Nar Kitabı - Faruk Duman Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nar Kitabı kimin eseri? Nar Kitabı kitabının yazarı kimdir? Nar Kitabı konusu ve anafikri nedir? Nar Kitabı kitabı ne anlatıyor? Nar Kitabı PDF indirme linki var mı? Nar Kitabı kitabının yazarı Faruk Duman kimdir? İşte Nar Kitabı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
Kitap Künyesi
Yazar: Faruk Duman
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9750700740
Sayfa Sayısı: 112
Nar Kitabı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
'Annem, ah annem, kırılgan nar tanelerine benzetirdi beni. Nar şerbetine. Düğününe, onun düğünü de öyleydi, binlerce nar tanesi doluvermişti meydana. Gece vaktiydi. Geceye meydan okumaydı. Söylenenlere göre -ki bu hiçbir zaman tam olarak bilinmeycek- babam, annemin başına kötü işler açan bir yanaşmayı öldürüp bir yerlere gömmüş. Herkesin bildiği bu gerçek, ortak bir sırra dönüşmüş, kısa süre içinde...'
2000 yılı 'Sait Faik Hikâye Armağanı' sahibi genç öykücü Faruk Duman, yeni öykülerini topladığı Nar Kitabı'nda imgelerle yüklü bir dünyaya götürüyor okurunu. Cenkler anlatıyor, düğün-dernekler, masalsı aşklar, hatta masallar; konaklarla, savaşlarla, atlarla, kılıçlarla, köpük köpük sevdalarla örülü topraklarda dolaştırırken, alışılmadık bir biçimde ama son derece ustalıkla kullandığı ölçülü, şiirsel diliyle şaşırtıyor.
Nar Kitabı Alıntıları - Sözleri
- Sabah olsaydı, kıyıda oturup çay içseydim, yosun kokusu içinde, yapayalnız.
- ...aşkı yaratan insan, hakkını veremiyordu onun.
- Yine de, hayat nedir ki başka. Sözlerin sarf edilmesinden, durup dururken. Sonra bu sözlerin anlamlandırılmaya çalışılmasından.
- Denize bakan bir masada, gecenin üçünde, yazılar yazmak. Kaygısız, canımın istediği gibi yazılar.
- İyilik, korkutucu oluvermişti. Kaçınılması gereken bir şey. Bu olmuştu sonunda.
- Senin saçların dağınık. Her zamanki gibi. Seni ilk gördüğümdeki gibi. Gözlerinin önünde. Bazı saçları açıklayamazsın. Bazı saçların bazı ellerle uyumunu.
- İnsan hiçbir şey olamıyor tek başına.
- Çekememezlik, derin bir kedere sürüklüyor insanı.
- Ne tuhaf. Bir yalanı -aşikâr bir yalanı- iki kişinin, üç kişinin, dahası, bir köyün konuşması. Dahası, yalanın dallanıp budaklanması. Öyle ya, yalana bir cümle eklemekten daha zevkli ne olabilir.
- İnsan oysa, ancak kendi söylediği sözcükleri yaşayabilir.
- “Kimi zaman” diyorum, “sokağa çıkar çıkmaz yıpranmaya başladığımı düşünüyorum. Sokağa mecburum, ama korkuyorum da ondan.” “Aslında” diyorsun, “sokaktan değil, yıpranmış, sevgisiz ilişkilerden korkuyorsun sen. Seni yıpratan... biraz da yorgunluk tabii. Alışsan artık.” “Deli misin” diyorum. “Alışmayacaksın. Alıştın mı fena. Alışmadığımız için yaşıyoruz ya.”
- Koşuyordum yani ama, çırpınmakla yürümek arası bir şeydi bu.
- Yine de, hayat nedir ki başka. Sözlerin sarf edilmesinden, durup dururken. Sonra bu sözlerin anlamlandırılmaya çalışılmasından.
- Seninle birlikte yürüyen acı, sana eşlik eden, senin yüzünde belirip çoğalan acı, başkalarına da nasıl sezdiriyor kendini. Sarf edilen bir söz, yıllar sonra da olsa, nasıl oturuyor yerine. Kurumla. Yanılıyor muyum, hayal mi görüyorum yoksa. Şeyleri anlamlandırabilmek için, oynuyor muyum kendimle. Sarf edilmiş sözler mi düşlüyorum. Boşlukta dalgalanan, bir türlü cisimleşemeyen sözler, öyle mi. Belki sözcükler oluşacak zamanla, harfler (ki harfler nedir ki başka) iz iz yansıyacak, sonra sözcükler, cümleler. Sonra bu cümlelerle anlamlaşacak şeyler. Hatta, falanca zaman söylemişti bunu o, hatırlıyorum, böyleydi. Denecek. Yine de, hayat nedir ki başka. Sözlerin sarf edilmesinden, durup dururken. Sonra bu sözlerin anlamlandırılmaya çalışılmasından. Ama acıda, insanın insafıyla örülü bir şeyler var. Gölgede, belirsiz, ta eskilerden hız almış, her insanın yüzünde. Elbette, zalimde korku egemendir daha çok. Gösteriş, alçaklığın gösterisidir, böyle bu.
- "Kimi zaman," diyorum, "sokağa çıkar çıkmaz yıpranmaya başladığımı düşünüyorum. Sokağa mecburum, ama korkuyordum da ondan." "Aslında," diyorsun, "sokaktan değil, yıpranmış, sevgisiz ilişkilerden korkuyorsun sen. Seni yıpratan... biraz da yorgunluk tabii. Alışsan artık." "Deli misin," diyorum, "alışmayacaksın. Alıştın mı fena. Alışmadığımız için yaşıyoruz ya."
Nar Kitabı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yazardı, Tanıştığımdı...: Türk öykücülüğünün peşindeki okumalarıma devam ediyorum. Faruk Duman adını sıkça duyduğum ve okumayı düşündüğüm bir yazardı. Günümüz öyküsü arayışında mutlaka tanışacaktık. Muratsezgin ‘in etkinliğini görünce (gonderi/54836513) daha fazla bekletmek istemedim. İlk okumaya başladığımda çarpıcı tespitleri, kısa ve derin cümlelerini görünce iyi bir yazara rastladığımı ve daha sık okumam gerektiğini düşündüm. Öykülerinde sıkça rastladığımız çocukluk anıları, doğa vurgusu ile birinci anlatıcının tercih edilmiş olması dikkatimi çekti. Durum ağırlıklı öykülerinde kullanmış olduğu söz ve susmak vurgularını ayrıca beğendim. Ve bu kısımları daha dikkatle okudum. Ne var ki, daha sonra biçem arayışı ön plana çıkmaya başladı. Di’li geçmiş zaman kullanımı arttıkça, Örneğin; - ormandı sözgelimi, - gece vaktiydi, - anamdı anlatmıştı, - ansızın kestiği idi sık sık, - onları gördüğümdü, - tatlı bir uyuşuklukla geçirdiğimdi… Bu anlatım tarzında ısrar edildikçe rahatsız olmaya başladım. Alışmak çok kolay değil, riskli de zaten. Öykü olsun, roman olsun farklı biçem arayışlarına girmek, anlaşılmamayı göze almak demek. Özgün olmak, yeni bir anlatım tekniğini okuyucuya benimsetmek, göz aşinalığı sağlamak ve böylece kendi okurunu geliştirmek demektir. Bu alışma süresine ise bazen ömür bile yetmeyebilir. Bugün çok beğenerek okuduğumuz birçok yazar anlaşılamadı. Kitapları bile basılmadı sağlıklarında. Yazarımız bunları biliyor olmalı. Ama biçem arayışında devam ediyor ısrarla. TDK “Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil,” olarak açıklamış üslubu. Belki buna cesareti de ekleseymiş, daha iyi olurmuş. Anlaşılmamayı göze almayı, yeni bir tarz geliştireceğim diye silinip gitme ihtimalini de anmalıydı belki de. Yazar sadece zaman kavramıyla yetinmiyor oysa. Tam di’li geçmiş zamana alışacaksınız bu sefer sıfatlarla, zamirlerle oynuyor, yerli yersiz, üstüne üstüne gidiyor. Örnek vermem gerekirse; - eski o evin içinde, - uzamış o gölgesini, - ağır o halısını - kışlık o atletin de, - esmer o çizgilerini, - esmer bu yüzle, Eğer okur olarak, yazar kadar sabrınız ve cesaretiniz var ve hala okumayı bırakmadıysanız yazarın stiline alışmaya başladınız demektir. Sıfat ve zamirlerin değişik şekillerde kullanılma denemesine alıştıktan sonra ise sevimli gelmeye başladı hatta. Alıştıkça her defasında gülümsetti. Ve severek okumaya devam ettim. kitap/agri-dagi-efsanesi--141169 ‘ndeki Yaşar Kemal anlatımını hatırlattı bana. Abidin Dino resimleriyle beslenmiş o şiirsel anlatıma benzettim. Bunun dışında söz ve susmak vurgularını çok beğendiğimi söylemiştim. En beğendiğim kısmı buraya not düşeyim: “Yine de, hayat nedir ki başka. Sözlerin sarf edilmesinden, durup dururken. Sonra bu sözlerin anlamlandırılmaya çalışılmasından.” (s.29) Yazarımıza kısaca dönecek olursak, neden ısrarla devam ettiğimi ve bırakmadığımı anlatmak isterim. Faruk Duman, 2000 Sait Faik Hikaye Armağanı, 2004 Haldun Taner Öykü Ödülü, 20011 Deneme Ödülü ve yine 2011 Yunus Nadi Roman Ödülü almış bir yazar. Yani edebiyatın değişik alanlarında yetkinliğini ispat etmiş bir yazar var karşımızda. Biçem üzerinde değişik denemeler yapabilecek kadar da özgüven sahibi. Daha önce söylemiş olduğumuz gibi alışılmışın dışına çıkmak sizi öncü yapabileceği gibi edebiyatın dışına da atabilir. Benim de en çok dikkatimi çeken özelliği, bu konudaki cesareti oldu. Burada alıntı ve incelemelerimi takip eden arkadaşlarım yazar/necip-tosun ‘ u yakından takip ettiğimi ve sık sık paylaşımlar yaptığımı bilirler. Necip Tosun’un kitap/edebiyat-atlasi--157307 eserinde dilin farklı kullanımı ile ilgili şu ifadelerini paylaşmak isterim. “Dil herkese sadece kendi olanaklarını sunar. Yazar bunu hem gerçek anlamıyla, temsil gücüyle kullanmak hem de ondan yeni bir güzellik, biçim yaratmak durumundadır. Yazar, dili o haliyle alır, farklı bir yapı inşa eder. Artık gündelik konuşmadaki anlamından bir başka şeye dönüşmüş, bir bildirim aracı olmaktan çıkmış, yazının diline çevrilmiştir.” Faruk Duman’la ilk tanışmış olduğum kitap/gunumuz-oykusu--152878 eserinde ise; Necip Tosun, yazarımız hakkında şu ifadeleri kullanır: “Dilsel arayışları, çok anlamlı okumaya yatkın anlatımı ve içe işleyen psikolojik derinlikli yaklaşımlarıyla Faruk Duman’ın sağlam bir öykü evreni oluşturduğuna kuşku yok. Ne var ki tematik anlamda bir tekrar sorunu yaşayabilir,” Bundan sonraki yazı serüveninde ne tür denemeler yapacağını ve tekrar sorunu yaşayıp yaşamayacağını bilmiyoruz. Ama ben Faruk Duman’ı daha yakından izlemeye devam edeceğim. Keyifli okumalar dilerim) (Resul Bulama)
Faruk Duman'ı okumak ayrı, anlamak ayrı. Bu dilin lezzetine varmak ayrı, ama bu dille anlatılanları takip etmek ayrı, kavrayabilmek ayrı. Sırf anlatılışı güzel diye hikâyeleri sevebilmek ayrı, ama hakikaten bu hikâyeler ne anlatıyor diye sorsak, işte onu anlamak ayrı. Benim tek bildiğim, bu kitabında da gördüğüm üzere, Faruk Duman kitaplarını okumaya başladığımız bir iki sayfa olmuşken hemen kendimizi bir ormanda bulmamız: bir ormana giriyoruz ve bu ormanda herşey belirsizleşiyor, önce bize güven veren ve neyin ne olduğuna işaret eden ve kendisi olan kelimeler sonra o ormanın karmaşıklığından, ağaçların içiçe geçmişliğinden, yolların patikaların gizlenmişliğinden, dolambaçlığından bize artık işaret ettikleri şeyleri değil, sanki ne olduklarını hemen bilemeyeceğimiz, belirsiz şeyleri anlatıyorlar.. Bu yüzden hikâyeleri takip etmek zor...Keder Atlısı adlı kitabında olduğu gibi. Faruk Duman bu kitabında da dili bilinçli olarak büküyor, esnetiyor, zorluyor, cümleleri yarıda bırakarak, sonlandırmayarak üslûbunu oldukça hissettiriyor. Ne hikâyeleme tarzı ne de dili alışageldiğimiz hikâyelere benzemiyor Faruk Duman'ın; diğer kitaplarında gördüğüm üzere bu üslûbu anladığım kadarıyla bütün kitaplarında sürdürüyor. Kitabın başında annesinden dinlediği hikâyeleri kendi tarzınca bize anlatan anlatıcımız hikâyeler ilerledikçe belirsizleşen, kolay kavrayamadığımız, belki, bir ihtimal bilinç akışı tekniğine dahil edilebilecek bir biçimde bir dünyaya sokuyor bizi, işte yazarın ormanı herşeyin iç içe geçtiği, ışık ve karanlığın birbirini sarmaladığı bu dil ve hikâyeler ormanı. (CemCBG)
Nar Tanesi Kadar Küçük Hikayelerin Pusu: Faruk Duman’ın bu eseri, yeni öykülerini topladığı, anlaşılması esasen zor, sarmal olayların günün sonunda puslu bir atmosferde birleştiği hikâye kitabı. İsminin “Nar Kitabı” olması da zannediyorum ki bu sebepledir; ufak ufak kendi başına sonlanmamış nar tanesi kadar küçük hikayeler bir zaman sonra birleşiyor, birleşmesine ama yine de okurun zihninde çoğu şey yerli yerine oturmuyor. Tahmin ediyorum ki birleşmemesi bilhassa yazar tarafından isteniyor olsa gerek. Buraya döneceğim. Nar tanesi kadar küçük bir hikâyede, hikâyenin anlatıcısı bir zaman sonra dinleyici oluyor. Dinleyicinin duyumsadığı atmosfer efsunlu bir geçişle kendisinin atmosferi oluveriyor. Örnek veriyorum, dinleyici bir köy evinde yanan sobanın çıtırtıları eşliğinde hikâyeyi dinliyorken, kendini dizlerine kadar kara batmış vaziyette, rüzgârın yolcusuna istikamet çizdiği bir yolda buluveriyor. Dağları tepeleri görüyor, yürürken ormanı sıklaştıran ağaçların bir yükselip bir alçaldığını fark ediyor. Bir diğer anlamda sözcükler dinleyicisini tutsak ediyor. Daha sonrasında hikayelerin seyri çok daha farklı bir hal alıyor. Misal anlatıcının hikayesinde bir adam geçiyor, dinleyici kendisini o adam olarak buluyor ya da bir kurt hikâyeye hırlayarak giriyor, dinleyici kendisini kurtmuşçasına hikâyede kendine yer ediniyor. Hikâye karmakarışık, anlaşılması zor bir seyir almışken, kitabın okuru tam kendini soyutlayacakken bir anda keskin bağlantılar ile okurun dikkati celp ediliyor. Özellikle bölümlü olan hikayelerde bu durum göze çarpıyor. Bölümler arası geçiş puslu lakin bir önceki bölümü anlamlandıran da bir sonraki bölümün keskin köprüleri oluyor. Kendine özel bir dili var Faruk Duman’ın. Devrik cümleleri şiirsel ancak kesinlikle okumayı zorlaştırmıyor, durağan ama kesinlikle sıkıcı olmayan üslubu ise keyif veriyor. Kendinizi kaptırdıktan sonra ne anlatıldığı çoğu zaman umurunuzda olmuyor, önemsemiyorsunuz yani. Çünkü yediğimiz her zamanki makarna olsa bile lezzeti yetiyor, makarnayı ilk defa yiyormuşçasına keyif veriyor. Öylesine bir tat. İlk paragrafımda yazarın hikayeleri puslu bir belirsizlikte bilerek (mahsustan) hikayeleri birbirine ufoladığını ifade etmiştim. Öyle ki bu puslu belirsizliğin okurun zihnini kurcaladığını düşünüyorum kullandığı sözcüklerle. Sözcüklerin seçimi ve yerinde kullanımı okuru gerçekten de kendi deneyimlerine götürüyor. Mesela zamanı hızlandırırken akşam olması çekirgelerin sesleri ile tamamlanıyor. Bilmiyorum akşam olacağı vakit, sizin evinizin yakınlarında hiç çekirgelerin zırıltısı kulaklarınıza salındı mı ama bende bu deneyim var olduğu için hikâyenin dinleyicisi gibi bende bir noktada kendime yer edindim anlatının bir köşesinden hikâyede. Ağır ağır tadına vara vara okuyacağınız bir kitap. Her ne kadar çok iyi başlamış olup sonlara doğru bir nebzede olsa bozuyorsa da ben çok beğendim. Bilemiyorum belki de okudukça beklentimin arttığındandı ama muhakkak Faruk Duman okumaya devam edeceğim. Keyifli okumalarınız olsun. (Anıl)
Nar Kitabı PDF indirme linki var mı?
Faruk Duman - Nar Kitabı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nar Kitabı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Faruk Duman Kimdir?
Ankara Dil ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümünden mezun oldu. Öyküleri, 1991 yılından beri Yazıt, Damar, Papirüs ve Adam Öykü gibi dergilerde yayınlandı. 1996 yılında Çankaya Belediyesi'nin Öykü-Şiir Yarışması'nda Çocuk Öyküleri dalında ikincilik aldı. Bu öyküleri daha sonra Mızıkçı Mızıka adıyla yayınlandı. İlk öykü kitabı Seslerde Başka Sesler 1997 yılında yayınlandı. 1998'de Orhan Kemal ödülleri öykü dalında ikincilik ödülü kazandı. 2000'de Sait Faik Hikâye Armağanı, 2004'de Haldun Taner Öykü Ödülü, 2010'da Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı.
Öykü
Kedi'çin Masallar, Notos Kitap (2010)
Sencer ile Yusufçuk, Can Yayınları (2009)
Keder Atlısı, Can Yayınları (2004)
Pîrî, Can Yayınları (2003)
Nar Kitabı, Can Yayınları (2001)
Av Dönüşleri, Can Yayınları (1999)
Seslerde Başka Sesler, Can Yayınları (1997)
Roman
Köpekler İçin Gece Müziği, Can Yayınları (2014)
Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur, Can Yayınları (2012)
İncir Tarihi, Can Yayınları, (2010)
Kırk, Can Yayınları, (2006)
Deneme
Adasız Deniz, Can Yayınları (2010)
Çocuk Kitabı
Cüce Prens, Can Çocuk Yayınları (2011)
Jüpiter'in Eteği, Can Çocuk Yayınları (2009)
Gagalar, Patiler ve Başka Güzel Şeyler, Can Çocuk Yayınları (2009)
Faruk Duman Kitapları - Eserleri
- Sus Barbatus
- Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur
- Köpekler İçin Gece Müziği
- Yazmalı Defter
- Sus Barbatus! 2
- İncir Tarihi
- Keder Atlısı
- Baykuş Virane Sever
- Tom Sawyer'in Kitap Okuduğu Kulübe
- Seslerde Başka Sesler
- Nar Kitabı
- Pîrî
- Kırk
- Beydeba'dan Kelile ve Dimne
- Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor
- Sus Barbatus! - 3
- Adasız Deniz
- Cüce Prens
- Av Dönüşleri
- Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler
- Sencer ile Yusufçuk
- Doğa Betiği
- Kedi'çin Masallar
- Jüpiterin Eteği
- Piri Reis Yedi Deniz
- Gagalar, Patiler ve Başka Güzel Şeyler
Faruk Duman Alıntıları - Sözleri
- O zaman bezgin vapurlar geçerdi, izlerdik. Biz köprüde salkım salkım izlerdik, onlar suda eriyip giderlerdi. (Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor)
- Her ölüm ardında ya bir hikâye bırakır, ya da, ölenin bir hikâyesi bu taraftaki yaşamda (somut yaşamında) oluşmamışsa bile, orada, öbür tarafta pekâlâ oluşabilir. (...) Ve ölümle birlikte söz yeniden gündeme gelir. (Tom Sawyer'in Kitap Okuduğu Kulübe)
- Yoluna kavuşmamış bir at, her zaman, hep, sabırsızdır. (Sencer ile Yusufçuk)
- ...bu düzen bizi birbirimize düşman ediyor. Sebepsiz yere düşman ediyor. İki kardeşi alıyor, birini asker, birini anarşist ilan ediyor, neden, kendi çıkarları bozulmasın, kendi düzenleri yolunda gitsin diye... (Sus Barbatus! - 3)
- Zamanın durduğu evlerde büyüdüm ben, asılı tozun içinde. (Keder Atlısı)
- Bütün bunlardan şu sonuç çıkıyor: bir başucu yazarı, gerçek bir büyücüdür aslında. Düşlerinize girer ve siz yokken evi karıştırır. (Adasız Deniz)
- Bulutlar kararıp kararıp dağılıyor, yağmur sanırsın bir evsiz; yağacak yer arıyordu. İnsan nasıl da bağımlıdır böyle şeylere. Ruh halimiz, bana kalırsa, kapanan havanın, huzursuz yaprağın peşinde yürür. (Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur)
- İyilik, korkutucu oluvermişti. Kaçınılması gereken bir şey. Bu olmuştu sonunda. (Nar Kitabı)
- "... hayat nedir ki başka. Sözlerin sarf edilmesinden, durup dururken. Sonra bu sözlerin anlamlandırılmaya çalışılmasından. Ama acıda, insanın insafıyla örülü bir şeyler var. Gölgede, belirsiz, ta eskilerden hız almış, her insanın yüzünde." (Kedi'çin Masallar)
- İnsan zamanın birinde yüzünü serinletip geçen bir rüzgârı bile unutamaz. Sanki o rüzgâr hep o yerde durur ve bizimle yaşamımızı paylaşır. Ama sonra o da ölür, biz de. O da geçmiş olur, biz de. Bir bakıma, orada o rüzgâr estiği için biz biz olmuşuzdur. Zira o olmasaydı, bizim de o anımız olmayacaktı. (Tom Sawyer'in Kitap Okuduğu Kulübe)
- Oysa insanoğlu genelde birbirini sevmez. Sevgi belki de insanoğlunun en büyük hatasıdır. (Sus Barbatus! 2)
- İnsan sevdiğinin ölüsüne dokunmakta zorlanıyor. (İncir Tarihi)
- Âşık olmuştu. Böyle bir durum insanın başına binde bir gelebilir ve. Geldikten sonra da onun hakkını vermeli. Hak önemli. Haksızlık olmaz. (Sus Barbatus! - 3)
- Ağaçları da ölümleri nasıl büyüttüysek, öyle büyütmek gerek. (Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor)
- "...kitap okumak da bir yalnızlık biçimidir." (Tom Sawyer'in Kitap Okuduğu Kulübe)
- Annemle babam birbirlerine o kdar güzel, uzun uzun bakıyorlardı ki, ben o zaman her şeyin yolunda olduğunu düşündüm. (Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler)
- Gece yine her zaman gecedir. Uyusan da, uyumasan da, fark etmez. (Köpekler İçin Gece Müziği)
- Hayat çok büyük bir hayal kırıklığıdır. (Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur)
- Bahaneler böyledir, her şeyden önce, yazılması gerektiği için yazılmışlardır… (İncir Tarihi)
- Güç. Güç insanı böyle yapar. İnsanı mutlu eder. Ama buradaki güç elbette, kişinin kendinde hissettiği güçtür. Yoksa başka türlü bir şey değil. Diyelim devletin elinde ki kaba güç gibi bir şey değil. (Sus Barbatus! - 3)