazarın içe dönük ruh yapısının teşekkülünde ve duyarlılığının şekillenmesinde etkili olmuştur. Daha sonra yüksek tahsil için aileden uzaklaşması bakışlarını dış dünyaya çevirmesini Anadolu'yu ve insanını tanıtmasını sağladı. Öğrencilik yıllarında halk edebiyatı ve Orta Asya estetiğinin peşinde idi. Bunu bir ölçüde ilk hikayelerine de yansıttı. (Hava Hanım Öldü) . Gerek sanatkar, gerekse akademik kişiliğinin gelişmesinde hocası Orhan Okay'dan teşvik ve destek gördü.
Kendi ifadesiyle, kendini asıl buluşu mezuniyet sonrası yıllara rastlar. 1979 yılında apartmandan tekrar eski, müstakil ve bahçeli bir eve taşınırlar. Böylece sanatkarımız, ruhunu harekete geçiren atmosfere yeniden kavuşur. Daha sonra bir İstanbul seyahatinde hayatına Osmanlı ve Topkapı girer ve bu saray giderek, adeta bir tutkuya dönüşür. Ama onu çeken Osmanlı'nın zaferleri ya da yenilikleri değildir. 'Saray'ı özellikle insani yanı ile yakalamaya çalışır.
Bekiroğlu, edebiyata ve özellikle şiire meraklı bir aileden geliyor. Baba ve anne şiiri duyan ve duyuran insanlar. Babası 'Hedef' adlı bir mahalli bir gazetenin sahibiydi. Basılmamış roman denemeleri ve pek çok şiirleri bulunan, tarihe ve bilhassa Osmanlı tarihine meraklı bir zattı. Bekiroğlu 'güzele ilgi duymayı' babasından öğrenmiştir. Okumayı, kendisine sevdiren babasıdır. 'İçinde Bir Sızı Var' hikayesinde kahraman da babasıdır.
Bir zamanlar Tanpınar'ın etkisinde kaldığını şu anda bu etki üzerinden attığını söyler. Hayran olduğu Dostoyevski'den insan ruhunun labirentlerini vermesi bakımından etkilenir. Oscar Wilde'ın insan ruhunun evrensel prensipler doğrultusunda ve çok sade çizgilerle hikayeler yazmasından etkilenir. Nun Masalları döneminde Oscar Wilde gibi hikayeler yazmak ister. Nun Masalları'nın sade görünümünde onun etkisinin olduğunu söyler. Mustafa Kutlu'dan teknik anlamda geleneğe yaslanması yönünden etkilenir. Sezai Karakoç'tan geleneğin dönüştürülerek bugün nasıl kullanılabileceğini öğrendiğini söyler.
Nazan Bekiroğlu Kitapları - Eserleri
- Yusuf ile Züleyha
- Lâ: Sonsuzluk Hecesi
- Nar Ağacı
- Cam Irmağı Taş Gemi
- Cümle Kapısı
- Mavi Lale
- Mor Mürekkep
- İsimle Ateş Arasında
- Nun Masalları
- Şair Nigâr Hanım
- Yol Hali
- Mimoza Sürgünü
- Kelime Defteri
- Karınca İzleri - Hikmet Aksoy Kitabı
- Mücellâ
- Halide Edib Adıvar
- Yerli Yersiz Cümleler
- Kehribar Geçidi (Ciltli)
Nazan Bekiroğlu Alıntıları - Sözleri
- hayatı seyretmeye alışkındı Mücellâ (Mücellâ)
- Ufukta bir gövdenin göründüğünü, ışığın tan üzerinde belirdiğini ümit ederek ama bir türlü görmeyerek. (Kelime Defteri)
- Belki bir gün gelirsin. (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Ne yani kıymet bilmeyenlerin elinde heba olup gitse miydi canım kitaplar ? (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Eğer aşk bir kere gerçekleşmişse yapılacak en uygun şey kaderi onun ellerine teslim etmektir... (Kelime Defteri)
- " Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kâzasız belâsız nasıl geçeyim? " (Yusuf ile Züleyha)
- "Akıl ve Kalp: Aklıma yaslansam kalbim, kalbime yaslansam aklım yarı yolda bırakıyor." (Kelime Defteri)
- "İnşirah süresine ve seccademe kapanmış ağlıyorum." Secde yerini görecek kadar aydınlık. Necip Fazıl'ın sırrı (Cümle Kapısı)
- "Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?" (Yusuf ile Züleyha)
- "Kahraman sen olsan da, hikâye benim..." (Nar Ağacı)
- İnsanlık arenalarda olmasa da gladyatör dövüştüren zihniyeti bugün hâlâ taşıyor. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Ya bu kadar sabırlı olmasaydım ya da bu kadar derinden kırılmasaydım. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder. (Halide Edib Adıvar)
- Fakat ömrünün çiçeğinden söz etmemiz gerekirse, bu mutlaka hanımelidir. En sevdiği çiçektir hanımeli, bunun birinci nedeni de kokusudur. Bu koku Nigâr Hanım'ın ruhunda yeni açılımlar yaratmaktadır. (Şair Nigâr Hanım)
- İçine bak, imkansız bir şey olmadığını göreceksin. Kapat gözlerini gitsin. (Mor Mürekkep)
- Şimdiye kadar bütün öğrendiklerim ... Hayata dair, hiçbir şeyi anlamama yetmediler. Öyleyse onları unutmalıyım. Unutmalı ve yeniden başlamalıyım. (Mor Mürekkep)
- Bahar, bir yığın hatıranın ayrıntısında ruha dair bir hikâyedir... (Mavi Lale)
- “Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?” (Yusuf ile Züleyha)
- " Allah'ım " dedi, " Hiçbir şeyim olmasa bile sana şu nefes için hamdolsun." (Nar Ağacı)
- Fakat bütün istediği yorgun başını dinlendirebileceği müşfik bir dost omzudur. (Şair Nigâr Hanım)