Monna Rosa - Şiirler 1 - Sezai Karakoç Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Monna Rosa - Şiirler 1 kimin eseri? Monna Rosa - Şiirler 1 kitabının yazarı kimdir? Monna Rosa - Şiirler 1 konusu ve anafikri nedir? Monna Rosa - Şiirler 1 kitabı ne anlatıyor? Monna Rosa - Şiirler 1 kitabının yazarı Sezai Karakoç kimdir? İşte Monna Rosa - Şiirler 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Sezai Karakoç
Yayın Evi: Diriliş Yayınları
İSBN: 9789123475315
Sayfa Sayısı: 48
Monna Rosa - Şiirler 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu kitabı oluşturan şiirlerden Rüzgâr, 1951'de Hisar Dergisi'nde,Yağmur Duası, 1952'de Mülkiye Dergisi'nde, Monna Rosa I, 1952 Haziran'ında Hisar Dergisi'nde, 1953'de Mülkiye Dergisi'nde, 1956'da Büyük Doğu Günlük Gazetesi'nde, Monna Rosa II, III, Ve Monna Rosa, 1953'de Mülkiye Dergisi'nde, İşaret adlı şiir 1954'de Hisar Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Yazıldıkları tarihte yarım kalmış olan Kader Yolu ve Kayboluş şiirleri ise, tamamlanarak, ilk kez bu kitapla yayınlanmış olmaktadır.
Monna Rosa'nın okunuşu Mona Roza şeklindedir.
Monna Rosa - Şiirler 1 Alıntıları - Sözleri
- " Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış. "
- "İnsandan insana şükür ki fark var."
- Giden gidecek yer buluyor da, Kalan kime sığınsın ?
- Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek..
- Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim..
- "Monna Rosa, bugün bende bir hâl var."
- Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
- Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
- "Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa, Henüz dinlemedin benden türküler."
- İyi ki bilmiyor kalabalıklar, Yağmura bakmayı cam arkasından, İnsandan insana şükür ki fark var; Birine cennetse, birine zindan. İyi ki bilmiyor kalabalıklar...
- Sanki, önümü kapatan bir sütundu zaman...
- Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
- “Giden gidecek yer buluyor da, Kalan kime sığınsın?”
Monna Rosa - Şiirler 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Sezai Karakoç ve Monna Rosa başlığı altında "Boyut olarak küçük, mânâ ve derinlik bakımından"nâmütenahi olan bu eseri üç madde hâlinde vurgulayıp yâlın ve akıcı bir biçimde kaleme almaya çalışacağım. İlk başlıkta üstâd Sezai Karakoç 'un hayatına öz bir şekilde giriş yapıp önemli yerleri vurguladıktan sonra ikinci başlıkta Monna Rosa hikayesine "Süleyman Dinçer ile olan röportajında söylediği cümleleri" buraya ekleyerek değineceğim. Son başlıkta ise, kitap ve ustâd hakkında ki görüşlerimi söyleyip başlığı sonlandıracağım. Üstâd, 1933 Diyarbakır Ergani doğumlu olup; Türk şair, yazar ayrıca da bir siyasetçidir. 22 Ocak 1933 senesinde, Diyarbakır ilimizin Ergani ilçesinde doğmuştur. Çocukluğunu burada sürdüren Sezai Karakoç, 1944 yılında doğduğu ilçede Ilkokul eğitimini tamamlamıştır. Ortaokula; Maraş Ortaokulu'nda başlayan Karakoç , burada parasız ve ayrıca da yatılı okumuştur. Lise eğitimini Gaziantep ilinde sürdüren Karakoç, Gaziantep Lisesi'nden 1950 yılında mezun olmuştur. Lise öğrenimi boyunca Felsefeye ilgi duyan üstad, sonunda Felsefe okumaya karar verir ve bu kararı sonucunda Istanbul 'a gelir. Lâkin babası, ilahiyat okuyup oradan mezun olmasını istiyordu. İmkanların el verdiği kadarı ile yatılı olarak kalabileceği tek bölüm Siyasal Bilgiler Fakültesi oldu. Bu bölümü kazanamama durumunu da göz önüne alarak Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Sınav sonuçları açıklandığında Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanmıştı. Ankara da Siyasal Bilgiler Fakültesine başladı. 1955 senesinde üniversite eğitimini tamamlayarak mezun oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesinin maliye şubesinden mezun oldu. Daha sonra zorunlu hizmet neticesinde Maliye Bakanlığı bünyesinde dış tediyeler muvazenesi bölümünde çalışmaya başladı. Ardından maliye müfettişi olmaya karar veren üstâd, müfettişlik sınavına girdi. Sınavı kazanarak müfettiş yardımcısı oldu. İşte Karakoç’un dilinden o hikâye: 19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu. Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem ya. Aruzu geçtim hecede gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı. O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestçiler gül ile dalga geçince bende ”Monna Rosa” koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı, genç şairler çok hevesliydi. Ben de hevesliyim tabi, hem hece ölçüsü hem de akrostiş olsun diye bende bir şiir kaleme aldım. Herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi. Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara’da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ”o şiir akrostiş” demiş. Tabi Hisar’ın sahibi şaşırmış ”ya olur mu öyle şey diye”. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar.(Gülüyor) Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi. Sonra o dergi sahibi bunu radyo da anlattı ”Şiir akrostiştir” diye. Tabi bu durum benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için. (Monna Rosa’nın hikayesini büyük bir ilgi ile dinliyorduk. Ama bir şeyler eksikti sanki. Arkadaşta bunu fark etmiş olacak ki biri atılganlık daha yapıp ”Ama Üstadım..” diye söze başladı. Ama Üstad Sezai Karakoç ”Ben konuşuyorum. Daha bitmedi.” deyip arkadaşımızın soru sormasını engelledi. Soru belliydi aslında yazılanlar çizilenler ve bu şiirin ana karakteri Muazzez Akkaya. Karakoç da anlamıştı sanki bu soruyu ama soru sorulmasına izin vermeden devam etti.) Şiirin akrostiş olduğu çözüldü. Sonra da herkes bir rivayet uydurdu. Şiiri mülkiye de okumuşum da birisi intihar etmiş. Ne şiiri mülkiye de okudum. Ne de birisi intihar etti. Şairinin reddettiği şiir diyorlar. Hepsi uydurma. Birisi benim yüzümden intihar etse ben yaşayabilir miyim? İşte böyle bir daha bu şiirle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim, ilk ve son… Ne Muazzez Akkaya’nın ismini andı Sezai Karakoç ne de bir aşktan bahsetti. Belki o zihinlerdeki hikâyelerin hepsini yıkıp geçti. Ne nedir bilinmez ama Sezai Karakoç’un dilinden ”Monna Rosa” böyle… Not:Bu bir röpörtajdır . Bana söyleyecek söz kalmadı. (Leylâ ليلى⸙)
"ömürlük şiir": Kitabın adı olan eseri (Aşk'ı) hayatına tatbik etmiş, o eserin gölgesinde bir ömür boyu yaşamış bir şairin dizelerini dilinizde, yüreğiniz de ve ruhunuzu sarmalayan bir begonvil gibi hissetmek kelimelerle tarifi zor bir mesele... Roman hayal ettirir, Şiir yaşatır demişti bir arkadaşım. 49 yapraklı bir kitap ve her yaprağında şiirler adeta bir ateş böceği gibi ruhumun derinlikliklerinde ışıldar bıraktı... Her rahmet yağdığında yeryüzüne, şükrederim Yaradana ve sonra iki tane şiirden mısralar dolanır dilime bir"incisi"; "Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik, Tenimde acısız yatan bir bıçak. Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik, Dayandıkça çisil çisil yağacak." yazar/necip-fazil-kisakurek İki"incisi" de; İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmura bakmayı cam arkasından, İnsandan insana şükür ki fark var; — Birine cennetse, birine zindan — İyi ki bilmiyor kalabalıklar... Bir tanıdığa, bir dosta rastadığımda oluşan tebessüm gibi karşıladım yazar/sezai-karakoc şiirlerini, Yağmura aç, susuz kalmış bir çorak toprak edasıyla yüreğime yağan dizelerde gizlediğin mânâ çiçekler açtırıyor içimdeki kuzeyde kalmış, yosun tutmuş ,kıraç güneş görmeyen bir ağaç ormanı, filizlendirdi... yazar/sezai-karakoc sadece şiirleriyle değil, fikirleri ve değerlerinin değerini cümlelerindeki muhtevasında bulabileceğiniz de bir entelektüel, hayatı yaşadıkları, yazdıkları hayattayken derinlemesine incelenmesi gerekirdi. İnşallah bundan sonrası için yazar/sezai-karakoc hakkında güzel fikri düşünceler, sempozyumlar, konferanslar hatta bir sinema filmi çekilerek önümüze aydınlık bir fener olan, bir ışık yakan bu insanlar unutulmaz... Keyifli okumalar. (Berceste)
50 Senelik Akrostişin Gizemi: Ahh Muazzez Akkaya hanımefendi ahh..Nasıl bir sevdadır bu yaşarken sonsuz olacak bir sevdaya düşmek..yaşarken ölmek..yaşarken kendini öteli görmek..Bir bakışın ölmem için yetecek diyebilmek..onu biraz daha görebilmek için karşı komşunun bahçesinde yok pahasına çalışabilmek..tatilini heba etmek..Olmayacağını, kazanamayacağını bildiğin bir savaşa girip bile bile kaybetmek..ve şu an 88 yaşında büyük üstat..Bu yaşına kadar evlenememek..aşk olmassa daha da olmasın diyebilmek..sevmemek ve sevilmemek.. Sezai, Muazzez in sınıf arkadaşıdır. Aynı zamanda yazar/cemal-sureya nın aşık olduğu bir bayandır.İki şair adeta onun için düello yapar.Muazzez, muhacir kızı.Ankara siyasette beraber okurken tanıştıkları dönemin ünlü aktristi Grace Kelly e benzeyen güzel bir bayan.1950 de yolları okulda kesişir.Bu güzel şiirde 1952 nin ilkbaharında oluşur.Sezai, utangaç.Cemal daha atılgan ve rahat.Muazzez, şımarık.Daha yaşlar 17 18.Sezai, mektuplar yazar, içinde şiirden sayfalar.Muazzez in cebine koyar.Bu sahne sürekli tekrarlanır.Ama Muazzez şiir sevmez.Matematikçidir.Sözel hiçbir seyden hoşlanmaz.Anlamsız gelir o mükemmel aşk sözcükleri.Sezai, 3 ay gider ve Muazzez'in komşusu olan bir yazlıkta para kazanır ve Muazzez i uzaktan izler,ona yakın olma çabaları devam eder.3 ay hiçbir şey anlamaz Muazzez.Cemal, daha rahattır.O şiirlerini tahtaya yazar.Utanmadan dile getirir.Hikayenin sonu bildiğiniz gibi kavuşursan aşk olmaz, meşk olur. Kavuşamazlar ama bir daha da evlenmeyen Sezai şiirdeki Monna Rosa sı onun hayatının da Monna Rosa sı olur.Yani tek gülü.Yıllar sonra akrostiş ortaya çıkar.Her dörtlüğün başı birleşince onun adı çıkar.Muazzez Akkayam.Bu m harfi sonundaki senin olmayan birşeye ne kadar samimi bir şekilde sahipleniştir.Akrostiş 50 yıl sonra çözülmüştür.Yıllar sonra bir reklamda oynar Muazzez 83 yaşında.Sezai nin göklere sığdıramadığı kadın 1 dakikalık reklama sığmıştır.Sezai Karakoç bu konuyla ilgili değil, islami olmayan hiçbir konuyla ilgili konuşmaz.Hala da öyledir.Ödül törenlerine bile katılmaz.Muazzez ise o da benim gibi evlenip, mutlu olsaydı.Keşke beni takıntı haline dönüştürmeseydi demiştir. Belki de gelmiş geçmiş en iyi aşk şiiridir.Romantizmin zirvesidir.Daha iyi bir romantik şiir bence de yok şimdilik.İkisi de şu anda hayattalar.Muazzez hanımın youtube de videoları mevcut. Kitaba gelince ekstra 9 şiir daha vardır.Ama en iyi ve anlamlısı tabiki de Monna Rosa.Kitaba sırf bu şiir için bile 10 verilir.Puanım 10. (Emre Bulut)
Kitabın Yazarı Sezai Karakoç Kimdir?
Rivayetlere göre babası Yasin Efendi'nin Muhammed Sezai adını verdiği, ancak ismi nüfus kayıtlarına yanlışlıkla Ahmet Sezai olarak geçirilen Karakoç, 1933'te Ergani'de dünyaya geldi.
İlkokul ve ortaokulu Diyarbakır ve Maraş'ta parasız yatılı okuduktan sonra, lise öğrenimini Gaziantep'te tamamladı.
Ahmet Sezai Karakoç, liseyi bitirdikten sonra çok istediği felsefe bölümünde okumak üzere İstanbul'a geldi, ancak bu bölüme kayıt yaptırdığı halde, maddi zorluklar nedeniyle girdiği sınavını kazandığı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne burslu öğrenci olarak yerleşti ve 1955'te Mülkiye'den mezun oldu.
Karakoç, 1959-1965 yılları arasında Maliye Müfettiş Yardımcılığı ve Gelirler Kontrolörlüğü görevlerinde bulundu, vatani görevini yedek subay olarak yaptı, 1973'te memurluk görevinden ayrıldı ve ayrıca 1967 yılında ''İslamın Dirilişi'' adlı kitabından dolayı yargılandı.
Sezai Karakoç Kitapları - Eserleri
- İslam
- Yitik Cennet
- Gün Doğmadan
- Monna Rosa - Şiirler 1
- Samanyolunda Ziyafet
- Düşünceler 1 - Kavramlar
- Düşünceler 2 - Kurumlar
- Diriliş Muştusu
- Ruhun Dirilişi
- Diriliş Neslinin Amentüsü
- Mevlana
- Hızırla Kırk Saat - Şiirler III
- Şiirler II - Şahdamar - Körfez - Sesler
- Taha'nın Kitabı - Gül Muştusu - Şiirler IV
- Ayinler / Çeşmeler - Şiirler VI
- Leyla ile Mecnun - Şiirler VII
- Ateş Dansı - Şiirler VIII
- İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü
- Edebiyat Yazıları 1
- Edebiyat Yazıları 2
- Edebiyat Yazıları 3
- Çıkış Yolu 1
- Çıkış Yolu 2
- Çıkış Yolu 3
- Zamana Adanmış Sözler
- Yunus Emre
- Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı 1
- Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı 2
- Unutuş ve Hatırlayış
- Tarihin Yol Ağzında -İki Röportaj
- Piyesler 1
- Meydan Ortaya Çıktığında - Hikayeler 1
- Mehmed Akif
- Makamda
- Kıyamet Aşısı
- İslamın Şiir Anıtlarından
- İnsanlığın Dirilişi
- Portreler - Hikayeler II
- Gündönümü
- Dirilişin Çevresinde
- Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi 1
- Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi 2
- Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi 3
- Armağan
- Batı Şiirlerinden
- Çağ ve İlham 1
- Çağ ve İlham 2
- Çağ ve İlham 3
- Çağ ve İlham 4
- Alınyazısı Saati - Şiirler IX
- İslamın Dirilişi
- Çağdaş Batı Düşüncesinden
- Günlük Yazılar 2 - Sütun
- Ölümden Sonra Kalkış
- Varolma Savaşı 1
- Günlük Yazılar 1 - Farklar
- Günlük Yazılar 3 - Sûr
- Günlük Yazılar 4 - Gün Saati
- Üç Kaside
- Körfez
- Mağara ve Işık
- Sesler
Sezai Karakoç Alıntıları - Sözleri
- Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara... (Monna Rosa - Şiirler 1)
- "İnsan öldükten sonra nasıl dirilecekse, ölmeden önce de dirilebilir." (Günlük Yazılar 2 - Sütun)
- İçimde Nuh'un en yeni tufanı Dünyaya ayak basıyorum yeniden.. (Körfez)
- Bir gün öleceğim düşüncesi ve ondan ötesinin muamması, şuurumu alt üst ediyor, kökünden sarsıyor... (Çağdaş Batı Düşüncesinden)
- "Siz bilmezsiniz, size anlatmak da istemem. " (Gün Doğmadan)
- Divan Edebiyatını tanımayan, divanları okumamış bulunan kişilerin Osmanlı tarihini de hakkiyle bildikleri söylenemez.. (Edebiyat Yazıları 3)
- Özgürlük isteyenler, özgürlüğü yok edecek, bağımsızlık! diye bağıranlar, esaretin en koyusuna gömecek öğreti ve güçlerin fedaisi kılınıp cepheye, ölünceye kadar savaş! cephesine sürülüyorlar. (Çağ ve İlham 3)
- Selam, gönlü gamlarla dolu olan sana. Selam, tahammül edilmez çileleri yüklenmiş olana! (Armağan)
- Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde Bir kış güneşliğinde Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir Tabiatı aşan bir bildiriştir Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil Görünüşte öç hakikatte değil Faninin sonsuzla barışması Affın mağfiretle yarışması Yaprağın düşüşü değil bu toprağa (Ölümden Sonra Kalkış)
- Namık Kemal’in, bütün batıcılığına ve tanzimatçılığına rağmen, yazılarında kimi kez İslâm birliğinden bahsetmesi ve genellikle İslama karşı saygılı görünmesi hususu oldu. (Edebiyat Yazıları 3)
- Kaç aç varsa hepsi ben Kaç hasta varsa hepsi ben Kaç liman önlerinde dönen İşsiz hamal hepsi ben Kaç aşktan ters yüz edilmiş Aşık varsa hepsi ben Bütün çiçeklerle donanıp Bütün insanlarla ölen ... (Körfez)
- Umutsuzluk geleceği, umursamazlık geçmişi unutturur. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi 3)
- Bu dünya, kışların geçmesi gibi geçer. Ve öbür dünya, yazların gelmesi gibi gelir. İnsanlar, sararıp toprağa karışan,çöl otları gibi ölürler... (İslam)
- İslam dünyası, medeniyet açısından ölüm sularında yüzüyor… (Düşünceler 1 - Kavramlar)
- İnkar tutsaklık, inanç özgürlüktür. (Diriliş Neslinin Amentüsü)
- “Derdim vardır inilerim.” (Yunus Emre)
- Oku okuyabildiğin kadar ölüm dersinden (Taha'nın Kitabı - Gül Muştusu - Şiirler IV)
- Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin (Şiirler II - Şahdamar - Körfez - Sesler)
- İdealini yitirmiş ruh, yetersiz beslenen bir vücut gibi, giderek pörsür, solar ve ölür. (Çağ ve İlham 3)
- Ne olup ne bitiyor Gün nereye gidiyor (Alınyazısı Saati - Şiirler IX)