Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm - Zygmunt Bauman Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kimin eseri? Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kitabının yazarı kimdir? Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm konusu ve anafikri nedir? Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kitabı ne anlatıyor? Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm PDF indirme linki var mı? Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kitabının yazarı Zygmunt Bauman kimdir? İşte Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Zygmunt Bauman
Çevirmen: F. Doruk Ergun
Orijinal Adı: Collateral Damage: Social Inequalities in a Global Age
Yayın Evi: Say Yayınları
İSBN: 9786050202144
Sayfa Sayısı: 232
Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Eşitsizliğin artışı hemen hiçbir zaman ekonomik bir sorunun habercisinden öte bir durum olarak değerlendirilmez. Eşitsizliğin toplumun bütününe verebileceği zararların tartışıldığı görece nadir anlarda ise, vurgulanan çoğunlukla asayiş ve düzenin bundan ne yönde etkilenebileceğidir. Ancak bu sorunun bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığını, günlük yaşam kalitesini, siyasal yaşama katılımın gidişatını ve toplumu birleştiren bağların gücünü ne boyutta tehdit ettiği görmezden gelinir. Hatta ve hatta toplumun refah seviyesinin, karşılaşılan engelleri aşabilmekteki dirayetinin ve bunu kollamakla mükellef yönetici kesiminin başarısının veya başarısızlığının yegâne göstergesi, sıklıkla bireylerin ortalama geliri ve varlığı olarak kabul edilir; gelir dağılımındaki eşitsizliğin boyutu hesaba katılmaz. Bu tercihten çıkarılması gereken anlam, eşitsizliğin kendi içinde ne toplum için bir tehdit, ne de toplumun bütününü etkileyen sorunların kaynaklarından biri olarak algılanmadığıdır.
Zygmunt Bauman bu kitabında bir modernite projesi olan ilerlemenin iki cephede iflas edişini ele alıyor ve modernitenin sosyalizm sürümünün eşitlik vaadiyle yola çıkıp diktatörlükle son bulduğunu; kapitalizm sürümünün ise sermayenin uluslararası hukukun yeterli yaptırım gücüne sahip olmadığı koşullarda ilkel sermaye birikimi dönemindeki acımasız mantığına geri dönmeye çalıştığını vurguluyor.
Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm Alıntıları - Sözleri
- "Sonuçta, hepimiz bugün Borges'in Babili'nde yaşıyor gibiyiz; görünmeyen ve bilinmeyen bir kuruluşun çektiği, bilinmeyen ve görünmeyen bir piyango tarafından yönetilen bir kentte, ya da George Steiner'in yaşadığımız düzeni vaftiz edip adlandırdığı gibi bir kumarhane kültüründe yaşıyoruz."
- Modernite insan yaşamının tümünü (teker teker, küçük gruplar halinde ya da topyekün olarak) yeniden şekillendirmeye balıklama atladığında mimari, resim ve diğer sanat dalları sadece onu takip ediyorlardı. İnsan yaşamında her şey yeniden inşa edilecek, tasarlanacak ve doğurulacaktı. Hiçbir şey, "yaratıcı yok etme" çaresi ile tarihin zincirlerinden azat edilmeyi getirecek insan kararlılığından, baştan muaf tutulmayacaktı, nitekim tutulmadı da. Ve insanın yaratıcı yok etme potansiyelinin önünde durabilecek, ya da onun tarafından yeniden inşa edilemeyecek, yinelenemeyecek veya yoktan var edilemeyecek hiçbir şey yoktu.
- "Çoğumuzun üstlendiğimiz işleri halletme gücüne sahip olduğumuz şüpheli; bu, tamamen ya da en azından büyük oranda, bir kurgu. Çoğumuz, kendimizi "hükmen birey" statüsünden "fiilen birey" seviyesine çıkartmak için gerekli kaynaklara sahip değiliz. Hem gerekli bilgiden hem de kuvvetten yoksunuz, içtimai sorunlara ferdi çözümler bulmaktaki cehaletimiz ve güçsüzlüğümüz, özgüven kaybına, yetersizliğimizden utanmamıza ve küçük düşürülmenin acısına yol açar. Tüm bunlar, belirsizlikle beslenen, daimi ve ilacı olmayan bir çaresizlik hissinin duyulmasına yol açar, kişinin kendi yaşamının kontrolünü eline alamaması ve dolayısıyla kaynağı, zamanlaması, yönü ve şiddeti belli olmayan dalgalarla sürüklenen bir planktonun kaderinden farksız bir duruma lanetlenme hali."
- Kapsamı ve yoğunluğu hızla artan "bilgi otoyolları" sayesinde, bütün bireyler ve her birey -kadın ya da erkek, çocuk ya da yetişkin, fakir ya da zengin- kendi bireysel varlıklarını tüm diğer bireylerinkiyle kıyaslamaya davet ediliyor, itiliyor ve cezbediliyorlar. Bu kıyaslama özellikle savurganca tüketim yapan halk idolleri (sürekli ilginin odağında olan, TV ekranlarında, gazetelerin magazin sayfalarında ve parlak dergilerin kapaklarında olan ünlüler) ile yapılıyor, hayatlarının ne kadar yaşamaya değer olduğu da çarçur ettikleri servetlerinin ederiyle belirleniyor. Aynı zamanda tatmin edici bir yaşama erişebilme umudu azaldıkça, hayali kurulan standartlar yükseliyor ve "mutlu yaşam" ın imrenilen özellikleri gittikçe çoğalıyor. İnsanların yaptıkları işleri yürütmelerinin altında yatan neden, artık, aşağı yukarı gerçek sayılabilecek kişilere ayak uydurmak değil, sinir bozucu şekilde muğlak olan "ünlülere ayak uydurmak"; süper modellerden, birinci lig futbolcularından ve ilk 10 listesindeki şarkıcılardan geri kalmamak...
- Güvensiz bir dünyada, oyunun adı güvenliktir.
- Artık siyasetten bağımsız iktidar ve iktidardan yoksun siyaset var.
- İnsanlara yüz yüze ve el ele saatler geçireceğimiz saatler vaat etmemiz gerekirken, mağazalardan alacağımız hediyelerin bunu telafi etmesini beklemeye alıştık. Hediyeyi veren, hediye ne kadar pahalıysa, telafinin o kadar büyük olmasını bekler, dolayısıyla hediyeyi verenin vicdani sancılarını rahatlatıcı ve dindirici etkisi de o kadar fazla olur.
- Bireyin her şeyi "kendi başına" yapabileceğini ummak, onun kendi ayaklan üzerinde durması beklentisiyle çelişen ölümcül bir hatadır. Kendimizi başka insanların bahtsızlıklarından soyutlayarak bu hedefe yaklaşamayız.
- Sermayenin küresel ölçekte serbestçe hareket edebilir hale gelmesi söz konusu olduğunda, ekonomik gelişme, eşitliğin gelişmesine dönüşmüyor. Aksine: zenginleri daha da zenginleştirmek ve fakirleri daha da yoksullaştırmakta büyük bir etken oluyor.
- Yoksulluk ve kronik işsizlik, başka bir deyişle -rastgele, kısa vadeli, sorumluluk gerektirmeyen ve gelecek vaat etmeyen- "işsiz çalışmanın" ortalamanın üstünde suç oranıyla ilintili olduğu doğrudur. Örneğin yaşadığım yerden on kilometre ötedeki Bradford' da, çocukların yüzde 40'ı tek bir ferdin bile düzenli işinin olmadığı ailelerde yaşar ve her on çocuktan birinin adli sicil kaydı vardır.
- Eğer refah devleti şu anda yeterince kaynak bulamıyorsa, çöküyor ve hatta bilinçli olarak parçalanıyorsa, bu kapitalistlerin karlarının fabrika emeğinin sömürüsünden, tüketicilerin sömürüsüne kayması yüzündendir.
- Güç farklılıkları birleştirmez ya da aynı düzeye getirmez; güç böler ve zıtlaştırır.
- "Sanatın yok edilmesi... Eski sanatın yıkıcısı olarak yeni sanat... Modernite, insan yaşamının tümünü (teker teker, küçük gruplar halinde ya da topyekûn olarak) yeniden şekillendirmeye balıklama atladığında mimari, resim ve diğer sanat dalları sadece onu takip ediyorlardı. İnsan yaşamında her şey yeniden inşa edilecek, tasarlanacak ve doğurulacaktı. Hiçbir şey, "yaratıcı yok etme" çaresi ile tarihin zincirlerinden azat edilmeyi getirecek insan kararlılığından, baştan muaf tutulmayacaktı, nitekim tutulmadı da, ve insanın yaratıcı yok etme potansiyelinin önünde durabilecek, ya da onun tarafından yeniden inşa edilemeyecek, yinelenemeyecek veya yoktan var edilemeyecek hiçbir şey yoktu." ...
- "Modernite, belirsizliği fethetme vaadi ve kararlılığıyla geldi; ya da en azından o çok başlı canavara karşı bir yıpratma savaşı açmakla aydınlanma felsefecileri, zayıflamakta olan yerel denetim mekanizmalarının kontrolünden çıkan huzursuzluk verici ve korkutucu sürprizlerin, uzun din savaşlarının doğurduğu talihsizliklerin ve acıların bir anda artışını, Tanrı'nın yarattıklarını her an idare etmekten elini çekmesiyle açıkladılar. Başka bir açıklama da 'yaradılışın' hatalı olmasıydı, yani doğanın olgunlaşmamış aşamasında yapmaya meyilli olduğu kaprisler ve aşırılıklar, insan ihtiyaçlarına ve taleplerine çok yabancı ve kayıtsızdı; elbette insanın marifeti, aklı ve emeğiyle ehlileştirilip, dizginlenmeden önce tercih edilen açıklamalar değişebilirdi, fakat sonunda varılan genel kanı, önceki yönetimin dünyevi işleri idare etme testinde başarısız olduğu ve dünyanın acilen yeni yönetime, 'insan yönetimine' geçmesi gerektiğiydi. Bu yeni yönetim, belirsizliğin bütün korkunç iblislerini tek bir bitirici hamlede yok etmeye eğitimli ve kararlıydı; tesadüfleri, rastgeleliği, zıtlığı, belirsizliği, kararsızlığı ve öngörülemezliği yönetim değişikliğinin nedeni olarak açıklanan hedef, yaygaracı ve ahlaksız doğayı (insan doğası da dâhil olmak üzere) aklın egemenliği altına almaktı; daha doğrusunu söylemek gerekirse, doğayı (yine insan doğasını da kapsayarak) aklın modelinde yeniden şekillendirmekti." ...
- Onlar önce komünistleri aldılar, fakat ben komünist değildim, dolayısıyla sesimi çıkartmadım. Sonra sendikacıların peşine düştüler ve ben bir sendikacı olmadığımdan, hiçbir şey demedim. Sonra Yahudilerin peşine düştüler, ama ben Yahudi değildim ... ve sonra Katoliklerin ... ama ben Katolik değildim. .. Sonra benim için geldiler... ve o noktada artık beni savunacak hiç kimse kalmamıştı.
Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Çağımızın en ünlü sosyologlarından biri olan Zygmunt Bauman'ın okuduğum ilk kitabıydı. Oldukça doyurucu ve akıcı bir dille kaleme alınan bu eserde adından da anlaşılacağı üzere modernite, sosyalizm ve kapitalizm gibi insanlık tarihini etkileyen ideolojilerden bahsederek, bunların tarihsel olarak ele alıyor ve detaylı bir şekilde sorguluyor Bauman. Bunlar arasında özellikle modernitenin inşası sürecinde ortaya çıkan yeniliklerin, ilerlemelerin yol açtığı duyarsız bireyselleşmeye, eşitsizliklere ve 'öteki'ye duyulan dışlama eğilimi sıkça vurgulanıyor. Kitabın başlarında, hukuken demokratik bir devlet iktidarının esasen totaliter girişimlerle insan özgürlüğünü kısıtlayabileceğinden bahsediliyor. Yani sadece görünürde demokratik ancak çıkarları söz konusu olduğunda totaliter olan bir iktidar. İnsanların özgürlüklerinin yavaş yavaş ellerinden alınmasını gözden kaçırması ve bunun sonucunda ortaya çıkan otoriter kısıtlamalara maruz bırakılması. Bauman'a göre sosyal olmayan bir devlet asla bireye tembellik ve acizlikten kurtulma vaadinde bulunamaz. Başka bir deyişle kapitalizmin akışkan serbestliği -sosyal olmayan ekonomi- toplumun birbirinden ayrışmasına ve bireylerin birbirlerine karşı tembelleşmesine yol açar. bunun sonucunda da eşitsizliklerin ortaya çıkması kaçınılmaz olur diyor Bauman. Kısaca özetlemek gerekirse bu devletin ticari piyasayı özgürleştirmesinin, başka bir deyişle devletin kapitalist bir tavır takınmasının ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar çok çarpıcı bir şekilde analiz edilmiş. Bauman'ın küreselleşmiş piyasanın yol açtığı eşitsizliklere değinmesi ve çarpıcı örneklerle somutlaştırması karşısında şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Bu bölümü okurken çagimizda yaşanan ekonomik eşitsizliğin nedenleri ve sonuçları konusunda büyük bir farkındalık sahibi oldum. Bauman'ın 'Sosyal devlet' ideali bir nebze olsun bu haddini aşmış serbest ekonomiye denetim getirerek çareler üretebilir ancak bana göre büyük bir dezavantaj şu: İnsan eylemlerini kısıtlayan bir anlayışa gebe olduğu da bir gerçek. insanlık tarihini etkilemiş bir ideolojiyi ele alınıyor Bauman: 'Komünizm'... Burada öncelikle Bauman, tüm ideolojilerde olduğu gibi, sosyalizmin de 'en doğrusu benimki' ya da 'sorunlara tek çözüm benim' diyerek yola çıkmış olduğuna vurgu yaparak başlıyor. Sosyalizm de tıpkı modernitenin ortaya çıktığı sürecte olduğu gibi tüm insanlığın taleplerini yerine getirme vazifesiyle yola çıkmıştı. Ancak Marx ve Engels'in öngörüsü yanlış cıkmıştı. Proletarya devrimi bir türlü gerçekleşmedi. Bauman'a göre Komünizm, işte bu öngörünün bir türlü hayat bulamamış olmasının bir ürünüydü. Yani artık bu ideali baskıyla, kanla yaratmak şart olmustu. İşte Komünizm böyle doğmustu. Yani sosyalizmin zorba ve despotlaşmış bir türüydü. Lenin ve Stalin işte bu bilinçle hareket etti ve bunun sonucu da doğal olarak kanlı bir devrimdi. İnsan sorunlarina en iyi cevabi sunacagi sozunu veren bu ideoloji de tam olarak gorevini yerine getiremedi diyor Bauman. Ve sonuc olarak o da kokuşmuştu! Bana göre kesin ve mutlak doğru bir değer olmadı hiçbir zaman. Evet ben böyle düşünüyorum çünkü şöyle tarihe kısaca bir göz attığımızda dünyanın bitmek tükenmeyen sorunlarına kalıcı çözümler sunmayı vaadederek iktidara oturan her ideoloji maalesef sözünü tutmadı. Burada Bauman'a katılmamak mümkün değil. Ben bu bölümden yola çıkarak şöyle demek istiyorum: Komunizm, Modernizm vb. ideolojilerin hiçbiri kusursuz değil, her birinin olumsuzlanması gereken sayısız açığı var. Bunların herhangi birinin büyüsüne kapılarak körü körüne savunan fanatikler oldukça insanlar yeni değer, yeni fikir oluşturmaları gerektiği bilincini hiçbir zaman fark edemeyecek maalesef. Zygmunt Bauman her zaman vurguladığı fakir ve zengin arasindaki uçuruma da değiniyor. kitaptan bir alıntıyla özetlemek istiyorum: "Devletin, kapitalist düzeni, kapitalistlerin hastalıklı eğilimlerinin -açgözlülüklerinin ve hızlı kâr elde etme arayışlarının- dizginlenmemesinden doğacak, intihar niteliğindeki sonuçlardan korumasının nedeni de buydu. Devlet bu ihtiyaçtan dolayı asgari ücret uygulamasına başladı ya da günlük/haftalık çalışma saatlerine kısıtlama getirdi ve bunun yanı sıra işçi sendikalanyla yasal koruma ve işçilerin kendilerini savunmak için kullanacaklan başka silahlar sağladı. Fakir ile zengin arasında gittikçe artan uçurumdaki genişlemenin durmasının ve hatta, günlük deyimi kullanmak gerekirse, "negatife dönmesinin" nedeni buydu. Hayatta kalmak için eşitsizliğin kendini kısıtlama sanatım icat etmesi gerekiyordu. Ve bunu yaptı ve bir yüzyıl boyunca, gelişigüzel de olsa uyguladı." bireyin ötekiye karşı takındığı dışlama ve korku eğiliminden de bahsediyor. İnsanın kaçınılmaz kaderi olan 'belirsizlik' kaygısı kaçınılmaz olarak bireyin yabancıya karşı uzak durma tavrını doğuruyor. Bu 'belirsizlik' korkusu Bauman'a göre bu belirsizlik bizleri toplumdan ya da öteki olandan soyutluyor. Bu sebepten ötürü hem bireyin hem de devletin kendisinin hiçbir masraftan kaçınmayarak güvenlik önlemleri alması zorunlu oluyor. Ancak hiçbirimiz bu savurganlık yerine ötekiyle diyalog sürecine girmeye cesaret edemiyoruz. Belki de bu yüzden her zaman belirsizlik kaygisiyla yaşayacağız. Diyaloğu hiç tercih etmeyişimizden dolayi. Bauman gündelik yaşamımızdaki toplumsal ilişkilerimize çok farklı bir pencereden bakıyor. Ona göre artık kapitalist düzenin oluşturduğu 'bilgi çağı'nın esirleri olduk. Sevgilimizle, dostlarımızla, akrabalarımızla olan ilişkilerimizde artık manevi duyguların yerini maddi duyguların aldığını belirtiyor. "Metalaşmış sevgi"... Bu ne demek? Bu şu demek: Meta piyasalarının bu ikilemleri kovalayıp onlan geçersiz kılmak bir kenara, bu ikilemleri bizim için çözmeyecekleri apaçık ortada; biz de onların bize bu hizmeti sağlamalarını beklemiyoruz. Fakat vicdan azabını yatıştırmak ve hatta acılarını dindirmek konusunda yardım edebilirler ve bunu yapmaya hevesliler. Bunu değerli ve heyecan verici hediyelerle yaparlar; bu hediyeleri mağazalardan ya da internetten görebilir, alabilir ve sizin sevginize aç insanları, bir anlığına da olsa, güldürmek ve neşelendirmek için kullanabilirsiniz. İnsanlara yüz yüze ve el ele saatler geçireceğimiz saatler vaat etmemiz gerekirken, mağazalardan alacağımız hediyelerin bunu telafi etmesini beklemeye alıştık. Hediyeyi veren, hediye ne kadar pahalıysa, telafinin o kadar büyük olmasını bekler, dolayısıyla hediyeyi verenin vicdani sancılarını rahatlatıcı ve dindirici etkisi de o kadar fazla olur." Katılmamak mümkün değil. Bauman, biz her ne kadar sabit bir şey, her sorunun üstesinden gelen, tüm isteklere cevap veren bir şeyin arayışında olsak da (O buna modernite diyor), biz insanlar hiçbir zaman o lanet belirsizliğin üstesinden gelemeyeceğiz diyor. İnsanlar modernite sayesinde büyük bir seviye atladı. Bu bir gerçek ancak tüm sorunları halledemedi. Halâ belirsizliğin üstesinden gelebilecek bir fikir ortaya koyamadı. Auschwitz buna güzel örnektir. Bu belirsizliğe... (Emre Kepenek)
Aslında çoğumuzun bildiği güç zehirlenmesinden meydana gelen kapitalizmin sosyalizmin eşitlik vaadiyle yola çıkıp diktatörlükle son bulduğunu. şahsım adına bildiğim inandığım ve inanmaktan vazgeçmeyeceğim birşey var oda emperyalizmin kapitalizmin biz insan toplumlarının bir çok oluşumu anlamadan araştırmadan ve sorgusuz itaat ederek teslim olmasından doğduğu ne yazıkki kavramları yada oluşumları dünyayı kurtaracak zihniyetinden vazgeçemiyoruz lütfen okuyun (DENİZ EYMENOĞLU)
Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm PDF indirme linki var mı?
Zygmunt Bauman - Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Zygmunt Bauman Kimdir?
Zygmunt Bauman, 19 Ekim 1925'te Polonya Poznan'da doğdu. Sosyolog ve filozoftur. Postmodern felsefenin hem sosyoloji alanında uyarlanmasını hem de genel kuramsal düzeyde sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini ortaya koyan yapıtlarıyla tanınmaktadır.
Zygmunt Bauman, II. Dünya Savaşı patlak verene kadar, Polonya-Poznan'da yaşamını sürdürmüştür. Daha sonra Sovyetler Birliği'ne taşındı ve savaşın ardından Varşova Üniversitesi'nde doktorasını yaparak Doçentlik sınavını verdi.1954'ten itibaren aynı üniversitede Sosyoloji dersleri verdi. 1968 yılında Polonya Komünist Partisi'nden ayrıldı. Aynı yıl, politik nedenlerden dolayı sosyoloji prefesörlük unvanını kaybetti. İsaril'e göç etmek zorunda kaldı. 1971 yılında Bauman, Büyük Brintanya'nın çağrısı üzerine, Leeds Üniversitesi'nde yeniden sosyoloji kürsüsüne sahip oldu. 1990'lara kadar orada çalışmalarını sürdürdü.
Zygmunt Bauman, 1980'li yıllardan itibaren, Modernizm ile Totaliterizm arasındaki bağlantılar üzerine hem kuramsal hem de sosyolojik incelemeleriyle öne çıktı. Özellikle Almanya'daki Nasyonalsosyalizm üzerinden Holocaust hakkındaki çözümlemeleri bu bağlamda önemli bir etki yaptı. Böylelikle, Modernizme içkin kavram ve kategorilerin Totaliterlikle doğrudan ya da dolaylı ilişkileri derinlikli olarak ve disiplinlerarası bir yöntemle ortaya konulmuş olundu.
Bauman, aynı zamanda postmodernizm hakkındaki çalışmalarıyla da önemli bir yer tutmaktadır. Siyasal, etik ya da genel olarak kuramsal düzlemde postmodernizmin değerlendirilmesini yapmış ve açık anlaşılır fakat derinlikli de olan metinleriyle postmodernizmin ne olup olmadığını, ne tür olanaklar sağladığını göstermeye ve netleştirmeye çalışmıştır
1989 yılında Amalfi Ödülünü ve 1998 yılında Theodor Adorno Ödülünü almıştır.
Zygmunt Bauman Kitapları - Eserleri
- Sosyolojik Düşünmek
- Yaşam Sanatı
- Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?
- Küreselleşme
- Akışkan Aşk
- Özgürlük
- Kimlik
- Kapımızdaki Yabancılar
- Akışkan Gözetim
- Bireyselleşmiş Toplum
- Iskarta Hayatlar
- Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup
- Akışkan Modernite
- Eğitim Üzerine
- Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm
- Tanrı'ya ve İnsana Dair
- Retrotopya
- Yasa Koyucular ve Yorumcular
- Cemaatler
- Modernite ve Holocaust
- Modernlik ve Müphemlik
- Akışkan Hayat
- Postmodern Etik
- Ahlaki Körlük
- Ölümlülük Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri
- Sosyoloji Ne İşe Yarar?
- Siyaset Arayışı
- Parçalanmış Hayat
- Edebiyata Övgü
- Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları
- Kuşatılmış Toplum
- Avrupa
- Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar
- Dünyaya ve Kendimize Dair
- Hermenötik ve Sosyal Bilimler
- Bu Bir Günlük Değildir
- Akışkan Modern Dünyada Kültür
- Sosyalizm - Aktif Ütopya
- Kriz Hali ve Devlet
- Akışkan Korku
- Borçlu Zamanlarda Yaşamak
- Zygmunt Bauman ile Söyleşiler
- Akışkan Doğanlar
- Etiğin Tüketiciler Dünyasında Bir Şansı Var mı?
- Kültür Teorisinde Eskizler
Zygmunt Bauman Alıntıları - Sözleri
- Büyük servet olan yerde büyük eşitsizlik vardır. Bir kişinin çok zengin olabilmesi için en az beş yüz fakir gerekir! (Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?)
- Görünür olmak birey olmanın yoludur; belki de biri olmanın tek yolu. Herkes gizliden gizliye var olmadığından korkar, çünkü başkaları farkına varmadığı sürece aslında o yoktur. (Ölümlülük Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri)
- "Dünya düşününenler için bir komedi, Hissedenler için bir trajadi." (Zygmunt Bauman ile Söyleşiler)
- Bütün aşklar insan - yiyici bir açlık çekerler. (Akışkan Aşk)
- müritlerinize verdiğiniz şey hakikat değil, sadece hakikatin suretidir. Birçok şeyin işiticileri olacaklar ama hiçbir şeyi öğrenmeyecekler. Her şeyi biliyormuş gibi görünecekler ama genel olarak hiçbir şey bilmeyeceklerdir. Sinir bozucu, bezdirici insanlar olacaklar, gerçekliği olmayan bir bilgeliğin taşıyıcıları gibi davranacaklardır. (Tanrı'ya ve İnsana Dair)
- “Uzaklık coğrafi olmaktan çok zihinsel bir mesele olabilir.” . (Sosyolojik Düşünmek)
- Eskiden uzun süreli bir aşk ilişkisinde belirleyici unsur seks iken, artık odak noktası güvenliğe kaymıştır. Bu yalnızlık asrında aşk bir dermandır.. (Retrotopya)
- Robert Winder'in zekice belirttiği gibi, "İstediğimiz kadar sandalyemizi kumsala koyup, yaklaşmakta olan dalgalara bağıralım, ne gelgit dinleyecek ne de deniz geri çekilecektir." Göçmenleri "kendi arka bahçemiz'den uzak tutmak için duvarlar inşa etmek, gülünç şekilde antik filozof Diogenes'in eski Sinop'un sokaklarında içinde yaşadığı fıçıyı bir o yana bir bu yana yuvarlaması hikâyesine benziyor. Bu tuhaf davranışının nedeni sorulduğunda, Diogenes komşularının kapılarına barikat yapmak ve kılıçlarını keskinleştirmekle meşgul olduğunu gördüğünü ve Makedonyalı İskender'in yaklaşan askerleri tarafından işgal edilmesine karşı şehrin savunmasına katkı yapmak istediğini söyler. (Kapımızdaki Yabancılar)
- "hiçbir şey bahşedilmediği" için "her şey kazanılmalıydı." (Modernlik ve Müphemlik)
- "Cepteki ilişkiler" anlık olmanın ve fırlatılıp atılabilirliğin cisimleşmiş hâlleridir. (Akışkan Aşk)
- Tüketim toplumunda seri imalat artık kitlesel emek gücüne ihtiyaç duymuyor ve bir zamanlar "yedek sanayi ordusu" olan yoksullar şimdi "defolu tüketiciler"e dönüştürülmüştür. (Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar)
- "Geriye ya da yukarıya değil; becerinin, iradenin, gücün toplanması gereken yere, kendi içine bakmalı insan. Oradan başlamalı. Bir ‘savunma stratejisi’ olarak daima orada kalmalı." (Akışkan Modernite)
- Göçmenler (yerkürenin uzak köşelerinden "arka bahçemiz"e boca edilen atık insanlar) ile kendi imalatımız olan dayanılmaz korkularımız arasında bir seçici yakınlık mevcuttur. (Iskarta Hayatlar)
- Hayatının her günü kösteklenen ve hakir görülen birey kişisel narsisizmine “kolektif narsisizm” içinde barınak bulur. Bu ağır yara almış bireyselliğin kurtuluşu ne oranda aranıyorsa o derece aldatıcı olabilecek bir güvenlik vaadidir. Kefaret umudu hüsranla sona ermeye mahkumdur... (Akışkan Hayat)
- Gezegende her şey birbirine bağlı olduğundan, yerkürenin belli bir kısmında güvenlik, ancak güvenli bir insanlık içinde temin edilebilir. İnsanların aşağılanmasına her yerde karşı çıkan, artan fırsat eşitsizliğiyle büyüyen toplumsal adetsizlik ve insani aşağılanmaları hafifletecek, etik açıdan aydınlanmış bir küresel eylem, her açıdan ortak sağ kalımımızın en temel koşuludur. (Avrupa)
- Oxford Üniversitesi'nin saygın sosyologlarından John Goldthorpe yönetiminde on üç güçlü ekibin Ingiltere, Şili, Macaristan ve Hollanda'da yürüttüğü bir çalışmanın bulgularına göre, kültürel seçkinlerle, kültürel hiyerarşide daha altta olanların, günümüzde artık eskiden olduğu gibi bazı işaretlerle kolayca ayırt edilemediği görülmektedir. Bu eski işaretler, düzenli olarak opera ve tiyatroya gitmek, 'yüksek sanat' sayılan her şey karşısında her zaman duyulan coşku ve bir pop şarkısı ya da popüler bir televizyon dizisi gibi sıradan sayılan her şeye burun kıvırmak gibi unsurlardan oluşmaktadır. Elbette bu durum, dışarıdan kültürel seçkinler, gerçek sanatseverler, kültürün ne olduğu, nelerden oluştuğu ve bir kültür adamı ya da kadını için (comme il faut ya da comme il ne faut pas) -neyin uygun olup neyin olmadığı gibi konularda, pek de o kadar kültürlü olmayan akranlarından daha bilgili kabul edilen kişilerle artık karşılaşma yacağımız anlamına gelmez. (Akışkan Modern Dünyada Kültür)
- Tüketim toplumunun bir üyesi olmak göz korkutucu bir görev ve hiç bitmeyen Çetin bir mücadeledir. Ayak uyduramama korkusu yetersizlik korkusu tarafından kenara itilmiş ama rahatsız edici iliğinden bir şey kaybetmemiştir. (Akışkan Gözetim)
- Devlet her şeyden önce bir yeniden metalaştırma aracıdır. (Yasa Koyucular ve Yorumcular)
- "dış görünüş benim için hem gerçekleştiren hem de yaşayandır" diye yazdı Nietzsche. (Akışkan Doğanlar)
- "Farkında olalım veya olmayalım, hoşumuza gitsin veya gitmesin, yaşamlarımız sanat yapıtıdır." (Yaşam Sanatı)