Nar Çiçekleri - Mehmed Uzun Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nar Çiçekleri kimin eseri? Nar Çiçekleri kitabının yazarı kimdir? Nar Çiçekleri konusu ve anafikri nedir? Nar Çiçekleri kitabı ne anlatıyor? Nar Çiçekleri kitabının yazarı Mehmed Uzun kimdir? İşte Nar Çiçekleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Mehmed Uzun
Yayın Evi: İthaki Yayınları
İSBN: 9789752732339
Sayfa Sayısı: 167
Nar Çiçekleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Nar Çiçekleri", Mehmed Uzunun Türkçe yazdığı, hayatımıza değen dokuz denemeden oluşuyor. Çokkültürlülüğün, azınlık ve öteki olma sorununun, sürgün ve aydın olmanın onulmaz ağırlığının merkezde olduğu bu denemeler, şiddetin ve reddetmenin çözüm olamayacağını, ancak anlayarak, empati kurarak bir arada yaşanabileceğini savunuyor.
Kırık bir hüznün egemen olduğu bu denemeler, aynı zamanda arada kalanların dünyasına içerden bir bakış.
Nar Çiçekleri Alıntıları - Sözleri
- Şiddet, karanlık yüreklerin egemen olduğu kör bir kuyudur.
- Sürgün bir mezarlıktır.
- "Xwîn bi xwînê nayê şuştin." (Kan kanla yıkanmaz.) Kan, ancak adalet duygusu, insani ve vicdani yaklaşımla yıkanabilir, temizlenebilir. Adalet anlayışının, insani ve vicdani duyguların kaynağı da edebiyattır.
- Sanki dünya,dünya değil bir ölüm tarlası, ölüm üreten, ölüm saçan bir makine.
- Kan, ancak adalet duygusu, insani ve vicdani yaklaşımla yıkanabilir, temizlenebilir . . . Adalet anlayışının insani ve vicdani duyguların kaynağı da edebiyattır . . . Edebiyat, insanların birbirlerini daha iyi anlamalarının yolu, kültürlerin birlikteliğinin vazgeçilmez köprüsüdür . . .
- Ey geçmişinden, deneyimlerinden hiçbir ders çıkarmayan, hemencik çılgınlığın ve şiddetin cazibesine kapılan, "hep ben, hep biz" diyen unutkan insanoğlu . . .
- Güneşli bir gündü, tanklara, askeri zırhlı araçlara inat, ortalık yeşermeye başlamıştı.
- ... Gördüğümüz nedir? Et kafalı askeri diktatörler, askeri diktatörlere taş çıkartan sivil ırkçılar ve bağnazlar, dini bağnazlığı bayrak edinmiş mollalar, dini ve kitabı sadece para olan, durmadan yüzümüze gülümseyerek yalan söyleyen politikacılar, bizi kurtarmak iddiasında olup, saf ideallerimizi ve duygularımızı sömürerek, bizi bağnaz bir savunucu, kör bir propagandist haline getirmek isteyen eğilimler... Ve yasaklar, bitip tükenmez yasaklar. Ve kan, kin, nefret, önyargı, göç, gözyaşı. Ve son karanlık; ölüm..
- "Gece ağır, hüzün derin, yara amansızdır."
- Bazen bir yıldız, bir bilinmeyene doğru, sessizce kayar.
- Ve zamanla ,yitirdiklerimize ilişkin ,şu duygu egemen hale gelir ;kendileri artık yitip gitmiştir ,bir tek ,yüreğimiz ve ruhumuzda onların kıpırdayan gölgeleri ,silikleşen sesleri ve belirsiz renkleri kalmıştır .
- "Gece ağır, hüzün derin, yara amansızdır."
- Belki de çok anlamsız görülebilecek şu soruyu Türkiyelilere ve özellikle Türkiye'yi yönetenlere sormak gerekli; Türkiye, Türkiye'deki insanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, gülünç resmi tezlerin dışında, Kürt dili, kültürü, edebiyatı, ulusal değerleri, sanatı ve müziğiyle ilgili ne biliyor? Neredeyse hiçbir şey. Bugün Türkiye'deki Kürt imajı, sadece bir avuç kara bıyık, kara bir çarşaf, sadece "lê lê" ve "lo lo" su Kürtçe olan ne olduğu belirsiz çirkin bir müzik, yavan filmlerde görülen bir salak ve kızgın bir tüfeğe indirgenmiştir. Kürt olduğum için demiyorum ama bu büyük bir haksızlıktır. Kürt toplumu gelişme olanakları bulamamıştır. Ancak Kürtlerin ülkesi, tarihi olarak, bir kültürler ve medeniyetler durağıdır. Kürtçe Türkiye'yi de çok zenginleştirebilecek zengin bir mirasa sahiptirler. Burada bu mirasın öğelerine ilişkin geniş bir panorama çizmek olanaksız. Fakat müsaadenizle, şu kadarını söyleyeyim ; Kürtlerin çok eski ve zengin bir dilleri, 11. yüzyıldan bugüne gelen bir yazılı edebiyatları, Ortadoğunun en zenginlerinden sayılan bir sözlü edebiyat gelenekleri, renkli bir sanat yaşamları, duygu yüklü gelenek ve görenekleriyle vardır. Kürt klasik edebiyatı Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Ahmedê Xanî, Hacî Qadirê Koyî gibi büyük şairler çıkarmıştır. Kürt düşünsel ve dinsel yaşamı Selahaddînî Eyyûbî, Şeref Han, Mewlewî, Mewlana Halid gibi düşünürleri insanlığa armağan etmiştir. İlk Osmanlı yazılı tarihi olarak kabul edilen "Heyşt Bihuşt" ün İdrisê Bîdlîsî tarafından yapıldığını, Cizîra Boran Emirliği'nin merkezi olan Cizîre'nin Ortadoğu'nun önemli kültür merkezlerinden olduğunu, Şeref Han'ın torunu, Bitlîs miri Abdal Han'ın çok zengin bir kütüphaneye sahip olduğunu ve çeşitli konularda 76 kitap yazdığını unutmayalım. Kürtler bunların torunlarıdır ve bu köklü tarih ve kültürden gelmektedirler. Bugün de Kürtlerin ilginç canlı ve tüm olanaksızlıklara rağmen üretken sayılabilecek modern bir kültürel, edebi, sanatsal yaşamı vardır. Ne yazık ki tüm bunlar Türkiye'de bilinmiyor ve bilinmesine de müsaade edilmiyor.
- "Kızaran nara benzersin, dalın tepesinde, En yüksek dalında unutulmuş bir ağacın. Hayır ! unutulmuş değil, yetişilememiş."
Nar Çiçekleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bu kitapla bir insanı daha tanımış oldum. 12 Mart döneminde fikir suçlusu olarak tutuklanıp cezaevine konan, 24 yaşında yasaklar, sınırlandırmalar, baskılar sonucunda yurdundan ayrılıp yabancı bir ülkede yıllarca sürgün yaşamak zorunda kalan Mehmed Uzun'u. Çokkültürlülük üzerine yazmış olduğu deneme yazılarında yaşamından izler var, yoğun hüzünle dolu. Bu yazılardan ilki kitaba ismini de veren Nar Çiçekleri… Nar çiçekleri, nar ağaçları yazarın çocukluğu. Okul dönüşü dedesinden okula gitmesinde büyük payı olan şekerlerini aldıktan sonra bahçeye çıkarak nar ağaçlarını, tomurcuklarını, yapraklarını, çiçeklerinin yeşilden kırmızıya dönüşmesini izlemenin ve dışarda yatılan sıcak yaz akşamlarının sabahında hemen yanı başında nar ağaçlarıyla uyanmanın mutluluğu. Aynı zamanda büyükçe bir nar ağacının altında Ermeni arkadaşı Mıgo, annesi Meyre, babası Ape Vardo’yla yaptıkları piknik sonrasında kılıç artığı Ape Vardo’nun başını ellerinin arasına alarak sessizce ağlamasının verdiği anlamlandıramadığı, nedenini soramadığı hüzün. Nar çiçekleri; ırkçı, bağnaz, hoşgörüsüz iktidarların uyguladığı katliamlar, sürgünler, acılar, dışlanmışlıklar, insanlara konan sınırlar, kendi kültürleriyle bağlarının koparılması. Mehmed Uzun’un ninesi de çocukluğunda ona anlattığı hikayelerle kendisinde iz bırakmış. Zazaca sözcüklerin götürdüğü hayal dünyasında gezdiği yerlerin Kürtler’in sürgün yerleri olduğunu sonra öğreniyor. 1977 yılında gitmek zorunda kaldığı İsveç’te uzun süre kendisi de sürgün olarak yaşar. Sürgün insanların yaşadığı süreci yaşar. Anayurdunu, dilini, benliğini, kimliğini yitirip yabancı, göçmen olur. Hep yanında olan insanların manevi desteğini, sözlerini, sevgisini yitirir. Bunun yanında kazandıkları da vardır her şeye rağmen. Yeni bir dil, yeni insanlar, farklı bir kültür. Öncelikle kendi anadili Kürtçe’yi geliştirir, Kürtçe romanlar yazar, Kürt Edebiyatı’na yönelik çalışmalar yapar. Sürgün hayatını, farklı kültürlerin, renklerin oluşturduğu yaratıcı bir kaynağa dönüştürür. Bu deneme yazılarında yazar çeşitli dönemlerde yaşamış, sürgün yazar ve şairlere dair yazdıkları da ilgi çekici. Son kısımlarda da öldürülen Musa Anter’e yazdığı masalımsı ağıt ve Yaşar Kemal’in aldığı bir ödül töreninde yaptığı Yaşar Kemal’in edebi kişiliğini, toplumsal gerçeklere ilişkin verdiği mücadeleyi anlatan konuşma metni var. İnsanların yaşadığı yerlerden koparılmalarının acılarını, geride bıraktıklarını mübadeleyi anlatan romanlarda, roman karakterleri aracılığıyla öğrenip duyumsamıştım. Nar çiçeklerinde bu acıyı bizzat yaşamış olan yazar Mehmed Uzun’un yazdıklarından okumak oldukça sarsıcıydı. Irkçılığın, bağnazlığın, yok saymanın, aşağılama ve dışlanmanın kendinde ve diğer insanlar üzerinde yarattığı etkileri yazılarında o kadar iyi ifade etmiş ki, çokça hüzün yüreğinize çöküyor. İnsanların tarih boyunca kini, nefret, maddi, manevi çıkarları için yaptığı zulümler karşısında beynimize kazınmış olan “evet ama …” diye başlayan önyargılar etkisini yitiriyor. Her “evet ama …. “ dediğimizde kaybeden biz, kaybeden insan. “Sürgün bir ayrılıktır, bir hüzündür. İnsani olmayan, ağır bir cezadır Yaşanmış, çok iyi bilinen uzun bir zaman kesitini, daha doğrusu bir yaşamı geride bırakmaktır. İstemeyerek, zorlanarak…” s. 65 “en çok özlediğim şeylerden biri nedir, bilir misin?” diye sordu. Uzun süren bir sessizlikten sonra yine konuştu: “Bal arılarını, bal arılarının vızıltılarını, seslerini… Nar bahçelerine gittiğimiz o günlerde en çok kızdığım şey nar çiçeklerinin, narların tepesinde durmadan vızıldayan o küçük arılardı. O vızıltılar uyumamı engellerdi. Sinirlenirdim. Şu işe bak ki şimdi de özlüyorum. Yıllar önce Diyarbakır’dan, Dicle kıyılarının o kırmızı toprakları içinde nar ağaçları getirttik. Belki onları diker, onlar da büyür, çiçek açar ve o vızıltıları yine duyarım diye. Ama olmadı.” s. 54 (mısra)
Değerli bir arkadaşımın önerisiyle tanıştım Kürt edebiyatının cesur yürekli kibar yazarı Mehmet Uzun'la. 12 Mart 1971 yılından sonra "özgürlük avı" dönemlerinde fikir suçlusu olarak tutuklanmış, Diyarbakır, Mamak cezaevlerinde yatmış, yirmi dört yaşında İsveç'te mülteci olarak yaşamaya başlamış, daha sonra Paris ve Londra'da kalmış ve kürt edebiyatını geliştirmiştir. Beş roman ve bir çok deneme yazmış, çağdaş, dünyaca tanınmış kürt aydınıdır Mehmed Uzun. Saygıyla anıyorum. "Kaybolmuş bir kentin eskicisi gibidir yazar." Ne kadar acıdır doğduğun topraklarda özgürce dilini konuşamamak, kimliğini, kültürünü özgürce ifade edememek ve cezalandırılmak. Bu konuyla alakalı arkadaşımla yaptığım sohbette "Sizi anlıyorum." demiştim. Bana "Yaşamadan anlayamazsın." diye cevap vermişti. Bu kitabı okuduğumda verdiği cevabı daha iyi anladım, yaşamadan anlayamazdım. Üzülerek söylüyorum ki Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde hâlâ dini, dili, kültürü farklı olduğu için ötekileştirdiğimiz, acı çeken, yurdunu yuvasını terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan var. Bu insanlığın en büyük ayıbıdır. Kitap Uzun'un çokkültürlülük adına yazdığı dokuz deneme yazısından oluşuyor. İçeriğinde ise Kürtlerin yaşadığı zorlukları, çocukluk anılarını, arkadaşlarını ve nasıl yagılanıp yurdunu terk etmek zorunda kaldığını anlatan, hüzünlü bir yaşam öyküsü. İlk denemesinde evlerinin bahçesinde bulunan nar ağaçları ve onların her gün değişen çiçeklerini nasıl heyecanla beklediğini, okuldan eve döndüğünde dedesinden aldığı rengarenk şekerlerini, yaz akşamları da tahtadan kurdukları verandaya serdikleri renkli minderlerin üzerinde, yıldızlar eşliğinde babasından dinlediği unutulmaz destanları anlatmış, yaz tatili için gittiği Diyarbakır'da tanıştığı Ermeni arkadaşı Migo, babası Apê Vardo, Annesi Meta Meyrê'yle gittiği piknikte dinlediği türküleri, suskunluğun acısını türkülerle dile getirmenin, merakın ama soramamanın hüznünü anlatıyor. Mehmed Uzun, denemelerinde aynı zamanda çeşitli dönemlerde sürgün gitmiş yazarların ve şairlerin hikayeleri, Yaşar Kemal'in ödül töreninde yaptığı konuşma, ve Diyarbakır'da Sokak ortasında katledilen Musa Anter'e yazdığı duygusal ağıda yer veriyor. "Türk'ü, Kürt'ü kardeşiz." diyoruz ancak bizden olmayanı, bizim gibi düşünmeyeni, herkese, her şeye nefret besliyoruz. Okuduğumuz her kitap, her insan, her düşünce, bizlere bir ışık olur umarım. Barış ve kadeşce yaşayacağımız, ön yargılarımızı kıracağımız bir dünya dileğiyle. (Elif Gibi)
Mehmed Uzun'un her zaman gibi yine akıcı bir dille yazdığı bir kitap... Kürtlerin ve diğer ezilen halkların çözümü nasıl olacağına dair yazdığı bir deneme. Denemenin sonunda Kürtlerin Ape Musası (Musa Anter) ilgili bir metin en güzeliydi bence. (nurettin kaya)
Kitabın Yazarı Mehmed Uzun Kimdir?
1953 yılında, Viranşehir kökenli bir aşiret ailesinin çocuğu olarak Siverek'te doğdu. Anne tarafı Zaza, baba tarafı Kürt kökenlidir. Babası koyun tüccarı olan Mehmed'in, beş kardeşi daha vardı. Küçük yaşlarında ailesinden duyduğu sözlü anlatım örnekleri, edebi sanatının temelini oluşturmuştur. İlerde yazacağı romanların kökü, bu çocukluk anılarından beslenmiştir.
Kürt dilinin yasak olduğu bir dönemde, birçok Kürt yazarın aksine egemen dilde değil anadilinde yazmayı tercih etmiştir. Özellikle, zayıf olan Kürtçe yazı dilini geliştirmek, ortak bir edebi dil oluşturmak ve Kürt hikâye anlatım geleneğini canlandırmaya yönelik yaptığı çalışmalarla modern Kürt edebiyatında kurucu bir role sahiptir.
26 Ağustos 1977'de, sahte Tunus pasaportuyla Suriye üzerinden gittiği İsveç'e yerleşti. Kurmanci, Türkçe ve İsveççe yazdığı kitapları yirmiye yakın dilde yayınlandı. Hakkında, Türkiye'de çok sayıda dava açıldı. 1981'de Türk vatandaşlığından atıldı ve 1992 yılına kadar Türkiye'ye gelemedi.
Uzun yıllar İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca İsveç Pen Kulübü ve Uluslararası Pen Kulüp'te aktif çalıştı. İsveç ve Dünya Gazeteciler Birliği'nin de üyesi olan Uzun'un bugüne kadar çok sayıda Kürtçe roman yazdı.
Mehmed Uzun, "Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık" romanı ve "Nar Çiçekleri" adlı deneme kitabı ile ilgili olarak 2001 baharında yargılandı.
Yakalandığı mide kanseri nedeniyle uzun süre tedavi gören ünlü edebiyatçı, 11 Ekim 2007 günü Diyarbakır'da yaşamını yitirdi.
13 Ekim günü Diyarbakır Ulucami'de kılınan cenaze namazı ardından, cami önündeki kalabalığa sırasıyla Yaşar Kemal, Şerafettin Elçi, Ahmet Türk ve Osman Baydemir'in yaptığı konuşmaların ardından Mardinkapı Mezarlığı'na defnedildi.
Mehmed Uzun Kitapları - Eserleri
- Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Cep Boy)
- Yitik Bir Aşkın Gölgesinde
- Sen
- Yaşlı Rind'in Ölümü
- Nar Çiçekleri
- Kader Kuyusu
- Dicle'nin Yakarışı
- Abdalın Bir Günü
- Dicle'nin Sürgünleri
- Dengbejlerim
- Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler
- Kürt Edebiyatına Giriş
- Ruhun Gökkuşağı
- Bir Dil Yaratmak
- Ölüm Meleğiyle Randevu
- Kürt Edebiyatı Antolojisi
- Dicle'nin Sesi
- Bir Romanın Hatıra Defteri
- Küllerinden Doğan Dil ve Roman
- Mirina Egidekî
- Hez û Bedewiya Pânûsi
Mehmed Uzun Alıntıları - Sözleri
- “İnsan neden böyle? Neden çabuk alışıyor bir şeylere? (Sen)
- Dengbêjlik, bir gelenek olarak, şimdiye kadar, Kürt edebiyatı, sanatı ve müziğinin atar damarı olmuştur. Tüm baskı ve şiddete, asimilasyon ve yok etme kampanyalarına rağmen Kürt dili edebiyatı ve müziği hâlâ canlılığını koruyabiliyorsa bunda dengbêjlik geleneğinin payı büyüktür. Yüzyıllardan beri süren bu vefakar geleneğe çok şey borçluyuz. (Bir Dil Yaratmak)
- "Xwîn bi xwînê nayê şuştin." (Kan kanla yıkanmaz.) Kan, ancak adalet duygusu, insani ve vicdani yaklaşımla yıkanabilir, temizlenebilir. Adalet anlayışının, insani ve vicdani duyguların kaynağı da edebiyattır. (Nar Çiçekleri)
- ... Usul usul, hayatımın ve Ruhumun en derin yerlerinde kök saldı. ... (Kader Kuyusu)
- "Hevalno, ji bîr mekin Em pênç hezar dil Pênç hezar efsaneyên li ser lêvan Pênç hezar destanên li ser kaxizan in Pênç hezar sterkên ronî yên Kurdan in..." (Mirina Egidekî)
- Türkiye'de öğretmen okulunda okudum. Öğretmen okulunda şoven ve asimilasyonun temelde olduğu bir eğitim sistemiyle öğrenim gördük... Kürtleri kötülüyorlardı... (Mahmut Baksi) (Kürt Edebiyatı Antolojisi)
- Ben de destan ve stranlarımız¹ gibi eskiyim. Düne aidim,bugüne değil. Bugünle hiçbir ilişkim yok. 1: Kürt halk ezgisi. (Yaşlı Rind'in Ölümü)
- Kendimi o kadar çok geliştirmek zorundayım ki, öğrenmek zorunda olduğum öyle çok şey var ki. (Bir Dil Yaratmak)
- Eğer dizelerin kamaştırıcı incilerini istiyorsan, Mela'nın şiirine bak, Şirazi'ye ne gerek? (Kürt Edebiyatına Giriş)
- “İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne?” (Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Cep Boy))
- Ben sözün gücüne çok inanıyorum. Kürtçeyi yasaklayanlar, yasaklamalarla bu dilin yok olacağını, gücünü yitireceğini sanıyorlardı. Bunun ne kadar yanlış olduğu ve insanlıkdışı bir anlayış olduğu Diyarbakır' da 2000 yılının Ocak ayında bir kez daha anlaşıldı. Yasaklanmış bir söze saygınlık, bir güzellik ve bir güç vermek, işte ömrümün en kısa özeti... (Bir Dil Yaratmak)
- Annesini günlerce görmemiş bir çocuk sevgisiyle küçülmüştün göğsümde 1000Kitap (Kürt Edebiyatına Giriş)
- Aşk sözcüğü mesela neyi ifade ediyor, hiçbir şeyi. Ama Kürtçe evin çok şey ifade ediyor ve kutsal bir sözcük. O da aşk. (Bir Dil Yaratmak)
- Barış, insanlığın yarattığı en önemli, en erdemli eserdir. (Ölüm Meleğiyle Randevu)
- "Dayan, diren, sabırlı ol; günü birlik düşünme; zaman, sadece bir andan oluşmuyor, zamanı hiç bitmeyecek bir ayin gibi düşün ve yaşa; kine, nefrete, haset ve kıskançlıklara kulak verecek, onları kendine yaklaştıracak kadar küçülme; çile çekmeden insan ve insanlığı mutlu edebilecek hiçbir şeyin yaratılamayacağını unutma; acı ve hüzünden insanı mutlu edebilecek bir eser yaratmanın hünerini öğren, bu güneşin ustası ol; derin yalnızlığımı, yaratacağım eserle, herkesin ortak olabileceği bir mutluluk haline getir." (Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler)
- İmdat, insan ve insanlık için imdat! (Bir Romanın Hatıra Defteri)
- Kurdistan. Di çapkirina ve pirtûka heja û tarîxî de alîkarîya bavê tejî pir bû. Di pirtûke de, şehîden me yen neteweyî li pey hev, di nav rûpelan de, rezbûyî ne. Şêx Seîd, Seyid Ebdulqadir, Xalide Cibirî, Yada Axa, Dr. Fuad Beg, Bave Tûjo, Seyid Riza, Qadî Mihemed û gelekên din têde ne... Ma tu dizanî, bavê te di bin sûretê Bave Tûjo de çi nivisiye?.. "Çehremane mezin" ... Wî weha nivîsîye... Çehremane mezin... Serdile, kezizere, Bave te hevale qehremanen mezin bû... (Hez û Bedewiya Pânûsi)
- Ez bawer im di vî warî de ê sedem esasî ne. bi kurtî 1- Gele kurd ne xwedî dewlet û müessese netewî ne ku devlet û müessen netewî bikaribin li seran serê Kurdistane xwendinê bi re xînin. Bi xebatên pêwîst bikaribin problemên zimanê kurdî hal bikin, çap kirin û vveşandina kovar, rojname û pirtûkan bikin. (Hez û Bedewiya Pânûsi)
- Ve zamanla ,yitirdiklerimize ilişkin ,şu duygu egemen hale gelir ;kendileri artık yitip gitmiştir ,bir tek ,yüreğimiz ve ruhumuzda onların kıpırdayan gölgeleri ,silikleşen sesleri ve belirsiz renkleri kalmıştır . (Nar Çiçekleri)
- Stêra'min, yıldızlara bak... Onlar anlamaz mı ahvalimizden, niçin gelmiyorlar yardımımıza, niçin yaralarımıza merhem sürmüyorlar? Niçin bu zulme, bu cehalete, bu kin ve nefrete bir cevap bulmuyorlar? (Dicle'nin Sesi)