Mir'at - İskender Pala Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Mir'at kimin eseri? Mir'at kitabının yazarı kimdir? Mir'at konusu ve anafikri nedir? Mir'at kitabı ne anlatıyor? Mir'at kitabının yazarı İskender Pala kimdir? İşte Mir'at kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: İskender Pala
Tasarımcı: Utku Lomlu
Yayın Evi: Kapı Yayınları
İSBN: 9789758950065
Sayfa Sayısı: 136
Mir'at Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hatırımıza düştün, hatırına düşür bizi. Sevdik seni, sevindir bizi. Uzaktayız, yakınına vardır bizi; yandık pınarına, kandır bizi. Sıcak yaz günlerinde yaş dalların titreyişi gibi yandır bizi serin kuyulardan; koyu gecenin yıldızlarına karşı uyandır bizi derin uykulardan. Gözyaşı değil, nice demdir gözümüzden akan; belki eriyip biten ruhumuzdur damlayan!.. Geç kalmış aylara ve yıllara inat, kadehinden içelim artık gül şarabını, çölde yitmiş çaylara ve yollara inat gerçeğinden seçelim şimdi gül serabını… Gül sözleri edelim çok çok, ve gonca sükûtu az az. Gül düşleri görelim gül gecelerinde, Gül'ün aşkını derelim gül hecelerinde. Gözü sürmeli ile ağlayanın arasına gül serpelim, güle yeminler edip. Gönülleri yıkayalım gül suyuyla. Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur.
(Tanıtım Bülteninden)
Mir'at Alıntıları - Sözleri
- Genişlet sana indirilene yaslanmakta sinemi ve sade kıl sensiz düşüncelerden gönül ayinemi.
- Her tavrın bir zarafeti vardır. Oturmanın, kalkmanın, iş görmenin, eşyaya bakmanın, sosyal ilişkilerin, çalışmanın, dinlemenin ve tabiî söz söylemenin... Gönüllerdeki zarafet dışa yansıdıkça hayat güzelleşir ve kalite kazanır. Söz gelimi, sanat eserleri ancak zarif bir duyuş, zarif bir bakış ile ortaya çıkabi lir. Sözün zarafeti şiir, rengin zarafeti resim, taşın zarafeti mi marí, sesin zarafeti beste olarak dışa yansıdığı vakit eşya da zarafet kazanır ve sanat olur. O hâlde sanatın kullandığı yöntem, baştan başa bir zarafetten ibarettir. Ortaya çıkan şey edepten sıyrılmış olsa bile yöntemin zarafetine halel getirmez. Eşyanın zarafeti insanın ona yüklediği anlam ile ölçülür. Çi
- Tenhâ yollar, aşınmış günler, hayata dar gelen arzular ve kanadı kırık kuşlar.. Tabiatın birden uyanıp gerçeği gören yüzü... Kıymeti bilinmeyen lezzetin çamurlara bulaşmış sarı bir acılık tarafından istilâsına karşı şaşkınlık... Acıların beyhude, sevinçlerin zavallı, mutlulukların fânî olduğunu anlamanın dehşeti. Eylül işte, nâm-ı diğer, ölümün rengi...
- Geçen hod geçti gitti, geleceği neylersin Her nefesin neş'esin bu demle bu ândan sor
- Halk perdesi ile perdelenme, mâsivâ ile kuşatılmışlık, dünyayı önemseme ve Allah'tan uzaklaşma hep bu belâyı çoğaltır. Oysa belâdan kurtulmanın yolu teslimiyet ve "Allah'ım beni bana bırakma!" diyebilmektir. Hani Fuzûlî'nin, Yâ Rabb hemîşe lütfunu et reh-nümâ bana Gösterme of tariki ki yetmez sana bana Tanrım! Lütfunu benim için daimi bir rehber eyle. Sana ulaşmayan yolu bana asla gösterme!" demesi gibi. O'nu bilmek ve O'nu sevmek..... Teslimiyeti bu dereceye vardırmak yani. Hani dünyadan önce, hani dünyadaki her şeyden önce, hani Elest meclisinden de önce Allah'ın muradı olan "bilinmek ve sevilmek". Ve bir imtihan olsun diye de şu yalan dünyayı yaşamak. Bilirim seni yalan dünyâsın Evliyâları alan dünyâsın...
- zarafet, haddi aşmamak da demektir. Haddi aşan her şey çevresine zarar verir çünkü. Rüzgar, saba yeli yahut meltem iken güzeldir de, haddini aşıp şiddetlenince fırtınaya, boraya, kasırgaya durur. Dalgalar belli bir ahenkle sahile vururken hoşa gider de, şiddetini artınca çevresini yıkmaya başlar. Sevgi belli ölçülerde erdemdir de, haddi aşınca adı aşk olur, cinnete varır. Yerinde bir öfke edep içindir de, haddi aşınca insanı katil eder. Şakanın norma li nükte ve mizahtır ama aşırısı maskaralık olur. Velhasıl, zarafet bir itidaldir. Hani mevsimler içinde bahar gibi. Kış ve yaz haddi aşan hava şartlarıyla vardır ama baharda sıcak ile soğuğun , gece ile gündüzün, belki tabiattaki ölüm ile canlılığın eşit ve dengeli olduğu görülür. Bunun insan ruhuna yansıması da aslında insanın itidali, fıtratın en beğenilen yüzüdür. Insan ruhu iyilik ve güzellik ile gerçek kimliğine kavuştuğuna göre, bir bahar zarafeti de insana en uygun olan tavrı sunar. Ne buyrulduğunu biliriz: "İşlerin hayırlısı, orta hållice olanıdır." Bu dustur, derinine bakıldığında, aşırılıktan kaçmaktan öte, zarafeti bize telkin etmektedir.
- Beyit: İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağının mizâcına gire kurtara su Şöyle demek: Gül budağı meğer güle renk verme bahanesiyle bülbülün kanını içmek istiyormuş. (Varın suya söyleyin de) su, gül budağının damarına girip (onun susuzluğunu gidererek) bülbülü kurtarsın. [...] ... yukarıdaki beyitte Fuzûlî'nin Hz. Peygamber'den şefaat dilemesine vesile olmuş (Su= Hz. Muhammed ve O'nun yolu, yani rahmet; Gül= mâsivâ; Bülbül= Hak âşığı; Budak ve Diken= nefis), ...
- Halk şairlerinden Zeynel Baba'nın, Dünyaya geleli gezdim dolaştım Her haline şükür diyenler mutlu Dereler tepeler dağlanı aştım Mihnetini rahat bilenler mutlu dörtlüğünde, yahut Necip Fazıl'ın, Mutlu adam, dünyayı bir acı gurbet bilen Öz vatanın pınarından ölümü şerbet bilen. bercestesinde mutluluğun, hoşnutluk, iç huzuru ve saadet hissi gibi göstergeleri verilmiştir. [...] Evet, mutluluk gönülde tecelli eder ve genellikle acıların ötesinde bir duygunun sonucudur.
- Ölüm... Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğinde kucaklanmuş. Hayatla birlikte var, insanla birlikte yok. Zaman... Orada bir mihenk taşı... Zaman. Ölümler ve ölenler kronolojisi...Ve bir büyük duruşmadan sonra görülecek, hesaplar... Bütün canlıları kuşatan; titreten veya sevindiren, üşüten veya saran hakikat. Kimine göre bir atılış, kimine göre bir yük seliş Vuslat kimine göre ve kimine göre ayrılık...
- Ehl-i temkînem beni benzetme ey gül bülbüle Derde yok sabrı anın her lahza bin feryâdı var.
- Şimdi zaman, saatlerde bir tik...tak... ve takvimlerde bir yaprak... Bize hatırlatıyor durmadan: -Uyan ey!... Eksiliyor saatler, günler, haftalar, aylar...
- Modernite öncesi dünyanın kâmil insana verdiği değer teknoloji çağında maalesef geri plana itildi ve kâmil insandan öte yetkin insan önemsenir oldu. Kendi gönüllerimizi ilk o zaman ıskalamaya başladık. Sonuç acımasız ve çökertici oldu. Evvelâ kâmil insana yönelik iyi huylar, güzel sözler, sevecen davranışlar, tevazu vs. insaniyet özellikleri terk edildi; bunlardan boşalan yere de yetkin bireyin -kendisi için bir hak olarak gördüğü- acımasızlık, kibir, egoizm, hırs, sahiplenme duygusu gelip kuruldu.
- Yani ki, söz candan ibarettir. Ve canın tek gıdası zarafettir*. *Zarafet bir itidaldir. Hani mevsimler içinde bahar gibi.
- “Bu dünyâya gelen kişi âhir yine gitse gerek Misâfirdir vatanına bir gün sefer etse gerek”
- Ölüm... Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğince kucaklanmış. Hayatla birlikte var; insanla birlikte yok.
Mir'at İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Selamun aleyküm aşka gelecek okuyucular. Bu eser bir deneme olup 39 bölümden oluşmaktadır 3 başlık altında #aşka dait #güle dair #insana dair Dili oldukça akıcı tek tük anlamadığın kelime olabilir o da zaten zenginlik katıyor denemeye. Neredeyse çoğu bölümde bir beyit vermiş ve onu açıklayarak sizin hayranlığınızı kazanıyor. Boşuna gazali sevdiren hoca dememişler. Kitabı bir anda değil aralıklı ve yavaş okuyun hazmederek konu aşk ne de olsa her cümle özenilerek dökülmüş esere. Ben keyif aldım sizlere de tavsiye ederim Aşk yolcuları.. &Aşksız kalmayınız (Rüveyda Gedik)
Kitabın Yazarı İskender Pala Kimdir?
İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak‘ta Kayaağılı köyünde doğmuştur. Uşak Cumhuriyet ilkokulunda okudu. Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Lisans tez çalışması Câmiu’n-Nezâir’dir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde “Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı” konusunda Doktora çalışması yaptı. 1983 yılında Doktorasını tamamladı.
1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi‘nde doçent ve 1998 yılında Kültür Üniversitesi‘nde profesör oldu. Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazdı. Denemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımladı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
1979-1982 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji seminer kütüphane memurluğu yaptı. Hayatının ilerleyen dönemlerinde çeşitli sebeplerden dolayı askerlik mesleğini tercih eden İskender Pala, öğretmen subay olarak 1982 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığına girdi. 14 yıl 7 ay görev yaptıktan sonra 1996 yılında TSK‘dan ihraç edildi.
1982-1984 yılları arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı’nda teğmen, 1984-1986 yılları arasında Üsteğmen olarak görev yaptı.
1986-1987 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi olarak çalıştı.
1987-1994 yılları arasında Yüzbaşı olarak, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri görevinde çalıştı.
1994-1996 yılları arasında Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi görevinde çalıştı.
1996-1997 yılları arasında Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği yaptı.
1997 yılında Öğretim yılında İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Uşak Üniversitesi öğretim üyesidir.
İskender Pala, 1980 yılında F. Hülya Avcı ile evlendi. Hilye Banu, Elif Dilasa adında iki kızı, Alperen Ahmet adında bir oğlu vardır.
Ödülleri :
1989 – Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
1990 – AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
1996 – Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, (Şairlerin Dilinden)
2001 – Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü,
2001 – YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü,
2003 – “Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” Yılın Romanı Ödülü
2013 – Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü,
Türk Patent Enstitüsü Marka Ödülü
İskender Pala Kitapları - Eserleri
- Şah ve Sultan
- Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
- Od
- Kitab-ı Aşk
- Aşkname
- Aşina Güzeller
- Ah Mine'l-Aşk
- ... Ve Gazel Yeniden
- Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü
- Atasözleri
- Ayine
- Katre-i Matem
- Boğaziçi'ndeki Mücevher
- Divan Edebiyatı
- Divane Güzeller
- Dört Güzeller - Toprak, Su, Hava, Ateş
- Düşte Kalan
- Efsane Güzeller
- Gözgü
- Gül Şiirleri
- Güldeste
- İki Darbe Arasında
- Hayriyye
- İki Dirhem Bir Çekirdek
- Kadılar Kitabı
- Kahve Molası
- Kırk Ambar
- Kırk Güzeller Çeşmesi
- Kırkıncı Kapı
- Kudemanın Kırk Atlısı
- Leyla ile Mecnun
- Mir'at
- Muhteşem Şair Muhibbi
- Müstesna Güzeller
- Perişan Gazeller
- Perî-şan Güzeller
- Su Kasidesi
- Şair Fatih: Avni
- Şairlerin Dilinden
- Şiirler Şairler Meclisler
- Şir-i Kadim
- Tavan Arası
- Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
- Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
- Aşka Dair
- Mevlana
- Efsane
- Hoş Sadâ
- Kırklar Meclisi
- Lale Devri
- Mihmandar
- İstanbulcunun Sandığı
- Bülbülün Kırk Şarkısı
- Şahane Gazeller 1
- Üstatlar konuşuyor
- Fetih ve Fatih
- Nurundandır Bütün Nurlar
- Mesela
- İstanbul Bir Rüya
- Karun ve Anarşist
- Şahane Gazeller 2
- Şahane Gazeller 3
- Uzmanlar Konuşuyor
- Barbarossa
- Tarihimiz Konuşuyor
- Türk Dili ve Kompozisyon
- Yunus Emre
- Şahane Gazeller 1- Fuzuli
- Nabi
- Naili
- Namık Kemal'in Tarihi Biyografileri
- Necati
- Nedim
- Nef'i
- Şeyh Galip
- Aşkî
- Baki
- Fatih Sultan Mehmet
- Fatih'in Şiirleri
- Abum Rabum
- İtiraf
- Kalp
- Akşam Yıldızı
- Şiirin Sultanları
- Ortaöğretim için Divan Şiiri
- Ahmed Paşa
- Jennifer’ın Düğünü
- Darbe: Kan ve Sultan
- Aşk Bir Zamanlar
- Neyzen Tevfik
- Vali Hanım
- Süleyman
- Leyla ile Mecnun
- Nizamülmülk
- Kılıçarslan
- Kervan
- Düşte Kalan
- Güldeste
- Mevlanâ Celaleddin
- Ah Mine'l Aşk
- A-71
- Şehir ve Kültür İstanbul
İskender Pala Alıntıları - Sözleri
- Aşk da, âşıklık da en güzel meslektir bize. Ve Sevgili'nin yüzü yoksa eğer gözümüzde, aşk da haramdır bize, âşıklık da. (Mevlana)
- "Sevgilinin Mahallesinde âşık kavgası hiç eksik olmaz,hatta sevgilinin Mahallesinin köpekleri onların kanları ile beslenir." (Şir-i Kadim)
- Hak kulundan intikamın yine abdiyle alır Bilmeyen ilm-i ledünni anı kul yaptı sanır (Şiirler Şairler Meclisler)
- İlk aşk günahı cennette işlenmiş, onun için aşk cennet duygusudur. Aşk cennetten çıkarıldığı için insana bu kadar fedakarlık yaptırır. (Ortaöğretim için Divan Şiiri)
- Mutluluğun zevki paylaşılarak çıkar küçüğüm, lakin üzüntü tek başına yaşanır. (Abum Rabum)
- Mezarlık bir ibrethanedir. İnsanı duaya sevk eden esrarlı sessizliklerin en muhteşem mabedidir o. (Tavan Arası)
- Âşıkın ciğeri yandıkça, gözü yaş (su) döker. (Ah Mine'l Aşk)
- Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader; ilahi kaza. Ve Aşk... Kalple göz arasında kutlu bir hadise... (Kitab-ı Aşk)
- Dilberin eziyeti, rakibin düşmanlığı, ayrılığın ateşi ve gönlün zafiyeti... Meğer Allah beni bunca türlü dert için yaratmış. (Şiirin Sultanları)
- 21. Derecelenme ve zıtlıklar olmayınca âlem yıkılır. Nitekim cahil de âlimin yerini tutamaz. 22. Su, ateşin yaptığı işi yapamadığı gibi; toprak da rüzgarın görevini yere getiremez. 23. Demirin işini altın beceremez; tuzun tadını ve çeşnisini de mücevher veremez. 24. Elin yaptığını ayak başaramaz; kalem de kılıcın çıktığı makama ulaşamaz. 25. Gözün yaptığını kulak yapamadığı gibi fare, akıl edip de zehiri düşünemez. 26. Çiftçinin yerini kuyumcu tutamaz, dülger de ayakabıcının işinden anlamaz. 27. Efendinin işini nasıl köle bilmezse, sultan da halkın işini bilemez. 28. Sıcak soğuğun yaptığını yapamazken; kuru hiç yaşın sonunu bilebilir mi? 29. Gölge güneşin eserini ne anlasın? İçki de Cemşit'in neşesini anlamaz ki zaten.. 30. İşte her şeyin bir zıddı vardır. Artık yaratılışındaki kabiliyet ölçüsünde bunu anlayıp hisseni al. (Hayriyye)
- Mihr-ü mah ister cemalinden zekat Failatün Failatün Failat.. (Ey sevgili! Güneş ile ay (bile, sana hayranlıklarından dolayı) güzelliğinin zekatını isterler.) (Hoş Sadâ)
- Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu NÂ Bî (Nabi)
- Dahi mecâz u hakîkat ne olduğunu bilmez Hevâ-yı aşk sanır bir dil-i harâbım var |Nailî Benim, aşka tutulduğunu zanneden harabeye dönmüş bir kalbim var ki henüz neyin mecaz, neyin gerçek aşk olduğunu bile bilmiyor. (Şahane Gazeller 2)
- Kişi kalbinde olanı Allah'tan başkasına bildirmeye mecbur değildir. (Kervan)
- Geçmiş zamanın puslu hatıralarıdır kimlikler giydiren ruhlarımıza ve geçmiş zamanlar neşeli ve sevinçleriyle, hüzünleri ve acılarıyla en çok tavan arasında saklanırlar. (Tavan Arası)
- Hamdım, piştim, yandım... (Mevlana)
- Yıkılıptır şu cihân sanma ki bizde düzele Devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele İşimiz kaldı heman merhamet-i Lemyezele İkbali / Cihangir (Şiirin Sultanları)
- Ölüm... Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğince kucaklanmış. Hayatla birlikte var; insanla birlikte yok. (Mir'at)
- gel, yine gel, ne olursan ol yine gel (Mevlanâ Celaleddin)
- Sevmek, tanımakla başlar. (Müstesna Güzeller)