Namus - Ömer Seyfettin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap

Namus kimin eseri? Namus kitabının yazarı kimdir? Namus konusu ve anafikri nedir? Namus kitabı ne anlatıyor? Namus PDF indirme linki var mı? Namus kitabının yazarı Ömer Seyfettin kimdir? İşte Namus kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi

Yazar: Ömer Seyfettin

Yayın Evi: Gendaş Kültür Sanat Yayıncılık

İSBN: 9789753083058

Sayfa Sayısı: 96

Namus Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Daha geceydi. Çobanyıldızı derinlerden dünya üzerindeki uyumuş sürülere bakan tek bir göz gibi parlıyor, koyu karanlıklara mavi bir ışık akıtıyordu. Hapishanenin ağır, demir kapısı acı bir küfür gürültüsü ile açıldı. Jandarmalar, elleri arkasına bağlanmış zayıf, cılız, ürkek bir adamı dışarı çıkardılar. Siyah arabanın dar kapısından sokmak için kollarından yukarı kaldırıyorlardı. Elleri bağlı adam sağındaki sakallı jandarmaya döndü:

— Nereye gidiyoruz be ağam? diye sordu.

— Bilmiyor musun?

— Bilmiyorum be...

— Deminden imam efendi sana ne dedi?

— "Lala, ala..." diye bir şeyler söyledi. Ben "Ne diyorsun?" dedim. "Benim dediğimi söyle!" dedi. Ben de onun dediğini anlamadan söyledim.

— Öyleyse çok iyi ettin! cevabını veren jandarma, mahkûmu arabanın içine tıktı. Kendi de yanına girdi. Dışarıda kalan genç jandarma üstlerinden kapıyı kilitledi. Mavi alacakaranlığın içinde kamçı sesi, atların nal tıkırtıları, demir tekerlek gürültüleri işitildi.

Penceresiz arabanın içi tıpkı bir kutu gibiydi. Köşesinde küçük bir fener, sarı, ziyasıyla cidarlardaki gölgeleri titretiyordu. Mahkûm susmuyordu.

Tüfeğini yanına dayayan sakallı jandarma, tabakasından bir cigara sarıyordu. Güldü:

— Yarım saat sonra ısınırsın! diye başını salladı.

Konuşmaya başladılar. Bozuk kaldırımların sarsıntısı ha bire sözlerini kesiyor, ikiye bölüyordu:

— Hamama mı gidiyoruz?

— Hamama ama senin bildiğin hamam değil...

— Nasıl?..

— Sabunu var, suyu yok...

— Benim abdestim var be ağam, niye beni hamama götürüyorsunuz?

— Abdestini bozdurmak için!

Mahkûm, jandarmanın alayından bir şey anlamıyordu. Sustu. O susunca, jandarma sormaya başladı:

— Ulan senin kabahatin neydi?

Mahkûm, yarasına dokunulmuş bir adam gibi haykırdı:

— Namus, bre ağam, namus, namus, namus!

Yerinden kalkıyor, çırpınıyordu. Bu namus heyecanı jandarmanın canını sıktı:

— Ulan, Çingene'de namus olur mu? dedi.

— Neye olmasın ağam, Çingene insan değil mi?

— Karını başkasıyla mı yakaladın?

— Hayır.

— Kızını mı yakaladın?

— Hayır.

— Öyleyse niçin "namus, namus" diye bağırıp yırtınırsın. Ne oldu ki bakayım?..

Mahkûm Çingene, felaketini hatırladı. Sarardı. Dudakları titriyordu. Hikâyesini anlattı:

— Bir akşam dereye, yıkanmaya gitmiştim. Biraz geç kaldım. Çergeye döndüm. Ah namus, bre namus!..Bir de ne göreyim?..

— Ne gördün?

— Ah namus bre! Namus ağam.

— Söyle canım, her vakit gördüğün bir şey olacak!

— Hayır.

— Ya ne gördün?..

— Karım, kız kardeşim, anam,halam, küçük kızlarım, yengem taplanmışlar. Bir şeye bakıyorlar, hem gülüyorlar.

Jandarma bunu pek merak etti. Cigarasını ağzından çekti:

— Neye bakıyorlardı?

Çingene tekrar "namus bre, namus" diye kafasını arabanın cidarına çarptı:

— Bizim çomara Hasan'ın sarı erkek köpeği yapışmış. İçeri almışlar, seyrediyorlardı.

Jandarma gülmekten katılıyordu:

— Ey, sonra?..

— Birdenbire hiddetlendim. "Sizin hiç utanmanız, arlanmanız yok mu?" dedim. Elime çotranın yanındaki bir balta geçti...

— Ey?..

— Hepsinin kafasına ayrı ayrı indirdim. Çomarı da ikiye böldüm. Hiçbiri kaçamadı. Hepsini geberttim. !!!!

Jandarmanın cigarası parmaklarından düşmüştü. Çingene "namus bire, namus!" diye dövünüyor, araba daha ziyade sarsılıyor, daha ziyade takırdıyordu. Jandarma, karşısındaki sıska, kirli suratlı, pis herife bakarak yüreğinin çarptığını duyuyor, gayr-i ihtiyarî memleketinde Hıdırellez günleri yaptıkları eşek bayramını hatırlıyor, kendi namussuzluğuna şükrediyordu. Evet, bu Çingene gibi içlerinde bir iki namuslu adam olsaydı, bütün kasaba halkını, Hıdırellez günü yaylada kılıçtan geçirmek icap edecekti.

Araba, katilin dokuz insanı baltayla kestiği yerde durdu. Burası bir şose kenarıydı. Küçük kapının kilidini açtılar. Önde elleri bağlı Çingene, arkadan sakallı jandarma indi. Müddeiumumi[1], komiser, hâkim filan hepsi daha evvel gelmişlerdi. Arabalar bir katar gibi birbiri arkasına dizilmiş, yol boyunda duruyordu. Ortalık tamamıyla ağarmış, çobanyıldızı sönmüştü. Komiserle gelen jandarmalar, bir iskemleye binmişler, gülüşerek darağacının ipini sabunluyorlardı. Çingene, bu manzarayı görür görmez, gölgesinden ürkmüş bir Arap atı gibi şahlandı:

— Ay, beni asacak mısınız? diye haykırdı.

Kimse cevap vermedi. Herkes önüne bakıyordu. Komiser, elindeki yaftayı katilin boynuna geçirmek için ilerledi. Namus uğrunda şehit olacak bu bîçareye karşı herkesin kalbinde sanki gizli bir muhabbet, gizli bir hürmet vardı! Hele beyaz sakallı hâkimin gözlerinden şıpır şıpır yaşlar damlıyordu. O, kırk senelik memuriyeti esnasında bu verdiği hüküm kadar ağır hiçbir vicdan azabı duymamıştı. Evet, Çingene, mingene... Fakat ne büyük bir namus telakki[2]siydi! Evet, ne büyük bir namus taassubu!.. Ama kanun... İşte o affetmiyordu. Ah, yoksa bizde ``jüri´´ usulü olsaydı, hemen bu dokuz canı birden alan Azrail'den müthiş katili beraat ettirecekti. Gayr-i ihtiyarî komiserin önüne geçti. Acaba bu kadar yüksek bir namus niyetiyle yaşayan bir insanın ölmezden bir dakika evvelki son arzusu ne olabilirdi?..

— Biraz dur! dedi.

Şaşırmış Çingene'ye hıçkıra hıçkıra yaklaştı. Dizleri, elleri, dudakları titriyordu.

— Allah kusurunu affetsin! diye söze başladı. Ben senin haklı olduğunu biliyorum. Ama ne yapalım? Başımız şeriata, kanuna bağlı! Dünyada son arzun ne? Bana söyle. Ne olsa yapacağım oğlum!

Çingene, hâlâ sabunlanan ipe baktı. Sonra gözü yaşlı ihtiyar hâkime döndü:

— Ne arzum olacak? Ne olsa sizin gibi namertler yapmazlar, dedi.

Hâkim elini kaldırdı:

— Vallahi, billahi, ne istersen yapacağım! Canımı istersen vereceğim! Söyle oğlum.

— Söylemem, yapmazsın.

— Yaparım.

— Yapmazsın. Hepiniz yalancısınız. İnsanı aldatırsınız!..

— Aldatmam. Yaparım diyorum, evladım.

— Yapmazsın hâkim efendi. İşte bütün buradakiler şahit olsun, yapmazsın!..

Hâkim, kendine bakan memurlara, polislere, jandarmalara bir göz gezdirdi. Vaadini katiyetle tekrarladı:

— Bunlar şahit olsun, Allah şahit olsun, yapacağım!..

Ağzında zaptettiği hıçkırıklardan boğulacakmış gibi başını göğe kaldırıyordu. Doğru söylediği sesin azametinden, tavrının heybetinden, heyecanının ulviyetinden belliydi. Çingene biraz ferahlar gibi oldu. Gözleri parladı. Yutkundu. Heyet baştan aşağı kulak kesilmişti. Yaklaşan siyah ölümün soğukluğu hepsini sanki dondurmuş, taş kesmişti. Çingene öksürdü:

— Pekâlâ, hâkim efendi, dedi, senden istediğim şu: Hüsmen'in sarı köpeğini buldur, gözlerinin önünde iğdiş yaptır. Herkesin ırzı, namusu kurtulsun.

Hâkim, şaşkın şaşkın yüzüne bakarken, mahkûm susmuyor: "Namus, bre namus!.. Yaptırmazsan ahrette iki elim yakanda kalsın!" diye jandarmaların kolları arasında çırpınıyordu.

Namus Alıntıları - Sözleri

  • -Kız niçin içeri girmiyorsun? -Hiç... -Haydi gir içeri diyorum. -Giremem ki... -Niçin? -... -Söye niçin, diyorum -Kirliyim... -Hay Allah müstahakkını versin!

Namus İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Adınndan da anlaşıldığı gibi "Namus" kavramı üzerine yazılmış kısa bir öykü ancak, kendi zamanımız ile ve öz eleştiri yapıp kendi nefislerimiz ile kıyasladığımızda Namus kavramının önemi veya zamanla uğradığı evrimleşmeyi düşünebilmek adına çocuklara okutulmaması gereken trajik bir öykü olmuş . (Muharrem Kenger)

Namus PDF indirme linki var mı?

Ömer Seyfettin - Namus kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Namus PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ömer Seyfettin Kimdir?

Ömer Seyfettin (d. 11 Mart 1884 Gönen Balıkesir, – ö. 6 Mart 1920 İstanbul), Türk edebiyatının önde gelen hikâye yazarlarındandır. Asker, şair ve güçlü bir edebi yeteneği olan bir öğretmendir. Türk kısa hikâyeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularındandır. Türkçede sadeleşmenin savunucusudur. Kısa ömrüne pek çok sayıda eser sığdırmıştır. 1884 yılında Gönende (Balıkesir) doğdu. Yüzbaşı Ömer Şevki Beyle, Fatma Hanımın ikisi küçük yaşlarda ölen dört çocuğundan birisidir. Öğrenimine Gönende bir mahalle mektebinde başladı. Ömer Şevki Beyin görevinin nakli dolayısıyla Gönenden ayrılan aile İnebolu ve Ayancık'tan sonra İstanbul'a geldi. Ömer Seyfettin, önce Mekteb-i Osmanîye, 1893 ders yılı başında da Askerî Baytar Rüştiyesine kaydedildi. Bu okulu 1896'da tamamlayarak Edirne Askerî İdadîsine devam etti. 1900'de İdadî'yi bitirerek İstanbul'a döndü. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye başladı. 1903 yılında Makedonya'da çıkan karışıklık üzerine "Sınıf-ı müstacele" denilen bir hakla imtihansız mezun oldu. Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordunun İzmir Redif Tümenine bağlı Kuşadası Redif Taburuna tayin edildi. 1906'da İzmir Jandarma Okuluna öğretmen olarak atandı. Bu, Ömer Seyfettin için önemlidir; zira bu vesileyle İzmir'deki fikrî ve edebî faaliyetleri takip edecek ve bunlar içerisinde yer alan gençlerle tanışacaktır. Nitekim batı kültürünü tanıyan Baha Tevfik'ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvik gördü; Necip Türkçüden ise sade Türkçe ve millî bir dille yapılan millî edebiyat konusunda önemli fikirler aldı. Ömer Seyfettin Ocak 1909'da Selanik Üçüncü Orduda görevlendirildi. Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncunun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemlere çevrildikten sonra 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı. Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşının başlaması üzerine dağılmak zorunda kaldı. Ömer Seyfettin yeniden orduya çağrıldı, Yanya Kuşatmasında esir düştü. Nafliyon'da geçen 1 yıllık esareti sırasında sürekli okumuştu. "Mehdi", "Hürriyet Bayrakları" gibi hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hikâyeleri Türk Yurdunda yayımlandı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazandı. Ömer Seyfettin 1913'te esareti bitince İstanbul'a döndü. 23 Ocak 1913'te Enver Paşanın organize ettiği Babıali Baskınına katıldı. Daha sonra askerlikten ayrıldı, yazarlık ve öğretmenlikle hayatını kazanmaya başladı. Türk Sözü dergisinin başyazarlığına getirildi ve burada Türkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılar yazdı. 1914 yılında Kabataş Sultanisinde öğretmenlik görevine başladı ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü. 1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Beyin kızı Calibe Hanımla evlenmiştir. Bu evlilik Güner isimli bir kız çocuğuna rağmen bozulunca tekrar yalnızlığına döndü. 1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikâyecilik dönemini içine alır. Bu dönemde 10 kitap dolduran 125 hikâye yazdı. Hikâye ve makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayımlandı. Bir yandan öğretmenlik yapmayı sürdürdü. Hastalığı 25 Şubat 1920'de artınca yazar, 4 Martta hastahaneye kaldırıldı. 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığına defnedilir. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Mezarlığına nakledildi. En yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem, onun hayatını ve mizacını anlatan, en kuvvetli hikâyelerini içeren Ömer Seyfettin ve Hayatı adlı bir kitap yazdı ve bu kitap 1935 yılında yayımlandı. Kısa bir süre sonra da bütün hikâyeleri bir kitap serisi halinde basılmıştır ve bu hikâyeler günümüzde de okunmaktadır.

Ömer Seyfettin Kitapları - Eserleri

  • Kaşağı
  • Falaka
  • Yalnız Efe
  • Yüksek Ökçeler
  • Pembe İncili Kaftan
  • Diyet
  • Ömer Seyfettin'den Seçme Hikayeler
  • Perili Köşk
  • Forsa
  • Bomba
  • Başını Vermeyen Şehit
  • Efruz Bey
  • Ant
  • Üç Nasihat
  • Topuz
  • Beyaz Lale
  • Bahar ve Kelebekler
  • Ferman
  • Primo Türk Çocuğu
  • İlk Namaz
  • Gizli Mabed
  • Kütük
  • Yüz Akı
  • İlk Düşen Ak
  • Bütün Hikayeleri
  • Bir Çocuk Aleko
  • Balkan Harbi Hatıraları
  • Kızılelma Neresi
  • Teke Tek
  • Bütün Hikayeleri 1
  • Harem
  • Seçme Hikayeler 1
  • Seçme Hikayeler 2
  • Türkçe Reçete
  • Namus
  • Bir Ermeni Gencin Hatıra Defteri
  • Vire
  • Gökkuşağı
  • İlk Cinayet
  • Asilzadeler
  • Ashab-ı Kehfimiz
  • Hikâyeler 1
  • Bütün Hikayeleri 2
  • Dama Taşları
  • Ömer Seyfettin-Tüm Hikayelerden Seçmeler - 1. Cilt
  • Herkesin İçtiği Su
  • Büyücü
  • Perili Köşk ve Seçme Hikayeler
  • Hikâyeler 2
  • Turan Masalları
  • Ömer Seyfettin Hikayeleri
  • Bütün Eserleri 8
  • Bütün Hikayeleri 5
  • Bütün Hikayeleri 6
  • Bütün Hikayeleri 4
  • Bütün Hikayeleri 3
  • Bütün Hikayeleri 9
  • Ömer Seyfettin'den Öyküler 4
  • Hikayeler 3
  • Bütün Hikayeleri 10
  • Bütün Hikayeleri 8
  • Mermer Tezgah
  • Ömer Seyfettin - Tüm Hikayelerden Seçmeler - 2. Cilt
  • Yarınki Turan Devleti
  • Hikayeler 4
  • Sivrisinek
  • Bütün Hikayeleri 7
  • Kaşağı
  • Bütün Eserleri 3
  • Turan Devleti
  • Velinimet
  • Kurbağa Duası
  • Çanakkale'den Sonra
  • Mahçupluk İmtihanı
  • Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür
  • Kesik Bıyık
  • Kıskançlık
  • Aşk Dalgası
  • Çakmak
  • En Güzel Hikayeler 1
  • Cesaret
  • Ömer Seyfettin' den Seçme Öyküler
  • Keramet
  • Bütün Eserleri 13
  • Niçin Zengin Olmamış
  • Aşk Dalgası - Bahar ve Kelebekler - İlk Düşen Ak
  • Eski Kahramanlar
  • Nâdan
  • Ömer Seyfettin Hikayeler
  • Külah
  • Kurumuş Ağaçlar
  • Bütün Eserleri 10
  • Teselli
  • Müjde
  • Nokta
  • Kaç Yerinden
  • Ömer Seyfettin Seçmeler
  • Ömer Seyfettin Bütün Hikayeleri 1
  • Türklük Ülküsü
  • Seçme Hikayeler (5 Kitap Takım)
  • Bütün Eserleri 7
  • Bütün Eserleri 5
  • Bütün Eserleri 11
  • Tos
  • Ömer Seyfettin-En Sevilen Öyküler
  • Yemin
  • Osmanlıca Hikâyeler
  • Miras
  • Rüşvet
  • Perili Köşk - Kıskançlık - Tos
  • Lokanta Esrarı
  • Bütün Eserleri 2
  • Hürriyet Bayrakları
  • Türbe
  • Ömer Seyfettin Klasikleri - Eski Defterler
  • Zeytin Ekmek
  • Hürriyet Bayrakları
  • Çocukluk Hatıraları
  • En Güzel Hikayeler
  • Kaşağı ve Seçme Hikayeler
  • Memlekete Mektup
  • Ömer Seyfettin'den Öyküler 1
  • Bütün Eserleri 12
  • Hafif Bir Seda
  • Düşünme Zamanı
  • Bütün Eserleri 16
  • Aşk ve Ayak Parmakları
  • Açık Hava Mektebi
  • Nasıl Kurtarmış
  • Ömer Seyfettin Bütün Nesirleri
  • Uçurumun Kenarında
  • Ömer Seyfettin'in Kaleminden 1
  • Gayet Büyük Bir Adam
  • Dünden Bugüne 1
  • Şair Ömer Seyfettin
  • Bütün Eserleri 4
  • Vasiyetname
  • Bütün Eserleri 17
  • Bütün Eserleri 4
  • Bütün Eserleri 14
  • Bütün Eserleri 6
  • Bütün Eserleri 15
  • Turan
  • Uzun Ömer
  • Rütbe
  • Ömer Seyfettin'in Kaleminden 4
  • Ömer Seyfettin'den Öyküler 5
  • Dünden Bugüne 3
  • Dünden Bugüne 2
  • Türk Ülküsü
  • Harem
  • Ömer Seyfettin'in Kaleminden 3
  • Hikayelerden Seçmeler
  • Selected Stories of Omer Seyfettin - Seçme Hikayeler
  • Hikayeler 1
  • Bütün Eserleri
  • Acaba Ne İdi
  • Hikayeler
  • Çocuk Yüreklerde Seçme Öyküler
  • Seçme Hikayeler - 2
  • Ömer Seyfettin’in Kaleminden 2
  • Hürriyet Gecesi
  • Makaleler
  • Ömer Seyfettin'den Seçme Hikayeler
  • En Güzel Hikayeler - Birinci Kitap
  • Bilgi Bucağında
  • Ömer Seyfettin’den Öyküler 2
  • Ömer Seyfettin'den Öyküler 3
  • Dalga / Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür
  • En Güzel Hikayeler - İkinci Kitap
  • Olup Bitenler Toplumsal Yazılar
  • Yalnız Efe ve Seçme Hikâyeler
  • İyi Fotoğrafçı
  • Genç Kızlar İçin Altı Derste Tabiî Yazmak Sanatı
  • Ömer Seyfettin Hikayelerinden Seçmeler
  • Efruz Bey
  • Ömer Seyfettin’den Hikayeler
  • Salahaddin Eyyubi ve Bilgin
  • Ömer Seyfettin Kitaplığı
  • SEÇME HİKAYELER
  • Ömer Seyfettin - Bütün Eserleri

Ömer Seyfettin Alıntıları - Sözleri

  • "— Ona sor ki, " Henüz bir kere patlamayan bir toptan korkarak hemen teslim oluvermek mi mertliktir?" (Seçme Hikayeler (5 Kitap Takım))
  • Akıl olmazsa para hiçbir işe yaramazdı. (Üç Nasihat)
  • Bir milletin, milliyetini inkâr etmesi intihar demektir. (Türk Ülküsü)
  • Gene insanlar kötüler elinde esir olacak, çalışmanın erdemini birçok adamlar inkar edecek. (Bomba)
  • "Şehit olursam bunu üzerime örtün. Vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir?" (Turan Masalları)
  • İnsafın dünyada yalnız adı kalmış. (Bütün Hikayeleri 5)
  • Azizim, hemen bir ideal edininiz. Yoksa ... Yoksa doktor sizi kurtaramaz. (İlk Düşen Ak)
  • Akıl, insanın külahında bir çividir. Yumruk yemeden kafasının içine girmez... (Bütün Hikayeleri 7)
  • Saatlerce Mıstık'ın hatırasıyla, bu muazzez ve necip matemin eskiyip unutuldukça daha ziyade kıymeti artan tatlı ve mahzun acısıyla mütelezziz olurum... (Ömer Seyfettin Bütün Hikayeleri 1)
  • Fakat mutluluklar rüyadan başka bir şey midir? (Ömer Seyfettin Seçmeler)
  • Türkistan Türkleri bizimle münasebete başlayınca Çin ve Rus hükümetinin memurları pek çabuk kaçacaklar ve ayyıldızları al bayrağımız büyük TURAN’ın bütün kıt’alarında dalgalanacak... (Turan Devleti)
  • Muhabereyi uzatan sebep hep yanlış bir hesaptır. (Velinimet)
  • “Medeniyetler beyinlerin ufuklarını büyütmüştü.” (Selected Stories of Omer Seyfettin - Seçme Hikayeler)
  • "Senin fikrin sana, benim fikrim bana..." (Hikayeler 3)
  • Acem sairinin dediği gibi:" Başkasına ait sırmalı kaftanı gitmekten ise kendi malım olan eski hırkayı tercih ederim." (Mahçupluk İmtihanı)
  • Tekrar sordum. -Söyle bana, şimdi geçmişin coşkunluğu var mı? -Şu anda coşkunluk değil, ateş var, ateş,dedi. -Ben görmüyorum. -Çünkü hayalcisin. Gerçeği gözün görmez. Geçmişteki ok, bugün makineli tüfektir. Geçmişteki kulübe, bugün muhteşem bir binadır. Geçmişteki sal bugün dretnottur. Geçmişteki masalcının bir kutuya binip memleketten memlekete uçmak hülyası, bugün bir gerçektir. İşte uçaklar, işte balonlar. -Fakat ahlaki faziletler? -Onlar da, dedi. Onlar da asırlar içinde, olgunlaşma yollarından geçerek sizin dar hayalinize sığmayacak derecede olgunlaşmış. Geçmişin yüceliği, şimdiki zamanın büyüklüğü karşısında mutlaka böyle çocuk oyuncağı gibi kalır. (Kaç Yerinden)
  • Cabi Efendi bu arsız halleri görmemek için gözlerini kapadı, o kadar sıkıldı ki "Allah'ım , kulaklara da niçin birer kapak yapmadın?" (Gizli Mabed)
  • “Milletlerin hayatına gelince… Mesela Türklük… Dünya durduğu müddetçe Türklük yaşayabilirdi. Asıl önemli olan bu milli hayatın, gelenekleriyle, mukaddesatıyla, adetleriyle, şanlarıyla, şöhretleriyle, kısaca tarihi ile yaşamasıydı. Yoksa bir insan yetmiş yıl tembel, esir ve rezil bir hayat yaşamakla övünemezdi. Büyük bir millete, şanlı bir kavme, büyük bir vatana mensup olmak ve onun yolunda ölmek… Övünülecek şey buydu…” (Bütün Eserleri 3)
  • Gözle kulak onca birer yalan kovuğuydu. Yalanlar bize bu dört kapıdan girerdi. Fakat el... fakat lamise, hiç dolma yutmazdı. Bütün hurafeler, batıl itikatlar dimağımıza hücum için gözle kulağa koşardı. (Türkçe Reçete)
  • Korkma, sen Türksün! Türkler hiçbir vakit, hiçbir yerde, hiçbir şeyden korkmazlar! (Seçme Hikayeler 2)