Müfettişler Müfettişi - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Müfettişler Müfettişi kimin eseri? Müfettişler Müfettişi kitabının yazarı kimdir? Müfettişler Müfettişi konusu ve anafikri nedir? Müfettişler Müfettişi kitabı ne anlatıyor? Müfettişler Müfettişi kitabının yazarı Orhan Kemal kimdir? İşte Müfettişler Müfettişi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Kemal

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752893740

Sayfa Sayısı: 305

Müfettişler Müfettişi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Gerek büyük şehirlerde gerekse Anadolu'da yaşayan insanların zaaflarını, açmazlarını, içlerinde kıstırıldıkları döngüleri büyük bir ustalıkla anlatan Orhan Kemal, Müfettişler Müfettişinde, küçük bir şehrin yaşamını ele alıyor. Kim olduğunu bilmedikleri ama halinden, tavrından bir "devlet büyüğü" olduğuna karar verdikleri yabancıyla kurdukları ilişki, devletin bu insanlarda uyandırdığı korkuyla karışık saygı ve ayakta kalma telaşlan ile bu küçük şehrin insanları Orhan Kemal'in usta kaleminden bir insanlık komedyasına dönüşüyor.

Müfettişler Müfettişi Alıntıları - Sözleri

  • Kadın değil, Allah'ın belâsıydı.
  • Müslümanmış da, beş vakit namazındaymış da... Müslümanlık da bir kalkan. Hemen ardına gir, saklanıver.
  • Müslümanmış da, beş vakit namazındaymış da... Müslümanlık da bir kalkan. Hemen ardına gir, saklanıver.
  • Nedir bu müşteriye karşı saygısızlık? Nedir bu lâubalilik? Bir saattir hesap istiyorum, hâlâ hesap gelecek! Allahümme sâbirin!
  • Allah eşşeklerin yokluğunu vermesin. Eşşekler, enayiler olmasa benim gibi açıkgözler nasıl yaşar?
  • Yazıhane kirası, benim ev kirası, bakkal borcu... şerefsizim eve hangi sokaklardan gideceğimi şaşırdım gene!
  • Evet, kazanıyorum, kazanıyorum ama, kârın yarısı karı kancığa gidiyor.
  • Bana bak!" "— Ne o?" "— Cahil halkın önünde yemiyelim birbirimizi!" "— Yersek ne olur?" "— Ne mi olur?" "— Ne olur?" "— Ne olacak? Foyaların meydana dökülür!"
  • Hani söylemesi ayıp ama, kaza kader kurbanı oldu mu insan, başına gelenler pişmiş tavuğun bile başına gelmiyordu.
  • Allah sizin gibi büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin. Şerefsizim altın gibi, elmas gibi, pırlanta gibi lâflar. Lâkin... lâftan anlıyan nerde?
  • Ne kötüydü, ne kötüydü şu dünya, şu dünyanın kanunları, mahkemeleri, adaleti!
  • Pisti, pis! Duvarlar, peykeler, tavan, tozu ampul, beton döşeme, şarap bardağı... Herşey bulantı verici bir pislik içindeydi.
  • Ne telefonu?
  • Sen de akşamcısın hemşerim. Akşamcı akşamcının halinden anlamalı!
  • Bana itimat et, inan bana. Çok hoşuma gittin. Senin gibi bir genç kadını insan tepesinde taşır. Sen bir hârikasın!

Müfettişler Müfettişi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

MÜFETTİŞLER MÜFETTİŞİ (1965) / ORHAN KEMAL: Romanda bir gece Anadolu’nun ismi belirtilmeyen bir şehrine kerli ferli, boylu boslu, kilosu yerinde kodaman görünümlü, şık giyinimli bir adam gelir. Onu istasyondan şehir merkezine taşıyan arabacı yüzünden bu kişinin şehirde validen en düşük memuruna kadar herkesi denetlemeye gelmiş, denetim sonrası da tanzim edeceği raporu Ankara’daki yetkililere verecek olan bir yüksek müfettiş olduğu söylentisi şehre yayılır. Oysa Kudret Kurnaz, kendisine memur, müfettiş, tahsildar süsü vererek insanlardan ve özellikle işletmelerden aldığı sözde rüşvetlerle geçinen bir şebekenin en önemli elemanıdır. Şehirde sözümona bir müfettiş olduğu valiye kadar ulaşır. Şehre geldiği gece ortadan kaybolması valiyi telaşlandırır. Kudret hiçbir zaman müfettiş olduğunu söylemez fakat müfettiş olarak pek çok kişiyi dolandırır. Çok para kazanır. Şehirdeki varlığının valiye kadar ulaşması onu telaşlandırır. Bir an önce şehirden kaçıp yaşadığı şehir olan İstanbul’a gitmek ister. Yapılan istihbari çalışmalar ve soruşturma sonrası Kudret’in aslında bir sahtekâr, dolandırıcı olduğu anlaşılır. Olayları önleyemeyen vali görevden alınır. Kudret ise bir müddet sonra İstanbul’da iş üstündeyken yakayı ele verir, gözaltına alınıp mezkur şehre yollanır. Kudret’i yakalatan ise valilikten emekli olup, bacanağının otelinde idare müdürlüğü yapmaya başlayan validir. Romanda Kudret üzerinden Anadolu şehirlerine ve şehirlerin yöneticilerine çeşitli eleştiriler yöneltildiği görülür. Vali ve belediye başkanı başta olmak üzere pek çok memur eleştiri oklarından kurtulamaz. Onun dışında aile romanda işlenen temel temalardan birisidir. Çok keyif verici bir roman. Orhan Kemal özgün üslubunu burada da konuşturmuş. Bu kitaptan sonra Gogol'un "Cimri" kitabını da hararetle öneririm. Gülmekten kırılacaksınız. (ali doğan)

Kitabın konusu Gogol'un müfettiş kitabına oldukça yakın ancak Orhan Kemal'in kitabı tamamiyle bir üstadın kaleminden çıkmış olduğu hemen anlaşılıypr. Kitaıbn konusunu teferruatlı anlatmak istemiyorum zira okuyucunun özeelikle bu kitabı alıp okumasını ve okurken o heyecanı kendisinin keşfetmesini istiyorum.Ancak kısaca değinmek gerekirse konusuna; kitabın baş karakteri anadolunun bir iline müfettişmiş gibi gidiyor ve eksikli bulduğu otellerde,lokantalarda işletme sahiplerince kendisine verilen paralar karşılığı eksiklikleri görmezden geliyor ve geçimini bir tür bu şekilde idame ediyor ama en sonunda yakayı ele veriyor tabi. Çok sürükleyici olan bu kitap farklı bir bakış açısı kazanabiliyor kitap anlatıları ile. Keyifli okumalar. (Mustafa)

MÜFETTİŞLER MÜFETTİŞİ: Kudret Yanardağ. Orhan Kemal’in Müfettişler Müfettişi 1 ve Üçkağıtçı (Müfettişler Müfettişi 2) adlı iki kitaptan oluşan roman serisinin baş kahramanı. Bence bir isim ve bu isimle tasvir edilen cismin bu kadar uyduğu karakter azdır. Azdır çünkü adı gibi kerli ferlidir Kudret Yanardağ. Fiyakalıdır, afralı tafralıdır. İster kasabanın şarapçısı olsun, ister katip, ister en yükseğinden bürokrat. Oturuşuyla, kalkışıyla, üstü başı ve sarı rugan ayakkabılarıyla ve hepsinden evvel bakışlarıyla adamı oturduğu yere mıhlar cinstendir. Kudret Yanardağ’ın bütün sermayesi boyu bosu, eni boyu kalıbıdır belki ama bunun paraya tahvil edilmesi de başlı başına bir mesele, apayrı bir hünerdir. Bu öyle her babayiğidin harcı da değildir. Halefi Orhan Bomba da enine boyuna kalıplıdır mesela. Ama bir Kudret asla değildir. Çünkü Kudret’in Allah vergisi bir fiyakası, alımı çalımı, eh elbette oyunculuğu vardır. Hem muhatabını en zayıf noktasından yakalamıştır o. Şifreyi çözmüştür. Azametli kalıbında vücut bulan “güç”tür kilidi açan. Çünkü herkes bir düzen tutturmuştur ve bu düzende vardır herkesin irili ufaklı günahları. Ve maazallah müfettişler müfettişinin tepenize binmesi, düzeninizi yerle yeksan etmesi.. olur mu olur bir durumdur. Kudret kudretlidir, kurnazdır, hergeledir, yerine göre zalimdir ama bütün bunlara rağmen ona kızamazsınız. Anacığına olan aşkına, onunla hayalini kurduğu ama hiçbir zaman gerçekleşmeyecek mutlu mesut ve artık dürüst yaşayacağı küçük dünyasına, karısı ve çocuklarının gözündeki parya hallerine üzülecek; gizli gizli ondan yana taraf tuttuğunuzu farkedeceksiniz. Bu da Orhan Kemal’in romanı elinizden düşürmeyin diye kurguladığı muhteşem bir örgü muhtemelen. Zaten romandaki karakterler biraz da Yunus’un “bir ben vardır bende, benden içeri” ifadesindeki gibiler. Önce karakteri ağızlarından çıkanlarla, kafalarından geçenlerle tanıyor, tartıp biçip kafanızda bir yere yerleştiriyorsunuz. “İyi” ya da “kötü” gibi. Sonra Orhan Kemal arada bir yerlerde iki satır bilgi kırıntısı veriveriyor karakter hakkında ve kafanızdaki iyi de kötü de siyah beyaz kesin ayrımından çıkıyor. Her siyahın biraz beyaz her beyazın biraz siyah barındırdığını farkediyor, muhasebenizi yeni baştan yapıyorsunuz. Uçlardan ortalara gelmek biraz da böyle bir şey zaten. Grinin tonları aslında hayatımızdaki çok şey. Çünkü bir zaman sonra Kudret’in eli maşalı, bencil ve zalim karısı Şehvar’ın neden böyle olduğunu, hatta ona hak verecek kadar anlayabiliyorsunuz. Bu İdris, Deve, Nefise, İfakat Dürdane için de böyle. Ya da mesela romanın dinamosu arabacı Kel Mıstık’ın jurnalciliğine ya da ayaklı gazeteciliğine hak vermeseniz de, onu buna sevkeden eksikliği haniye anlayabiliyorunuz. Aslında hepimizde en çok olan ama en çok esirgediğimiz ve bizden en çok esirgenen şeyin eksikliğidir bu: ilaç niyetine de olsa az biraz sevgi ve az biraz ilgi. Son bir not 1: Kudret ikinci kitapta elindeki gücün çok daha büyük kapılar açabileceğini farkeder ve alır yürür. Kudret parlak ikbaline yürüyedursun, bu kitabın kıyısında köşesinde en az Kudret kadar kudretli gizli bir başka kahraman daha vardır. Kudret nasıl kurgu bir karakter ama aslında çok gerçekse, o tam aksidir. Çok gerçek gibidir ama esas kurgu karakter kendisidir. İdeale yakındır çünkü. O yüzden de ikinci kitabın sonlarına doğru belki yarım bilemediniz bir iki sayfada görünür ve kaybolur. Kudret’in vicdanı olur; akla geldikçe yüz buruşturulur ve hemencecik unutulmaya terkedilir. Son bir not 2: Orhan Kemal yalın Türkçesiyle ana kahramanını o kadar ete kemiğe büründürmüş ki, satırlar ilerledikçe kafanızda ister istemez bir Kudret Yanardağ figürü beliriyor. Benim kafamda da usta oyuncu Renan Bilek belirdi hemen. Kitap filme çekilse ya da bir kez daha sahneye konsa, müfettişler müfettişi beyefendinin hakkını en iyi verenlerden biri Renan Bilek olurdu kuşkusuz. (Mithat Bülent Özmen)

Kitabın Yazarı Orhan Kemal Kimdir?

15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmetle tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.

Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eserlerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.

Orhan Kemal Kitapları - Eserleri

  • Eskici ve Oğulları
  • Bereketli Topraklar Üzerinde
  • 72. Koğuş
  • Cemile
  • Murtaza
  • Ekmek Kavgası

  • Baba Evi
  • Hanımın Çiftliği
  • Avare Yıllar
  • Önce Ekmek
  • El Kızı
  • Tersine Dünya
  • Gurbet Kuşları

  • Baba Evi - Avare Yıllar
  • Evlerden Biri
  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl
  • Çamaşırcının Kızı - Küçücük
  • Kötü Yol
  • Devlet Kuşu

  • Kardeş Payı
  • Arkadaş Islıkları
  • Kaçak (Hanımın Çiftliği 3)
  • Bir Filiz Vardı
  • Kanlı Topraklar
  • Dünya Evi
  • Müfettişler Müfettişi

  • Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2)
  • Suçlu
  • Sokaklardan Bir Kız
  • Grev
  • Sarhoşlar
  • Yalancı Dünya
  • Küçücük

  • Sokakların Çocuğu
  • İnci'nin Maceraları
  • Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı
  • Yüz Karası
  • Serseri Milyoner - İki Damla Gözyaşı
  • İstanbul'dan Çizgiler
  • Yağmur Yüklü Bulutlar - Dünyada Harp Vardı

  • Elli Kuruş Çikolata
  • Kırmızı Küpeler / Babil Kulesi
  • Serseri Milyoner
  • Yazmak Doludizgin
  • Kenarın Dilberi
  • Elli Kuruş
  • Önemli Not!

  • Hanımın Çiftliği
  • Yağmur Yüklü Bulutlar
  • Senaryo Tekniği ve Senaryolar
  • Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı
  • Eskici Dükkanı
  • Bütün Oyunlar 1
  • Arslan Tomson

  • Bütün Oyunlar 2
  • Farecik - Uyku
  • Küçükler ve Büyükler
  • Arka Sokak
  • Aslan Tomson - Köpek Yavrusu
  • Kaybolan Romanlar
  • Hanımın Çiftliği

  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Boyacı
  • Önemli Not! - Orhan Kemal Soruyor
  • İstanbul İstanbul

Orhan Kemal Alıntıları - Sözleri

  • Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi, soyundu, vurdu kafayı.  Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün? Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu. (Kötü Yol)
  • Genç kadın gene çekmedi. (Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı)
  • Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? Muhsin usta gözlüğünü çıkardı, Camlarına hohladı, sildi, gözüne takarken: — Bitmeyecek, dedi. — Hiç mi? — Hiç. — Niyetin katip olmak mı yani? — Hayır. — Ya? — İnsan olmak! (Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1))
  • Bütün namuslu insanlar, hırslı insanlar, kursağında haram yutmıyan insanlar böyle efendi... (Eskici Dükkanı)
  • Gökteki ay kirli bulutların gerisinde yüzüyordu sanki. Şehir uykudaydı. Çok uzaklardan berrak gecenin derinliklerinden çalgı sesleri yüzerek geliyordu. Duymuyordu. (Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı)
  • Seni neden sevmiyor, istemiyorlar? (Senaryo Tekniği ve Senaryolar)

  • “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.” (Bereketli Topraklar Üzerinde)
  • Uzun uzun dikilmişti oracıkta. Evlerinin oluklu çinko duvarlarına dayalı sırtı, göğün derinliklerine kaçıp giden ayın ışıltısı, babasızlığın acısıyla yanan ufak yüreği. (Kaçak (Hanımın Çiftliği 3))
  • Dostunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, kadın bir parça aykırı geliyordu. (Sokaklardan Bir Kız)
  • "Ne anlayacak? Gezdiği Antep, yediği pekmez!" (72. Koğuş)
  • Yeni bir sigara yaktı. (Kaybolan Romanlar)
  • Yanımda sen olduktan sonra ben de yatabilirim mezarlıkta. (Sokakların Çocuğu)
  • ' Hapishane nasıl yer? ' ' Bırak. İnsanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirmek istersen at oraya. İşsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört duvar arasında can sıkıntısından birbirlerini yiyorlar. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. (Sokaklardan Bir Kız)

  • Bu dünyadan, bu dünyanın patlamaya hazır mayınlar gibi yaşayan, başıboş insanlarından korkuyorum... (...) İçimin derinliklerinde bir yerleri kemiren dert bu derttir... (Serseri Milyoner)
  • Çıldıracaktım, iş neredeydi? Kime gitsem de iş istesem, aldığım karşılık değişmiyordu: "Yok!" (Arkadaş Islıkları)
  • "Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?" (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her seyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlat maya yetmez. (Cemile)
  • Doğanlar hiç ölmese...İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi? Sanki yemiyorlar mı? (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Haysiyet, şeref, namus... Evet ama yenir miydi bunlar, içilir mi? (Küçücük)
  • Ne diye geleceklerdi? Kirli yüzleri alelade beyaz kağıtlarla gizlenmeye çalışılmış kerpiç duvarlarını, çatlak aynasını, şeker sandıklarının birleştirilmesinden meydana gelmiş karyolasını görmeye mi geleceklerdi? Yoksa, sakat bacağı tahta parçasıyla kabaca yamanmak istenmiş külüstür masasını mı? Allah göstermesindi! Onlar gelmek istese bile önler, yüz karası zannettiği fakirliğini onlara, o zengin kızlarına asla göstermek istemezdi. (Kenarın Dilberi)